Çalıkuşu Nedir

Çalıkuşu, Reşat Nuri Güntekin tarafınca 1922 senesinde yazılmış bir romandır. Türk edebiyatının en fazlaca sevilen klasik eserleri içinde ye...

Çalıkuşu, Reşat Nuri Güntekin tarafınca 1922 senesinde yazılmış bir romandır. Türk edebiyatının en fazlaca sevilen klasik eserleri içinde yer alır. Ağırlıklı olarak Anadolu'da geçen ve arka planda Osmanlı'nın son yıllarını özetleyen bir romandır. Kitabın son kısmı hariç, ki bu bölüm dışarıdan bir gözlemcinin anlattıklarıdır, romanın ana kahramanı Feride'nin hatıra defteri şeklinde yazılmıştır.

Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu'nu ilkin İstanbul Kızı adıyla dört perdelik bir oyun olarak yazmıştır. Yapıtı, 1922'de Zaman Gazetesi'nde Çalıkuşu adıyla roman olarak yayınlanınca büyük ilgi çekmiştir.

Çalıkuşu, duygusal bir vakası anlatmakla beraber devrin toplumsal sorunlarının eleştirel olarak da ortaya koymaktadır. Çalıkuşu, Türkiye'de yeni ve çağdaş bir devrin başlamasını özendiren bir roman olarak kabul edilmektedir.
Romanın Anafikri : Gerçek bir aşkın araya ne kadar büyük engeller girerse girsin asla yok olmayacağıdır.

I. Çalıkuşu Romanının Yapısı

Çalıkuşu romanı dış yapı itibarıyla beş kısımdan meydana gelmiştir. İlk dört kısım, Feride’nin hatıra defteridir. Feride’nin, iki buçuk yaşından itibaren anlatmaya başladığı hatıraları, yirmi beş yaşlarında Kâmran’a kavuştuğu ana kadar devam eder. Beşinci bölümde ise, Feride ile Kâmran’ın kavuşmaları anlatılır.




Çalıkuşu romanında bölümlere nazaran anlatılan vakalar şu şekildedir:

“Birinci Kısım”da, Feride’nin iki buçuk yaşından başlayıp köşkten ayrılışına kadar yaşanmış olan vakalar anlatılır: Musul’da geçirdiği günler, annesinin hastalığı, annesinin ölümünden sonrasında İstanbul’a büyükannesinin yanına gelmesi, Dam dö Sion mektebine yazılması, okulda yapmış olduğu haylazlıklar, “Çalıkuşu” adının konması, dinlence günlerinde teyzelerinde kalması, dul ve güzel bir bayan olan Neriman’ı kıskanması, Kâmran’a âşık olması, Kâmran ile nişanlanması, Kâmran’ın Avrupa’ya gitmesi, dört yıl sonrasında okulu bitirince düğün hazırlıklarının başlaması, düğüne üç gün kala köşke gelen siyah çarşaflı bir hanımdan Kâmran’ın Avrupa’da iken Münevver isminde bir hanımla ilişki yaşadığını söylemesi, Feride’nin köşkü terk etmesi.

“İkinci Kısım”da, Feride’nin köşkten ayrılışından Ç... Rüştiyesine atama edilişine kadarki dönemde yaşanmış olan vakalar anlatılır: Köşkten ayrılmış olduğu gece sütninesinin yanına gitmesi, atama işlemleri tamamlanıncaya kadar Gülmisal Kalfa’nın yanında kalması, B... vilâyetine Coğrafya ve Fotoğraf öğretmeni olarak atama edilmesi, Zeyniler’e atanması, Munise’yi evlatlık alması, okulun kapatılması, B...’de Darülmuallimat’ta vekil öğretmen olarak Fransızca derslerine girmesi, Feride’ye “İpekböceği” adının takılması, musiki hocası Şžeyh Yusuf Efendi’nin Feride’ye âşık olması, çıkan dedikodular üstüne Feride’nin atama istemesi, Ç... Rüştiyesine atama edilmesi.

“Üçüncü Kısım”da, Feride’nin Ç...’ye atama oluşundan ayrılışına kadarki dönemde yaşanmış olan vakalar anlatılır: Ç...’nin erkekleri tarafınca Feride’ye “Gülbeşeker” adının takılması, Yüzbaşı İhsan’ın sütannesi vesilesiyle Feride’ye evlilik teklifinde bulunması, bitişik komşusu olan Hafız Kurban Efendi’nin karısını gönderip Feride’yi kendine istetmesi, yaşlı bir hovarda olan Binbaşı Burhanettin Bey’in bağ evinde Feride’ye komplo kurması, çıkan dedikodular üstüne okul müdiresinin Feride’yi İzmir’e göndermesi.

“Dördüncü Kısım”da, Feride’nin İzmir ve Kuşadası’nda yaşamış olduğu dönemde geçen vakalar anlatılır: Feride’nin İzmir’de üç ay süresince atama yaptıramaması, varlıklı bir adam olan ve kendisine “Fındıkkurdu” diye lâf atan Reşit Bey’in kızlarına Fransızca dersi vermesi, Reşit Bey’in büyük oğlu Cemil Bey’in kendisini sıkıştırması, Reşit Bey’in kalfası vesilesiyle kendisine evlilik teklifinde bulunması, Kuşadası’na atama edilmesi, Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması sebebiyle okulun hastane olarak kullanılması, burada ikinci kez Hayrullah Bey’le karşılaşması, Munise’nin ölmesi, Feride’nin Hayrullah Bey’in evinde kalmaya başlaması, çıkan dedikodular üstüne Feride’nin öğretmenlikten çekilme etmesi, babası yerine koyduğu Hayrullah Bey’le kâğıt üstünde evlenmesi.

“Beşinci Kısım”da ise, Feride’nin Tekirdağ’a teyzesinin yanına gelmesi ve Kâmran’a ulaşması anlatılır: Feride’nin beş senelik bir ayrılıktan sonrasında Tekirdağ’a gelmesi, Feride ile Kâmran’ın karşılaşması, Feride’nin tekrardan eski haylazlıklarına başlaması, Feride’nin köşkten ayrılmadan bir gece ilkin Müjgân’a tüm gerçekleri anlatması, Hayrullah Bey’in Kâmran’a verilmek suretiyle vasiyet etmiş olduğu zarfı Müjgân’a vermesi, Müjgân’ın aynı gece Kâmran’la beraber Hayrullah Bey’in vasiyeti olan zarfı açmaları, mektubu ve Feride’nin hatıra defterini sabaha dek okumaları, sabahleyin erkenden Aziz Bey’le Kâmran’ın nikâh kıydırmak için gizlice dışarı gitmeleri, Feride’nin hatıra defterinden birkaç bölüm okuyan Kadı Efendi’nin Feride ile Kâmran’ın nikâhını kıyması, Kâmran’ın tekrar bırakmamak suretiyle Feride’ye sımsıkı sarılması.

Çalıkuşu romanı, toplam 404 sayfalık metinden oluşur. Beş kısımdan oluşan romanın sayfa numaraları şu şekildedir: Birinci Kısım, s. 5-108; İkinci Kısım, s. 109-262; Üçüncü Kısım, s. 263-301; Dördüncü Kısım, s. 302-362; Beşinci Kısım, s. 363-408.



II. Çalıkuşu Romanının Mevzusu

Çalıkuşu romanında genç ve güzel bir kız olan Feride’nin -kalbi yaralı ve kanadı kırık bir Çalıkuşu’nun- çocukluk döneminde yapmış olduğu yaramazlıklar, ilk gençlik döneminde teyzesinin oğlu Kâmran’ı kıskanması, yaşamış olduğu bu duyguların aşk bulunduğunu anlaması, sevilmiş olduğu bu insanla nişanlanması, düğünden üç gün ilkin nişanlısının başka bir hanımla ilişkisi bulunduğunu öğrenmesi, bunun üstüne yaşamış olduğu köşkü ve İstanbul’u terk etmesi, genç bir öğretmen olarak Anadolu’nun ücra köşelerine gitmesi, buralarda yaşamış olduğu maddî ve manevî sıkıntılar, beş-altı yıl devam eden Anadolu macerasından sonrasında Tekirdağ’a dönmesi, sevilmiş olduğu ve asla unutamadığı Kâmran’a ulaşması anlatılır.

Bu roman hem ferdî hem de toplumsal bir içeriğe haizdir. Bir taraftan Feride ile Kâmran arasındaki aşkı okurken öteki taraftan Anadolu coğrafyasını ve bu topraklarda yaşayan insanların sefaletini, yoksulluğunu, cehaletini görürüz. Ek olarak yazar, eğitimci olmanın verdiği tecrübeyle o dönem Türkiye’sinde eğitim-öğretim kurumlarındaki aksaklıkları, yetersizlikleri, bürokrasiyle ilgili çarpıklıkları da tüm çıplaklığıyla aktarır.

a) Ferdî Temalar

Çalıkuşu romanının en mühim teması, Feride ile Kâmran içinde yaşanmış olan “aşk”tır. Romanın baş kahramanı olan Feride, uzun süre açıkça itiraf etmeyip Kâmran karşısında hırçınlaşıp ondan nefret ettiğini söylese de, gerek öğrenciliğinin son yıllarında, gerekse Anadolu’da yaşamış olduğu seneler süresince Kâmran’ı hep sevmiştir. Teyzesinin köşkünden ayrıldıktan sonrasında karşısına bir çok adam çıkmış olmasına karşın, hiçbirine Kâmran’a karşı hissettiği duygularla yaklaşmaz. Feride’nin onca yıl sevdiğinden ayrı kalmasının arkasında daha çok sevilmek, sevmeyi ve kendini sevdirmeyi yeterince bilmemek vardır. Daha da önemlisi, gururu ile aşkı içinde bir çatışma yaşayan Feride, senelerce gururunun aşkına galip gelmesinin acısını yaşar. Anadolu’da bulunmuş olduğu seneler, ona sevmeyi, kendini sevdirmeyi öğretmiş; yüreğinde hep kanayan bir yara olan aşkı ve yaşamış olduğu vakalar onu olgunlaştırmıştır. Hatıra defterinin son sayfalarında Feride, senelerce kendisinden bile saklamaya çalmış olduğu aşkını itiraf eder. “Evet, niçin yalan söyleyeyim? Tüm nefretlerime, isyanlarıma, tüm o geçmiş şeylere karşın, ben gene bir parça senindim.” (s.330) “Bu son ayrılık saatinde niçin hakikati saklamalı? Bu okumayacağım defteri ben senin için yazdım Kâmran. Evet, ne söyledim, ne yazdımsa hep senin içindi. Yanlış, çok yanlış bir iş tuttuğumu bugün artık itiraf edeceğim. Ben, her şeye karşın seninle mesut olabilirdim. Evet, her şeye karşın seviliyordum, sevildiğimi de bilmiyor değildim; fakat bu, bana kâfî gelmedi. İstedim ki çok, bir çok sevileyim, kendi sevdiğim kadar değilse bile -çünkü buna imkân yok- ona yakın sevileyim. Bu kadar sevilmeye benim hakkım var mıydı? Zannetmem Kâmran. Ben, ufak, bilgisiz bir kızdım. Sevmenin, kendini sevdirmenin de bir yolu var, değil mi Kâmran? Hâlbuki ben bu tarz şeyleri asla, asla bilmiyordum.” (...) “Kâmran, ben, seni sevmesini senden ayrıldıktan sonrasında öğrendim. Hatta yaptığım tecrübelerle, başkalarını sevmekle sanma sakın. Gönlümün içindeki derin, hazin, ümitsiz hayalini sevmekle. (s.361)

Romanda “sevgi” teması da geniş olarak işlenmiştir. Feride teyzelerini çok sever. Çok haylaz bir kız olmasına karşın teyzeleri ona karşı daima sevgiyle yaklaşmışlardır. Feride, teyzesinin kızı Müjgân’ı da, bir abla şeklinde sever, her şeyini onunla paylaşır. Köşkten ayrıldıktan sonrasında otelde kalırken Hacı Kalfa, Feride’yle yakından ilgilenir. Feride, Zeyniler köyünde ufak bir kız olan Munise’yi evlatlık alır. Onu kendi kızıymış şeklinde sever, onunla ilgilenir. Askerî hekim olan Hayrullah Bey de, daha ilk görüşte Feride’yi sever. Feride ile Hayrullah Bey içinde “baba-kız” sevgisi vardır. Feride genel olarak çevresindeki insanları çabucak sever, onların yardımına koşar. “Ne arsız gönlüm var benim. Etrafımdaki insanları ne kadar acele seviyorum.” (s.217) “Dünyada, bir parça iyilik edebilmekten daha güzel bir şey olmuyor.” (s.192)

Romanda sevgi teması, bir çok vakit “acıma”, “acıma”, “şefkat” duygularını da bununla beraber getirir. Feride, soğuk bir kış gecesinde, kapısına donmuş bir hâlde gelen Munise’ye çok acır, onu bir anne şefkatiyle kucaklar. Tabip Hayrullah Bey, kanadı kırık, gönlü yaralı Çalıkuşu’nu Anadolu’nun ücra bir köşesinde görünce ona acır. Onun mutlu olması için elinden geleni yapar. Feride’yi kızı yerine koyar, baba şefkatiyle sever. Ölmeden ilkin de Feride’ye, akrabalarıyla barışmasını, onlarla birlikte yaşamasını vasiyet eder.

Romanın hüzünlü bir havaya bürünüp duygusal bir özellik kazanmasında “ölüm” ve “ayrılık” temalarının tesiri büyüktür. Yazgı, âdeta Feride’yi yalnız bırakmak için onun sevdiklerini teker teker elinden alır. Ufak yaşta anne ve babasını kaybeden Feride, evlenme arefesinde çok sevilmiş olduğu nişanlısı Kâmran’dan ayrılır. Ondan sonra Munise ile tekrardan yaşam kabul eden Feride, onu da kaybeder. Son olarak da babası yerine koyduğu adamı, Hayrullah Bey’i kaybeder. “Hangi ümide sarılsam elimde kalıyor, neyi seversem ölüyor. İşte üç yıl evvel bir güz akşamıyla birlikte ölen genç kızlık rüyalarım, kendi küçüklerim, sonrasında Munise, onun arkasından, bir ihtimal kalbimin öksüzlüğünü avuturlar diye umut ettiğim talebelerim. Yavrularını tehlikede gören bir ana kuş hırçınlığıyla üstlerine titrediğim bu şeyler, güz yaprakları şeklinde birer birer sararıyor, dökülüyor. Daha yirmi üç yaşıma girmedim; yüzümden, vücudumdan çocukluğun izleri silinmedi; hâlbuki gönlüm, baştan başa tüm sevdiklerimin ölüleriyle dolu.” (s.354)

Romanda Feride ekseninde kendini gösteren bir öteki mühim tema ise “gurur”dur. Çalıkuşu romanının en mühim kişisi olan Feride, Cumhuriyet Türkiye’sinde esas olacak yeni bir kız tipidir. Feride, çocukluğundan beri kendini ezdirmeyen, haklarını savunabilen, insanlarla kolaylıkla diyalog kurabilen, kültürlü, dışa dönük bir kızdır. Kâmran’ın ihanetini sineye çekip oturmaz ya da tevekkülle karşılamaz. Onun Kâmran’ı terk edip Anadolu’nun en ücra köşelerine asla çekinmeden gidişinin ve oralarda senelerce tüm gücüyle savaşım edişinin arkasında, aşkıyla olan çatışmada üstün gelen gururu vardır.

Romanda işlenen temalardan biri de “ihanet”tir. Çalıkuşu’nun İstanbul’u terk edip Anadolu’nun kuş uçmaz kervan geçmez bölgelerine gitmesinin ve senelerce geri dönmemesinin sebebi Kâmran’ın ihanetidir. Feride, nişanlılığının ilk günlerinde Kâmran’a karşı çok soğuk davranır. Kâmran’ın Avrupa seyahati gündeme vardığında ise Kâmran, nişanlısından kendisine “kal” demesini ister. Fakat Feride, bu yolculuğa karşı çıkmaz. Kâmran, bu şekilde bir boşlukta iken İsviçre’de Münevver isminde bir hanımla ilişki yaşar. Bu ilişkiden Feride’ye bahsetmez. Kâmran bu yanlış davranışla Feride’nin senelerce acı çekmesine sebep olmuştur.

Feride’nin nişanlanmadan önceki dönemlerinde “kıskançlık” teması göze çarpar. Feride, köşke gelen misafirler içinde Neriman isminde dul bir kadının, Kâmran’a ilgi göstermesine dayanamaz. Güzel ve çekici bir bayan olduğundan onu imrenir. Bir gece de onları ağacın altında öpüşürken yakalar. Feride’nin okul yaşamı süresince Kâmran’a karşı soğuk davranışlar sergilemesinde bu hanıma karşı duyulan kıskançlığın tesiri büyüktür. Ondan sonra ise asla görmediği Münevver’i imrenir, onun kendisinden daha güzel bulunduğunu, daha şirin lâflar ettiğini düşünür.

Feride’nin köşkü terk ettikten sonraki yaşamına baktığımızda “güzellik/çekicilik” temasının ön plâna çıktığını görürüz. Feride, doğuştan gelen bir yüz güzelliğine haizdir. Yüzünün naturel hâli, sanki makyaj yapılmış, boya sürülmüş gibidir. Feride’nin bu güzelliği ve çekiciliği, gittiği her yerde başına belâ olur. Feride’nin albenisine kapılıp güzelliği karşısında büyülenen erkekler ona “İpekböceği”, “Gülbeşeker”, “Fındıkkurdu” şeklinde adlar takarlar. Bir çok kişiden evlenme teklifi alır. Kendisiyle ilgili çıkan dedikodular yüzünden gittiği yerlerde uzun süre kalamaz, başka şehirlere devamlı atama istemek zorunda kalır.

Feride köşkten ayrıldıktan sonrasında, ortalama beş yıl sevdiklerinden ayrı kalır. Bu duruma ara sıra isyan eden Feride, “gurbet” ve “yalnızlık” duygularından bir türlü kurtulamaz. “Ufukta akşamın uçuk mavi seması içinde, ince ince tüten dumanlara benzeyen karşı dağları seyretmeye başladım. / Çalıkuşu, bu dağlardan, gene gurbet kokusu almaya başlıyordu. Gurbet kokusu! Bu kokuyu tüm ruhuyla koklamayanlar için ne anlamsız bir söz! Hayalimde yollar, gittikçe incelip mahzunlaşan, bitip tükenmez gurbet yolları uzanıyor, kulağımda Çeçen otomobillerinin o ince yanık sesli çıngırakları ağlıyordu. / Ne vakte kadar yarabbi, ne vakte kadar? Ne için? Hangi emele yetişmek için?” (s.286-287)

b) Toplumsal Temalar

Çalıkuşu romanını kolay bir aşk romanı olmaktan kurtaran, geleneksel aşk hikâyelerimizden değişik kılan tarafı, onun bununla birlikte toplumsal bir içeriğe de haiz olmasıdır. Romanın toplumsal yönünü ifade edebilecek en geniş kelime “Anadolu”dur. Kelimenin anlam dünyası içinde hem coğrafya hem bu coğrafyada yaşayan insanoğlu hem de bu insanların sorunları vardır.

Romanda, Anadoluya ve onun insanlarına baktığımızda “yoksulluk”, “bilgisizlik”, “yaşama luğundan yoksunluk” şeklinde temalarla karşılaşırız. İstanbul’da iken “köy” diyince Feride’nin hayalinde yeşillikler içinde, eski Boğaziçi yalılarındaki güvercinliklere benzeyen sempatik, şen manzaralı kulubeler gelir. Hâlbuki, gerçek öyleki değildir. Bilhassa Zeyniler köyü, Anadolu gerçeğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne serer. Yazarın Zeyniler köyünü tasvir ederken kullandığı “tek tük kulubeler”, “tahta evler”, “çökmeye yüz tutmuş, simsiyah viraneler”, “yer yer dumanları tüten bir yangın harabesi” şeklinde ifadeler, köyün dış görünüşünü tasvir eder. Öğrenciler de acınacak durumdadır. “Zavallıların giysileri öyleki sefil ve perişandı ki, derhal hiçbirisinde çorap, potin yoktu. Başları, çok eski bez parçalarıyla sımsıkı kundaklanmış, çıplak ayaklarındaki nalınları şakırdata şakırdata dershanenin kapısına kadar geliyorlar, orada nalınlarını çıkartarak yan yana diziliyorlardı.” (s.171) Zeyniler’de, insanların yüzleri asla gülmez, sanki hepsi hayata küsmüştür. Çocuklar devamlı “ölüm, teneşir, zebani, kabir” şeklinde korkulu kelimelerle dolu ilahiler söylerler.

Kendisi de bir eğitimci olan yazar, bilgili olarak Feride’yi öğretmen kimliğine büründürür ve “eğitim-öğretim” konusunu da bir çok yönüyle dikkatlere sunar. Romanda geleneksel eğitim-öğretim anlayışıyla yeni eğitim-öğretim şekilleri içinde çatışma yaşanır. Zeyniler köyünde Hatice Hanım, öğretmenlik mesleğini meydana getirecek yeterliliğe haiz değildir, ufaklıklara dayak atar, ölüm duygusunu aşılar, ders esnasında yere oturtur, okumaları yüksek sesle yaptırır, yaşı büyük kızların okumalarına karşı çıkar. Buna karşılık yeni eğitim sistemiyle yetişmiş olan Feride, Hatice Hanım’ın yöntemlerini değiştirir. Evlatları sıralara oturtur, gürültüyü önler, yaşı büyük kızları da okutur, ölüm düşüncesi yerine yaşama luğu aşılar.


Eğitim-öğretimle ilgili bir öteki eleştirilen mevzu da öğretmen maaşının azlığıdır. Feride, Anadolu’da öğretmen olarak geçirdiği süre zarfında annesinden kalan kıymetli eşyaları satarak ayakta kalmış, bunlar bitince çok sorun çekmiş, aç kalmıştır. “Ben, muallimliği açlıktan ölmemek için kabul etmiştim. Hesabım doğru çıkmadı. Bu meslek, bigün açlıktan öldürebilir.” (s.315)



Reşat Nuri Güntekin, “bürokrasideki çarpıklıklar” mevzusuna da geniş bir halde yer verir. Feride, bürokrasinin iyi mi işlediğini bilmez. Görevli memurların ilgisiz ve sorumsuz tavırları, adam kayırma, müdürlerin karşısındaki insanı ufak düşüren konuşmaları şeklinde gerçeklerden habersizdir. Feride, diplomasını Maarif Müdürlüğü’ne götürecek ve kendisinin o zaman kendisinin o zaman güzel bir okula atama edeceklerdir. Feride, ilk tayinini hatırlı bir kişinin ricasıyla yaptırır. Büyük bir heyecanla gittiği bu ilk vazife yerinde de gene bürokrasinin çirkin yüzüyle karşılaşır. Aslen kendisinin hakkı olan yere Maarif Müdürü’nün tanıyan başka bir öğretmeni verirler. Feride’yi de Zeyniler şeklinde ücra bir yere gönderirler.Feride, Zeyniler’de kendine özgü bir seviye kurar. Fakat çok geçmeden okulu teftişe gelen Maarif Müdürü, şartların yetersiz bulunduğunu söyleyerek okulu kapatır. Maarif Müdürü, Feride’yi derhal başka bir okula atama edeceğini söyler. Fakat sonradan aldırış etmez. Feride, Munise’yle beraber zor günler geçirir. Bigün müdürün odasındayken, eski derslik arkadaşıyla karşılaşır. Bu sayede Darülmuallimat’ta Fransızca öğretmenliğine atama edilir. Dedikodular yüzünden buradan ayrılıp İzmir’e gider. Burada kendisini daha ilkin Zeyniler’e gönderen müdürle karşılaşır. Feride burada da atama için üç ay bekler.Annesinin parası bitince aç kalır.




III. Çalıkuşu Romanının Zamanı



Reşat Nuri Güntekin’in, “Çalıkuşu” romanı 1922 senesinde yayımlanmıştır. Romanda geçen vakalar XX. yüzyılın ilk çeyreğine aittir. Feride’nin Kuşadası’nda bulunmuş olduğu sırada Birinci Dünya Savaşı patlak vermesi bunu açıkça gösterir. Yazar, XX. yüzyılın başlarındaki türk toplumundan bir kesit sunmuştur.

Feride, köşkten ayrıldıktan sonrasında ortalama bir ay atama işlemlerinin bitmesini bekler. Köşkten ayrılmış olduğu gece sütninenin evinde kalır, Ondan sonra Gülmisal Kalfa’nın yanında kalır. Bu bir ayın sonunda Feride’nin B... vilayeti merkez rüştiyesine atama edilir. Feride, “Yabancı bir şehirde (B...’de) yabancı bir otel odasında, sırf bitip tükenmeyecek şeklinde görünen bir gecenin yalnızlığına karşı koymak için” (s.7) hatıralarını yazmaya adım atar. Başka bir deyişle Feride, köşkten ayrıldıktan bir ay sonrasında hatıralarını yazmaya adım atar. Feride’nin devamlı olarak yazı yazdığını gören otelin odacısı Hacı Kalfa, onun ne yazdığını merak eder. “Geldiğin günden beri gece demezsin gündüz demezsin, yazarsın da yazarsın. Ne bitip tükenmez yazıdır bu? Mektup desem değil; mektup, deftere yazılmaz. Kitap desem değil, bizim bildiğimiz, kitabı saçlı sakallı ulemalar yazar. Sen parmak kadar çocuksun. Öyleyse ne yazarsın bu şekilde durup dinlenmeden?” (s.109) Feride hatıralarını yazmaya başladığında yirmi yaşındadır. Feride iki buçuk yaşından genç kızlık dönemine kadar başından geçen vakaları anlatır. Olayların anlatımı esnasında yer yer zamanda atlamalar yapılır. Mesela; Kâmran’ın Avrupa’ya gidişile dönüşü arasındaki dört senelik vakit dilimi atlanmıştır. “mamafih bu dört yıl Müjgân’ın korktuğundan çok daha acele geçti.” (s.97) Feride, iki buçuk yaş ile yirmi yaş arasındaki süreci bitirir. bu andan itibaren Feride, yaşamış olduğu vakaları kimi zaman günü gününe kimi zaman de belli vakit aralıklarıyla yazar. “Bu sabah uyandığım zaman günlerden beridevam eden yamuru dinmiş buldum.” (s.132) Bugün, akşama doğru bir Çeçen otomobiliyle Zeyniler’e geldim.” (s.155) “Defterime bir aydan beri el sürmemiştim.” (s.198) “Bugünkü programımın öğleden sonraki kısmı, geldim geleli çantamda duran defterime son altı ayın vakalarını yazmaktı.” (s.266)

Feride, Hayrullah Bey’le evlendirilmiş olduğu güne kadar hatıralarını bu şekilde yazar. Feride’nin köşkten ayrıldıktan sonrasında Hayrullah Bey’le evlendirilmiş olduğu güne kadar geçen vakit dilimi ortalama beş senedir. Feride hatıra defterinin ilk satırlarını B...’de, bir otel odasında yazmaya adım atar; son satırlarını ise, Hayrullah Bey’le evlendikten bigün sonrasında, defterinin yaprakları bittiği için mavi kabına yazmıştır. Feride defter bittiğinde yirmi beş yaşındadır.

Romanın ilk dört kısmı Feride’nin hatıra defterinden oluşur. Burada geçen vakalar, yirmi yılı aşkın bir vakit dilimini kapsar. Hatıra defterinin başlangıcında Feride iki buçuk yaşındadır, bitiminde ise yirmi beş yaşındadır.

Romanın beşinci bölümünde yaşananlar ise, iki aylık bir vakit dilimini kapsar. Bu bölümde vakalar egemen (yazar) anlatıcı tarafınca aktarıldığı için olay zamanı ile anlatma zamanı arasındaki boşluk kalkar. Vakalar, yaşandığı anda aktarılır. Şu sebeple egemen (yazar) anlatıcı, vakaları anında görme, duyma ve anlatma imkânına haizdir. “Zaman, gece yarısını geçiyordu. Köşk, çoktan uyumuştu. Müjgân, omuzlarında bir ince atkı, elinde ufak bir şamdanla odasından çıktı. Ayaklarının ucuna basa basa, dura dura Kâmran’ın kapısına geldi. Odada ne ses, ne ışık vardı. Genç hanım yavaşça kapıya dokundu.” (s.390)


IV. Çalıkuşu Romanının Kişileri

Feride (Çalıkuşu): Romanın baş kahramanıdır. Ek olarak beş kısımlık romanın ilk dört kısmının da anlatıcısıdır. Altı yaşlarındayken, Musul’da hasta annesini kaybeden Feride İstanbul’a büyükannesinin yanına gelir. Dokuz yaşlarındayken onu da kaybeder. Babası Feride’yi “Dam dö Sion” kız yatılı okuluna verir. Feride, dinlence günlerinde teyzelerinin yanında kalır. Feride gerek okulda gerekse teyzelerinin yanında ele avuca sığmayan, ağaçlara tırmanan, türlü haylazlıklar meydana getiren bir kızdır. Okulda solunum esnasında daldan dala atladığını gören öğretmeni Feride’ye “Çalıkuşu” adını takar. Teyzelerinde kalırken Kamran’ı, Neriman adındaki genç ve güzel bir duldan imrenir. Feride’nin içinde uyanan bu kıskançlık, Kamran’a karşı ilgi duyduğunun bir göstergesi olur. Bir süre sonrasında Besime teyzesinin oğlu Kâmran’la nişanlanır. Kamran, dört yıllığına Avrupa’ya gider. Dört senenin sonunda köşkte düğün hazırlıkları adım atar. Düğüne üç gün kala Feride, köşke gelen siyah çarşaflı bir hanımdan Kâmran’ın Avrupa’da iken Münevver isminde bir hanımla ilişki yaşadığını öğrenir. Kâmran’a ufak bir not bırakarak köşkü terk eder.

Feride, Kâmran’ın gönlünde açmış olduğu yarayla Anadolu’ya, öğretmen olarak gider. Anadolu’nun bir çok kent ve köyünü dolaşır (Bursa,Zeyniler, Çanakkale, İzmir, Kuşadası). Zeyniler köyünde, anası fena yola düşmüş olan Munise adlı ufak bir kızı evlatlık alır. Onunla birlikte yaşar. Kamran’dan gelen mektupları okumadan yakar. Feride genç, güzel, çekici bir kızdır. Fakat gittiği her yerde bu güzellik başına belâ olur. Erkekler adını bilmedikleri Feride’ye “İpekböceği, Gülbeşeker, Fındıkkurdu” şeklinde adlar takarlar. Bir çok kişiden evlenme teklifi alır. Beş senelik Anadolu macerasında devamlı yer değiştirmesinin, atama istemesinin sebebi meydana getirilen evlilik teklifleri ve hakkında çıkan dedikodulardır. Munise on dört yaşlarındayken kuşpalazı hastalığından ölür. Bu vakadan sonrasında Feride, baba şefkatiyle sevilmiş olduğu yaşlı bir doktorun, Hayrullah Bey’in yanında kalır. Dedikoduların çıkması üstüne öğretmenlikten çekilme eder ve Hayrullah Bey’le kâğıt üstünde evlenirler. Hayrullah Bey’in ölümünden sonrasında Feride, kocasının vasiyetini yerine getirmek ve emanetini Kâmran’a teslim etmek için Tekirdağ’a, teyzesinin yanına gelir. Müjgan’la Kâmran, Hayrullah Bey’in mektubunu ve Feride’nin hatıra defterini okurlar. Gerçekleri öğrenen Kâmran, tekrar bırakmamak suretiyle Feride’ye sarılmış olur.

Kâmran: Feride’nin Besime teyzesinin erkek evladıdır. Genç, yakışıklı ve kibar biridir. Feride’nin yapmış olduğu tüm haylazlıklara karşın onunla nişanlanır. Feride, Kâmran’a karşı soğuk ve ilgisiz davranır. Kâmran dört yıllığına Madrid’deki amcasının yanına gider. Feride’yle nişanlı olmasına karşın orada Münevver isminde bir hanımla ilişki yaşar. Fakat bu ilişkiyi Feride’den saklar.Evlenmelerine üç gün kala Feride, bu ilişkiyi öğrenir ve kendisine meydana getirilen bu ihaneti affetmez. Derhal o gece köşkü terk eder. Kâmran bir süre Feride’nin sakinleşmesini beklemenin daha doğru olacağını düşünür. Tam Feride’nin yanına Zeyniler köyüne gideceği zaman, hastalanır ve üç ay yataktan kalkamaz. İyileştikten sonrasında, derhal Feride’nin yanına koşar, fakat onun okulun musiki hocası Şžeyh Yusuf’la aşk yaşadığını duyar ve bu söylentiye inanır. Feride’nin başka bir erkeği sevdiğini ve onu bütünüyle kaybettiğini anlayan Kâmran, Münevver’le evlenir. “O, bir hastaydı, benim yüzümden ölmesi mümkündü. Feride’den ümidi kestikten sonrasında, ona karşı olsun bir insanlık ve acıma vazifesi ifa etmek istedim, o denli.” (s.365) Kâmran, Münevver’le evlenir, fakat kalbindeki Feride’ye karşı duyduğu sevgiyi yok edemez. Kâmran’ın Münevver’den olan Necdet isminde bir oğlu vardır. Evlendikten üç yıl sonrasında Münevver’in hastalığı ilerler ve Münevver yatağa düşer. Kâmran, üç yıl karısının hasta bakıcılığını yapar. Karısının ölümünden sonrasında, Kâmran kendisini toparlayamaz. Feride’yi unutamamıştır; devamlı olarak onunla gezdikleri yerde dolaşır, ona ilişkin anılarını tazeler. Feride’nin hayaliyle gönlünü avutmaya çalışır. Bigün eniştesiyle beraber eve doğru gelirken karşısında Feride’yi, senelerce unutamadığı Çalıkuşu’nu görür. Onun hatıra defterini okuyunca, Feride’ye duyduğu sevginin karşılıksız olmadığını, onun da kendisini çok sevdiğini, aşkına vefa gösterdiğini anlamış olur. Feride’ye sarılmış olur ve tekrar da onu bırakmaz.

Münevver: Kâmran’ın Feride ile nişanlıyken Avrupa’da tanışıp ilişki yaşamış olduğu hanım. Feride’nin yaşamını altüst eden, ona beş yıl gurbetlik çektiren hanım. Münevver, Kâmran’dan ilkin sevilmiş olduğu bir insanla evlenmiş, fakat mutlu olamamıştır. Hastalanınca doktorlar ona Avrupa’ya gitmesini tavsiye ederler. Tam iyileşip memleketine döneceği sırada Kâmran’la tanışır. Kâmran ona “Sarı çiçeğim” diye hitap eder. Kâmran’la olan ilişkisinden Necdet isminde bir oğlu olur. Kâmran’la evlendikten bir yıl sonrasında yatağa düşer, üç yıl sonrasında da ölür.

Neriman: Feride’nin teyzesinin köşküne gelip giden misafirlerden biri. Bir yıl evvel kocasını yitirmiş, haincesine güzel, giyinmesini bilen süslü ve çekici bir dul. Neriman’ın Kâmran’la yakınlaşması, Feride’yi çileden çıkarır. Feride bu hanımı çok imrenir. Mehtaplı bir gecede Feride, Neriman’ın düzmece kahkahaları sinirine dokunduğu için bahçeye çıkar ve yaşlı bir çınarın üstüne tırmanır. Bir süre sonrasında Kâmran’la Neriman Feride’nin bulunmuş olduğu ağacın altına gelirler, öpüşmeye başlarlar. Feride feryat atınca kaçarlar. Feride bu vakadan sonrasında, Kâmran’a karşı kalbinde bir şeyler hissettiğini anlamış olur. Neriman’a karşı duyduğu kıskançlığın sebebi de budur.

Munise: Feride’nin Zeyniler köyündeki ufak öğrencilerinden biri. Açık sarı saçları olan, zayıf, ufak bir kız evladı. Feride, Munise’yi ilk görüşte sevmiş, ona kanı kaynamıştır. Munise’nin anası evlatlık olarak kalmış olduğu evin ufak beyine âşık olmuş. Fakat ev halkı buna karşı çıkıp onu kucağında bir çocukla yöre köylerden birine getirmişler. Ondan sonra yaşlı bir orman memuruyla evlenmiş. Genç bir bayan olduğundan bu yalnızlığa dayanamayıp bir askerle firar etmiş. Fakat bu asker de onu ortada bırakmış. Aç kalıp da köyde dilenmeye başlayınca köyün delikanlıları onu dağa kaldırmışlar. Zavallı Munise, orman memuru babası ve üvey annesinin yanında kalmaktadır. Üvey anası, Munise ile asla ilgilenmez, kir pas içinde onu okula yollar. Bigün babasının elinde odunla üstüne geldiğini görünce evden kaçar. Bir gece samanlıkta kalır. İkinci gün açlığa dayanamaz ve soğuk bir kış gecesinde Feride’nin kapısını çalar. O gece Feride, Munise’yi evlatlık olarak yanına almaya karar verir. Feride, bu kıza bir anne şefkatiyle yaklaşır. Onunla beraber Anadolu’yu dolaşır. Munise, on dört yaşlarında iken, kuşpalazı hastalığından ölür.

Hatice Hanım: Zeyniler köyündeki okulda, Feride ulaşmadan önce evlatları okutan, bir taraftan da okulun temizlik işleriyle ilgilenen yarı öğretmen, yarı hademe durumundaki yaşlı bir hanımdır. Ufaklıklara dayak atar, dayakla uslanmayanları tabuta benzeyen bir dolabın içine koyar, “ölüm, teneşir, mezar, zebani, cehennem” şeklinde korkulu kelimelerle dolu ilahiler öğretir. Evlatların içindeki yaşama sevgisini yok etmek için elinden gelen gayreti gösterir.

Tabip Hayrullah Bey: Askerî doktordur. Feride ile ilk kez Zeyniler’de karşılaşır. Devamlı askerlerin içinde kaldığından kaba saba konuşur, ağzına geleni çekinmeden söyler. Şžaka yapmayı, hayatla dalga geçmeyi sever. Oldukça neşeli bir insandır. Feride’nin çalmış olduğu okul harp sebebiyle hastahane olarak kullanılır. Feride ile ikinci kez burada karşılaşırlar. Feride’nin kalp acısı çektiğini daha ilk görüşte anlayan Hayrullah Bey, Feride’ye haber vermeden Kâmran’ı araştırır, bulur. Fakat onun Münevver ile evlendiğini öğrenince gayretleri boşa çıkar. Munise’nin ölümünden sonrasında Feride, beyin humması geçirir, tam on yedi gün kendine gelemez. Bu zamanda Hayrullah Bey, Feride’yi kendi evine getirir. Ondan sonra da onu bırakmaz. Yaşadıkları çevrede dedikodular çıkmaya adım atar. Millî Eğitim müfettişlerinin Feride hakkında soruşturma açtıklarını öğrenince Feride’ye, öğretmenlikten ayrıldığına dair bir çekilme dilekçesi yazdırır. Bir süre sonrasında Feride ile kâğıt üstünde evlenir. Bigün çiftliğe giderken Feride’nin hatıra defterini gizlice alır. Defterini arayıp bulamayan Feride’ye de, eşyaları getirirken arabacıların çalmış olabileceğini söyler. Kâmran’a yazdığı bir mektupla beraber bu defteri bir zarfın içine koyar. Feride’ye, kendisi öldükten sonrasında ailesiyle barışmasını, asla eğer olmazsa bir süre onların yanında kalmasını ve bu zarfı Kâmran’a teslim etmesini vasiyet eder. Bir süre sonrasında da kanser hastalığından ölür.

Şžeyh Yusuf Efendi: Feride’nin B... vilayetinde iken vazife yapmış olduğu Darülmuallimat’ta musiki hocalığı meydana getiren bir bestekâr. Aslına bakarsan verem hastası olan Şžeyh Yusuf Efendi, içinde Feride’ye karşı duyduğu aşkla her geçen gün birazcık daha erimektedir. Öğrencilerle beraber gidilen bir kır gezisinde Feride’ye “Pür ateşim, açtırma benim ağzımı zinhar / Zalim, beni söyletme derunumda neler var.” (s.251) dizeleriyle başlamış olan şarkıyı söyler. Feride, seyahat dönüşünde bir öğrencisinden Şžeyh Yusuf Efendi’nin kendisini sevdiğini öğrenir. Hastalığı ilerleyen Şžeyh Yusuf Efendi, ablasını Feride’ye gönderir, son arzusunun ölmeden ilkin Feride’yi bir kez daha görmek bulunduğunu söyletir. Feride, bu isteğe karşı koymaz ve onun evine gider. Şžeyh Yusuf Efendi, Feride’yi görür ve tekrar açmamak suretiyle gözlerini yumar. Feride, Şžeyh Yusuf Efendi’nin sönmüş gözlerine bir buse kondurur.

Müjgân: Feride’nin Tekirdağ’da oturan Ayşe teyzesinin kız evladıdır. Feride’den üç yaş büyüktür. Feride’nin akraba evlatları içinde en fazlaca sevilmiş olduğu, sırrını paylaşmış olduğu, dertleştiği şahıs Müjgân’dır. Feride’nin deli ve yaramaz olmasına rağmen Müjgân o denli olgun ve ağırbaşlıdır. Feride’nin Kâmran’a karşı ilgisi bulunduğunu anlayınca bunu derhal Kâmran’a anlatır ve kısa sürede onların nişanlanmalarını sağlar. Feride’nin köşkten ayrılmasına çok üzülmüştür. Kâmran’a da Feride’yi kırdığı için küsmüş, onu affetmemiştir. Beş senelik bir ayrılıktan sonrasında Feride’ye kavuşur, ondan tüm gerçeği öğrenir. Öğrendiklerini zaman geçirmeden Kâmran’a söyler, Tabip Bey’in mektubunu ve Feride’nin hatıra defterini beraber öğrenim görmüştür. Feride ile Kâmran’ın arasını ikinci kez gene Müjgân yapar, onları tekrar ayrılmamak suretiyle birbirine kavuşturur.

Besime Hanım: Feride’nin Kozyatağı’nda oturan teyzesidir. Kâmran’ın annesidir. Feride yaz tatillerini Besime teyzesinin köşkünde geçirir.

Ayşe Hanım: Feride’nin Tekirdağ’daki teyzesidir. Müjgân’nın annesidir.

Aziz Bey: Feride’nin Tekirdağ’daki Ayşe teyzesinin kocasıdır, şu demek oluyor ki eniştesidir. Müjgân’ın babasıdır.

Nizamettin Bey: Feride’nin babasıdır. Bir süvari binbaşısıdır. Güzide Hanım’la evlendikten sonrasında İstanbul’dan ayrılmış, tekrar da dönememiştir; Diyarbakır’dan Musul’a, oradan Hanıkın’a, Kerbela’ya... Bir yerde üst üste bir yıl kalmamıştır.

Güzide Hanım: Feride’nin annesidir. Feride’nin tıpatıp annesine benzediğini söylerler. Zayıf bir bünyesi olduğundan, bitmez tükenmez yolculuklara, dağların sert havasına, çöllerin ateşine yenik düşmüştür. Feride hemen hemen altı yaşlarındayken vefat eder.

Hafız Kurban Efendi: Feride’nin Ç...’de iken oturmuş olduğu eve bitişik komşusudur. Bilgisiz, gözü dışarıda olan, karısına kıymet vermeyen, ahlâksız bir adamdır. Evli ve çocuk sahibi biri olmasına karşın, bigün Feride bahçedeki erik ağacının üstünde sallanırken evinin penceresinden onu gözetler. Bir vakit sonrasında da karısına giderek Feride’ye göz koyduğunu, bu sebeple de kendisini boşayacağını söyler. Bunun üstüne karısı, boşanmamak için ses çıkarmaz. Hafız Kurban Efendi, karısını evlilik teklifini bildirmek suretiyle Feride’ye gönderir. Feride, bu teklifi kabul etmez.

Reşit Bey: İzmir’de Maarif Müdürü’nün odasında Feride’ye “Fındıkkurdu” diye söz atan, yaşlı, varlıklı bir adamdır. Feride’yi kızlarına Fransızca dersi vermek suretiyle köşküne getirir.Bir süre sonrasında da köşkün kalfasıyla Feride’ye evlenme isteğini bildirir.

İhsan Bey: Ç...’de “Gülbeşeker” olarak tanınan Feride’yi görebilmek için amele kılığına girip okulun tarafındaki bahçede çalışan bir askerdir. İhsan Bey, çok varlıklı olan amcası Abdürrahim Paşa’nın konağında sütannesi vesilesiyle Feride’ye evlenme teklifinde bulunur, fakat Feride kabul etmez. İhsan Bey, seneler sonrasında Kuşadası’nda, ikinci kez Feride ile karşılaşır. Yakınına düşen bir bomba, yüzünün yarısını feci bir halde yakmış ve bu yara yüzünü korkulu derecede çirkinleştirmişitir. Yaralı olarak Feride’nin hasta bakıcılık yapmış olduğu yere gelir. Feride, onun bakımıyla ilgilenir. Bigün Feride ile Tabip Hayrullah Bey içinde Kâmran’ı hâlâ sevip sevmediğine dair bir münakaşa çıkar. Feride, Kâmran’dan nefret ettiğini ve onu unuttuğunu ispatlamak amacıyla İhsan’ın odasına gider ve ona evlenme teklifi yapar. İhsan bu teklif karşısında çok mutlu olur, fakat bu teklifin sevgiden değil de acıma ve merhametten kaynaklandığını söyler. Sonrasında oradan uzaklaşır.

Gülmisal Kalfa: Feride’nin anası Güzide’nin dadısıdır. Feride köşkten ayrıldıktan sonrasında, atama işlemleri tamamlanıncaya kadar ortalama bir ay, Eyüpsultan’daki Gülmisal Kalfa’nın evinde kalır. Buranın güvenli olacağını düşünmüştür.

Hacı Kalfa: Feride’nin ilk atama edilmiş olduğu yer olan B...’de kalmış olduğu otelin yaşlanmış odacısıdır. Feride’ye çok iyi davranır. Onun her şeyiyle yakından ilgilenir.


YORUMLAR

Ad

Anlamı Nedir?,22,Biyoloji Konu Anlatımı,25,Cilt Bakımı,82,Coğrafya Ders Anlatımı,978,Genel,46,Güzel Sözler,16075,Music,1,Ne Nedir?,32164,Resimli Sözler,4111,Saç Sağlığı,119,Sağlık Bilgileri,1596,Soru-Cevap,10236,Sports,1,Tarih Konu Anlatımı,5,Teknoloji,36,Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı,2,
ltr
item
Ders Kitapları Konu Anlatımı: Çalıkuşu Nedir
Çalıkuşu Nedir
Ders Kitapları Konu Anlatımı
https://ders-kitabi.blogspot.com/2017/06/calkusu-nedir.html
https://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/06/calkusu-nedir.html
true
5083728687963487478
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi hiçbir mesaj bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Cevap Cevabı iptal Silmek Cevabı iptal Home SAYFALARI POST Hepsini gör SİZİN İÇİN ÖNERİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH Tüm Mesajlar İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Pazar Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Şu anda... 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago İzleyiciler Takip et THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Tüm Kodunu Kopyala Tüm Kodunu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalanmıştır. Kodları / metinleri kopyalayamıyor, kopyalamak için lütfen [CTRL] + [C] tuşlarına (veya Mac ile CMD + C'ye) basınız Table of Content