Hippocrates döneminden beri süregelen, içe ve dışa dönük kişilik yapısı görüşlerinden esinlenen Jung, bunlara yeni nitelikler ve özellikler ...
Hippocrates döneminden beri süregelen, içe ve dışa dönük kişilik yapısı görüşlerinden esinlenen Jung, bunlara yeni nitelikler ve özellikler katmış, insanoğlunun kişiler ve nesnelerle olan ilişkilerini değerlendirerek, bunlara yönelme ya da bu tarz şeyleri iç hayatına alıp benimseme biçimine bakarak kişiliği, içe ve dışa dönük olarak başlıca iki tipe ayırmıştır:
1. İçe dönük tip ; nesnelerle zor ve negatif bağlantı kurar. Nesneden çok özneye bağlıdır. Nesne geri planda kalır, kişilik yapısı ve davranışın oluşmasına dolaylı olarak tesir yapar. Bu tiplerin içinde bulundukları ortama uyumları güçtür. Toplumsal kurallar ve değerlerin benimsenmesi zorlukla olabilir.
2. Dışa dönük tip ; nesnelerle kolay ve uyumlu bağlantı kurar. Nesnelere kıymet vererek düşünür. Eylemleri nesnelere gore düzenler. İlgisi özneden çok nesneye bağlıdır. Kendisinin dışındaki dünyaya daha çok ilgi duyar. İçinde yaşamış olduğu ortamın ortak kurallarına ve değerlerine kolay ve acele uyum gösterir.
Jung’a gore, içe ya da dışa dönük kişilik, kişilik gücünün yöneliş biçimidir. Bu güç doğuştan vardır, amacı üstün olan ruhsal işlevi belirlemek ve geliştirmektir. Genel olarak her kişilik yapısında, denge durumunda olan, içe ve dışa dönük özellikler vardır. Şuur, dışa dönük olduğu vakit, bilinçdışı içe dönüktür, ya da bunun tersi söz mevzusudur. Değişik tiplerin özellikleri, kişiler arası ilişkilerde, evlilik sorunlarında, ana baba çocuk çatışmalarında, insanoğlu arası sürtüşmelerde, hatta toplumsal ve siyasal olayların ortaya çıkmasında mühim rol oynar.
Gerçek yaşamda, işlevlerin iki boyut üstünde dağılmış karışımları bulunur. Duyum, duygu, sezgi ve düşüncenin oluşturduğu eksen üstünde karma durumlar ortaya çıkar.
Jung’a gore içe ve dışa dönük tipler, kişiliğin duyum, duygu, sezgi ve düşünme benzer biçimde temel işlevlerine gore şekil alırlar. Ferdin içinde bulunmuş olduğu ortama, kültür ve zihinsel gelişme düzeyine gore bu işlevlerden biri ön plana geçer, kişilik üstünde daha etkili rol oynar. Böylece ağırlık kazanan işlev, diğerlerini örter, geri planda gölgede bırakır. Ağırlık kazanan işlev, kişiliğin bilgili yanını oluşturur. Genel olarak, gölgede kalan işlevlerden biri, üst işleve destek sağlar. Geri kalan iki işlevden üçüncüsü, arada sıkışmış, dördüncüsü ise gelişmemiş olup, denetim dışı kalmıştır. Buna alt işlev adı verilir. Kişiliğin gelişip olgunlaşması, bu dört işlevin şuur düzeyine çıkmasına, bilgili olmasına bağlıdır. Kuramsal olarak tasarlanan bu durum, yalnız ulaşılması ihtiyaç duyulan bir amaçtır. Günlük yaşamda bu şekilde bir kişilik yapısına rastlama olasılığı ya asla yoktur ya da çok enderdir.
Kişilikte bulunan dört işlevden birinin gelişmesi, buluğluk çağı sonunda tamamlanır. Sadece, bu çağda olup kişilik gelişmesini tamamlamamış insanoğlu da vardır. Çocuksu kalmış olan bu insanoğlu, belirli durumlarda dört işlevden hangisine başvuracaklarını kestiremezler. Tutarsız davranırlar, kişilikleri dengesiz ve düzensizdir. Her an değişme gösterirler. Gelişmiş olan bir kişilik yapısında, söz mevzusu dört işlevden minimum üçünün şuur yüzeyine çıkması gereklidir. İçe ve dışa dönüklükte, uçlara yakın bulunan kişilerde, nevrotik yakınmalar ve emareler ortaya çıkar.
Kişilik gelişmesinde amaç, ruhsal bütünlüğün sağlanmasıdır. Dört temel işlev, genel davranış eğilimleriyle beraber değerlendirildiğinde birbirinden değişik sekiz değişik kişilik yapısı, kısaca tip ortaya çıkar:
Dışa dönük düşünen tip İçe dönük sezgisel tip
İçe dönük düşünen tip Dışa dönük sezgisel tip
Dışa dönük duygusal tip Dışa dönük duyumsal tip
İçe dönük duygusal tip İçe dönük duyumsal tip
YORUMLAR