YAPIŞMAK gçz. f. 1. Bir şeye (yüzeye) yapışmak, yapıştırıcı bir maddenin etkisiyle o yüzeyin üstüne çok sıkı ve ayrılmayacak, çıkma...
YAPIŞMAK gçz. f.
1. Bir şeye (yüzeye) yapışmak, yapıştırıcı bir maddenin etkisiyle o yüzeyin üstüne çok sıkı ve ayrılmayacak, çıkmayacak bir biçimde tutunmak, orada sabitleşmek, kalmak: Duvara iyi yapışmayan duvar kâğıdı. Terden saçları alnına yapışmıştı.
2. Bir yere yapışmak, ona değmek, dayanmak, yaslanmak: Bize yol vermek için duvara yapıştı.
3. Bir şeye yapışmak, onu yakalamak, sımsıkı tutmak, ona sarılmak: Annesinin eteğine yapışmış, ağlıyordu Düşerken merdivenin korkuluğuna yapıştı.
4. Bir yere, bir şeye yapışmak, bir şöyden söz ederken, oraya takılmak, orada kalmak: Öfkeyle fırlattığı et duvara yapıştı.
5. Bedene yapışmak, bir giysi sözkonusuysa, bedeni sarmak, hatlarını ortaya çıkarmak; dar olmak: Vücuda yapışan bir elbise
6. Tte Bir yere yapışmak, bir kimseden söz ederken, bir yere iyice yerleşmek, kalkmaya niyeti olmamak: Her akşam televizyonun karşısındaki koltuğa yapışıp kalırdı.
7. Bir şeye (iş, eylem) yapışmak, hevesle, coşkuyla girişmek: Başarılı olmak istiyorsan, bu işe iyice yapışmalısın. Küreklere, direksiyona yapışmak.
8. Bir kimseye yapışmak, rahatsız edecek kadar onunla birlikte olmak, musallat olmak: Öyle bir yapıştı ki, bir türlü bizi başbaşa bırakmıyor.
—Bes. san. Ölüm sertliği oluşmadan kesilen etler için sönmek, kesim sırasında lifleri kolay ayrılmamak.
♦ yapıştırmak ettirg. f.
1. (Bir şeyi) yapıştırmak, yapışkan bir madde, özellikle bir yapıştırıcı sözkonusuysa, bir şeyi başka bir şeye tutturmak,' iki yüzeyin, ayrılmayacak biçimde birleşmesini, yapışmasını sağlamak: Madenleri yapıştırmakta kullanılan özel bir madde. Bu nasıl yapıştırıcı, hiçbir şeyi yapıştırmıyor.
2. Bir şeyi (başka bir şeye, başka bir şeyin üstüne) birçok şeyi (bir şeyle) birbirine yapıştırmak, uygun bir yapıştırıcı ya da bir yapışkan ile bir şeyi başka bir şeye tutturmak, yapışmasını sağlamak: Duvara bir afiş yapıştırmak. Özel bir yapıştırıcıyla kırılan porselen tabağın kırıklarını birbirine yapıştırmak.
3. Bir şeyi (bir nesneyi, bedenin bir bölümünü) bir yüzeye yapıştırmak, dayamak, yaslamak: Konuşulanları dinlemek için kulağını kapıya yapıştırmak. Bu dolabı duvara yapıştırmayın, kenarını zedelersiniz.
4. Bir şeyi (soyut) yapıştırmak, onu gecikmeksizin vermek, gerekeni hemen yapmak: Bunun üzerine yanıtı yapıştırdı.
5. Tkz. Bir kimseye bir tokat, yumruk vb. yapıştırmak, atmak.
—Oy. Bilardoda topu bantın kenarına bitiştirmek. (Topların yapışık olması, duran iki topun birbirine tam olarak değmesi, aralarında hiçbir mesafe olmaması demektir.)
—Res. Altlık üstüne yapıştırmak, boyanmış bir tuvali, daha sağlam bir tuval, tahta ve pano ya da duvar gibi bir altlığa yapıştırmak. Örneğin Puvisde Chavannes' in tuvalleri gibi birçok duvar resmi altlık üstüne yapışmış tuvallerdir. Tuval üstüne kâğıt da yapıştırılabilir.)
1. Bir şeye (yüzeye) yapışmak, yapıştırıcı bir maddenin etkisiyle o yüzeyin üstüne çok sıkı ve ayrılmayacak, çıkmayacak bir biçimde tutunmak, orada sabitleşmek, kalmak: Duvara iyi yapışmayan duvar kâğıdı. Terden saçları alnına yapışmıştı.
2. Bir yere yapışmak, ona değmek, dayanmak, yaslanmak: Bize yol vermek için duvara yapıştı.
3. Bir şeye yapışmak, onu yakalamak, sımsıkı tutmak, ona sarılmak: Annesinin eteğine yapışmış, ağlıyordu Düşerken merdivenin korkuluğuna yapıştı.
4. Bir yere, bir şeye yapışmak, bir şöyden söz ederken, oraya takılmak, orada kalmak: Öfkeyle fırlattığı et duvara yapıştı.
5. Bedene yapışmak, bir giysi sözkonusuysa, bedeni sarmak, hatlarını ortaya çıkarmak; dar olmak: Vücuda yapışan bir elbise
6. Tte Bir yere yapışmak, bir kimseden söz ederken, bir yere iyice yerleşmek, kalkmaya niyeti olmamak: Her akşam televizyonun karşısındaki koltuğa yapışıp kalırdı.
7. Bir şeye (iş, eylem) yapışmak, hevesle, coşkuyla girişmek: Başarılı olmak istiyorsan, bu işe iyice yapışmalısın. Küreklere, direksiyona yapışmak.
8. Bir kimseye yapışmak, rahatsız edecek kadar onunla birlikte olmak, musallat olmak: Öyle bir yapıştı ki, bir türlü bizi başbaşa bırakmıyor.
—Bes. san. Ölüm sertliği oluşmadan kesilen etler için sönmek, kesim sırasında lifleri kolay ayrılmamak.
♦ yapıştırmak ettirg. f.
1. (Bir şeyi) yapıştırmak, yapışkan bir madde, özellikle bir yapıştırıcı sözkonusuysa, bir şeyi başka bir şeye tutturmak,' iki yüzeyin, ayrılmayacak biçimde birleşmesini, yapışmasını sağlamak: Madenleri yapıştırmakta kullanılan özel bir madde. Bu nasıl yapıştırıcı, hiçbir şeyi yapıştırmıyor.
2. Bir şeyi (başka bir şeye, başka bir şeyin üstüne) birçok şeyi (bir şeyle) birbirine yapıştırmak, uygun bir yapıştırıcı ya da bir yapışkan ile bir şeyi başka bir şeye tutturmak, yapışmasını sağlamak: Duvara bir afiş yapıştırmak. Özel bir yapıştırıcıyla kırılan porselen tabağın kırıklarını birbirine yapıştırmak.
3. Bir şeyi (bir nesneyi, bedenin bir bölümünü) bir yüzeye yapıştırmak, dayamak, yaslamak: Konuşulanları dinlemek için kulağını kapıya yapıştırmak. Bu dolabı duvara yapıştırmayın, kenarını zedelersiniz.
4. Bir şeyi (soyut) yapıştırmak, onu gecikmeksizin vermek, gerekeni hemen yapmak: Bunun üzerine yanıtı yapıştırdı.
5. Tkz. Bir kimseye bir tokat, yumruk vb. yapıştırmak, atmak.
—Oy. Bilardoda topu bantın kenarına bitiştirmek. (Topların yapışık olması, duran iki topun birbirine tam olarak değmesi, aralarında hiçbir mesafe olmaması demektir.)
—Res. Altlık üstüne yapıştırmak, boyanmış bir tuvali, daha sağlam bir tuval, tahta ve pano ya da duvar gibi bir altlığa yapıştırmak. Örneğin Puvisde Chavannes' in tuvalleri gibi birçok duvar resmi altlık üstüne yapışmış tuvallerdir. Tuval üstüne kâğıt da yapıştırılabilir.)
♦ yapıştırılmakedilg. f. Yapıştırmak eylemine konu olmak.
Kaynak: Büyük Larousse
yapışmak
(-e durum ekiyle kullanılan fiil)
1 . (yapışıcı olan veya yapışkan bir maddeye bulanmış olan bir şey) Ayrılmayacak bir biçimde bir yere tutunup kalmak:
"Zarfın iyice yapışıp yapışmadığına o kadar dikkat etti ki..."- S. F. Abasıyanık.
2 . İyice yaklaşmak, sokulup değmek.
3 . Aralık bırakmayacak biçimde üzerine dokunmak:
"Islanan tül gömleği pembe vücuduna yapıştı."- Ö. Seyfettin.
4 . Bir iş yapmak amacıyla, hevesle bir şeyi eline almak:
"Dişlerine oltayı almış, tekrar küreklere yapışmıştı."- S. F. Abasıyanık.
5 . Sıkıca yakalamak, tutmak, sarılmak:
"Niçin yalan söylüyor, bu zavallıya iftira ediyorsun, diye kulağıma yapıştı."- Ö. Seyfettin.
6 . mecaz Birini rahatsız etmek, sataşmak, peşini bırakmamak, musallat olmak.
(-e durum ekiyle kullanılan fiil)
1 . (yapışıcı olan veya yapışkan bir maddeye bulanmış olan bir şey) Ayrılmayacak bir biçimde bir yere tutunup kalmak:
"Zarfın iyice yapışıp yapışmadığına o kadar dikkat etti ki..."- S. F. Abasıyanık.
2 . İyice yaklaşmak, sokulup değmek.
3 . Aralık bırakmayacak biçimde üzerine dokunmak:
"Islanan tül gömleği pembe vücuduna yapıştı."- Ö. Seyfettin.
4 . Bir iş yapmak amacıyla, hevesle bir şeyi eline almak:
"Dişlerine oltayı almış, tekrar küreklere yapışmıştı."- S. F. Abasıyanık.
5 . Sıkıca yakalamak, tutmak, sarılmak:
"Niçin yalan söylüyor, bu zavallıya iftira ediyorsun, diye kulağıma yapıştı."- Ö. Seyfettin.
6 . mecaz Birini rahatsız etmek, sataşmak, peşini bırakmamak, musallat olmak.
yapışmak ingilizcesi
- to stick, to adhere, to cling; to stick to; to cling; to hang on to; to grab, to grib
YORUMLAR