Yazar içinde yaşamış olduğu hakikaten yola çıkarak eserini oluşturur. Ama yaşanmış olan tabii gerçeklik olduğu benzer biçimde değildir, edeb...
Yazar içinde yaşamış olduğu hakikaten yola çıkarak eserini oluşturur. Ama yaşanmış olan tabii gerçeklik olduğu benzer biçimde değildir, edebiyatın kuralları içinde esere yansır. Doğrusu sanatçı tabii gerçekliği mevzu olarak ele alıp yeni bir gerçeklik içinde yine şekillendirir, kurgular; buna edebi gerçeklik denir.
Bir edebî eserin temel özelliklerinden birisi de sanatçının, eserinde meydana getirmiş olduğu dünyadır. Edebî eserde dış dünya, insan ve insana özgü özellikler tasarı yöntemiyle dile getirilir. Bununla beraber edebî eserlerde oluşturulan bu dünya tamamen hayalî değildir. Doğrusu dış dünya dediğimiz gerçek dünya ile bağlantılıdır. Fakat gerçeğin tıpatıp aynısı da değildir.
Gerçeğin olduğu benzer biçimde yansıtılmaya çalışmış olduğu metinler, bilimsel metinlerdir. Nasıl ki bir ressamın yapmış olduğu tablodaki görüntü ile o görüntünün gerçeği içinde "ressam farkı" var ise, edebî eserlerde de "yazar farkı" vardır. Sanatçı, görüp duyduklarından etkilenir, onları tekrardan biçimlendirir ve hayalinde yorumlar. Bu yorumlamada ozan ya da yazarın hayata bakışı almış olduğu eğitim, yaşamış olduğu dönem, içinde yaşamış olduğu çevre etkili olur. Bununla birlikte ilim ve bilgi alanlarının ortaya koyduğu sonuçlar, edebiyatın gerçekliğine kaynaklık eder.
Edebî metinlerin özelliklerinden birisi de dikkatlere sunulan olayın hayalî olmasıdır. Destan, masal, mesnevî, hikâye ve roman benzer biçimde edebî eserleri, tarih, yaşam öyküsü, gezi yazısı, hatıra ve benzeri eserlerden farklı kılan özellik de burada aranmalıdır.
Kısacası edebi metinde vaka, tarihî ve yaşanmış olandan farklıdır. Hiçbir romanın tarihî ve yaşanmış vakası olduğu benzer biçimde dikkatlere sunmuş olduğu iddia edilemez. Gerçek dediğimiz şey, değişikliğe uğrayarak edebî eserin yaşamına girer. Bundan dolayıdır ki yaşamın gerçeği ile sanatın gerçeği birbirlerinden farklıdır. En gerçekçi olduğu iddia edilen edebî eserler dahi yaşanmış olanı değildir, gerçeğe uygun olanı dikkatlere sunar.
Kurtuluş Savaşı, tarihî bir hadisedir. Tarihçiler bu hadiseyi anlatırlar, romancılar da eserlerine mevzu alırlar. Tarihçinin emek harcaması bir fotoğrafa; romancının emek harcaması ise resme benzer.
İçinde bulunduğumuz, yaşadığımız âlemin haricinde edebî metinde yer edinen âleme haricî âlem (tasarı dünya) denir. Bu âlem, insanoğlunun hayalinde oluşur ve anlatma vasıtasıyla dışa aksettirilir.
Özet olarak, edebiyat, gerçek yaşamın yorumlanmasıdır.
YORUMLAR