Göksel ve gizemsel varlıklara kut, yom, ongun benzer biçimde simgesel değerler verilmesi; insanoğlunun kendi tarihiyle özdeş. Ilkin, ulaşıla...
Göksel ve gizemsel varlıklara kut, yom, ongun benzer biçimde simgesel değerler verilmesi; insanoğlunun kendi tarihiyle özdeş.
Ilkin, ulaşılamaz olmasından dolayı ürkü ve meraktan dolayı tabulaştırır, hatta tanrılaştırır; bilinçler açıldıkça bu kez de eski geleneğinin anısına onu kutsallaştırır, sembolleştirerek yüceltir.
Aynı simge, değişik coğrafya bölgelerinde ve değişik ekinlerde ayrı anlamlar taşıyabilir. Bizim coğrafyamız Anadolu ve Eskidünya olduğundan dolayı “hilal simgesiâ€ni bu toprakların derinliklerinde aramak doğru olur kanısındayım.
Ama aynı anda Orta Asya’da da hilal simgesi kullanılır. Hatta Türk-Oğuz atası Oğuzhan’ın, gelecekteki boy atalarını oluşturacak evlatlarının ismi dahi göksel ve doğasal varlıklardır. Ayhan, Gökhan, Yıldızhan, Dağhan, Denizhan benzer biçimde.
Gelelim Anadolu-Ortadoğu’ya:
İlk dönem toplumlarından Anadolu halkı Anaegemen toplumsal yaşayış sürdürürken; naüreldir ki baştanrı da dişidir. Malum adıyla Anatanrıça Kybele.
Kybele’nin ana etmeni doğurganlığı, bolluğu - bereketi simgeleyişidir. Bir dişinin yaşamsal evrelerini simgeleyişidir.
Hilal görünümü, bakireliğinin simgesi;
Ayça görünümü kadınlığının simgesi;
Sondördün görünümü, doğurganlığın /analığının simgesini oluşturur. Tüm doğaya ve evrene bolluk bolluk yaşamsal özler doğurur.
Kybele tapkısı, Samiler tarafınca Filistin ve Ortadoğu’ya göç eder.
İslam öncesi Arap toplumu, adına “Hübel†diyerek Arabistan’a taşır, çevresinde dönülerek “tavaf†edilir.
Hübel’le beraber, hilal simgesi, başka iki büyük put olan Lat ve Uzza ile öylesine içselleşir ki, bundan sonra isimleri “Üç Bakireler†olur. Hilal ve Üç Hilal, İslam öncesi Arap toplumlarının da simgesidir.
Cenabı Peygamberin, toplumsal bir devrim olan “İslam Diniâ€yle, Arap toplumu ve tüm insanlığa yeni bir yaşam ve genel kurulları sunması çok şeyi değiştirir. Ama binlerce senenin DNA’lara girmiş kozmik kalıntıları kolayca sökülüp atılamaz. Yeni yaşam yasalarına uygunlaştırılıp yumuşak geçiş yapılır. Peygamberimiz, “Hacer-ül Esvedâ€i kaldırıp atmadığı benzer biçimde, “Köleliği†aniden söküp atmadığı benzer biçimde, “Üç Hilal’i de kökünden söküp atmaz. “Taşâ€ı, Kâbe’den kaldırmaz. Değildir Arabistan, O devrin tüm malum dünyasının gerçeği olan köleliği; yumuşak bir geçişle süreç içinde yok etmeği yeğler. Bundan ötürü de köle azat etmeyi en büyük sevaplardan sayar ve sahabelerinden-toplumundan devamlı “azat etmeyi†ister.
Türkler İslam olunca Üç Hilal’i tıpkı alırlar ve kendi askeri sistemlerindeki “tuğâ€larından dahi daha yüksek bir kata taşırlar.
Hilal’den sonrasında yıldızın gelişi ve rengin kırmızı oluşu; III. Selim-II Mahmut dönemlerinden buyana doğru değişik seyirlerde gelişerek Cumhuriyetimize erişir. Cumhuriyetten sonrasında, “Bayrak Yasasıâ€yla son olarak biçimini alır.
Dostlar, yazdıklarım tümüyle söylencebilimsel bir yazıdır.
Değişik Kaynaktan Hilal Sembolü:
Hilâli camilerdeki "kubbe"lerin ortasına ya da "minarelerin alemleri"ne dikmişlerdir ki; burasının bir "İslâm diyarı" olduğu anlaşılsın!..
"Hilâl", aslen bir "mühür"dür!.. Evet, İslâm'ın mührü!..
YORUMLAR