Empresyonizm Nedir

Nesneyi direkt doğruya tasvir ve çözümleme etme yerine, onun uyandırdığı duyguları anlatma yolu. XIX yüzyılın sonlarında fransa’da dünyaya g...

Nesneyi direkt doğruya tasvir ve çözümleme etme yerine, onun uyandırdığı duyguları anlatma yolu. XIX yüzyılın sonlarında fransa’da dünyaya geldi. ilkin resimde, sonrasında başka sanatlarda tesiri görüldü.

Empresyonistler dış dünyanın kendi içlerinde bıraktığı izlenimi dile getirirler. Bu âlem, sanatçıya bir tek coşku ve duygusal dalgalanmalar veren bir uyarıcıdır. Mühim olan sanatçının kendi algılamaları ve bu tarz şeyleri anlatma yöntemidir. Edebiyatın bir amaca hizmet edemeyeceğini savunur. Izlenimci edebiyatçılar şiir, kısa öykü, tek perdelik manzum piyes benzer biçimde kısa emekleri tercih etmişlerdir.


Empresyonizm Nedir ? (Özet)



İzlenimcilik anlamına gelen empresyonizmde sanatçılar dış dünyaya ait olanı; ışığı, renkleri, tepkileri, hüzünleri işlemekte ve yakalanan anlık mevzuları resmetmektedir. Bu akım ışık ile fotoğraf yapma olarak tanımlanmaktadır. İzledikleri temel kaynak güneştir. Mevzu ışık yansımaları içinde kaybolmuştur. 17. yüzyılda doğan Barok üslup, fazlaca değişmiş olarak 18. yüzyılda da varlığını sürdürmüştür. Barok sanatın gölgeışık karşıtlığına dayanan çarpıcı, içe işleyici trajik tesiri giderek kaybolmuş ve yerini daha yumuşak bir üsluba bırakmıştır. Bu zamanda ressamlar, atelyelerin loş ortamından çıkıp güneş ışığı altında fotoğraf yapmışlardır.
Bu devrin en mühim temsilcileri: Claude Monet, Auguste Renoir, Vincent van Gogh, Cezzanne, Toulouse Leatrec, Sisley, Camille Pissarro'dur.

İzlenimciliğin Özellikleri



1. Akımın en mühim özelliği bir izlenimin uyardığı duyguların duyulduğu benzer biçimde yansıtılmasıdır.
2. Mana kapalıdır.
3. Bu akımın yazarı, direkt doğruya görmüş olduğu gerçeği değildir de, gördüklerinin ve izlediklerinin kendisi üstünde bıraktığı izlenimi ve duyumu esas alır.
4. Daha çok edebiyatta ve resimde gelişmiştir.
5. Dış aleme, ondaki varlıklara ve nesnelere karşı ilgisizdirler.
6. Edebiyatta, resimde, müzikte okuyucunun, seyircinin, dinleyicinin eserle karşı karşıya gelir gelmez edineceği izlenim bu akımın tatlı, yumuşak, kucaklayıcı, diri teması olmuştur.
7. Izlenimci sanatçının anlattığı dış dünya değildir, dış yeryüzündeki varlıkların hayâle bürünmüş izlenimleridir.
8. Empresyonistler, etkici ve duygucudurlar. Aslına bakarsanız empresyon, tesir - his anlamındadır.
9. Empresyonizm, esas olarak ve her şeyden ilkin özgürlüğün simgesidir, sembolüdür.
10. Hayale ve soyut betimlemelere yer verilmiştir.
11. Her şey sanatçının duyumuna bağlı olarak anlatılır.
12. Objenin şahıs üstündeki izlenimleri mühim olduğundan realizmin karşıtıdır.
13. Sanatçılar eserlerinde kendi iç dünyalarını dile getirmişlerdir.

Empresyonizmin Mühim Temsilcileri



Resimde Temsilcileri:



Auguste Renoir
Claude Monet
Van Gogh
Toulouse Leatrec
Sisley
Cezanne
Camille Pissarro

Müzikte Temsilcileri



M.Ravel
C.Debussy
J.A.Carpenter
O.Respighi
C.T.Griffes
I.Albéniz
P.Dukas

Edebiyatta Temsilcileri



Rilke
Arthur Rimbauld
James Jayce

Türk Edebiyatındaki temsilcileri



Ahmet Haşim
Cenap Şžahabettin

Empresyonizm Nedir ? (Detay)



On dokuzuncu yüzyılda, Delacroix'nın, Corot'nun, Turner'in klâsik paleti erteleyerek empresyonizmi, bel­ki farkına varmadan, hazırlamışlardır.Bu hazırlama, dört başı mamur bir ekol halinde 1874 senesinde kurulacak, az zamanda fotoğraf dünyasını tesiri altında bırakacaktı.

Hepsi 1830 ile 1841 arası doğmuş bir grup genç ressam 1860 senesinde Paris'te buluşmuş, yeni bir akı­mın temellerini atmıştı. Bu ressamlar Claude Monet, Camille Pissaro, Sisley, Guillaumin, Degas, Cezanne, Berthe, Morizot ve Bazille idi.

Genç ressamlar, beraber çalışmış oldukları akademilerin öğretim sistemini benimsemiyor, bundan böyle eskimiş, dev­rini kapatmış çabalama metotlarından kaçmak istiyorlardı. Koyu gölgelerle ağırlaşmış çıplak model etütleri, antik heykellerden kopyalar, Rönesans estetiği­nin soysuzlaşmış prensipleri yerine; taze, diri, doğ­rudan doğruya tabiattan esin alan resimler yapmak istiyorlardı.

Bu amaçlarına varmak için genç sanatçılar, hocaları Gleyre'e sırt çevirerek sehpalarını dere kıyı­larına, ormanlara, doğa motiflerine götürdüler ve duru, saydam, gün ışığını canlandıran tablolar mey­dana getirmek isteği ile emek vermeye başladılar. Böy­lelikle, bir çok yıl içinde, fotoğraf tarihinde eşlerine rast­lanmaz, orijinal görüş ve teknikli tablolar meydana gelmiş oldu.

15 Nisan 1874 de genç ressamların kurmuş oldukları grup, Nadar fotoğrafhanesinin Capucines bulvarın­daki büyük atölyesinde ilk sergisini açtı. Claude Monet'nin teşhir etmiş olduğu "Doğan Güneş, Empresyon" ad­lı tablosu, genç grubun şirketi oluvermişti. "Empres­yon", doğrusu "Tesiretkiduygu" ismi "Charivari" mi­zah dergisi tarafınca alaya alınarak yeni ressamlar "Izlenimci" TesirciDuygucu" olarak isimlendi­rilmişti. Genç ressamlar bu alaydan gücenecekleri yerde, hakikaten "His, tesir ardında koşmakta oldukları­nı" söyleyerek gülmece dergisinin taktığı bu ismi kabul etmişlerdi.

Claude Monet'nin "Doğan Güneş, Empresyon" diye isimlendirdiği, hararetli çekişmelere neden olan tablosu, hakikaten de Empresyonizm akımının bay­raktarı olacak kadar devrimci, ihtilâlci bir eserdi.

Claude Monet, bu tabloyu, sabah sisi içinde, Argenteuil'de, Seine Nehri kıyısından yapmıştı. Tablo­yu mavi bir buhar kaplıyordu. Uzaktan, mavilikler içinden portakal rengi bir güneş doğuyordu. Tablo­da her şey belirgin belirsizdi. Net, kati resmedilmiş hiç­bir şekil yoktu. Tablo, Claude Monet'nin deyimi ile, "tabiata açılmış bir pencere" idi.

İngiliz ressamı Turner'in bir takım eserleri bir yana, fotoğraf zamanı böylesine çalışılmış tablo görmemişti o güne kadar. Claude Monet ve arkadaşları biçimlerin, doğa manzaralarının sertliğini, kesinliğini değildir, ak­sine, tatlılığını, yumuşaklığını canlandırmak istiyor­lardı. Hakikaten de tabiatta tüm şekiller hava kat­ları içinde yumuşamış, sanki erimiş benzer biçimde değildir mi idi? Güneşin doğuşunda, batışında sular, kıyılar, ağaçlar, evler, hattâ insanoğlu atmosferin kâh mavi, kâh mor, sarı yada turuncu cıvıltısı içinde eriyor, maddelerini yitiriyorlardı. Hele uzaklar, arka plân­lar büsbütün siliniyor, hafifçe, bellisiz buğular halin­de eriyorlardı.

Günün her saati başka idi. Klâsik ressamların asla ilgilenmedikleri bu başkalık, Izlenimci res­samlara boyuna değişim gösteren, boyuna yeni âhenklere bü­rünen bir hayal âleminin kapılarını açıyordu. Orman içleri, dere kıyıları, köy evlerinin turuncu damları, yelkenliler, havada dalgalanan bayraklar, güneşli pırıltılar içinde gezinen ak entarili hanımlar, ekil­miş tarlalar, doğa ortasında, aydınlık altında rast­lanan tüm bu mevzular Izlenimci ressamların başlıca temaları idi.

Empresyonistler imalathane çalışmalarından kaçını­yorlardı. Imalathane ışığında her şey ağırlaşıyor, koyu gölgelere bürünüyordu. Imalathane ışığı doğal, düzgüsel bir ışık sayılamazdı. Düzgüsel ışık, saf, pürüzsüz ışık dı­şarıda, açık havada idi. Tabloların dışarıda, doğa mevzusu karşısında meydana gelmeleri gerekiyordu. Empresyonistlerin atölyesi tabiatın kendisi, dere kıyısı, ağaç gölgesi, tarla ortası idi.

Empresyonistlerin emek vermeye başladıkları yıllar­da ilim, renk fenomenlerini kati olarak incelemiş, sonuçlandırmış bulunuyordu. Renk üzerine meydana getirilen araştırmalar, Empresyonistler için teknik plânda sağ­lam bir dayanma alam oldu. Güneş ışığında ne si­yah vardı, ne de o güne kadar klâsik ressamların kul­landıkları griler, kahverengileri, koyu tonlar, kıymet­ler. Bundan dolayı, tablolara olanca parlaklıklarını vermek için, eski ressamların paletin deki tüm koyu renkleri atmak, yalnız güneş prizmasındaki altı, ye­di rengi kabul etmek gerekti.

Geriye kalan, bundan bu şekilde ışıklar; sarı, turuncu, kırmızı, gölgeler mor, mavi olacaktı. Tablo, bir taraftan sıcak, bir taraftan soğuk renklerin denklendiği par­lak, saydam, pırıltılı, cıvıltılı, bolca ışık veren, güneşi duyuran bir alan olmalı idi. Tabloyu seyredenin gö­zü kamaşması gerekti.

Claude Monet'nin, Sisley'in, Camille Pissaro'nun. Renoir'ın, Guillaumin'in Bazille'in tabloları bu pren­sip üzerine kuruldu. Bu ilke uzun seneler halkça yadırgandı. Halk, deseni kati olarak sınırlandırılmış, sert renklerden kaçınan, genel olarak siyaha, kahve­rengine kaçan gölgeli, gerçekçi resimlere alışmıştı. Oysa, Empresyonizm tüm bu akademikleşmiş değerleri bir yana atıyor, seyirciye yepyeni bir dünya açıyordu.

Izlenimci tablolarda desençizgi yapısı eski kesinliğini yitirmişti. Şekiller titrek, belirsiz sınır­landırılmıştı. Desen, çizgi yapısının önemi ikinci, üçüncü plâna atılmıştı. Izlenimci tablolarda önem­li özellik, gün ışığının parlaklığı, şenliği, cıvıltısı idi. Mevzu da önemini yitirmişti. Mesela, Claude Monet, bir tarlaya diktiği şövaleyi yerinden oynatmadan, ay­nı doğa parçasına bakarak, onu, günün türlü saat­lerinde büründüğü renkler içinde yorulmadan, bıkma­dan resmedebilirdi. Aynı mevzu, aynı doğa parçası sabah, öğle, öğle sonrası ve akşam başka başka âhenklere bürünüyordu. Böylelikle Claude Monet, ça­lıştığı yerden kalkmadan dört, beş tablo yapmak ye­niliğini getiriyordu.

Empresyonistler boyayı tuval üzerine, eski res­samlardan çok değişik bir teknikle sürüyorlardı. Boya karışımlarını azaltmışlardı. Belirgin bir "ton" u, bir renk kıymetini sağlamak amacıyla birbiriyle karıştırı­lan renklerin kimyevî barışmazlık yüzünden sonun­da karardığını, şeffaflıklarını yitirdiklerini anlamışÂ­lardı. Bundan dolayı karışımları azaltmışlar, üçten faz­la rengi hamur harcı haline getirmemeye çalışmışlardı. Da­ha uzağa giderek, renkleri palette karıştırmadan tu­val üzerine yan yana sürüyorlardı. Böylelikle karışı­mı, tabloya uzaktan bakan izleyici gözü yapıyordu. Mesela, mavi ile sarı karışımından doğacak yeşil, bu renkler tuval üzerine yan yana sürülmekle sağla­nabiliyordu. Bu tip gerek mavinin, gerek yeşilin tüm kıymetleriyle diri kalmasını, karışarak kir­lenmemesini sağlıyordu. Tuval üstündeki yakınlıkla­rı karşılıklı etkiyi doğuruyor, yan yana sürülmüş ma­vi ile sarı, otomatikman yeşil rengi doğuruyor­du.

Izlenimci akımını iki yönden ele alabiliriz: Teknik bakımından başardığı devrim, his bakımın­dan getirmiş olduğu taze hava.

Teknik devrim hakikaten de pek mühim idi. Gü­neş ışığındaki yedi rengi kullanmakla sağlanan renk­lilik, parlaklık, klâsik sanatın siyah, kahverengilerini tarihe veriyordu. Izlenimci tablolar "tabiata açılmış birer pencere" benzer biçimde aydınlık, ferahtı. Geriye kalan ressamlar gece karanlığını hatırlatan ağır, koyu göl­geler vuramazlardı. Izlenimci tablolarda uçu­şan turuncu, sarı, mor, mavi renkler güneş aydınlı­ğında kamaşan gözlere tablonun da göz kamaştırıcı olabileceğini gerçekleştiriyordu.

His bakımından Empresyonizm, adamakıllı eskimiş gelenekleri kökünden yıkıyordu. Mevzu, he­le edebî, tarihî yada mitolojik mevzu ressam için ar­tık mühim değildi. Ressamın başlıca ödevi herhangi bir sahneyi, bir vakası canlandırmak değildi. Bir ba­kıma insan da resimdeki eski yerini kaybetmişti. İn­san resmi, portresi, çıplak yada giyinik hanım vücu­du yerine ele alınan tek mevzu doğa idi. Ressamı bun­dan bu şekilde ilgilendirecek ama doğa olacaktı. Hem de açık, pırıltılı, güneşin olanca gücüyle egemen olduğu bir doğa.

Izlenimci Ressamlar



Claude Monet (18401926) — Alfred Sisley (1839 1898) — Camille Pissaro (18301903) — Armand Guillaumin (18411927) — Berthe Morizot (18411895) — Frederic Bazille (18411870).

Paul Cezanne (18391906), Edgar Degas (18341917), Renoir (18411919) benzer biçimde üç büyük ressamı da Izlenimci akımın çerçevesi içine alabilmek gerekse de, bu tür şeyler kendilerine özgü özelliklerle yukarıda say­dığımız ressamlardan ayrılıyorlardı.

Cezanne, Empresyonizmin prensiplerini kabul etmekle birlikte, tablonun şekil ve geometrik yapı­sını da ele alıyor, bu şekilde yaparken Kübizmin temeli­ni atmış oluyordu. Cezanne'ın tabloları renk bakımın­dan Izlenimci olmakla birlikte, desence de sağ­lamdı. Daha doğrusu, Empresyonistler renklerle eşyanın sınırını, desenini "eritir" iken, Cezanne bu renklerle hem atmosferin titreşimlerini, hem de eşÂ­yanın arkitektüral yapısını ifade etmek istemişti.

Renoir görünüm ressamı değildi, figür, portre, kompozisyon ressamı idi. Doğa onun resimlerinde figürlere ekli bir dekordu. Renoir'a bakılırsa, ideal ko­nu hanım vücudu idi. Hanım vücudunu ifade için bu ressamın Izlenimci kurallardan uzaklaşarak klâ­sik resmin geleneklerine yaklaşması gerekti. Ama Re­noir, mesela Venedikli ressamlara benzerliğini, Izlenimci paletten fedakarlıkla elde etmemiş, renk titreşimini figür ve portre tarzlarında uygulama etmek ustalığını göstermiştir.

Degas, pastellerinde Empresyonistti, ama boya­larında, hele tiyatro, bale, at yarışları benzer biçimde konular­da geleneğe bağlanabilirdi. Ne var ki, Degas, kom­pozisyon kurmada büyük yenilikler getirmişti. Ken­dinden önceki hiçbir ressamın gösteremediği bir ce­saretle ama fotoğraf enstantanelerinde görülen ha­reket canlılığını tablolarına aktarıyor, tablo çerçeve­sinin dört yanını fotoğraf makinesinin objektifi gi­bi kullanarak resmetmek istediği mevzunun en mühim parçalarını ile birlikte kalanını sanki kırpıyor, harcıyordu.

Empresyonistler Kimlerdir



Ayrıntılı yazımız için : Empresyonistler Hususi Yazısı

Edebiyatta Empresyonizm



19.yüzyılın sonlarında Fransa’da doğmuştur. ilkin resimde, sonrasında da edebiyatla tesirini göstermiştir. Dış dünyanın sanatçıda bıraktığı izlenimleri anlamayı amaçlamıştır. Onlara bakılırsa sanatçı, dünyayı olduğu benzer biçimde anlatamaz. Ama hayallerle süslenmiş izlenimler yardımıyla anlatıiabilir. Sembolizmin uzantısı sayabileceğimiz empreyonizm, “sanat için sanat” anlayışını benim­semiştir. Sanatçılar, ölçü ve uyağa ehemmiyet verme­miştir. Onlara bakılırsa gerçek, şahsi izlenimlere bakılırsa değişiyor. Bu izlenimler de göreceli, doğrusu sanatçıdan sanatçıya değişebilen niteliktedir.

Marie Rilke { Mühim yapıtları: Christop Rilke’nin Sevgi ve Ölüm Şžarkısı. Duino Mersiyeri..,) ve James Joyce (Mühim yapıtları : Sürgünler. Bir Delikanlının Sanatçı olarak portresi) empresyonizm temsilcileridir.

19. yüzyılın sonlarında Fransa’da ortaya çıkan, oradan başka ülkelere yayılan, dış dünyanın sanatçıda bıraktığı izlenimleri yansıtmayı amaçlayan akıma Empresyonizm akımı (izlenimcilik) denir.

Empresyonizm, ilkin resimde, sonrasında edebiyatta etkili olmuş bir akımdır. Izlenimci sanatçılar dış dünyayı olduğu benzer biçimde değildir de algıladıkları şekilde anlatmayı amaçlamışlar, öznelliği benimsemişlerdir. Onlara bakılırsa, bu dünya sanatçılara coşku ve ruhi dalgalanmalar veren bir uyarıcıdır. Sanatçının görevi, duyduğu heyecanı, ruhi dalgalanmaları dile getirmek olmalıdır.

Edebiyat eleştirmeni K. Haedens’e bakılırsa, izlenimci şiirlerde sözcükler, yepyeni biçimlerde birleşir, bir “fosfor ışığı” içinde yıkanırlar.

Izlenimci şairler, şiirde biçime, kafiyeye ehemmiyet vermezler. “Sanat için sanat” anlayışını benimseyerek, edebiyatın toplumsal bir görevi üstlenmesine karşı çıkarlar.

Empresyonizm, Sembolizm akımının özelliklerini taşıyan bir akım olarak değerlendirilebilir. Sembolizm akımı içinde yer edinen bir takım şairler, Emprosyonizmin de temsilcileri olmuşlardır.

Bu akım en fazlaca resimde etkili olmuştur. Edebiyatta geliştiği başlıca türler şiir ve tiyatrodur.

Empresyonizmin Mühim Sanatçıları
Rainer Maria Rilke, Paul Verlaine, Arthur Rimbaud, Concourd Kardeşler, Joyce

Empresyonizmin Türk Edebiyatındaki Temsilcileri



Türk edebiyatında tüm şiirleriyle izlenimci diyebileceğimiz şairler yok sayılır. Ahmet Muhip Dranas, Cahit Sıtkı Tarancı ve Ahmet Haşim benzer biçimde sanatçıların kimi şiirlerinde bu akımın tesirleri görülür.

Empresyonizm Örnek Metinleri



OFELYA : Yıldızların uyuduğu, sessiz, kara Dalgalarda Ofelya iri bir zambak, Yüzüyor tül benzer biçimde, uzanmış sulara… Avcı borularının ezgisinde bak.
Bin yıl geçti Ofelya gene mutsuz Uzun sularda kefen benzer biçimde akıyor Bin senedir, gündüz, gece deli gönlünün Hüznünü meltem yellerine döküyor
Yöresinde mutsuz nilüferler kimi zaman Dağıtıyor kızcağızın uykusunu Bir kanat vuruşuyla dallar yuvadan Salıyor yıldızların altın şarkısını
(Arthur Rimbaud, Çev. Erdoğan Alkan)
GEÇMİŞž OLA :Hâtıralar, ne istersiniz benden?… Sonbahar… Durgun gökte ardıç kuşları uçuşmadalar Güneşten ölgün ve nefes bir ışık vurmada İçinde poyrazlar esen sararmış ormana.
Yapayalnızdık, yürüyorduk, türlü hülyalarda, Saçlarımız ve düşüncelerimiz rüzgârda. Çevirip güzel gözlerini bana: “Hangisi? En güzel günün” diye sordu o billur sesi.
Bir melek sesi kadar tatlı, o denli derin Hafifçe bir gülümseyiş yanıt verdi sesine öptüm ellerini, yakarma edercesine.
— Ah! İlk çiçekler! Ne güzel kokuları vardır! Ne kadar sempatik bir mırıltıları vardır! Sevilen dudaklardan çıkan ilk evet’lerin!

(Paul Verlaine‘den Çev. Orhan Veli Kanık )

YORUMLAR

Ad

Anlamı Nedir?,22,Biyoloji Konu Anlatımı,25,Cilt Bakımı,82,Coğrafya Ders Anlatımı,978,Genel,46,Güzel Sözler,16075,Music,1,Ne Nedir?,32164,Resimli Sözler,4111,Saç Sağlığı,119,Sağlık Bilgileri,1596,Soru-Cevap,10236,Sports,1,Tarih Konu Anlatımı,5,Teknoloji,36,Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı,2,
ltr
item
Ders Kitapları Konu Anlatımı: Empresyonizm Nedir
Empresyonizm Nedir
Ders Kitapları Konu Anlatımı
https://ders-kitabi.blogspot.com/2017/06/empresyonizm-nedir.html
https://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/06/empresyonizm-nedir.html
true
5083728687963487478
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi hiçbir mesaj bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Cevap Cevabı iptal Silmek Cevabı iptal Home SAYFALARI POST Hepsini gör SİZİN İÇİN ÖNERİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH Tüm Mesajlar İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Pazar Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Şu anda... 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago İzleyiciler Takip et THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Tüm Kodunu Kopyala Tüm Kodunu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalanmıştır. Kodları / metinleri kopyalayamıyor, kopyalamak için lütfen [CTRL] + [C] tuşlarına (veya Mac ile CMD + C'ye) basınız Table of Content