mühür -hrü isim Farsça muhr 1 . Bir kimsenin, bir kuruluşun adının ya da unvanının tersine kazılı bulunmuş olduğu, metal, lastik...
mühür -hrü
isim Farsça muhr
1 . Bir kimsenin, bir kuruluşun adının ya da unvanının tersine kazılı bulunmuş olduğu, metal, lastik vb.nden yapılmış vasıta, damga, kaşe.
2 . Bu araçla basılan ve imza yerine geçen ad.
Gliptic Sanatı (Mühür - Hakkaklık)
Rüyada Mühür Görmek
Mühür
Temel Britannica
Mühür, bir belge, mektup ya da eşyanın gerçek ve onaylanmış bulunduğunu göstermek, sahibini belirtmek, mühim mektup ve paketÂlerin açılmasını engellemek için kullanılır.
Mezopotamya ve Eski Mısır uygarlıklarından bu yana kullanılan mühür, çoğunlukla kıymetli taşlardan, metalden ya da kauçuktan yapılır. Kullanılan yüzünde, ters olarak kazınmış şahıs ya da kurum adı ile çeşitli yazı ve desenler bulunur. Sıcak balmumu üstüne basılmış olduğu benzer biçimde, mürekkeplenerek kâğıt üstüne de baÂsılır.
Mührün ilk kez Mezopotamya'da kullanılÂdığı bilinmektedir. Arkeolojik araştırmalarda mühürlenmiş kil tabletler bulunmuştur. MüÂhürlenmiş mektup, sözleşme ve hesap tabletÂleri kilden yapılmış bir zarfa konur, zarf da ek olarak mühürlenirdi. Internasyonal antlaşmalar da krallık mühürleriyle mühürlenirdi.
Eski Mısır'da ise papirüse yazılan belgeler rulo yapılıp iple bağlandıktan sonrasında ipin düğümü mumla kaplanır ve üstü mühürlenirÂdi. Bu yöntem dünyanın bir çok bölgesine yayıldı. Eski Yunanlılar, Romalılar, Araplar ve Bizanslılar da yazılı belgeleri mühürleme geleneğini sürdürdüler.
Mezopotamya'da bulunan en eski mühürler üzerlerinde çizikler bulunan düğmeye benzer damgalardı. .Sonrasında insan figürleri ve tabiat motifleri içeren mühürler kullanıldı. Hayvan biçimli minik mühürlerden sonrasında silindir biçimli, döndürülerek kullanılan müÂhürler yapılmış oldu. İÖ 6. ve 4. yüzyıllar içinde İran'a egemen olan Ahamenişler'in mühürleri çok ince bir işçilik ürünüydü; üzerlerinde kanatlı akrep ve yarısı aslan, yarısı kartal biçiminde mitolojik simgesel motifler yer alıyordu. Hititler daha çok kıymetli taşlardan yapılmış damga mühürleri kullandılar. Urar-tular'da ise hem döndürülerek, hem de bastıÂrılarak kullanılan silindir damga mühürleri vardı.
Avrupa'da ortaçağ süresince krallar, soyluÂlar ve din adamları mühür kullandı. MühürleÂrin bir çok yuvarlaktı; fakat oval ya da kalkan biçimli olanları da vardı. Bazıları yüzük biçiÂminde yapılıp parmağa takılıyordu. Bazı müÂhürler iki yüzlüydü. Krallık mühürlerinde yönetimdeki kralı çoğu zaman başlangıcında tacıyla tahtında oturur halde gösteren bir figür olurdu. Soyluların mühürlerinde aile armaları yer alır, din adamlarının mühürlerindeyse melekler, azizler, tapınaklar ya da Mukaddes Kitap'tan görüntüler bulunurdu. Lonca adında olan zanaat birliklerinin de kendi mühürleri vardı. Bu mühürlerin üstünde zanaatkarların ış aletlerini gösteren desenler yer alıyordu. Kentlerin mühürlerinde de çoğu zaman o kenti simgeleyen bir yapının ya da kentin kapılarınÂdan birinin resmi olurdu.
Kişisel mühürlerde resmin yanı sıra birkaç sözcükten oluşan bir yazı da yer alır, bu yazıda çoğunlukla mühür sahibinin adı ve sanı belirtilirdi. Mühürde bir atasözü ya da duanın yer almış olduğu da olurdu.
Ortaçağda mühür mumu, balmumunun teÂrebentin ve renk verici maddelerle karıştırılmasıyla yapılıyordu. 16. yüzyılda balmumu yerine Endonezya'dan gelen ve gomalak adında olan bir tür reçine kullanılmaya başlandı. Hazırlanan mühür mumu çubuk biçiminde kalıplara dökülüyordu. Sonrasında bu kalıpÂlar mühürlenecek olan belge ya da mektubun üstüne tutulup bir alevle kâğıdın üstüne mumun damlaması sağlanıyor ve mum hemen hemen sıcakken üstüne mühür bastırılıyordu.
12.-19. yüzyıllar içinde mektuplar zarÂfa konmaz, bunun yerine birkaç kez katlaÂnır ve çoğunlukla bir mühür yüzüğü ile mühürlenirdi. Bugün bile hususi ve mühim mektupları içeren zarflar mumdan bir mühürÂle kapatılır.
İslam dünyasında da mühür aynı amaçlarla kullanılmıştır. İslam tarihinde malum en eski mühür Mısır Valisi Amr İbnü'l-As'a aittir. Hz. Muhammed de 629'da başlayarak üzerinÂde "Muhammed Resulullah" (Tanrı'ın elçisi Muhammed) sözleri kazılı bir mühür kullanÂmıştır. Osmanlılar'da resmi olsun, kişisel olÂsun tüm mühim belgeler, mektuplar mühürÂle geçerlilik kazanırdı. En mühim mühür ise sadrazamın taşımış olduğu ve padişahın mutlak vekili bulunduğunu simgeleyen mühr-i hümayun'du. Yaygın olarak kullanıldığı için mühür kazıma hakkâklık denen sanatın doğmasına yol açÂmıştı. Hakkâklar isteğe nazaran çeşitli madenler ya da kıymetli taşlar üstüne mühür kazırlardı. Osmanlı Devleti'nin sadece son dönemlerinde ve daha çok resmi olmayan işlerde mühür yerine imza kullanılmaya başlandı. Bugünkü hukuk düzeninde mühür yalnızca resmi belgeÂler için bir anlam taşımakta, kişiler ise sadece okuma yazma bilmiyorlarsa mühür kullanaÂbilmektedirler.
Temel Britannica
Mühür, bir belge, mektup ya da eşyanın gerçek ve onaylanmış bulunduğunu göstermek, sahibini belirtmek, mühim mektup ve paketÂlerin açılmasını engellemek için kullanılır.
Mezopotamya ve Eski Mısır uygarlıklarından bu yana kullanılan mühür, çoğunlukla kıymetli taşlardan, metalden ya da kauçuktan yapılır. Kullanılan yüzünde, ters olarak kazınmış şahıs ya da kurum adı ile çeşitli yazı ve desenler bulunur. Sıcak balmumu üstüne basılmış olduğu benzer biçimde, mürekkeplenerek kâğıt üstüne de baÂsılır.
Mührün ilk kez Mezopotamya'da kullanılÂdığı bilinmektedir. Arkeolojik araştırmalarda mühürlenmiş kil tabletler bulunmuştur. MüÂhürlenmiş mektup, sözleşme ve hesap tabletÂleri kilden yapılmış bir zarfa konur, zarf da ek olarak mühürlenirdi. Internasyonal antlaşmalar da krallık mühürleriyle mühürlenirdi.
Eski Mısır'da ise papirüse yazılan belgeler rulo yapılıp iple bağlandıktan sonrasında ipin düğümü mumla kaplanır ve üstü mühürlenirÂdi. Bu yöntem dünyanın bir çok bölgesine yayıldı. Eski Yunanlılar, Romalılar, Araplar ve Bizanslılar da yazılı belgeleri mühürleme geleneğini sürdürdüler.
Mezopotamya'da bulunan en eski mühürler üzerlerinde çizikler bulunan düğmeye benzer damgalardı. .Sonrasında insan figürleri ve tabiat motifleri içeren mühürler kullanıldı. Hayvan biçimli minik mühürlerden sonrasında silindir biçimli, döndürülerek kullanılan müÂhürler yapılmış oldu. İÖ 6. ve 4. yüzyıllar içinde İran'a egemen olan Ahamenişler'in mühürleri çok ince bir işçilik ürünüydü; üzerlerinde kanatlı akrep ve yarısı aslan, yarısı kartal biçiminde mitolojik simgesel motifler yer alıyordu. Hititler daha çok kıymetli taşlardan yapılmış damga mühürleri kullandılar. Urar-tular'da ise hem döndürülerek, hem de bastıÂrılarak kullanılan silindir damga mühürleri vardı.
Avrupa'da ortaçağ süresince krallar, soyluÂlar ve din adamları mühür kullandı. MühürleÂrin bir çok yuvarlaktı; fakat oval ya da kalkan biçimli olanları da vardı. Bazıları yüzük biçiÂminde yapılıp parmağa takılıyordu. Bazı müÂhürler iki yüzlüydü. Krallık mühürlerinde yönetimdeki kralı çoğu zaman başlangıcında tacıyla tahtında oturur halde gösteren bir figür olurdu. Soyluların mühürlerinde aile armaları yer alır, din adamlarının mühürlerindeyse melekler, azizler, tapınaklar ya da Mukaddes Kitap'tan görüntüler bulunurdu. Lonca adında olan zanaat birliklerinin de kendi mühürleri vardı. Bu mühürlerin üstünde zanaatkarların ış aletlerini gösteren desenler yer alıyordu. Kentlerin mühürlerinde de çoğu zaman o kenti simgeleyen bir yapının ya da kentin kapılarınÂdan birinin resmi olurdu.
Kişisel mühürlerde resmin yanı sıra birkaç sözcükten oluşan bir yazı da yer alır, bu yazıda çoğunlukla mühür sahibinin adı ve sanı belirtilirdi. Mühürde bir atasözü ya da duanın yer almış olduğu da olurdu.
Ortaçağda mühür mumu, balmumunun teÂrebentin ve renk verici maddelerle karıştırılmasıyla yapılıyordu. 16. yüzyılda balmumu yerine Endonezya'dan gelen ve gomalak adında olan bir tür reçine kullanılmaya başlandı. Hazırlanan mühür mumu çubuk biçiminde kalıplara dökülüyordu. Sonrasında bu kalıpÂlar mühürlenecek olan belge ya da mektubun üstüne tutulup bir alevle kâğıdın üstüne mumun damlaması sağlanıyor ve mum hemen hemen sıcakken üstüne mühür bastırılıyordu.
12.-19. yüzyıllar içinde mektuplar zarÂfa konmaz, bunun yerine birkaç kez katlaÂnır ve çoğunlukla bir mühür yüzüğü ile mühürlenirdi. Bugün bile hususi ve mühim mektupları içeren zarflar mumdan bir mühürÂle kapatılır.
İslam dünyasında da mühür aynı amaçlarla kullanılmıştır. İslam tarihinde malum en eski mühür Mısır Valisi Amr İbnü'l-As'a aittir. Hz. Muhammed de 629'da başlayarak üzerinÂde "Muhammed Resulullah" (Tanrı'ın elçisi Muhammed) sözleri kazılı bir mühür kullanÂmıştır. Osmanlılar'da resmi olsun, kişisel olÂsun tüm mühim belgeler, mektuplar mühürÂle geçerlilik kazanırdı. En mühim mühür ise sadrazamın taşımış olduğu ve padişahın mutlak vekili bulunduğunu simgeleyen mühr-i hümayun'du. Yaygın olarak kullanıldığı için mühür kazıma hakkâklık denen sanatın doğmasına yol açÂmıştı. Hakkâklar isteğe nazaran çeşitli madenler ya da kıymetli taşlar üstüne mühür kazırlardı. Osmanlı Devleti'nin sadece son dönemlerinde ve daha çok resmi olmayan işlerde mühür yerine imza kullanılmaya başlandı. Bugünkü hukuk düzeninde mühür yalnızca resmi belgeÂler için bir anlam taşımakta, kişiler ise sadece okuma yazma bilmiyorlarsa mühür kullanaÂbilmektedirler.
MüHüR, -hrü (ar. mühı).
1. üstünde, mürekkeplendikten sonrasında basılacak olan kabartma bir işaret ya da bir yazı bulunan metal ya da kauçuk vasıta; bir sap ucuna, bir yüzüğe vb. takılıp, balmumu üstüne armalar, ad ve soyadın ilk harflerini basmaya yarayan, oyuk ya da kabartmalı olarak işlenmiş vasıta. (Bk. ansikl. böl.)
2. Bu aracın balmumu ya da herhangi bir gereç üstüne bıraktığı iz.
3. Bir genelge, bir belge, bir yapıt vb. altına elle atılmış bir imzayı ya da karşı imzayı doğrulamak amacıyla bastırılan damga.
4. Mühürle basılan ve imza yerine geçen ad ya da san.
5. Resmi makamlarca kapatılan bir yerin kapısına ya da bir şeyin ağzına, onun izinsiz açılmasını önlemek için mühür mumuyla ya da kurşunuyla yaralanan damga.
6. Başın üstünde halka biçiminde toplanmış saç.
7. Kimi kedilerin damağında bulunan siyah nokta.
8. Mühür basmak, mührünü basmak, mühürlemek; bir şeyin doğruluğunu kesinlikle belirtip onaylamak: Bunun bu şekilde olduğuna mührümü basarım. || Mühür gözlü, koyu renkli, iri ve güzel gözlü. || Mühür kazımak, bir metal üstüne bir kimsenin ya da bir kuruluşun adını ters olarak kazımak. || Mühür mumu, üstüne mühür basılan, çoğu zaman kırmızı renkli balmumu ve reçineden yapılmış madde. || Mührünü yalamak, verdiği sözden dönmek, sözünden caymak.
—Esk. Mühr-i nübüvvet, Hz. Muhammet için "son peygamber†anlamında kullanılır; Hz. Muhammet'in iki omuz başı arasındaki et beni. || Mühr-i Süleyman, MüHRü SüLEYMAN.
—Ed. Divan şiirinde çoğu zaman sevgilinin ağzı, halk şiirinde gözleri için kullanılan benzetme öğesi: "Mühür gözlüm seni elden sakınırım kıskanırım" (A. i. Özkan).
—Huk. (Bk. ansikl. böl.) || Mühür fekki - FEK.
—Tar. Mühr-i hümayun, mühr-i şerif ya da hatem-i vekâlet, OsmanlI devletinde her padişahın kendi tuğrasını taşıyan mühür. (Bk. ansikl. böl.) || Mühr-i resmi, OsmanlI devletinde resmi dairelerin kullandıkları çeşitli mühürler. || Mühr-i sadaret, OsmanlI devletinde sadrazamlar tarafınca resmi işlerde kullanılan mühür. (Tanzimat'tan ilkin sadrazamlar padişahın mührünü kullanırlardı. Padişahın adı kazılı olan bu mühür, makama atanan sadrazama verilir, azledildiğinde de geri alınırdı. Tanzimat'tan sonrasında Keçecizade Fuat Paşa, kendi adına mühür yaptıran ilk sadrazam oldu [1861]. Paşanın yaptırdığı bu mühürde "Mehmet Fuat Sadrazam†sözü yazılıydı.) || Mühr-i zati, eskiden kişilerin kendi adlarına kazdırdıkları ve imza yerine kullandıkları mühür.
—Tar. telm. Mühür kimde ise Süleyman odur, Mührü Süleyman'dan kinaye olarak, gücün sadece yetki sahibi kişinin elinde bulunduğunu belirtme anlamında kullanılan halk deyimi.
—ANSİKL. Sonbahar. sant. Mezopotamya uygarlığında mühür, Halef ve el-Ubeyd dönemlerinde görülmeye başladı. Mühürlerin büyük bir kısmı Yukarı Mezopotamya'da, tepe Gavra ve Arpaciye'de, daha sonraları da İran'da, Sus ve tepe Giyan' da ortaya çıkarıldı; Aşağı Mezopotamya' da da (Tello) birkaç mühür örneğine rastlandı. Çoğu zaman mühürler, sırtında delikli bir kabartı bulunan, düz ya da hafifçe içbükey bir düğmeyi çağrıştırır (damga mühür). Mühürlerin yüzünde önceleri çizikler ya da damalar yer alıyordu; daha sonraları, insan figürleri ve tabiat motifleri (Sus, Gavra) görülmeye başlandı. Birçok küpün boyun kısmında mühür baskılarına rastlanmıştır. Uruk ve Cemdet-Nasr dönemlerinde, Aşağı Mezopotamya'da mühürler, yatmış minik hayvanlar biçiminde yapılmış oldu; bunların alt yüzüne nokta dizileri, basitleştirilmiş insan ya da hayvan figürleri kazınmıştır. Bu dönemden başlayarak damga mühürleri yerlerini silindir mühürlere bıraktı; bunlar sadece İ.Ö. I. binyıl'da, Asurlular, bilhassa de Yenibabilliler'le beraber, çok- yüzlü piramit biçiminde tekrardan görülmeye başlandı. Dekor çoğu zaman basittir ve bir çok kez, üstünde tanrısal simgelerin yer almış olduğu bir sunağın önünde tapınan bir kişiyi canlandırır. Daha titiz bir işçiliğin ürünü olan ahemeni mühürleri, griffon, kanatlı akrep, Ahuramazda'nın büstünü çevreleyen kanatlı kurs benzer biçimde simgesel motiflerle bezelidir.
Anadolu'nun geleneksel mühür formu damga* mühürlerdir ve bunlar Yenitaş döneminde görülmeye adım atar Asur tecim kolonileri çağlarında, Mezopotamya'ya özgü silindir mühürler Anadolu'da da kullanılmaya başlandı (İ.Ö. II. binyıl başları) [Kültepe, Karahöyük], sadece damga mühürler de yaygındı. Hititler döneminden kalan, çoğu zaman serpantin, diyorit, hematit ve steaşistten yapılmış mühürler büyük bir ustalık ürünüdür. Bunların üstündeki hiyeroglif ve çivi yazılarıyla insan ve hayvan figürleri en minik ayrıntılarına dek işlenmiştir. Altın, gümüş ve tunçtan yapılmış damga mühürler de vardır. Kimileri tunç bir sapa takılmış, iki yüzü hafifçe dışbükey düğme mühür biçimindedir Ek olarak sapları taştan, basılan yanlarının yanı sıra kenarları da işlenmiş örnekler bulunmaktadır. Bu dönemden kalma silindir mühürler de vardır. Damga ve silindir mühür tiplerini birleştirmiş silindir damga mühürler de devrin garip örnekleridir. Bu tür mühürler hem yuvarlatılarak hem de bastırılarak kullanılıyordu. Ek olarak yüzük mühürler vardı. Urartular'dan kalma mühürler daha çok silindir damga mühür tipinde- dir. Bunlar aşağıya doğru genişleyen silindirik formdadır ve tutulacak bölgeleri deliklidir.
Fenikeliler damga mühürleri, silindir mühürlerle bir arada kullandılar; bunlar, şekil ve bezeme bakımından Mısır'dan esinlenmiştir.
Antikçağ'da Yunanistan'da da mühür kullanılmıştır; mektuplar, üstünde çoğu zaman bir simge (lir, çapa, trophaeum, sfenks; daha geç dönemde, portreler) bulunan yüzüktaşıyla mühürlenirdi. Bunlara Yunanlılar sphragides, Romalılar da annuli signatorii adını verirler, ilk hıristiyan mühürlerinde balık, güvercin, haç, İsa'nın monogramı benzer biçimde çeşitli dinsel simgeler yer alır. Charlemagne, antik bir mühür kullanmıştır. Ortaçağda mühür çoğu zaman üstüne harfler ya da armalar işlenmiş, saplı ya da halkalı metal bir levhadır; parmakta taşınan ya da zincire asılan mühürler de vardır.
—Huk. Mührün imza yerine kullanılabilmesi iki durumda sözkonusudur; tedavüle (dolaşıma) çok sayıda senet çıkarılması; örf ve âdetin mühür kullanılmasını uygun görmesi (Borçlar k. md. 14). imza yerine mühür kullanılabilmesi için mühür kullanan kişinin okuma-yazma bilmemesi gerekir
—Far. Mühr-i hümayun. Padişahların her birinin, kendisiyle babasının adlarını taşıyan, bir tanesi zümrüt ve diğeri üçü altın olan yüzük biçiminde tuğralı 4 mührü vardı. Her padişahla beraber tuğralı mühür de değişmiş olur, ilk işi adına mühür kazdırmak olan yeni hükümdarın mühürleri gerekenlere verilirken, kendisinden önceki hükümdarın mühürleri de geri alınarak saray hâzinesine konurdu. Bu dört mühürden biri kare, diğeri üçü de oval biçimdeydi. Dört köşeli olan ve diğeri üçüne oranla daha minik boyda bulunan mühür, padişahın hususi mührüydü. Padişah, zümrüt üstüne kendi tuğrası kazılı bu yüzüğü parmağına takar ve mâliyeden kendisine sunulan cebi hümayun akçeleriyle haraç ve armağanların teslim makbuzlarını bununla mühürlerdi. Bu tür hususi padişah mühürlerinin, bilinmiş olduğu kadarıyla, en eskileri Bayezit II ile oğlu Yavuz Sultan Selim'e ilişik olan mühr -i hümayunlardır. Oval halde olan diğeri üç mühürden bir tanesi, padişahın mutlak vekili bulunduğunu belirtmek amacıyla sadrazama verilirdi. Yüzük biçiminde olan bu mühr-i hümayunu sadrazam, ince bir altın zincire bağlı atlas bir kesecik içinde boynuna takarak koynunda taşırdı. Gömü odasının açılıp kapanmasında, padişaha sunulan telhisler ve yazılı maruzatta kullanılan bu mühür, Maliye hâzinesi ve Defterhane'nin mühürlenmesi esnasında çavuşbaşı tarafınca öpülerek sadrazamdan alınır, sonrasında gene öpülerek geri verilirdi. OsmanlI devletinin sonuna kadar kullanılan mühr-i hümayun, önceleri, azledilen sadrazamdan kapıcılar kethüdası vesilesiyle alınıp göreve yeni atanan sadrazama padişahın kendi eliyle verilirken, daha sonraları mabeyn başkâtibi ya da baş mabeyinci vesilesiyle azledilen sadrazamdan alınarak saraya çağrılan yeni sadrazama gene padişah tarafınca verilirdi. üçüncü mühr-i hümayun ise özgü odabaşında dururdu. Sadrazamdaki mühür kaybolduğu ya da sadrazam seferdeyken ya da İstanbul'da bulunmadığı sırada azledildiği takdirde, özgü odabaşının mührü kendisinden alınarak geçici bir süre için kullanılırdı. Dördüncü mühür de haremi hümayun hazinedarı olarak vazife icra eden hanım kalfaya verilirdi.
1. üstünde, mürekkeplendikten sonrasında basılacak olan kabartma bir işaret ya da bir yazı bulunan metal ya da kauçuk vasıta; bir sap ucuna, bir yüzüğe vb. takılıp, balmumu üstüne armalar, ad ve soyadın ilk harflerini basmaya yarayan, oyuk ya da kabartmalı olarak işlenmiş vasıta. (Bk. ansikl. böl.)
2. Bu aracın balmumu ya da herhangi bir gereç üstüne bıraktığı iz.
3. Bir genelge, bir belge, bir yapıt vb. altına elle atılmış bir imzayı ya da karşı imzayı doğrulamak amacıyla bastırılan damga.
4. Mühürle basılan ve imza yerine geçen ad ya da san.
5. Resmi makamlarca kapatılan bir yerin kapısına ya da bir şeyin ağzına, onun izinsiz açılmasını önlemek için mühür mumuyla ya da kurşunuyla yaralanan damga.
6. Başın üstünde halka biçiminde toplanmış saç.
7. Kimi kedilerin damağında bulunan siyah nokta.
8. Mühür basmak, mührünü basmak, mühürlemek; bir şeyin doğruluğunu kesinlikle belirtip onaylamak: Bunun bu şekilde olduğuna mührümü basarım. || Mühür gözlü, koyu renkli, iri ve güzel gözlü. || Mühür kazımak, bir metal üstüne bir kimsenin ya da bir kuruluşun adını ters olarak kazımak. || Mühür mumu, üstüne mühür basılan, çoğu zaman kırmızı renkli balmumu ve reçineden yapılmış madde. || Mührünü yalamak, verdiği sözden dönmek, sözünden caymak.
—Esk. Mühr-i nübüvvet, Hz. Muhammet için "son peygamber†anlamında kullanılır; Hz. Muhammet'in iki omuz başı arasındaki et beni. || Mühr-i Süleyman, MüHRü SüLEYMAN.
—Ed. Divan şiirinde çoğu zaman sevgilinin ağzı, halk şiirinde gözleri için kullanılan benzetme öğesi: "Mühür gözlüm seni elden sakınırım kıskanırım" (A. i. Özkan).
—Huk. (Bk. ansikl. böl.) || Mühür fekki - FEK.
—Tar. Mühr-i hümayun, mühr-i şerif ya da hatem-i vekâlet, OsmanlI devletinde her padişahın kendi tuğrasını taşıyan mühür. (Bk. ansikl. böl.) || Mühr-i resmi, OsmanlI devletinde resmi dairelerin kullandıkları çeşitli mühürler. || Mühr-i sadaret, OsmanlI devletinde sadrazamlar tarafınca resmi işlerde kullanılan mühür. (Tanzimat'tan ilkin sadrazamlar padişahın mührünü kullanırlardı. Padişahın adı kazılı olan bu mühür, makama atanan sadrazama verilir, azledildiğinde de geri alınırdı. Tanzimat'tan sonrasında Keçecizade Fuat Paşa, kendi adına mühür yaptıran ilk sadrazam oldu [1861]. Paşanın yaptırdığı bu mühürde "Mehmet Fuat Sadrazam†sözü yazılıydı.) || Mühr-i zati, eskiden kişilerin kendi adlarına kazdırdıkları ve imza yerine kullandıkları mühür.
—Tar. telm. Mühür kimde ise Süleyman odur, Mührü Süleyman'dan kinaye olarak, gücün sadece yetki sahibi kişinin elinde bulunduğunu belirtme anlamında kullanılan halk deyimi.
—ANSİKL. Sonbahar. sant. Mezopotamya uygarlığında mühür, Halef ve el-Ubeyd dönemlerinde görülmeye başladı. Mühürlerin büyük bir kısmı Yukarı Mezopotamya'da, tepe Gavra ve Arpaciye'de, daha sonraları da İran'da, Sus ve tepe Giyan' da ortaya çıkarıldı; Aşağı Mezopotamya' da da (Tello) birkaç mühür örneğine rastlandı. Çoğu zaman mühürler, sırtında delikli bir kabartı bulunan, düz ya da hafifçe içbükey bir düğmeyi çağrıştırır (damga mühür). Mühürlerin yüzünde önceleri çizikler ya da damalar yer alıyordu; daha sonraları, insan figürleri ve tabiat motifleri (Sus, Gavra) görülmeye başlandı. Birçok küpün boyun kısmında mühür baskılarına rastlanmıştır. Uruk ve Cemdet-Nasr dönemlerinde, Aşağı Mezopotamya'da mühürler, yatmış minik hayvanlar biçiminde yapılmış oldu; bunların alt yüzüne nokta dizileri, basitleştirilmiş insan ya da hayvan figürleri kazınmıştır. Bu dönemden başlayarak damga mühürleri yerlerini silindir mühürlere bıraktı; bunlar sadece İ.Ö. I. binyıl'da, Asurlular, bilhassa de Yenibabilliler'le beraber, çok- yüzlü piramit biçiminde tekrardan görülmeye başlandı. Dekor çoğu zaman basittir ve bir çok kez, üstünde tanrısal simgelerin yer almış olduğu bir sunağın önünde tapınan bir kişiyi canlandırır. Daha titiz bir işçiliğin ürünü olan ahemeni mühürleri, griffon, kanatlı akrep, Ahuramazda'nın büstünü çevreleyen kanatlı kurs benzer biçimde simgesel motiflerle bezelidir.
Anadolu'nun geleneksel mühür formu damga* mühürlerdir ve bunlar Yenitaş döneminde görülmeye adım atar Asur tecim kolonileri çağlarında, Mezopotamya'ya özgü silindir mühürler Anadolu'da da kullanılmaya başlandı (İ.Ö. II. binyıl başları) [Kültepe, Karahöyük], sadece damga mühürler de yaygındı. Hititler döneminden kalan, çoğu zaman serpantin, diyorit, hematit ve steaşistten yapılmış mühürler büyük bir ustalık ürünüdür. Bunların üstündeki hiyeroglif ve çivi yazılarıyla insan ve hayvan figürleri en minik ayrıntılarına dek işlenmiştir. Altın, gümüş ve tunçtan yapılmış damga mühürler de vardır. Kimileri tunç bir sapa takılmış, iki yüzü hafifçe dışbükey düğme mühür biçimindedir Ek olarak sapları taştan, basılan yanlarının yanı sıra kenarları da işlenmiş örnekler bulunmaktadır. Bu dönemden kalma silindir mühürler de vardır. Damga ve silindir mühür tiplerini birleştirmiş silindir damga mühürler de devrin garip örnekleridir. Bu tür mühürler hem yuvarlatılarak hem de bastırılarak kullanılıyordu. Ek olarak yüzük mühürler vardı. Urartular'dan kalma mühürler daha çok silindir damga mühür tipinde- dir. Bunlar aşağıya doğru genişleyen silindirik formdadır ve tutulacak bölgeleri deliklidir.
Fenikeliler damga mühürleri, silindir mühürlerle bir arada kullandılar; bunlar, şekil ve bezeme bakımından Mısır'dan esinlenmiştir.
Antikçağ'da Yunanistan'da da mühür kullanılmıştır; mektuplar, üstünde çoğu zaman bir simge (lir, çapa, trophaeum, sfenks; daha geç dönemde, portreler) bulunan yüzüktaşıyla mühürlenirdi. Bunlara Yunanlılar sphragides, Romalılar da annuli signatorii adını verirler, ilk hıristiyan mühürlerinde balık, güvercin, haç, İsa'nın monogramı benzer biçimde çeşitli dinsel simgeler yer alır. Charlemagne, antik bir mühür kullanmıştır. Ortaçağda mühür çoğu zaman üstüne harfler ya da armalar işlenmiş, saplı ya da halkalı metal bir levhadır; parmakta taşınan ya da zincire asılan mühürler de vardır.
—Huk. Mührün imza yerine kullanılabilmesi iki durumda sözkonusudur; tedavüle (dolaşıma) çok sayıda senet çıkarılması; örf ve âdetin mühür kullanılmasını uygun görmesi (Borçlar k. md. 14). imza yerine mühür kullanılabilmesi için mühür kullanan kişinin okuma-yazma bilmemesi gerekir
—Far. Mühr-i hümayun. Padişahların her birinin, kendisiyle babasının adlarını taşıyan, bir tanesi zümrüt ve diğeri üçü altın olan yüzük biçiminde tuğralı 4 mührü vardı. Her padişahla beraber tuğralı mühür de değişmiş olur, ilk işi adına mühür kazdırmak olan yeni hükümdarın mühürleri gerekenlere verilirken, kendisinden önceki hükümdarın mühürleri de geri alınarak saray hâzinesine konurdu. Bu dört mühürden biri kare, diğeri üçü de oval biçimdeydi. Dört köşeli olan ve diğeri üçüne oranla daha minik boyda bulunan mühür, padişahın hususi mührüydü. Padişah, zümrüt üstüne kendi tuğrası kazılı bu yüzüğü parmağına takar ve mâliyeden kendisine sunulan cebi hümayun akçeleriyle haraç ve armağanların teslim makbuzlarını bununla mühürlerdi. Bu tür hususi padişah mühürlerinin, bilinmiş olduğu kadarıyla, en eskileri Bayezit II ile oğlu Yavuz Sultan Selim'e ilişik olan mühr -i hümayunlardır. Oval halde olan diğeri üç mühürden bir tanesi, padişahın mutlak vekili bulunduğunu belirtmek amacıyla sadrazama verilirdi. Yüzük biçiminde olan bu mühr-i hümayunu sadrazam, ince bir altın zincire bağlı atlas bir kesecik içinde boynuna takarak koynunda taşırdı. Gömü odasının açılıp kapanmasında, padişaha sunulan telhisler ve yazılı maruzatta kullanılan bu mühür, Maliye hâzinesi ve Defterhane'nin mühürlenmesi esnasında çavuşbaşı tarafınca öpülerek sadrazamdan alınır, sonrasında gene öpülerek geri verilirdi. OsmanlI devletinin sonuna kadar kullanılan mühr-i hümayun, önceleri, azledilen sadrazamdan kapıcılar kethüdası vesilesiyle alınıp göreve yeni atanan sadrazama padişahın kendi eliyle verilirken, daha sonraları mabeyn başkâtibi ya da baş mabeyinci vesilesiyle azledilen sadrazamdan alınarak saraya çağrılan yeni sadrazama gene padişah tarafınca verilirdi. üçüncü mühr-i hümayun ise özgü odabaşında dururdu. Sadrazamdaki mühür kaybolduğu ya da sadrazam seferdeyken ya da İstanbul'da bulunmadığı sırada azledildiği takdirde, özgü odabaşının mührü kendisinden alınarak geçici bir süre için kullanılırdı. Dördüncü mühür de haremi hümayun hazinedarı olarak vazife icra eden hanım kalfaya verilirdi.
Kaynak: Büyük Larousse
Gliptic Sanatı (Mühür - Hakkaklık)
Rüyada Mühür Görmek
YORUMLAR