MİLLİ KüLTüR NE DEMEKTİR? Ulusal Kültür nedir ? Kültür değişik anlamları olan bir terimdir. İnsana ilişkin bir kavram olarak kültür...
MİLLİ KüLTüR NE DEMEKTİR?
Ulusal Kültür nedir ?
Kültür değişik anlamları olan bir terimdir.
İnsana ilişkin bir kavram olarak kültür, tarih içinde yaratılan bir anlam ve ehemmiyet sistemidir. Bir grup insanoğlunun bireysel ve toplu yaşamlarını anlamada, düzenlemede ve yapılandırmada kullandıkları bir inançlar ve adetler sistemidir
Türk Dil Kurumu sözlüğüne gore ise, kültür (ekin, eski dilde hars) teriminin tanımı şu şekildedir:
“quot;Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan tüm maddi ve manevi değerler ile bu tarz şeyleri yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanoğlunun naturel ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü.
Sosyolojik olarak, kültür bizi saran, insanlardan öğrendiğimiz toplumsal mirastır. Kültürün oluşmasında ikili bir süreç vardır; birinci süreçte insan eylemsiz ve alıcı konumdadır. Belli bir coğrafi çevrede yaşıyor, beslenme ve barınma gereksinimlerini orada gideriyordur. Doğayla kurulan bu öncül ilişki, doğrusu gereksinimleri doğrultusunda edinmiş olduğu bilgi, dili, davranışları ve maddi üretim ve tüketim aletleri kültürün yaratılmasında birinci aşama olarak karşımıza çıkar. İkinci aşamada ise insan alıcı konumdan çıkar ve üretmeye adım atar; doğrusu yaşamış olduğu çevreye etkin ve etken bir güç olarak katılır. Bu süreç ilk aletlerin yaratılmasıyla sınırı olan olarak başlayıp Neolitik Çağ'la beraber hız kazanmıştır. Kültür birikimle beraber ivmesi artan bir toplumsal yapı bileşenidir. Giderek her nesil miras almış olduğu kültüre maddi ve manevi bir katkı yapar ve onu kendinden sonrakilere miras bırakır.
Bireyler için ise yargılama, zevk ve eleştirme yeteneklerinin öğrenme ve tecrübeler kanalıyla geliştirilmiş olan biçimine o kişinin kültürü denir. Ferdin edinmiş olduğu detayları-bilgileri anlatmak için de kültür sözcüğü kullanılır.
Kültürler terimi
Kültürler, kültür terimine ilişkin olarak bir ödat halini ifade etmektedir. Tek başına kullanıldığında kültür, aşağı yukarı insan yaşamının tümünü ifade eder. Kültürler terimi ise, kültürün oluşum yönüne atıfta bulunmaktadır. İş kültürü, uyuşturucu kültürü, etik, siyasal, bilimsel nitelikli ve cinsel kültür terimleri yaşamın ilgi alanlarını, kavramlaştırma, sınırlama, yapılanma ve düzenlenme biçimleri de dahil denetleyen inanç ve adetler için kullanılır. Eşcinsel, gençlik, kitle ve çalışan derslik kültürü şeklinde terimler bu grupların cemiyet içindeki yerlerini ve iç ve dış ilişkilerini yürütme biçimlerini ifade eder.[4Mesleki branşlaşma ve uzmanlık alanlarına, herhangi bir sektöre yönelik bir atıfla kültür terimi da yerleşik kullanım halindedir.
Bir kültürü incelemek ve kültürler arası farklılığı belirlemek için kültürü oluşturan unsurların bilinmesi gerekir. Bu unsurlar toplumda kültürün oluşumunda ve şekillenmesinde rol oynar.
Ek olarak Bakınız
Ulusal Kültür Nedir? Ulusal Kültürün Ehemmiyet ve Unsurları
Kültür nedir? Kültürün ögeleri nedir?
Maddi kültür ögeleri nedir?
Ulusal kültür
Bir millete özgü bilgi, inanç ve davranışlar bütünü ile bu bütünün parçası olan maddi nesneler.Bir milletteki Toplumsal yaşamın dil, fikir, anane, işaret sistemleri, kurumlar, yasalar, aletler, teknikler, sanat yapıtları şeklinde her türlü maddi ve tinsel ürününü kapsamına alır.
Ulusal kültür, bir milletin tüm üyelerinin ortak bir payda da buluşması;ortak karakter ögelerine haiz olunması , luk, üzüntü ve hazları yaşamada benzerlikler yaşanmasıdır.
Bence bizim ulusal kültürümüz içinde, aile ve manevi bağların kuvvetli olmasına yönelik temelden verilen telkinlerin yoğunluğu gelmektedir.
Mustafa Kemal Atatürk Ve Ulusal Kültür
“Millî şuurun ayakta kalabilmesi ve uyanık bulunması için dil ve tarih uğrunda çalışmaya mecburuz†diyen Mustafa Kemal Atatürk'ün millî bilinç bahsindeki dikkat ve titizliği gözlerimizin önündedir. Bir milletin ayakta kalmasında, bir toplumun millî şuura varmasında en büyük ve en kati görevi oynayanın da kültür olduğu bilinmektedir.†(s.3) “ Millî kahramanların doğdukları seneler, bağlı oldukları milletin bahtında iyiye doğru,gelişip yükselmeye doğru gidişin müjdecisidir.†(s.4) “Bir milletin varlığında kültürün mühim bir yeri ve büyük bir kıymeti bulunduğunu kuşkusuzca söyleyebiliriz.†(s.7) “ İslâm medeniyetinin meydana gelişinde Türk kültürünün büyük katkısı bulunmuş olduğu bir gerçektir. Bununla birlikte, çağlar geçtikçe ve batının tesiri de eklenince millî kültür değerlerimizden bir kısmı da küçümsenir olmuştur.†(s.8) “ Kültürün alan ve kapsam genişliği, onun çeşitli biçimlerde tanımlanmasına yol açmıştır. Nitekim Mustafa Kemal Atatürk de kültür hakkında birkaç tarif yapmıştır. Bunlardan birinde: “Kültür, okumak, idrak etmek, görebilmek, görebildiğinden mâna çıkarmak, intibah almak, düşünmek, zekâyı terbiye etmektir.†(s.15) “Prof. Dr. Mümtaz Turhan'ın kültür tanımı da şöyledir: “ Kültür, bir cemiyetin haiz olduğu maddî ve manevî kıymetlerden teşekkül eden öyleki bir bütündür ki, toplum içinde mevcut her nevi davranış şekillerini içine alır. Tüm bunlar beraber o toplum mensuplarının ekserisinde ortaklaşa olan ve onu öteki cemiyetlerden ayırt eden hususi bir yaşam seçimi temin eder.†(s.20) “ Mustafa Kemal Atatürk'ün ikinci bir kültür tanımı da “İnsanların hayatına, faaliyetine egemen olan kuvvet, ibda ve icad kabiliyetidir.†Şeklindedir.†(s. 22) 'Mustafa Kemal Atatürk, kültüre yeni Türk Devletinin temeli sayacak kadar büyük ehemmiyet vermişti. “Kültür Birliğiâ€ni ise Türk milletini meydan getiren unsurlar içinde kabul etmiştir.†(s.35) “ Milletimizin tarihini, ruhunu, an'anatını sahih, salim, dürüst bir nazarla görmeliyiz.†(s.40) “Efendiler! Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun en evvel ve her şeyden evvel Türkiye'nin istiklâline, kendi benliğine, ananat-ı milliyesine düşman olan tüm anasırla savaşım etmek lüzumu öğretilmelidir.†(s.62) 'Türk ulusu sadece varlığını derin ve sağlam kültür sınırları ile çevreledikten sonradır ki, onun yüksek kapasitesi ve erdemi, uluslar içinde tanınır.†(s.62) “Millî ahlâkımız, medenî esaslarla ve hür fikirlerle tenmiye ve takviye olunmalıdır.†(s.70) “Bir milleti yaşatmak için bazı temeller lâzımdır ve bilirsiniz ki, bu temellerin en mühimlerinden biri sanattır. Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir hayata mâlik olması imkansız. Bu şekilde bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve alil bir kimse gibidir. Hatta kastettiğim manayı bu söz de ifadeye kâfi değildir. Sanatsız kalan bir milletin yaşam damarlarından biri kopmuş olur…†(s. 81) “Atatürk sanatı şöyleki tanım etmiştir: “ Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu ifade sözle olursa şiir, nağme ile olursa musiki, fotoğraf ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık,bina ile olursa mimarlık olur.†(s.83) “Sanatkâr, cemiyette uzun ceht ve gayretlerden sonrasında alnında ışığı ilk hisseden insandır.†(s.84) “Millî kültür ise, hem usulle yapılmayan hem de taklitle başka milletlerden alınmayan duygulardır.†(s.89) “ Edebiyatın tanımını icra eden Mustafa Kemal Atatürk der ki: “ Edebiyat denildiği süre şu anlaşılır: Söz ve mânayı, doğrusu dimağında yer eden, her türlü detayları-bilgileri ve insan karakterinin en büyük duygularını, bu tarz şeyleri dinleyenleri ya da okuyanları, çok ilgili kılacak surette söylemek ve yazmak sanatı. Bunun içindir ki, edebiyat, ister düzyazı hâlinde olsun, ister nazım şeklinde olsun, tıpkı fotoğraf şeklinde, heykeltıraşlık şeklinde bilhassa musiki şeklinde, güzel sanatlardan sayıla gelmektedir.†(s.99) “ Şairlerimiz esaslı kültür sahibi olmalı ve zamanı iyi bilmelidir.†(s.106) “ Bir de Mustafa Kemal Atatürk her milletin istiklâl içinde benliğine ulaşması ve uygarlık yolundan ilerlerken birbirlerine yaklaşmayı dış politika bakımından da mühim saymıştır. Onun için kendi zamanında dahi yalnız siyasal anlaşmalar değil, kültürel yakınlaşmayı da hedef olarak göstermiştir.†(s.117) “İktisadî kalkınma millî yaşamın tüm vecheleri ile, fakat en fazla toplumun kültür gelişimleri ile ilgilidir ve kültürden ayrı düşünülemez.†(s.120)
MİLLİ KüLTüR NEDİR?
Kültür, toplumda yaşayan insanların tüm öğrendikleri ve paylaştıklarını kapsayan bir kavramdır. Davranış bilimlerinin incelemiş olduğu derhal her şey kültür tarafınca biçimlendirilmiştir, mesela, dünyaya gelen bir çocuk, dilini, dinini, yiyip-içmesini, çevresini, toplumsal yaşantısını, çocuk yetiştirmesini, bilgi kurallarını ,manevi değerlerini ve hatta ölümden sonraki yaşantısını da belirli bir kültür kalıbı içersinde öğrenir. İnsanoğlu hayatta bazı kıymet, inanç ve toplumsal ilişkileri öğrenerek bir toplumsal varlık haline gelir. İşte bunlar hep rahat bir halde kültürü oluşturur.
Kültür, doğuştan başlayarak bilgili ya da bilinçsiz edindiğimiz, içimize sindirip özümlediğimiz bilgilerin tümüdür. O şekilde ise kültürün ana membaı kafamızın içindedir. Kafamızın içindeki bu bilgiler dış dünyaya davranışlarımızla , yaptığımız vasıta ve gereçle yansır. Doğuştan başlayarak edindiğimiz bu bilgilerin ışığında karşımızdaki insanların davranışlarını yorumlar, yorumladıktan sonrasında da ona gore bir davranış şekli tuttururuz. İlk gençlik yıllarımızda sokak aralarında kimi zaman kızların peşinden koşardık. Sokaktaki kızlarla onları izleyen ve gözleyen bizlerin bu mevzularda birçok bilgilerimiz vardı. Bu detayları-bilgileri biz, yakın ve uzak çevredeki insanlardan öğrenmiştik. Edindiğimiz bu bilgilerin yardımı ile seyrettiğimiz kızların yürüyüşlerini, bakışlarını ya da bakmayışlarını yorumlar ona gore iyi mi davranacağımızı bilirdik. Müzik yapma ve dinleme de kuşkusuz bir davranış şeklidir. Bu davranış da kafamızdaki müzik bilgi ve kavramlarından lanır .Geçmişteki anılarımız ve deneyimlerimiz bu bilgi ve kavramların şekillenmesinde etkili olurlar. Alan P. Merriam müzik kavramlarının davranışları, davranışların ise müziği ürettiğini savunur. Karsın bir kahvesinde bir kültürel vasıta (saz) kullanarak anında dörtlük şiirler söyleyebilen saz şairleri de bilgili ya da bilinçsiz öğrendikleri kavramları özümleyen ve yeni bileşimleri dış dünyaya yansıtan sanatçılardır. Dışa yansıttıkları müzik ve şiir aslında büyük bir buz dağının su yüzünde görünen minik bir parçasıdır. Suyun altında ise binlerce yıldan bu yana kullanılan bir dil, o dil içindeki en etkili sözcükler, bu sözcüklerin nerelerde ve iyi mi kullanılacağı, saz üstündeki perdeler den çıkan seslere ilişkin bilgiler yatar. Örnek olarak aldığım saz şairlerinin bildikleri daha birçok bilgi ve kavramlar vardır. Aynı kahvede saz şairlerini dinleyenler de benzer şekilde birçok bilgilerle donatılmışlardır. Onlar bu detayları-bilgileri kullanarak saz şairlerinin müzik yapma ve şiir söyleme davranışlarını geçmişteki tecrübe ve anılarının süzgecinden geçirerek yorumlar ve ona gore bir davranış şekli tuttururlar; kimi zaman sevinir, kimi zaman dertlenir, kimi zaman da gülerler. Eğer aynı kahvede Batı çoksesli eğitimi görmüş ve bu müzikten etkilenmiş biri var ise o, bu tür müziği Batı uygarlığı ile bağdaştırmayabilir ve kahvede çıkıp gider. Görülüyor ki bir kültür içinde aynı, ya da değişik bölgelerde yaşayan insanoğlu değişik bilgilerle donatılmış olabilirler. Bunun sonucu olarak aynı ya da değişik bölgelerde yaşayan insanlarda değişik davranış şekilleri görmek ihtimaller içindedir. Ankara ve Karstaki gençlerin sokaktaki davranışları şeklinde müzik yapma ve dinleme davranışları da bazı farklılıklar izah edebilir. Yabancı kültürlerden etkilenmiş bireylerin haricinde kalan çoğunluğun bu değişik şeklinde görünen davranışlarını aynı kökten beslenen bir ağacın dallarına benzetebiliriz. Ana çizgilerdeki ortak noktalar Türk kültüründe yetişen insanların müzik yapma ve dinleme davranışlarını simgeler. Değişik Kültürel Bilgilerden Meydana gelen Yanlış Yorum Ve Davranışlar Sokakta yürüyen ve Türk kültürü içinde büyüyen bir insan kendi kültürünün bilgilerini giyim kuşamı ve davranışlarıyla dışa yansıtır.Örnek olarak Bir gazeteden okuduğum vakası aktarayım. Araştırma yapmak için İstanbulda bulunan Amerikalı bir kız akşam saat dokuz sularında Kadıköyde yürümektedir. Ayrıca köşe başlangıcında beklemekte olan bir adama gözü takılır .Bunu anında fark eden adam, kızın bu davranışım beni izle şeklinde yorumlar ve izlemeğe koyulur. Amerikalı kız kendisini izlemeğe başlamış olan adamın bu davranışını iyi mi yorumlayacağını bilmesi imkansız ve paniğe kapılır. Bu sebeple o, Amerikan kültürünün bilgilerini davranışlarıyla dışa eklerken sokaktaki bir adama bir an dikkatli bakmanın beni izle şeklinde yorumlanacağını kestirememiştir. Aynı şekilde kızı izleyen adamın de kızın tutarsız ve şaşırtıcı davranışlarına bir anlam verememiştir. Görülmektedir ki değişik kültürel bilgiler değişik yorum ve davranışlara niçin olabilmektedir. Amerikalı kızın davranışlarını yorumlamakta güçlük çeken genç eğer Batı müziği hususi eğitiminden geçmemişse bu müziği de tutarsız, şaşırtıcı ve gürültülü bulur ve ona gore davranır; ya radyoyu kapatır, ya da oradan uzaklaşır. Türk müziği bilgisi olmayan bir yabancı da bizim için hüzünlü olmayan bir ezgiyi ağlamakla eş meblağ ve teksesli karmaşık ritimli ezgiyi yorumlamakta güçlük çeker.
. Bazı toplumlarda iyi olarak nitelenen şeyler, bazılarında çok fena olarak tanımlanabilir. Bundan dolayı toplumlar arası farklılıkları hiçbir süre göz ardı etmemeliyiz. Bu sebeple, her kültür bazı vakalara bir anlam verir ve onu belli bir şekilde yorumlar. Bu yorumların bazıları değişken, geçici bile olsa kültürün üyeleri onları olduğu şeklinde kabul ederler. Mesela, resmi bir görüşmeye giderken son aşama resmi kıyafetin altına lastik papuç ve beyaz spor çorabı giydiğiniz süre ne şeklinde bir vakayla karşılaşacağınız ve karşınızdaki insanoğlunun sizden edineceği izlenimini bir düşününüz!
Okuduğum bir dergide Kültür'ün özelliklerini şu Ş£ekilde ifade etmektedir: 1. Ortak anlaşım sistemidir. Kültür insanların neye dikkat etmeleri icap ettiğini belirler. Dünyanın algılanış biçimine yön verir, kişilerin tecrübeleri ve yaşam organizasyonudur. Bir grubun üyeleri, aynı şeyleri aynı şekilde görmelerini ve algılamalarını elde eden bir modeli paylaşır ve bu onları birarada meblağ. Her insan içinde tecrübelerinden anlamlar çıkarma yollarını taşır. Etkili, dengeli ve anlamlı ilişkiler için , insanoğlu ortak bir anlaşım sistemine haiz olmalıdırlar. Vakaları anlama, davranış ve gruptaki öteki insanların iyi mi davranacağını tahmin etmenin ortak bir yolu olmalıdır. Mesela; el sallama, öpücük gönderme şeklinde davranışlar ortak bir anlayış mekanizması olmadan bir anlam ifade etmez. Daha da ötesi, el kol hareketleri ile kastedilen anlam, kültür kimliklerinin ortak olması durumu haricinde, anlaşılan anlam ile uyuşmak zorunda değildir. Etkili haberleşme-iletişim sadece anlayışların ortak olması durumunda mümkündür. 2. İzafidir. Kulturde hiçbirşey net ve kati değildir. Değişik kültürden insanların dünyayı anlayış şekilleri de değişiktir ve yaptıklarını değişik şekillerde yaparlar. Bu gruplardan birini diğerinden daha üst düzeyde ya da daha alt düzeyde kabul edebileceğimiz bir standart yoktur. Her ulusal kültür öteki kulturlerin dünyayı anlayış ve hareket etme şekillerine bağımlıdır. 3. Öğrenilmiştir. Kultur toplumsal çevreden dünyaya gelmiştir, kalıtsal değildir. İnsanların genetiğinde yoktur. 4. Topluluklarla ilgilidir. Kültür paylaşılan değerler ve anlayışlarla ilgili olgular topluluğudur.
Ulusal Kültürün Önemi
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'e gore “Millet, aynı kültürden insanların oluşturduğu toplumdurâ€. Demek ki, “milli kültürâ€, bir devleti ayakta tutan unsurların en önemlisidir. Bu sebeple, ulusal kültür oluştuğunda ortaya millet çıkar. Millet ise ne olursa olsun bir devlet oluşturur.
Dünya geçmişine baktığımızda, ulusal kültüre haiz olmanın önemi daha iyi anlaşılır. Tarihe gözatıldığında, ulusal kültüre haiz halkların her türlü zorluğa karşı varlıklarını korudukları görülecektir. İkinci Dünya Savaşı'ndan yıkıntı halinde çıkmalarına karşın kısa sürede mühim birer güç haline gelen Almanya ve Japonya bunun en güzel örneğidir.
Aynı şekilde, İstiklal Savaşı'nda Türklere yeni zaferler kazandıran, Türk Milletinin Mustafa Kemal Atatürk milliyetçiliği ile tamamlanan ulusal kültürünün sağlamlığıdır.
Ulusal kültür, ulusal ve manevi değerlerin öğretildiği eğitim kurumlarında oluşmaya adım atar. Eğitim kurumlarında, ulusal ve manevi değerleri öğrenen gençler ise bu değerlere haiz çıktıkları seviyede devleti, ulusal birliği ve beraberliği güçlendirirler.
Mustafa Kemal Atatürk'ün sözleri, ortak bir kültür oluşturan eğitimin ulusal birlik ve beraberlik açısından önemini açıkça ortaya koyar:
“Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğrenimin sınırları ne olursa olsun, en önce ve herşeyden ilkin Türkiye'nin bağımsızlığına, kendi benliğine, ulusal geleneklerine düşman olan tüm unsurlarla savaşım etmek gereği öğretilmelidir. Dünyada internasyonal duruma gore bu şekilde bir mücadelenin gerektirdiği manevi unsurlara haiz olmayan kişiler ve bu özellikte kişilerden oluşan toplumlara yaşam ve bağımsızlık yoktur. Çocuklarımızı aynı eğitim derecesinden geçirerek yetiştireceğiz. Kesinlikle bilmeliyiz ki iki parça halinde yaşayan milletler zayıftır, hastadır. Çocuklarımıza vereceğimiz tahsil sınırı ne olursa olsun onlara esas olarak şunları öğreteceğiz: Milletine, Türkiye Devleti'ne, TBMM'ne düşman olanlarlarla savaşım; bu mücadelenin sebep ve vasıtaları ile donatılmayan millet için yaşama hakkı yoktur.†(Mustafa Kemal Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, cilt 2, 1952, Türk İnkılap Zamanı Enstitü Yayınları)
Mustafa Kemal Atatürk, bu sözlerle, alınan eğitimin, mahiyeti her ne olursa olsun, ulusal değerleri yücelten ve devamlı korunması lüzumlu unsurlar olarak ön planda tutan bir üsluba haiz olması icap ettiğini vurgular. Bu sebeple, bir devletin sağlam temellere oturması için öncellikle ulusal birlik ve beraberliğini koruması gerekir. Bir devlet ne kadar gelişmiş olursa olsun, ne kadar kuvvetli olursa olsun eğer ortak bir kültüre haiz değilse parça parça anlamına gelir. Bu şekilde bir devlet ise tüm enerjisini kaybeder.
Milleti oluşturan unsurların en temel noktasında bireyler karşımıza çıkmaktadır. Bireylere ulusal beraberliğin ne işe yaradığını öğretmek ve ulusal şuuru kazandırmak ise sadece eğitimle gerçekleşebilir. Bireylere milleti için çalışmanın önemi öğretilmediği takdirde ulusal eğitim amacına ulaşmamış olur. Kişi devletine ve dolayısıyla milletine faydasız bir insan haline gelir. Mustafa Kemal Atatürk'ün vurguladığı şeklinde eğitimin mahiyeti ve düzeni her ne olursa olsun, gençler ulusal şuurun aşılayıcısı olan ulusal kültürümüzü öğrenecek şekilde eğitilmelidir. Ek olarak, ulusal kültürün temellerini Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün “İlke ve İnkılaplarıâ€nın oluşturduğu gençlere anlatılmalıdır.
Eğitim insanlara ulusal şuurdan başka daha birçok şey kazandırır. İnsanın hayata bakışını, prensiplerini, sanat anlayışını, ideallerini, yaşam şeklini belirler. İnsanların aileleri, dini, ülkesi, cinsiyeti, yaşam seviyesinin standartları her ne olursa olsun verilen iyi bir eğitimle aradaki tüm farklar aniden kalkabilir. Böylece insanoğlu aynı ortak amaçta birleşmiş olurlar. Ulusal bilinç da buna eklendiğinde bireyler tamamen kaliteli, yüksek ahlaklı, devletine bağlı ve yararlı bir hale gelirler. Bir fert için devletine bağlı ve yararlı olmak, kendisinin ve gelecek nesillerin en iyi yaşam standartlarına ulaşmasına katkıda bulunmak anlamına gelir. Netice olarak, eğitimin amacı, Mustafa Kemal Atatürk ilke ve inkılaplarını kendilerine ilke edinmiş, devletini ve milletini tüm değerlerin üstünde tutan gençler yetiştirmek olmalıdır
Kültürün Unsurları Nedir
1. Dil: Dil, kültür unsurlarının önderlik yapar. Bu sebeple dil olmadan diğeri unsurların meydana gelmesi mümkün değildir. Dil bir milletin ses dünyasıdır. Her millet kainatı değişik şekillerde algılamış ve yorumlamıştır. Hem de dil kültüre ilişkin tüm değerleri bünyesinde barındıran bir kültür hazinesidir. Bir dil, onu kullanan milletin kafa yapısını, iyi mi düşündüğünü, zihninin iyi mi çalıştığını ve mantığını ortaya koyar.
2. Din: Kültür unsurları içinde çok mühim bir yere haizdir. Bilhassa eski devirlerde yüzyıllarca bu kültür unsuru ön planda bulunmuş ve diğeri kültür unsurlarını gölgede bırakmıştır. Dinin milletler üstündeki hakimiyeti, imparatorluklardan millî topluluklara geçinceye kadar devam etmiştir. Milliyetçilik çağlarında milletler imparatorluklardan kopunca dinin fonksiyonu da azalmıştır. Dinin bir millet içindeki kültüre tesiri ve kültürün öteki unsurlarının oluşması ve değişmesindeki görevi ise devam etmektedir. Dini bayramlarımız ve törenlerimiz bunun açık örnekleri olarak dikkati çekmektedir.
3. Anane ve görenek: Bunlar bir milletin yazılı olmayan ya da hepsi yazılı olmayan kanunlarıdır. Yazılı kanunların bir çok anane ve göreneklere gore düzenlenmiştir. Kanun, insanoğlunun cemiyet içindeki davranışlarını düzenler. İnsanlar bu düzeni asırlar süresince anane ve göreneklerle sağlamışlardır. Fakat günümüzde bile yazılı anayasası bulunmayan ülkeler vardır. Bunlar cemiyet düzeninin hâlâ anane ve göreneklerle sağlamaktadırlar. Aslında kişinin tüm hal ve hareketlerinin yazılı kanunlarla düzenlemek mümkün değildir. Bu sebeple yasalar çoğu zaman hakları ve cezaları atama etmektedir. Oysa insanoğlunun toplumda birçok toplumsal ilişkileri bulunmaktadır: özür dilemek, selamlaşmak, saygı göstermek, davetlere katılmak, konuşmak, tartışmak, yazmak vs.. Bu davranışlarda iyi mi bir usulün icap ettiğini kanunlar dğil anane ve görenekler atama eder.
4. Sanat: Sanat, bir millet öteki milletlerden ayıran, bir millete özgü duygu ve zevklerin tezahürü ve şekillenmesidir. O milletin güzeli yaratma ve bulma tarzıdır. İnsanoğlu barınır, beslenir, toplumsal ve ruhsal gereksinimlerini gidermeye çalışır. Bu tarz şeyleri yaparken oyalanmak, ruhunu okşamak, güzeli yakalamak, yeni güzellikler ortaya koymak ister. Bunun sonucunda sanat eseri ortaya çıkar. Her milletin sanat eğilimi ayrı bir özellik taşır. Söz, ses , mekan, renk ışık zevk ve anlayışı farklıdır. Demek ki sanat bir milletin ortak zevkinin ifade edilişidir. Bur kültür unsuru edebiyat, fotoğraf, mimarı, heykel vb... şeklinde kollara ayrılır.
5. Dünya görüşü: Dünya görüşü bir milletin başka milletlerden değişik olan yaşam felsefesidir. Bir milletin fertleri ortak kültür dolayısıyla tutum, zihniyet ve davranış bakımından çeşitli ortak özellikler gösterirler. Toplumsal ve ruhî vakalar karşısında fertlerin bu ortak tutum ve davranışları o milletin dünya görüşünü meydana getirir. Bunun için her millette değerler ve kıymet yargıları farklıdır. Askerlik, kahramanlık, aşk , madde, namus, temizlik, terbiye, ölüm, eğlence vs. Şeklinde yaşam hadiseleri ve kavramları her millette değişik davranışlarla karşılanır.
6. Tarih: Milleti, dolayısıyla kültürü oluşturan unsurlardan birisi olan tarih, bir milletin çağlar içindeki yürüyüş ve görünüşüdür. Tarih mazidir, fakat bu mazi bugünün ve dünün fertlerini millet içinde birbirine bağlayarak geleceğe taşır. Fertler içinde yazgı birliği temin eder. Aynı millete mensup insanoğlu tarih yardımıyla akrabalıklarının farkına varabilirler. Tarih bir milletin nereden gelip nereye gittiğini gösteren kültür unsuru olarak, o milletin hayatında mühim bir yer meblağ.
Kültür, toplumda yaşayan insanların tüm öğrendikleri ve paylaştıklarını kapsayan bir kavramdır. Davranış bilimlerinin incelemiş olduğu derhal her şey kültür tarafınca biçimlendirilmiştir, mesela, dünyaya gelen bir çocuk, dilini, dinini, yiyip-içmesini, çevresini, toplumsal yaşantısını, çocuk yetiştirmesini, bilgi kurallarını ,manevi değerlerini ve hatta ölümden sonraki yaşantısını da belirli bir kültür kalıbı içersinde öğrenir. İnsanoğlu hayatta bazı kıymet, inanç ve toplumsal ilişkileri öğrenerek bir toplumsal varlık haline gelir. İşte bunlar hep rahat bir halde kültürü oluşturur.
Kültür, doğuştan başlayarak bilgili ya da bilinçsiz edindiğimiz, içimize sindirip özümlediğimiz bilgilerin tümüdür. O şekilde ise kültürün ana membaı kafamızın içindedir. Kafamızın içindeki bu bilgiler dış dünyaya davranışlarımızla , yaptığımız vasıta ve gereçle yansır. Doğuştan başlayarak edindiğimiz bu bilgilerin ışığında karşımızdaki insanların davranışlarını yorumlar, yorumladıktan sonrasında da ona gore bir davranış şekli tuttururuz. İlk gençlik yıllarımızda sokak aralarında kimi zaman kızların peşinden koşardık. Sokaktaki kızlarla onları izleyen ve gözleyen bizlerin bu mevzularda birçok bilgilerimiz vardı. Bu detayları-bilgileri biz, yakın ve uzak çevredeki insanlardan öğrenmiştik. Edindiğimiz bu bilgilerin yardımı ile seyrettiğimiz kızların yürüyüşlerini, bakışlarını ya da bakmayışlarını yorumlar ona gore iyi mi davranacağımızı bilirdik. Müzik yapma ve dinleme de kuşkusuz bir davranış şeklidir. Bu davranış da kafamızdaki müzik bilgi ve kavramlarından lanır .Geçmişteki anılarımız ve deneyimlerimiz bu bilgi ve kavramların şekillenmesinde etkili olurlar. Alan P. Merriam müzik kavramlarının davranışları, davranışların ise müziği ürettiğini savunur. Karsın bir kahvesinde bir kültürel vasıta (saz) kullanarak anında dörtlük şiirler söyleyebilen saz şairleri de bilgili ya da bilinçsiz öğrendikleri kavramları özümleyen ve yeni bileşimleri dış dünyaya yansıtan sanatçılardır. Dışa yansıttıkları müzik ve şiir aslında büyük bir buz dağının su yüzünde görünen minik bir parçasıdır. Suyun altında ise binlerce yıldan bu yana kullanılan bir dil, o dil içindeki en etkili sözcükler, bu sözcüklerin nerelerde ve iyi mi kullanılacağı, saz üstündeki perdeler den çıkan seslere ilişkin bilgiler yatar. Örnek olarak aldığım saz şairlerinin bildikleri daha birçok bilgi ve kavramlar vardır. Aynı kahvede saz şairlerini dinleyenler de benzer şekilde birçok bilgilerle donatılmışlardır. Onlar bu detayları-bilgileri kullanarak saz şairlerinin müzik yapma ve şiir söyleme davranışlarını geçmişteki tecrübe ve anılarının süzgecinden geçirerek yorumlar ve ona gore bir davranış şekli tuttururlar; kimi zaman sevinir, kimi zaman dertlenir, kimi zaman da gülerler. Eğer aynı kahvede Batı çoksesli eğitimi görmüş ve bu müzikten etkilenmiş biri var ise o, bu tür müziği Batı uygarlığı ile bağdaştırmayabilir ve kahvede çıkıp gider. Görülüyor ki bir kültür içinde aynı, ya da değişik bölgelerde yaşayan insanoğlu değişik bilgilerle donatılmış olabilirler. Bunun sonucu olarak aynı ya da değişik bölgelerde yaşayan insanlarda değişik davranış şekilleri görmek ihtimaller içindedir. Ankara ve Karstaki gençlerin sokaktaki davranışları şeklinde müzik yapma ve dinleme davranışları da bazı farklılıklar izah edebilir. Yabancı kültürlerden etkilenmiş bireylerin haricinde kalan çoğunluğun bu değişik şeklinde görünen davranışlarını aynı kökten beslenen bir ağacın dallarına benzetebiliriz. Ana çizgilerdeki ortak noktalar Türk kültüründe yetişen insanların müzik yapma ve dinleme davranışlarını simgeler. Değişik Kültürel Bilgilerden Meydana gelen Yanlış Yorum Ve Davranışlar Sokakta yürüyen ve Türk kültürü içinde büyüyen bir insan kendi kültürünün bilgilerini giyim kuşamı ve davranışlarıyla dışa yansıtır.Örnek olarak Bir gazeteden okuduğum vakası aktarayım. Araştırma yapmak için İstanbulda bulunan Amerikalı bir kız akşam saat dokuz sularında Kadıköyde yürümektedir. Ayrıca köşe başlangıcında beklemekte olan bir adama gözü takılır .Bunu anında fark eden adam, kızın bu davranışım beni izle şeklinde yorumlar ve izlemeğe koyulur. Amerikalı kız kendisini izlemeğe başlamış olan adamın bu davranışını iyi mi yorumlayacağını bilmesi imkansız ve paniğe kapılır. Bu sebeple o, Amerikan kültürünün bilgilerini davranışlarıyla dışa eklerken sokaktaki bir adama bir an dikkatli bakmanın beni izle şeklinde yorumlanacağını kestirememiştir. Aynı şekilde kızı izleyen adamın de kızın tutarsız ve şaşırtıcı davranışlarına bir anlam verememiştir. Görülmektedir ki değişik kültürel bilgiler değişik yorum ve davranışlara niçin olabilmektedir. Amerikalı kızın davranışlarını yorumlamakta güçlük çeken genç eğer Batı müziği hususi eğitiminden geçmemişse bu müziği de tutarsız, şaşırtıcı ve gürültülü bulur ve ona gore davranır; ya radyoyu kapatır, ya da oradan uzaklaşır. Türk müziği bilgisi olmayan bir yabancı da bizim için hüzünlü olmayan bir ezgiyi ağlamakla eş meblağ ve teksesli karmaşık ritimli ezgiyi yorumlamakta güçlük çeker.
. Bazı toplumlarda iyi olarak nitelenen şeyler, bazılarında çok fena olarak tanımlanabilir. Bundan dolayı toplumlar arası farklılıkları hiçbir süre göz ardı etmemeliyiz. Bu sebeple, her kültür bazı vakalara bir anlam verir ve onu belli bir şekilde yorumlar. Bu yorumların bazıları değişken, geçici bile olsa kültürün üyeleri onları olduğu şeklinde kabul ederler. Mesela, resmi bir görüşmeye giderken son aşama resmi kıyafetin altına lastik papuç ve beyaz spor çorabı giydiğiniz süre ne şeklinde bir vakayla karşılaşacağınız ve karşınızdaki insanoğlunun sizden edineceği izlenimini bir düşününüz!
Okuduğum bir dergide Kültür'ün özelliklerini şu Ş£ekilde ifade etmektedir: 1. Ortak anlaşım sistemidir. Kültür insanların neye dikkat etmeleri icap ettiğini belirler. Dünyanın algılanış biçimine yön verir, kişilerin tecrübeleri ve yaşam organizasyonudur. Bir grubun üyeleri, aynı şeyleri aynı şekilde görmelerini ve algılamalarını elde eden bir modeli paylaşır ve bu onları birarada meblağ. Her insan içinde tecrübelerinden anlamlar çıkarma yollarını taşır. Etkili, dengeli ve anlamlı ilişkiler için , insanoğlu ortak bir anlaşım sistemine haiz olmalıdırlar. Vakaları anlama, davranış ve gruptaki öteki insanların iyi mi davranacağını tahmin etmenin ortak bir yolu olmalıdır. Mesela; el sallama, öpücük gönderme şeklinde davranışlar ortak bir anlayış mekanizması olmadan bir anlam ifade etmez. Daha da ötesi, el kol hareketleri ile kastedilen anlam, kültür kimliklerinin ortak olması durumu haricinde, anlaşılan anlam ile uyuşmak zorunda değildir. Etkili haberleşme-iletişim sadece anlayışların ortak olması durumunda mümkündür. 2. İzafidir. Kulturde hiçbirşey net ve kati değildir. Değişik kültürden insanların dünyayı anlayış şekilleri de değişiktir ve yaptıklarını değişik şekillerde yaparlar. Bu gruplardan birini diğerinden daha üst düzeyde ya da daha alt düzeyde kabul edebileceğimiz bir standart yoktur. Her ulusal kültür öteki kulturlerin dünyayı anlayış ve hareket etme şekillerine bağımlıdır. 3. Öğrenilmiştir. Kultur toplumsal çevreden dünyaya gelmiştir, kalıtsal değildir. İnsanların genetiğinde yoktur. 4. Topluluklarla ilgilidir. Kültür paylaşılan değerler ve anlayışlarla ilgili olgular topluluğudur.
Ulusal Kültürün Önemi
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'e gore “Millet, aynı kültürden insanların oluşturduğu toplumdurâ€. Demek ki, “milli kültürâ€, bir devleti ayakta tutan unsurların en önemlisidir. Bu sebeple, ulusal kültür oluştuğunda ortaya millet çıkar. Millet ise ne olursa olsun bir devlet oluşturur.
Dünya geçmişine baktığımızda, ulusal kültüre haiz olmanın önemi daha iyi anlaşılır. Tarihe gözatıldığında, ulusal kültüre haiz halkların her türlü zorluğa karşı varlıklarını korudukları görülecektir. İkinci Dünya Savaşı'ndan yıkıntı halinde çıkmalarına karşın kısa sürede mühim birer güç haline gelen Almanya ve Japonya bunun en güzel örneğidir.
Aynı şekilde, İstiklal Savaşı'nda Türklere yeni zaferler kazandıran, Türk Milletinin Mustafa Kemal Atatürk milliyetçiliği ile tamamlanan ulusal kültürünün sağlamlığıdır.
Ulusal kültür, ulusal ve manevi değerlerin öğretildiği eğitim kurumlarında oluşmaya adım atar. Eğitim kurumlarında, ulusal ve manevi değerleri öğrenen gençler ise bu değerlere haiz çıktıkları seviyede devleti, ulusal birliği ve beraberliği güçlendirirler.
Mustafa Kemal Atatürk'ün sözleri, ortak bir kültür oluşturan eğitimin ulusal birlik ve beraberlik açısından önemini açıkça ortaya koyar:
“Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğrenimin sınırları ne olursa olsun, en önce ve herşeyden ilkin Türkiye'nin bağımsızlığına, kendi benliğine, ulusal geleneklerine düşman olan tüm unsurlarla savaşım etmek gereği öğretilmelidir. Dünyada internasyonal duruma gore bu şekilde bir mücadelenin gerektirdiği manevi unsurlara haiz olmayan kişiler ve bu özellikte kişilerden oluşan toplumlara yaşam ve bağımsızlık yoktur. Çocuklarımızı aynı eğitim derecesinden geçirerek yetiştireceğiz. Kesinlikle bilmeliyiz ki iki parça halinde yaşayan milletler zayıftır, hastadır. Çocuklarımıza vereceğimiz tahsil sınırı ne olursa olsun onlara esas olarak şunları öğreteceğiz: Milletine, Türkiye Devleti'ne, TBMM'ne düşman olanlarlarla savaşım; bu mücadelenin sebep ve vasıtaları ile donatılmayan millet için yaşama hakkı yoktur.†(Mustafa Kemal Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, cilt 2, 1952, Türk İnkılap Zamanı Enstitü Yayınları)
Mustafa Kemal Atatürk, bu sözlerle, alınan eğitimin, mahiyeti her ne olursa olsun, ulusal değerleri yücelten ve devamlı korunması lüzumlu unsurlar olarak ön planda tutan bir üsluba haiz olması icap ettiğini vurgular. Bu sebeple, bir devletin sağlam temellere oturması için öncellikle ulusal birlik ve beraberliğini koruması gerekir. Bir devlet ne kadar gelişmiş olursa olsun, ne kadar kuvvetli olursa olsun eğer ortak bir kültüre haiz değilse parça parça anlamına gelir. Bu şekilde bir devlet ise tüm enerjisini kaybeder.
Milleti oluşturan unsurların en temel noktasında bireyler karşımıza çıkmaktadır. Bireylere ulusal beraberliğin ne işe yaradığını öğretmek ve ulusal şuuru kazandırmak ise sadece eğitimle gerçekleşebilir. Bireylere milleti için çalışmanın önemi öğretilmediği takdirde ulusal eğitim amacına ulaşmamış olur. Kişi devletine ve dolayısıyla milletine faydasız bir insan haline gelir. Mustafa Kemal Atatürk'ün vurguladığı şeklinde eğitimin mahiyeti ve düzeni her ne olursa olsun, gençler ulusal şuurun aşılayıcısı olan ulusal kültürümüzü öğrenecek şekilde eğitilmelidir. Ek olarak, ulusal kültürün temellerini Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün “İlke ve İnkılaplarıâ€nın oluşturduğu gençlere anlatılmalıdır.
Eğitim insanlara ulusal şuurdan başka daha birçok şey kazandırır. İnsanın hayata bakışını, prensiplerini, sanat anlayışını, ideallerini, yaşam şeklini belirler. İnsanların aileleri, dini, ülkesi, cinsiyeti, yaşam seviyesinin standartları her ne olursa olsun verilen iyi bir eğitimle aradaki tüm farklar aniden kalkabilir. Böylece insanoğlu aynı ortak amaçta birleşmiş olurlar. Ulusal bilinç da buna eklendiğinde bireyler tamamen kaliteli, yüksek ahlaklı, devletine bağlı ve yararlı bir hale gelirler. Bir fert için devletine bağlı ve yararlı olmak, kendisinin ve gelecek nesillerin en iyi yaşam standartlarına ulaşmasına katkıda bulunmak anlamına gelir. Netice olarak, eğitimin amacı, Mustafa Kemal Atatürk ilke ve inkılaplarını kendilerine ilke edinmiş, devletini ve milletini tüm değerlerin üstünde tutan gençler yetiştirmek olmalıdır
Kültürün Unsurları Nedir
1. Dil: Dil, kültür unsurlarının önderlik yapar. Bu sebeple dil olmadan diğeri unsurların meydana gelmesi mümkün değildir. Dil bir milletin ses dünyasıdır. Her millet kainatı değişik şekillerde algılamış ve yorumlamıştır. Hem de dil kültüre ilişkin tüm değerleri bünyesinde barındıran bir kültür hazinesidir. Bir dil, onu kullanan milletin kafa yapısını, iyi mi düşündüğünü, zihninin iyi mi çalıştığını ve mantığını ortaya koyar.
2. Din: Kültür unsurları içinde çok mühim bir yere haizdir. Bilhassa eski devirlerde yüzyıllarca bu kültür unsuru ön planda bulunmuş ve diğeri kültür unsurlarını gölgede bırakmıştır. Dinin milletler üstündeki hakimiyeti, imparatorluklardan millî topluluklara geçinceye kadar devam etmiştir. Milliyetçilik çağlarında milletler imparatorluklardan kopunca dinin fonksiyonu da azalmıştır. Dinin bir millet içindeki kültüre tesiri ve kültürün öteki unsurlarının oluşması ve değişmesindeki görevi ise devam etmektedir. Dini bayramlarımız ve törenlerimiz bunun açık örnekleri olarak dikkati çekmektedir.
3. Anane ve görenek: Bunlar bir milletin yazılı olmayan ya da hepsi yazılı olmayan kanunlarıdır. Yazılı kanunların bir çok anane ve göreneklere gore düzenlenmiştir. Kanun, insanoğlunun cemiyet içindeki davranışlarını düzenler. İnsanlar bu düzeni asırlar süresince anane ve göreneklerle sağlamışlardır. Fakat günümüzde bile yazılı anayasası bulunmayan ülkeler vardır. Bunlar cemiyet düzeninin hâlâ anane ve göreneklerle sağlamaktadırlar. Aslında kişinin tüm hal ve hareketlerinin yazılı kanunlarla düzenlemek mümkün değildir. Bu sebeple yasalar çoğu zaman hakları ve cezaları atama etmektedir. Oysa insanoğlunun toplumda birçok toplumsal ilişkileri bulunmaktadır: özür dilemek, selamlaşmak, saygı göstermek, davetlere katılmak, konuşmak, tartışmak, yazmak vs.. Bu davranışlarda iyi mi bir usulün icap ettiğini kanunlar dğil anane ve görenekler atama eder.
4. Sanat: Sanat, bir millet öteki milletlerden ayıran, bir millete özgü duygu ve zevklerin tezahürü ve şekillenmesidir. O milletin güzeli yaratma ve bulma tarzıdır. İnsanoğlu barınır, beslenir, toplumsal ve ruhsal gereksinimlerini gidermeye çalışır. Bu tarz şeyleri yaparken oyalanmak, ruhunu okşamak, güzeli yakalamak, yeni güzellikler ortaya koymak ister. Bunun sonucunda sanat eseri ortaya çıkar. Her milletin sanat eğilimi ayrı bir özellik taşır. Söz, ses , mekan, renk ışık zevk ve anlayışı farklıdır. Demek ki sanat bir milletin ortak zevkinin ifade edilişidir. Bur kültür unsuru edebiyat, fotoğraf, mimarı, heykel vb... şeklinde kollara ayrılır.
5. Dünya görüşü: Dünya görüşü bir milletin başka milletlerden değişik olan yaşam felsefesidir. Bir milletin fertleri ortak kültür dolayısıyla tutum, zihniyet ve davranış bakımından çeşitli ortak özellikler gösterirler. Toplumsal ve ruhî vakalar karşısında fertlerin bu ortak tutum ve davranışları o milletin dünya görüşünü meydana getirir. Bunun için her millette değerler ve kıymet yargıları farklıdır. Askerlik, kahramanlık, aşk , madde, namus, temizlik, terbiye, ölüm, eğlence vs. Şeklinde yaşam hadiseleri ve kavramları her millette değişik davranışlarla karşılanır.
6. Tarih: Milleti, dolayısıyla kültürü oluşturan unsurlardan birisi olan tarih, bir milletin çağlar içindeki yürüyüş ve görünüşüdür. Tarih mazidir, fakat bu mazi bugünün ve dünün fertlerini millet içinde birbirine bağlayarak geleceğe taşır. Fertler içinde yazgı birliği temin eder. Aynı millete mensup insanoğlu tarih yardımıyla akrabalıklarının farkına varabilirler. Tarih bir milletin nereden gelip nereye gittiğini gösteren kültür unsuru olarak, o milletin hayatında mühim bir yer meblağ.
Ulusal Kültürün Öğeleri
Kültür, belirli bir kökten gelmiş bir toplumun "ana mayası" anlamındadır. Bir toplumun ana mayasını, doğrusu kültürünü; o toplumun, dil, yazı, tarih, din, töre, edebiyat ve sanat birliğinin toplamı belirler.
Bir toplumun benliğini oluşturan bu ortak değerler, o toplumun öteki toplumların kimliklerinden iyi mi ve nerede ayrıldığını belgeler. Bir toplumun üyesi olan her kişinin yapısında ve benliğinde, o toplumun mayasından bir parça bulunur. Fransız ve Alman kültürleri arasındaki ayrılıklar, bira mayası ile şarap mayası arasındaki ayrılıklardan daha da derindir.
Bunun şeklinde, Türklerin "ana mayası" da öteki toplumların mayalarından ayrıdır. Bununla beraber, yoğurt ve peynir mayalarının bir kökenden gelmiş olduğu da unutulmamalıdır. Sadece, bir maya yalnız başına bırakıldığında, "kendi kendini yer." Bu bir dil sürçmesi değildir. Maya içine katılmış olduğu öteki maddeleri etkisinde bırakır: yoğurt mayası, sütü yoğurda çevirir. Şarap mayası, üzüm suyunu şarap yapar. Eğer maya, içinde gelişeceği, çoğalacağı ana maddeyi bulamaz ise, kendi kendini yemeye adım atar. Sonucunda da ölür. üzüm suyuna yoğurt mayası katılırsa, netice ne şaraptır, ne de yoğurt. Ne içilebilir, ne de yenilebilir. Mayanın canlı tutulabilmesi için, devamlı olarak kullanılması gerekir. Yeni mayalanmış yoğurdun bir parçası ayrılıp maya olarak saklanır.
Böylelikle maya da kendini yenilemiş olur. Bir toplumun kültürü de bundan farksızdır. Kullanılmayan kültür ölür.
Kültürü, taşıyıcısına gore, egemenlik alanına gore, çıkış, yaratılış larına gore, görünüşüne, biçimine, bir başka anlatımla, kültürü kanıtlayan araca gore, iş görüşüne gore değişik kullanım alanlarına gore tanımlanabilir. Bu görelilikleri daha çoğaltmak, dahası değişkenleri kendi içinde bile sınıflamak ihtimaller içindedir.
Bu değişkenlerden, taşıyıcısına ve egemenlik alanına dayanarak, dört çeşit kültür terimi oluşturulabilir:
Bireysel kültür, esasında bireysel kültür, bir yakıştırma sıfattır. Şu demek oluyor ki bir bireye, içinde bulunmuş olduğu toplumun üyelerince, karşılaştırma yöntemiyle yakıştıran bir kimliktir, o ferdin içinde bulunmuş olduğu, yaşamını sürdürdüğü toplumun niteliğiyle beraber bir anlam taşır. Y
öresel (bölgesel) kültür, ulusal kültürün tabanını oluşturur.
Ulusal kültür, bir toplumda yiyecek, giyinmek, barınmak, eğlenmek şeklinde gereksinmelerin elde edilmesinde kullanılan bilgi, inanç, teknik, davranış duyuş ve ifade biçimlerini içeren ve toplumun yapısını oluşturan kültüre, ulusal kültür denilmektedir.
Evrensel kültür, bilim, teknik, felsefe, ve din şeklinde kültür öğelerini içeren ve bir topluma özgü olmayan, genel geçerlikli kültüre evrensel kültür denir.
"Evrensel kültür" bir çağa ve bir tarihsel döneme dünya ölçüsünde egemen olan, öteki kültürlere baskın çıkan herhangi bir "çoğul kültür"dür. Mesela bugün için bu anlamda "evrensel" olan kültür, Batı kültürüdür. Fakat bu, Batı kültürünün hâlen yaşayan öteki kültürlerden "üstün" ve "iyi" olduğu anl***** gelmez; bir tek varolan öteki kültürlere baskın çıkmış olduğu ve dünya ölçüsünde yaygınlaştığı anl***** gelir.
Her kültürün mâhiyeti gereği tarihsel olması, o kültürün belli bir süre kesiti içinde varlığını sürdürdüğü, doğrusu yerini her an bir başka kültüre (o başka kültüre kendinden bir çok şeyleri taşımış olsa da) terk edebileceği anl***** gelir.
"Evrensel kültür" teriminin kendisi, Aydınlanmacı Batı kültürünün bir kültürel mirası olarak terminolojiye girmiştir. Bu yüzden, bu kültüre özgü ideal ve ölçütlerle sınırı olan bir anlam içeriğine haiz olmak şeklinde bir tek yanlılığı ve manüpilatif bir işlevi vardır Gene bu yüzden, "evrensel kültür"ü, tarihsel perspektif altında bakıldığında, herhangi bir "baskın ve egemen kültür" olarak idrak etmek uygun olur
Her hangi bir halk topluluğunu, millet icra eden kültür değerleridir. Kültür; zamanı süreç içinde oluşur, milletler yaşadıkça o da yaşar. Dededen, atadan gelen kültürel değerler, yaşayan insanların duygu, fikir ve yaşantılarıyla şekillenir süre içinde gelişerek kimi zaman de değişerek devam eder.
Kültür değerleri hiçbir süre statik kalmazlar sürekli değişiklik halindedirler. Bu değişiklik çok süratli olmaz, seneler kimi zaman de yüzyıllar süreci içinde olur.
Kültür, belirli bir kökten gelmiş bir toplumun "ana mayası" anlamındadır. Bir toplumun ana mayasını, doğrusu kültürünü; o toplumun, dil, yazı, tarih, din, töre, edebiyat ve sanat birliğinin toplamı belirler.
Bir toplumun benliğini oluşturan bu ortak değerler, o toplumun öteki toplumların kimliklerinden iyi mi ve nerede ayrıldığını belgeler. Bir toplumun üyesi olan her kişinin yapısında ve benliğinde, o toplumun mayasından bir parça bulunur. Fransız ve Alman kültürleri arasındaki ayrılıklar, bira mayası ile şarap mayası arasındaki ayrılıklardan daha da derindir.
Bunun şeklinde, Türklerin "ana mayası" da öteki toplumların mayalarından ayrıdır. Bununla beraber, yoğurt ve peynir mayalarının bir kökenden gelmiş olduğu da unutulmamalıdır. Sadece, bir maya yalnız başına bırakıldığında, "kendi kendini yer." Bu bir dil sürçmesi değildir. Maya içine katılmış olduğu öteki maddeleri etkisinde bırakır: yoğurt mayası, sütü yoğurda çevirir. Şarap mayası, üzüm suyunu şarap yapar. Eğer maya, içinde gelişeceği, çoğalacağı ana maddeyi bulamaz ise, kendi kendini yemeye adım atar. Sonucunda da ölür. üzüm suyuna yoğurt mayası katılırsa, netice ne şaraptır, ne de yoğurt. Ne içilebilir, ne de yenilebilir. Mayanın canlı tutulabilmesi için, devamlı olarak kullanılması gerekir. Yeni mayalanmış yoğurdun bir parçası ayrılıp maya olarak saklanır.
Böylelikle maya da kendini yenilemiş olur. Bir toplumun kültürü de bundan farksızdır. Kullanılmayan kültür ölür.
Kültürü, taşıyıcısına gore, egemenlik alanına gore, çıkış, yaratılış larına gore, görünüşüne, biçimine, bir başka anlatımla, kültürü kanıtlayan araca gore, iş görüşüne gore değişik kullanım alanlarına gore tanımlanabilir. Bu görelilikleri daha çoğaltmak, dahası değişkenleri kendi içinde bile sınıflamak ihtimaller içindedir.
Bu değişkenlerden, taşıyıcısına ve egemenlik alanına dayanarak, dört çeşit kültür terimi oluşturulabilir:
Bireysel kültür, esasında bireysel kültür, bir yakıştırma sıfattır. Şu demek oluyor ki bir bireye, içinde bulunmuş olduğu toplumun üyelerince, karşılaştırma yöntemiyle yakıştıran bir kimliktir, o ferdin içinde bulunmuş olduğu, yaşamını sürdürdüğü toplumun niteliğiyle beraber bir anlam taşır. Y
öresel (bölgesel) kültür, ulusal kültürün tabanını oluşturur.
Ulusal kültür, bir toplumda yiyecek, giyinmek, barınmak, eğlenmek şeklinde gereksinmelerin elde edilmesinde kullanılan bilgi, inanç, teknik, davranış duyuş ve ifade biçimlerini içeren ve toplumun yapısını oluşturan kültüre, ulusal kültür denilmektedir.
Evrensel kültür, bilim, teknik, felsefe, ve din şeklinde kültür öğelerini içeren ve bir topluma özgü olmayan, genel geçerlikli kültüre evrensel kültür denir.
"Evrensel kültür" bir çağa ve bir tarihsel döneme dünya ölçüsünde egemen olan, öteki kültürlere baskın çıkan herhangi bir "çoğul kültür"dür. Mesela bugün için bu anlamda "evrensel" olan kültür, Batı kültürüdür. Fakat bu, Batı kültürünün hâlen yaşayan öteki kültürlerden "üstün" ve "iyi" olduğu anl***** gelmez; bir tek varolan öteki kültürlere baskın çıkmış olduğu ve dünya ölçüsünde yaygınlaştığı anl***** gelir.
Her kültürün mâhiyeti gereği tarihsel olması, o kültürün belli bir süre kesiti içinde varlığını sürdürdüğü, doğrusu yerini her an bir başka kültüre (o başka kültüre kendinden bir çok şeyleri taşımış olsa da) terk edebileceği anl***** gelir.
"Evrensel kültür" teriminin kendisi, Aydınlanmacı Batı kültürünün bir kültürel mirası olarak terminolojiye girmiştir. Bu yüzden, bu kültüre özgü ideal ve ölçütlerle sınırı olan bir anlam içeriğine haiz olmak şeklinde bir tek yanlılığı ve manüpilatif bir işlevi vardır Gene bu yüzden, "evrensel kültür"ü, tarihsel perspektif altında bakıldığında, herhangi bir "baskın ve egemen kültür" olarak idrak etmek uygun olur
Her hangi bir halk topluluğunu, millet icra eden kültür değerleridir. Kültür; zamanı süreç içinde oluşur, milletler yaşadıkça o da yaşar. Dededen, atadan gelen kültürel değerler, yaşayan insanların duygu, fikir ve yaşantılarıyla şekillenir süre içinde gelişerek kimi zaman de değişerek devam eder.
Kültür değerleri hiçbir süre statik kalmazlar sürekli değişiklik halindedirler. Bu değişiklik çok süratli olmaz, seneler kimi zaman de yüzyıllar süreci içinde olur.
Fatih sultan Mehmed ,Fatih Kanunnamesi ile Atam-Dedem Kanunu söylediği gelenekleri yazılı hale getirmiş ve buna Kanunname-i Ali Osman denmiştir.
Fatih Kanunnamesi İstanbul'un fethinden sonrasında, devlet teşkilâtına imparatorluğun ebatlarına ve coğrafi durumuna yaraşan bir karakter vermek, çeşitli müesseselerin vazifelerini tesbit etme ihtiyacı duyulduğundan; Fatih Sultan Mehmed tarafınca düzenlenen kanunname.
Fatih Sultan Mehmed devlet teşkilatında yeni düzenlemelere olan ihtiyacın tesiriyle, kanunlar koydu ve ayrıca tımarlara ilişkin birçok hususu da tekrardan tanzim etti. Fatih'in bu yolda ilk yapmış olduğu iş paytahttaki dirlik defterlerine yalnız sipahilerin adını kaydettirmeyip, bu defterlere dirlik gelirlerinin ve beratlarının kopyasını yazdırmak olmuştur.
Fatih Kanunnamanesi, üç kısımdan teşekkül etmekteydi. Birinci kısım, devlet ileri gelenlerinin teşrifattaki yerlerine, padişaha kimlerin arzda bulunabileceklerine, kadıların mertebelerine; ikinci kısım, saltanat işlerinin tertibine, doğrusu divan, özgü oda teşkilatına ve saray hizmetkarlarının bayramlaşma merasimlerine; üçüncü kısım ise, suçlar ve karşılıkları ile mansıb sahiplerinin gelirlerine dair detayları-bilgileri ihtiva ediyordu. Son bölümde ek olarak gayri müslim devletlerin verecekleri senelik vergiler ile devlet görevlileri ve hanedan mensuplarına dair lakap örnekleri bulunmaktadır.
Ek olarak bu kanunname; medreselerin yönetim, müfredat ve bilimsel nitelikli yapısını tekrardan düzenleyen, bilimsel nitelikli personelin seçim ve atanması ile maaşların belirlenmesine ilişkin işlemleri usul ve esaslara bağlamıştır. Bu buyruk Türk tarihinde ilk yükseköğretim mevzuatını oluşturması açısından da mühimdir
vikipedi
1-) Kültür, toplumsal bir organizasyon olan topluma ilişkin ortak yaşayış düzeninin, süre içinde değişme, gelişme ve yenilenme özellikleri taşıyan bir bütünü olduğundan canlı ve tabiî bir varlık niteliğindedir. Durağan (statik) bir yapıya değil dinamik bir yapıya haizdir. Bir toplumun yaşama düzenine bağlı olarak doğup gelişir. Onun için de yaşamın haricinde değil içindedir. Cemiyet varlığının akışına gore şekillenerek tıpkı coğrafya şartlarına gore içimlenen ve durmadan akıp giden bir ırmak şeklinde yol alır. Kültür tabiî bir toplumsal varlıktır. Bu sebeple, kişilerin üzerine çıkarak topluma hükmeden kendine özgü bir düzeni, kendine özgü kuralları vardır. Bu kurallara. Bu düzene aykırı davranışlar ve dış müdahaleler, onun sıhhatli yol alışım engeller; varlığını tehlikeye sokar. Bu şeklinde durumlarda kültür ihtiyaç duyulan tepkiyi de gösterir. Bu tepki kendisini, toplumda huzursuzluk ve kültür bunalımı şeklinde ortaya koyar.
2. Kültür, kişilerin üzerine taşan ve toplumu hükmü altına alan bir sistem olduğundan toplumun ortak malıdır ve kapsamlıdır.
3. Kültür, her toplumun kendi hususi davranışlarının ve yaratıcılığının eseri olduğundan millî bir kişilik yapısına haizdir. Bundan dolayı orijinal ve millîdir. Orijinallik, kültürün kendi larından beslenmesi ve özüne sadık kalması ile sağlanabilir. Başka kültürlerin eserlerini yansılamak, yaratıcılık olmadığı için orijinal sayılmaz. Bu durum birazcık sonrasında işaret edeceğimiz kültür değişmelerinde mühim bir rol oynar.
Kültürden ayrı ve kültürün üstünde tüm dünya milletlerini içine alan ortak bir kültür yoktur. Bir ortak dünya edebiyatından değil bir Fransız, bir ingiliz edebiyatından, bir dünya mimarisinden değil bir Osmanlı ya da italyan mimarisinden. Kore ya da Çin san'atından söz edilebilir. Diller de öyledir. Ortak bir dünya dili yoktur. Bir Türk dili, bir Japon dili vardır. Görülüyor ki, kültürler ayrı ayrı milletlerin eseridir. Bundan dolayı da millîdir. Aslolan kültür budur. Fakat kültür kelimesinin, karışıklığa yol açabilecek bazı değişik kullanılışlardan ayırt edilebilmesi için aslolan kültür çoğu zaman millî kültür diye adlandırılmaktadır.
4. Kültür değişmelerinde, başka bir kültürün ya da kültürlerin tesiri altında kalınabilir. Bu tesir ne kadar güçlü olursa olsun, daha çok bir kültür aşısı niteliğindedir. Ek olarak, kültürün öğeleri içinde bazı aşama farkları vardır. Bunların bir kısmı aslolan öğeler, bir kısmı da ikinci ve üçüncü derecede kalan ayrıntılarla ilgili öğelerdir. Kültürün ayrıntılara giren bu ikinci ve üçüncü derecedeki öğeleri içinde da değişmeler olabilir. Yalnız, bir kültürün aslı asla değiştirilemez ve bütünü ile başka bir kültüre dönüştürülemez. Bu şekilde bir durumda, artık o toplumdan yaratı kalmaz ve bambaşka özellikte bir cemiyet yapısı ortaya, ıkar. X. yüzyıla kadar bir Türk kavmi olan Bulgarların, bu yüzyıldan sonrasında uğradıkları kültür değişimi ile bir İslav kavmine dönüşmüş olmaları, bu öz değişikliğinin tipik bir örneğidir.
5. Kültür, bir milletin tarihte var olduğu günden başlayarak bugüne dek uzanan ve yavaş yavaş gelişerek yol alan değerler bütünü olduğundan tarihîdir ve süreklilik vasfı taşır.
6. İster gelişmemiş, ister azca gelişmiş ya da gelişmiş bir cemiyet olsun, her toplumun kendine gore bir kültürü vardır. İlkel toplumlarda kültürün tüm öğeleri bulunmayabilir. Fakat millet safhasına erişmiş olan toplumlarda, bu öğelerin hepsi tamamlanmıştır ve birbirleri ile bağlantılıdır. Yalnız, bu öğelerin işlevlerini tam olarak yerine getirebilmeleri için aralarında uyum ve dengenin bulunması gerekir. Bunlardan bazılarında kendini gösteren aşırılık ya da yetersizlik diğerlerine zarar verebilir. Bu da toplumda sarsıntı ve boşluklara sebep olur. Bu bakımdan, kültür, uyumlu ve dengeli bir bütünün ifadesidir. Ondaki bu dengeli bütünlük topluma sıhhat verir; kişinin toplumla bütünleşmesine ve mutluluğuna hizmet eder.
7. Kültür kuşaktan kuşağa aktarılan bir toplumsal mirastır. Varlığını ve canlılığını sadece bu yolla sürdürebilir. Aktarma vasıtaları eğitim-öğretim, gelenekler, din, dil, san'at, edebiyat, folklor şeklinde çeşitli kültür taşıyıcı unsur ve eserlerdir.
2. Kültür, kişilerin üzerine taşan ve toplumu hükmü altına alan bir sistem olduğundan toplumun ortak malıdır ve kapsamlıdır.
3. Kültür, her toplumun kendi hususi davranışlarının ve yaratıcılığının eseri olduğundan millî bir kişilik yapısına haizdir. Bundan dolayı orijinal ve millîdir. Orijinallik, kültürün kendi larından beslenmesi ve özüne sadık kalması ile sağlanabilir. Başka kültürlerin eserlerini yansılamak, yaratıcılık olmadığı için orijinal sayılmaz. Bu durum birazcık sonrasında işaret edeceğimiz kültür değişmelerinde mühim bir rol oynar.
Kültürden ayrı ve kültürün üstünde tüm dünya milletlerini içine alan ortak bir kültür yoktur. Bir ortak dünya edebiyatından değil bir Fransız, bir ingiliz edebiyatından, bir dünya mimarisinden değil bir Osmanlı ya da italyan mimarisinden. Kore ya da Çin san'atından söz edilebilir. Diller de öyledir. Ortak bir dünya dili yoktur. Bir Türk dili, bir Japon dili vardır. Görülüyor ki, kültürler ayrı ayrı milletlerin eseridir. Bundan dolayı da millîdir. Aslolan kültür budur. Fakat kültür kelimesinin, karışıklığa yol açabilecek bazı değişik kullanılışlardan ayırt edilebilmesi için aslolan kültür çoğu zaman millî kültür diye adlandırılmaktadır.
4. Kültür değişmelerinde, başka bir kültürün ya da kültürlerin tesiri altında kalınabilir. Bu tesir ne kadar güçlü olursa olsun, daha çok bir kültür aşısı niteliğindedir. Ek olarak, kültürün öğeleri içinde bazı aşama farkları vardır. Bunların bir kısmı aslolan öğeler, bir kısmı da ikinci ve üçüncü derecede kalan ayrıntılarla ilgili öğelerdir. Kültürün ayrıntılara giren bu ikinci ve üçüncü derecedeki öğeleri içinde da değişmeler olabilir. Yalnız, bir kültürün aslı asla değiştirilemez ve bütünü ile başka bir kültüre dönüştürülemez. Bu şekilde bir durumda, artık o toplumdan yaratı kalmaz ve bambaşka özellikte bir cemiyet yapısı ortaya, ıkar. X. yüzyıla kadar bir Türk kavmi olan Bulgarların, bu yüzyıldan sonrasında uğradıkları kültür değişimi ile bir İslav kavmine dönüşmüş olmaları, bu öz değişikliğinin tipik bir örneğidir.
5. Kültür, bir milletin tarihte var olduğu günden başlayarak bugüne dek uzanan ve yavaş yavaş gelişerek yol alan değerler bütünü olduğundan tarihîdir ve süreklilik vasfı taşır.
6. İster gelişmemiş, ister azca gelişmiş ya da gelişmiş bir cemiyet olsun, her toplumun kendine gore bir kültürü vardır. İlkel toplumlarda kültürün tüm öğeleri bulunmayabilir. Fakat millet safhasına erişmiş olan toplumlarda, bu öğelerin hepsi tamamlanmıştır ve birbirleri ile bağlantılıdır. Yalnız, bu öğelerin işlevlerini tam olarak yerine getirebilmeleri için aralarında uyum ve dengenin bulunması gerekir. Bunlardan bazılarında kendini gösteren aşırılık ya da yetersizlik diğerlerine zarar verebilir. Bu da toplumda sarsıntı ve boşluklara sebep olur. Bu bakımdan, kültür, uyumlu ve dengeli bir bütünün ifadesidir. Ondaki bu dengeli bütünlük topluma sıhhat verir; kişinin toplumla bütünleşmesine ve mutluluğuna hizmet eder.
7. Kültür kuşaktan kuşağa aktarılan bir toplumsal mirastır. Varlığını ve canlılığını sadece bu yolla sürdürebilir. Aktarma vasıtaları eğitim-öğretim, gelenekler, din, dil, san'at, edebiyat, folklor şeklinde çeşitli kültür taşıyıcı unsur ve eserlerdir.
Kültür kelimesi Türkçe'ye Fransızca'dan girmiştir. Toprağı sürmek, ürün elde etmek ve onları geliştirmek anlamındadır. Kelime sonrasında insan vücudunu ve ruhunu terbiye etme, sanat ve düşünce eserlerini geliştirme anlamlarım da içine alan geniş bir mana kazanmıştır. Kültür maddî ve manevî her şeyi işlemek ve geliştirmek anlamına gelir.
Millî kültür ise bir millete kimlik kazandıran, öteki milletlerle arasındaki farkı belirlemeye yarayan, tarih süresince meydana getirilen o millete ilişkin maddî ve manevî değerlerin uyumlu bir bütünüdür. Bir toplumu millet icra eden ve onun bütünlüğünü elde eden millî kültürdür.
Tarih bir milletin tüm fertlerinin bilmesi, benimsemesi koruması ve geliştirmesi ihtiyaç duyulan kültür hazinelerinden biridir. Tarih, milletin geçmişteki varlığı, onun mirası ve bugüne kalan hatırasıdır. Türk Milleti'nin bugün üstünde yaşamış olduğu topraklar, onu vatan yapmak için şehit olan, sakınan, işleyen atalarımızın, doğrusu tarihindir. Bunların bilinmesi ve korunması her Türk için bir vazifedir.
Dil, bir milletin kültürel değerlerinin önderlik yapar ve bir milletin temelini oluşturur. Dil, duygu ve düşünceyi insana aktaran bir araç olduğundan, duygu ve fikir birliği dil ile gelişir. Kendi milletinin tarih ve kültürünü öğrenmek ve incelemek isteyen her Türk, dilini bilmek zorundadır. Türkiye'de Türkçe bilmeyen hiçbir yurttaş kalmamalıdır.
Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye için ekonomik kalkınma yanında toplumsal ve kültürel kalkınmaya da aynı seviyede yer verilmesi gerektiğine inanmıştır. Bir milletin onurlu bir halde varlığını devam ettirmesinde, bir toplumun millî şuura erişmesinde en büyük görevi kültür oynar. Bunu çok iyi bilen Mustafa Kemal Atatürk, "Millî şuurun ayakta kalabilmesi ve uyanık bulunması için dil ve tarih uğrunda çalışmaya mecburuz." diyerek millî bilinç mevzusunda ne kadar duyarlı bulunduğunu ortaya koymuştur . Gene Mustafa Kemal Atatürk, kültür birliğinin bir milleti millet icra eden, ona yaşama gücü veren, öteki milletler içinde kişilik kazandıran başlıca unsur bulunduğunu çok iyi bilmekteydi. Bununla ilgili şu sözleri çok önemlidir: "Millî kültürün her çığırda açılarak yükselmesini Türk Cumhuriyeti'nin temel direği olarak temin edeceğiz".
"Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli Türk kahramanlığı ve Türk kültürüdür."
Bu sözler, Cumhuriyet Türkiye'sinin millî kültüre dayalı olarak yükselip gelişeceğinin bir ifadesidir.
Mustafa Kemal Atatürk, millî kültür mevzusunda hedeflerin neler bulunduğunu da şöyleki belirtmiştir: "Yüksek bir insan cemiyeti olan Türk Milleti'nin tarihî bir vasfı da güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir.
Bunun içindir ki milletimin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, yaratıcı zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlar sevgisini ve millî birlik duygusunu devamlı ve her türlü incelemelerle besleyerek geliştirmek millî ülkümüzdür."
alinti
Ulusal Kültür: Bir milleti millet icra eden değerler bütününün ya da kendisini kendi icra eden değerler bütününün, tarihsel süreç içinde, özünü yitirmeden, dönemin, dönemin ve coğrafi konum şartlarına uyarak, o milletin ya da milletin bir bölümünün ya da bir parçasın, oluşturmuş olduğu yoğunlaşmış, emeksel eserlerin tümüdür ki, bir kısmı korunmak, bir kısmı da aktarılmak içindir nesillere
Ulusal Kültür Nedir? Ulusal Kültürün Ehemmiyet ve Unsurları
Kültür nedir? Kültürün ögeleri nedir?
Maddi kültür ögeleri nedir?
YORUMLAR