Dünya üstünde milyonlarca taraftarı olan bir siyasal akım olan Sosyalizm nedir tanımı iyi mi yapılır? Sosyalizmin özellikleri ve zamanı ile ...
Dünya üstünde milyonlarca taraftarı olan bir siyasal akım olan Sosyalizm nedir tanımı iyi mi yapılır? Sosyalizmin özellikleri ve zamanı ile ilgili bilgiler.
SOSYALİZM, (Lat. socius “ortak, yoldaş“tan Fr. socialisme’ den). Üretim ve değişiklik araçlarını kolektifleştirilmesi kanalıyla toplumsal sınıfları ortadan kaldırarak insan toplumlarının örgütlenmesinde köklü bir düzeltim yapmak amacını güden öğretilerin tümüne verilen isim.
Sosyalizmin temel ilkelerinden biri, insanoğlunun eşit bireylerden oluşan bir toplumda yaşayabilmesini ve çalışabilmesini öngörür. Sosyalizmin son aşaması olan komünizm ise sınıfsız bir topluma eşit olmasına rağmen, dünyadaki toplumcu ülkeler içinde hemen hemen bu aşamaya ulaşmış olanların yokluğuna rağmen kimi vakit bu ülkeler komünist ülkeler olarak adlandırılır.
Sosyalizmin ilk örneklerine ütopik sosyalizm adı altında Platon’un ülküsel Devlet inde rastlanır. Sir Thomas Moore’un Utopidsı ile Campanella’ mn Civitas Solis (Güneş Ülkesi) eserleri de ilk ütopik sosyalizmi ortaya koyarlar. Bu ürünlerde hususi mülkiyetle yeni yeni güçlenmeye süregelen kapitalizm dönem dışı bırakılır. Sosyalizmin bir ideoloji haline gelmesi 19. yüzyılda başladı. 19. yüzyılın ilk yarısında G. Owen ile Pierre Leroux ilk kez sosyalizm sözcüğünü ortaya attılar. Uygar sosyalizm Sanayi Devrimi ile beraber 19. yüzyıl Avrupası’nın iki büyük gücü olan İngiltere ile Fransa’da dünyaya geldi denilebilir. Bu iki ülkede Sanayi Devrimi’nin yansımaları diğeri ülkelere bakılırsa daha güçlüydü. 16-18 saat içinde devam eden emek harcama saatleri, işyerlerinde kadm ve evlatların çalıştırılması, düşük ücretler, sağlıksız ve tehlikeli iş koşullarının getirmiş olduğu yüksek ölüm riskinin arkasından işçi sınıfının yoksulluğu ortaya çıktı. Buna rağmen, iş yeri sahiplerinin zenginliği ve görkemli yaşam biçimleri, büyük bir çelişki oluşturuyordu. Üretim araçlarının iş sahiplerini elinde bulunması, işçilerin de bu araçlara haiz olmaları sebebiyle, yaşamlarını kazanmak için; “yaşamak için çok düşük, ölmek için devasa yükseklikte” ücretler karşılığında iş-güçlerini satmak zorundaydılar.
Bu negatif koşulları dikkate alan 19. yüzyılın Fourier, Proudhon ve Louis Blanc benzer biçimde bazı Fransız düşünür ve yazarları, işçi sınıfınin yoksulluğuna umar bulmak için üretici komünler kurulması önerisini ortaya attılar. Bu komünlerde çalışanlar, kendisini geliştirebilecek kazançtan hisse alabileceklerdi. Bir takım ütopyacı deneyin yaşanmasına neden olan bu kavramların tümü 1835’te sosylizm adını aldı. 1840’tan sonrasında Kari Marx ve Friedrich Engels tarafınca yayılan sosyalizm, o dönemde Avrupa’da geçerli olan tüm toplumcu görüşleri yansıtıyor, sadece bu kavramların ütopik yönleriyle etik ve dinsel niteliklerine karşı çıkıyordu. Marx ve Engels, sosyalizme, toplumun bilimsel çözümlemesine dayalı bir temel kazandırma istiyorlardı. Bu çözümleme, onları sosyalizmin kapitalizmi ile komünizm arasındaki bir geçiş evresi olduğu sonucuna götürdü. Onlara bakılırsa komünizm, “herkesten kabiliyetine bakılırsa, her insana gereksinim duyduğu kadar” sosyalizm ilkesinin gerçekleşeceği son aşamaydı. Toplumcu geçiş aşamasında üretim araçlarının ortak mülkiyetinin çoktan gerçekleştirilmiş olmasına rağmen, gene de işçilere gösterdikleri verim oranında ücret ödenecekti. Dönemin akışı için de kapitalizmden sosyalizme geçiş, örgütlenmiş işçi sınıfının sertlik kullanmasıyla gerçekleşecektir. Sosyalizm tarihinin Marx ve Engels’ce hazırlanan en meşhur belgesi olan ve 1848’de piyasaya çıkan Komünist Partisi Manifestosu’nda “Proleteryanın zincirlerinden başka yitireceği bir şeyi yoktur, kazanacağı bir dünya vardır. Tüm dünya işçileri birleşin!” denilerek, egemen sınıfların komünist devrim korkusuyla yaşamalarını istediler.
İkinci aşama, 1864’te devrimci işçi hareketlerinin örgütü olan Birinci Enternasyonalin kurulmasıyla başladı. Bu devrin en mühim problemi, işçi sınıfının politik açıdan iyi mi örgütleneceği ve sosyalizme iyi mi ulaşacağıydı. Aym dönemde toplumcu hareket politikada daha etkin duruma geldi. 19. yüzyılın sonunda Ortodoks Marksistlerle revizyonistler içinde bir çelişki ortaya çıktı. Bu çelişki, politik gerçeğin Marx’ın düşünceleriyle uyuşmadığı görüşüne dayanıyordu. Bu görüşe bakılırsa, sendikaların etkinliğinin artması ve oy kullanma hakkının yaygınlaşması, kurumları gereksiz kılmıştı. E. Bernstein, kapitalizmin en parlak döneminde işçilerin içinde bulunmuş olduğu koşulların düzeldiğini ve derslik çelişkilerinin keskinleşmediğini ileriye sürdü. Bu yüzden sosyalizmin devrimden kazanacağı bir şey yoktur ve aksine devrim, toplumsal bir yıkım yaratacaktır. Bunun için toplumsal demokrat partiler, toplumu aşamalı bir halde ve demokratik yollarla ve ekonomik önlemlerle yenilemenin yollarını aramalıdırlar. Bu yaklaşımla sosyalizm, artık kaçınılmaz tarihsel bir aşama değil, işçi sınıfının kendiliğinden çabalarının ve girişimlerinin ürünü olarak görülüyordu.
Bernstein ve onu izleyenler, sosyalizm ve demokrasinin birbirinden ayrılamayacağını ve sosyalistlerin genel oy hakkı için savaşım etmeleri gerektiğine inanıyorlardı. Çoğunluk olarak işçi sınıfı, bu aracı parlamenter yollarla tüm siyasal ve toplumsal hedeflerine ulaşmada kullanabilirdi. Rusya’daki 1917 Ekim Devrimi, uygar sosyalizm tarihin üçüncü aşamasının başlangıcım ve ortodoks Marksistlerle toplumsal demokratlar arasındaki kati bölünmeyi belirledi. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonrasında Bernstein’ın görüşleri, sosyalizmin Marksist-Leninist yorumuna ve prole-teryamn öncüsü olarak komünist partilere yüklenen önder ve rolüne karşı çıkan tüm toplumcu partilerin ilkeleri durumuna geldi. Günümüzde sosyalizm zamanı, SSCB ve Çin’in eski alanları haricinde, çoğu zaman toplumsal demokrasi terimi kimi zaman SSCB, Fransa ve Hollanda’da devrimci bir alanda Kari Marx’ın öğretisine uygun halde kullanılır.
Türkiye’de Sosyalizm Hareketleri.
Türkiye’de toplumcu hareketlerinin başlangıcı 20. yüzyılın başlarına kadar gider: 1919’da Dr. Şefik Hüsnü’nün kurduğu İşçi ve Ziraatçi Toplumcu Fırkası ile aym yıl Hüseyin Hilmi’nin Türkiye Toplumcu Fırkası adı altında tekrardan yasallık kazandırması. Bu partilerden yalnızca Dr. Şefik Hüsnü’nün kurduğu Türkiye İşçi ve Ziraatçi Toplumcu Fırkası 1919’da meydana getirilen seçimlerde İstanbul’ dan üç milletvekilini meclise sokabildi. 1946’da çok partili yaşama geçilmesiyle beraber, ilk toplumcu örgütlenme girişimleri de kendini gösterdi. 1946’da Esat Adil Müstecaplıoğlu’nun kurduğu Türkiye Toplumcu Partisi, Dr. Şefik Hüsnü Dermer’in İstanbul’da kurduğu Türkiye S Dsyalist Emekçi ve Köylü Partisi, 1954’te İstanbul’da Hikmet Kıvılcımlı başkanlığında kurulan Vatan Partisi. Ne var ki, Cumhuriyet öncesi dönemde olduğu benzer biçimde bu zamanda kurulan toplumcu partilerin de politikadaki bölgeleri kâğıt üstünde kalmaktan ve birer tabela olmaktan öteye gidemedi. 1961 Anayasası’nın sağlamış olduğu görece özgür politik ortamda bir grup sendikacı, 13 Şubat 1961’de Türkiye İşçi Partisi’ni (TİP) kurdu. 1965 Seçimleri’nde meclise 15 milletvekili, ondan sonra da Cumhuriyet Senatosu’na 1 üye sokmayı başaran bu parti, 1971′ de Anayasa Mahkemesi tarafınca bölgecilik ve bölücülük yapmış olduğu nedeni öne sürülerek kapatıldı. Behice Boran başkanlığındaki TİP tekrardan örgütlendi. Mihri Belli başkanlığında Türkiye Emekçi Partisi, Mehmet Ali Aybar başkanlığında Toplumcu Parti kuruldu. Bu partinin adı ondan sonra Toplumcu Devrim Partisi olarak değiştirildi. Bu partiler 1975’teki senato üçte bir yenileme ve Millet Meclisi boş üyelikleri için meydana getirilen ara seçimine lüzumlu il ve ilçe örgütlenmelerini tamamlayama-dıklarından katılamadılar; bazı bölgeler haricinde Cumhuriyet Halk Partisi’ni destekleme sonucu aldılar. Bu partiler dışmda 1975’te kurulan Vatan Partisi, sonraları bu partiden ayrılanlarca kurulan Toplumcu Vatan Partisi ve 1978′ de kurulan Türkiye İşçi Köylü Partisi mühim bir varlık gösteremeden 12 Eylül 1980’den sonrasında diğeri partilerle beraber kapatıldılar. Sekiz senelik aradan sonrasında Türkiye’de sosyalizm adına kurulan ilk parti, Toplumcu Parti oldu. Bunu, Toplumcu Birlik Partisi (1991) izledi.
Günümüzde yüksek oy potansiyeline haiz olmasalar dahi bir çok toplumcu parti Türkiye’de etkinlik göstermektedir.
YORUMLAR