YIRTMAK g. f t. 1. Bir şeyi (kâğıt, karton, kumaş vb.) yırtmak, bükülüp katlanan bir şeyi iki ucundan çekerek iki parçaya ayırmak; p...
YIRTMAK g. f t.
1. Bir şeyi (kâğıt, karton, kumaş vb.) yırtmak, bükülüp katlanan bir şeyi iki ucundan çekerek iki parçaya ayırmak; parça parça etmek: Eski faturaları yırtmak. Bir kolinin ambalajını yırtmak. Gömleğinden bir parça yırtıp yarasını sarmak.
2. Bir şeyi yırtmak, üzerinde bir yırtık, bir yarık oluşturmak: Sıraya otururken çorabımı çiviye takıp yırttım.
3. Bedeninin bir yerini yırtmak, kanatacak kadar derince çizmek, sıyırmak, tırmalamak: Dikenler bacaklanmı yırttı. Kedi pençeleriyle elimi yırttı.
4. Güçlü ve tiz bir ses sözkonusuysa, bir yerdeki sessizliği aniden bozmak: Gecenin sessizliğini yırtan acı bir çığlık.
5. Bir şeyden söz ederken, bedeninin bir yerini acıtmak, zorlamak: Göğsü yırtan kuru bir öksürük.
6. Esk. Bir binek hayvanından söz ederken, sağrısını mahmuzla yaralayarak binilmeye alıştırmak.
* gçz. f. Arg. Güç, kötü ve sıkıntılı bir durumdan kurtulmak: Bugün bu işten yırttınız, ama bir dahaki sefere elimden kurtulamazsınız.
* yırtılmak edilg. f.
1. Kâğıt, karton, kumaş vb. gibi bir şeyden söz ederken, iki parçaya bölünmek; parça parça olmak; üzerinde bir yırtık, yarık oluşmak: Yırtılan mektuplar. Elbisem yırtılmış.
2. Bedenin bir yerinden söz ederken, derince çizilmek, sıyrılmak ya da parçalanırcasına acımak: Dikenli tellerde elim yırtıldı. Öksürükten göğsü yırtılıyor.
3. Bir kimseden söz ederken, utanması, çekinmesi kalmamak.
* yırtınmak dönüşl. f.
1. Parçalanırcasına bağırmak: Boşuna yırtınma, seni kimse duymaz.
2. Bir şey için çok çaba harcamak: işi zamanında bitirmek için yırtınıyor.
* yırttırmak ettirg. f. Bir şeyi bir kimseye yırttırmak, onun o şeyi yırtmasını sağlamak ya da buna neden olmak: Gizli bel gelen bana yırttırdı.
1. Bir şeyi (kâğıt, karton, kumaş vb.) yırtmak, bükülüp katlanan bir şeyi iki ucundan çekerek iki parçaya ayırmak; parça parça etmek: Eski faturaları yırtmak. Bir kolinin ambalajını yırtmak. Gömleğinden bir parça yırtıp yarasını sarmak.
2. Bir şeyi yırtmak, üzerinde bir yırtık, bir yarık oluşturmak: Sıraya otururken çorabımı çiviye takıp yırttım.
3. Bedeninin bir yerini yırtmak, kanatacak kadar derince çizmek, sıyırmak, tırmalamak: Dikenler bacaklanmı yırttı. Kedi pençeleriyle elimi yırttı.
4. Güçlü ve tiz bir ses sözkonusuysa, bir yerdeki sessizliği aniden bozmak: Gecenin sessizliğini yırtan acı bir çığlık.
5. Bir şeyden söz ederken, bedeninin bir yerini acıtmak, zorlamak: Göğsü yırtan kuru bir öksürük.
6. Esk. Bir binek hayvanından söz ederken, sağrısını mahmuzla yaralayarak binilmeye alıştırmak.
* gçz. f. Arg. Güç, kötü ve sıkıntılı bir durumdan kurtulmak: Bugün bu işten yırttınız, ama bir dahaki sefere elimden kurtulamazsınız.
* yırtılmak edilg. f.
1. Kâğıt, karton, kumaş vb. gibi bir şeyden söz ederken, iki parçaya bölünmek; parça parça olmak; üzerinde bir yırtık, yarık oluşmak: Yırtılan mektuplar. Elbisem yırtılmış.
2. Bedenin bir yerinden söz ederken, derince çizilmek, sıyrılmak ya da parçalanırcasına acımak: Dikenli tellerde elim yırtıldı. Öksürükten göğsü yırtılıyor.
3. Bir kimseden söz ederken, utanması, çekinmesi kalmamak.
* yırtınmak dönüşl. f.
1. Parçalanırcasına bağırmak: Boşuna yırtınma, seni kimse duymaz.
2. Bir şey için çok çaba harcamak: işi zamanında bitirmek için yırtınıyor.
* yırttırmak ettirg. f. Bir şeyi bir kimseye yırttırmak, onun o şeyi yırtmasını sağlamak ya da buna neden olmak: Gizli bel gelen bana yırttırdı.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR