idealizm felsefe’de dünyayı ve varoluşu, şuur ve düşünceyi ehemmiyet vererek açıklayan öğreti... idealistler, varlıklar arasındaki soyut ili...
idealizm
felsefe’de dünyayı ve varoluşu, şuur ve düşünceyi ehemmiyet vererek açıklayan öğreti... idealistler, varlıklar arasındaki soyut ilişkilerin, duyularla algılanan nesnelerden daha gerçek bulunduğunu ve insanların mevcud her şeye düşünsel bağlamda, idealar vasıtasıyla ve idealar olarak bildiğini savunurlar. idealizmin birçok türü olmakla beraber hepsinin paylaşmış olduğu ortak ilkelerden söz edilebilir. tümellerin varlığı, burada ve şimdi varolanıın aşılması, varlıklar arasındaki ilişkilerin o varlıkların dönüştürüleceği varsayımı, çelişik bileşenleri bütünleştiren sistemler kurmaya yönelik diyalektik yaklaşım,; zihnin, bilhassa tinin maddeden ilkin sayılması.
doğa ötesi ya da epistemolojik yaklaşımı temel alması bakımından idealizmin iki temel biçimi vardır: doğa ötesi idealizm gerçekliğin idealara dayandığını, epistemolojik idealizm ise bilgi sürecinde zihnin yalnızca tinsel olanı kavrayabileceğini ya da nesnelerin gerçekliğinin algılanabilirliklerinden kaynaklandığını savunur. ilk biçimi ile idealizm dünyadaki temel tözün madde bulunduğunu, bunun da maddi biçimler ve süreçlerle bileneceğini ileri devam eden maddeciliğin, ikinci biçimi ile insan biliminin, zihnin haricinde ve bundan bağımsız olarak mevcud nesneleri gerçekte oldukları benzer biçimde görüp kavradığını öne devam eden gerçekliğin karşıtıdır. gözlemlenebilir gerçekleri ve ilişkileri vurgulayarak doğa ötesi görüşlere karşı çıkan olguculuk ile ateizm ve şüphecilik benzer biçimde akımlarda idealizme karşı çıkar.
felsefi idealizmin tarihsel gelişiminde, başlıca üç problemi yanıtlama çabası belirleyici olmuştur.
1)insan deyiminin sonul gerçekliği nedir? bu soruya verilen yanıtlar iki uç içinde dağılır. deneyci filozoflardan david hume’a nazaran insan deneyiminde anlatımını kabul eden sonul gerçeklik, olayların her kişinin bilincinde ard arda akışıdır. bu fikir, tüm gerçekliğin tek bir benliğin anlık duyu deneyimine indirgenilmesi sonucuna varır. diğeri uçta usçu filozoflardan spinoza’yı izleyenler için sonul öz, kendi başına var olabilen ve yalnızca kendisi tarafınca kavranabilendir.
2) bilginin muhteviyatında verilen nedir? verilerin mantıksal yorumu ve açıklamasıyla ne elde edilebilir? idealistlere nazaran bilgi sürecinin sonu, bireysel deneyimin haricinde kalmakla beraber gene de somut bir tümel ya da bir dizgedir. verilen mantıksal yorumu ve açıklaması, gerçekte, yeryüzünü üstünde yaşayanlarca tümüyle yeni bir biçime dönüştürülmesi anlama gelir.
3)bir düşünür süre içindeki oluşum ve değişiklik olgusu ya da değişik amaçlar ve değerler karşısında iyi mi bir tutum alınmalıdır? idealistlere nazaran us yalnızca doğadaki uyumlu düzeni ortaya çıkarmakla kalmaz, bununla birlikte çağdaş bir toplumun kültürel yaşamının parçası olan devleti ve diğeri kurumları da yaratır, bu kurumların değerlerini korumak ve geliştirmek, her çağdaş insanoğlunun etik temel görevidir. uluslar arası etik kurallarına da katkısı bulunan idealistler, hiçbir ulusun etkin güçlerini bir başka millet üstünde yargı sürmek için kullanamayacağını ileri sürerler. bu güç, yalnızca bir başka ulusun yaratıcı güçlerini ilerletmek, onların kültürel düzeyini kalkındırmak için kullanabilinir. idealizmin de tarih felsefesi, kıymet felsefesiyle yakından ilişkilidir. benedotto croce bu tarih felsefesini “her gerçek tarih, modern tarihtir†deyimiyle özetler.
idealistlerin başlıca dört savından biri berkeley’in esse est percipi (var olmak algılanmış olmaktır) ilkesidir. nesnelere dayandırılan tüm nitelikler duyu nitelikleridir. bunlar sadece duyu organları bulunan bir özne tarafınca algılandıklarında var olurlar. maddenin varlığını ve duyu algılarının maddeden kaynaklandığını görüşünü yadsıyan bu yalın sav, geniş tartışmalara yol açmıştır.
özneyle nesnenin karşılıklı birbirine bağımlı olduğu savı, birinci savla yakından ilişkilidir. nesnesi olmayan bir özneyi düşünmek olanaksızdır; şu sebeple özne olmak bir nesnenin ayrımında olmaktır. buna karşılık her nesne de sadece bir öznenin karşısında nesnedir. bu ilişki mutlak ve evrensel bir şekilde karşılıklıdır. dolayısıyla her tam gerçeklik, bir nesneyle bir öznenin birliğidir, doğrusu somut bir tümeldir.
idealizmin üçüncü savına nazaran insanoğlunun en dolaysız deneyiminde, doğrusu kendi öznel bilinçliğinde sezgisel ben, tinsel özellik taşımış olduğu var sayılan sonul gerçekliği direkt kavrayabilir. mesela platon’a nazaran, “iyi ideasıâ€na sıçrama mistik bir kalite taşır.
idealizmin dördüncü savı bilhassa tanrı’nın varlığını kanıtlamak için geliştirilmiştir. 11. yüzyılda canterbury’li aziz anselmus’un geliştirdiği bu sava nazaran yetkin bir varlığın varolması zorunludur, şu sebeple varolamak yetkinliğin temel öğelerinden biridir. tanrı yetkin bulunduğunu nazaran varlığı da zorunludur. bazı idealist filozoflar bu savı idealizmin diğeri ilkelerine de yaymışlardır.
YORUMLAR