İnsanoğlu Güneş ve Dünya'nın akibetini öngörmüş olsa gerek, milattan önceki yüzyıllarda, ozan ve filiozof Lucretius, Evrenin başka kısım...
İnsanoğlu Güneş ve Dünya'nın akibetini öngörmüş olsa gerek, milattan önceki yüzyıllarda, ozan ve filiozof Lucretius, Evrenin başka kısımlarında başka dünyalarda değişik hayvan ve insan ırklarının olması icap ettiğini vurgulamıştır.
1600'lü yıllarda Giordona Bruno'nun yakılarak öldürülmesinde, Evrende sayısız dünyaların bulunması olasılığı üstünde yazılar yazmasının tesiri olmuş olabilir. 19. yüzyılda Güneş sistemindeki öteki gezegenlerde, canlı yaratıkların barınabileceğine dair yaygın inanışlar belirmeye başladı. Büyük matematikçi Gauss 1820 senesinde, Dünya üstündeki akıllı uygarlık olarak hepimiz dünya üstünde dev boyutta geometrik şekiller oluşturursak, bizim dışımızdaki uygarlıklar bu şekilleri görüp varlığımızdan haberdar olurlar şeklinde bir teklif ortaya atmıştır. Gauss'un düşüncesi, Sibiryada buğdaydan ibaret devasa bir üçgen oluştumak ve bu üçgenin etrafına birer çam dikmek şeklinde idi. Bu da Dünya'daki insanoğlunun Pisagor teoremini idrak edebilecek kadar akıllı bulunduğunu gösterecekti. Fakat Gauss'un bu projesi desteklenmedi.
Mars gezegeni ile ilgili ilk resimler elde edildiğinde, astronomlar resimlerde görülen Mars yüzeyindeki kanalların bu kırmızı gezegende yaşayan ileri uygarlık tarafınca yapılabileceği üstünde durdular. Ondan sonra detaylı gözlemlerin elde edilmesiyle, bu kanalların optik yanılgılar olduğu ortaya çıktı. Buna karşın uzun bir süre Mars gezegeninde akıllı bir uygarlığın bulunduğuna dair bir fikir halkın kafasında çok kuvvetli bir tesir yarattı. Aletler ve uzay teknolojisi geliştikçe, Mars üstündeki şartların bizim için uygun olmadığı görüldü.
1976 senesinde iki Viking uydusu, Mars gezegeninin yüzeyine gelişmiş iki tane sonda indirdi. Bu emekler ile, bilim kurgucuların üstünde durdukları Merihliler'e ilişkin bir iz bulamadılar. Son 30 yıl içersinde uzaya gönderilen uydular ile Güneş sistemimiz araştırıldı ve Güneş'in çevresinde dolanan gezegenler ile bunların uyduları üstünde yaşam biçimlerinin gelişmesine uygun ortamların bulunmadığı yayınlandı.
1972 ve 1973 yıllarında NASA, dış Güneş sistemini araştırmak için Pioneer 10 ve Pioneer 11 adlı iki uyduyu uzaya fırlattı. Pioneer 10 güneş sistemini terkedip, yıldızlararası uzaya doğru yolculuğuna devam edecek ilk insan yapımı bir uydudur. Pioneer 10'un içersine üstüne insan şekilleri yerleştirilmiş altın elementinden yapılmış bir levha monte edildi. Pioneer 10 uzay aracı, 1983'te Güneş sistemini terk edip yıldızlara doğru yolculuğuna başladı. Böylelikle, Evrende akıllı uygarlıklar bu uyduyu tespit edecekler ve bizimle haberleşme-iletişim kurabileceklerdir.
1977 senesinde gene bu amaçla, Voyager adlı iki uzay uydusu daha fırlatıldı. Uydunun içersine ses ve görüntü kayıtları ile bu kayıtları çalabilmek ve görüntüleyebilmek için ise seramik bir pikap ve iğnesi yerleştirildi. Kayıtlar ile pikap iğnesi bir alüminyum kutu içersine doldurularak korundu. Kayıt 116 görüntü içermektedir. Bu kayıtlara yeryüzünde konuşulan 55 lisanda merhaba ifadesinin yanı sıra Dünya'daki bir çok kültür ve müzik parçaları, Taj Mahal, Çin seddi benzer biçimde şahaserler de dahil edilmiştir.
Güneş'e en yakın yıldız bizlere o denli uzaktır ki, bu yıldızın ışığı bizlere 4 ışık yılı benzer biçimde bir sürede gelir. Bu kadar büyük uzaklıklarda, yıldızların etrafındaki herhangi bir gezegenin gözlenmesi zor olsa gerek. Yıldızın çevresinde gezegen olsa bile, yıldızın ışığı gezegenden yansıyan ışığın görülmesine engel olur. Bu nedenden dolayı, gezegenlerin orada olduğuna dair direkt bir gözlemsel kanıt elde edemeyiz.Son yıllarda, yıldızların çevresinde gezegenlerin varlığına dair dolaylı bir çok gözlem yapılmıştır. Bizlerden 50 ışık yılı uzakta Pictor takımyıldızında, genç A spektrel tipinden bir yıldızın çevresinde toz ve katı partiküllerinden ibaret bir disk bulunmuştur. Güneş sistemimizin de bu şekilde bir disk yapıdan oluştuğuna inanılmaktadır. Bu yıldızın etrafındaki bu disk yapı, bir süre sonrasında gezegenlere dönüşebilir. 1600 ışık yılı uzaklıktaki PSR 1257+12 adlı pulsarın çevresinde minimum 3 gezegenin dolandığına dair dolaylı yollardan elde edilmiş gözlem var.
Hakkaten de, uzayda bizlerden başka uygarlıklar var mı? Drake bağıntısından elde edilmiş olasılık hesabına bakılırsa en azından 10 milyon tane uygarlığın olabileceği ifade edilmektedir. Durum bu şekilde ise, bu canlıların şekli şimali iyi mi bizlere mi benziyorlar, yoksa Steven Spielberg'in E.T filmindeki bir mahluk şeklinde midirler? Bilemiyoruz! Şu bir gerçek ki, insanoğlu bilinemeyen ve ulaşılamayan şeyleri, kafasında sorgulamakta onları bilgisayarlarda simülasyon (görüntüleme) teknikleri içersinde işleyerek, değiştirip dönüşüme uğratmakta bitmez tükenmez bir çaba içersindedir.
Ya UFO (Tanımlanamayan uçan cisimler) lara ne demeli. Acaba Drake bağıntısından çıkan olasılık hesabının sonucuna bakılırsa bu uygarlıklar ışık hızını kat kat aşarak bizlere kadar ulaştılar mı? Dünya'da UFO gördüklerini ifade eden insanoğlu var. UFO mevzusunda epeyce söylence halen oluşmakta . Fakat yukarıdaki yazımızda da gösterdiğimiz benzer biçimde, Dünya'da bir çok amaçlı optik, kızılötesi, morötesi, radyo teleskoplar ile Hubble uzay teleskobunun yanısıra Dünya'nın etrafındaki bir çok amaçlı uydular uzayı bilimsel olarak taramaktadır. Bugüne dek da UFO vakasını doğrulayacak bir gözlemsel kanıt bu teleskoplarca tespit edilememiştir. Eğer bunlar bizlere kadar ulaşmış iseler, ileri bir teknolojiye haiz olduklarını bu da bunların akıllı olduklarını gösterir. Bu sebepten de bizimle görüşmeleri gerekir. Fakat bu şekilde bir görüşme de yok. O vakit UFO vakası tamamiyle söylenceden ibaret. Bu bağlamda Pioneer 10, Güneş sistemini terk etmiş olup yıldızlara doğru yolculuğuna devam etmekte ve başka uygarlıklar tarafınca tespit edilmeyi bekleyen biz dünyalıların gerçek bir UFO'su dur.
Yazının devamı için:
http://topluluk.comu.edu.tr/fizast/mevzular/2/Uzayda_yasam_varmi.htm
YORUMLAR