LEHİB a. (ar. lehib). Esk. 1. Alev, ateş: "O dumanlar, o cûy-bâr-ı lehib/hepsi bir an içinde mahv oluyor" (Tevfik Fikret)...
LEHİB a. (ar. lehib). Esk.
1. Alev, ateş: "O dumanlar, o cûy-bâr-ı lehib/hepsi bir an içinde mahv oluyor" (Tevfik Fikret).
2. Ateşin sıcaklığı.
3. Lehib efrûz, ateş yakan, alevlendiren: "Hademe ve esnaf ve tüccarın kânun-ı derûnları olağanüstü lehib-efrûz-ı gayz u kin idi" (Cevdet Paşa, XIX. yy.). || Lehib-i külhan, külhan ateşi; yok edici ateş: "Kahrının bir nefesi serdi lehib-i külhan" (Nedim, XVIII. yy). || Lehib-i mihnet, üzüntü, sorun ateşi: "Öyleki bir ânı kıl tasarım ki / Yüreğim pür lehibi mihnetle" (Tevfik Fikret).
1. Alev, ateş: "O dumanlar, o cûy-bâr-ı lehib/hepsi bir an içinde mahv oluyor" (Tevfik Fikret).
2. Ateşin sıcaklığı.
3. Lehib efrûz, ateş yakan, alevlendiren: "Hademe ve esnaf ve tüccarın kânun-ı derûnları olağanüstü lehib-efrûz-ı gayz u kin idi" (Cevdet Paşa, XIX. yy.). || Lehib-i külhan, külhan ateşi; yok edici ateş: "Kahrının bir nefesi serdi lehib-i külhan" (Nedim, XVIII. yy). || Lehib-i mihnet, üzüntü, sorun ateşi: "Öyleki bir ânı kıl tasarım ki / Yüreğim pür lehibi mihnetle" (Tevfik Fikret).
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR