YUMUŞAMAK gçz. f. 1. Kolayca biçim değiştirecek, bükülebilecek, kesilecek ya da dokunulduğunda hoş bir duygu uyandıracak duruma gel...
YUMUŞAMAK gçz. f.
1. Kolayca biçim değiştirecek, bükülebilecek, kesilecek ya da dokunulduğunda hoş bir duygu uyandıracak duruma gelmek, sertliğini, katılığını yitirmek: Sıcakta yumuşayan tereyağ. Isınınca yumuşayan bir maden. Saçlanm yağmur suyundan yumuşadı. Bayat ekmek buharda yumuşar.
2. Bir kimseden söz ederken kızgınlığı, inadı geçmek, daha hoşgörülü olmak: Çocuğun ağlamasına dayanamayıp yumuşamak.
3. Bir şeyden söz ederken, şiddeti azalmak; daha ılımlı duruma gelmek: Güneyden gelen esintiyle yumuşayan hava. Öfkesi geçince sesi yumuşadı. Yumuşayan yasalar.
*Antropol. Yumuşama süreci geçirmek.
*Bes. san. Pastırma yapımı için kesilen etlerde ölüm sertliği sonrasında meydana gelen gevşeme (Yumuşayan etle rin bozulması kolay olacağından etlerin ölüm sertliği çözülmeden tuzlanması ge rekir.)
* yumuşatmak ettirg. f. Bir şeyi, bir kimseyi yumuşatmak, yumuşamasını sağlamak, yumuşak duruma getirmek: Hamuru sütle yumuşatmak. Bu krem tenimi yumuşattı. Bir kimseyi alttan alarak yumuşatmak. Uzlaştıncı sözlerle havayı yumuşatmak.
*Boyac. Kurumuş bir boya tabakasının bağlayıcı maddesini, üzerine yeni bir tabaka boya sürerek kısmen çözmek.
*Metalürj. Dökme demir ya da bir çeliğin bileşiminde bulunan karbon ve yabancı madde oranını yükseltgeme tepkimesiyle azaltmak. || Altını yumuşatmak, bileşiminde bulunan katışkı maddelerini uzaklaştırmak.
*Parf. Bir kokulu bileşik ürün söz konusuysa, kimi eksikliklerini gidererek ya da örterek bileşimine kusursuz bir yetkinlik kazandırmak için bileşenleri arasındaki uyumu iyileştirmek.
*Res. Çevre çizgilerini, renkleri yumuşatmak, bunları daha az göze batar duruma getirmek.
*Su. işler. Bir suyun sertliğini azaltmak için, içindeki erimiş kalsiyum ya da magnezyum tuzlannın tamamını ya da bir bölümünü dışan atmak.
* yumuşatılmak edilg. f. Yumuşak duruma getirilmek.
1. Kolayca biçim değiştirecek, bükülebilecek, kesilecek ya da dokunulduğunda hoş bir duygu uyandıracak duruma gelmek, sertliğini, katılığını yitirmek: Sıcakta yumuşayan tereyağ. Isınınca yumuşayan bir maden. Saçlanm yağmur suyundan yumuşadı. Bayat ekmek buharda yumuşar.
2. Bir kimseden söz ederken kızgınlığı, inadı geçmek, daha hoşgörülü olmak: Çocuğun ağlamasına dayanamayıp yumuşamak.
3. Bir şeyden söz ederken, şiddeti azalmak; daha ılımlı duruma gelmek: Güneyden gelen esintiyle yumuşayan hava. Öfkesi geçince sesi yumuşadı. Yumuşayan yasalar.
*Antropol. Yumuşama süreci geçirmek.
*Bes. san. Pastırma yapımı için kesilen etlerde ölüm sertliği sonrasında meydana gelen gevşeme (Yumuşayan etle rin bozulması kolay olacağından etlerin ölüm sertliği çözülmeden tuzlanması ge rekir.)
* yumuşatmak ettirg. f. Bir şeyi, bir kimseyi yumuşatmak, yumuşamasını sağlamak, yumuşak duruma getirmek: Hamuru sütle yumuşatmak. Bu krem tenimi yumuşattı. Bir kimseyi alttan alarak yumuşatmak. Uzlaştıncı sözlerle havayı yumuşatmak.
*Boyac. Kurumuş bir boya tabakasının bağlayıcı maddesini, üzerine yeni bir tabaka boya sürerek kısmen çözmek.
*Metalürj. Dökme demir ya da bir çeliğin bileşiminde bulunan karbon ve yabancı madde oranını yükseltgeme tepkimesiyle azaltmak. || Altını yumuşatmak, bileşiminde bulunan katışkı maddelerini uzaklaştırmak.
*Parf. Bir kokulu bileşik ürün söz konusuysa, kimi eksikliklerini gidererek ya da örterek bileşimine kusursuz bir yetkinlik kazandırmak için bileşenleri arasındaki uyumu iyileştirmek.
*Res. Çevre çizgilerini, renkleri yumuşatmak, bunları daha az göze batar duruma getirmek.
*Su. işler. Bir suyun sertliğini azaltmak için, içindeki erimiş kalsiyum ya da magnezyum tuzlannın tamamını ya da bir bölümünü dışan atmak.
* yumuşatılmak edilg. f. Yumuşak duruma getirilmek.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR