YANSIMAK gçz. f. 1. Işık dalgalarından söz ederken, yansıtıcı bir yüzeye çarparak geldiği ortama geri dönmek; yansımak: Camlardan y...
YANSIMAK gçz. f.
1. Işık dalgalarından söz ederken, yansıtıcı bir yüzeye çarparak geldiği ortama geri dönmek; yansımak: Camlardan yansıyan ışıklar.
2. Bir şeye yansımak, somut bir şey sözkonusuysa, yansıtıcı bir yüzey üstünde görüntü olarak belirmek: Yüzü suya yansıyordu.
3. Bir şeye yansımak, soyut bir gerçek sözkonusuysa, azca çok belirgin bir şekilde görülmek, belli olmak: Almış olduğu katı eğitim yaşam biçimine yansıyor. Heyecanı davranışlanna yansıyordu. Mutluluğu yüzüne yansıyor.
♦ yansıtmak ettirg. f.
1. Işığı yansıtmak, parlak bir nesneden, bir yüzeyden söz ederken, ışığı geri göndermek, aksettirmek: Ayna ışığı yansıtır
2. Bir şeyi (somut) yansıtmak, canlı varlıkların, nesnelerin görüntülerinin azca çok net bir şekilde yansımasını sağlamak; aksettirmek: Nesnelerin görüntüsünü değiştirerek yansıtan bombeli metalik yüzey.
3. Bir şeyi (soyut) yansıtmak, o şeyi iletmek, dile getirmek, ortaya koymak: Sonınlannı bizlere hiçbir vakit yansıtmazdı. Bu özet yazann düşüncesini iyi yansıtmıyor.
4. Bir duyguyu vb yansıtmak, bir kimsenin dış görünüşünden, tutumundan vb söz ederken, onun duygulannı, düşüncelerini vb. ortaya çıkarmak, belli etmek, dışavurmak: Bakıştan tedirginliğini yansıtıyordu.
♦ yansıtılmak edilg. f.
1. Işık dalgaları sözkonusuysa, ortama geri gönderilmek.
2. İletilmek, dile getirilmek: Vaka çarpıtılarak yansıtıldı.
1. Işık dalgalarından söz ederken, yansıtıcı bir yüzeye çarparak geldiği ortama geri dönmek; yansımak: Camlardan yansıyan ışıklar.
2. Bir şeye yansımak, somut bir şey sözkonusuysa, yansıtıcı bir yüzey üstünde görüntü olarak belirmek: Yüzü suya yansıyordu.
3. Bir şeye yansımak, soyut bir gerçek sözkonusuysa, azca çok belirgin bir şekilde görülmek, belli olmak: Almış olduğu katı eğitim yaşam biçimine yansıyor. Heyecanı davranışlanna yansıyordu. Mutluluğu yüzüne yansıyor.
♦ yansıtmak ettirg. f.
1. Işığı yansıtmak, parlak bir nesneden, bir yüzeyden söz ederken, ışığı geri göndermek, aksettirmek: Ayna ışığı yansıtır
2. Bir şeyi (somut) yansıtmak, canlı varlıkların, nesnelerin görüntülerinin azca çok net bir şekilde yansımasını sağlamak; aksettirmek: Nesnelerin görüntüsünü değiştirerek yansıtan bombeli metalik yüzey.
3. Bir şeyi (soyut) yansıtmak, o şeyi iletmek, dile getirmek, ortaya koymak: Sonınlannı bizlere hiçbir vakit yansıtmazdı. Bu özet yazann düşüncesini iyi yansıtmıyor.
4. Bir duyguyu vb yansıtmak, bir kimsenin dış görünüşünden, tutumundan vb söz ederken, onun duygulannı, düşüncelerini vb. ortaya çıkarmak, belli etmek, dışavurmak: Bakıştan tedirginliğini yansıtıyordu.
♦ yansıtılmak edilg. f.
1. Işık dalgaları sözkonusuysa, ortama geri gönderilmek.
2. İletilmek, dile getirilmek: Vaka çarpıtılarak yansıtıldı.
Kaynak: Büyük Larousse
yansımak
(nesne almayan eylem)
1 . (ışık dalgaları için) Yansıtıcı bir yüzeye çarparak yön değişiklik yapmak, yansımak.
2 . mecaz Anlaşılmak, belli olmak.
3 . mecaz Ulaşmak, duyulmak, yayılmak, yansımak.
4 . Yer almak:
"Gazeteye yansıyan haber ağızdan ağıza geçerken açıklığını nerede ise tamamen kaybetmişitir."- Halikarnas Balıkçısı.
(nesne almayan eylem)
1 . (ışık dalgaları için) Yansıtıcı bir yüzeye çarparak yön değişiklik yapmak, yansımak.
2 . mecaz Anlaşılmak, belli olmak.
3 . mecaz Ulaşmak, duyulmak, yayılmak, yansımak.
4 . Yer almak:
"Gazeteye yansıyan haber ağızdan ağıza geçerken açıklığını nerede ise tamamen kaybetmişitir."- Halikarnas Balıkçısı.
yansımak ingilizcesi
- to be reflected; (ses) to echo
YORUMLAR