Cumhuriyet öncesi ve sonrasında Türk kadınının durumu nasıldır?

Cumhuriyetten önceki ve sonraki kadının hali nasıldı? CUMHURİYET DONEMİ KADINA TANINAN SOSYAL VE SİYASAL HAKLAR Cumhuriyetin ilân...

Cumhuriyetten önceki ve sonraki kadının hali nasıldı?

CUMHURİYET DONEMİ KADINA TANINAN SOSYAL VE SİYASAL HAKLAR




Cumhuriyetin ilânı sonrası meydana gelen köklü değişimler içinde , Türk hanımına tanınan seçme ve seçilme hakkı mühim bir gelişme olarak yer alır. Son yıllarda kadının toplumdaki yerine ilişkin dikkate kıymet emek harcamalar yapılmakla birlikte , bilhassa hanımefendilere tanınan siyasal haklar ve bu hakların istenilen şekilde kullanılıp kullanılmadığı mevzusu, üstünde durulmaya kıymet bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira, söz mevzusu hakların üstünden yetmiş yıla yakın bir süre geçmesine karşın, kadının siyasetteki yeri ile siyasal katılımdaki görevi ve etkinliği hala kritik edilmeye devam etmektedir. Bu tartışmaların odak noktasını ise, daha çok milletvekili seçilen bayanların sayıca azlığı meselesi oluşturmaktadır. Oysa,1930'lardan günümüze kadar Meclis'e girmiş bayanların sayısal yetersizliği kadar, buradaki emekleri da incelenmesi ihtiyaç duyulan bir mevzudur.





Bu araştırmada, ilk hanım milletvekilleri ve onların Meclis'teki emekleri incelenecektir. Yalnız,mevzuya girmeden, Türk hanımının Cumhuriyet öncesindeki durumunun ve kazanılmış olduğu hakların özetlemek gerekirse gözden atlatılmasında yarar vardır. Zira, Cumhuriyetle beraber Türk hanımına tanınan siyasal hakların alt yapısını oluşturan gelişmeler Osmanlı'nın son dönemlerinde süregelen ‘' batılılaşma'' hareketlerine kadar uzanır. Bilhassa,Tanzimat Periyodu (1839-1876) bayanların hakları mevzusunda ilk adımların atılmış olduğu bir dönemdir.


Bu zamanda ilk kez devlet eliyle kızların eğitim ve öğretimine yönelik emek harcamalar yapılmış oldu. Sübyan okulları üstünde rüştiye, idadi ve sultani şeklinde ortaöğretim kurumlarına gitmeye hak kazanan kızlar, söz mevzusu kurumların öğretmen ihtiyacını karşılamak için oluşturulan kız öğretmen okullarına (Darülmuallimat) da devam hakkına kavuştular(1870). Ebe ve Kız Endüstri Mektepleri şeklinde okulların da açılmasıyla hem kızların eğitim seviyesinin yükselmesi hem de başta öğretmenlik mesleği olmak suretiyle emek harcama hayatına atılmalarına fırsat sağlanmış oluyordu. Basındaki gelişmeler çerçevesinde düşünce hayatında kadının durumu kritik edilmeye başlandı ve ilk kez bayanlar lehine gösterim meydana getiren dergiler çıkarıldı.


Tanzimat'la hanımefendilere tanınan bu fırsatlar Meşrutiyet Periyodu (1908-1918)'ne gelindiğinde daha da genişledi. Bunda devrin getirmiş olduğu söz, yazı ve basın hürriyetinin tesiri çok oldu. Daha ilkin elde ettikleri ortaöğretim hakkına ilave olarak 1915'te oluşturulan İnas Darülfünunu ile yükseköğrenim hakkını kazanan kızlar, söz mevzusu özgürlük ortamında bilhassa toplumsal hayatta da faaliyette bulunmaya başladılar. Daha çok yardım dernekleri şeklinde de olsa bu zamanda ,hanım haklarını geliştirmek ve onların eğitimlerini yükseltmek şeklinde gayeler taşıyan çeşitli dernekçilik çalışmalarına rastlanır. Basındaki gelişmelerin artmasıyla düşünce hayatında da yer edinen bayanlar,çeşitli gösterim faaliyetlerine giriştiler. Balkan Savaşları (1912-1913) ve bilhassa I. Dünya Savaşı (1914-1918)'nın getirmiş olduğu sorun ve zorunluluklar - adamların muharebeye iştirak etmesi vb...- sebeplerle başta devlet daireleri olmak suretiyle emek harcama yaşamının değişik kademelerinde vazife aldılar.Dünya Savaşı ve Ulusal Savaşım döneminde gerek cephede gerekse cephe peşinde erkeklerle birlikte yurt savunmasına katılarak üstlerine düşeni yaptıkları ve ülkenin işgalci güçlerden kurtarılması için lüzumlu faaliyetlerde bulundukları malum bir gerçektir.


Cumhuriyete kadar Türk hanımının siyasal alanda pek bir hak talebine girmediği, sadece kendilerini yetiştirebilecekleri alanlarda yer alarak mücadelelerini sürdürdükleri görülür.Bayanların eğitim ve kültür seviyesinin yükselmesine paralel olarak gerek fikri ve toplumsal alanlarda, gerekse emek harcama hayatına atılmasıyla ekonomik alanda kendi haklarını savunabilecek konuma ve bilince ulaşmak için gösterdikleri çabalar sonucunda, siyasal alanda da yer alma istekleri belirmeye başladı. Kısacası, tüm bu tecrübelerin Cumhuriyet döneminde tanınan haklara haklara zemin hazırladığı muhakkaktır. Şimdi, siyasal hakların kazanılması için gösterilen gayretleri gözden geçirelim.

I. Türk Hanımına Seçme ve Seçilme Hakkının Tanınması




Ulusal Savaşım dönemindeki emekleri ile üstüne düşeni meydana getiren Türk bayanı, takdire şayan bir davranış sergilemişti. Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918) sonrası işgallere karşı protesto mitingleri ile tepkisini ortaya koyma, ordunun hizmetinde bulunma, mermi ve giyecek yapım etme ve cepheye araç-gereç taşıma... şeklinde faaliyetlerde bulunmuştu. Bayanların bu fedakarlıklarını takdir eden, Mustafa Kemal Paşa bu konudaki görüşlerini 21.III.1923 tarihinde Konya Bayanları ile yapmış olduğu konuşmasında şu sözleri ile ifade etmiştir:

“Bu son senelerin inkılâp hayatında hummalı fedakarlıklarla mamul savaşım hayatında, milleti ölümden kurtararak halâsa ve istiklâle götürmüş olan azm-ü etkinlik hayatında her ferdi milletin mesaisi, gayreti, himmeti fedakârlığı sebkeylemiştir. Bu meyanda en ziyade tebcil ile yad ve daima şükran ile yine edilmek lâzım gelen bir himmet vardır ki, o da Anadolu hanımının ibraz etmiş olduğu çok ulvî, devasa yükseklikte, çok kıymetli fedakârlıktır. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde, Anadolu köylü hanımının fevkinde hanım mesaisi zikretmek imkânı yoktur ve dünyada hiçbir milletin bayanı ‘Ben Anadolu hanımından daha çok çalıştım, milletimi halasa ve zafere götürmekte Anadolu bayanı kadar himmet gösterdim' diyemez...â€


Türkiye'de Anayasalı rejime geçilmiş olduğu 1876'dan sonrasında 1877'de meydana getirilen ilk seçimlere ve ondan sonrakilere bayanlar katılmamışlardı. Yalnız, 1908 hareketinden sonrasında Anayasa'nın daha demokratikleşmesi ve hürriyetlerin daha genişletilmesi sonucu bayanların siyasal alana ilgi duymaya başladıkları görülmüştür. Ne var ki, bu mevzuda çeşitli sebeplerden dolayı pek kayda kıymet bir gelişme meydana gelmemişti. Zira hem sıkıntılı dönemlerin yaşanması (Balkan ve I. Dünya Savaşları...) hem de kadının toplumdaki konumuna ilişkin eski anlayışın ağırlığını hissettirmesi yüzünden bayanlar siyasetin dışındaki -yukarıda bahsedilen- alanlarda faaliyetlerde bulunmuşlardı. Söz mevzusu badirelerin atlatılması ile süregelen yeni dönemde bayanlar, artık etken olarak siyasetle uğraşmak için harekete geçtiler.Daha 1923 yılı Nisanında “İntihâb-ı Mebusan Kanunuâ€nun görüşülmesi esnasında hanıma seçme hakkının verilmesi mevzusu gündeme gelmiş olarak çeşitli tartışmalara yol açmış, ne var ki, bu hakkın verilmesi kabul edilmemiştir. Aynı senenin Haziran ayında (16 Haziran 1923)Başkanlığını yazar Nezihe Muhittin'in(1889-1958) yapmış olduğu “Kadınlar Halk Fırkası†kurularak, ilk siyasal oluşum meydana getirildi. Fırka, siyasal bir görünümde olmakla birlikte esas amacını, bayanların eğitim ve toplumsal alanlardaki eksikliklerinin tamamlanarak cehaletin ortadan kaldırılması olarak açıklar.


Sadece ,Fırka'nın genel sekreteri Şükufe Nihal ise,''Hanımefendiler Halk Fırkası'nın programı, şimdiye kadar her fırsatta izaha çalıştığımız şeklinde, kadının içtimai, tutumsal ve bilahare siyasal sahalarda haklarını inkışaflarını temin etmektir'' sözleri ile nihai hedeflerinin siyasal hakları kazanmak bulunduğunu ifade eder[8] Bayanların bu girişimi siyasal haklara haiz olmamalarından dolayı başarısızlıkla sonuçlanır ve sözkonusu fırkaya resmi izin verilmez. Bunun üstüne Cumhuriyet'in ilânı sonrasında ise, 7 Şubat 1924'te “Türk Hanımefendiler Birliğiâ€ni kuran bayanlar, çalışmalarını bu yolla sürdürmeye başladılar. Birliğin tüzüğünde amaçlarını: “... bayanların toplumsal ve siyasal haklarını elde edecek olgunluğa eriştirilmesi...†olarak belirleyerek mevzuya dikkatleri çektiler ve böylece isteklerinde ısrarlı olduklarını bir kere daha gösterdiler.Hatta 1927'de Birliğin tüzüğüne siyasal haklar sağlamayı amaçlayan bir maddeyi ilave ederek kabul ettirirler ve aynı yıl yapılacak seçimlere katılmaları için birlik içinde tartışırlar . Mevzuyu basında da gündeme getirmelerine karşın, Anayasa'da bayanların seçime katılmalarını sağlayacak hükmün olmaması gerekçelerinden dolayı istekleri gerçekleşmez .


Aynı mevzuda, 1926'da Türk Ocağı'nda bir konuşma meydana getiren Süreyya Hulusi adlı hanım verdiği konferansta: “Türk bayanı tarihte siyasial rol oynamıştır.Hanım kendi benliğini algı eder.İktisadi sahada haiz-i etki olursa niçin memleket işlerinde geri kalsın. Hepimiz anadan vatan dersi alır da ne içün o vatanın idaresi ve mukadderatı mevzu-ubahs olduğu zamanda mahmul vaziyette bırakılır.Vatanda tüten ilk ocak eğer hanım parmağıyla tutuşmuşsa ve eğer vatan o ocakların ortaklaşa bir ifadesi ise o şekilde zannediyorum ki vatan ve hanım yekdiğerinden ayrılmayan iki mefhum teşkil ederler...†sözleri ile Türk hanımının seçme ve seçilme haklarının verilmesinin gerekliliğini vurguluyordu.


Bu ve benzeri bir çok girişimlerle siyasal hakların kazanılması için gösterilen gayretler Takrir-i Sükûn sürecini takib eden dönemde pozitif yönde neticelerini verdi. Bu mevzuda ilk adım 3 Nisan 1930'da kabul edilen Belediye Kanunu ile atıldı. Bu kanuna gore bayanlar ilk kez Belediye seçimlerinde oy kullanma ve Belediye Meclislerine seçilme hakkını elde ettiler. 26 Ekim 1933'te ise 1924 tarihindeki Köy Kanunu'nun 20.ve 25. Maddelerinde meydana getirilen değişiklikle muhtar ve yaşlanmış meclisi seçimlerinde oy kullanma ve seçilme hakkını elde eden bayanlar nihayet 5 aralık 1934'te devrin Başbakanı İsmet İnönü ve 191 arkadaşının; 1924 Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun 10.ve 11. Maddelerinin değiştirilmesine ilişkin kanun teklifinin kabul edilmesiyle milletvekili -seçme ve seçilme hakkını kazandılar. Kanun'da meydana getirilen değişiklikle hanım, adam her Türkün seçme yaşı 22, seçilme yaşı 30 olarak belirlendi.[12]Böylece, hanım ile adam arasındaki eşitsizlikten biri daha ortadan kalkmış oluyordu.


Siyasal haklar bakımından hanım ile erkeği aynı konuma getiren bu kanun ile Türkiye'nin daha demokratik bir görünüme ulaşması ve siyasal katılımın boyutlarının genişletilmesi şeklinde amaçların ağırlık taşıdığını söylemek mümkündür. Zira 1930'lar hem de Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk'ün de isteği doğrultusunda kurulan Özgür Cumhuriyet Fırkası ile Türkiye'de çok partililiğe geçişin yaşandığı bir dönemdir.

II. TBMM'ne Seçilen İlk Hanım Milletvekilleri




5 aralık 1934 tarihindeki kanunla milletvekili seçme ve seçilme hakkını elde eden bayanların pek bir çok bu gelişmeyi büyük bir memnuniyetle karşıladılar. Bu maksatla 6 Aralık'ta bazı Ankaralı bayanlar Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk ve öteki büyüklere teşekkür için Halkevi'nde bir toplantı düzenlediler ve peşinden Meclise giderek memnuniyetlerini belirttiler.

İstanbul'da da bu amaçla çeşitli mitingler yapılmış oldu. Beyazıt Meydanında meydana gelen bir mitingde Hanımefendiler Birliği'nden Mutluluk Rifat adlı bir hanım yapmış olduğu konuşmada mevzu ile ilgili duygularını beyan etti.


Bayanların ilk kez katılmış olduğu 1935 yılı seçimleri, iki dereceli seçim sistemi ve tek parti olarak Cumhuriyet Halk Fırkası' (CHF)nın bulunmuş olduğu bir ortamda yapılmış oldu. Daha önceki seçimlerde olduğu şeklinde bu seçimlerde de büyük seviyede hanım ve adam adaylar parti üst kademeleri tarafınca belirlendi. Seçimlere gerek müntehib-i sani (ikinci seçmen) olarak gerekse milletvekili adayları olarak bayanların ilgisi ve iştirakı oldukça fazlaydı. 8 Şubat 1935'te meydana getirilen seçimlere katılım, bilhassa İstanbul, Ankara ve İzmir şeklinde büyük şehirlerde % 80'lere varmıştı ve söz mevzusu şehirlerde oy verenlerin % 48'e yakınının kadınlardan meydana geldiği ifade ediliyordu.Bayanların da katılmış olduğu ilk seçimler olmasına karşın katılımın fazla olması , onların mevzuya olan ilgilerini ortaya koyması açısından pozitif yönde bir gelişmedir.


1935 yılı seçim sonuçlarına gore, seçilmesi ihtiyaç duyulan 399 milletvekilinden 17'si hanım olmak suretiyle, 386 milletvekili CHF adaylarından oybirliği ile; 4'ü azınlıklardan olmak suretiyle 13 bağımsız aday oy çokluğu ile seçilmişlerdi.Bazı eserlerde 18 olarak verilmesine karşın, bu seçimlerde Meclis'e 17 hanım milletvekili girmiştir. 1936 yılı başlangıcında boşalan milletvekillikleri için meydana getirilen “ara seçimiâ€nde ise Çankırı Milletvekili olarak seçilen emekli öğretmen Hatice Özgenel ile bu sayı 18'e çıkmıştır .Böylece,bayanlar Meclis'teki tüm milletvekillerinin % 4,5 ‘ini oluşturdular.Bu oran o günden bugüne erişilen en yüksek rakamdır. Zira, çok partili döneme geçilmiş olduğu 1950-51'de 3 hanım ile % 0,61 şeklinde en düşük rakamla temsil edilen bayanlar, son olarak meydana getirilen 1995 seçimlerinde de 13 hanım ile % 1,82 oranında Meclis'te yer almışlardır.

1935 Yılı Seçimlerinde TBMM'ne Seçilen İlk Hanım milletvekilleri şunlardır:
Mebrure Gönenç(Afyonkarahisar): 1900'de İstanbul'da hayata merhaba dedi. 1919'da Arnavutköy Amerikan Koleji'nden mezun oldu Fransızca ve İngilizce bilen Gönenç bir süre Çamlıca Kız Lisesi ve üsküdar Amerikan Koleji'nde dil hocalığı yapmış oldu. Adana Belediyesine seçilen ilk hanım meclis üyesidir. Seçilmeden ilkin CHF'dan Mersin Belediye üyesiydi. Bir dönem milletvekilliği yapmış oldu.
Hatı Çırpan(Satı Hanım- Ankara ): 1890'da Kazan'da hayata merhaba dedi. Ulusal muharebede malûl olmuş bir askerin eşiydi. Beş evladı vardı. Çiftçilikle uğraşan Satı Hanım hususi eğitim görmüş oldu. Seçildiğinde Kazan Köyü muhtarıydı. Bir dönem milletvekilliği yapmış oldu.
Türkan Örs Baştuğ (Antalya): 1900'de üsküdar'da hayata merhaba dedi. İstanbul Darülfünunun Felsefe Şubesinden mezun oldu. Fransızca biliyordu. Uzmanlık alanı felsefe, sosyoloji ve eğitimdi. üsküdar Kız Sanat Okulunda müdürlük yapmış oldu. Seçimden ilkin Feyziâti Lisesi Kız kısmı müdürlüğündeydi. İki dönem milletvekilliği yapmış oldu.
Sabiha Gökçül Erbay (Balıkesir ): 1900'da Bergama'da hayata merhaba dedi. İstanbul Kız Muallim Okulunda ve Yüksek Kız Muallimin İhzari (hazırlık) kısmında öğrenim görmüştür. İzmir Kız Muallim Okulunda edebiyat öğretmenliği ve müdürlük yapmıştır. Adana Lisesi ve İstanbul Erenköy Kız Lisesinde de öğretmenlik meydana getiren Gökçül V. Dönemde Balıkesir, VI. ve VII. Dönemde ise Samsun milletvekili olmuştur. TBMM Başkanlık Divanı Yazman üyeliğinde de bulunmuştur.
Şekibe İnsel (Bursa): 1886'da İstanbul'da hayata merhaba dedi. Ortaokul mezunuydu. Almanca biliyordu. Seçilmeden ilkin çiftçilikle uğraşıyordu. V. Dönemde milletvekiliydi.
Hatice Özgener (Çankırı): 1865'te Selanik'te hayata merhaba dedi. Rüşdiye ve hususi tahsil gördü. Rumca bilen Özgener milletvekili olmadan ilkin Darüleytam Müdürlüğünden emekli bir maarifçiydi. 1936 ara seçiminde parlamentoya girdi.
Huriye Öniz Baha (Diyarbakır): 1887'de İstanbul'da hayata merhaba dedi. Tahsilini Londra üniversitesi hanım kısmında Betford Kolej'de pedagoji eğitimi görerek tamamladı. İngilizce bilen Öniz İstanbul Kız Muallim Mektebi ile eski İnas İdadisinde pedagoji ve uygulama dersi ile ev idaresi derslerini okuttu. Balkan Harbinden sonrasında muhacirlere oluşturulan kurslarda ders vermiş ve türlü hayır işlerinde çalışmış, Hilal-i Ahmer'in açmış olduğu kursa giderek gönüllü hastabakıcı olmuştur. Milletvekili seçilmeden ilkin Türkçe öğretmenliği yapmaktaydı. Yeniköy Rum Okulunda de öğretmenlik meydana getiren Öniz, 1950'de vefat etti.
Fatma Memik (Edirne): 1903'te Safranbolu'da hayata merhaba dedi. İlköğrenimine Safranbolu'da süregelen Memik sekiz yaşlarında İstanbul'a geldi. Burada Beyazıt İnas numune Mektebi ile Bezm-iâlem Valide Sultan Okulunda okuduktan sonrasında Tıbbiye'ye girdi. Tıbbiye'den 1929'da birincilikle mezun oldu ve Gureba Hastanesinde çalıştı. Dahiliye uzmanı olan Memik seçilmeden ilkin Gureba Hastanesi Poliklinik Şefi idi. V., VI., VII., Dönem Edirne Milletvekilliği meydana getiren Memik 1991'de vefat etti.
Nakiye Elgün(Erzurum ):1882'de İstanbul'da hayata merhaba dedi.Kız Muallim Mektebi mezunu olan Elgün ,ülkemizin en eski eğitimcilerinden biri olarak biliniyor.İstanbul Kız Lisesi müdürü iken,1930'da İstanbul Kent Meclisine ilk hanım üye olarak seçildi.Daimî Encümende üye olarak kaldı.3 dönem Erzurum milletvekilliği yapmış oldu.
Fakihe Öymen (İstanbul): 1900'de İşkodra'da hayata merhaba dedi. Darülfünunun Coğrafya bölümünden mezun oldu. Fransızca bilen Öymen, Maarif ve Coğrafya uzmanıydı. Bursa Kız Muallim Okulunda tarih ve coğrafya öğretmenliği ve Bursa Kız Lisesi Müdürlüğü yapmış oldu. V., VI., VII. Dönem İstanbul, VIII. Dönem Ankara Milletvekilliği meydana getiren Öymen, 1983'te vefat etti.
Ferruh Güpgüp (Kayseri ): 1891'de Kayseri'de hayata merhaba dedi. Öğrenimi hususi olan Güpgüp Arapça biliyordu. Biçki dikişle de ilgilendi ve Kayseri CHF Vilâyet İdare Heyeti ile Belediye Meclisi üyeliğinde bulunmuş oldu.
Bahire Bediş Morova Aydilek(Konya): 1897'de Bosna'da hayata merhaba dedi. Bolu orta okulundan mezun oldu. Bolu Kız Sanat Okulu'nda fotoğraf öğretmenliği yapmış oldu. Seçimden ilkin Bolu Belediye Meclisi üyesiydi. V. Dönemde milletvekilliği yapmış oldu.
Mihri Bektaş (Malatya): 1895'de Bursa'da hayata merhaba dedi. Amerikan Kız Koleji Mezunuydu. Fransızca ve İngilizce biliyordu. Robert Kolej'de İngilizce öğretmenliği yapmış oldu ve CHF Kütüphane Encümenine seçildi. V., VI., VII. Dönemlerde Malatya Milletvekilliği yapmış oldu.
Meliha Ulaş (Samsun): 1901de Sinop'ta hayata merhaba dedi. Darülfünun'un Edebiyat Şubesinden mezun oldu. Fransızca ve İngilizce biliyordu. İstanbul Kandilli Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği ile beş yıl Erzurum Kız Muallim Okulunda başmuallimlik ve edebiyat öğretmenliği yapmış oldu. Seçilmeden ilkin Samsun Lisesi'nde edebiyat öğretmeniydi. V. ve VI. Dönem Samsun Milletvekilliği meydana getiren Ulaş 1942'de vefat etti.
Esma Nayman (Seyhan): 1899'da İstanbul'da hayata merhaba dedi. Lise mezunuydu. Fransızca, İngilizce ve Rumca biliyordu. Belediyecilik alanında uzmandı. Adana Belediye Meclisi üyeliğinde bulunmuş oldu. Bir dönem milletvekilliği meydana getiren Nayman 1967'de vefat etti.
Sabiha Görkey (Sivas ): 1888'de üsküdar'da hayata merhaba dedi. üsküdar Kız Endüstri Okulundan sonrasında Darülmuallimat'ı tamamladı. 1917'de Darülfünun'un Riyaziye Şubesinden mezun oldu. Fransızca bilen Görkey Kız Muallim Mektebi Müdür ve Muallimliklerinde bulunmuş oldu. Seçilmeden ilkin Tokat orta okulunda Riyaziye öğretmeniydi.
Seniha Hızal(Trabzon ): 1897'de Adapazarı'nda hayata merhaba dedi. İlk öğrenimini İstanbul Fatih Rüşdiyesi'nde, orta öğrenimini Kız Sanat Mektebi'nde yüksek öğrenimini ise Darülfünun Fen Fakültesi'nde tamamladı. (1918) Fransızca bilen Hızal, Darülmuallimat ve Erenköy Kız Lisesi Müdürlüğü'nde bulunduktan sonrasında Maarif Umum Müfettişliği'ne belirleme edildi. Kendisi Türkiye'de ilk hanım müfettiş olarak bilinmektedir. İstanbul Kız Muallim Mektebi Müdürlüğü ile Fevziye Lisesi Müdürlüğünde bulunmuş oldu. Selçuk Kız Sanat Okulu'nda da öğretmenlik yapmış oldu. Şişli'de açmış olduğu ilk ve orta tahsilli Yeni Türkiye Hususi Mektebi'nde müdürlük ve öğretmenlik yapmış oldu.
Benal Nevzad İstar Arıman (İzmir ): 1903'te İzmir'de hayata merhaba dedi. İlk ve orta öğrenimini İzmir'de yapmış oldu. 1921'de Paris Sorbonne üniversitesi'nin Edebiyat bölümünden mezun oldu. Döndükten sonrasında Hilâliahmer ve Himaye-ietfal şeklinde yerlerde toplumsal faaliyetlerde bulunmuş oldu. CHF vilayet heyeti üyeliği de meydana getiren Arıman, Fransızca ve Rumca biliyordu. Uzmanlık alanı belediyecilik, sosyoloji ve edebiyattı. İzmir Belediye üyeliği de meydana getiren Arıman, V, VI.,VII., ve VIII. Dönemde İzmir Milletvekilliği yapmış oldu. 1990'da vefat etti.


Görüldüğü şeklinde seçilen bayanların bir kaçı kural dışı edilirse, büyük çoğunluğu eğitim ve kültür seviyeleri itibariyle oldukça yüksekti. Londra ve Paris Sorbonne mezunu olanların yanısıra, Darülfünun mezunu bayanlar çoğunluktaydı. İçlerinden biri köylü bayanların temsilcisi olarak Mustafa Kemal Atatürk tarafınca bizzat tavsiye edilen ve Ankara'nın tek hanım talibi olarak seçilen hususi eğitimli “Satı Hanım (Hatı Çırpan)†ile diğeri ortaokul mezunu olan ve çiftçilikle uğraşan Bursa mebusu Şekibe İnsel hariç tutulursa ötekiler minimum lise ve yüksek okul mezunuydu. Seçilmeden ilkin siyasal deneyimi olanların yanısıra birkaç dil bilen eğitimci hanımlar çoğunluktaydı.Bunlardan beşi okul müdürü ,altısı Belediye Meclisi üyesi,ikisi ziraatçi ikisi öğretmen,biri muhtar,biri hekim, biri de emekli eğitimciydi.Görüldüğü şeklinde bu zamanda seçilen bayanların %70'e yakını (11'i) yüksek öğrenimli eğitimcidir.


Türkiye nüfusunun yarısını oluşturan bir kesimin temsilcisi olarak Meclis'e giren bayanlar, temsilcisi oldukları hemcinslerinin oldukça üstünde bir eğitim ve kültür seviyesine haiz seçkin kimselerdi. Bu açıdan bakıldığında söz mevzusu bayanların öteki kadınları- bilhassa kırsal kesimdekileri- ne dereceye kadar temsil ettikleri ya da onların sorunlarıyla nereye kadar ilgilenebilecekleri sorusu akla gelmektedir ki,bu ise ayrı bir araştırma konusunu teşkil etmektedir.

III.İlk Hanım MilletvekillerininV.Dönem(1935-39) TBMM'deki Emek harcamaları




Milletvekili seçilen bayanların Meclis'teki çalışmalarının tesbit edilmesi,onların siyasal haklarını iyi mi ve ne şekilde kullandıklarının ortaya konması açısından önemlidir.Bu tesbiti yapabilmek için ise,bayanların Meclis'teki çalışmalarına geçmeden, mevzuya ışık tutması açısından ;onların milletvekili seçilmeleri hakkında kanaatlerini,iyi mi seçildiklerini ve daha da önemlisi milletvekili olarak kendilerini hangi konumda gördüklerini ortaya koymak yararlı olacaktır.

Bu konudaki detayları-bilgileri daha ilkin kendileri ile görüşülerek meydana getirilen bir araştırmadan ve devrin basınından öğrenmek mümkündür.Bu araştırma Tekeli'ye aittir.Tekeli araştırmasında ,milletvekili seçilen bayanların bazısının ,kendi iradelerinden ziyade Mustafa Kemal Atatürk'ün isteği ile bu hakkın kendilerine verildiğini ve gene onun tercihi ziyade Mustafa Kemal Atatürk'ün isteği ile bu hakkın kendilerine verildiğini ve gene onun tercihi üstüne Meclis'e girdiklerini, bazılarının ise seçilmelerini sürpriz olarak karşıladıklarını ortaya çıkarmıştır.Ek olarak bayanların çoğunluğunun kendilerinr milletin temsilcileri olarak görürken,çok azının ise, bayanların temsilcileri olduklarını ifade ettiklerini vurgulamaktadır. Devrin basın mensuplarının gözlemlerine gore ise, 1 Mart 1935'te çalışmalarına süregelen V.Dönem TBMM'ne katılan bayanların oldukça heyecanlı oldukları,Meclis'in arka sıralarına doğru oturdukları ve hepsinin oldukça şık, başları açık, tayyörlü olarak geldikleri belirtilmektedir.


Bu şekilde bir ortamda Meclis'e gelen bayanların ,buradaki çalışmalarının aynı heyecanla sürdüğünü söylemek abartılı olmaz. Bu hallerini Meclis'te çeşitli vesilelerle yaptıkları konuşmalarının içeriğinden öğrenmek mümkündür.Bu duruma bir örnek olması açısından yeni Hükümet Programının 7 Mart'ta okunmasından sonrasında,program hakkında görüşlerini belirtmek maksadıyla söz alan Erzurum milletvekili Nakiye Elgün'ün hitabı verilebilir. Elgün konuşmasında :''Başbakanımız General İsmet İnönü'ye beyanı güven eden dostlar içinde bizim de bulunmamız ve bulunma onurunu bizlere vermiş olmanız itibariyle duyduğumuz heyecanı ifade için buraya gelmiş bulunuyorum(Temenniler).Bugüne dek Türk tüm olarak her sahada yan yana ,elele çalışmıştı.Fakat bugüne dek Türk milletinin en yüksek, en onurlu bir mevkii olan burada ilk kez yer almış bir bayan saylav olmak itibariyle bunu verenlere karşı duyduğumuz hazzı ifade ederken gene bu büyük onurun içinde Türk Hükümetine güven beyan eden dostlar içinde bulunmak şerefinin bizlere verilmiş olmasından dolayı duyduğumuz luğu ifade etmeye çalışırken bir ihtimal söz bulamıyorum...Bizlere bu güzel günler ve güzel anları yaşatmış olan ta ilk gününden beri bizlere rehberlik eden Yüce Gazimiz Mustafa Kemal Atatürk Hazretlerine büyük bir coşku içinde olduğumdan memnu kelimeler kullanıyorum.


Bu sebeple şu anda dünyada bir ihtimal pek ender olarak hissedilebilecek coşku duyanlardan biriyim...'' diyerek duygularını ifade etmiştir.Aynı duygu ve heyecanı İzmir Milletvekili Benal Arıman ile Seyhan Milletvekili Esma Nayman'da da görüyoruz. Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümü üstüne Meclis'te yapmış olduğu konuşmasında Arıman,Türk hanımlarına kazandırdığı haklardan dolayı Mustafa Kemal Atatürk'e olan minnettarlık duygularını belirtirken Nayman da'' Mustafa Kemal Atatürk yalnız Türk milletini değil, o milleti yetiştiren Türk anasının da şerefini kurtardı.Türk kadınlığının ona minnettarlığı sonsuzdur...layık olduğu hakları Mustafa Kemal Atatürk'ün büyük dehası ile kazanmış olan Türk bayanı tüm ulusal görevlerini ifa için hazırdır...''sözleri ile aynı görüşleri paylaşmıştır. Bu örneklerden hareketle bayanların Meclis'teki emekleri gözden geçirilecek olursa, onların erkeklere oranla Meclis'e daha çok devam ettikleri ,derhal tüm oturumları takip ettikleri ve en etkin olarak da bazı mevzularda söz aldıkları görülür.Devrin Zabıt Cerideleri incelendiğinde dikkati çeken nokta, bayanların büyük bir çoğunluğunun ilgi alanlarına gore bir komisyonda (encümen) vazife almalarıdır.Bazıları bu komisyonlarda yazman üye olarak bulunmuştur.Bayanların vazife almış olduğu komisyonlar şunlar: Hatı Çırpan Ziraat, Meliha Ulaş Arzuhal (yazman üye), Fakihe Öymen Bütçe(yazman üye), Sabiha Görkay ile Nakiye Elgün Dahiliye(yazman üye), Esma Nayman İktisat, Seniha Hızal ile Türkan Başbuğ Maarif, Huriye Baha Öniz Maliye, Mebrure Gönenç Nafia, Fatma Memik Esenlik ve İçtimai Muavenet, Ferruh Güpgüp ise Divan-ı Muhasebat komisyonlarında vazife almışlardır.


Meclis'teki emekleri yakından takip eden bayanlar bilhassa bütçe görüşmelerinde kanaatlerini belirten konuşmalar yaparlar.Bunlardan Ferruh Güpgüp ile Esma Nayman 1936 yılı ‘Muvazene-i Umumiye Kanunu'nun görüşülmesi esnasında Meliha Ulaş 1937 yılı Maarif Vekaleti bütçesi ile ilgili olarak, Mihri Bektaş Gövde Terbiyesi Kanunu ile ilgili olarak birer konuşma yapmışlar. Ek olarak Erzurum Milletvekili Nakiye Elgün 1938 yılı Maarif Bütçesi görüşmeleri esnasında Samsun Milletvekili Seniha Hızal ise Hariciye Vekâleti bütçesi ile ilgili olarak görüşlerini bildirmişlerdir. Gene Ankara'da Tıp Fakültesinin kurulması hakkında kanun tasarısının görüşülmesi esnasında Huriye Öniz ile Dr.Fatma Memik söz alarak görüşlerini belirten bayanlar arasındadır.


Bayanların Meclis'te yaptıkları konuşmaların içinde ne olduğu incelendiğinde daha çok eğitim ve sıhhat konularının ağırlık taşımış olduğu dikkati çeker. Bu konulardaki önerileri, kızların eğitim seviyelerinin yükseltilmesi , sıhhat sorunlarının halledilmesi ve bilhassa ufak yaşlarındaki evlatların sıhhat, eğitim ve emek harcama şartlarının iyileştirilmesi doğrultusundadır. Ele alınan V.Dönemde en fazla söz alan milletvekilleri içinde Dr.Fatma Memik ile Nakiye Elgün yer alır.Benal Arıman,Meliha Ulaş, Huriye Öniz, Esma Nayman, Türkan Baştuğ, Ferruh Güpgüp, Seniha Hızal, Mihri Bektaş ise bir ya da birkaç konuşma yapmışlardır.


Meclis'in yanısıra, bazı milletvekillerinin kendi seçim bölgelerindeki emekleri ve bilhassa haiz oldukları meslekleriyle ilgili olarak etkinliklerde bulundukları bilinmektedir. Mesela, Dr. Fatma Memik bir taraftan seçim bölgesi olan Edirne'nin sorunlarıyla ilgilenirken, öteki taraftan da Darülaceze ve Kızılay'ın Polikliniklerinde tıp mesleğinin uygulamalarını sürdürmeye devam etmiş olduğu belirtilir.

Özetlemek gerekirse, Tekeli'nin de belirttiği şeklinde bu hanımları “hiç sual sormayan, mesele çıkarmayan uslu kadınlar†olarak nitelendirmek mümkün ise de, bunda hem ilk kez bu şekilde bir görevle karşı karşıya gelmeleri ,hem de devrin muhalefetsiz siyasal yapısı gözönüne alınırsa, onlardan başka türlü bir davranış beklemenin zorluğu kendiliğinden ortaya çıkar. .

SONUÇ




Osmanlı döneminde başlayıp Cumhuriyet'le devam eden''batılılaşma†hareketleri çerçevesinde meydana gelen düzenlemelerle; bir taraftan toplumdaki hanım adam eşitsizliği ortadan kaldırılmaya çalışılırken, öteki taraftan da kadının toplumda layık olduğu yere gelmesi için çaba sarfedildi.Bu maksatla Cumhuriyet öncesi meydana getirilen düzenlemelere ilave olarak, bu zamanda çıkarılan 1924 tarihindeki Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitim alanında, 1926 tarihindeki Çağdaş Kanun ile toplumsal ve hukukî alanlarda ve nihayet 1930 ve 1934 tarihlerindeki düzenlemelerle siyasal alanda getirilen hakların temelinde de sözkonusu çabaların yatmış olduğu söylenebilir. Zira, her iki dönemde de kadının konumu çağdaşlaşmanın ölçütü olarak görülmüştür.


Cumhuriyet'le hanımefendilere tanınan siyasal haklarda, yeni rejimle kabul edilen ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' ilkesinin tesiri tartışılmaz. Asla şüphesiz bu demokratikleşmenin de bir gereğiydi ve siyasal katılımın boyutlarını arttırması açısından da önemliydi. Burada -iddia edilenin aksine-kadınların siyasal haklarını hiçbir çaba sarfetmeden aldıklarını söylemek sanırız doğru olmaz. Batıdaki bayanların verdikleri savaşım örneğinde olmasa bile, Türk bayanı siyasal hak talebini her fırsatta dile getirmiş ve sırası vardığında bu hakkını elde etmiştir. Sadece bu haklarını yeterince kullanamadığı mevzusu tartışılabilir. Bunda da ,toplumda yaygın bir kanaat olarak yerleşen siyasetin ‘adam işi' olması düşüncesi ile hanıma yüklenen görevlerin daha çok ‘aile içi' sorumluluklar çerçevesinde kalmasının tesirleri fazladır.


Bayanların etken siyasette başarıya ulaşmış olabilmeleri ve siyasal haklarının göstermelik olarak varolmaması ya da bir süs, bir aksesuar olarak Meclis'te yer almamaları için, sözkonusu yaygın kanaatlerin değişmesi ve bayanı siyasetten alıkoyan yasal engellerin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bunun için de seçilenlerin tümünün bu doğrultuda çaba sarfetmelerinde yarar vardır.

BAKINIZ







  • İslamiyet öncesi ve sonrası Türk edebiyatı nasıldır?


  • Cumhuriyet periyodu öncesi Türk fotoğraf sanatı ile ilgili bilgi verir misiniz?


  • Cumhuriyet öncesi ve sonrasında aile hukuku nasıldı?



İslamiyet ve İslamiyet'ten Sonrasında Türk Hanımı: (Cumhuriyet öncesi)




İslamiyet o şekilde bir toplumun içinde öylesine fena bir ortamda dünyaya gelmiştir ki, her manevi anlayışın düşmüş olduğu ve terbiye kurallarının sıfıra indirilmiş olduğu bir dönemdir. Kuran-ı Kerim ve öteki dini kitaplar, bu kapkara dönem “cahiliye devri†adınıverirler. İslamiyet Arap vatanlarında dünyaya gelmiştir. Arabistan'da İslamiyet doğduğu vakit kız evlatları diri diri toprağa gömülüyor ve öldürülüyorlardı. Kız evladı doğuran bayanlar cezalandırılıyorlardı. Hanım bir sürüden farksızdı. Bir adam istediği kadar hanımla evlenebiliyordu, kocası ölen hanım başka birine miras olarak devredilebiliyordu ve adamın mutlak egemenliğindeki Arap hanımının hukuki

yönden durumu adamın çok aşağısında idi. (Tozduman, 1984:28)





İslamiyet doğduğu ortamın etkisiyle, ilkin o yöre için kurallar getiriyordu. Kızların öldürülmesi yasaklanıyor, evlenme ve boşanma yasal kurallara bağlanıyordu. İslamiyet ile beraber ilk kez miras hakkı ve mal edinme hakkı hanıma tanınmış, hanıma kocasına itaat zorunluluğu konurken, kocada karısına iyi davranma yükümlülüğüne bağlanmıştır. Hanım ve adam Kur'an da eşittir. Ana ve baba saygı açısından denktir. (Doğramacı, 1989:133)


Bu izah etme gösteriyor ki, İslamiyet evlilik, eş sayısı, boşanma, miras hakkı, mal-mülk edinme, insanca işlem görme, cinsiyet ayrımı gözetmeme şeklinde mevzularda hanım ve erkeği aynı düzeyde görmektedir. Türkler İslamiyet'e girişleriyle beraber, bir taraftan kendi örf ve adetlerini muhafaza etmeye çalışırken, Arap ve salgın ettikleri yerlerdeki Fars, Bizans ve Avrupa ülkelerinin kültürünün de tesiri altında kalmışlardır. Bu kültür karışımı içinde elbet ki Türk hanımının statüsünde de değişmeler olmuştur. Sonrasında Anadolu' da doğan tarikatlar da Türk hanımının durumunu etkisinde bırakır olmuştur. Bunlar içinde bilhassa Mevlevilik ve Bektaşilik sayılabilir. Orta Asya' da ki Türk hanımının üyesi olduğu ailenin durumu hiçbir vakit babaerkil (Pederşahi - patriarkal) olmamıştır. (İnan,1969:19)


Selçuklular' ın X. Yüzyılda Anadolu'ya gelişlerine kadar, İslamiyet'in tesirlerine karşın, Türk bayanı aktiftir. Günlük yaşamda erkekle beraberdir. Eve kapatılmamıştır. “Harem†hemen hemen bilinmemektedir. Selçuklu egemenliği 300 yıl kadar sürer. Bu zamanda kadının toplumsal durumu fazlaca değişikliğe uğrar. Bununla birlikte erkekten gene kopmamıştır. Sanat ve kültür hareketleriyle ilgilidir. Hanımefendiler adına Medrese, Hastane ve Kütüphaneler yapılmaktadır. İran'ın Kirman şehrinde Kutlu Türkan Hastanesi (1271), Kayseri'de bugün adına Tıp Fakültesi kurulan Gevher Nesibe Şifahanesi (1206), Divrik'te Turan Melek Hatun Kütüphanesi (XIV.yy) şeklinde. (Göksel, 1993:129)


Osmanlı toplumunda, bilhassa İmparatorluğun ilk dönemlerinde medreselerin, tarikatların etkisiyle, kısmen hanıma da dini inanışlarına gore toplumsal hayatta bir yer tanınmış ise de bu durum gitgide kaybolmuştur. Osmanlı toplumunda kadının “haremâ€e kapatılarak cemiyet yaşantısının dışına itilmesinin İstanbul'un alınışından sonrasında Osmanlılar' ın köleci Bizans devlet yapısından etkilenmesiyle başladığı sanılmaktadır. (Çağlar, 1992:49) Osmanlı toplumunda, kadının önceleri haiz olduğu yerini kaybetmesinin sebebi, İslamiyet'in kabul edilmesiyle beraber, Arap geleneklerinin ve kültürünün tesiri altında kalmasının bir sonucu olduğu öne sürülmektedir. İslam dininin kabul edilmesiyle hanım toplumdaki yerini yitirmiş, eve kapanmıştır. Öteki bir görüşe gore Türk hanımının toplumdaki yerini kaybetmesine yol açan temel etken, Osmanlı Devleti' nin kurum aşamasından başlayarak Bizans kurumlarının tesirinde kalması ve kadının hareme kapanmasıdır. Bu açıklamaların ikisi de kadının Osmanlı toplumunda ki yeri konusunu çözümlemede geçerli olduğu açıktır. (Doğramacı,1989:2)


Bilhassa Osmanlıların ilk dönemlerinde büyük şehirlerde medreselerin ve tarikatların tesiriyle, nispeten hanıma da dini inançlarına gore toplumsal hayatta bir yer tanınmış ise de, bu durum gitgide kaybolmuştur. Osmanlı haremli bayanların kendi aralarında ve yalnızca ailelerinde erkeklerle temas halinde yaşadıkları ve kadının temel toplumsal işlevini çocuk doğurmak yetiştirmek ve erkeklere hizmet ve cariyelik olarak belirleyen bir kurumdur. Doğrusu bir anlamda haremde yaşayan bayanlar hukuken olmasa da toplumsal ilişkiler bakımından köle durumunda idiler. Bir kurum olarak “harem†Engels'in kadının “evcil köleliği†olarak tanımladığı durumun tipik bir örneğidir. Sadece Osmanlı toplumunda şehir hanımları tümüyle eve kapalı bir şekilde kurumsallaşmış kadınlık uğraşını sürdürürken kırsal kesim hanımının üretimde yer almış olduğu bilinmektedir. Ek olarak bu zamanda yönetici derslik kadınlarının haricinde kalan halk sınıfı kadınlarının kimi uğraşlara girdikleri padişah fermanlarından anlaşılmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman ve üçüncü Selim dönemlerinde halk sınıfından kimi bayanların emek harcama yaşamına girdikleri bilinmektedir. Mesela, bu dönemlerde bayanların ergonomik hekimlik yaptıklarına ilişkin belgeler bulunmuştur. Kanuni döneminde evden eve dolaşan bohçacı bayanlar, çalışan bayanlar sayılmaktaydı. (Ziraatçi, 1982:81)


Kentlerdeki her türlü mesleksel etkinliklerin hanıma yasak oluşu onu, kocasına ya da çocuklarına tümüyle bağımlı kılmıştır. Onları terketmesi, yoksulluğa düşmesi ya da ölümü halinde sefaletin kucağına iter. Giyim mevzusunda da bu zamanda hanımefendilere bir ekip engellemeler getirilmiştir. Bayanların giysileri feracelerin boylarına kadar belirlenmiş olup, bayramlarda bile dışarı çıkmaları, seyahat yerlerine gitmeleri mevzusunda, çok azca sayıda kadının ev dışına çıkmayı başarabilmesine karşılık bu sınırı olan uğraşlar bile fermanlarla yasak edilmiştir. Gerek Selçuklular gerekse Osmanlı hanımını “Saraylı kadın†ve “kırsal alandaki emekçi kadın†olmak suretiyle ikiye ayırarak değerlendirmek gerekir. Her ikisi de temelde adama bağımlıdırlar. Saraylı hanım tam bir tüketici olmasına rağmen, kırsal alandaki hanım üreticidir. Saraylı hanım örneğinde bilhassa Valide Sultanların padişah nezdindeki etkilerini anımsamak gerekir. Sarayda hususi bir yeri olan Valide sultanları bilhassa yükselme devrinden sonrasında politik bir kalite kazanmıştır. Tanzimat dönemine kadar Türk bayanı ile ilgili engellemeler birbirini takiben fermanlarla devam etmiştir. Fakat bu yaşamın garip bir yönü de vardır. Türk hanımının bu baskıya tam anlamıyla boyun eğdiği söylenemez. Bilhassa giyim - kuşamda padişah fermanlarının yerine “moda†cereyanları hanımları etkilemiştir. Giysilerde değişme hareketleri kendini göstermeye adım atar.


Osmanlı Devleti'nde kapsamlı bir toplumsal değişmeye neden olan ilk mühim gelişme, Tanzimat Fermanı'nın ilanıyla süregelen yeni zamanı dönemdir. Batı dünyasında şahit olunan bir çok gelişmenin sonuçta Osmanlı bürokrasisini de etkilemesinin yanısıra batılı devletlerin Osmanlı devletini izleyeceği yolu göstermeye dönük politikalarının da etkisiyle duyuru edilen bu buyruk, Osmanlı Devleti'nin toplumsal yapısında ciddi değişmelere niçin olmuştur. Bu değişmelerin niteliği ve boyutu, yüzyıllar süresince Osmanlı Devleti'nin tarihsel gelişimi ile karşılaştırıldığında daha iyi anlaşılacağı şeklinde, tesirleri açısından o denli derin ve şiddetli olmuştur ki, bunun sonucunda yaşanmış olan kurum, kavram ve kurumsal değişmeler, sonraki mühim değişmelerin de sebebi haline gelmiştir. Bu mühim tarihsel evreyi, ilkin kazanılan özgürlüklerin geriye doğru gidişi demek olan istibdat rejimi, peşinden da daha ciddi bir toplumsal dönüşüm olan II. Meşrutiyet hareketi izlemiştir. (Kırkpınar,1998:13)


Bu döneme gelinceye kadar her türlü haktan yoksun olan hanım statüsünün durağan hali Tanzimat hareketiyle hızla değişmeye adım atmıştır. Tanzimat hareketiyle beraber Osmanlı İmparatorluğu'nda Avrupa'dan esinlenen bir takım reformun gerçekleştirildiği görülmektedir. Batı uygarlığına gerçek yöneliş ve alıştırmaları da bu zamanda adım atmıştır. Avrupa' da ortaya çıkan her ideolojik hareket, er yada geç, kısmen birbiri üstüne binerek kısmen de eski İslam görüşünün yerini alarak, yeni bir etik görüşün oluştuğu Osmanlı İmparatorluğu'nda yankılanmasını buluyordu. Tanzimat'la süregelen çağdaşlaşma hareketi çerçevesinde Türk bayanı gerek fikir alanında, gerekse direkt doğruya siyasal ve toplumsal haklar yönünde ciddi adımlar atabilmiştir. Bu gelişmeler sadece, söz mevzusu dönemlerin fikir yapılarının ve ideolojik kalıplarının kendine özgü kalıpları içinde anlam kazanabilmektedir.


Batıya yönelme hareketlerinin en önemlisi kuşkusuz eğitim ve öğretim alanında adım atmıştır. Askeri okullarımızda Türk ordusu Tanzimat'tan ilkin süregelen batılılaşma hareketi ile eğitim sistemimize öncülük yapar. Askeri okullarımız içinde Rüştiye (Ortaokul), İdadi (Lise) ve 1773'te Mühendishane-i Bahri-i Hümayun (Deniz Harp Okulu), 1793'te Mühendishane-i Berr-i Hümayun (Kara Harp Okulu), 1826' da Tıphane-i Amire (Askeri Tıbbiye), 1836'da Mızıkayı Hümayun (Saray Bandosu ve Askeri Mızıka Okulu) şeklinde çağıl eğitim müesseseleri açılmış ve mezunlarını vermeye adım atmıştır. (Göksel, 1993:133-134) Öte taraftan toplumsal gerilemenin sebebi olarak bayanların cehaletini ve geriliğini gören “batıcı†aydınlar, bayanların eğitilmesi gereğini kabul ederler. Kızlarımız için ilköğretim ve ortaokulların eğitimine 1858' de başlanır. Meslek okulu olarak öncelikle, 1842' de Askeri Tıbbiye'ye bağlı olarak ilk “Ebe Okuluâ€, 1869' da İnan Endüstri Mektebi (Kız Sanat Okulu), 1870'de Darülmuallimat†(Kız Öğretmen Okulu) açılır. (Böylece Türk hanımının ev haricinde, okulda yetiştirilmiş olarak ilk mesleği olan Ebelik ve Öğretmenlik meslekleri için okullar açılmış oldu. Kuşkusuz bu çağıl kurumlardan yararlanabilen üst tabakalara mensup ve büyük kentlerde yaşayan hanım sayısı çok azdı. Bu okur-yazar bayanlar, gene de 19 yüzyıl sonlarında gazetelerde hanım sayfalarının yer almasına ve hatta bayanlar için, yazarları da hanım olan gazete ve dergilerin yayınlanmasına zemin oluştururlar. (Yazgı, Şukufezar, Hanımlara Mahsus Gazete) şeklinde. II. Meşrutiyet Periyodu'nde aydın bayanlar, hanım statüsünün değerlendirilmesi amacıyla Teali-i Nisvan, Savunma-i Hukuku Nisvan, Asri Hanımefendiler Cemiyeti şeklinde dernekler kurulmuştur. Bu zamanda hanımları ilgilendirip de gündeme gelen tek mevzu evlilik statüsüdür. 1917 kararnamesi, eşiyle olan evliliği yasal bir çerçeveye bağlarken, hanımefendilere ilk kez boşanma hakkını verir.... Çok karılı eşiyle olan evliliği karının rızasına bağlayarak sınırlandırır.


Tanzimat sürecinin reformcu havası içinde Namık Kemal, Şemseddin Sami, Abdülhak Hamit Tarhan şeklinde düşünürler, devrin gazete ve dergilerinde hanım mevzusu üstünde durmuşlardır. Batıdaki feminist hareketlerin etkisiyle Türk hanımının çeşitli mesleklere girmesini teklif etmişler, görücü usulüyle evlenmenin zararlarını belirtmişler ve Türk hanımının geçirdiği sarsıntıya işaret etmişlerdir. (Taşkıran, 1982:24)


Birinci Dünya Savaşı Osmanlıların yenilmesi ve peşinden süregelen Kurtuluş Savaşı, bayanların gerçek yaşamlarında hukuki statülerini zorlamasına olanak veren değişikliklere neden olur. Çok sayıda hanım cepheye giderek, adamların yerine işçi ve işyar olarak emek harcama hayatına girmiş, ilk işçi hakları hanım işçilerle ilgili olarak tanınmıştır. Netice olarak teokratik bir yapıya haiz olan Osmanlı İmparatorluğunda Tanzimat'tan birinci dünya savaşı sonuna kadar geçen dönemde hanım sorununa ilişkin gelişmelerin temel niteliği, bu gelişmelerin temel niteliği Oya Ziraatçi'nin belirttiği şeklinde (Ziraatçi, 1982:29) kapsayıcı değil, büyük şehir kadınlarının çok sınırı olan bir kesimine yönelik olmasıdır. Bu zamanda bayanların büyük bir kısmı tarımda çalışırken, büyük kentlerde çok azca sayıda bir bayan grubu tahsil olanaklarından yararlanabilmekte, işçi hanımlarda fabrikalarda çok düşük ücret karşılığı çalışmaktaydı. Evlenme ve boşanma mevzularında şeriat hükümleri yürürlükteydi.


Kentli seçkin bir bayan kesiminin örgütlenme çabasında olmasına rağmen, Batılı bayanların yürürlükteki eşit haklar mücadelesine benzer bir mücadeleyi sürdürememiş ve sorunların çözümünü yöneticilerden beklemişlerdir. Görüldüğü şeklinde İslam dininin tesiri altında kalan Osmanlılarda, hiçbir hak ve yetkisi olmayan Türk kadınlarının bu hak ve yetkilerine kavuşmalarının ilk adımı Tanzimat döneminde atılmıştır. Bilhassa edebiyatçıların ve aydınların kadının toplumsal statüsünü eleştirmeleri ve kınamaları bayanlar için beklenen pozitif yönde sonuçların ilk adımları olmuştur.


Kurtuluş Savaşı ve Sonrasında Türk Hanımı ve Mustafa Kemal Atatürk(cumhuriyet sonrasında Türk bayanı)




Tanzimat'tan sonrasında fikir dünyasında ve siyasal yaşamda kimi geriye dönüşler olmakla beraber , imparatorluk toplumsal yaşantısında, dünyada gelişen yeni siyasal akımlarında etkisiyle bilhassa II. Meşrutiyet döneminde köktencilik kırılmalar görülmüştür. Hanım sorunları açısından ilk ciddi gelişmeler bu zamanda yaşanmıştır. Kadının cemiyet içindeki etkinliği arttıkça, hanımla ilgili olarak toplumda oluşturulan rol de ehemmiyet kazanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nde siyasal teoriler açısından tepeden inme ve devlet merkezli bir zorlama olarak görülse de, kadının köktencilik nitelikli hak kazanımlarına bu dönem adeta bir zemin hazırlamıştır. Söz mevzusu dönemde yaşanmış olan deneyimler ve bu deneyimlerle ortaya konulabilen birikim, Cumhuriyet Türkiyesi'ne aktarılan mühim bir mirastır. (Kırkpınar, 1998 :14)


Cumhuriyet döneminde Mustafa Kemal Atatürk devrimleri ile bayanların toplumsal durumları mühim bir değişimin ve gelişmenin içine girmiştir. Yasalarda kadın-erkek eşitliği büyük seviyede gerçekleştirilmiştir. Hanım, boşanma hakkında, seçmeseçilme, eğitim, meslek seçimi, kamu görevleri yapma haklarına kavuşmuştur. Gerçek anlamda çağıl bir toplumu oluşturan tüm sektörlerde en ciddi atılımlar bu zamanda gerçekleştirilmiştir. Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk şeklinde karizmatik bir önderin bunda belirleyici bir rol oynadığını söylemek gerekir. Gerçekte Mustafa Kemal Atatürk'ün fikir dünyasının oluşumunda Tanzimat'la beraber yaşanmış olan batılılaşma çabaları etkili olmakla beraber, Mustafa Kemal Atatürk'ün yalnızca yakın çevresinden gelen etkisi altına alan faktörlerin yanısıra, dünya klasiklerine olan yakın ilgisi ve yoğun okuma isteğinin çok daha çok yönlendirici olduğu söylenebilir. Bundan dolayı, Türkiye'de ki hanım mevzusundaki fiili gelişimleri yakından görüp anlayabilmek için O'nun fikir dünyasında yer edinen hanım mevzusu ve bu mevzu ile ilgili öngörüleri önemlidir.


Bu anlatılan ve açıklananların yanı sıra, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, gerek toplumsal yaşantı içinde kadının yeri gerekse hızla meydana gelen sanayileşme, kentleşme sürecinde kadının almış olduğu yeni statü ve hukuksal kazanımlar, adeta yakın Türkiye tarihinin canlı bir panoraması niteliğindedir.(Kırkpınar,1998:14)


Toplumun yaşantısını belirleyen temel faktörler gittikçe içiçe girip karmaşık ve girift bir durum alırken, kadının statüsü de aynı süreci yaşamıştır. Böylelikle 1950'li yıllardan bu yana, Türkiye' de gerek ekonomik sektörlere, gerek kültürel yapılara, gerek dini kalıplara, gerekse toplumsal yaşantı biçimlerine gore hanım grupları içinde ilişkiler yönünden bir yakınlaşma değil, adeta bir uzaklaşma ortaya çıkmıştır. Bunun sonucunda ise başta fırsat eşitliği olmak suretiyle her alanda negatif göstergeler ortaya çıkmaya adım atmıştır. Çalışan bayanlar içinde şaşılacak kadar derin farklılıklar söz mevzusu olmuştur. Çalışmayan bayanlar içinde da, gerek toplumsal statü, gerek dinsel taassubun dayatmaları ve gerekse öteki normlar açısından benzer farklılıkları görmek mümkündür. Toplumu oluşturan katmanlar içinde olduğu şeklinde her bir katmanda yer edinen guruplar içinde da ciddi farklılaşmalar söz mevzusudur. Bu farklılık ve anlam derinliği, bütünüyle Cumhuriyet sürecinin benimsediği yeni felsefeden ve uygulamadaki yöntem farklılığından lanmaktadır. Kadının gerçek toplumsal statüsünde, gerekse bizzat kendisinin, kendi bedensel ve ruhsal yapısının algılayışında ve tanımlayışında geçmiş dönemlerle kıyaslanamayacak farklılıklar ortaya çıkmıştır.


Bu farklılığı yaratan başta kültürel ve eğitimsel alanlarda olmak suretiyle, teknolojide, sanayileşmede, tarımda ve bürokraside yaşanmış olan gelişmeler... Toplumun her kesiminde olduğu şeklinde hanım mevzusunda da yeni algılamalara ve statü edinme süreçlerine yol açmıştır. Özetlemek gerekirse Cumhuriyet bayanı, bölgeler ve kültürler arasındaki farklılıklara ve yaşanmış olan yoğun çelişkilere karşın önceki dönemlerden kıyaslanamayacak seviyede farklıdır. Bu farklılık yalnızca kadının dış görünüşünde değil, toplumsal statüsünde, kültürel yapısında, kişilik tanımlamasında şahit olunan çok yönlü bir farklılıktır. Bu değişmeler, asla şüphe yok ki, ülkede yaşanmış olan ekonomik, toplumsal, kültürel alandaki yoğun değişmelerle paralellik göstermektedir.


Kadının başta eğitim olmak suretiyle, hukuk, emek harcama, siyasal katılım, toplumsal yaşamda ve aile yaşamında eşit haklara haiz olarak yerini alması için ihtiyaç duyulan tüm atılımlar yapılmış ve mümkün olan kısa vakit içinde gerçekleştirilmiştir. Daha Kurtuluş Savaşı'nın başlangıç yıllarında gerek hazırlık aşamasında gerekse cenk esnasında Türk hanımının yapmış olduğu hizmetlerin önemi münakaşa götürmez seviyede büyüktür. Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nı verirken güç almış olduğu, yardımını görmüş olduğu Türk hanımını asla unutmamıştır. Vefa duygusunu her fırsatta belirtmiştir. Cumhuriyet periyodu süresince hanım haklarına öncelik tanınması ya da çok ehemmiyet verilmesinde bu duygunun tesiri vardır.


Mustafa Kemal Atatürk, Türk hanımına kendine özgü bir anlayışla ihtiyaç duyulan önemi vermiş ve bunu çeşitli nedenlerle yapmış olduğu yurt gezilerinde açık bir üslupla ifade etmiştir. Daha 23 Mart 1923' te hanımefendilere Konya'da söylediği şu sözler önemlidir. “Son senelerin inkılap hayatında hummalı fedakârlıklarla mahmul savaşım hayatında, milleti ölümden kurtararak hulâsa ve istiklale götürmüş olan, azm-ü etkinlik hayatında her ferdi milletin mesaisi, gayreti, himmeti, fedakarlığı sebkeylemiştir. Bu meyanda en ziyade tebcil ile yâd ve daima şükran ile yine edilmek lazım gelen bir himmet vardır ki, o da Anadolu hanımının ibraz etmiş olduğu çok ulvi, devasa yükseklikte, çok kıymetli fedakarlıktır.... Kimse inkar edemez ki, bu harpte ve ondan evvelki harplerde milletin kabiliyeti hapyatiyetisini tutan hep kadınlarımızdır. Çift devam eden, tarlayı eken, ormandan odunu, keresteyi getiren, mahsullâtı pazara götürerek paraya kalbeden, aile ocaklarının dumanının tüttüren, tüm bunlarla birlikte, sırtıyla, kağnısıyla, kucağındaki yavrusuyla, yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak demeyip, cephenin mühümmatını taşıyan hep onlar, hep o ulvi, o fedakâr, o ilâhi Anadolu hanımları olmuştur.â€


Gene bir yurt gezisi esnasında daha açık ve seçik sözcüklerle Mustafa Kemal şöyleki demektedir.

“Türk bayanı cenk esnasında ülkeye çok büyük yardımda bulunmuş oldu; hepimiz şeklinde o da acı çekti. Bugün o özgür olmalıdır, eğitim görmeli, okullar kurmalı, ülkede erkeklere eşit bir konuma haiz olmalıdır. Buna hakkı vardır.â€


Mustafa Kemal Atatürk, Ocak 1923'te İzmir'de yapmış olduğu bir konuşmada bilhassa hanım ve adamın kalkınmada beraber yer almaları gerektiği mevzusundaki düşüncelerini şöyleki dile getirmektedir:

“Şuna inanmak gerekir ki, yeryüzünde herşey bayanlar tarafınca yapılmıştır. Bir cemiyet onu oluşturanlardan yalnız birinin ihtiyaçlarının kazanılması ile yetinirse, o cemiyet yarıdan çok güçsüzlük içinde kalır... Bir millet ilerlemek ve uygarlaşmak isterse, bilhassa bu noktayı temel alarak benimsemek zorundadır. Hanımlarımız da bilgili olacak ve adamların geçmiş olduğu tüm öğretim derecelerinden geçeceklerdir. Sonrasında bayanlar, toplumsal hayatta erkeklerle beraber yürüyerek birbirlerinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır. Memleketimizde cahillik var ise bu yaygındır.Yalnız hanımlarımızı eğil, erkeklerimizi de kapsamaktadır... Son olarak diyorum ki, bizi analarımızın adam etmesi gerekirdi. Onlar edebilecekleri kadar etmişlerdir. Sadece bu günkü seviyemiz, bu günün gerektirdiği zorunluluk ve ihtiyaçlara yeter değildir. Başka zihniyette, başka olgunlukta adamlara ihtiyacımız var. Bu tarz şeyleri yetiştirecek olanlarda bundan sonraki annelerdir.â€


Bu konuşmalar açıkça, Mustafa Kemal Atatürk'ün bayanlar yararına açmış olduğu etken mücadelenin başlangıcını ifade eder. Artık bayanlar hakkında halkın kafasında bulunan negatif fikirleri yok etmek için hiçbir fırsatı kaçırmadı. 1924 senesinde yapmış olduğu konuşmada şöyleki diyordu:

“Uygarlıktan söz ederken kesinlikle açıklamalıyım ki, aile yaşamı gelişmenin temeli ve güç membaıdır. Kusurlu bir aile yaşamı, toplumsal, ekonomik ve siyasal zayıflıklara neden olur. Aileyi oluşturan adam ve hanım unsurların naturel haklarından yararlanmaları ve ailede ki ödevlerini yerine getirecek şartlar içinde bulunmaları çok gereklidir.â€


Görüldüğü şeklinde Mustafa Kemal Atatürk, daha Cumhuriyet edilmeden ilkin hanım hak ve statülerinden her fırsatta söz etmiştir. Bu anlamda İnebolu'da yapmış olduğu konuşmada ciddi bir muhakemeye dayanmadan hanımefendilere yüklenen tüm adetleri bırakmak icap ettiğini açıkça ifade etmiştir. Türkiye'de hanım hakları ile ilgili ciddi gelişmeler Cumhuriyet ile beraber adım atmıştır. 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet' in ilanı ile beraber Türkiye yeni devrim ve reformlara sahne olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Mustafa Kemal Atatürk Türk kadının toplumsal statüsünü değiştirebilmek için çok sayıda reformlara girişmiş ve hepsinde başarıya ulaşmış olmuştur. Bilhassa 1925- 1926 yılları hanım haklarının sık sık konuşulmuş olduğu seneler olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk 28 Ağustos 1925'te İnebolu konuşmasında, giyim, şapka ve Türk hanımından söz etmiştir. ülkenin esenliği ve çağdaşlığını bayanların dünyaya açılmasında gördüğünü ifade etmiştir. 30 Ağustos 1925 günü Kastamonu konuşmasında gene hanım hakları üstünde duran Mustafa Kemal Atatürk;


“Bazı yerlerde görüyorum ki bayanlar, yüzünü gözünü gizliyor ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çeviriyor ya da yere oturarak kapanıyor. Bu tavrın anlamı nedir? Efendiler çağdaş bir milletin anası, millet kızı bu acayip şekle son vermelidir.... Kuşku yok ki ilerleme adımları, iki cins tarafınca birlikte, dostça atılmak ve ilerleme yeniliklerle beraber, merhaleler aşmak lazımdır. Bu şekilde olursa, inkılap başarıya ulaşmış olur. Herhalde daha yürekli olmak lüzumu açıktır.†(Gül,1998:80) demiştir.


Mustafa Kemal Atatürk, hanım hakları konusunu, diğeri gelişmelerin bir parçası olarak görmüş, birbirinin tamamlayıcısı ve destekleyicisi yaklaşımıyla hareket etmiştir. Genel olarak, devrimlerin başarıya ulaşabilmesi için Türk hanımının modern dünyadaki yerini almasının icap ettiğini kati ve emin ifadelerle vurgulamıştır. Mustafa Kemal Atatürk, kadının giysisi ile ilgili mevzuya eğilirken, kuşkusuz kadının, adamın yanında toplumsal yaşantı ile bir araya gelmesinin tek engelinin yalnızca giyim ile ilgili olmadığını biliyordu. Bunun yanında bir çok kuralların da aynı şekilde değiştirilmesini istemiştir. Hanım hak ve statüleri mevzusunda en mühim gelişmelerden biri de 17 Şubat 1926 günü kabul edilen “Türk Çağdaş Kanunu†dur. Bu kanunla Türk vatandaşları fark yapılmaksızın öteki çağdaş ülkelerin vatandaşları şeklinde eşit haklara kavuşmuşlardır.


Bu yasa ile hanım, ilk olarak anne ve eş olarak değerlendirilmektedir. Mustafa Kemal Atatürk'ten güç alan Türk bayanı, her sahada kendini yenilemiştir... Poligami önlenmiş, evlilikte tek eşlilik gündeme gelmiştir. Hanıma kocasından ayrılma hakkı tanınmış, tanıklıkta cinsiyet farkı ortadan kaldırılmıştır.(Gündüz, 2000:238)


Mustafa Kemal Atatürk bu gelişmelerin peşinden, kadınlarımızın ekonomik yaşamdan sonrasında eğitimde ve politika alanında da lüzumlu yerini almalarının önemi üstünde durmuştur. Mustafa Kemal Atatürk çok iyi biliyordu ki, kadının toplumda yerini alabilmesi eğitimle mümkündür. 1924 senesinde kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğretim Birliği Yasası) ile hanım ve adamların eşit öğretim imkanlarından yararlanması sağlanmıştır.


Mustafa Kemal Atatürk, hareketinin başından beri kadının eğitimine ve eşitliğine büyük ehemmiyet vermiştir. Atatürkçü eğitim sistemi, laik bir niteliğe haiz olarak gelişip yaygınlaşırken, modern uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Ayrıca kadınlarımızın eğitim, sıhhat, ekonomik faaliyetler vb. de yer ve vazife almaları ile ülke kalkınmasına da katkıları artmaktadır. ülke kalkınmasını kadın-erkek eşitliği ile bilimsellikte gören Mustafa Kemal Atatürk, gelişmelere bu anlayış ile yön vermiştir.(Gül, 1998:83) Türk bayanı çok kısa bir vakit içinde emek harcama alanlarının her branşında başarı ile vazife yapabilme durumuna gelmiş ve bir çok Avrupa ülkesinde bile yasal ve yasa dışı olarak uygulanan ücret farklılıklarından uzak olarak emeğinin karşılığını alabilmiştir.Kadının toplumsal konumunun değişmesinde en mühim haklardan biri de 3 Nisan 1930'da tanınan Belediye Meclislerine seçme ve seçilme hakkıdır.


Türk hanımları bu haklarını 1933'te kullandılar. 5 Aralık 1934'te de milletvekili seçme ve seçilme hakkıyla beraber Türk hanımlarına eşit yurttaşlık hakları tanınmış oluyor... Mustafa Kemal Atatürk bu konudaki düşüncelerini şöyleki dile getiriyor: “Bu kararla Türk hanımları siyasal ve toplumsal alandı bir çok batı ülkesindeki kadınlardan daha üstün bir durum kazanmışlardır. Bundan sonrasında peçe altında, kafes altında hanım kalmayacaktır. Türk hanımları bugün en mühim haklarını kazanmışlardır. Bundan dolayı ben bu sonucu en mühim reformlarımızdan biri sayıyorum.



Bu ileti 'en iyi yanıt' seçilmiştir.

CUMHURİYET DONEMİ KADINA TANINAN SOSYAL VE SİYASAL HAKLAR




Cumhuriyetin ilânı sonrası meydana gelen köklü değişimler içinde , Türk hanımına tanınan seçme ve seçilme hakkı mühim bir gelişme olarak yer alır. Son yıllarda kadının toplumdaki yerine ilişkin dikkate kıymet emek harcamalar yapılmakla birlikte , bilhassa hanımefendilere tanınan siyasal haklar ve bu hakların istenilen şekilde kullanılıp kullanılmadığı mevzusu, üstünde durulmaya kıymet bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira, söz mevzusu hakların üstünden yetmiş yıla yakın bir süre geçmesine karşın, kadının siyasetteki yeri ile siyasal katılımdaki görevi ve etkinliği hala kritik edilmeye devam etmektedir. Bu tartışmaların odak noktasını ise, daha çok milletvekili seçilen bayanların sayıca azlığı meselesi oluşturmaktadır. Oysa,1930'lardan günümüze kadar Meclis'e girmiş bayanların sayısal yetersizliği kadar, buradaki emekleri da incelenmesi ihtiyaç duyulan bir mevzudur.


Bu araştırmada, ilk hanım milletvekilleri ve onların Meclis'teki emekleri incelenecektir. Yalnız,mevzuya girmeden, Türk hanımının Cumhuriyet öncesindeki durumunun ve kazanılmış olduğu hakların özetlemek gerekirse gözden atlatılmasında yarar vardır. Zira, Cumhuriyetle beraber Türk hanımına tanınan siyasal hakların alt yapısını oluşturan gelişmeler Osmanlı'nın son dönemlerinde süregelen ‘' batılılaşma'' hareketlerine kadar uzanır. Bilhassa,Tanzimat Periyodu (1839-1876) bayanların hakları mevzusunda ilk adımların atılmış olduğu bir dönemdir.


Bu zamanda ilk kez devlet eliyle kızların eğitim ve öğretimine yönelik emek harcamalar yapılmış oldu. Sübyan okulları üstünde rüştiye, idadi ve sultani şeklinde ortaöğretim kurumlarına gitmeye hak kazanan kızlar, söz mevzusu kurumların öğretmen ihtiyacını karşılamak için oluşturulan kız öğretmen okullarına (Darülmuallimat) da devam hakkına kavuştular(1870). Ebe ve Kız Endüstri Mektepleri şeklinde okulların da açılmasıyla hem kızların eğitim seviyesinin yükselmesi hem de başta öğretmenlik mesleği olmak suretiyle emek harcama hayatına atılmalarına fırsat sağlanmış oluyordu. Basındaki gelişmeler çerçevesinde düşünce hayatında kadının durumu kritik edilmeye başlandı ve ilk kez bayanlar lehine gösterim meydana getiren dergiler çıkarıldı.


Tanzimat'la hanımefendilere tanınan bu fırsatlar Meşrutiyet Periyodu (1908-1918)'ne gelindiğinde daha da genişledi. Bunda devrin getirmiş olduğu söz, yazı ve basın hürriyetinin tesiri çok oldu. Daha ilkin elde ettikleri ortaöğretim hakkına ilave olarak 1915'te oluşturulan İnas Darülfünunu ile yükseköğrenim hakkını kazanan kızlar, söz mevzusu özgürlük ortamında bilhassa toplumsal hayatta da faaliyette bulunmaya başladılar. Daha çok yardım dernekleri şeklinde de olsa bu zamanda ,hanım haklarını geliştirmek ve onların eğitimlerini yükseltmek şeklinde gayeler taşıyan çeşitli dernekçilik çalışmalarına rastlanır. Basındaki gelişmelerin artmasıyla düşünce hayatında da yer edinen bayanlar,çeşitli gösterim faaliyetlerine giriştiler. Balkan Savaşları (1912-1913) ve bilhassa I. Dünya Savaşı (1914-1918)'nın getirmiş olduğu sorun ve zorunluluklar - adamların muharebeye iştirak etmesi vb...- sebeplerle başta devlet daireleri olmak suretiyle emek harcama yaşamının değişik kademelerinde vazife aldılar.Dünya Savaşı ve Ulusal Savaşım döneminde gerek cephede gerekse cephe peşinde erkeklerle birlikte yurt savunmasına katılarak üstlerine düşeni yaptıkları ve ülkenin işgalci güçlerden kurtarılması için lüzumlu faaliyetlerde bulundukları malum bir gerçektir.


Cumhuriyete kadar Türk hanımının siyasal alanda pek bir hak talebine girmediği, sadece kendilerini yetiştirebilecekleri alanlarda yer alarak mücadelelerini sürdürdükleri görülür.Bayanların eğitim ve kültür seviyesinin yükselmesine paralel olarak gerek fikri ve toplumsal alanlarda, gerekse emek harcama hayatına atılmasıyla ekonomik alanda kendi haklarını savunabilecek konuma ve bilince ulaşmak için gösterdikleri çabalar sonucunda, siyasal alanda da yer alma istekleri belirmeye başladı. Kısacası, tüm bu tecrübelerin Cumhuriyet döneminde tanınan haklara haklara zemin hazırladığı muhakkaktır. Şimdi, siyasal hakların kazanılması için gösterilen gayretleri gözden geçirelim.

I. Türk Hanımına Seçme ve Seçilme Hakkının Tanınması




Ulusal Savaşım dönemindeki emekleri ile üstüne düşeni meydana getiren Türk bayanı, takdire şayan bir davranış sergilemişti. Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918) sonrası işgallere karşı protesto mitingleri ile tepkisini ortaya koyma, ordunun hizmetinde bulunma, mermi ve giyecek yapım etme ve cepheye araç-gereç taşıma... şeklinde faaliyetlerde bulunmuştu. Bayanların bu fedakarlıklarını takdir eden, Mustafa Kemal Paşa bu konudaki görüşlerini 21.III.1923 tarihinde Konya Bayanları ile yapmış olduğu konuşmasında şu sözleri ile ifade etmiştir:

“Bu son senelerin inkılâp hayatında hummalı fedakarlıklarla mamul savaşım hayatında, milleti ölümden kurtararak halâsa ve istiklâle götürmüş olan azm-ü etkinlik hayatında her ferdi milletin mesaisi, gayreti, himmeti fedakârlığı sebkeylemiştir. Bu meyanda en ziyade tebcil ile yad ve daima şükran ile yine edilmek lâzım gelen bir himmet vardır ki, o da Anadolu hanımının ibraz etmiş olduğu çok ulvî, devasa yükseklikte, çok kıymetli fedakârlıktır. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde, Anadolu köylü hanımının fevkinde hanım mesaisi zikretmek imkânı yoktur ve dünyada hiçbir milletin bayanı ‘Ben Anadolu hanımından daha çok çalıştım, milletimi halasa ve zafere götürmekte Anadolu bayanı kadar himmet gösterdim' diyemez...â€


Türkiye'de Anayasalı rejime geçilmiş olduğu 1876'dan sonrasında 1877'de meydana getirilen ilk seçimlere ve ondan sonrakilere bayanlar katılmamışlardı. Yalnız, 1908 hareketinden sonrasında Anayasa'nın daha demokratikleşmesi ve hürriyetlerin daha genişletilmesi sonucu bayanların siyasal alana ilgi duymaya başladıkları görülmüştür. Ne var ki, bu mevzuda çeşitli sebeplerden dolayı pek kayda kıymet bir gelişme meydana gelmemişti. Zira hem sıkıntılı dönemlerin yaşanması (Balkan ve I. Dünya Savaşları...) hem de kadının toplumdaki konumuna ilişkin eski anlayışın ağırlığını hissettirmesi yüzünden bayanlar siyasetin dışındaki -yukarıda bahsedilen- alanlarda faaliyetlerde bulunmuşlardı. Söz mevzusu badirelerin atlatılması ile süregelen yeni dönemde bayanlar, artık etken olarak siyasetle uğraşmak için harekete geçtiler.Daha 1923 yılı Nisanında “İntihâb-ı Mebusan Kanunuâ€nun görüşülmesi esnasında hanıma seçme hakkının verilmesi mevzusu gündeme gelmiş olarak çeşitli tartışmalara yol açmış, ne var ki, bu hakkın verilmesi kabul edilmemiştir. Aynı senenin Haziran ayında (16 Haziran 1923)Başkanlığını yazar Nezihe Muhittin'in(1889-1958) yapmış olduğu “Kadınlar Halk Fırkası†kurularak, ilk siyasal oluşum meydana getirildi. Fırka, siyasal bir görünümde olmakla birlikte esas amacını, bayanların eğitim ve toplumsal alanlardaki eksikliklerinin tamamlanarak cehaletin ortadan kaldırılması olarak açıklar.


Sadece ,Fırka'nın genel sekreteri Şükufe Nihal ise,''Hanımefendiler Halk Fırkası'nın programı, şimdiye kadar her fırsatta izaha çalıştığımız şeklinde, kadının içtimai, tutumsal ve bilahare siyasal sahalarda haklarını inkışaflarını temin etmektir'' sözleri ile nihai hedeflerinin siyasal hakları kazanmak bulunduğunu ifade eder[8] Bayanların bu girişimi siyasal haklara haiz olmamalarından dolayı başarısızlıkla sonuçlanır ve sözkonusu fırkaya resmi izin verilmez. Bunun üstüne Cumhuriyet'in ilânı sonrasında ise, 7 Şubat 1924'te “Türk Hanımefendiler Birliğiâ€ni kuran bayanlar, çalışmalarını bu yolla sürdürmeye başladılar. Birliğin tüzüğünde amaçlarını: “... bayanların toplumsal ve siyasal haklarını elde edecek olgunluğa eriştirilmesi...†olarak belirleyerek mevzuya dikkatleri çektiler ve böylece isteklerinde ısrarlı olduklarını bir kere daha gösterdiler.Hatta 1927'de Birliğin tüzüğüne siyasal haklar sağlamayı amaçlayan bir maddeyi ilave ederek kabul ettirirler ve aynı yıl yapılacak seçimlere katılmaları için birlik içinde tartışırlar . Mevzuyu basında da gündeme getirmelerine karşın, Anayasa'da bayanların seçime katılmalarını sağlayacak hükmün olmaması gerekçelerinden dolayı istekleri gerçekleşmez .


Aynı mevzuda, 1926'da Türk Ocağı'nda bir konuşma meydana getiren Süreyya Hulusi adlı hanım verdiği konferansta: “Türk bayanı tarihte siyasial rol oynamıştır.Hanım kendi benliğini algı eder.İktisadi sahada haiz-i etki olursa niçin memleket işlerinde geri kalsın. Hepimiz anadan vatan dersi alır da ne içün o vatanın idaresi ve mukadderatı mevzu-ubahs olduğu zamanda mahmul vaziyette bırakılır.Vatanda tüten ilk ocak eğer hanım parmağıyla tutuşmuşsa ve eğer vatan o ocakların ortaklaşa bir ifadesi ise o şekilde zannediyorum ki vatan ve hanım yekdiğerinden ayrılmayan iki mefhum teşkil ederler...†sözleri ile Türk hanımının seçme ve seçilme haklarının verilmesinin gerekliliğini vurguluyordu.


Bu ve benzeri bir çok girişimlerle siyasal hakların kazanılması için gösterilen gayretler Takrir-i Sükûn sürecini takib eden dönemde pozitif yönde neticelerini verdi. Bu mevzuda ilk adım 3 Nisan 1930'da kabul edilen Belediye Kanunu ile atıldı. Bu kanuna gore bayanlar ilk kez Belediye seçimlerinde oy kullanma ve Belediye Meclislerine seçilme hakkını elde ettiler. 26 Ekim 1933'te ise 1924 tarihindeki Köy Kanunu'nun 20.ve 25. Maddelerinde meydana getirilen değişiklikle muhtar ve yaşlanmış meclisi seçimlerinde oy kullanma ve seçilme hakkını elde eden bayanlar nihayet 5 aralık 1934'te devrin Başbakanı İsmet İnönü ve 191 arkadaşının; 1924 Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun 10.ve 11. Maddelerinin değiştirilmesine ilişkin kanun teklifinin kabul edilmesiyle milletvekili -seçme ve seçilme hakkını kazandılar. Kanun'da meydana getirilen değişiklikle hanım, adam her Türkün seçme yaşı 22, seçilme yaşı 30 olarak belirlendi.[12]Böylece, hanım ile adam arasındaki eşitsizlikten biri daha ortadan kalkmış oluyordu.


Siyasal haklar bakımından hanım ile erkeği aynı konuma getiren bu kanun ile Türkiye'nin daha demokratik bir görünüme ulaşması ve siyasal katılımın boyutlarının genişletilmesi şeklinde amaçların ağırlık taşıdığını söylemek mümkündür. Zira 1930'lar hem de Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk'ün de isteği doğrultusunda kurulan Özgür Cumhuriyet Fırkası ile Türkiye'de çok partililiğe geçişin yaşandığı bir dönemdir.

II. TBMM'ne Seçilen İlk Hanım Milletvekilleri




5 aralık 1934 tarihindeki kanunla milletvekili seçme ve seçilme hakkını elde eden bayanların pek bir çok bu gelişmeyi büyük bir memnuniyetle karşıladılar. Bu maksatla 6 Aralık'ta bazı Ankaralı bayanlar Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk ve öteki büyüklere teşekkür için Halkevi'nde bir toplantı düzenlediler ve peşinden Meclise giderek memnuniyetlerini belirttiler.

İstanbul'da da bu amaçla çeşitli mitingler yapılmış oldu. Beyazıt Meydanında meydana gelen bir mitingde Hanımefendiler Birliği'nden Mutluluk Rifat adlı bir hanım yapmış olduğu konuşmada mevzu ile ilgili duygularını beyan etti.


Bayanların ilk kez katılmış olduğu 1935 yılı seçimleri, iki dereceli seçim sistemi ve tek parti olarak Cumhuriyet Halk Fırkası' (CHF)nın bulunmuş olduğu bir ortamda yapılmış oldu. Daha önceki seçimlerde olduğu şeklinde bu seçimlerde de büyük seviyede hanım ve adam adaylar parti üst kademeleri tarafınca belirlendi. Seçimlere gerek müntehib-i sani (ikinci seçmen) olarak gerekse milletvekili adayları olarak bayanların ilgisi ve iştirakı oldukça fazlaydı. 8 Şubat 1935'te meydana getirilen seçimlere katılım, bilhassa İstanbul, Ankara ve İzmir şeklinde büyük şehirlerde % 80'lere varmıştı ve söz mevzusu şehirlerde oy verenlerin % 48'e yakınının kadınlardan meydana geldiği ifade ediliyordu.Bayanların da katılmış olduğu ilk seçimler olmasına karşın katılımın fazla olması , onların mevzuya olan ilgilerini ortaya koyması açısından pozitif yönde bir gelişmedir.


1935 yılı seçim sonuçlarına gore, seçilmesi ihtiyaç duyulan 399 milletvekilinden 17'si hanım olmak suretiyle, 386 milletvekili CHF adaylarından oybirliği ile; 4'ü azınlıklardan olmak suretiyle 13 bağımsız aday oy çokluğu ile seçilmişlerdi.Bazı eserlerde 18 olarak verilmesine karşın, bu seçimlerde Meclis'e 17 hanım milletvekili girmiştir. 1936 yılı başlangıcında boşalan milletvekillikleri için meydana getirilen “ara seçimiâ€nde ise Çankırı Milletvekili olarak seçilen emekli öğretmen Hatice Özgenel ile bu sayı 18'e çıkmıştır .Böylece,bayanlar Meclis'teki tüm milletvekillerinin % 4,5 ‘ini oluşturdular.Bu oran o günden bugüne erişilen en yüksek rakamdır. Zira, çok partili döneme geçilmiş olduğu 1950-51'de 3 hanım ile % 0,61 şeklinde en düşük rakamla temsil edilen bayanlar, son olarak meydana getirilen 1995 seçimlerinde de 13 hanım ile % 1,82 oranında Meclis'te yer almışlardır.

1935 Yılı Seçimlerinde TBMM'ne Seçilen İlk Hanım milletvekilleri şunlardır:
Mebrure Gönenç(Afyonkarahisar): 1900'de İstanbul'da hayata merhaba dedi. 1919'da Arnavutköy Amerikan Koleji'nden mezun oldu Fransızca ve İngilizce bilen Gönenç bir süre Çamlıca Kız Lisesi ve üsküdar Amerikan Koleji'nde dil hocalığı yapmış oldu. Adana Belediyesine seçilen ilk hanım meclis üyesidir. Seçilmeden ilkin CHF'dan Mersin Belediye üyesiydi. Bir dönem milletvekilliği yapmış oldu.
Hatı Çırpan(Satı Hanım- Ankara ): 1890'da Kazan'da hayata merhaba dedi. Ulusal muharebede malûl olmuş bir askerin eşiydi. Beş evladı vardı. Çiftçilikle uğraşan Satı Hanım hususi eğitim görmüş oldu. Seçildiğinde Kazan Köyü muhtarıydı. Bir dönem milletvekilliği yapmış oldu.
Türkan Örs Baştuğ (Antalya): 1900'de üsküdar'da hayata merhaba dedi. İstanbul Darülfünunun Felsefe Şubesinden mezun oldu. Fransızca biliyordu. Uzmanlık alanı felsefe, sosyoloji ve eğitimdi. üsküdar Kız Sanat Okulunda müdürlük yapmış oldu. Seçimden ilkin Feyziâti Lisesi Kız kısmı müdürlüğündeydi. İki dönem milletvekilliği yapmış oldu.
Sabiha Gökçül Erbay (Balıkesir ): 1900'da Bergama'da hayata merhaba dedi. İstanbul Kız Muallim Okulunda ve Yüksek Kız Muallimin İhzari (hazırlık) kısmında öğrenim görmüştür. İzmir Kız Muallim Okulunda edebiyat öğretmenliği ve müdürlük yapmıştır. Adana Lisesi ve İstanbul Erenköy Kız Lisesinde de öğretmenlik meydana getiren Gökçül V. Dönemde Balıkesir, VI. ve VII. Dönemde ise Samsun milletvekili olmuştur. TBMM Başkanlık Divanı Yazman üyeliğinde de bulunmuştur.
Şekibe İnsel (Bursa): 1886'da İstanbul'da hayata merhaba dedi. Ortaokul mezunuydu. Almanca biliyordu. Seçilmeden ilkin çiftçilikle uğraşıyordu. V. Dönemde milletvekiliydi.
Hatice Özgener (Çankırı): 1865'te Selanik'te hayata merhaba dedi. Rüşdiye ve hususi tahsil gördü. Rumca bilen Özgener milletvekili olmadan ilkin Darüleytam Müdürlüğünden emekli bir maarifçiydi. 1936 ara seçiminde parlamentoya girdi.
Huriye Öniz Baha (Diyarbakır): 1887'de İstanbul'da hayata merhaba dedi. Tahsilini Londra üniversitesi hanım kısmında Betford Kolej'de pedagoji eğitimi görerek tamamladı. İngilizce bilen Öniz İstanbul Kız Muallim Mektebi ile eski İnas İdadisinde pedagoji ve uygulama dersi ile ev idaresi derslerini okuttu. Balkan Harbinden sonrasında muhacirlere oluşturulan kurslarda ders vermiş ve türlü hayır işlerinde çalışmış, Hilal-i Ahmer'in açmış olduğu kursa giderek gönüllü hastabakıcı olmuştur. Milletvekili seçilmeden ilkin Türkçe öğretmenliği yapmaktaydı. Yeniköy Rum Okulunda de öğretmenlik meydana getiren Öniz, 1950'de vefat etti.
Fatma Memik (Edirne): 1903'te Safranbolu'da hayata merhaba dedi. İlköğrenimine Safranbolu'da süregelen Memik sekiz yaşlarında İstanbul'a geldi. Burada Beyazıt İnas numune Mektebi ile Bezm-iâlem Valide Sultan Okulunda okuduktan sonrasında Tıbbiye'ye girdi. Tıbbiye'den 1929'da birincilikle mezun oldu ve Gureba Hastanesinde çalıştı. Dahiliye uzmanı olan Memik seçilmeden ilkin Gureba Hastanesi Poliklinik Şefi idi. V., VI., VII., Dönem Edirne Milletvekilliği meydana getiren Memik 1991'de vefat etti.
Nakiye Elgün(Erzurum ):1882'de İstanbul'da hayata merhaba dedi.Kız Muallim Mektebi mezunu olan Elgün ,ülkemizin en eski eğitimcilerinden biri olarak biliniyor.İstanbul Kız Lisesi müdürü iken,1930'da İstanbul Kent Meclisine ilk hanım üye olarak seçildi.Daimî Encümende üye olarak kaldı.3 dönem Erzurum milletvekilliği yapmış oldu.
Fakihe Öymen (İstanbul): 1900'de İşkodra'da hayata merhaba dedi. Darülfünunun Coğrafya bölümünden mezun oldu. Fransızca bilen Öymen, Maarif ve Coğrafya uzmanıydı. Bursa Kız Muallim Okulunda tarih ve coğrafya öğretmenliği ve Bursa Kız Lisesi Müdürlüğü yapmış oldu. V., VI., VII. Dönem İstanbul, VIII. Dönem Ankara Milletvekilliği meydana getiren Öymen, 1983'te vefat etti.
Ferruh Güpgüp (Kayseri ): 1891'de Kayseri'de hayata merhaba dedi. Öğrenimi hususi olan Güpgüp Arapça biliyordu. Biçki dikişle de ilgilendi ve Kayseri CHF Vilâyet İdare Heyeti ile Belediye Meclisi üyeliğinde bulunmuş oldu.
Bahire Bediş Morova Aydilek(Konya): 1897'de Bosna'da hayata merhaba dedi. Bolu orta okulundan mezun oldu. Bolu Kız Sanat Okulu'nda fotoğraf öğretmenliği yapmış oldu. Seçimden ilkin Bolu Belediye Meclisi üyesiydi. V. Dönemde milletvekilliği yapmış oldu.
Mihri Bektaş (Malatya): 1895'de Bursa'da hayata merhaba dedi. Amerikan Kız Koleji Mezunuydu. Fransızca ve İngilizce biliyordu. Robert Kolej'de İngilizce öğretmenliği yapmış oldu ve CHF Kütüphane Encümenine seçildi. V., VI., VII. Dönemlerde Malatya Milletvekilliği yapmış oldu.
Meliha Ulaş (Samsun): 1901de Sinop'ta hayata merhaba dedi. Darülfünun'un Edebiyat Şubesinden mezun oldu. Fransızca ve İngilizce biliyordu. İstanbul Kandilli Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği ile beş yıl Erzurum Kız Muallim Okulunda başmuallimlik ve edebiyat öğretmenliği yapmış oldu. Seçilmeden ilkin Samsun Lisesi'nde edebiyat öğretmeniydi. V. ve VI. Dönem Samsun Milletvekilliği meydana getiren Ulaş 1942'de vefat etti.
Esma Nayman (Seyhan): 1899'da İstanbul'da hayata merhaba dedi. Lise mezunuydu. Fransızca, İngilizce ve Rumca biliyordu. Belediyecilik alanında uzmandı. Adana Belediye Meclisi üyeliğinde bulunmuş oldu. Bir dönem milletvekilliği meydana getiren Nayman 1967'de vefat etti.
Sabiha Görkey (Sivas ): 1888'de üsküdar'da hayata merhaba dedi. üsküdar Kız Endüstri Okulundan sonrasında Darülmuallimat'ı tamamladı. 1917'de Darülfünun'un Riyaziye Şubesinden mezun oldu. Fransızca bilen Görkey Kız Muallim Mektebi Müdür ve Muallimliklerinde bulunmuş oldu. Seçilmeden ilkin Tokat orta okulunda Riyaziye öğretmeniydi.
Seniha Hızal(Trabzon ): 1897'de Adapazarı'nda hayata merhaba dedi. İlk öğrenimini İstanbul Fatih Rüşdiyesi'nde, orta öğrenimini Kız Sanat Mektebi'nde yüksek öğrenimini ise Darülfünun Fen Fakültesi'nde tamamladı. (1918) Fransızca bilen Hızal, Darülmuallimat ve Erenköy Kız Lisesi Müdürlüğü'nde bulunduktan sonrasında Maarif Umum Müfettişliği'ne belirleme edildi. Kendisi Türkiye'de ilk hanım müfettiş olarak bilinmektedir. İstanbul Kız Muallim Mektebi Müdürlüğü ile Fevziye Lisesi Müdürlüğünde bulunmuş oldu. Selçuk Kız Sanat Okulu'nda da öğretmenlik yapmış oldu. Şişli'de açmış olduğu ilk ve orta tahsilli Yeni Türkiye Hususi Mektebi'nde müdürlük ve öğretmenlik yapmış oldu.
Benal Nevzad İstar Arıman (İzmir ): 1903'te İzmir'de hayata merhaba dedi. İlk ve orta öğrenimini İzmir'de yapmış oldu. 1921'de Paris Sorbonne üniversitesi'nin Edebiyat bölümünden mezun oldu. Döndükten sonrasında Hilâliahmer ve Himaye-ietfal şeklinde yerlerde toplumsal faaliyetlerde bulunmuş oldu. CHF vilayet heyeti üyeliği de meydana getiren Arıman, Fransızca ve Rumca biliyordu. Uzmanlık alanı belediyecilik, sosyoloji ve edebiyattı. İzmir Belediye üyeliği de meydana getiren Arıman, V, VI.,VII., ve VIII. Dönemde İzmir Milletvekilliği yapmış oldu. 1990'da vefat etti.


Görüldüğü şeklinde seçilen bayanların bir kaçı kural dışı edilirse, büyük çoğunluğu eğitim ve kültür seviyeleri itibariyle oldukça yüksekti. Londra ve Paris Sorbonne mezunu olanların yanısıra, Darülfünun mezunu bayanlar çoğunluktaydı. İçlerinden biri köylü bayanların temsilcisi olarak Mustafa Kemal Atatürk tarafınca bizzat tavsiye edilen ve Ankara'nın tek hanım talibi olarak seçilen hususi eğitimli “Satı Hanım (Hatı Çırpan)†ile diğeri ortaokul mezunu olan ve çiftçilikle uğraşan Bursa mebusu Şekibe İnsel hariç tutulursa ötekiler minimum lise ve yüksek okul mezunuydu. Seçilmeden ilkin siyasal deneyimi olanların yanısıra birkaç dil bilen eğitimci hanımlar çoğunluktaydı.Bunlardan beşi okul müdürü ,altısı Belediye Meclisi üyesi,ikisi ziraatçi ikisi öğretmen,biri muhtar,biri hekim, biri de emekli eğitimciydi.Görüldüğü şeklinde bu zamanda seçilen bayanların %70'e yakını (11'i) yüksek öğrenimli eğitimcidir.


Türkiye nüfusunun yarısını oluşturan bir kesimin temsilcisi olarak Meclis'e giren bayanlar, temsilcisi oldukları hemcinslerinin oldukça üstünde bir eğitim ve kültür seviyesine haiz seçkin kimselerdi. Bu açıdan bakıldığında söz mevzusu bayanların öteki kadınları- bilhassa kırsal kesimdekileri- ne dereceye kadar temsil ettikleri ya da onların sorunlarıyla nereye kadar ilgilenebilecekleri sorusu akla gelmektedir ki,bu ise ayrı bir araştırma konusunu teşkil etmektedir.

III.İlk Hanım MilletvekillerininV.Dönem(1935-39) TBMM'deki Emek harcamaları




Milletvekili seçilen bayanların Meclis'teki çalışmalarının tesbit edilmesi,onların siyasal haklarını iyi mi ve ne şekilde kullandıklarının ortaya konması açısından önemlidir.Bu tesbiti yapabilmek için ise,bayanların Meclis'teki çalışmalarına geçmeden, mevzuya ışık tutması açısından ;onların milletvekili seçilmeleri hakkında kanaatlerini,iyi mi seçildiklerini ve daha da önemlisi milletvekili olarak kendilerini hangi konumda gördüklerini ortaya koymak yararlı olacaktır.

Bu konudaki detayları-bilgileri daha ilkin kendileri ile görüşülerek meydana getirilen bir araştırmadan ve devrin basınından öğrenmek mümkündür.Bu araştırma Tekeli'ye aittir.Tekeli araştırmasında ,milletvekili seçilen bayanların bazısının ,kendi iradelerinden ziyade Mustafa Kemal Atatürk'ün isteği ile bu hakkın kendilerine verildiğini ve gene onun tercihi ziyade Mustafa Kemal Atatürk'ün isteği ile bu hakkın kendilerine verildiğini ve gene onun tercihi üstüne Meclis'e girdiklerini, bazılarının ise seçilmelerini sürpriz olarak karşıladıklarını ortaya çıkarmıştır.Ek olarak bayanların çoğunluğunun kendilerinr milletin temsilcileri olarak görürken,çok azının ise, bayanların temsilcileri olduklarını ifade ettiklerini vurgulamaktadır. Devrin basın mensuplarının gözlemlerine gore ise, 1 Mart 1935'te çalışmalarına süregelen V.Dönem TBMM'ne katılan bayanların oldukça heyecanlı oldukları,Meclis'in arka sıralarına doğru oturdukları ve hepsinin oldukça şık, başları açık, tayyörlü olarak geldikleri belirtilmektedir.


Bu şekilde bir ortamda Meclis'e gelen bayanların ,buradaki çalışmalarının aynı heyecanla sürdüğünü söylemek abartılı olmaz. Bu hallerini Meclis'te çeşitli vesilelerle yaptıkları konuşmalarının içeriğinden öğrenmek mümkündür.Bu duruma bir örnek olması açısından yeni Hükümet Programının 7 Mart'ta okunmasından sonrasında,program hakkında görüşlerini belirtmek maksadıyla söz alan Erzurum milletvekili Nakiye Elgün'ün hitabı verilebilir. Elgün konuşmasında :''Başbakanımız General İsmet İnönü'ye beyanı güven eden dostlar içinde bizim de bulunmamız ve bulunma onurunu bizlere vermiş olmanız itibariyle duyduğumuz heyecanı ifade için buraya gelmiş bulunuyorum(Temenniler).Bugüne dek Türk tüm olarak her sahada yan yana ,elele çalışmıştı.Fakat bugüne dek Türk milletinin en yüksek, en onurlu bir mevkii olan burada ilk kez yer almış bir bayan saylav olmak itibariyle bunu verenlere karşı duyduğumuz hazzı ifade ederken gene bu büyük onurun içinde Türk Hükümetine güven beyan eden dostlar içinde bulunmak şerefinin bizlere verilmiş olmasından dolayı duyduğumuz luğu ifade etmeye çalışırken bir ihtimal söz bulamıyorum...Bizlere bu güzel günler ve güzel anları yaşatmış olan ta ilk gününden beri bizlere rehberlik eden Yüce Gazimiz Mustafa Kemal Atatürk Hazretlerine büyük bir coşku içinde olduğumdan memnu kelimeler kullanıyorum.


Bu sebeple şu anda dünyada bir ihtimal pek ender olarak hissedilebilecek coşku duyanlardan biriyim...'' diyerek duygularını ifade etmiştir.Aynı duygu ve heyecanı İzmir Milletvekili Benal Arıman ile Seyhan Milletvekili Esma Nayman'da da görüyoruz. Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümü üstüne Meclis'te yapmış olduğu konuşmasında Arıman,Türk hanımlarına kazandırdığı haklardan dolayı Mustafa Kemal Atatürk'e olan minnettarlık duygularını belirtirken Nayman da'' Mustafa Kemal Atatürk yalnız Türk milletini değil, o milleti yetiştiren Türk anasının da şerefini kurtardı.Türk kadınlığının ona minnettarlığı sonsuzdur...layık olduğu hakları Mustafa Kemal Atatürk'ün büyük dehası ile kazanmış olan Türk bayanı tüm ulusal görevlerini ifa için hazırdır...''sözleri ile aynı görüşleri paylaşmıştır. Bu örneklerden hareketle bayanların Meclis'teki emekleri gözden geçirilecek olursa, onların erkeklere oranla Meclis'e daha çok devam ettikleri ,derhal tüm oturumları takip ettikleri ve en etkin olarak da bazı mevzularda söz aldıkları görülür.Devrin Zabıt Cerideleri incelendiğinde dikkati çeken nokta, bayanların büyük bir çoğunluğunun ilgi alanlarına gore bir komisyonda (encümen) vazife almalarıdır.Bazıları bu komisyonlarda yazman üye olarak bulunmuştur.Bayanların vazife almış olduğu komisyonlar şunlar: Hatı Çırpan Ziraat, Meliha Ulaş Arzuhal (yazman üye), Fakihe Öymen Bütçe(yazman üye), Sabiha Görkay ile Nakiye Elgün Dahiliye(yazman üye), Esma Nayman İktisat, Seniha Hızal ile Türkan Başbuğ Maarif, Huriye Baha Öniz Maliye, Mebrure Gönenç Nafia, Fatma Memik Esenlik ve İçtimai Muavenet, Ferruh Güpgüp ise Divan-ı Muhasebat komisyonlarında vazife almışlardır.


Meclis'teki emekleri yakından takip eden bayanlar bilhassa bütçe görüşmelerinde kanaatlerini belirten konuşmalar yaparlar.Bunlardan Ferruh Güpgüp ile Esma Nayman 1936 yılı ‘Muvazene-i Umumiye Kanunu'nun görüşülmesi esnasında Meliha Ulaş 1937 yılı Maarif Vekaleti bütçesi ile ilgili olarak, Mihri Bektaş Gövde Terbiyesi Kanunu ile ilgili olarak birer konuşma yapmışlar. Ek olarak Erzurum Milletvekili Nakiye Elgün 1938 yılı Maarif Bütçesi görüşmeleri esnasında Samsun Milletvekili Seniha Hızal ise Hariciye Vekâleti bütçesi ile ilgili olarak görüşlerini bildirmişlerdir. Gene Ankara'da Tıp Fakültesinin kurulması hakkında kanun tasarısının görüşülmesi esnasında Huriye Öniz ile Dr.Fatma Memik söz alarak görüşlerini belirten bayanlar arasındadır.


Bayanların Meclis'te yaptıkları konuşmaların içinde ne olduğu incelendiğinde daha çok eğitim ve sıhhat konularının ağırlık taşımış olduğu dikkati çeker. Bu konulardaki önerileri, kızların eğitim seviyelerinin yükseltilmesi , sıhhat sorunlarının halledilmesi ve bilhassa ufak yaşlarındaki evlatların sıhhat, eğitim ve emek harcama şartlarının iyileştirilmesi doğrultusundadır. Ele alınan V.Dönemde en fazla söz alan milletvekilleri içinde Dr.Fatma Memik ile Nakiye Elgün yer alır.Benal Arıman,Meliha Ulaş, Huriye Öniz, Esma Nayman, Türkan Baştuğ, Ferruh Güpgüp, Seniha Hızal, Mihri Bektaş ise bir ya da birkaç konuşma yapmışlardır.


Meclis'in yanısıra, bazı milletvekillerinin kendi seçim bölgelerindeki emekleri ve bilhassa haiz oldukları meslekleriyle ilgili olarak etkinliklerde bulundukları bilinmektedir. Mesela, Dr. Fatma Memik bir taraftan seçim bölgesi olan Edirne'nin sorunlarıyla ilgilenirken, öteki taraftan da Darülaceze ve Kızılay'ın Polikliniklerinde tıp mesleğinin uygulamalarını sürdürmeye devam etmiş olduğu belirtilir.

Özetlemek gerekirse, Tekeli'nin de belirttiği şeklinde bu hanımları “hiç sual sormayan, mesele çıkarmayan uslu kadınlar†olarak nitelendirmek mümkün ise de, bunda hem ilk kez bu şekilde bir görevle karşı karşıya gelmeleri ,hem de devrin muhalefetsiz siyasal yapısı gözönüne alınırsa, onlardan başka türlü bir davranış beklemenin zorluğu kendiliğinden ortaya çıkar. .

SONUÇ




Osmanlı döneminde başlayıp Cumhuriyet'le devam eden''batılılaşma†hareketleri çerçevesinde meydana gelen düzenlemelerle; bir taraftan toplumdaki hanım adam eşitsizliği ortadan kaldırılmaya çalışılırken, öteki taraftan da kadının toplumda layık olduğu yere gelmesi için çaba sarfedildi.Bu maksatla Cumhuriyet öncesi meydana getirilen düzenlemelere ilave olarak, bu zamanda çıkarılan 1924 tarihindeki Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitim alanında, 1926 tarihindeki Çağdaş Kanun ile toplumsal ve hukukî alanlarda ve nihayet 1930 ve 1934 tarihlerindeki düzenlemelerle siyasal alanda getirilen hakların temelinde de sözkonusu çabaların yatmış olduğu söylenebilir. Zira, her iki dönemde de kadının konumu çağdaşlaşmanın ölçütü olarak görülmüştür.


Cumhuriyet'le hanımefendilere tanınan siyasal haklarda, yeni rejimle kabul edilen ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' ilkesinin tesiri tartışılmaz. Asla şüphesiz bu demokratikleşmenin de bir gereğiydi ve siyasal katılımın boyutlarını arttırması açısından da önemliydi. Burada -iddia edilenin aksine-kadınların siyasal haklarını hiçbir çaba sarfetmeden aldıklarını söylemek sanırız doğru olmaz. Batıdaki bayanların verdikleri savaşım örneğinde olmasa bile, Türk bayanı siyasal hak talebini her fırsatta dile getirmiş ve sırası vardığında bu hakkını elde etmiştir. Sadece bu haklarını yeterince kullanamadığı mevzusu tartışılabilir. Bunda da ,toplumda yaygın bir kanaat olarak yerleşen siyasetin ‘adam işi' olması düşüncesi ile hanıma yüklenen görevlerin daha çok ‘aile içi' sorumluluklar çerçevesinde kalmasının tesirleri fazladır.


Bayanların etken siyasette başarıya ulaşmış olabilmeleri ve siyasal haklarının göstermelik olarak varolmaması ya da bir süs, bir aksesuar olarak Meclis'te yer almamaları için, sözkonusu yaygın kanaatlerin değişmesi ve bayanı siyasetten alıkoyan yasal engellerin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bunun için de seçilenlerin tümünün bu doğrultuda çaba sarfetmelerinde yarar vardır.

BAKINIZ



Cumhuriyet Döneminde Türk Hanımının Haiz Olduğu Hak ve Hürriyetler



Türkiye'de hanım haklarının gelişimine genel bakış



İlk dönemde daha çok bayanların eğitim hakkı ile ilgili olarak meydana getirilen düzenlemeler, Avrupa'da ortalama aynı yıllarda meydana gelen reformları çok kısa bir vakit aralığıyla izler. Mesela (meslek ve elişi okulları haricinde) kızlar için ilk devlet liseleri Prusya'da 1872'de, Fransa'da 1880'de açılmışken Osmanlı Devletinin ilk kız idadisi (lisesi) de 1880'de açılmıştır. Viyana üniversitesi ilk kız öğrencisini 1897'de, Sorbonne 1899'da, Alman üniversiteleri 1895 ile 1905 içinde kabul etmiş iken, İstanbul Darülfünun'unda karma öğretim 1914-1921 yılları aralığında gerçekleşmiştir.

Bayanların hususi hukuktaki konumuna ilişkin reformlar Türkiye'de II. Meşrutiyet döneminde gündeme gelmiş, çok eşlilik ilk kez 1917'de çıkarılan bir yasayla Avrupa normları doğrultusunda düzenlenmiştir. Hususi hukukta kadın-erkek eşitliği (bazı istisnalarla) 1926 tarihindeki Çağdaş Kanun'la gerçekleşmiştir.
Bayanların siyasal ve mesleki yaşamda hak iddia etmelerinin örneklerine 1908-1914 yıllarından itibaren rastlanırsa da, bu alanda mühim gelişmeler sadece Cumhuriyet döneminde gerçekleşme fırsatını bulmuştur.

Bayanlara oy hakkı veren ilk ülke olan Finlandiya'dan (1906) sonrasında, 1917'de Rusya, 1918'de İngiltere ve Kanada, 1919'da Almanya ve Avusturya, 1920'de ABD ve Macaristan, hanımefendilere oy hakkı tanımıştır. Türkiye'de ise bayanlar, gerçek siyasal seçimlerin hemen hemen yapılmadığı bir dönemde, 1930 ve 1934'te bu hakka kavuşmuştur.

Türkiye'de hanım hakları kronolojisi


Cumhuriyet öncesi

1843: Türk hanımları ilk kez, Tıbbiye Mektebi bünyesinde aldıkları ebelik eğitimi ile toplumsal yaşamda yerlerini almaya başladı.
1847
: Kız ve adam ufaklıklara eşit miras hakkı tanıyan İrade-i Seniye yayımlandı.
1856
: Osmanlı topraklarında bayanların köle ve cariye olarak alınıp satılmaları yasaklandı.
1858
: senesinde piyasaya sürülen 'Arazi Kanunnamesi'nde mirasın kız ve erkekler içinde eşit olarak paylaştırılacağı hükmü yer alırken, bayanlar miras yöntemiyle iyelik hakkını kazanmıştır. Aynı yıl Kız Rüştiyeleri açıldı.
1869
: Hanımefendiler ilk dergilerine 1869 senesinde kavuştu. Hanımefendiler için ilk devamlı gösterim olarak nitelenen haftalık 'Terakk-i Muhadderat' dergisi yayımlanmaya başlandı.
1869
: Kızların eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getiren 'Maarif-i Umumiye Nizamnamesi' ise 1869 senesinde yayımlandı. Bundan bir yıl sonrasında da kız öğretmen okulu 'Dar-ül Muallimat' açıldı.
1871
: Evlilik sözleşmesinin resmi işyar önünde yapılması, evlenme yaşlarının erkeklerde 18, hanımlarda 17 olması ve zorla evlendirmelerin geçersiz sayılmasını düzenleyen Hukuk-ı Aile Kararnamesi 1871'de çıkarıldı.
1876
: 1876'da ise ilk anayasa olan Kanun-i Esasi ile kız ve erkekler için ilköğretim mecburi hale getirildi.
1897
: Giderek toplumsal yaşamda daha çok yer almaya süregelen bayanlar, iş hayatına ilk olarak 1897 senesinde 'ücretli işçi' olarak atıldı. Bayanların devlet memuru olmak içinse bu tarihten itibaren 16 yıl beklemeleri gerekti.
1913
: Hanımefendiler ilk kez 1913 senesinde devlet memuru olarak çalışmaya başladı. Bunun peşinden bir yıl sonrasında bayanlar, tüccar ve esnaf olarak da iş hayatına girişti.
1914
: Kızlar için ilk yüksek öğretim kurumu, 1914 senesinde 'İnas Darülfünunu' adı altında açıldı.
1922
: Hanımefendiler bilim dünyasıyla ilk kez 1922 senesinde tanıştı. Bu tarihte yedi kız talebe, Tıp Fakültesi'ne kayıt yaptırarak eğitime başladı.

Cumhuriyet Periyodu, 1923-1950


1926: Türk Çağdaş Kanunu'nu ile adamın çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı, hanımefendilere boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üstünde tutum hakkı tanındı.
1930
: Bayanlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı.
1930
: Doğum izni düzenlendi.
1933
: Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü kuruldu.
1933
: Köy Kanunu'nda değişim yapılarak hanımefendilere köylerde muhtar olma ve yaşlanmış meclisine seçilme hakları verildi.
1934
: Anayasa değişikliği ile hanımefendilere seçme ve seçilme hakkı tanındı.
1936
: İş Kanunu yürürlüğe girdi. Bayanların emek harcama hayatına düzenleme getirildi.
1937
: Bayanların yeraltında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılmasını yasaklayan 1935 tarihindeki 45 sayılı ILO sözleşmesi kabul edildi.
1945
: Analık sigortası (doğum yardımı) 4772 sayılı yasa ile düzenlendi.
1949
: Yaşlılık sigortasının hanım ve erkekler için eşit esaslara gore düzenlenmesi 5417 sayılı yasa ile sağlandı.

Cumhuriyet Periyodu, 1950'den sonrasında


1952: Sıhhat Bakanlığı bünyesinde ana çocuk sağlığı hizmetleri verilmeye başladı.
1965: Gebeliği önleyici araçların satış ve dağıtımının özgür bırakılmasını ve tıbbi zorunluluk halinde kürtaj hakkı tanınmasını düzenleyen Nüfus Planlaması Hakkında Kanun çıkarıldı.
22 Aralık 1966: Eşit değerde iş için hanım ve adam işçiler içinde ücret eşitliğini elde eden 1951 tarihindeki 100 sayılı ILO sözleşmesi onaylandı.
27 Mayıs 1983: 10 haftaya kadar olan gebeliklerin kürtajla sona erdirilmesi ve gönüllü cerrahi sterilizasyon yöntemlerine izin verilmesi Nüfus Planlaması Hakkında Kanun'da meydana getirilen değişiklikle sağlandı. Kürtaj için evli hanımefendilere kocadan izin alma koşulu getirildi.
1985: Türkiye, Birleşmiş Milletler Bayanlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini (CEDAW) imzaladı ve sözleşme ertesi yıl yürürlüğe girdi.
1985: 5. Beş Senelik Kalkınma Planı'nda bayanlar mevzusu ilk kez ayrı bir başlık olarak yer aldı ve bu mevzuda politikalar belirlendi.
1987: Hanımefendiler mevzusuna odaklanmış ilk resmi kurum olan Devlet Planlama Teşkilatı Hanıma Yönelik Politikalar Danışma Kurulu kuruldu.
1989: İstanbul üniversitesi'nde ilk Hanım Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi kuruldu. Bugün üniversiteler bünyesinde kurulan bu merkezlerin sayısı yurt çapında 13'e ulaştı.

24 Ocak 1989: İçişleri Bakanlığı kaymakamlık imtihanlarına bayanların da alınacağını deklare etti.
29 Kasım 1990: Kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Çağdaş Kanun'un 159. maddesi Anayasa Mahkemesi'nce iptal edildi. İptal sonucu 2 Temmuz 1992 tarih ve 21272 sayılı Resmi Gazete'de yayımlandı.
1990: Mağdurun yaşam bayanı olması halinde saldırı cezasının indirilmesini öngören Türk Ceza Kanunu 438. maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafınca yürürlükten kaldırıldı.
14 Nisan 1990: Hanım Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı, ilk hanım kütüphanesi ve bilgi merkezini açtı.
1990: Toplumsal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bünyesinde, şiddete uğrayan hanımefendilere ve ufaklıklara destek hizmeti vermek suretiyle ilk Hanım Konukevleri açılmaya başlandı. 2000 yılı itibariyle bu sayı yediye yükselirken kapasiteleri 170'e ulaştı.
1990: 422 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Kadının Statüsü ve Sorunları Başkanlığı kuruldu. 25 Ekim 1990 tarihinde hanım sorunları mevzusunda ulusal çapta bir mekanizma olarak Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü (KSSGM) 3670 sayılı kanunla Emek verme ve Toplumsal Güvenlik Bakanlığına bağlı olarak kuruldu ve 24 Haziran 1991 tarihinde de Başbakanlığa bağlandı.

Eylül 1990: Mahalli yönetimler hanım mevzusunda bilhassa şiddete uğrayan hanımefendilere yönelik hizmet vermeye başladı. Türkiye'deki ilk hanım sığınma evi Bakırköy Belediyesi tarafınca açıldı.

20 Şubat 1992: Birleşmiş Milletler Internasyonal Kadının İlerlemesi İçin Araştırma ve Eğitim Merkezinin (INSTRAW) toplantısında, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Türkiye'de hanım mevzusunda bağlantı noktası olarak kabul edildi ve BM ile ortaklık içinde program ve projeler uygulanmaya başlandı.

1992: Cinsiyete dayalı veri tabanı oluşturulması amacıyla Devlet İstatistik Enstitüsü'nde Toplumsal Yapı ve Hanım İstatistikleri Şubesi kuruldu.
1993: İstanbul üniversitesi'nde ilk Hanım Araştırmaları Ana Bilim Dalı açıldı ve yüksek lisans programı vermeye başladı. Bugün Hanım Emek harcamaları Ana Bilim Dalı açarak Yüksek Lisans Programı veren üniversite sayısı dörde ulaştı.
1993: Hanım Dayanışma Vakfı, Altındağ Belediyesinin desteğiyle hanım danışma merkezi ve hanım sığınma evini açtı.
1993: Halk Bankası'nca hanımları girişimciliğe özendirmek amacıyla hanımefendilere hususi, düşük faizli kredi uygulaması başlatıldı.
1994: Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü bünyesinde, şiddete uğrayan hanımefendilere hukuki ve ruhsal danışmanlık, girişimcilik ve el emeğinin değerlendirilmesi mevzularında hizmet vermek amacıyla Bilgi Müracaat Bankası (3B) kuruldu.
5 Nisan 1994: Dünya Bankası ile hanım temalı projeler yürütülmeye başlandı. Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nde bir Dokümantasyon Merkezi kuruldu.
1994: Türkiye Kahire'de meydana getirilen Birleşmiş Milletler Nüfus ve Kalkınma Konferansına katıldı. Konuşma'da kadının statüsü ve sıhhat ilişkisini vurgulayan "üreme sağlığı" terimi üstünde bilhassa duruldu ve hanım sağlığında "bütüncül" bir yaklaşım benimsendi. Bu yaklaşım doğrultusunda Sıhhat Bakanlığı koordinatörlüğünde ilgili kesimlerden sağlanan katılımla "Hanım Sağlığı ve Aile Planlaması Ulusal Fiil Planı" hazırlandı. 1998 senesinde kamuoyuna sunulan Fiil Planı 6 ana emek harcama grubu tarafınca oluşturuldu. Kadının Statüsü grubunun koordinasyonunu Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü üstlendi.

1995: Kurulduğundan bu yana, açmış olduğu hanım danışma merkezi ile şiddete uğrayan hanımefendilere danışmanlık hizmeti veren Mor Çatı Hanım Sığınağı Vakfı, ilk hanım sığınağını açtı.
Kasım 1995: Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı tarafınca bölgedeki bayanların durumunun iyileştirilmesi ve kalkınma sürecine entegre edilmesi amacıyla planlanan Çok Amaçlı Cemiyet Merkezlerinin (ÇATOM) ilki Urfa'da açıldı. 2000 yılı itibariyle bölgedeki sayısı 21'e ulaştı.

29 Haziran 1996: Anayasa Mahkemesi Türk Ceza Kanunu'nun adamın zinasını kabahat olarak düzenleyen 441. maddesini anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı sebebi öne sürülerek iptal etti.
27 Aralık
1996 tarih ve 228600 sayılı Resmi Gazetede piyasaya sürülen kararda verilen bir senelik süre içinde yasal düzenleme yapılmaması sebebiyle adamın zinası 27.12.1997 tarihinden itibaren kabahat olmaktan çıktı.
1996: Ziraat ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde "Kırsal Kalkınmada Hanım Daire Başkanlığı" kuruldu.
1997: Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü koordinasyonunda 13 il valiliği bünyesinde "Kadının Statüsü Birimleri" kuruldu.
22 Mayıs 1997: Kadının evlendikten sonrasında kocasının soyadını almakla beraber, kendi soyadını da kullanabilmesi Çağdaş Kanun'un 153. maddesinde meydana getirilen değişiklikle sağlandı.
19 Kasım 1997: Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün önerisi üstüne İçişleri Bakanlığı'nca nüfus cüzdanlarında çağdaş hal kısmında "evli/ bekar/ dul/ boşanmış" şeklinde ifadelerin yerine yalnız "evli" ya da "bekar" ifadelerinin kullanılmasını düzenleyen genelge yayımlandı.
13 Kasım 1997: Türkiye Cumhuriyeti, amacı uzman bakanların emek harcama alanları ile ilgili mevzularda Avrupa Konseyi faaliyetlerine etkin bir halde katılmalarını teşvik etmek olan Hanım-Adam Eşitliğinden Görevli Avrupa Bakanlar Konferansı'nın dördüncüsüne ev sahipliği yapmış oldu.
23 Haziran 1998: Anayasa Mahkemesi kadının zinasını kabahat olarak düzenleyen Türk Ceza Kanunu'nun 440. maddesini anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı sebebi öne sürülerek iptal etti. Gerekçeli karar 13 Mart 1999 tarih ve 23638 sayılı Resmi Gazetede yayımlandı.
17 Şubat 1998: Yeni Türk Çağdaş Kanunu Tasarısı Hakkaniyet Bakanlığı ve Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün ortaklaşa yapmış olduğu bir toplantı ile kamuoyunun bilgisine sunuldu.
21 Ekim 1998: Hakkaniyet Bakanlığı, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, ve hanım müesseselerinin oluşturduğu gündem sonucunda bekaret kontrolünün, sadece takip edeni şikayete bağlı suçlarda, mağdurun rızası alınarak, ırza geçme şeklinde re'sen takip edilen suçlarda sadece hakim sonucu ile gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise Cumhuriyet savcısının yazılı izni ile yapılabileceğini düzenleyen bir genelge yayınladı.
1998: İçişleri Bakanlığı'nca nüfus cüzdanlarında meydana getirilen düzenlemeye paralel olarak Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü'nce verilen dul ve yetim tanıtım kartlarındaki "Emekliye Yakınlığı" bölümünde yer edinen "dul hanım vb." ifadelerin yerine yalnız "eşi, kızı, oğlu, anası, babası" şeklinde ifadelerin kullanılması sağlandı.
17 Ocak 1998: Aile içi şiddete uğrayan kişilerin korunması için lüzumlu tedbirlerin alınmasını düzenleyen 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun yürürlüğe girdi.
1998: Gelir Vergisi Kanunu'nda meydana getirilen bir değişiklikle aile reisinin bildirge vermesi esası kaldırılarak bayanların kocalarından ayrı olarak bildirge vermesi sağlandı.
1998: Bayanlara yönelik danışma merkezleri emekleri başta Ankara ve İstanbul olmak suretiyle Barolar tarafınca da başlatıldı. Barolar bünyesindeki Hanım Hakları/Hukuku Komisyonları içinde koordinasyonu sağlamak amacıyla "Türkiye Barolar Birliği Hanım Hakları Komisyonları Ağı (TüBAKKOM)" kuruldu. Giderek artan komisyonların sayısı 2001 yılı itibariyle kırk civarına vardı.
Eylül 1999: Türkiye, Bayanlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığı Önleme Sözleşmesi'ni onaylarken koyduğu aile hukukunu ilgilendiren 15 ve 16. maddelerine ilişkin çekinceleri kaldırdı.

1999: Hanım adam eşitliği açısından mühim değişimler içeren Çağdaş Kanun Tasarısı hazırlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sunuldu.
8 Eylül 2000: Ek İhtiyari Protokol Türkiye tarafınca imzalandı. Onay aşaması için Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alındı. Bayanlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin daha etkin bir halde uygulanmasını sağlamak amacıyla Birleşmiş Milletler tarafınca hazırlanan Ek İhtiyari Protokol ile Sözleşmenin taraf devletler tarafınca ihlali durumunda kişilere ve kişilerden oluşan gruplara müracaat hakkı tanınmakta ek olarak uygulamaları denetlemek suretiyle Hanıma Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi (CEDAW) Komitesine yapılacak şikayetleri kabul etme ve araştırma yetkisi bilinmektedir.
24 Kasım 2000: devletimizde giderek artmakta olan töre cinayetlerine karşı kamuoyu oluşturmak suretiyle "25 Kasım Bayanlara Karşı Şiddete Hayır Günü" sebebiyle Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve Şanlıurfa Valiliği ortaklık ile "Hanıma Yönelik Sertlik" temalı bir açık oturum düzenlendi. Açık oturum resmi düzeyde töre cinayetlerine karşı duruşun zeminini oluşturdu.
17 Şubat 2001: Türk Çağdaş Kanunu'nun yıldönümü sebebiyle TBMM Hakkaniyet Komisyonunda görüşülmekte olan Çağdaş Kanun Tasarısının eşitlikçi özünün korunarak yasalaşması için Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve hanım kuruluşları tarafınca kamuoyu oluşturma faaliyetlerinde bulunulmuş oldu. Hanım dernekleri ve öteki sivil cemiyet müesseselerinin katılımıyla "Çağdaş Yasa Tasarısı İçin Hep Beraber" yürüyüşü gerçekleştirildi.

21 Haziran 2001: TBMM Hakkaniyet Komisyonunca kabul edilen Türk Çağdaş Kanunu Tasarısı Genel Kurula sevk edildi.
22 Kasım 2001: Yeni Türk Çağdaş Kanununun TBMM tarafınca kabul edildi.
1 Ocak 2002: Yeni Türk Çağdaş Kanununun yürürlüğe girdi.
30 Temmuz 2002: CEDAW Ek İhtiyari Protokolünün onaylanması
7 Ocak 2008: Avrupa Konseyi bünyesinde oluşturulan Bayanlara Yönelik Şiddetle Savaşım Gücü tarafınca yürütülecek "Aile İçi Sertlik Dahil, Bayanlara Yönelik Şiddetle Savaşım Kampanyası" çerçevesinde Avrupa Konseyi'nce nakdi bağışlama verilmesine ilişkin anlaşmanın yürülüğe girmesine dair karar 26749 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi.











Türk hanımının cemiyet hayatındaki yeri devamlı bir olmamıştı. Bizde ve öteki medenî memleketlerde kadının bugünkü yeri uzun bir gelişmenin sonucudur. Hattâ bugün bile, dünyanın en medenî memleketlerinde hanım hukuku münakaşa ve eleştirme mevzusudur.


Eski Türk cemiyetlerinde hanımla adam içinde bir ayrılık yoktu. Türklerde toplumun temelini aile teşkil etmekteydi. Bu sebeple Türklerde aile mukaddes, bir topluluktu. Anadolu'da gezi eden İbni Batuta seyahatnamesinde Türk hanımlarından şöyleki sözeder. "Burada acaip bir hal gördüm. Türkler nezdinde bayanlar tazim görmektedir. Bayanların mertebeleri erkeklerden yüksektir."


İslâm hukukuna dayanan Osmanlı İmparatorluğunda, hanım birçok haklarını yitirdi. Hukuk bakımından iki hanım bir adama eşitti. Aile de bu eşitlik prensibi üstüne kurulmuştu. Bir adam dört hanım alabildi. Boşanmada adamın hakimdi, adamın "Seni boşadım demesi ayrılmak için kafi idi. Kadının aile içinde de bir yeri yoktu. Harem denilen bölümde oturur, adam topluluklarına katılamazdı. Sokağa çıkarken çarşaf giyer, yüzlerini de peçe ile örterdi.


Hanımefendiler hiçbir mesleğe giremezler, ev işleriyle uğraşırlardı. Fakat köylerde hanım eski Türk adetlerine bağlı kalmıştı. Yüzünü örtmez, dışarda erkeği ile beraber çalışabilirdi.


Eve kapatılan, cemiyet hayatına katılmasına izin verilmemiş, bilgisiz bırakılan Türk bayanı üzücü ve ezici yaşamını devrime kadar yaşadı. İstiklal Harbinde vatanı kurtarmak, erkeğinin yükünü hafifletmek için sırtında çocuğuyla cepheye koşan Türk bayanı, ulusal davada kendine düşen vazifeyi büyük bir fedakarlıkla yapmış oldu. Bu, hem de yüzyıllarca tüm haklarından yoksun edilerek, kafes arkasına kapatılan Türk hanımının özgürlük mücadelesi oldu.


İstiklal Savaşından sonrasında girişilen devrim hareketinin en önemlisi Türk hanımının cemiyet içinde hakkını ve vazifesini alması olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk yalnız devlet müesseselerinde meydana getirilen devrimleri yeter görmüyordu. O Türk toplumunun laik esasları üstüne kurulmasını, yaşayış şekilleriyle yaşam görüşlerinin de değişmesini lüzumlu buluyordu. Bunun için de her şeyden ilkin hanıma aileden ve toplumda naturel haklarının verilmesi gerekiyordu. Mustafa Kemal Atatürk, vatan topraklarının değerlendirilmesinde ve Türk toplumunun kalkınmasında kadının rolünü belirterek demiştir ki:


"Bizi analarımızın adam etmesi lazımdır. Onlar edebildikleri kadar etmişlerdir. Bundan sonrasında başka zihniyette, başka kemalatta adamlara muhtacız. Bu tarz şeyleri yetiştirecek olanlar bundan sonraki analardır."


Türk hanımının haklarına ulaşması için meydana getirilen yenilikler şunlardır;


1.Hanım hukuku: Çağdaş Kanunun kabulü ile hanımlarımız çağdaş haklarına kavuşmuş ve yeni Türk ailesi kurulmuştur. Çağıl Türk ailesinde erkekle hanım eşit haklara haizdir. Evlenmede her iki tarafın isteği esas tutulmuş, dini nikah yerine kanuni evlenme usulü konulmuştur. Türk Çağdaş Kanunu boşanmayı da hakimin sonucuna bırakmıştır.


Hanıma siyasal haklar tanındı. 1930 senesinde kabul edilen Belediye Kanunu ile hanıma belediye üyesi seçmek ve seçilmek hakkı verildi. 5 Aralık 1934'te çıkarılan bir kanunla vatandaşların mukaddes hakkı olan milletvekili seçmek ve seçilmek hakkına da kavuştu.


2-Hanım giysisinde değişim: Türk hanımının çağıl Türk toplumundaki yerini tam anlamıyla,alması ve kendisine tanınan hukukî haklardan istifade edebilmesi için hanım giysisinde de değişim yapmak gerekiyordu. Türk hanımının kimliğini .gizleyen peçe ve çarşafın kaldırılması gereğine inanan Mustafa Kemal Atatürk, bu husustaki fikrini şu sözlerle belirtmiştir :


"Seyahatim esnasında köylerde değil, bilhassa kasabalarda ve şehirlerde hanım arkadaşlarımızın yüzlerini ve gözlerini çok kesif olarak kapattıklarını gördüm. Adam dostlar, bu birazcık bizim bencilliğimizin eseridir.


Onlar da yüzlerini cihana, göstersinler ve gözleriyle cihanı dikkatle görebilsinler, bunda korkulacak bir şey yoktur."


Mustafa Kemal Atatürk'ün fikirlerindeki isabeti gören ve anlayan hanım evvelâ peçeyi, şapka devriminden sonrasında da çarşafı attı. Hanımlarımıza çağdaş, siyasal, toplumsal haklarının verilmesi, Türk aile ve Türk toplumunu Ortaçağın köhnemiş düşünce ve görenek esaretinden kurtarmıştır.





  • İslamiyet öncesi ve sonrası Türk edebiyatı nasıldır?


  • Cumhuriyet periyodu öncesi Türk fotoğraf sanatı ile ilgili bilgi verir misiniz?


  • Cumhuriyet öncesi ve sonrasında aile hukuku nasıldı?


 

YORUMLAR

Ad

Anlamı Nedir?,22,Biyoloji Konu Anlatımı,25,Cilt Bakımı,82,Coğrafya Ders Anlatımı,978,Genel,46,Güzel Sözler,16075,Music,1,Ne Nedir?,32164,Resimli Sözler,4111,Saç Sağlığı,119,Sağlık Bilgileri,1596,Soru-Cevap,10236,Sports,1,Tarih Konu Anlatımı,5,Teknoloji,36,Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı,2,
ltr
item
Ders Kitapları Konu Anlatımı: Cumhuriyet öncesi ve sonrasında Türk kadınının durumu nasıldır?
Cumhuriyet öncesi ve sonrasında Türk kadınının durumu nasıldır?
Ders Kitapları Konu Anlatımı
https://ders-kitabi.blogspot.com/2017/06/cumhuriyet-oncesi-ve-sonrasnda-turk.html
https://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/06/cumhuriyet-oncesi-ve-sonrasnda-turk.html
true
5083728687963487478
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi hiçbir mesaj bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Cevap Cevabı iptal Silmek Cevabı iptal Home SAYFALARI POST Hepsini gör SİZİN İÇİN ÖNERİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH Tüm Mesajlar İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Pazar Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Şu anda... 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago İzleyiciler Takip et THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Tüm Kodunu Kopyala Tüm Kodunu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalanmıştır. Kodları / metinleri kopyalayamıyor, kopyalamak için lütfen [CTRL] + [C] tuşlarına (veya Mac ile CMD + C'ye) basınız Table of Content