Konya iline ait efsaneler nedir? Konya'da yaşanmış efsaneler hangileridir? Deve Taşı Efsanesi - Konya Şeydişehir'in kuruc...
Konya iline ait efsaneler nedir?
Konya'da yaşanmış efsaneler hangileridir?
Konya'da yaşanmış efsaneler hangileridir?
Deve Taşı Efsanesi - Konya
Şeydişehir'in kurucusu olan Seyit Harun Veli Velvelit örenlerinden de yararlanarak bugün adıyla anılan camiyi yaptırıyormuş Ama zivtleme için katran ve pise gerekiyormuş Eşrefoğlu Mehmet Bey bu durumu öğrencince Seydişehir'e bir katar pise ve katran göndermiş Karşılık olarakü Seyit Harın, tulumların içlerine birer tükürmüş; Beye Slm edin demiş Katar Beyşehir'e döndüğünde birde bakmışlar ki, tulumların kimi yağ, kimi de balla dolmuş Mehmet Bey, hem bölgenin beyi, hemde birde Mevlevi Çelebisi olarak, bu şekilde bir eren şahıs ile tanışmak isteyip bir arslana binmiş, yılanı kamçı olarak eline dolamış, o vakit ki ismi Trogitis olan Seydişehir e doğru yola çıkmış Seyit Harun; bu durumu öğrenince, yerdeki bir kaya parçasına tekmesini vurmuş, kaya ayağa kalkıp deve olmuş, üzerine binip beyi karşılamaya çıkmış Yolda karşılaşmışlar Seyit Harun'un taştan deveye bindiğini gören Mehmet Bey, Keramet Canısızı yürütmekte diyerek velinin elini öpmüş; arkadaş olmuşlar Eşrefoğlu anılan camiinin yapımınada yardımlarda bulunmuş Dostlukları o aşama ilerlemiş ki, Mehmet Bey Trogitis e Seyyidişehir, Seyit Harın da Süleymanşehir'e Beğşehri ismini koymuş Beğşehri bir süre sonra Beyşehir olarak anıldığı sanılmaktadır
(Seyit Harun Veli nin 1301 senesinde Horasan dan Seydişehir e göçetmiş bir eren şahıs olduğu bilinmektedir Efsanenin, Harun Veli ile Didiği Sultan içinde geçmiş olduğu görüşüne katılamıyoruz Günümüze kadar gelen ve Seydişehirlilerin Devetaşı dedikleri Taş Aliminyum yatırımları esnasında ortadan kaldırılmıştır)
üçler Efsanesi - Konya
üç dervişe hasta olan efendileri “Sizin kısmetiniz burada kesildi, Konya'ya gidin†demesi üstüne Horasan'ı koyup Konya'ya göç ederler. Kale kapısına vardıklarında önlerine yüzüpeçeli derviş kılıklı bir adam çıkar ve “Gelin der, sizin yeriniz Mevlanâ Dergahı'dır, oraya yerleşeceksiniz.†Yol gösteren derviş peçesini kaldırır. Bir de ne görsünler, hasta olan kendi mürşitleri değildir mi?
Mehmet, Mahmut ve Ahmet adlarında bu üç derviş ölünce Mevlanâ'ya yakın yere gömüldüler. Mezarlığa Fatih Sultan Mehmed zamanında üçler ismi verildi.
Alaeddin Tepesi Efsanesi - Konya
Konya Selçukluların başkenti iken Sultan Alaeddin bir cami yaptırmak istedi, bundan ötürü şehrin meclisi şehrin ortasında bir tepe meydana getirilmesinin ve bu tepenin üstüne camiin yapılmasını kararlaştırdı. Bu maksatla bir toprak vergisi kondu. Her insanın hissesine düşen toprağı çuval ve torbalarla getirmesi suretiyle meydana geldi.
Camiin inşasına başlandı. Bigün Sultan Alaeddin tepeye çıktı ve kent halkının evlerinin damlarında yarı çıplak yattıklarını görmüş oldu. Bunun üstüne tepeye yalnız camiinin yapılmasını, sarayın ise tepenin eteklerine inşasını istedi.
Kırk Kulplu Kazan Efsanesi - Konya
Kilistra'nın ortalama 4 kilometre batısında bulunan “Alısumas†dağı da bir çokharabeyi bünyesinde barındıran ve keşfedilmeyi bekleyen bir hazinedir. Oldukça dik yamaçları olan bu dağın tepesinde bir kent harabesi mevcuttur. Bu harabenin bu gün bir tek giriş kapısı ayakta kalabilmiştir. Kara kanalıyla ulaşım olmadığı için herhangi bir bilimsel araştırma yapılmamış olduğundan zamanı mevzusundaki bilgiler tahminlerden ibarettir.
Bu harabenin etrafı bir surla çevrilidir. Duvarların kalınlığının 1 metreden fazla olması kale kapısı görünümündeki giriş kapısının 2.5 metre genişliğe ve bir o denli da yüksekliğe haiz olması burada yaşayan medeniyetin oldukça kuvvetli olduğu ve gene kendisi benzer biçimde kuvvetli bir düşmanla karşı karşıya olduğu tezini güçlendirmektedir. Harabede bulunan büyük ve heybetli sütunlar, anlatılan “Kırk Kulplu Kazan†efsanesi burada yaşayan halkın maddi zenginlik sahibi olduklarını da göstermektedir.
Efsaneye gore kent halkı, bir hücum sonucu orayı terk etmek zorunda kalır. Terk ederken de tüm servetlerini içinde biriktirdikleri devasa bir kazanı gömerler. Kazanın içi altın doludur ve tam kırk tane kulpu vardır. Şehirlerini salgın edenlerin altınlarını bulmalarını istemezler. Kazanı gömdükten sonrasında üstüne meşe ağacının meyvesi olan palamut (pelit) dökerler. Bu şekilde içi altın dolu Kırk Kulplu Kazan'ın üstünde ağaçlar biter. Bundan böyle kazan bir ormanın altındadır.
Aya Thekla Efsanesi - Konya
Konya zamanı üstünde çalışanların en güçlükle karşılaştıkları devir, asla şüphesizdir ki ilkçağın sonlarından Anadolu'nun Türkleşmesine ve İslamlaşmasına kadar geçen bir safhayı içine alan uzun bir devirdir. Oysa Konya'nın İslam öncesi, bu topraklarda yaşayan insanların hayatlarını bilmek ve duygularını anlamaya çalışıyor olmak, İslam öncesi toplumunun daha sonraki İslam dönemindeki davranışlarını anlayabilmek açısından muhakkak ki çok önemlidir.
İşte bu sebeple değineceğimiz Konya'da Aya Thekla Efsanesi, kent tarihinin bu dönem için karanlıkta kalmış sayfalarını aydınlatmak incelemede Konya'nın Roma dönemindeki insanlarının his ve davranışlarını ile kent dokusu üstünde mühim bilgilere haiz olmaktayız. O dönem insanlarında Yahudilik ve Hıristiyanlık arası İlişkinin tüm acımasızlığına tanık olmaktayız.
Havarilerden Paulus'un (Pavlos, Sen Pol) işlerini gösteren ve zamanımıza kadar üç parça halinde gelebilen yazılardan birinci ve en Önemlisi Paulus ve Thekla olarak tanınır. Türlü devirlerde çok değişik dillerde çeşitli versiyonları yazılmış bu öykü çok eski zamanlardan bu yana Hıristiyan yazarları ta biliniyordu. Hatta o denli ki, çok kıymetli olduğu kabul edilen bu yazı, Hıristiyanlığın resmi kitabına alınan yazıların haricinde kalmakla birlikte, onları takip eden en kıymetli yaratı olarak görülür.
Pisidia Antiokheia'sında (Yalvaç) bir havrada vaazlar veren Paulus, burada barınamayınca, kaçarak Iconium (Konya) istikametinde ilerlemeye başlamıştı. Yanında Demas İle Hcrmogenes isminde onun görüşlerine pek de bağlı olmayan iki Hıristiyan vardı. Paulus'un şehre yaklaştığını haber alan Onesiphoros isminde Konyalı bir Hıristiyan, oğullan Simias ile Zcnon ve karısı Lektray yanına alıp karşılayıcı çıkar. Onesiphoros, Paulus'u tanımadığından, dostu Titus tarafınca meydana getirilen tanım üstüne yolcular içinde Paulus'u arar. Lystra (Hatunsaray) ile Konyalı bağlayan yol üstünde bekleyen Onesiphoros, Titus'un tarifine uyan kısa boylu, sağlam yapılı, kavisli bacaklı, çıplak başlı, kaşları birleşik, hafifçe kemerli burnu ile bir yolcunun geldiğini görür ve onu hemen Paulus olarak tanır. Paulus, samimiyetsiz iki şakirdi ile Oneshiphoros'un Konya'daki evine konuk olurlar, rnütevâzî bir yemekten sonrasında, Konya Hıristiyanlarının toplantı yeri olan bu evde Havari hemen vaazına başlar. Konuşmasının ağırlık merkezi, dünya zevklerinden uzaklaşmak ve Tanrı yolunda tam bir bekaret yaşamı hayata devam etmenin iyiliği hakkındadır. Paulus'un bu husustaki görüşü o derecede ileridir ki. Tanrı korkusu ve sevgisine layık olmak isteyenlerin evlilik hayatından dahi uzaklaşmalarını tavsiye eder.
Havari Paulus, Oncsiphoros'un evinde etrafına toplananlara bu fikirleri aşılamaya çalışırken, komşu evde oturan Theokleia adındaki dul bir kadının 17 yaşındaki kızı Thekla'da, Onesiphoros'un evine en yakın pencerenin Önüne oturarak büyük bir hayranlıkla bu alev ateş hatibi dinlemektedir. Thekla, Paulus'un sözlerinin tesirine kendisini o derecede kaptırır ki, pencerenin önünde gece, gündüz ayrılmaksızın, hatta yemeyi, içmeyi ve uyumayı unutarak tam üç gün - üç gece yüzünü görmediği ama sesini duyduğu havariyi dinler. Bu durumdan endişelenen anası, nihayet kızının nişanlısı -hikayenin bir takım versiyonlarında kocası- Thamyris'e bu hâle bir son vermesini bildirir. Thamyris ve annesinin kendisini ikna için söyledikleri tüm sözler, tesirsiz kalır. Genç kız, asla kıpırdamadan pencerenin önünde oturmaya devam eder. Sabrı tükenen Thamyris, nihayet, Oncsiphoros'un kapısına dayanır. Burada sokakta rastlamış olduğu Demas ve Hcrmogenes'e; “gençleri ve bakire kızları aldatarak onları evlenmekten uzaklaştıran bu iğfal edicinin†kim bulunduğunu sorarak hakkında kendisine bilgi verdikleri takdirde, onları parayla mükafatlandıracağını söyler. Demas ve Hermogenes; “Onun kimin nesi bulunduğunu ikimiz de bilmiyoruz.†derler. “Ancak muhakkak olan bir şey var ise o da şudur ki, bu adam, ama tam bekaretin muhafaza edildiği takdirde ölümden sonrasında yaşam bulunabileceğini söylemek suretiyle, gençleri kadınlardan, kızları da erkeklerden uzaklaştırmaktadırâ€. Bunun üstüne Thayris, iki adamı evine davet ederek, onlara yükümlü bir yiyecek yedirir ve Paulus'un yaymış olduğu fikirler hakkında daha geniş bilgiler alır. Nihayet Demas ve Hermogenes. nişanlısını yitik eden gence havariyi suç duyurusu ederek yakalatmasını ve bu şekilde kızı onun tesirinden kurtarmasını tavsiye eder.
Ertesi sabah, gün ağarırken Thayris, lüzumlu memurlar ve güçlü bir muhafız kuvveti ile Oncsiphoros'un evine giderek, orada Paulus'a:“Sen, Iconium şehrini ve nişanlımı İğfal ettin!†der ve havari Iconium Valisi Proconsul Cestilius'un huzuruna çıkarılır. Kendisinin Tanrı tarafınca insanlara doğru yolu göstererek onları kurtarmak suretiyle gönderildiğini söylemek suretiyle savunmasını meydana getiren Paulus, ileride yeniden sorguya çekilmek suretiyle zindana kapatılır. Bu vakadan haberi olan Thekla ise gece bileziklerini vermek suretiyle evinin kapısını açtırtır, hemen zindana koşar, burada da zindancıyı gümüş bir ayna vermek suretiyle razı ederek, içeriye Paulus'un yanıma girer, onun ayaklarının dibine oturarak onu dinler. Genç kızın ortadan kaybolmasından telaşa düşen ev halkı ve nişanlısı, ilkin şaşkın bir hâlde sağa sola koşuştururlar. Nihayet kapı hizmetine bakan esirin bir dostu, kızın gece gittiğini söylemesi üstüne kapıcıyı sıkıştırırlar. Thekla'nın zindana kaçtığını öğrenince hakikaten de genç kızı orada bulurlar. Vaziyet, tıpkı Proconsul Cestilius'a bildirilince, Paulus'un huzuruna getirilmesini emreder. Fakat havari gidince kız o şekilde üzülür ve kendisini yerden yere vurur. Nihayet onu da Cestilius'un karşısına çıkarırlar. Burada genç kız kendisine sorulanların asla herhangi birine yanıt vermez, gözleri Paulus'un yüzüne çakılı olarak durur. Sabrı taşan anası, nihayet bağırır. “Bu ahlaksızı yakın! Bu adam tarafınca iğfal olunan tüm bayanların dehşet duyması için bu kızı sirkin ortasında yakın!†Tüm yumuşaklığına karşın Cestilius, bu şiddetli sonucu verir. Paulus ise ilkin değnekle dövüldükten sonrasında şehirden kovulacaktır.
Nerede ise çırılçıplak bir halde sirkin ortasına getirilen Thekla, gene gözleri ile Paulus'u arar ve bulur. Fakat Paulus bu kez İsa'nın görünüşünü alır. Kızın yakılması için lüzumlu çalıları şehrin gençleri, genç kızları getirirler. Cellatlar, bu tarz şeyleri istif ederken Proconsul Cestilius, genç kızın metaneti karşısında ağlamaktan kendisini alamaz. Nihayet Thekla odun yığınının üstüne çıkarılır ve demetler ateşe verilir. Fakat o anda Tanrının inayeti belirir. Aniden şiddetli bir gök gürültüsü duyulur ve ortalık kararır. Aynı anda başlamış olan bir sağanak ve dolu yağışı, yalnız ateşi söndürmekle kalmaz, sirkin sahnesi sel suları ile usd, hatta selde boğulanlar dahi olur ve bu şekilde genç kız da canlı canlı yanmaktan kurtulur.
Genç kız Konya'ya döner, orada fazla kalmaz. Silifke'ye doğru yola çıkar. Halk içinde Meryemlik olarak malum bu yöredeki mağaraya yerleşir. Uzun seneler yöre insanına şifa dağıtır. Çoktanrılı Silifkelilerin çoğunu yeni dinin üyesi haline getirir. Thekla'nın olağanüstü nimetleri, bir taraftan Yahudileri bir taraftan da Silifke çevresindeki hekimleri rahatsız ediyorer.Paulus'un düşüncelerine sadık kalmış olarak sürdürdüğü 90 senelik dünya yaşamı, kimlikleri mevzusunda tutarsız düşünceler üretilen iki saldırganın mağaraya gelmeleri ile son bulur. Söylentilere gore Thekla mağaranın derinliklerindeki kayaların yarılmasıyla saldırganların elinden kurtulur. Fakat onu tekrar kimse göremez. Geriye Silifke'de uzun vakit kıymetli bir hatıra olarak gizlenen şalı kalmıştır.
Thekla'nın kaybolmasından sonrasında mağarası kilise olarak kullanılmaya başlanır. Duvarlar mermerlerle kaplanır. Bölgeler ve kimi mıntıkalar cam fresklerle bezenir. Hıristiyanlık yasak olmaktan çıkarılıp İ.S. 312'de imparator Konstantin döneminde özgür bırakılınca mağaranın derhal üstüne Thekla adına bir bazilika inşa edilir. 5. yüzyılın ortasında bu kilisenin yerine ihtişamlı bir kilise yapılır. Uzun seneler süresince Hıristiyan âleminin hac yeri olarak kullanılöıştır. Kemerlerle civardaki çok sayıda sarnıca aktarılan su, burayı cennete çevirmiştir. Günümüzde 23-24 Eylül tarihlerinde dünyanın dört bir yanından gelen Hıristiyanlar, hem Katolik hem de Ortodoks Kilisesi tarafınca resmen azize olarak tanınmış Thekla'nın yaşamış olduğu mağarayı ve kilise kalıntılarını ziyaret ederek hacı oluyorlar.
Sebep: iç başlık.
Konya hakkında geniş bilgi verir misiniz?
Anadolu efsaneleri hakkında bilgi verir misiniz?
Konya'nın ilçesi Seydişehir hakkında bilgi verir misiniz?
Bu bildiri 'en iyi yanıt' seçilmiştir.
Şeydişehir'in kurucusu olan Seyit Harun Veli Velvelit örenlerinden de yararlanarak bugün adıyla anılan camiyi yaptırıyormuş Ama zivtleme için katran ve pise gerekiyormuş Eşrefoğlu Mehmet Bey bu durumu öğrencince Seydişehir'e bir katar pise ve katran göndermiş Karşılık olarakü Seyit Harın, tulumların içlerine birer tükürmüş; Beye Slm edin demiş Katar Beyşehir'e döndüğünde birde bakmışlar ki, tulumların kimi yağ, kimi de balla dolmuş Mehmet Bey, hem bölgenin beyi, hemde birde Mevlevi Çelebisi olarak, bu şekilde bir eren şahıs ile tanışmak isteyip bir arslana binmiş, yılanı kamçı olarak eline dolamış, o vakit ki ismi Trogitis olan Seydişehir e doğru yola çıkmış Seyit Harun; bu durumu öğrenince, yerdeki bir kaya parçasına tekmesini vurmuş, kaya ayağa kalkıp deve olmuş, üzerine binip beyi karşılamaya çıkmış Yolda karşılaşmışlar Seyit Harun'un taştan deveye bindiğini gören Mehmet Bey, Keramet Canısızı yürütmekte diyerek velinin elini öpmüş; arkadaş olmuşlar Eşrefoğlu anılan camiinin yapımınada yardımlarda bulunmuş Dostlukları o aşama ilerlemiş ki, Mehmet Bey Trogitis e Seyyidişehir, Seyit Harın da Süleymanşehir'e Beğşehri ismini koymuş Beğşehri bir süre sonra Beyşehir olarak anıldığı sanılmaktadır
(Seyit Harun Veli nin 1301 senesinde Horasan dan Seydişehir e göçetmiş bir eren şahıs olduğu bilinmektedir Efsanenin, Harun Veli ile Didiği Sultan içinde geçmiş olduğu görüşüne katılamıyoruz Günümüze kadar gelen ve Seydişehirlilerin Devetaşı dedikleri Taş Aliminyum yatırımları esnasında ortadan kaldırılmıştır)
üçler Efsanesi - Konya
üç dervişe hasta olan efendileri “Sizin kısmetiniz burada kesildi, Konya'ya gidin†demesi üstüne Horasan'ı koyup Konya'ya göç ederler. Kale kapısına vardıklarında önlerine yüzüpeçeli derviş kılıklı bir adam çıkar ve “Gelin der, sizin yeriniz Mevlanâ Dergahı'dır, oraya yerleşeceksiniz.†Yol gösteren derviş peçesini kaldırır. Bir de ne görsünler, hasta olan kendi mürşitleri değildir mi?
Mehmet, Mahmut ve Ahmet adlarında bu üç derviş ölünce Mevlanâ'ya yakın yere gömüldüler. Mezarlığa Fatih Sultan Mehmed zamanında üçler ismi verildi.
Alaeddin Tepesi Efsanesi - Konya
Konya Selçukluların başkenti iken Sultan Alaeddin bir cami yaptırmak istedi, bundan ötürü şehrin meclisi şehrin ortasında bir tepe meydana getirilmesinin ve bu tepenin üstüne camiin yapılmasını kararlaştırdı. Bu maksatla bir toprak vergisi kondu. Her insanın hissesine düşen toprağı çuval ve torbalarla getirmesi suretiyle meydana geldi.
Camiin inşasına başlandı. Bigün Sultan Alaeddin tepeye çıktı ve kent halkının evlerinin damlarında yarı çıplak yattıklarını görmüş oldu. Bunun üstüne tepeye yalnız camiinin yapılmasını, sarayın ise tepenin eteklerine inşasını istedi.
Kırk Kulplu Kazan Efsanesi - Konya
Kilistra'nın ortalama 4 kilometre batısında bulunan “Alısumas†dağı da bir çokharabeyi bünyesinde barındıran ve keşfedilmeyi bekleyen bir hazinedir. Oldukça dik yamaçları olan bu dağın tepesinde bir kent harabesi mevcuttur. Bu harabenin bu gün bir tek giriş kapısı ayakta kalabilmiştir. Kara kanalıyla ulaşım olmadığı için herhangi bir bilimsel araştırma yapılmamış olduğundan zamanı mevzusundaki bilgiler tahminlerden ibarettir.
Bu harabenin etrafı bir surla çevrilidir. Duvarların kalınlığının 1 metreden fazla olması kale kapısı görünümündeki giriş kapısının 2.5 metre genişliğe ve bir o denli da yüksekliğe haiz olması burada yaşayan medeniyetin oldukça kuvvetli olduğu ve gene kendisi benzer biçimde kuvvetli bir düşmanla karşı karşıya olduğu tezini güçlendirmektedir. Harabede bulunan büyük ve heybetli sütunlar, anlatılan “Kırk Kulplu Kazan†efsanesi burada yaşayan halkın maddi zenginlik sahibi olduklarını da göstermektedir.
Efsaneye gore kent halkı, bir hücum sonucu orayı terk etmek zorunda kalır. Terk ederken de tüm servetlerini içinde biriktirdikleri devasa bir kazanı gömerler. Kazanın içi altın doludur ve tam kırk tane kulpu vardır. Şehirlerini salgın edenlerin altınlarını bulmalarını istemezler. Kazanı gömdükten sonrasında üstüne meşe ağacının meyvesi olan palamut (pelit) dökerler. Bu şekilde içi altın dolu Kırk Kulplu Kazan'ın üstünde ağaçlar biter. Bundan böyle kazan bir ormanın altındadır.
Aya Thekla Efsanesi - Konya
Konya zamanı üstünde çalışanların en güçlükle karşılaştıkları devir, asla şüphesizdir ki ilkçağın sonlarından Anadolu'nun Türkleşmesine ve İslamlaşmasına kadar geçen bir safhayı içine alan uzun bir devirdir. Oysa Konya'nın İslam öncesi, bu topraklarda yaşayan insanların hayatlarını bilmek ve duygularını anlamaya çalışıyor olmak, İslam öncesi toplumunun daha sonraki İslam dönemindeki davranışlarını anlayabilmek açısından muhakkak ki çok önemlidir.
İşte bu sebeple değineceğimiz Konya'da Aya Thekla Efsanesi, kent tarihinin bu dönem için karanlıkta kalmış sayfalarını aydınlatmak incelemede Konya'nın Roma dönemindeki insanlarının his ve davranışlarını ile kent dokusu üstünde mühim bilgilere haiz olmaktayız. O dönem insanlarında Yahudilik ve Hıristiyanlık arası İlişkinin tüm acımasızlığına tanık olmaktayız.
Havarilerden Paulus'un (Pavlos, Sen Pol) işlerini gösteren ve zamanımıza kadar üç parça halinde gelebilen yazılardan birinci ve en Önemlisi Paulus ve Thekla olarak tanınır. Türlü devirlerde çok değişik dillerde çeşitli versiyonları yazılmış bu öykü çok eski zamanlardan bu yana Hıristiyan yazarları ta biliniyordu. Hatta o denli ki, çok kıymetli olduğu kabul edilen bu yazı, Hıristiyanlığın resmi kitabına alınan yazıların haricinde kalmakla birlikte, onları takip eden en kıymetli yaratı olarak görülür.
Pisidia Antiokheia'sında (Yalvaç) bir havrada vaazlar veren Paulus, burada barınamayınca, kaçarak Iconium (Konya) istikametinde ilerlemeye başlamıştı. Yanında Demas İle Hcrmogenes isminde onun görüşlerine pek de bağlı olmayan iki Hıristiyan vardı. Paulus'un şehre yaklaştığını haber alan Onesiphoros isminde Konyalı bir Hıristiyan, oğullan Simias ile Zcnon ve karısı Lektray yanına alıp karşılayıcı çıkar. Onesiphoros, Paulus'u tanımadığından, dostu Titus tarafınca meydana getirilen tanım üstüne yolcular içinde Paulus'u arar. Lystra (Hatunsaray) ile Konyalı bağlayan yol üstünde bekleyen Onesiphoros, Titus'un tarifine uyan kısa boylu, sağlam yapılı, kavisli bacaklı, çıplak başlı, kaşları birleşik, hafifçe kemerli burnu ile bir yolcunun geldiğini görür ve onu hemen Paulus olarak tanır. Paulus, samimiyetsiz iki şakirdi ile Oneshiphoros'un Konya'daki evine konuk olurlar, rnütevâzî bir yemekten sonrasında, Konya Hıristiyanlarının toplantı yeri olan bu evde Havari hemen vaazına başlar. Konuşmasının ağırlık merkezi, dünya zevklerinden uzaklaşmak ve Tanrı yolunda tam bir bekaret yaşamı hayata devam etmenin iyiliği hakkındadır. Paulus'un bu husustaki görüşü o derecede ileridir ki. Tanrı korkusu ve sevgisine layık olmak isteyenlerin evlilik hayatından dahi uzaklaşmalarını tavsiye eder.
Havari Paulus, Oncsiphoros'un evinde etrafına toplananlara bu fikirleri aşılamaya çalışırken, komşu evde oturan Theokleia adındaki dul bir kadının 17 yaşındaki kızı Thekla'da, Onesiphoros'un evine en yakın pencerenin Önüne oturarak büyük bir hayranlıkla bu alev ateş hatibi dinlemektedir. Thekla, Paulus'un sözlerinin tesirine kendisini o derecede kaptırır ki, pencerenin önünde gece, gündüz ayrılmaksızın, hatta yemeyi, içmeyi ve uyumayı unutarak tam üç gün - üç gece yüzünü görmediği ama sesini duyduğu havariyi dinler. Bu durumdan endişelenen anası, nihayet kızının nişanlısı -hikayenin bir takım versiyonlarında kocası- Thamyris'e bu hâle bir son vermesini bildirir. Thamyris ve annesinin kendisini ikna için söyledikleri tüm sözler, tesirsiz kalır. Genç kız, asla kıpırdamadan pencerenin önünde oturmaya devam eder. Sabrı tükenen Thamyris, nihayet, Oncsiphoros'un kapısına dayanır. Burada sokakta rastlamış olduğu Demas ve Hcrmogenes'e; “gençleri ve bakire kızları aldatarak onları evlenmekten uzaklaştıran bu iğfal edicinin†kim bulunduğunu sorarak hakkında kendisine bilgi verdikleri takdirde, onları parayla mükafatlandıracağını söyler. Demas ve Hermogenes; “Onun kimin nesi bulunduğunu ikimiz de bilmiyoruz.†derler. “Ancak muhakkak olan bir şey var ise o da şudur ki, bu adam, ama tam bekaretin muhafaza edildiği takdirde ölümden sonrasında yaşam bulunabileceğini söylemek suretiyle, gençleri kadınlardan, kızları da erkeklerden uzaklaştırmaktadırâ€. Bunun üstüne Thayris, iki adamı evine davet ederek, onlara yükümlü bir yiyecek yedirir ve Paulus'un yaymış olduğu fikirler hakkında daha geniş bilgiler alır. Nihayet Demas ve Hermogenes. nişanlısını yitik eden gence havariyi suç duyurusu ederek yakalatmasını ve bu şekilde kızı onun tesirinden kurtarmasını tavsiye eder.
Ertesi sabah, gün ağarırken Thayris, lüzumlu memurlar ve güçlü bir muhafız kuvveti ile Oncsiphoros'un evine giderek, orada Paulus'a:“Sen, Iconium şehrini ve nişanlımı İğfal ettin!†der ve havari Iconium Valisi Proconsul Cestilius'un huzuruna çıkarılır. Kendisinin Tanrı tarafınca insanlara doğru yolu göstererek onları kurtarmak suretiyle gönderildiğini söylemek suretiyle savunmasını meydana getiren Paulus, ileride yeniden sorguya çekilmek suretiyle zindana kapatılır. Bu vakadan haberi olan Thekla ise gece bileziklerini vermek suretiyle evinin kapısını açtırtır, hemen zindana koşar, burada da zindancıyı gümüş bir ayna vermek suretiyle razı ederek, içeriye Paulus'un yanıma girer, onun ayaklarının dibine oturarak onu dinler. Genç kızın ortadan kaybolmasından telaşa düşen ev halkı ve nişanlısı, ilkin şaşkın bir hâlde sağa sola koşuştururlar. Nihayet kapı hizmetine bakan esirin bir dostu, kızın gece gittiğini söylemesi üstüne kapıcıyı sıkıştırırlar. Thekla'nın zindana kaçtığını öğrenince hakikaten de genç kızı orada bulurlar. Vaziyet, tıpkı Proconsul Cestilius'a bildirilince, Paulus'un huzuruna getirilmesini emreder. Fakat havari gidince kız o şekilde üzülür ve kendisini yerden yere vurur. Nihayet onu da Cestilius'un karşısına çıkarırlar. Burada genç kız kendisine sorulanların asla herhangi birine yanıt vermez, gözleri Paulus'un yüzüne çakılı olarak durur. Sabrı taşan anası, nihayet bağırır. “Bu ahlaksızı yakın! Bu adam tarafınca iğfal olunan tüm bayanların dehşet duyması için bu kızı sirkin ortasında yakın!†Tüm yumuşaklığına karşın Cestilius, bu şiddetli sonucu verir. Paulus ise ilkin değnekle dövüldükten sonrasında şehirden kovulacaktır.
Nerede ise çırılçıplak bir halde sirkin ortasına getirilen Thekla, gene gözleri ile Paulus'u arar ve bulur. Fakat Paulus bu kez İsa'nın görünüşünü alır. Kızın yakılması için lüzumlu çalıları şehrin gençleri, genç kızları getirirler. Cellatlar, bu tarz şeyleri istif ederken Proconsul Cestilius, genç kızın metaneti karşısında ağlamaktan kendisini alamaz. Nihayet Thekla odun yığınının üstüne çıkarılır ve demetler ateşe verilir. Fakat o anda Tanrının inayeti belirir. Aniden şiddetli bir gök gürültüsü duyulur ve ortalık kararır. Aynı anda başlamış olan bir sağanak ve dolu yağışı, yalnız ateşi söndürmekle kalmaz, sirkin sahnesi sel suları ile usd, hatta selde boğulanlar dahi olur ve bu şekilde genç kız da canlı canlı yanmaktan kurtulur.
Genç kız Konya'ya döner, orada fazla kalmaz. Silifke'ye doğru yola çıkar. Halk içinde Meryemlik olarak malum bu yöredeki mağaraya yerleşir. Uzun seneler yöre insanına şifa dağıtır. Çoktanrılı Silifkelilerin çoğunu yeni dinin üyesi haline getirir. Thekla'nın olağanüstü nimetleri, bir taraftan Yahudileri bir taraftan da Silifke çevresindeki hekimleri rahatsız ediyorer.Paulus'un düşüncelerine sadık kalmış olarak sürdürdüğü 90 senelik dünya yaşamı, kimlikleri mevzusunda tutarsız düşünceler üretilen iki saldırganın mağaraya gelmeleri ile son bulur. Söylentilere gore Thekla mağaranın derinliklerindeki kayaların yarılmasıyla saldırganların elinden kurtulur. Fakat onu tekrar kimse göremez. Geriye Silifke'de uzun vakit kıymetli bir hatıra olarak gizlenen şalı kalmıştır.
Thekla'nın kaybolmasından sonrasında mağarası kilise olarak kullanılmaya başlanır. Duvarlar mermerlerle kaplanır. Bölgeler ve kimi mıntıkalar cam fresklerle bezenir. Hıristiyanlık yasak olmaktan çıkarılıp İ.S. 312'de imparator Konstantin döneminde özgür bırakılınca mağaranın derhal üstüne Thekla adına bir bazilika inşa edilir. 5. yüzyılın ortasında bu kilisenin yerine ihtişamlı bir kilise yapılır. Uzun seneler süresince Hıristiyan âleminin hac yeri olarak kullanılöıştır. Kemerlerle civardaki çok sayıda sarnıca aktarılan su, burayı cennete çevirmiştir. Günümüzde 23-24 Eylül tarihlerinde dünyanın dört bir yanından gelen Hıristiyanlar, hem Katolik hem de Ortodoks Kilisesi tarafınca resmen azize olarak tanınmış Thekla'nın yaşamış olduğu mağarayı ve kilise kalıntılarını ziyaret ederek hacı oluyorlar.
YORUMLAR