Bir yazının biçimsel ve içerikle ilgili özelliklerine göre, girdiği bölüme o yazının türü diyoruz. Yazı türleri kalıplaşmış, demirbaş biçiml...
Bir yazının biçimsel ve içerikle ilgili özelliklerine göre, girdiği bölüme o yazının türü diyoruz. Yazı türleri kalıplaşmış, demirbaş biçimler değildir. Kimi türler birbirine iyice yaklaşır, birçok benzerlik gösterir; kimileri de ötekilerden kalın çizgilerle ayrılır.
Yazı türlerini üç ana grupta inceleyebiliriz:
I. YAZINSAL (EDEBİYATLA İLGİLİ) TÜRLER
1. ÖYKÜ (HİKÂYE)
Gerçek veya gerçeğe uygun biçimde tasarlanmış bir olayı, zaman ve mekâna bağlı olarak anlatan kısa yazılara öykü denir. Bu anlamda, öykü serim, düğüm, çözüm bölümlerinden oluşur. Öykü, genelde bir olaya dayanır. Romanlarda olaylar oldukça geniş bir zaman dilimine yayılmasına rağmen, öykülerde zaman daha kısadır. Öyküdeki olaylar, belli bir mekanda geçer; birinci şahıs ya da üçüncü tekil şahıs ağzından anlatılır.
Dünya edebiyatında iki ayrı tarzda öykü anlayışı vardır:
a) Olay Öyküsü:
Bu tarz öykülerde anlatılan olaylar kişi, zaman ve mekan unsurlarına bağlı olarak verilir. Merak unsuru ön plandadır. Giriş bölümünden sonra olay veya olaylar gelişmeye başlar, merak unsuru yoğunluğunu artırır, düğüm ya da düğümler atılır. Sonuç bölümünde ise düğümler çözülür, merak giderilir ve oiay bir sonuca bağlanır. Bu teknik, Fransız edebiyatının önde gelen isimlerinden Guy de Maupassant (Guy dö Mopasan) tarafından geliştirildiği için bu çeşit öykülere "Maupassant tarzı öykü" de denir. Edebiyatımızda Ömer Seyfettin bu tarza uygun öyküler yazmıştır.
b) Durum (Kesit) Öyküsü :
Durum (kesit) öyküsünde anlatılanlar bir sonuca bağlanmayabilir ve böylece okuyucu üzerinde farklı çağrışım ve izlenimler yaratılır. Kişiler, yer
ve zaman gibi unsurlar genellikle sezdirme yoluyla okuyucuya anlatılır. Öyküde esaslı bir olay yoktur. Bu tarz öykülere, ünlü Rus hikayecisi Anton Çehov tarafından yaygınlaştırıldığı İçin "Çehov tarzı öykü" de denir. Edebiyatımızda Sait Faik Abasıyanık ve Memduh Şževket Esendal bu tarzda öyküler yazmıştır.
Türk edebiyatında öykü:
Türk edebiyatında Batılı anlamdaki ilk öyküler Tanzimat döneminde yazıldı. İlk öykü yazarları, Ahmed Midhat, Emin Nihat, Samipaşazade Sezai ve Nabizade Nazım'dır. Türk öykücülüğünü yetkinliğe kavuşturan yazar ise Halit Ziya Uşaklıgil oldu. Edebiyat-ı Cedide döneminde öykü türünde yalın diliyle dikkat çeken Uşaklıgil, titiz gözlemcillğiyle gerçekçi öykü geleneğini başlatan yazardır. Bu dönemin diğer yazarları Hüseyin Rahmi GürÂpınar, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın ve Ahmet Hikmet Müftüoğlu idi.
Meşrutiyet'in ilanından sonra gelişen yeni edebiyat akımıyla birlikte öyküde toplumsal ve siyasi sorunlar işlenmeye başlandı. Türkçede yabancı sözcüklerin temizlenmesi, yazında konuşma dilinin hakim olması, taşra yaşamının gerçekçi bir üslupla edebiyata taşınması gibi özelliklerle bilinen bu dönemde Ömer Seyfettin, Türk öykücülüğünde yeni bir çığır açtı. Onu Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay izledi. Sabahattin Ali, Kenan Hulusi Koray, Memduh Şževket Esendal Cumhuriyet dönemi öykücülüğünü hazırlayan isimlerdir.
Cumhuriyet dönemi, 1930'lar sonrasını kapsar. Bu dönemde alışılmışın dışında bir öykü dünyası kuran Sait Faik Abasıyanık, Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şžakir Kabaağaç), diyalogların usta yazarı Orhan Kemal, Samet Ağaoğlu,Tarık Buğra, Haldun Taner, Kemal Tahir ve Ahmet Hamdi Tanpınar öykü yazarları olarak ön plana çıktı. Günümüzde Türk öykücülüğü geniş bir konu ve üslup zenginliğiyle sürmektedir.
2. ROMAN
Olmuş ya da olabilecek birtakım olayların gerçeğe uygun bir biçimde, zaman, mekân ve kişi unsurlarına bağlı olarak anlatıldığı yapıtlara roman denir.
Roman, bizim edebiyatımıza Batı edebiyatından girmiştir. İlk olarak Fransız yazarı Fenelon'un "Telemak" adlı eseri Yusuf Kamil Paşa taÂrafından Türkçeye çevrilmiştir. Şžemsettin Sami'nin "Taaşşuk-u Talât ve Fıtnaf'ı İlk yerli romanımızdır. Türk romanı asıl Tanzimat döneminde gelişti. Recaizade Mahmud Ekrem'in "Araba Sevdası" yeni teknikler kullanılan Batılı anlamda türüne en yakın ilk Türk romanıdır.
Servet-i Fünun edebiyatı döneminde ilk usta romanlar ve romancılar kendilerini gösterdi. "Sanat sanat içindir" tezini savunan bu yazarlar aşk ve acıma gibi konuları İşledi. Halit Ziya Uşaklıgll bu dönemin en önemli romancısı sayılır. Uşaklıgil'in "Aşk-ı Memnu" (1925) adlı romanı günüÂmüzde de en başarılı Türk romanlarından biri olarak kabul edilir.
1910'dan sonra milli duyguların ağır basmasıyla birlikte "Genç Kalemler" dergisi çevresinde Türkçülük akımı gelişti. Milli romanların yazılması bu dönemde başladı. Halide Edip Adıvar'ın "Vurun Kahpeye", Reşat Nuri Güntekin'ln "Çalıkuşu" romanları bu dönemin örneklerindendir.
Cumhuriyet döneminde çağdaş Türk romanı ortaya çıktı. Toplumsal ve sosyal gelişmeleri konu alan romanlar yazıldı.
Romanlar; konu, üslup, yazıldığı dönem bakımından çeşitli türlere ayrılabilir.
* Üslup Bakımından Romanlar:
Romantik Roman:
Kişilerin duygularını, arzularını, düşüncelerini yalnızca kendilerine ait, içten gelen doğal ve gerçek olgular gibi görür. Örneğin Sir Walter Scott'un tarihsel romanları ve Goethe'nin "Genç Werther'in Acıları" romanı gibi.
Gerçekçi Roman:
Romantik romandan ayrı olarak kuru ve kuşkucu bir anlatım ve düşünce yapısı taşır. Balzac ve Stendhal'in romanları bu üsluptadır.
Doğalcı Roman:
Üslup bakımından gerçekçi romana benzer. Olanın olduğu gibi yazılmasını öngörür. Emile Zola ve Guy de Maupassant romanları doğalcı roÂmanlardır.
Estetik Roman:
Belli biçim ve anlatım kaygıları ile yazılmış romanlardır. Gustave Flaubert, estetik romanın en önemli yazarıdır.
İzlenimci Roman:
Diğer üsluplardan ayrı olarak eşyanın ve dış olayların kendi nesnel gerçeklikleriyle insanların bunları algılama biçimleri arasındaki farkları ortaya çıkarmaya yönelir. Yani dış gerçeklerden çok, duyu ve duygulara, iç yaşantının betimlenmesine öncelik verir.
Dışavurumcu Roman:
20. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Dışavurumculuk toplumsal kimliklerin reddedilmesi ve insan yaşamını belirleyen toplum karşıtı ya da uygarlık karşıtı güçlerin öne çıkarılmasıyla belirlenir. Dostoyevski, Franz Kafka, Samuel Beckett ve Bertold Brecht'in romanları bu türün örneklerindendir.
* Konu Bakımından Romanlar:
Konusu bakımından romanları aşağıdaki gibi sınıflandırabiliriz:
Tarihsel Roman:
Uzak bir geçmişte yaşanan olayları konu alır. Ama tarihten daha derinlerde yatan insanla ilgili daha evrensel bir gerçeği araştırmak amacıyla da yazılmış olabilirler. Tarihi romanların örnekleri arasında Walter Scott'un romanlarını, Tolstoy'un "Savaş ve Barış"ını, Stendhal'in "Parma Manastırı"â„¢ sayabiliriz.
Duygusal Roman:
İnsanın duygusal yaşamını yüksek ve özenli bir üslupla betimleyen romanlardır. Bazen bu türde yazarın kendi duygularıyla, okurun duygularını sömürmesi ön plana çıkar. Fransız edebiyatında Madame de La Fayette'in "Prenses de Cleves" adlı romanı bu türe örnek gösterilebilir.
Gotik Roman:
Gotik roman, İngiliz ve Amerikan romancılığına özgü, 18. yüzyılın akılcılığına karşı çıkan bir türdür. Karanlık, korkutucu, çılgınlıklarla dolu bir ortamda geçen kanlı, şeytani, büyülü olayları konu alır. Gotik romanın günümüzdeki uzantıları, bilimÂkurgu ve fantastik roman olarak gösterilebilir.
Psikolojik Roman:
Kişilerin ruhsal durumlarını ayrıntılarıyla çözümlemeye çalışan romanlardır. Daha serinkanlı ve denetimli oluşuyla duygusal romandan ayrılır. Abbe Prevost'un "Manon Lescaut" adlı yapıtıyla Fransız edebiyatında açılan psikolojik roman çığırı, diğer ülke romancılarını da etkilemiştir. Bizde Mehmet Rauf'un "Eylül"ü, Peyami Safa'nın "9. Hariciye Koğuşu" buna örnektir.
3. MASAL VE FABL :
Olağanüstü kahraman ve olaylara yer veren öykülere masal denir. Masal terimi öncelikle, sözlü geleneğin ürünleri olan halk öykülerini kapsar. Ama sözlü gelenekle ilişkisi olmayan edebi yönü ağır basan bazı yapıtlar da bu türün içinde yer alır. Halk masalları dört temel grupta toplanır: hayvan masalları, olağanüstü ve gerçekçi masallar, güldürücü masallar, zincirlemeli masallar.
Hayvan masalları genellikle kısa masallardır. La Fontaine masalları bu türün en güzel örnekleridir. Olağanüstü masallarda, olağan varlıkların yanı sıra cin, peri, dev, ejderha gibi olağanüstü varÂlıklara da yer verilir. Gerçekçi masalların başlıca kahramanları ise padişahlar, vezirler, prens ve prensesler, zenginler, hırsızlar ya da haydutlar gibi gerçek hayattaki kişilerdir. Güldürücü masallar, okuyan ve dinleyeni eğlendirmeyi amaçlayan masallardır. Zincirleme masallarda sıkı bir mantık bağıyla birbirine bağlanan, küçük ve önemsiz bir dizi olay art arda sıralanır.
Masalların, insan ve hayvan davranışlarından harekete geçerek toplumda görülen aksaklıkları yermek ve gerçek İnsanlara bir ahlak, düzen dersi vermek gibi amaç güdenleri de vardır. Manzum olarak yazılan bu masallara fabl denir.
Bilinen ilk masalların Hintlilere ait olduğu kabul edilir. Hint masalcısı Beydeba'nın "Kelile ve Dimne" adlı yapıtı masalların bilinen ilk kaynağıdır. Yunan edebiyatında Aisopos (Ezop) masallarıyla ünlüdür. Batı'da La Fontaine ise fabl türü masalın en ünlüsüdür.
4. TİYATRO
Tiyatro, insan yaşamını söz ve eyleme dayanarak anlatan bir gösterim sanatıdır. Toplumsal bir sanat olduğu için toplumsal yapı ve yaşamdaki değişmeler doğrultusunda tiyatro da gelişmiş, değişmiştir. Edebiyat tarihçileri, tiyatronun Eski Yunan'da, şarap tanrısı Dionysos adına düzenlenen törenlerden doğduğunu belirtmişlerdir.
Başlıca tiyatro türleri şunlardır:
a) Tragedya:
İlk örnekleri MÖ 6. yüzyılda Eski Yunan'da görülür. Klasisizm akımı içinde Fransa'da yeniden canlılık kazanmış 19. yüzyılın ortalarına kadar var
lığını sürdürmüştür. Tragedya (trajedi), kısaca "acıklı olayları ele alıp anlatan oyun" olarak tanımlanabilir.
Tragedyanın özelliklerini şöyle belirtebiliriz :
-Eser baştan sona ağırbaşlı, ciddi bir hava içinde geçer.
-Erdeme ve ahlâka büyük değer verilir.
-Konularını mitolojiden ve tarihten alır.
-Kahramanları tanrılar, tanrıçalar, krallar vb. varlıklardır.
-Diyalog ve koro bölümlerinden oluşur.
-Üç birlik kuralına (yer, zaman, olayda birlik) uygun yazılır.
-Vurma, yaralama, öldürme olaylarına sahneÂde yer verilmez.
-Şžiirle oluşturulan; ağırbaşlı bir üslup kullanıÂlır.
-Sophokles, Racine, Corneille... önemli yazarlarıdır.
b) Komedya :
Olayların, durumların ve İnsanların gülünç yönlerini ortaya koyan oyun türüdür. Güldürerek düşündürmeyi amaçlar. Eski Yunan edebiyatında Aristophanes'in "Eşek Arılan"; Fransız edebiyaÂtında Moliere'in "Gülünç Kibarlar" adlı yapıtları biÂrer komedya örneğidir.
Konuları bakımından üç türlü komedi vardır:
Töre komedisi : Şžair Evlenmesi (Şžinasi)
Karakter komedisi; Cimri (Molière)
Entrika komedisi: Scapln'in Dolapları (Molière)
Komedyaların özellikleri şunlardır:
-Konularını günlük yaşamdan alır.
-Kişiler halk arasından seçilir.
-Halkın konuşma diliyle yazılır; soylu bir üslup kaygısı güdülmez.
-Birbirini izleyen diyalog ve koro bölümlerinÂden oluşur.
-Üç birlik kuralına uyulur.
c) Dram :
18. yüzyılda Fransız filozofu Diderot, BeauÂmarchais ve bazı yazarların uzun tragedyaya karşı çıkmaları, günlük olayları işleyen oyunları tercih etmeleri üzerine doğdu. Dram ismini de bu filoÂzoflar verdi. Dram türü oyunlar acıklı ve gülünç olayları bir arada işliyordu. İngiliz yazar ShakesÂpeare klasik tiyatronun üç birlik kuralını hiçe saÂyan dramlar yazdı. Victor Hugo ise 19. yüzyılda Romantik dramın beyannamesi sayılan "CromÂwell" adlı yapıtının önsözünde bu türün özellikleriÂni açıkladı. Romantik dramla birlikte modern tiyatroya geçiş sağlandı.
Romantik dramın başlıca özellikleri şunlardır:
-Üç birlik kuralına uyulmaz.
-Hem acıklı hem gülünç olaylar işlenir.
-Olaylar tarihten ya da günlük hayattan alınaÂbilir.
-Kişiler her sınıf halktan seçilebilir.
-Yerli özelliklerin işlenmesine önem verilir.
-Her türlü olay sahnede gösterilebilir.
-Nazım veya nesir biçiminde yazılabilir.
5. ŞžİİR
Şžiir; zengin imgelerle (hülya, hayal), ritimli sözlerle; seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıÂkan bir edebi anlatım biçimidir.
Şžiir, bilgi aktarmak amacıyla yazılmaz. Şžiir, bilgi değil, duygu aktarır. Duygulardan, imgelerÂden, düşlerden, özlemlerden oluşmuş bir yaşantı birikiminin ürünüdür. Ozan, şiiri aracılığıyla bu yaÂşantıyı okuyucuyla paylaşır.
Konularına göre şiir türleri şunlardır:
A) Epik Şžiir:
Bir ulusun yaşamını yakından İlgilendiren, taÂrih ve toplum olaylarına ait kahramanlıkları anlaÂtan şiirsel öykülere epik şiir denir. Uzun manzum hikaye olarak en eski biçimleri destanlardır. Epik şiirde yiğitçe bir söyleyiş vardır. Bu şiirin konusu hem efsanelere hem de gerçek olaylara dayanır. Yapısında masalla tarih, gerçekle düş yan yanaÂdır. Ayrıca "epope" de denilen epik şiirde tarihsel bir gerçek vardır.
*Epopeler iki türlüdür:
-Doğal Epopeler (Destanlar):
Çok eski çağlarda ulusların vicdanında derin izler bırakan olayların kuşaktan kuşağa aktarılmaÂsı, daha sonra bir saz şairinin bunları derlemesiy-le oluşan destanlardır. Halkın ortak malıdır (anoÂnim).
Başlıca doğal destanlar:
lliada ve Odysseia :.............Yunan edebiyatı
Şžehname...........................Fars edebiyatı
Kalevala............................Fin edebiyatı
Mahabharata - Ramayana.....Hint edebiyatı
Le Cid....................................İspanyol edebiyatı
Nibelungen........................Alman edebiyatı
Chansen de Röland.............Fransız edebiyatı
Beovvulf...........................İngiliz edebiyatı
Igor........................................Rus edebiyatı
Şžinto......................................Japon edebiyatı
-Yapay Epopeler (Destanlar):
Yeni ve yakın çağlarda herhangi bir tarih olayının bir ozan tarafından destan kurallarına uyÂgun olarak yazılmış biçimidir. Bunlar bireysel üründür. Başlıca yapma destanlar şunlardır:
Destan adı Şžair - Ulus
Kaybolmuş Cennet........... Milton.......İngiliz
İlahi Komedya................. Dante........İtalyan
Çılgın Orlando................. Ariosto......İtalyan
Kurtarılmış Kudüs............. Tasso........italyan
Aenels.............................Vergilius....Latin
Türk Destanları :
Kronolojik sıraya uygun olarak İslamiyet önÂcesindeki Türk destanları şunlardır:
Destan Adı
Ait Olduğu Türk Topluluğu
Şžu
Sakalar
Alp Er Tunga
Sakalar
Oğuz Kağan
Hunlar
Bozkurt
Göktürkler
Ergenekon
Göktürkler
Türeyiş
Uygurlar
Göç
Uygurlar
İslamiyet'in kabulünden sonraki Türk destanları ise şunlardır:
— Manas Destanı
— Battal Gazi Destanı
— Danişment Gazi Destanı
— Köroğlu Destanı
— Satuk Buğra Han Destanı
— Genç Osman Destanı (Kayıkçı Kul Mustafa)
— Üç Şžehitler Destanı (Fazıl Hüsnü Dağlarca)
Bunlardan Manas Destanı, Kırgız Türklerine alt bir destandır ve 400 bin dizeden fazladır. İlk kez Rus bilgini Radloff tarafından ve Kırgız halkıÂnın ağzından derlenmiş olan bu destan, dünyanın en uzun destanı niteliği taşır.
B) Lirik Şžiir:
Duygu ve düşünceleri coşkulu bir dille anlaÂtan şiir çeşididir. Eski Yunan edebiyatında ozanÂlar şiirlerini "Lyra" denen telli bir sazla söyledikleri için, bu tür şiirlere lirik denmiştir. Türk edebiyatınÂda da "âşık" ya da "saz şairi" adı verilen halk ozanları şiirlerini hâlâ sazla söylemektedirler. Lirik şiirde toplumsal mutluluk ya da felâketlerden duÂyulan sevinç ya da acı gibi ortak duygular; ya da aşk, ayrılık, özlem, ölüm acısı gibi bireysel duygular anlatılır:
sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşam üstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
(Attila İlhan)
C) Pastoral Şžiir:
Doğa güzelliklerini, çoban yaşantısını, kır yaÂşamına duyulan özlemi işleyen şiir türüdür. KonuÂları yapmacıksız, özentisiz, sözcük oyunlarından uzak, yalın bir dili vardır. Saf, temiz, sakin yaşamı duyurmak amacıyla yazılır.
Bu şiirin iki türü vardır:
I) İdil: Bir kişinin ağzından kır yaşamının güzelÂliğini ve çoban aşkını anlatan şiirdir.
II) Eglog: Birkaç çobanın aşk, kır yaşamı gibi konular üzerine karşılıklı konuşması yoluyla yazılan şiirdir.
Ak tüylü köpektir koyun sürüsüyle Seğirtir kaval sesinde sağa sola Çobandır köyün yamacında Yayar davarı da çömelir Meşe dallarının altına
D) Didaktik Şžiir:
Duygulara değil, düşüncelere seslenen şiirÂdir. Çünkü didaktik şiirin amacı güzellik oluşturÂmak değil, öğretmek ve bilgi vermektir. Bir düÂşünceyi aşılamak, övmek amacıyla yazılır. Bilim, sanat, felsefe, ahlâk, din... gibi temel kavramları ve kurallarını öğretmek amacıyla yazılır:
Güvenme âlemde gençliğe çağa
Gel gönül yapışma çürük budağa
Ne evlâda güven ne bahçe bağa
Becerip yemişin derebilmezsin
E) Dramatik Şžiir:
Manzum tiyatro yapıtlarında kişilerin karşılıklı konuşmaları dramatik şiiri oluşturur. Eski Yunan edebiyatındaki manzum tragedyalar dramatik şiir sayılır. Günümüz edebiyatında terimsel anlamıyla dramatik şiir yazılmamaktadır.
F) Satirik Şžiir:
Toplumdaki düzensizlikleri, tutarsızlıkları, kiÂşilik çarpıklıklarını yerme amacıyla iğneli ve alaylı bir dille anlatan şiirlerdir. Yani bir çeşit yergi şiiridir. Divan edebiyatındaki "hicviye"ler ile Halk edebiyatındaki "taşlama"lar bu şiir türünün örÂnekleridir.
Benim bu gidişe aklım ermiyor
Fukara halini kimse sormuyor
Padişah sikkesi selam vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz bizim
II. ÖÄžRETİCİ VE BİLGİLENDİRİCİ TÜRLER
1. DENEME
Bir yazarın, serbestçe seçtiği herhangi bir konu üzerinde kişisel görüş ve düşüncelerini anÂlattığı yazılara deneme denir, insanı ve toplumu ilÂgilendiren her şey (yaşama, ölüm, aşk, sanat, felÂsefe, din, tarih, bilim, siyaset, kültür vb.) denemeÂlerin konusu olabilir. Deneme türünün ilk örnekleÂrini Epiktetos, Eflatun, Seneca, Çiçero vb. nin baÂzı eserlerinde görmek mümkündür. Batı edebiya-tınde en büyük deneme yazarları Montaigne (Monteyn) ve Bacon (Beykın)'dır. Türk EdebiyatınÂda ise deneme türünde eser veren yazarlarımızÂdan bazıları şunlardır: Ahmet Haşim, Yakup KadÂri, Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Suut KeÂmal Yetkin, Ahmet Hamdi Tanpınar, Tarık Buğra, Mehmet Kaplan, Cemil Meriç, Vedat Günyol, MeÂlih Cevdet Anday, Salah Birsel, Sezai Karakoç vb.
Deneme yazılarında görülen özellikleri şöyle sıralayabiliriz:
-Her konuda yazılabilir.
-Zevkle okunan yazılardır. Okuyuculara okuÂma zevki aşılaması yanında, çok belli etmeÂden bazı gerçekleri öğretir, düşünceleri akÂtarır.
-Felsefi ve bilimsel konuları ele almasıyla maÂkaleye yaklaşır. Ancak makalede olduğu gibi ortaya konan fikirlerin ispatlanması mecburiÂyeti yoktur.
-Ön planda olan, yazarın kişisel düşünceleriÂdir.
-Bir görüşü ispat etmek, kesin sonuçlara varÂmak, belgelerden faydalanmak gibi mecbuÂriyetler yoktur.
-Yazar, kendi kendisiyle konuşuyormuş gibiÂdir. Deneme, bu yönüyle sohbete benzemeÂsine rağmen, düşünceleri açıklayışı, çözümÂlemelere girişiyle sohbetten ayrılır.
-Denemenin samimi, kıvrak, akıcı, güzel bir üslûbu vardır.
2. FIKRA:
Güncel bir olayı (seçim, deprem, sel baskını, savaş...vb.) kişisel açıdan ele alıp yorumlayan' gazete yazılarına fıkra denir. Fıkralar, zamanla -güncel bir konuyu ele alıp işledikleri için - değeriÂni yitirebilir.
Bir fıkra yazısında şu özellikler görülür:
-Konu sınırlaması yoktur. Yani her konuda fıkra yazılabilir.
-Bir yazarın günlük, sosyal ve kültürel olaylaÂra ait herhangi bir konu üzerinde kişisel göÂrüş ve düşüncelerini anlatan yazılardır.
-Fıkra yazarlarının konularında tekrarlara düşÂmemesi ve geniş bir kültür birikimine sahip olması gerekir.
-Fıkra, kısa ve etkili bir sonuca varmak amaÂcını taşır.
-Fıkra, kanıtlamak amacı gütmez ve fazlaca ayrıntıya inmez.
-Fıkralar makale türüne göre daha sübjektiftir ve konuşma üslûbuna daha yakındır.
3. MAKALE
Bilim ya da sanatla ilgili bir konuda bir görüş ileri sürmek, bir düşünceyi savunmak ve desteklemek amacıyla yazılan bilimsel yazılara makale denir.Bilgisayar teknolojisi, caz müziği, arkeolojik çalışmalar, kanserle ilgili buluşlar, Akdeniz Bögesi'nin jeolojisi ya da Malazgirt Savaşı makale konusu olabilir.
Makalenin başlıca özellikleri şunlardır:
-Makalede ileri sürülen düşüncelerin kanıtlanması esastır.
-Yazar nesnel bir tutum takınmak zorundadır.
-Ciddi ve terimlere dayalı bir dil kullanılır.
Edebiyatımızda ilk makaleyi Şžinasi Tercüman-ı Ahval gazetesinde yazmıştır.
4. RÖPORTAJ
Bir gerçeği,bir doğruyu,inceleme,gezip görme ya da soruşturma yoluyla yansıtan yazılardır.
Yazar, röportajı çoğu kez öyküsel bir anlaÂtımla gerçekleştirir. Gerektikçe fotoğrafların tanıkÂlığına başvurur. Böylece okuru gerçekle yüz yüze getirir, öğretmek istediğini yaşatarak öğretir. RöÂportajda bir yaşam gerçeğinden yola çıkılır. Bu gerçeğe yazarın yorumu katılmaz, yazar gerçek karşısında nesnel olmak zorundadır. İnandırıcılığı sağlamak amacıyla kullanılan belgelerin yanında, örnekleme, tanık gösterme gibi düşünceyi gelişÂtirme yollarına başvurulur. Çok yönlü bir yazı türü olması öykülemeyle birlikte açıklamaya, tartışmaÂya, betimlemeye de yer vermeyi gerektirir.
5. ELEŞžTİRİ (TENKİT)
Bir yapıtın iyi ve kusurlu yönlerini gerçekçi bir şekilde belirten yazı türüdür. Eleştirmen, yazıÂlarıyla sanatçıya ışık tutar, yol gösterir; aynı zaÂmanda okuyucuyu da aydınlatır. Gerektiğinde belgeler ve örnekler gösterilebilir. Eleştirmen, eleştirisinde kişisel görüşlere, düşünce ve duyguÂlara yer verir. Bu açıdan hemen bütün eleştirilerÂde öznellik vardır. Ancak iyi bir eleştirmenden beklenen, mümkün olduğu kadar nesnel bir yakÂlaşım sergilemesidlr.
Eleştiride daha çok tartışmacı anlatım biçiÂmine yer verilir; açıklama, karşılaştırma, örnekleÂme gibi tekniklere başvurulur.
Türk edebiyatında Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Mehmet Kaplan, Fethi Naci, Rauf Mut-luay eleştiri yazılarıyla tanınmıştır.
6. SOHBET (SÖYLEŞžİ)
Düşünceleri fazla derinleştirmeden, bir koÂnuşma havası içinde anlatan yazı türüdür. Her konuda yazılabilir.
Okuyucuyu sıkmayan, konuşma diliyle ve samimi bir havada yazılan yazılardır.
III. GERÇEK YAŞžAMDAN SÖZ EDEN TÜRLER
1. GÜNLÜK
Günü gününe tutulan notlardan oluşan yazıÂlara günlük (günce) denir. Günlükler, bir kişinin geçmişine, yaşadıklarına ışık tutması bakımından önemli yapıtlardır. Eski dilde "rûznâme", yeni dilÂde "günce" de denilen bu yazı türü, gerçek yaÂşamdan kaynaklanır. Sıcağı sıcağına yazıldığı için anıdan ayrılır.
Nurullah Ataç, Oktay Akbal gibi yazarlar günlükleriyle tanınmıştır.
2. ANI (HATIRA)
Sanat, bilim ve meslek dallarında ün yapmış kişilerin, kendi başlarından geçen ve devirlerinde olup biten olaylarla ilgili duygu, düşünce, bilgi ve gözlemlerini anlatan yazılarına anı (hatıra) denir. Anı yazma, insanoğlunun yaşadığı, geride bıraktıÂğı olay ve olguları anlatma, başkalarıyla paylaşma ihtiyacından doğmuştur.
Anı türünün özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
-Yaşanılmakta olan zaman dilimini değil, yaÂşanılmış, geride kalmış zamanı anlatır.
-Geçmişi anlattığı için tarihe ışık tutar.
-Otobiyografi, doğrudan doğruya yazarın kendi hayatıdır. Anıda İse yazar, kendi hayaÂtıyla birlikte devrini ve çevresini de anlatır. Bazı durumlarda anı yazarının kendini geriye çekip sadece çevresini anlattığı da olur.
-Anıları yazmakta amaç, bir kişinin hayatını anlatmaktan çok, bir döneme ayna tutmakÂtır.
-Anı yazarken, abartılı, yapay bir anlatımdan sakınılır; içten, akıcı, açık ve anlaşılır bir dil kullanılır.
3. MEKTUP
Birbirlerinden uzakta olan insanların veya yazı yoluyla karşısındakine duygu, düşünce ve isÂteklerini duyurmak isteyenlerin haberleşmek için kullandıkları bir yazı türüdür.
Mektupların konuları oldukça bol, bağımsız; ufukları alabildiğine geniştir. Gönderdiğimiz mekÂtubun türü, gönderdiğimiz kişiyle olan yakınlık deÂrecemiz, mektuptaki samimiyetin ölçüsünü tayin eder. Yakın arkadaşlarımıza, dost ve sevdikleriÂmize gönderdiğimiz mektuplarla, aramızda saygı sınırı ve resmiyet bulunan kişilere gönderdiğimiz mektuplar birbirine benzemez.
4. BİYOGRAFİ (Yaşamöyküsü)
Kişilerin hayatlarını anlatan yazılara biyograÂfi (yaşamöyküsü) denir. Biyografiler, bilim ve saÂnat dallarında ün yapmış, insanlığa hizmet etmiş, sevilen, sayılan kişilerin hayatlarını, nasıl ve hangi yolda başarı sağladıklarını anlatan yazılardır.
Biyografi yazmak, birtakım hazırlıklar yapÂmayı gerektirir. İlk iş olarak, biyografisi yazılacak kişiyle ilgili belgeler, kaynaklar ve bilgiler toplanır. Daha sonra o kişiyi tanıyan, bilen kişilerle konuÂşulur; onun yaşadığı ortamın şartları tanınmaya çalışılır.
Biyografinin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz :
-Biyografi, kişiyi bütün yönleriyle ele alır.
-Biyografide kişinin doğumundan ölümüne kadar yaşadıkları (doğduğu çevre, çocukluk dönemi, öğrenimi, mesleği, arkadaşları...vb) kronolojik bir sırayla aktarılır.
-Biyografiler öyküleyicl anlatım biçimiyle yazılır.
-Bir kişinin kendi yaşamını kendisinin yazmaÂsıyla ortaya çıkan yapıtlara otobiyografi (özya-şamöyküsü) denir.
5. GEZİ (SEYAHAT)
Bir yazarın, yurt İçinde ya da yurt dışında gezip gördüğü yerlerin ligi çekici yanlarını tanıtÂmak amacıyla canlı ve edebi bir üslûpla kaleme aldığı yazılara gezi (seyahat) yazısı denir. Gezi yazılarının bir adı da "Seyahatname" dir. Gezi, yazarlarının doğrudan gözlemlerine, bizzat duyÂduklarına, araştırmalarına dayandığı İçin tarih, coğrafya, sosyoloji, hukuk gibi bilim dallarına kaynaklık eder.
Gezi yazılarının özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
-Gezi yazıları, gözlem gücünün ürünüdür.
-Gezilen yerlerin başka yerlere benzemeyen görüntüleri tasvir edilir. Gezilen yerlerde yaşayan İnsanların ırklarınÂdan, dillerinden, yaşayışlarından, inançlarınÂdan vb. söz edilir.
-Okurun çevresinde bulunan, her gün gördüÂğü şeylerden değil ilgi, çekici şeylerden söz edilir.
-Anlatımda betimlemlerden, benzetme ve diÂğer sanatlardan yararlanır.
-Açık, akıcı bir dil kullanılır.
-Mümkünse yazılanlar fotoğraflarla destekleÂnir.
-Okuyanda gezip görme isteği uyandırır.
6. SÖYLEV (NUTUK)
Belli bir düşünceyi anlatmak, bir ülküyü aşılamak ya da toplulukları ikna etmek, coşturmak amacıyla söylenen sözlere söylev (nutuk); bu sözleri söyleyen kişiye hatip, söz söyleme sanatıÂna ise "hitabet" denir.
Hitabetin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz :
-Hitabetin gerçekleşmesi için, konuşmacı ile dinleyicilerin bir arada bulunması gerekir.
-Topluluğu heyecanlandırmak, coşturmak; bir fikri, bir davayı açıklamak, anlatmak ve benimsetmek için yapılır.
-Cümlelerin kolay anlaşılır, açık, kesin, kısa olması gerekir.Hatibin; dilini iyi kullanması, konuya hâkim olması, sesinin güzel ve etkili olması, topluÂluğa güven vermesi gerekir.
-Diğer yazı türlerinde olduğu gibi, hitabette de "giriş, gelişme ve sonuç" bölümleri bulunur.
Çözümlü Örnekler
ÖRNEK -1 (ÖSS - 2006):
Bu, son bir yıl içinde okuduğum romanlar arasınÂda etkisinden uzun süre kurtulamadığım bir çeviri roman. Yazar, bu romanında öncekilerden farklı bir yol izlemiş. Bir kahramanın çevresinde gelişen bir öykü kurgulamış. Abartıyla yalınlığı, komediyle trajedinin özelliklerini bir arada kullanmış. Bir yıl gibi bir zaman dilimini çok az geri dönüşlerle anÂlatmış. Haftalarca "çok satanlar" listesinde yer alan bu çeviri yapıt, Türk okurundan gördüğü ilgiÂyi Fransız ve İngiliz okurlardan görmemiş. Bu duÂrum, çevirmenin başarısı olarak değerlendirilebilir.
Bu parçada aşağıdaki yazı türlerinden hangisiÂne ait özellikler ağır basmaktadır?
A) Makale B) Deneme C) Eleştiri
D) Fıkra E) Günlük
ÇÖZÜM ;
Verilen parçada bir roman üzerine yapılan değerÂlendirmeler var. Yazar, söz konusu roman ve yaÂzarına ilişkin düşüncelerini belirtmiş. Bir yapıtın değişik yönlerini içeren böyle değerlendirmelere eleştiri denir.
Doğru cevap (C) seçeneğidir.
ÖRNEK - 2 (ÖSS - 2006):
Kaman civarına bahar gelince
Yıkılır ovadan yörük çadırları,
Yücesinde pare pare duman tutmuş
Düldül Dağ'm yaylasında mekân kurulur.
Hoş gelmişsin ilkbahar!
Nisan ayı içinde donanır dağlar,
Donanır yeşilinden, alından
Bu dizelerde aşağıdaki şiir türlerinden hangiÂsine özgü nitelikler ağır basmaktadır?
A) Lirik B) Pastoral C) Epik
D) Didaktik E) Dramatik
ÇÖZÜM:
Verilen parçada, ilkbaharın Orta Anadolu'ya gelişi şiirleştirilmiş. Şžiirin asıl temasını doğa ve doğaya ait unsurlar oluşturuyor. Böyle şiirlere pastoral şiir denir.
Doğru cevap (B) seçeneğidir.
ÖRNEK - 3:
Yazarın, özgürce seçtiği bir konuda iddia ve ispatlama kaygısı gütmeden düşüncelerini koÂnuşma havası içerisinde "ben"li bir anlatımla oluşturduğu yazı türüne ne ad verilir?
A) Deneme B) Anı C) Eleştiri
D) Röportaj E) Makale
ÇÖZÜM:
Deneme türünde belli bir konu yoktur. Makalede olduğu gibi bir görüşü ileri sürme ve kanıtlama kaygısı da yoktur. Ayrıca denemede yazar kendi kendisiyle konuşuyormuş gibi "ben"li bir anlatımı seçer. Bu özelliklerin tümü sorudaki parçada veÂrilmiştir. O halde burada sözü edilen yazı türü deÂnemedir.
Doğru cevap (A) seçeneğidir.
ÖRNEK - 4:
Aşağıdaki destanlardan hangisi, birlikte verilÂdiği ulusa ait değildir?
A) Manas - Iran B) Ramayana - Hint
C) Nibelungen - Alman D) Kalevala - Fin
E) Ergenekon - Türk
ÇÖZÜM:
Manas destanı İranlılara değil; Kırgız Türklerine aittir ve dünyanın en uzun destanı olma niteliğini taşır. B, C, D ve E'deki eşleştirmeler doğrudur.
Doğru cevap (A) seçeneğidir.
ÖRNEK - 5:
Tanzimat'a kadar Türk toplumunda onun yerini destanlar, efsaneler, mesneviler ve halk hikayeleÂriyle masallar tutmuştur. Bir edebiyat türü olarak bize Tanzimat'tan sonra Batı'dan gelmiştir, ilk örÂnekler de Fransız edebiyatından yapılma çevirilerÂdir. Bunlardan ilk tanıdığımız yapıt, Yusuf Kamil Paşa'nın bir çevirisidir.
Bu parçada sözü edilen edebiyat türü aşağı-dakilerden hangisi olabilir?
A) Hikaye B) Tiyatro C) Gezi
D) Anı E) Roman
ÇÖZÜM;
Bir edebiyat türü olarak bize Tanzimat'tan sonra Batı'dan gelen edebiyat türü romandır, ilk tanıdıÂğımız yapıt da Yusuf Kamil Paşa'nın Fenelon'dan çeviri yaptığı "Telemak" adlı eserdir.
Doğru cevap (E) seçeneğidir.
Örnek - 6;
Aşağıdakilerden hangisi "deneme" türünün beÂlirleyici özelliği olamaz?
A) Konuşma ve tartışma havası taşıması
B) Söyleyiş kaygısının ağır basması
C) İleri sürülenlerin kanıtlanması
D) Anlatıcının, anlatımına kendi "ben"ini katmaÂsı
E) İnsanlara yeni bakış açılan kazandırma amaÂcı taşıması
ÇÖZÜM;
A, B, D ve E seçeneklerinde verilenler deneme türünün özelliklerindendir. Ancak denemelerde "ileri sürülenlerin kanıtlanması" gibi bir özellik yoktur. Deneme yazarı bir kanıtlayıcı olmaktan çok yeni bir ufuk açmak, "böyle de düşünülebilir-miş" dedirtmek amacındadır. Doğru cevap (C) seçeneğidir.
YORUMLAR