Beydeba'ya ait kısa fabl örnekleri nedir? Beydeba Fabl Örnekleri Kelile Ve Dimne Padişah Debleşem, hikayeyi burada tamamlamı...
Beydeba'ya ait kısa fabl örnekleri nedir?
Beydeba Fabl Örnekleri
Kelile Ve Dimne
Padişah Debleşem, hikayeyi burada tamamlamış oldu.
Vezirlerine Serendip'e gitme niyetinde bulunduğunu açıkladı.Yaşlı Bilge'nin söylediği hikayeleri öğrenmek istiyordu.
- Ben, dedi; geziden kaçarsam, bilgiden yoksun kalırım.İnsanı doğru yola ulaştıran bilgi, hikmettir. Hikmet ise, Serendip'e gitmeme bağlı.Vasiyetlerin anlamını ama böyle çözebilirim.
Vezirler,Padişahın düşüncesinde kesin bulunduğunu anlamışlardı.
Yol hazırlığı başladı.
Padişah Debleşem, vezirlere ülke yönetimiyle ilgili . bir takım emirler verdi.
Lüzumlu hazırlıklar yapılmıştı.
Debleşem Şah, yanındakilerle beraber yola çıktı.
Kimi zaman karadan kimi zaman denizden gitti.
Günlerce, aylarca yol aldı.
Dağ dağa kavuştu.Düz düze uzandı.
Çok ülkeler geçildi, çok iklimler aşıldı.
Debleşem Şah, görmüş olduğu her yerden garip bilgiler edindi.Çok dersler aldı.
Yoruldukça dinleniyordu. Görmüş olduğu güzel manzaralar yorgunluğunu alıyordu.
Dinlenerek yeniden yola koyuldu.Yine dağlar aşıldı.Ovalara düşüldü.Denizler geçildi.
Sonunda Serendip Adası'na vardılar.
Adanın ortasında yüce bir dağ yükseliyordu: Serendip Dağı…
Dağın eteğinde mamur şehirler kuruluydu.
Debleşem Şah, kentlerde gezindi bir süre.Çevreyi seyretti.Şimdiye dek bilmediği şeyler öğrendi.Görmediği şeyler görmüş oldu.
Bilgisini, görgüsünü daha da artırdı.
Aradan bir kaç gün geçmişti.
Padişah, yanına bir çok adamını ile birlikte dağa gitti.Dağın eteğinde bir mağara vardı.
Burası, ünlü düşünür Beydeba'nın eviydi.
Beydeba, hikmet bilgisinin mühim bir bilginiydi.Pek çok ilimde uzmandı.Fikir faaliyetinde emsalsiz büyük bir düşünürdü.
Padişah, tıpkı bir hükümdarın huzuruna giriyormuş benzer biçimde izin isteyerek yanına gitti Beydeba'nın.
Hazineden çıkan vasiyetten bahsetti.
- Vasiyette sözü geçen fikirleri yorumlar mısınız? diye ricada bulundu.
Beydeba, uzun ve yorucu bir yolculuktan gelmiş olan Padişah'a baktı bir süre.Bilgi aşkıyla yanıp tutuşan adama gülümsedi.
- Acil etme Sultanım, dedi.
Günlerce mağarada kaldılar. Beydeba, Padişah'ın isteğini yerine getirecekti.
Günler devam eden söyleşmeden hikmet dolu bir kitap ortaya çıktı.
Şahin İle Horoz
Şahin, tatlı bir daire çizerek süzüldü, yüzyıllık çınar ağacının dalına kondu. Gerçi kendisini hafifçe hafifçe esen rüzgarın kollarına bırakmıştı ama; gene de yorulmuştu inerken. Bir süre konduğu dalda soluklandı, üstündeki tozları silkeledi ve “Biraz kestireyim.†diyerek iyice yayıldı.
Tam bu sırada bir ses duydu. Horozun birisi bağırtıyla kaçıyordu. Çınarın altına vardığında nefes soluğa kalmıştı. Dönerek arkasına baktı, kimsenin gelmediğini görünce rahatladı.
Horozun kaçışını izlemiş olan şahin:
- Hah hah hah hah, diye gülmüştü.
Horoz, “O da kim?†diye çevresine bakınırken, şahin yukarıdan seslendi:
- Bana ait, dostum, ben, şahin, başını yukarı kaldır.
Horoz, sesin geldiği yöne kaldırdı başını, şahini görmüş oldu.
Şahin hâlâ gülüyordu:
- Ne oldu, kimden kaçıyordun öyleki?
- Doğal gülersin, dedi horoz, sana gore bir şey yok.
- Kim kovalıyordu seni?
Horoz:
- Sahibim, dedi, kim olacak, ilerideki çiftlikte yaşıyorum.
- Size şaşıyorum, dedi şahin, sahipleriniz, hemen hemen yumurtadan yeni çıkmış bir yavruyken özenle besleyip büyütüyorlar, sizler için güzel evcikler yapıyorlar, kümeslerde bir eliniz darıda bir eliniz arpada yaşayıp gidiyorsunuz, gene de size yaranamıyorlar… Yahu, kendisine bu kadar yararı dokunan insanlardan kaçılır mı?
Horoz, şahinin küçümseyici sözlerini dinledikten sonrasında:
- Sen, dedi, bir şahini tencerede kızarırken ya da şişe geçmiş közde pişerken gördün mü asla?
- Yook, dedi şahin laubali bir tutumla, ne olacak?
- Ben, dedi horoz; çok horozlar, tavuklar gördüm sahibim pişirirken, ona nasıl güvenebilirim?
Beydeba Bülbül ile Bağcı Hikayesi
Gül bahçesi... Kırmızı, pembe, sarı güller... Çevreyi gül kokusuna boğan, rengarenk güllerin yetiştiricisi yaşlanmış bir bağcıydı. Geçimini sağlamak bir yana, bir gülün açmasıyla sanki bayram ederdi. Bahçede değildir de sanki kalbinde büyütüyordu tomurcukları.
Gül mevsiminde bağcı kendisini kaybederdi sanki.
Bu yıl yeni bir gülün aşısını yapmıştı. Açılmasını sabırsızlıkla bekliyordu. Onu veren bahçıvan, "Bu gül, güllerin sultanıdır. Rengi, kokusu çok farklıdır. Başka güllere benzemez." demişti.
Bağcı, gülü özenle büyütüyordu. Daldaki tomurcukları gözü benzer biçimde koruyordu.
Sonunda tomurcuklar goncaya dönüştü. Gonca patladı ve bahçeyi güzelliğe boğan bir gül çıkıverdi ortaya. Bağcının içi içine sığmıyordu luktan.
O günü akşama dek bağda geçirdi.
Gece uzadı da uzadı. Bağcının gözüne bir türlü uyku girmedi. Sabahı zor etti. Şafaktan sonrasında, günün ilk ışıklarıyla beraber bağa gitti. Baktı ki ne görsün!
Bir bülbül, güle konmuş, hoyratça yapraklarını yoluyor.
Bağcı dehşet içinde olup biteni seyretti bir süre. Bülbülü yakalamak için çok uğraştı. Fakat kaçırdı.
Ertesi gün, bülbül gene aynı güle konmuş, kalan yapraklarını yolmuştu. Bağcı bu kez de bülbülü kaçırdı.
Bundan sonra kararını vermişti. Bir tuzak kuracaktı bülbüle.
Ustaca hazırladı tuzağı.
Bülbül geldi gene ağaca konmak için, bir güzel tuzağa düştü, bağcı alıp eve götürdü, kafese hapsetti.
Bağcı ertesi gün bülbülü kafeste erteleyerek bağına gitti. Akşam dönerek geldi, ağlıyordu.
- Ben sana ne yaptım da beni buraya hapsediyorsun?
Sesimi beğendiysen kafese koymana gerek yok, ben, aslına bakarsanız senin bahçenin bülbülüydüm...
Bağcı:
- Sen, dedi, kızgın kızgın; bana ait en güzel gülümü yoldun.
- Nasıl olsa, bir çok gün sonrasında kendisi solacaktı, yaprağını dökecekti, dedi bülbül.
Bağcı baktı, doğru söylüyor bülbül... Kızgınlığı geçti, acıyarak özgür bıraktı onu.
Bülbül, pencereye kondu. Uçmadan ilkin:
- Beni özgür bıraktın... Çok teşekkür ederim. Ben de buna karşılık sana bir sır söyleyeceğim. Bağının şimal ucunda, . o büyük dut ağacının yanında bir gömü gizli saklı, dedi.
Sonrasında kanatlanarak gözden kayboldu.
Bağcı, ilk başlarda inanmadı kuşun söylediğine. Sonrasında, içine bir kuşkudur düştü, "olurya doğrudur" diyerek kazdı bülbülün sözünü etmiş olduğu yeri. Kazdı ki ne görsün... Büyük bir küp, içi dolu altın.
Ertesi gün bülbül gene bağdaydı.
Bağcı, bülbüle:
- Bir şeyi, dedi, çok merak ediyorum.
- Neyi?
- Sen, hazinenin yerini bildin de, tuzağı nasıl fark edemedin?
- Kurduğun tuzak, kaza ve kaderin önüme sürdüğü bir araçtı. Bu benzer biçimde durumlarda hikmet gözü kapanır insanoğlunun, göremez... Ne kadar gözü açık olsa da farkına varamaz...
Derlemedir.
BAKINIZ
BAKINIZ
Ezop, Beydeba ve La Fontaine'den fabl örnekleri verir misiniz?
Sait Faik Abasıyanık'a ait kısa öykü örnekleri verir misiniz?
Bitkilerle ilgili fabl örnekleri verir misiniz?
Bu bildiri 'en iyi çözüm' seçilmiştir.
Beydeba Fabl Örnekleri
Kelile Ve Dimne
Padişah Debleşem, hikayeyi burada tamamlamış oldu.
Vezirlerine Serendip'e gitme niyetinde bulunduğunu açıkladı.Yaşlı Bilge'nin söylediği hikayeleri öğrenmek istiyordu.
- Ben, dedi; geziden kaçarsam, bilgiden yoksun kalırım.İnsanı doğru yola ulaştıran bilgi, hikmettir. Hikmet ise, Serendip'e gitmeme bağlı.Vasiyetlerin anlamını ama böyle çözebilirim.
Vezirler,Padişahın düşüncesinde kesin bulunduğunu anlamışlardı.
Yol hazırlığı başladı.
Padişah Debleşem, vezirlere ülke yönetimiyle ilgili . bir takım emirler verdi.
Lüzumlu hazırlıklar yapılmıştı.
Debleşem Şah, yanındakilerle beraber yola çıktı.
Kimi zaman karadan kimi zaman denizden gitti.
Günlerce, aylarca yol aldı.
Dağ dağa kavuştu.Düz düze uzandı.
Çok ülkeler geçildi, çok iklimler aşıldı.
Debleşem Şah, görmüş olduğu her yerden garip bilgiler edindi.Çok dersler aldı.
Yoruldukça dinleniyordu. Görmüş olduğu güzel manzaralar yorgunluğunu alıyordu.
Dinlenerek yeniden yola koyuldu.Yine dağlar aşıldı.Ovalara düşüldü.Denizler geçildi.
Sonunda Serendip Adası'na vardılar.
Adanın ortasında yüce bir dağ yükseliyordu: Serendip Dağı…
Dağın eteğinde mamur şehirler kuruluydu.
Debleşem Şah, kentlerde gezindi bir süre.Çevreyi seyretti.Şimdiye dek bilmediği şeyler öğrendi.Görmediği şeyler görmüş oldu.
Bilgisini, görgüsünü daha da artırdı.
Aradan bir kaç gün geçmişti.
Padişah, yanına bir çok adamını ile birlikte dağa gitti.Dağın eteğinde bir mağara vardı.
Burası, ünlü düşünür Beydeba'nın eviydi.
Beydeba, hikmet bilgisinin mühim bir bilginiydi.Pek çok ilimde uzmandı.Fikir faaliyetinde emsalsiz büyük bir düşünürdü.
Padişah, tıpkı bir hükümdarın huzuruna giriyormuş benzer biçimde izin isteyerek yanına gitti Beydeba'nın.
Hazineden çıkan vasiyetten bahsetti.
- Vasiyette sözü geçen fikirleri yorumlar mısınız? diye ricada bulundu.
Beydeba, uzun ve yorucu bir yolculuktan gelmiş olan Padişah'a baktı bir süre.Bilgi aşkıyla yanıp tutuşan adama gülümsedi.
- Acil etme Sultanım, dedi.
Günlerce mağarada kaldılar. Beydeba, Padişah'ın isteğini yerine getirecekti.
Günler devam eden söyleşmeden hikmet dolu bir kitap ortaya çıktı.
Şahin İle Horoz
Şahin, tatlı bir daire çizerek süzüldü, yüzyıllık çınar ağacının dalına kondu. Gerçi kendisini hafifçe hafifçe esen rüzgarın kollarına bırakmıştı ama; gene de yorulmuştu inerken. Bir süre konduğu dalda soluklandı, üstündeki tozları silkeledi ve “Biraz kestireyim.†diyerek iyice yayıldı.
Tam bu sırada bir ses duydu. Horozun birisi bağırtıyla kaçıyordu. Çınarın altına vardığında nefes soluğa kalmıştı. Dönerek arkasına baktı, kimsenin gelmediğini görünce rahatladı.
Horozun kaçışını izlemiş olan şahin:
- Hah hah hah hah, diye gülmüştü.
Horoz, “O da kim?†diye çevresine bakınırken, şahin yukarıdan seslendi:
- Bana ait, dostum, ben, şahin, başını yukarı kaldır.
Horoz, sesin geldiği yöne kaldırdı başını, şahini görmüş oldu.
Şahin hâlâ gülüyordu:
- Ne oldu, kimden kaçıyordun öyleki?
- Doğal gülersin, dedi horoz, sana gore bir şey yok.
- Kim kovalıyordu seni?
Horoz:
- Sahibim, dedi, kim olacak, ilerideki çiftlikte yaşıyorum.
- Size şaşıyorum, dedi şahin, sahipleriniz, hemen hemen yumurtadan yeni çıkmış bir yavruyken özenle besleyip büyütüyorlar, sizler için güzel evcikler yapıyorlar, kümeslerde bir eliniz darıda bir eliniz arpada yaşayıp gidiyorsunuz, gene de size yaranamıyorlar… Yahu, kendisine bu kadar yararı dokunan insanlardan kaçılır mı?
Horoz, şahinin küçümseyici sözlerini dinledikten sonrasında:
- Sen, dedi, bir şahini tencerede kızarırken ya da şişe geçmiş közde pişerken gördün mü asla?
- Yook, dedi şahin laubali bir tutumla, ne olacak?
- Ben, dedi horoz; çok horozlar, tavuklar gördüm sahibim pişirirken, ona nasıl güvenebilirim?
Beydeba Bülbül ile Bağcı Hikayesi
Gül bahçesi... Kırmızı, pembe, sarı güller... Çevreyi gül kokusuna boğan, rengarenk güllerin yetiştiricisi yaşlanmış bir bağcıydı. Geçimini sağlamak bir yana, bir gülün açmasıyla sanki bayram ederdi. Bahçede değildir de sanki kalbinde büyütüyordu tomurcukları.
Gül mevsiminde bağcı kendisini kaybederdi sanki.
Bu yıl yeni bir gülün aşısını yapmıştı. Açılmasını sabırsızlıkla bekliyordu. Onu veren bahçıvan, "Bu gül, güllerin sultanıdır. Rengi, kokusu çok farklıdır. Başka güllere benzemez." demişti.
Bağcı, gülü özenle büyütüyordu. Daldaki tomurcukları gözü benzer biçimde koruyordu.
Sonunda tomurcuklar goncaya dönüştü. Gonca patladı ve bahçeyi güzelliğe boğan bir gül çıkıverdi ortaya. Bağcının içi içine sığmıyordu luktan.
O günü akşama dek bağda geçirdi.
Gece uzadı da uzadı. Bağcının gözüne bir türlü uyku girmedi. Sabahı zor etti. Şafaktan sonrasında, günün ilk ışıklarıyla beraber bağa gitti. Baktı ki ne görsün!
Bir bülbül, güle konmuş, hoyratça yapraklarını yoluyor.
Bağcı dehşet içinde olup biteni seyretti bir süre. Bülbülü yakalamak için çok uğraştı. Fakat kaçırdı.
Ertesi gün, bülbül gene aynı güle konmuş, kalan yapraklarını yolmuştu. Bağcı bu kez de bülbülü kaçırdı.
Bundan sonra kararını vermişti. Bir tuzak kuracaktı bülbüle.
Ustaca hazırladı tuzağı.
Bülbül geldi gene ağaca konmak için, bir güzel tuzağa düştü, bağcı alıp eve götürdü, kafese hapsetti.
Bağcı ertesi gün bülbülü kafeste erteleyerek bağına gitti. Akşam dönerek geldi, ağlıyordu.
- Ben sana ne yaptım da beni buraya hapsediyorsun?
Sesimi beğendiysen kafese koymana gerek yok, ben, aslına bakarsanız senin bahçenin bülbülüydüm...
Bağcı:
- Sen, dedi, kızgın kızgın; bana ait en güzel gülümü yoldun.
- Nasıl olsa, bir çok gün sonrasında kendisi solacaktı, yaprağını dökecekti, dedi bülbül.
Bağcı baktı, doğru söylüyor bülbül... Kızgınlığı geçti, acıyarak özgür bıraktı onu.
Bülbül, pencereye kondu. Uçmadan ilkin:
- Beni özgür bıraktın... Çok teşekkür ederim. Ben de buna karşılık sana bir sır söyleyeceğim. Bağının şimal ucunda, . o büyük dut ağacının yanında bir gömü gizli saklı, dedi.
Sonrasında kanatlanarak gözden kayboldu.
Bağcı, ilk başlarda inanmadı kuşun söylediğine. Sonrasında, içine bir kuşkudur düştü, "olurya doğrudur" diyerek kazdı bülbülün sözünü etmiş olduğu yeri. Kazdı ki ne görsün... Büyük bir küp, içi dolu altın.
Ertesi gün bülbül gene bağdaydı.
Bağcı, bülbüle:
- Bir şeyi, dedi, çok merak ediyorum.
- Neyi?
- Sen, hazinenin yerini bildin de, tuzağı nasıl fark edemedin?
- Kurduğun tuzak, kaza ve kaderin önüme sürdüğü bir araçtı. Bu benzer biçimde durumlarda hikmet gözü kapanır insanoğlunun, göremez... Ne kadar gözü açık olsa da farkına varamaz...
Derlemedir.
BAKINIZ
BAKINIZ
YORUMLAR