Tanrı Nedir?

TANRI: Ma'bûd, tapılan şey, ilâh. Allahü Teâlânın adları tevkîfîdir, yâni İslâmiyet'te bildirilen adları söylemek câiz olup...

TANRI:
Ma'bûd, tapılan şey, ilâh.



Allahü Teâlânın adları tevkîfîdir, yâni İslâmiyet'te bildirilen adları söylemek câiz olup, bunlardan başkasını söylemek câiz değildir.Meselâ Allahü Teâlâya Alîm denir. Fakat, âlim demek olan fakîh denmez. Bu sebeple, İslâmiyet, Allahü Teâlâya fakîh de nileceğini bildirmemiştir. Bunun benzer biçimde, Tanrı adı yerine, tanrı demek câiz değildir. Bu sebeple tanrı; ilâh, ma'bûd anlama gelir. Meselâ "Hindûların tanrıları öküzdür" denilmektedir. "Birdir Tanrı ondan artuk (başka) tanrı yok" denebilir. Başka dillerdeki Dieu, Gott ve God kelimeleri de, ilâh, ma'bûd mânâsına kullanılabilir. Tanrı adı yerine kullanılamaz.

Kur'ân-ı kerîmde; "Benim ismim Tanrı'tır. Beni Tanrı diye çağırınız. Tanrı diye ibâdet ediniz. Tanrı diye yalvarınız" meâlinde birçok âyet-i kerîme vardır. O'na, kendi istediği adı söylemeyip de, kâfirlerin, O'nun en sevmediği, mâbûdlarına koydukları tanrı adı ile O'nu çağırmak, ne kadar yanlış ve ne büyük inâd olduğu meydandadır. (M. Sıddîk bin Saîd)





  • Mısır Tanrı ve Tanrıçaları


  • Yunan Tanrı ve Tanrıçaları


  • Tanrı



İLAH NEDİR?












Cahiliye insanının ilah düşüncesi



İslam'dan önceki arapların ve eski milletlerin ilahlık bağlamında ne benzer biçimde düşüncelere haiz olduklarına,buna karşılık Kur'an'ın bu sözcükle ilişkili hangi yaklaşımları reddettiğine de bakmamız gerekmektedir.

1. "Onlar,kendileri için bir güç membaı olmak suretiyle (ya da onların himayesine girerek mahfuz kalmak için) Tanrı'tan başka ilahlar edindiler." (Meryem, 81)

"Yardım edilecekleri (Şu demek oluyor ki ilahların kendilerine yardım edecekleri) ümidiyle Tanrı'tan başka ilahlar edindiler." (Yasin, 74)



Bu iki ayet-i kerimeden anlaşılmaktadır ki, cahiliye ehli, ilah olarak niteledikleri varlıkların kendilerini desteklediğini,musibet ve belalardan koruduğunu ve onların himayesinde korku ve zarardan mahfuz kaldıklarını düşünüyordu.

2. "Rabbinin kararının vakti ulaşınca,Tanrı'a şerik koştukları ilahları bir işe yaramadı ve onların yıkım ve felaketlerinden başka bir şeyi artırmadı." (Hud, 101)

"Tanrı'tan başka edindikleri ilahlar,yaratılmışlardır,hiçbir şey yaratamazlar,diri değil ölüdürler,ne vakit tekrardan diriltileceklerini de bilmezler,ilahınız tek bir ilahtır." (Nahl, 20-22)

"Tanrı'tan başka ilah edinme,O'ndan başka ilah yoktur." (Kasas, 88)

"Tanrı'tan başkalarını (ilah olarak) çağırıp duranların,gerçekte bu ortak koşageldikleri şeylere de uyup bağlandıkları yok (ya)' Bir tek vehim ve zanlarına uyuyor onlar;yalan söylemek,tüm yaptıkları." (Yunus, 66)


Bu ayetler birkaç meseleye ışık tutmaktadır:



a. Cahiliye insanı,ilah olarak nitelediklerinden sorunlarının çözümünü ve gereksinimlerinin karşılanmasını diliyor,başka bir deyimle onlara niyazda bulunuyordu.

b. Onların ilahları bir tek cin, melek ya da tanrılardan oluşmuyordu. Bunlar içinde ölüp-gitmiş insanoğlu da vardı.Nitekim bu, "Diri değil ölüdürler" ve "Ne vakit tekrardan diriltileceklerini bilmezler" ibarelerinden açıkça anlaşılmaktadır.

c. Onlar ilahlarının,kendi dualarını işittiğini ve onlara yardım etmeye kadir bulunduğunu zannediyordular.



Bu aşamada,söz mevzusu niyaz ve yardımı beklenen ilahın keyfiyetinin iyice anlaşılmasını lüzumlu görüyorum.Eğer ben susayıp ta su getirmesi için hizmetçimi ya da hastalanıp beni tedavi etmesi için doktoru çağırıyorsam;ne bu çağırma niyaz olarak nitelendirilebilir ve ne de bu,hizmetçi ya da doktoru ilahlaştırmak manasına gelir. Bu sebeple tüm bu olanlar sebep ve netice zinciri içinde gerçekleşmektedir,haricinde değil.Sadece eğer ben susuzluk hali ya da hastalık durumunda hizmetçi ya da doktoru çağırmak yerine,herhangi bir veli ya da putu yardımıma çağırırsam, bu tabi ki onları ilahlaştırmak ve onlara yakarış etmek olur.Bu sebeple,benden yüzlerce kilometre uzakta bir kabirde istirahat etmekte olan veliyi yardımıma çağırmam,onun bu haliyle beni duyup işittiğini kabul ettiğim manasına gelir.Bana nazaran,o,sebepler alemine hükmetmektedir ve bu yüzden de bana su yetiştirmeye ya da hastalığımı gidermeye kadirdir.Aynı kıyastan hareketle bu şekilde bir durumda herhangi bir putu desteğe çağırmak da onun su,sağlık ya da hastalık üstüne hakimiyeti olduğu ve muhteşem bir halde benim gereksinimimi karşılamak için sebepleri harekete geçirebildiği manasına gelir.O halde kendisine niyaz etmeyi gerektiren ilah terimi asla şüphesiz muhteşem bir otorite ile beraber muhteşem güçlere haiz olma düşüncesini de bununla beraber getiren bir kavramdır.

3. "Etrafınızdaki (kalıntılarını gördüğünüz) köyleri (ahalisini) biz helak ettik.Bir ihtimal geri dönerler diye onlara ayetlerimizi onlarca defa göstermiştik.Yakınlık vesilesi görerek Tanrı'tan başka edindikleri ilahlar,azabımız inerken niçin onlara yardım etmediler? Yardım etmek bir tarafa onları bırakıp kayboldular.Bu onların yalanı ve uydurup durdukları şeylerdi." (Ahkaf, 27-28)

"Siz değerli ziyaretçilerimizin de (sonunda) ona döndürüleceği,beni yaratana niçin yakarma etmeyeyim? Rahman bana bir zarar vermek istediğinde şefaatleri bir işe yaramayacak ve beni kurtaramayacak ilahlar mı edineyim?" (Yasin, 22-23)

"Tanrı'tan başka veliler edinenler var ya,biz onlara sırf Tanrı'a yaklaştırmaları için tapıyoruz (derler) Tanrı,onların ihtilafa düştükleri meselede (kıyamet günü) kararını verecektir." (Zümer, 3)

"Tanrı'ı bırakıp ta kendilerine ne zarar ve ne de yarar verebileceklere tapıyor ve bunlar Tanrı katında bizim şefaatçilerimizdir diyorlar." (Yunus, 18)

Bu ayet-i kerimeler ışığında öteki bazı meseleler de aydınlığa kavuşmaktadır.Bu ayetlerden cahiliye insanının uluhiyetin kendi ilahları içinde bölüşüldüğü ve onların üstünde daha yüce bir ilah olmadığı benzer biçimde bir görüşü taşımadıkları anlaşılıyor.Cahiliye insanoğlunun da açık bir halde,en yüce ilah düşüncesi vardı ve dillerinde Tanrı kelimesinin bulunması da bu yüzdendi.Öteki ilahlar bağlamında ise,en yüce ilahın ilahlığında öteki ilahların da birazcık müdahale ve nüfuzları olduğu inancını taşıyordular.Onlara nazaran öteki ilahların sözleri tutuluyor,onlar vasıtasıyla işler yürütülebiliyor,herhangi bir kazanç sağlama ve zararlardan korunma yolunda şefaatleri kabul ediliyordu.Bu benzer biçimde inançlar yüzünden onlar,Tanrı'la beraber diğerlerini de ilah olarak görüyordular.Dolayısıyla onların terminolojisine nazaran herhangi bir kimseyi Tanrı katında aracı tutarak ondan yardım dilemek,onun önünde tazim ve terkim merasimleri tertiplemek ve adak adamak,onu ilahlaştırmaktır.(1)

4. "Tanrı "iki ilah edinmeyin" dedi. İlah bir tek bir tanedir. O halde bir tek benden korkun." (Nahl, 51)

"Ve (İbrahim) Rabbim bir şey dilemedikçe O'na şerik koştuklarınızdan asla korkmuyorum dedi." (En'am, 80)

"(Hud'un (a.s) kavmi ona) Sana sözümüz sadece şudur;Tanrılarımızdan bazıları seni kötü halde çarpmış dediler." (Hud, 54)



(1) Burada şefaatin iki çeşit bulunduğunun iyice bilinmesi gerekir:


a. Şu ya da bu şekilde, zor ve nüfuza dayalı olan ve behemehal kabul ettirilip bırakılan,

b. Sırf bir sığınma ve talep niteliği taşıyan ve kabul ettirme benzer biçimde bir baskıyı peşinden getirmeyen,



Birinci şıktaki manasıyla herhangi bir kimseyi şefiğ (şefaat edici) ya da aracı olarak görmek onu ilahlaştırmak ve ilahlıkta Tanrı'a eş koşmaktır.Kur'an bu şekilde bir şefaati reddetmektedir.İkinci şıktaki anlamıyla,Peygamberler (a.s),melekler,Salihler,ehl-i inanç ve tüm kullar başka bir kul hakkında şefaat edebilirler.Sadece,herhangi bir kimsenin şefaatini kabul etme ya da etmeme hususunda yüce Tanrı tam bir yetkiye haizdir.Kur'an-ı Kerim bu tür şefaati teyid etmektedir. (Mevdudi)



Bu ayetlerden,cahiliye insanının,eğer ilahlarını şu ya da bu şekilde darıltırlar ve onların yönlendirme ve inayetlerinden yoksun kalırsa,kendilerinin hastalık,kıtlık,can ve mal kaybı ve öteki afetlere uğrayacakları korkusunu taşıdığını anlıyoruz.

5. "Onlar alim ve rahiplerini Tanrı'a ortak koştular ve Meryem oğlu Mesih'i de ilahlaştırdılar.Oysa,onlara kendisinden başka ilah olmayan tek bir ilaha yakarma etmeleri buyurulmuştu." (Tevbe, 31)

"Nefsini ilahlaştıranı görmedin mi? Sen onun sorumluluğunu üstüne alır mısın? (Furkan, 43)

"Aynı şekilde (ilahlıkta) ortak koştukları, müşriklerin çoğuna evlatlarını öldürmeyi hoş gösterdiler." (En'am, 137)

"Onların (ilahlıkta) ortak koştukları,Tanrı izin vermediği halde,onlar için din cinsinden bir şeriat mı koymuşlar?" (Şura, 21)

Bu ayetlerde,ilahın daha önceki manalarından çok daha değişik bir anlamı göze çarpmaktadır.Burada,ilahlaştırılmış olanlarda herhangi bir olağan üstünlük söz mevzusu değildir.Onlar ya insandır ya da insanoğlunun kendi nefsidir. Bunlar,kendilerine niyazda bulunuldukları,yarar ya da zarar vermeye kadir oldukları ve himaye gücü taşıdıkları için ilahlaştırılmamışlardır.Tersine,onlar,koydukları hükümler kanun olarak kabul edilmiş olduğu,buyruk ve nehiylerine itaat edilmiş olduğu,helal kıldıkları helal,haram kıldıkları haram olarak benimsendiği için ilahlaştırılmışlardır.Aynı şekilde bunların yalnız başlarına yargı koyma ve yasaklama yetkilerine haiz olduğu ve bunlardan daha üstün kendisine başvurulacak ya da izin alınacak bir otorite olmadığı düşüncesi revaç bulmuştur.


İlk ayette alim ve rahiplerin ilahlaştırılması söz mevzusu edilmektedir.Bu ayetin dolaylı açıklamasını hadislerde bulmaktayız.Adiy Bin Hatem'in (r.a) bu ayetle ilgili olarak Peygamber Efendimiz (s.a)'e yönelttiği suali;O,şu şekilde cevaplamıştı: "Sizler,alim ve rahiplerinizin helal kıldığını helal,haram kıldığını haram kabul ediyor ve Tanrı'ın bu mevzuda ne buyurduğuna aldırmıyordunuz."


İkinci ayetin anlamı ise oldukça açıktır; nefsi arzularına boyun eğen ve onun emirlerini daha üstün gören kimse,aslında kendi nefsini ilahlaştırmıştır.


İlk iki ayetten sonrasında gelen öteki iki ayette,her ne kadar ilah kelimesi yerine ortak(şerik) kelimesi gelmişse de,bizim tercümede belirttiğimiz benzer biçimde burada ilahlıktan ortaklık kastedilmektedir.Her iki ayette de,Tanrı'ın izni olmadan herhangi bir kimsenin koymuş olduğu örf,kanun ve sistemi caiz görenlerin,söz mevzusu kanun koyucuyu Tanrı'a ilahlıkta ortak koştukları açıkça belirtilmektedir.


Uluhiyet mevzusunda meselenin aslı



Yukarıda açıklamaya çalıştığımız tüm ilah kavramları içinde mantıki bir ilişki vardır.Bir kişinin muhteşem anlamda bir varlığı kendi hami ve yardımcısı,sorunlarının halledicisi, gereksinimlerinin karşılayıcısı, niyazlarının işiticisi, menfaatlendiricisi ve zararlarının gidericisi olarak görmesinin sebebi;ona nazaran,söz mevzusu varlığın evren nizamı üstünde şu şekilde ya da bu şekilde bir yaptırım gücü,bir otoriteye haiz olmasındandır.Aynı şekilde birisinden çekinen,korkan ve onun darılmasının kendisine zarar vereceğini,razı olmasının yarar getireceğini düşünen bir kimsenin,bu inanç ve davranışlarının sebebi,bu kişinin söz mevzusu varlığın bir çeşit otoriteye haiz bulunduğunu düşünmesindendir.Gene,en yüce tanrıyı kabul etmekle beraber,gereksinimlerini karşılamak amacıyla başkalarına yönelen kişinin bu davranışı,onun yöneldiği varlığı tanrılık otoritesinde şu ya da bu şekilde ortak olarak görmesi nedeniyledir.Benzer bir çıkarsamayla,herhangi bir kimsenin hükmüne,kanun,buyruk ve yasaklamalarına mutlak itaat ve benimsemek de onu en üstün otorite olarak kabul etmektir.O halde uluhiyetin temel esası egemenliktir.Bu egemenlik,ister evren nizamı üstünde muhteşem bir kalite arzeden bir anlamda düşünülsün;isterse dünya hayatında,insanoğlunun onun hükmü altında olduğu ve yalnızca o hükümlere uymak zorunda bulunmuş olduğu manasında alınsın,değişmez.



Kur'an'ın Yaklaşımı



Kur'an'ın, Tanrı'tan başkasının ilahlığını reddetmede ve yalnızca O'nun ilahlığını ispatlamada tüm enerjisini sarfettiği kavram egemenlik kavramıdır
.Kur'an'ın bu bağlamdaki yaklaşımı (söylemi) şudur; "göklerde ve yerde tüm yetki ve otorite sahibi Tanrı (c.c)'tır.Yaratma O'na hastır,nimetler Ondandır,yargı O'nundur,güç ve kuvvet kesinlikle O'nun elindedir.Her varlık isteyerek ya da istemeyerek O'na boyun eğmektedir.O'nun haricinde kimsenin ne bir otoritesi vardır,ne hükmü geçer,ne yaratma,yönetme ve düzenlemenin sırrına vakıftır ne de zerre miktarında da olsa O'nun haricinde hiçbir ilah yoktur." Bu bağlamda Kur'an'ın müşriklere gönderilmiş olduğu mesajın ifadesi şudur: "Hakkaten O'ndan başka bir ilah olmadığına nazaran,sizin başkalarını ilah sanarak yaptığınız tüm ameller tamamen yanlıştır,batıldır.Bu ameliniz niyazda bulunma,sığınma isteme,şefaat dileme ya da hükmünü benimseyip itaat etme şeklinde de olsa bir şey fark etmez.Sizin başkalarıyla geliştirmiş olduğunuz tüm bağların yalnız Tanrı'a özgü kılınması gerekir.Bu sebeple otorite sahibi tek başına O'dur."


Bu mevzuyu Kur'an'ın hangi üslupla kanıtlama yoluna gittiğini geliniz kendi dilinden dinleyelim:

"Göklerde de tek ilah O'dur,yerde de tek ilah O'dur.Hakim ve Alim de O'dur. (doğrusu O,göklerde ve yerde egemenlik sağlamak için lüzumlu ilim ve hikmete haizdir.)" (Zuhruf, 84)

"Asla yaratanla yaratmayanlar bir olur mu? Bu kadarını da mı anlamıyorsunuz?... Tanrı'ı bırakıp ta ortak koştukları var ya; hiçbir şey yaratamazlar tersine kendileri yaratılıyorlar' İlahınız tek bir ilahtır." (Nahl, 17,20-22)

"Ey insanoğlu,Tanrı'ın üzerinizdeki nimetlerini anın.Sizi gökten ve yerden rızıklandıran Tanrı'tan başka bir yaratıcı var mı?Ondan başka ilah yoktur.O halde,nereye döndürülüyorsunuz." (Fatır, 3)

"De ki,Tanrı,görmenizi ve işitmenizi giderip,kalplerinizi mühürlese,(doğrusu aklınızı alsa),Tanrı'tan başka bu tarz şeyleri geri getirecek kimdir,asla düşündünüz mü?" (En'am, 46)

"O,kendinden başka ilah olmayan Tanrı'tır.Hamd dünyada da ahirette de O'nadır.Yargı ve otorite yalnızca O'na aittir ve siz de O'na döndürülürsünüz.De ki, "Tanrı geceyi üzerinize kıyamet gününe kadar çekip uzatsa,Tanrı'tan başka size aydınlık getirecek kimdir,asla düşündünüz mü? Artık duymazsınız." Gene,de ki: "Tanrı gündüzü,üzerinizde kıyamet gününe kadar çekip uzatsa içinde dinlenip rahatladığınız geceyi getirecek Tanrı'tan başka kimdir,asla düşündünüz mü? Artık görmezsiniz." (Kasas, 70-72)


"De ki: "Tanrı'ın haricinde (ilah diye) öne sürdüklerinizi çağırın. Onlar göklerde ve yerde zerre kadar bir şeye haiz değildir. Göklerde ve yerde onların ne bir payları ne de Tanrı'ın onların arasından bir yardımcısı vardır. Onun katında Onun izin verdiği kimsenin haricinde kimse için şefaatin yararı yoktur."

"O gökleri ve yeri hak ile yaratmıştır. O geceyi gündüze,gündüzü de geceye dolar. Güneş ve Ayı buyruğuna almıştır. Bunların her biri belirlenmiş bir vakte kadar akıp gider' O bir tek nefisten siz değerli üyelerimizin yaratılışını başlattı, (Şu demek oluyor ki insani yaşamı başlattı) sonrasında O, bir tek nefisten, onun eşini var etti ve sizlere davarlardan sekiz çift indirdi. O sizleri annelerinizin karnında üç ayrı perde (zar) içinde yaratılıştan yaratılışa geçirerek aşamalı bir halde var etmektedir. İşte budur rabbiniz olan Tanrı. Hükümranlık sadece O'nundur. Ondan başka ilah yoktur. Öyleyse nereye dönerek gidiyorsunuz." (Zümer, 5-6)

"Kimdir gökleri ve yeri yaratan, gökten sizin için su indirip de o suyla, (sizlere kalsa bir ağaç bile bitiremeyeceğiniz) güzel güzel bahçeler bitiren? Tanrı'a bu işlerde ortak, bir ilah mı var? Ne ki onlar haktan yüz çevirmektedirler. Kimdir yeri oturmaya uygun kılıp arasından nehirler akıtan,orada sarsılmaz dağlar yaratan ve iki deniz arasına bir engel koyan? Tanrı'a bu işlerde ortak, bir ilah mı var? Ne ki müşriklerin bir çok bilmezler. Kimdir darda kalındığında kişinin duasına icabet eden, kötülüğü gideren ve sizleri yeryüzünde halifeler kılan (tutum yetkisi veren)? Tanrı'a bu işlerde ortak bir ilah mı var? De ki, siz ne kadar da kıt anlıyorsunuz. Kimdir o, karalar ve denizlerin karanlığında sizlere yol gösteren ve rahmetinin (doğrusu yağmur) derhal önünde rüzgarları bir müjdeci olarak gönderen? Tanrı'a bu işlerde ortak, bir ilah mı var? Tanrı onların şirk koştuklarından yücedir. Kimdir O, gökten ve yerden sizi rızıklandıran? Tanrı'a bu işlerde ortak bir ilahta mı var? De ki: "Ortak koşmada haklıysanız, delillerinizi getirin." (Neml, 60-64)

"Göklerin ve yerin hakimiyeti O'nundur. Çocuk edinmemiştir. Hükümranlığında hiçbir ortağı yoktur. O her şeyi yaratmış ve her şey için tamı tamına bir ölçü belirlemiştir. İnsanlar (ise) Onu bırakıp ta, hiçbir şey yaratamayan, tersine kendileri yaratılan, kendilerine bile ne ziyanı ne faydası dokunan, ne ölüm ne yaşam ve ne de tekrardan diriltme gücüne haiz ilahlar edinmişlerdir." (Furkan, 2-3)

"Gökleri ve yeri yoktan varedendir. Eşi olmadığı halde, çocuk iyi mi edinebilir? O her şeyi yaratmış ve her şeyi bilendir. İşte budur rabbiniz olan Tanrı. O'ndan başka ilah yoktur, her şeyin yaratıcısıdır. O halde O'na yakarma edin. Her şeyin korunup gözetilmesinde vekil O'dur." (En'am, 101-102)

"İnsanlardan kimi Tanrı'tan başka eşler meblağ. Tanrı'ı sever benzer biçimde onları severler. İnananlar ise en fazla Tanrı'ı severler. Zulmedenler azabı gördükleri vakit tüm kuvvetin Tanrı'a ilişkin bulunduğunu ve Tanrı'ın azabının çetin bulunduğunu anlayacaklarını keşke bilselerdi." (Bakara, 165)

"De ki: Tanrı'tan başka yalvardıklarınızı gördünüz mü? Bana gösterin, onlar yerden neyi yarattılar? Yoksa gökler(in yaratılışın)da onların bir ortaklığı m var? Eğer doğru iseniz bundan ilkin (inmiş olan) bir kitap, veya bir bilgi kalıntısı getirin. Tanrı'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine çözüm veremeyecek şeylere yalvarandan daha sapık kim olabilir? Oysa onlar, bunların yalvardıklarından habersizdirler." (Ahkaf, 4-5)

"Eğer gökte ve yerde Tanrı'tan başka ilahlar olsaydı evren nizamı alt üst olurdu. Arşın (doğrusu kainatın saltanat tahtının) rabbi olan Tanrı, onların vasfedegeldiklerinden münezzehtir. O, yaptıklarından sorulmaz, onlar ise sorulurlar." (Enbiya, 22)

"Tanrı ne bir evlad edinmiş ve ne de O'nunla beraber bir ilah vardır. Eğer bu şekilde olsaydı her ilah yarattıklarıyla ayrılıp müstakil olur ve her biri birbirine üstün gelmeye çalışırdı." (Mü'minun, 91)

"Ey peygamber de ki: Onların dedikleri benzer biçimde, eğer Tanrı'la beraber başka ilahlar olsaydı, arşın sahibinin hakimiyetini ele geçirmek için çareler ararlardı. Onların söyleyegeldiklerinden Tanrı yüce ve münezzehtir." (İsra, 42-43)


Bu ayetlerde başından sonuna kadar bir tek ana düşünce göze çarpmaktadır.Şöyleki ki;ilahlık ve otorite birbirinin ayrılmaz parçalarıdır.Anlam ve komiklik itibariyle de ikisi tek bir şeydir.Otoritesi olmayan ilah da olması imkansız ve ilah olmaması gerekir.Dolayısıyla otoriter olan sadece ilah olabilir ve onun ilah olması gerekir.Bu sebeple bir ilaha olan gereksiniminiz veye bu gereksinme sebebiyle bir kimseyi ilah olarak kabul etmeniz gerekiyorsa,bunlardan hiçbiri egemenlik olmadan karşılanamaz.Öyleyse egemenliği söz mevzusu olmayanın ilah olması anlam ifade etmeyen,gerçeklere aykırıdır.Bu şekilde bir ilaha yönelmek son aşama saçma ve yararsızdır.


Bu ana temadan hareketle,Kur'an-ı Kerim'in gündeme getirmiş olduğu delilleri,başlangıç ve neticeleri itibariyle aşağıdaki sıralama ile daha iyi idrak etmek mümkün olur:


1. Bayağı birer işler olarak görülen gereksinimleri karşılama,sorunları çözme,himaye etme,imdat ve desteğe koşma,koruma ve kollama,dualara icabet etme,aslında basit işler olmayıp,bunların bir ucu tüm bir evren nizamını yaratan ve yöneten bir otoriteye dayanmaktadır. Minik ve önemsiz gereksinimler üstünde şu şekilde bir düşünseniz,gök ve yerin o görkemli fabrikasında,sayısız sebeplerin toplu devinimleri olmadan,söz mevzusu rahat gereksinimleri bile karşılamanın olanaksız bulunduğunu anlarsınız.İçmiş olduğunuz bir bardak suyun,yemiş olduğunuz bir tahıl tanesinin oluşması için bile, Tanrı bilir;güneş,toprak,rüzgar ve denizlerin ne benzer biçimde fonksiyonlarda bulunması gerekiyor. O halde sizin dualarınızı işitmek ve gereksinimlerinizi karşılamak için,basit bir güç değil de gökleri ve yeri yaratabilecek, gezegenleri hareket ettirebilecek,rüzgarları estirebilecek,yağmurları yağdırabilecek,özetlemek gerekirse,tüm evrenin seviye ve intizamını sağlayabilecek mutlak bir kudret ve otorite lazımdır.


2. Bu egemenlik (kudret ve otorite) bölünemez bir bütündür. Yaratma gücünün bir kimsede,rızıklandırma yetkisinin bir başkasında,güneşin birinin kontrolünde,yerin bir başkasının hakimiyeti altında,hastalık ve sağlık vermenin birisinin yetkisinde,öldürme ve yaşatmanın bir ötekinin kontrolünde olması olanak dışıdır. Bu şekilde olsaydı bu evren nizamı asla yürümezdi. Bu yüzden tüm yetki ve güçlerin bir tek merkezi hükümranın elinde toplanması zaruridir. Evren nizamı vakıanın bu şekilde olmasını gerektirmektedir ve gerçek de böyledir.


3. Tüm egemenliğin bir tek otoritenin elinde bulunması ve bu egemenlikte hiçbir kimsenin zerre kadar bile hissesinin olmaması gerektiğine nazaran,şüphesiz,uluhiyetin de asla kimselerle paylaşılmaksızın tümüyle söz mevzusu otoriteye mahsus olması gerekir. Ondan başka kimsenin insanların feryatlarını işitmeye,dualarını kabul etmeye sığınma vermeye,insanlara hami,destek ve veli olmaya,yarar ya da zarar vermeye gücü yoktur. O halde,ne benzer biçimde bir ilah düşüncesine haiz olursanız olun,ilahlık terimi Tanrı'tan başka bir ilah olmamasını gerektirmektedir. Hatta,kainatın hakimi nezdinde, O'na yakınlığı hasebiyle çok azca da olsa sözünün geçmesi,şefaatinin kabul edilmesi manasında bile hiçbir ilah yoktur.Onun hükümranlık nizamında kimsenin parmağını oynatmaya bile gücü yetmez. Asla kimse O'nun işlerine burnunu sokamaz. Şefaatleri kabul ya da reddetme tamamıyla Onun insiyatifindedir. Ona şefaatini zorla kabul ettirebilecek hiçbir güç yoktur.


4. Egemenlik ve egemenliğin ne kadar çeşidi var ise,hepsinin bir tek yüce hakimin zatında odaklaşması ve egemenliğin en rahat bir parçasının bile başkasına devredilemeyeceği yüce otoritenin vahdaniyetinin, doğrusu birliğinin bir gereğidir. Yaratıcı O ise ve yaratma da O'na bir ortak yoksa;rızıklandırıcı O ise ve rızık vermede O'na bir eş yoksa,tüm evren nizamının yürütücüsü (müdebbir) ve yöneticisi (munazzim) O ise,ve bu yürütme ve yönetme işinde O'nun bir ortağı yoksa,o halde,yargı,yürütme ve yasamanın da O'na ilişkin olması gerekir. Ve bu hususta da O'nun asla kimselerle ortak olmasını gerektirecek bir sebep yoktur.Iyi mi ki,O'nun egemenliği noktasında O'ndan başka bir imdada koşan,gereksinimleri karşılayan ve himaye edenin bulunmasını düşünmek batıldır;aynı şekilde,O'nun mutlak egemenliğine karşın,bir başkasının egemen bağımsız,hükümran ve özgür kanun koyucu olduğuna inanmak da son aşama batıldır.Yaratma ve rızıklandırma,diriltme ve öldürme,güneş ve ayın boyun eğdirilmesi,gece ve gündüzün birbiri peşine çevrilmesi,kaza ve yazgı,yargı ve hükümranlık,buyruk ve kanun koymanın her biri tek külli egemenlik ve hakimiyetin çeşitli boyutlarıdır ve bu egemenlik ve egemenlik bölünemez bir bütündür.Tanrı'ın hükmü olduğuna dair delili olmadan herhangi bir hükme itaatı mecburi gören kimse,Tanrı'tan başkasına el açıp yakarış eden bir kimsenin şirke bulaştığı benzer biçimde şirke bulaşmaktadır.Aynı şekilde,siyasal manada kendisini mülkün hakimi,üstün güç ve mutlak otorite sahibi bulunduğunu iddia eden bir kimsenin durumu da "Ben sizin veliniz,yardımcınız ve koruyup kollayıcınızım" demek suretiyle doğa ötesi manada ilahlık iddiasında bulunan bir kişinin durumuna benzemektedir.Bundan dolayı,Tanrı'ın yaratma,eşyanın takdiri ve kainatın yönetimi hususunda ortaksız bulunduğunun zikredildiği yerlerde "Yargı O'na mahsustur" , "Mülk O'nundur" ve "Mülkte O'nun hiçbir ortağı yoktur" ibarelerinin kullanılması,ilahlık teriminin padişahlık ve hükümranlık kavramlarını da kapsadığına ve uluhiyetin (ilahın) bu anlamları itibariyle de Tanrı'a ortak koşulmasının kabul edilemeyeceğine açıkça delalet etmektedir.



Bu mevzu aşağıdaki ayetlerde birazcık daha genişçe ifade edilmiştir:


"De ki; Ey Tanrı'ım, sen sahibi olduğun mülkünde istediğine iktidar verir istediğinden alırsın; dilediğine izzet verir, dilediğini zelil kılarsın." (Al-i İmran, 26)

"Hakiki hükümdar olan Tanrı üstündür, yücedir. O'ndan başka ilah yoktur. Arş-ı A'la'nın maliki O'dur." (Mü'minun, 116)

"De ki; İnsanların Rabbine, insanların hükümdarına, insanların ilahına sığınırım'" (Nas, 1-3)

"Her insanın ortaya çıkmış olduğu ve asla kimsenin sırrının Tanrı'a gizli saklı kalmadığı gün, "Şimdi, hükümranlık kimindir?" denir. Bunun cevabı, "gücü her insana yeten tek Tanrı'ındır" dan başka bir şey olmaz." (Mü'min, 16)


İmam Ahmed'in Hz.Abdullah bin Ömer'den (r.a.) rivayet etmiş olduğu hadis, bu ayeti en güzel bir halde tefsir etmektedir. Bu hadiste Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) bir hutbesinde şu şekilde buyurduğu rivayet edilmektedir:



"Tanrı Teala gökler ve yeri avucuna alıp, Hükümran benim, Cebbar benim, Mütekebbir benim, neredeler yeryüzünün hükümdarları? Nerede cebbarlar, nerede mütekebbirler? diye seslenir." Abdullah bin Ömer, hutbede bu ibareleri okurken, Peygamber Efendimizi bir titremenin tuttuğunu, o şekilde ki O minberden düştü düşecek diye korkuya kapıldıklarını rivayet etmektedir.

Seyyid Ebu'l A'la el-Mevdudi (Kur'an'ın Dört Temel Terimi)


TANRI


Doğaüstü, muhteşem güçleri bulunduğuna ve doğaya egemen olduklarına inanılan gizemli, yetkin varlıkların genel adı.


Organik olguları, doğada meydana gelenleri kavrayamayan ilkel insan, bunların, niteliklerini bilemediği bazı ruhlar eliyle yönetildiğine inanır. Dinler, bu ruhlardan iyilik dilemek ya da kötülüklerini önlemek için meydana getirilen yakarı ve tapınma törenlerinden dünyaya gelmiştir. Kimi toplumlarda da ruhlar, bazı maddî varlıklarla simgelenmiş, putlara, ateşe ya da başka varlıklara tapma dinleri, putperestlik dünyaya gelmiştir.


Kimi dinlerde, organik güçlerden her birinin ayrı bir tanrısı vardır (çoktanrıcılık). Kimi dinler, biri iyilik, öbürü fenalık tanrısı olmak suretiyle iki tanrıya inanır. En gelişmiş din olarak kabul edilen tektanrıcılıkta Tanrı, evreni ve tüm varlıkları yoktan var eden, doğaya ve insana egemen olan, bilgili ve yüce bir varlık olarak tasarlanır, ona tapınılır, her şey ondan dilenir.


Çağlar süresince filozoflar ve felsefe okulları, Tanrı'nın varlığı, nitelikleri, Tanrı teriminin doğup gelişmesi üstüne birçok kuramlar ileri sürmüşlerdir. Modern bilim ve felsefe artık Tanrıbilim konusuyla uğraşmamaktadır.



Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi


TANRI a.

1. Çoktanrılı dinlerde, insanoğlu üstünde doğaüstü güçlere haiz üstün varlık (tekil ya da çoğul olarak ve minik harfle yazılır): Romalılar'ın tanrıları.

2. Bir uluhiyetin temsili: Taştan tanrılar.

3. Âdeta dinsel bir saygı gösterilen, tutkuyla bağlanılan ya da üstün görülen kimse: Elvis Presley bir zamanlar gençlerin tanrısıydı.

4. Değerler ıskalasında en yüksek dereceye konulmuş olan ve uğrunda her şeyin feda edilmiş olduğu nesne, şey, düşünce: Dolar tanrısı. || Tanrının sevgili kulu, talihli, talihli kimse, her el attığını başaran şahıs. || Tanrının sırrına vâkıf olmak, mühim kişilerden mahrem bilgiler almış olmak, kimsenin bilmediği bir durumdan haberi olmak.


—Mit. On iki büyük tanrı, klasik yunan-ro- ma panteonunun en mühim on iki tanrısı. (Roma'da dii consentes [öğüt veren tanrılar] adını aldılar. Ennius, adlarını iki meşhur dizede bir araya getirdi: iuno, Vesta, Miner- va, Ceres, Diana, Venüs, Mars, Mercurius, Jovi', Neptunus, Volcanus, Apollo.)


—ANSİKL. Homeros tanrıbiliminde, tanrılar, en eski ya da en büyük tanrının çevresinde toplanırlar; Ilyada'da Okheanos, tüm varlıkların kökeni olarak gösterilir. Sadece Homeros, yok olmuş bir dünyanın tanığıdır. Bunun aksine Hesiodos, kendi sürecinin insanlarına, tanrılarla ilgili gerçekleri açıkladığını iddia eder ve bu görevin, Musalar'dan almış olduğu bir vahiy ile ona verildiğini söyler. Hesiodos daha baştan bazı sınırlamalar koyar. Ona nazaran tanrıların kendileri de yaratılmışlardır. Hesiodos tanrıların soy kütüğünü çıkarır, fakat bununla birlikte onlara belirgin bir etik kıymet verir, işler ve günler'de (Erga kai Hemerai), bir taraftan kötülüğe ve çekilen acılara bir anlam vermeye çalışırken, öte taraftan tanrıların yönetimini aklamaya çabalar; Zeus'un kudretini ve tanrısal adaletini vurgular. Bir tanrıbilime doğru atılmış ilk adım sayılabilecek bu fikir biçimi, Milet tabiat felsefesinin habercisi olmuştur. Tek tanrı öğretisi Kolophonlu Ksenophanes ile doğan, orpheusçulukta (İ.O. VI. yy.) gelişen ruhun tanrısallığı öğretisi ise, Homeros'un yazılarının bir yorumu olarak sunulmuştur.

Bir varlık anlayışına dayanarak tanrısallık üstünde düşünmenin ilk örneğini Peri physeos adlı şiiriyle Elealı Parmenides'te görürüz. Karanlık güçlerden kurtulmayı amaçlayan bu düşünme seçimi, bilhassa V. yy.'da, insandaki kutsallığı bütünüyle silmeye çalışan bir akılcılığa zemin hazırladı. Gene de akıldışı unsur yunan felsefesinde çok mühim bir yer tutmaya devam etti. Sözgelimi, Devlet (Politeia e peri tes dikes) adlı yapıtında yaşamı bütünüyle filozofun egemenliği altında düzenlemek isteyen Platon, Yasalar (Nomoi) adlı yapıtında, arındırarak ve en önemlilerinin kata- loğunu hazırlayarak tekrardan geleneksel inançlara döner. Aristoteles de evrene ilk hareketi kazandıran ve Tanrı adını verdiği gücü kanıtlayabilmek için fiziğe başvurur. Aslında yunan düşünürlerinin, mitolojinin tesirini silmeyi amaçlayan şekilleri genel olarak dinsel ve tanrıcıdır. Filozoflar bir taraftan akla dayanarak mitleri eleştirirken, bir taraftan da “metafizikâ€in anahtarı olacak ve tanrısal aşkınlığından güvenli oldukları bir temel ilke aradılar.

Hellenistik dönemde, ruhu esenliğe kavuşturmayı amaçlayan dinler ve misterlere dayalı kültler, yavaş yavaş eski çoktanrılı dinin yerini almaya başladı. Bu kültler diğer dünya korkusunu ve misterlerin, insanı tanrı katına yaklaştırarak dünyadaki yazgısını düzeltebileceği inancını yerleştirdi. Antikçağ yunan düşüncesi için, ikinci bir yaşam fikrine en büyük engel, evrenin çevrimsel bir düzene haiz olduğu inancıydı. Bu düşünce Anaksimandros ve Empedokles'in sonsuz dönüş öğretisinden beslenmiştir ve Platon'un, felsefesinde, diğer dünya fikrine yer vermekten uzun vakit çekinmesinin sebebi de budur. Bununla beraber Platon, orpheusçu mitlerden etkilenerek diğer dünya görüşünü benimsedi ve çevrimsel zamanı korumak için çaba sarfeden kuramı yadsıdı. Platon üst dünyayı tasvir ederken aşkın, tanrısal bir süreden söz eder (Phaidon, 110-111). Bilincin bireyselliği bir kere temellendirilince, ruhun bireyselliği de (bedenin değil) temellendirilmiş olur. Buradan, misterlere dayalı dinlerle bağlantılı ahlaksal bir tanrısallık anlayışı dünyaya gelmiştir. Bu anlayış gnosisçilikte (İ.S. Il.-lll. yy.) ve ruhu esenliğe kavuşturmayı amaçlayan çeşitli dinlerde tekrardan ortaya çıkacaktır.

Eski yunan bir özgürlük ahlakı açısından sonunda tanrı fikrine varmış, buna karşılık Mısır; tanrıyı ölüm vesilesiyle, diğer dünyaya insanı götürmüş olan yolda bir yazgı olarak bulmuştur. Asur ve Babylonia'da krallık dini olan çoktanrıcılık, sonunda bütünüyle tektanrıcı bir görüşü temsil eden İran mezdekiliğinin tepkisine yol açtı: Avesta dünyanın yönetimine müdahale eden bir Tanrı, gerçeğin koruyucusu, adaletli, yüce ve ölümsüz bir Yüce efendiden söz eder. Yahudi-hıristiyan tanrı anlayışının temeli bu üç dünya arasından dünyaya gelmiştir.


—ikonogr. Batı sanatında antikçağ tanrılarının tasviri. Yunan-roma tanrıları ortaçağ ikonografisinde de görülür. Buna karşılık antikçağ etkileriyle kendi ideallerini birleştiren İtalyan Rönesans'ında, bu tanrıların tasvirleri iyice yaygınlaşmıştır: Venüs (Botticelli'nin Venüs'ün doğuşu; Cranach, Gi- orgione, Tiziano'nun Venüs'leri), Bacchus (Michelangelo, il Caravaggio), Apollon, Athena (her ikisi Raffaello'nun Atina okulu'nda temsil edilmiştir), Mercurius (Giambo- logna) vb. İtalya ve Fransa'da, saray ve parklar, antikçağ tanrılarının heykelleriyle donatıldı. Hükümdarlar yunan-roma tanrıları, bayanlar da (XVIII. yy.'da) tanrıça olarak temsil edildi: Diana kılığında Savoialı Marie-Adâlaide (Coyzevox), Venüs kılığında Pauline Borghese (Canova), Flora kılığında Madame Henriette (Nattier), Diana kılığında Madame Adölaide (Nattier). XIX. yy.'da, ingres'in klasikçiliği ve G. Moreau'nun simgeciliği, antikçağ tanrılarını kendine mal etti. XX. yy.'ın başlangıcında, Bourdelle'in heykellerinde ve Zadkine'in bazı yapıtlarında da bu esin görülür.

Kaynak: Büyük Larousse


TANRI a.

1. Tektanrılı dinlerde her şeyin yaratıcısı, her şeyin yapıcısı ve insanlığın tarih içinde gerçekleşen kurtuluşunun ilkesi aşkın ve tek yüce varlık.

2. Tanrı'ml Yüce Tanrı'ml, şaşkınlık, kızgınlık vb. belirten ünlem; Tanrı, Allahım. || Tanrı aşkına, bir dileği güçlendirmek için kullanılan deyim; Tanrı aşkına. || Tanrı emri, kati olarak yerine getirilmesi lüzumlu arzu. || Tanrı günahlarını affetsin, ölmüş bir kimseyi bir oranda iyi anmak için kullanılan deyim. || Tanrı isterse, Tanrı yardım ederse, bir terslik çıkmazsa; Tanrı'ın izniyle. || Tanrı korusun, bir şeyi yapmaktan ne kadar uzak olunduğunu, bir şeyden ne kadar korkulduğunu belirtmek için kullanılır. || Tanrı misafiri, bir eve kendiliğinden gelen ve hoş tutulan konuk. || Tanrı (bir kimseden) razı olsun, hoşnutluk özetleyen deyim. || Tanrı sizi korusun, ayrılıktan ilkin söylenen iyi arzu sözü. || Tanrı sözü, mutlak olarak doğru sayılıp benimsenmesi ihtiyaç duyulan söz. || Tanrı şahidimdir, bir doğrulamayı vurgular. || Tanrı taksiratını affetsin, bir kimsenin yapmış olduğu fena bir işin hoş görülmesini temenni etmekte kullanılan deyim. || Tanrı vergisi -> ALLAH* VERGİSİ. || Tanrı'hin günü, yaşamın her günü; Tanrı'ın günü. || Tanrı'nın huzuruna çıkmak, ölmek. || Tanrı'nın sevgili kulu, talihli, taiihli kimse, her el attığını başaran şahıs. || Tanrı'ya bırakmak, olacağa rıza göstermeye hazır olmak; bir işin, umarsızlık yüzünden sonunu düşünmemek. || Tanrı'ya emanet, sonu belirsiz, kuşkulu ya da tehlikeli bir işin ya da bu şekilde bir işe girişen bir kimsenin Tanrı'nın koruyuculuğuna bırakıldığını belirten deyim. || Tanrı'ya sığınmak, Tanrı'dan başka güvenecek şeyi, kimsesi olmamak, çaresiz durumda olmak. || Tanrı'ya şükür, Tanrı'ya hamdolsun, rahatlamayı ya da hoşnutluğu belirtir.


—Din. Tanrı buyrukları, Tanrı'nın peygamberler vesilesiyle insanlara duyurduğu mukaddes yasalar. (Mukaddes Kitap'taki On buyruk, yahudilik ve hıristiyanlıktaki en mukaddes Tanrı buyrukları sayılır. Aynı buyruklar İslam dinince de benimsenmiş, Kuran'ın Enam [VI, 151-153] ve isra [XVII, 23-38] surelerinde yeni buyruklarla beraber yinelenmiştir.)


—ANSİKL. Tanrıbil. Karşılaştırmalı dinler zamanı, Musa'ya Sina dağında gelen vahyin, benzersiz, kendine özgü özellikte bir tek tanrıcılığı başlatmış bulunduğunu göstermektedir. Nitekim, daha önceki dinler, bir ilk Varlık ya da yüce Egemen fikrine gelmiş olsalar, hatta yahudi geleneğinin de ondan sonra kullandığı bazı mitlerden yararlanmış olsalar bile, Musa'nın başlatmış olduğu tektanrıcılığa denk bir tektanrıcılık oluşturmazlar. Tanrı'nın yahudi mukaddes kitaplarında biricik varlık olarak kendini göstermesi, giderek tüm halkların kabul edeceği evrensel bir inanç ifadesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bundan dolayı azca ya da çok ona bağlılık göstermişlerdir.

Eski Ahit'in Tanrı terimi, bilinmiş olduğu kadarıyla tanrı kavramlarının ilk evrenselci olanıdır. Sadece bugün elde bulunan yahudi mukaddes kitaplarının yahvist metinlerindeki Tanrı anlayışı daha çok ulusal ve insanbiçimseldir. Tanrı'nın soyutluğu ve evrenselliği Işaya ve Yeremya benzer biçimde Musa'dan sonraki büyük peygamberler döneminde, İ.Ö. VIII. yy.'da ortaya çıkan elohist metinlerde vurgulanmış; bundan bu şekilde Eski Ahit'in Tanrısı tüm insanlığın babası, melekleri vesilesiyle bulutların arkasından seslenen aşkın varlık olarak gösterilmiştir.

Günümüzde yahudi düşüncesi, vahyin tüm uluslara yahudi kavmi vesilesiyle yayılması icap ettiğini ileri sürerken, hıristi- yanlık bunu İsa'nın kişiliğine bağlı bir iş saymıştır. İslamlıktaysa “Tanrı'nın adını yükseltme ve yayma†(ilâyı kelimetullah) görevi son olarak Hz. Muhammet ve onun ümmetine verilmiştir. Kiuran'a nazaran Hz. Muhammet peygamberlerin sonuncusu (hâtem ül-enbiya, XXXIII, 40), tüm insanlığın peygamberidir (XXXIV, 28). Ona gelen vahiyde Tanrı'yı insanbiçimsel olarak sundukları nedeni öne sürülerek yahudilik ve hıris- tiyanlık eleştirilmiştir (IX, 30). Kuran'da, Tanrı'nın birliği ilkesiyle çeliştiği göz önüne alınarak bilhassa hıristiyanlıktaki Tanrı' nın üç ilkenin birliği şeklinde açıklanışı kesinlikle reddedilmiştir.

Çağıl zamanlarda, Antikçağ'ın yabancısı olduğu ve tanrıbilimler ve tinsellikler biçiminde ortaya çıkan bir "Tanrı üstüne söylem†ile tanrıtanımaz diyebileceğimiz öteki bir söylem gelişti. Bu son söylem aslında oldukça rahat bir din karşıtı yapıda ifadesini bulur: “Tanrı†varsayımı hiçbir şeye yaramaz; ne akli bilgiye hizmet eder, ne de teknik vesilesiyle dünyaya hükmetmeye. üstelik Tanrı fikri ruhsal ve zamanı bir vaka olarak bilimsel bir halde açıklanmak zorundadır. Bilim ise bu mevzuda yansız kalmaktadır.

Bu reddedişe karşılık olarak çağımızda tanrıcı bir söylem oluştu. Klasik anlamıyla tanrıbilime gittikçe daha azca başvuran, metafiziğe ve ontoteolojiye yönelik bu tanrıcı söylem, tanrısal gerçekliği açıklayıcı bilgiye yalnızca kendi larıyla ulaşmak hevesinde olan her türlü söylem halikındaki köklü eleştirileri göz önünde tutmaktan geri kalmıyordu. Modern problemler karşısında, Tann'nın nüfuz edilemez bir aşkınlık içine atılmasından artık vazgeçildi: Tanrı artık insanla bir diyaloğa girmiş görünüyor; bu diyalog içinde insan, Tan- rı'yı inkâr edebildiği benzer biçimde, kabul de edebilmekte, onu isterse bir yana bırakıp, isterse onunla buluşabilmekte, onu içinde duyabilmektedir.

* islamiyette Tgnrı - ALLAH.

* Asya dinlerinde Tanrı - BUDDHAGILIK, BRAHMANCILIK, HİNDUCULUK, ŞİNTOCULUK.


—ikonogr. Hıristiyan sanatında Tanrı tasviri. Pagan sanatının tanrıları insan biçiminde betimleme eğilimine de bir tepki olarak Tanrı tasvirlerini yasaklayan Musa yasası'na hıristiyanlığın ilk yüzyıllarında uyuldu. Teslis'in birinci (Peder) ve üçüncü (Ruhülkudüs) kişileri simgelerle belirtilirken, Cisimleşme dogması isanın insan biçiminde temsil edilmesine izin verdi. Bilhassa Habil ile Kabil, Tufan, İbrahim'in oğlunu kurban etmesi, Musa, Ezehyel ile ilgili sahnelerde (Dura-Europos'taki fresk, III. yy.; Hildesheim'daki bronz kapılar, XI. yy.; Venedik'te San Marco'daki mozaik) Tanrı'nın varlığı buluttan çıkan bir sağ elle simgelenmiştir; aynı simge, İsa'nın vaftizi ve Uruç'u sahnelerinde de (fildişi bizans kabartması, IV. yy., Münih; Liâge'de St-Barthâlemy vaftiz kurnası, XII. yy.) kullanılmıştır.

Bizans ve ondan sonra batı sanatlarında, Ortaçağ'dan başlayarak Tanrı, Dan- yal'ın Antiquus dierum'u (“Günlerin yıllanmışı") benzer biçimde asil bir yaşlı adam, peşinden papa ya da haçlı küreyi elinde tutan imparator (bilhassa XV. yy. transız ayin kitaplarında ve XVI. yy.'da basılan Mukaddes Kitaplardaki resimlerde) olarak canlandırıldı. Bilhassa Teslis temsillerinde de benzer figürler yer alır. Michelangelo (Sistina), Raffaello, Guido Reni, Poussin vb. deTan- rı'yı şimşek çaktıran iupiter biçiminde temsil ettiler. Bununla beraber, Tanrı tasvirlerinin sayısı isa'nınkilere oranla çok azdır.

Kaynak: Büyük Larousse


Tanrı

isim
  • Tanrı.
Atasözü, deyim ve birleşik fiiller

Tanrı aşkına

Tanrı korusun

Tanrının günü

Tanrı yarattı dememek

Tanrıya şükür

Birleşik Sözler

tanrı bilimci

tanrı bilimi

Tanrı kayrası

Tanrı misafiri

Tanrı vergisi

çok tanrıcı

kamu tanrıcı

tek tanrıcı

tüm tanrıcı


Tanrı ingilizcesi
  • God, the Creator, the Lord, Father, Heaven, god, deity, divinity





  • Mısır Tanrı ve Tanrıçaları


  • Yunan Tanrı ve Tanrıçaları


  • Tanrı


 

YORUMLAR

Ad

Anlamı Nedir?,22,Biyoloji Konu Anlatımı,25,Cilt Bakımı,82,Coğrafya Ders Anlatımı,978,Genel,46,Güzel Sözler,16075,Music,1,Ne Nedir?,32164,Resimli Sözler,4111,Saç Sağlığı,119,Sağlık Bilgileri,1596,Soru-Cevap,10236,Sports,1,Tarih Konu Anlatımı,5,Teknoloji,36,Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı,2,
ltr
item
Ders Kitapları Konu Anlatımı: Tanrı Nedir?
Tanrı Nedir?
Ders Kitapları Konu Anlatımı
https://ders-kitabi.blogspot.com/2017/06/tanr-nedir.html
https://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/06/tanr-nedir.html
true
5083728687963487478
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi hiçbir mesaj bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Cevap Cevabı iptal Silmek Cevabı iptal Home SAYFALARI POST Hepsini gör SİZİN İÇİN ÖNERİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH Tüm Mesajlar İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Pazar Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Şu anda... 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago İzleyiciler Takip et THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Tüm Kodunu Kopyala Tüm Kodunu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalanmıştır. Kodları / metinleri kopyalayamıyor, kopyalamak için lütfen [CTRL] + [C] tuşlarına (veya Mac ile CMD + C'ye) basınız Table of Content