Psikoterapi İlişkisinde Temel İlkeler Uygulamada üstünde özenle durulması ihtiyaç duyulan temel ilkeler vardır. Bu ilkeler psikoan...
Psikoterapi İlişkisinde Temel İlkeler
Uygulamada üstünde özenle durulması ihtiyaç duyulan temel ilkeler vardır. Bu ilkeler psikoanalitik yönelimli olsun olmasın, her türlü psikoterapide geçerlidir. Birbiriyle bağlantılı olan bu ilkeler hepsi beraber ve şuurlu olarak uygulanabildiği oranda anlamlı ve verimli psikoterapi süreci gelişebilir. Bu ilkelerin daha iyi anlaşılması amacıyla, psikanalitik psikoterapi kuramı içinde tanımlanmış olan direnç, transferans, kontur-transferans ve içgörü terimlerinin açıklanması uygun olacaktır.
Direnç: Tedaviye ve onunla sağlanacak değişmeye karşı hastada ortaya çıkan güçlerin tümüdür. Terapi süresince uyumsuz ve anormal olan her türlü davranış, tutum, fikir ve duygunun bırakılmasına, değiştirilmesine engel olan bir savunmadır. Özetlemek gerekirse, nevrotik yaşam tarzını sürdüren her türlü içsel etken dirençtir. Terapi sürecinde direnç, uzun devam eden suskunluklar, duygudan yoksun konuşmalar, tedavi ile yakından ilişkili vakaları ve rüyaları unutmak, çok fazla entelektüel tartışmalar yapmak, esnemeler, görüşme saatlerini unutmak, gerçek sorunları anlatmaktan kaçınmak şeklinde ortaya çıkabilir.
Transferans (Aktarım): Ferdin çocukluk çağlarında kendisi için mühim kişilerle yaşamış olduğu his ve tutumları, şimdi ilişki kurduğu mühim şahıs ya da kişiler ile ilişkisinde yaşaması; bu kişilere kendi çocukluğundaki idrak ve duygulara gore tepkiler göstermesidir. Psikoterapi süresince aktarım tabii ilişkilerde olduğundan daha yoğun ve süreklidir. Hasta çocukluğunda anne, babası ya da mühim başka kişiler ile yaşamış olduğu sevgiyi, nefreti, korkuyu, bağımlılığı ya da bu duygularla ilgili savunmaları terapiste aktarır. Burada terapist hastanın çocukluğundaki babası, anası yerine konmaktadır. Az çok devamlı her mühim ilişkide aynı öğeleri bulabiliriz. Mesela iki sevgili içinde ki sevgi bağında da eşeysel anlamı olan, doyum sağlamaya yönelik özelliklerin yanı sıra, bir miktar geçmişten aktarılan, anne-babaya karşı duyguları temsil eden özelliklerde bulunabilir.
Terapi sürecinde, çoğu zaman duruma uygun olmayan, yoğun ve çok fazla tepkiler aktarım emareleri sayılabilir. Mesela, terapistin tek hastası olma isteği, başka hastaları imrenmek, terapist ile ilgili düşler, bazen ters tutumlar, öfkeli ve alaycı sözler aktarım belirtileridir.
Kontur-transferans (Karşıt aktarım): Terapistin kendi çocukluğunda ki his ve tutumları hastasına aktarmasına denir. Terapötik süreçte transferanslara benzer şekilde ortaya çıkarlar fakat kökenleri farklıdır.
İçgörü: Hastanın hastalığının bilincinde olması, onun emareleri tanıyabilmesi ve bir bozukluk olarak kabullenişi anlaşılmaktadır. Buna klinik içgörü denilebilir. Ruh çözümü ve psikoterapide iç görü ise hastalık emareleri ve bunların ları içinde ki bağları görmektir. Bu durumun tedaviye tesiri iyi mi olmaktadır. Salt bir iç görü kazanmak davranış değişikliği yaratmayabilir ve büyük bölümü kez yaratmazda. Direnç ve transferans olaylarının uzun süre pek çok kez gözlenmesi, hastaya gösterilmesi, geçmişle bağlantılarının tekrardan tekrardan açıklanması, böylelikle birbirini destekleyen, doğrulayan iç görülerin kazanılmasına working- through(cevap işlemi) denir. İşte değişme vakası working-through ile netleştirilmiş içgörülerle başlatılabilir.
Dinleyebilmek
Pozitif yönde ilişkiler geliştirmede, başka insanlardan bilgi toplamada, başkalarına ait sıkıntısını anlamada en temel araç dinlemektir. Dinleyebilme hekimin rahat olmasına ve insana ilgi, saygı ve empati ile yaklaşıma bağlıdır.
Dinleme edilgen bir süreç değildir. Etkin dinleme hasta tarafınca anlaşılır.
Görüşme esnasında ortaya çıkan suskunluklar hem hastayı hem de terapisti rahatsız eder. Bu şekilde bir durumda hasta, bir şeyler anlatması beklendiğini düşünerek ya da suskunluk esnasında aklına gelen rahatsız edici düşüncelerden korkar, amaçtan saparak değişik konulardan bahsedebilir. Suskunluklar genel anlamda dirençle ilgilidir ve araştırılması gerekir. Benzer durumda telaşlı davranarak söze giren terapistte kendi kontur-transferanslarını ve dirençlerini gözden geçirmelidir.
Suskunluğun bir sebebi de hastanın mevzu hakkında görüşlerini gözden geçiriyor olması olabilir. Bunun süresi ve tahmini fakat dinleme esnasında ki empati ile anlaşılabilir. Çünkü dinlemenin en mühim özelliği anlatılan kelimeler değildir arka planlarındaki anlamlarıdır. Bunun anlaşılabilmesi için hastanın anlatış şekli, sesin ton, hız, duygusal yüklülüğü şeklinde niteliklerini ayırt etmek gerekir.
Empati
Empati, kişinin kendisini bir an için bir başkasının yerine koyarak, o durumda neler hissedebileceği, düşünebileceği, iyi mi davranabileceğini anlamaya çalışmaktır. Empatide, terapistin kendi benliğinden kısa bir süre ayrılması, ayrı bir benliğe doğru uzanması, yaklaşması, ona dalması ve onu anlamaya emek vermesi vardır. Terapist bir taraftan kendi iç dünyasını araştırırken, bir taraftan da bu iç dünya ile bir başkasının iç dünyasını anlamaya iş yapmaktadır. Fakat bu sürecin çok uzaması ve terapistin hastanın yaşantısını devamlı ve yoğun şekilde paylaşması sakıncalıdır. O süre terapistin, hastanın sorunları, kişiliği ve yaşantısı ile fazla özdeşleştiğini, gerçek terapist kimliğini yitirdiğini düşünebiliriz. Bu durumda terapistin hastasını tanıması, değerlendirmesi ve yardım edebilmesi zorlaşacak, mevcut ilişki hasta-terapist ilişkisinden dost, anne, baba ya da bir sevgili ilişkisine dönüşecektir. Bunun süresinin uzaması halinde, terapistte hasta ile aynı duyguları paylaşır, aynı tarzda telaşa kapılır, ağlar ve mutsuz olursa buna özdeşim denir.
Bu sebeplerle empati, bir taraftan bir başka insanı benimsemeyi, kısa süreli özdeşim yapabilmeyi gerektirirken; bir taraftan da terapistin kendi kimliğini koruyabilmesi, terapinin araç ve yöntemlerini unutmaması, kendi benliği ile hastanın benliği içinde fark yapmayı sürdürebilmesidir.
Terapist açısından empatiyi engellemiş olan iki faktörden birincisi; terapistin kişiliğidir ki bilhassa narsizm problemi olan bir terapistin tedavide empati kurması oldukça zor olsa gerek. İkinci unsur terapistin mevcut durumudur. Burada bahsedilen terapistinde sıkıntılı, mutsuz olması ya da hastaya ayıracak yeteri vaktinin olmamasıdır. Doyumsuz ve mutsuz kişilerin etkin ve yararlı empati yapmaları güçtür.
İlgilenebilmek
İlgi duyulmayan bir şahıs ile empati kurulamayacağından, empati ile birbirine yakın ve içice kavramlardır.
İnsan ilişkilerinde ilgilenmek türlü maksatlar ışığında ortaya çıkabilir. Bu tür şeyler, sevgi, bağımlılık, yalnızlığın giderilmesi, parasal çıkar, cinsel doyum, bir şey öğrenme ve yardım görme amacıyla olabilir. Psikoterapi ilgilenmek, hastayı tanıma, anlamaya çabalama, sonunda hastanın davranış değişimine yol açabilecek ipuçlarını araştırıp bulma ve yardım etme ilgisidir.
Psikoterapide hasta ile uzun soluklu bir ilişki kurulduğu için hem hastada hem terapistte psikoterapötik ilginin dışına taşan mesela dost ve arkadaş olma ya da cinsel talep ve düşlemler şeklinde bağzı hisleri ve ilgiler oluşabilir. Oluşan duyguların transferans ve konturtransferans yönleri bilinmeli ve terapistin kontrolünde olmalıdır.
Yan tutmamak ve yargılamamak
Psikoterapide hastadaki dirençlerin mühim bir kısımı yargılanma ve suçlanma korkusuna bağlıdır. Hasta bir şeyler söylemekten çekiniyorsa çoğu zaman bunun altında bir yargılanma ve suçlanma korkusu yatar. Terapi esnasında bana güvenmelisin, güveneceksin denilerek itimat oluşturulamaz. Terapist, yargısız, yan tutmayan soruları ile ve sabırlı, empatik bir yaklaşım ile bir itimat ortamı oluşturmalıdır.
Esnek olabilmek
Tıbbın başka alanlarında olduğu şeklinde psikiyatride de hastalık yok hasta vardır. Bu ilkeye gore terapistin esnek olması, bir görüş, kuram ve uygulamaya bağlı kalmaması gerekir. Terapist bir görüş, kuram ve uygulamaya bağlı kalsa dahi uygulamada esnek olması; duruma ve hastaların problemlerine, kişiliklerine gore yöntem değişikleri ve uygulamada ayarlamalar yapması gerekmektedir. Terapide gaye kuramı ya da yöntemi doğrulamak değildir. İnsan sınırsız değişkinlerle dolu bir ortamda yetişir ve yaşar bu sebeple uyguladığınız kuram hastaya asla uymayabilir. Bu sebeplerle hem tanı koyma açısından hem de tedavi sistemleri,metotları açısından esnek olunmalı, telaşlı davranılmamalıdır.
Süre verebilmek
Psikoterapi uzun soluklu bir sağaltım türüdür. Terapist, 45-50 dakikalık görüşmelerin haftada minimum bir kez, bir çok yıl sürebileceğini göze almalıdır. Daha kısa süreli görüşmelerle de psikoterapi yapılabilir, fakat bu destekleyici bir sağaltım olur.
Uygulamalı psikoterapi eğitimi görmek
Psikoterapinin uygulama alanları
Psikoterapötik yaklaşım her tıp faaliyetinde hasta ile birlikteliğin başlangıcında olması ihtiyaç duyulan ilişkidir. Bundan değişik olarak psikoterapi uygulama alanlarının ve şeklinin tanımlandığı tertipli bir ilişkidir. Anksiyete bozukluklarında, somatoform bozukluklarda, duygudurum bozukluklarında, cinsel fonksiyon bozukluklarında, kişilik bozukluklarında, uyum bozukluğunda mevcut rahatsızlığın derecesiyle orantılı değişik türden psikoterapiler tek ya da beraber uygulanabilir.
Psikoterapide hasta seçimi
1- Hastanın fakat tanısı konulduktan sonrasında ne tür ve ne yoğunlukta psikoterapiye devam edeceği kararlaştırılmalıdır.
2- Hastanın tedaviye kendisinin geliyor olması önemlidir çünkü ailesi diretmesiyle ya da başka nedenlerle tedaviye devam etmek zorunda olan bir hastanın psikoterapiden faydalanması güçtür.
3- Hastanın en azından düzgüsel zekalı ve sorunlarını özetleyebilecek bir konuşma yetisinin bulunması gerekir.
4- Hastanın kendisini tanımaya, incelemeye ve değiştirmeye içten ilgisinin bulunuşu mühim bir seçim ölçütüdür.
5- Psikoterapi uzun süre alan ve büyük emek isteyen bir sağaltım türüdür. Bundan ötürü hastanın ekonomik yönden psikoterapiye devam edecek gücü olmalıdır.
6- Hastanın yaşam koşuları psikoterapiye devam etme bakımından uygun olmalıdır.
7- Terapi süresince alkol ya da uyuşturucu madde almaya devam edenlerin psikoterapiden faydalanmaları güçtür. Psikoterapiye devam edebilmek için hastanın bir miktar sıkıntısı olması ve sıkıntıya katlanabilmesi gerekir.
“Hastalık yoktur, hasta vardır†ilkesinden yola çıkarak tedavinin her hasta için, o hastanın bireysel ve kültürel özellik ve gereksinimleri göz önünde bulundurularak düzenlenmesi gerekir. Tanılar aynı olsa da, hastalığın gidişi her bireyde farklılık gösterecektir. Değişik tedavi yaklaşımlarının kendilerine özgü kuralları olsa da, tümüyle bu ilkelere uyarak tedavi hayata geçirmeye çalışıyor olmak, hastayı unutup kuram ve tekniklere odaklanmak anlamına gelir. Bu şekilde bir süreç, terapisti uygulamacı olmaktan çıkartıp, kuramcı yapar. Oysa terapist kuramcı değildir uygulamacıdır. Başka bir değişle terapi için kuramlar lüzumlu fakat kafi değildir.
Kaynaklar
1- Tangör A.(1997): Psikoterapiler El Kitabı, Ege Psikiyatri Devamlı Yayınları
2- Hovardaoğlu S(2000): Davranış Bilimleri İçin Araştırma Teknikleri: Vega, Ankara
3- Kaptan S(1977): Bilimsel Araştırma Teknikleri, Hacettepe üniversitesi Eğitim Kısımı
4- Öztürk O (1998): Ruh çözümü ve Psikoterapi, Bilimsel Tıp Yayınevi, 3 Baskı Ankara
5- Çifter İ (1990): Klinik Psikiyatri, G.ü. Basın Gösterim Y.O., matbaa.
6- Psikologlar Derneği: Psikoloji Dergisi,Eylül 1987,
7- Sardoğan M., Karahan F(1994): Ruhsal danışma kuramları, Birsen Yayınevi, İstanbul
8- Şavaşır I.(1998): Bilişsel-Davranışçı Terapiler, Türk Psikologlar Derneği Yayınları, Ankara
Mustafa kemal atatürk İlkeleri - Temel İlkeler - Devletçilik İlkesi
Mustafa kemal atatürk İlkeleri - Temel İlkeler - Halkçılık İlkesi
Psikoterapi Nedir? Psikoterapi Türleri
Kaynak:msxlabs.org
YORUMLAR