YAYMAK g. t. 1. Bir şeyi (bir yere) yaymak, onu açarak yerleştirmek; bir yerin, bir şeyin üzerini örtecek halde sermek: Yere halı, ...
YAYMAK g. t.
1. Bir şeyi (bir yere) yaymak, onu açarak yerleştirmek; bir yerin, bir şeyin üzerini örtecek halde sermek: Yere halı, kilim yaymak.
2. Bir şeyi (bir yere) yaymak, onu oraya dağıtarak sermek: Dama tarhana yaymak.
3. Şeyle ri (bir yere) yaymak, onları oraya buraya dağınık ve düzensiz bir halde atmak: Elbiselerini odanın her tarafına yaymış.
4. Bir haberi, bir sözü yaymak, onu çok sayıda insana duyurmak, iletmek ya da bir söylentinin ortalıkta dolaşmasına yol açmak: Bu dedikoduları kimin yaydığını tahmin ediyorum. Bu haberleri huzuru bozmak için yayıyorlar.
5. Işık, ısı, koku vb yaymak, onların membaı, akış noktası olmak, çevreye dağılmalarına yol açmak ya da bunu sağlamak: Sahneye gözleri kamaştıran bir ışık demeti yürüyerek dev projektörler. Tütsü çok hoş bir koku yayıyor.
6. Isıyı, ışığı, sesi yaymak, bir şeyden söz ederken, eşit dağılımla ve rahatsız etmeyecek halde vermek: Lamba nefes bir ışık yayıyordu. Radyatör ısıyı iyi yayar.
7. Bir şeyi yaymak, onu bir topluluğa benimsetmek, tanıtmak, o topluluk içinde yaygın bir duruma getirmek: Bir moda yaymak. Her yola başvurarak bu ilkeleri yaymalıyız.
8. Bir hastalığı yaymak, o hastalığın birçok hiç kimseye bulaşmasına yol açmak: Bu tür sivrisinekler sıtmayı yayar.
9. Bir şeyi (somut) yaymak, boyutlarını büyütmek, sınırlarını genişletmek: Kullandığı madde, lekeyi gidermek şu şekilde dursun daha da yaydı.
10. Sürüyü, hayvanları yaymak, otlatmak.
11. Bir şeyi (soyut) yaymak, ayrıntılara girmek, dağıtmak: Mevzuyu çok yaymışsın.
—Seram. Seramik yapımında, çalışılan malzemeyi ortadan kenarlara doğru açmak.
♦ yayılmak edilg. t.
1. Açılarak, düzeltilerek bir yere serilmek: Yere yayılmış kilimlerin üstüne boylu süresince uzandık.
2. Bir yere dağıtılarak serilmiş olmak: Damlarda çarşafların üstüne serilmiş bulgurluklar vardı.
♦ dönşl t ve edilg t
1. Bir yere yayılmak, bir maddeden, bir akışkandan vb söz ederken, çeşitli yönlere dağılmak, bir yerde dağılarak orayı kaplamak: Şişe kırılınca, döşemeye kirli kokulu bir sıvı yayıldı. Asfalta yayılan yağ tabakası. Işınım hızla yayılıyor.
2. Birçok noktaya ulaşmak, bir yeri kaplamak: Kırmızı lekeler vücudunun her tarafına yayıldı.
3. Bulaşıcı bir hastalıktan söz ederken, giderek daha çok kimseyi etkilemek: AİDS yayılıyor Salgın tüm ülkeye yayıldı.
4. Bir vaka vb. sözkonusuysa, daha geniş bir bütünü, bir topluluğun, bir bölgenin tümünü etkisinde bırakır duruma gelmek: Vakalar hızla
yayılınca, sokağa çıkma yasağı kondu.
5. Giderek daha çok kimse tarafınca öğrenilmek, bilinmek, duyulmak, kulaktan kulağa geçmek: Haber hızla yayıldı. Bu hikâye serviste yayılırsa başımız derde gı rer.
6. Çok sayıda insanı kapsar duruma gelmek; genelleşmek: Bu moda çok acele yayıldı.
7. Ayrıntılara girmek: Bu aşamada fazla yayılmak doğru değil. Çok yayıldı, bir türlü toparlanamıyor.
8. Ed. Bir duygudan söz ederken, görünmek, yüzü kaplamak; Yüzüne bir mutluluk ifadesi yayıldı.
9. Tkz. Çok yer kaplamak, rahat bir halde sere serpe uzanmak: Yayılmışsın, birazcık toparlan ikimiz de oturalım.
10. Sürüden söz ederken, otlamak: Uzaktaki yamaçlarda yayılan sürüler
♦ yaydırmak ettirg. f. Bir şey (bir hiç kimseye) yaydırmak, yaymak eylemini (bir hiç kimseye) yaptırmak.
1. Bir şeyi (bir yere) yaymak, onu açarak yerleştirmek; bir yerin, bir şeyin üzerini örtecek halde sermek: Yere halı, kilim yaymak.
2. Bir şeyi (bir yere) yaymak, onu oraya dağıtarak sermek: Dama tarhana yaymak.
3. Şeyle ri (bir yere) yaymak, onları oraya buraya dağınık ve düzensiz bir halde atmak: Elbiselerini odanın her tarafına yaymış.
4. Bir haberi, bir sözü yaymak, onu çok sayıda insana duyurmak, iletmek ya da bir söylentinin ortalıkta dolaşmasına yol açmak: Bu dedikoduları kimin yaydığını tahmin ediyorum. Bu haberleri huzuru bozmak için yayıyorlar.
5. Işık, ısı, koku vb yaymak, onların membaı, akış noktası olmak, çevreye dağılmalarına yol açmak ya da bunu sağlamak: Sahneye gözleri kamaştıran bir ışık demeti yürüyerek dev projektörler. Tütsü çok hoş bir koku yayıyor.
6. Isıyı, ışığı, sesi yaymak, bir şeyden söz ederken, eşit dağılımla ve rahatsız etmeyecek halde vermek: Lamba nefes bir ışık yayıyordu. Radyatör ısıyı iyi yayar.
7. Bir şeyi yaymak, onu bir topluluğa benimsetmek, tanıtmak, o topluluk içinde yaygın bir duruma getirmek: Bir moda yaymak. Her yola başvurarak bu ilkeleri yaymalıyız.
8. Bir hastalığı yaymak, o hastalığın birçok hiç kimseye bulaşmasına yol açmak: Bu tür sivrisinekler sıtmayı yayar.
9. Bir şeyi (somut) yaymak, boyutlarını büyütmek, sınırlarını genişletmek: Kullandığı madde, lekeyi gidermek şu şekilde dursun daha da yaydı.
10. Sürüyü, hayvanları yaymak, otlatmak.
11. Bir şeyi (soyut) yaymak, ayrıntılara girmek, dağıtmak: Mevzuyu çok yaymışsın.
—Seram. Seramik yapımında, çalışılan malzemeyi ortadan kenarlara doğru açmak.
♦ yayılmak edilg. t.
1. Açılarak, düzeltilerek bir yere serilmek: Yere yayılmış kilimlerin üstüne boylu süresince uzandık.
2. Bir yere dağıtılarak serilmiş olmak: Damlarda çarşafların üstüne serilmiş bulgurluklar vardı.
♦ dönşl t ve edilg t
1. Bir yere yayılmak, bir maddeden, bir akışkandan vb söz ederken, çeşitli yönlere dağılmak, bir yerde dağılarak orayı kaplamak: Şişe kırılınca, döşemeye kirli kokulu bir sıvı yayıldı. Asfalta yayılan yağ tabakası. Işınım hızla yayılıyor.
2. Birçok noktaya ulaşmak, bir yeri kaplamak: Kırmızı lekeler vücudunun her tarafına yayıldı.
3. Bulaşıcı bir hastalıktan söz ederken, giderek daha çok kimseyi etkilemek: AİDS yayılıyor Salgın tüm ülkeye yayıldı.
4. Bir vaka vb. sözkonusuysa, daha geniş bir bütünü, bir topluluğun, bir bölgenin tümünü etkisinde bırakır duruma gelmek: Vakalar hızla
yayılınca, sokağa çıkma yasağı kondu.
5. Giderek daha çok kimse tarafınca öğrenilmek, bilinmek, duyulmak, kulaktan kulağa geçmek: Haber hızla yayıldı. Bu hikâye serviste yayılırsa başımız derde gı rer.
6. Çok sayıda insanı kapsar duruma gelmek; genelleşmek: Bu moda çok acele yayıldı.
7. Ayrıntılara girmek: Bu aşamada fazla yayılmak doğru değil. Çok yayıldı, bir türlü toparlanamıyor.
8. Ed. Bir duygudan söz ederken, görünmek, yüzü kaplamak; Yüzüne bir mutluluk ifadesi yayıldı.
9. Tkz. Çok yer kaplamak, rahat bir halde sere serpe uzanmak: Yayılmışsın, birazcık toparlan ikimiz de oturalım.
10. Sürüden söz ederken, otlamak: Uzaktaki yamaçlarda yayılan sürüler
♦ yaydırmak ettirg. f. Bir şey (bir hiç kimseye) yaydırmak, yaymak eylemini (bir hiç kimseye) yaptırmak.
Kaynak: Büyük Larousse
Mustafa Kemal Atatürk'ün düşüncelerini yaymak için gazete çıkarıp konuşma yapmış olduğu kent hangisidir?
yaymak
(-i durum ekiyle kullanılan eylem, -e durum ekiyle kullanılan eylem)
1 . Bir şeyi açarak, düzelterek bir alanı örtecek halde sermek:
"Kardeşleri çardağın içine, dışına yatakları yayıyorlardı."- N. Cumalı.
2 . Birçok hiç kimseye duyurmak:
"Kıran Bey, çetesinin şöhretini her tarafa yaydı."- R. H. Karay.
3 . Çevreye dağılmasına sebep olmak.
4 . Sınırı genişletmek.
5 . Otlatmak.
6 . Dağınık ve düzensiz bir halde saçmak, dağıtmak.
(-i durum ekiyle kullanılan eylem, -e durum ekiyle kullanılan eylem)
1 . Bir şeyi açarak, düzelterek bir alanı örtecek halde sermek:
"Kardeşleri çardağın içine, dışına yatakları yayıyorlardı."- N. Cumalı.
2 . Birçok hiç kimseye duyurmak:
"Kıran Bey, çetesinin şöhretini her tarafa yaydı."- R. H. Karay.
3 . Çevreye dağılmasına sebep olmak.
4 . Sınırı genişletmek.
5 . Otlatmak.
6 . Dağınık ve düzensiz bir halde saçmak, dağıtmak.
yaymak ingilizcesi
1. /ý, a/ to spread (one thing) on/over (something else).
2. /ý/ to spread, broadcast, disseminate (news).
3. /ý/ to spread (disease).
4. /ý/ to scatter; to spread.
5. /ý/ to take (animals) to pasture
1. /ý, a/ to spread (one thing) on/over (something else).
2. /ý/ to spread, broadcast, disseminate (news).
3. /ý/ to spread (disease).
4. /ý/ to scatter; to spread.
5. /ý/ to take (animals) to pasture
yayılmak
(nesne almayan eylem, -e durum ekiyle kullanılan eylem)
1 . Yaymak işine mevzu olmak ya da yaymak işi yapılmak.
2 . Hastalık, bir çok hiç kimseye geçmek ya da bulaşmak.
3 . Genelleşmek:
"O zamanlarda saz, halkın tüm sınıfları içinde iyice yayılmıştı."- A. Ş. Hisar.
4 . Genişlemek, büyümek:
"...bu Buket'in şöhreti de arkadaşları içinde derhâl yayılmış."- A. Ş. Hisar.
5 . Serilmek, döşenmek.
6 . mecaz Ayrıntıya girmek, açılmak:
"Türlü yönlerden ele alınabilecek olan bu mevzuda şimdilik pek yayılmak istemiyorum."- O. V. Kanık.
7 . (sürü için) Otlamak.
8 . Rahat bir halde, sere serpe oturmak.
(nesne almayan eylem, -e durum ekiyle kullanılan eylem)
1 . Yaymak işine mevzu olmak ya da yaymak işi yapılmak.
2 . Hastalık, bir çok hiç kimseye geçmek ya da bulaşmak.
3 . Genelleşmek:
"O zamanlarda saz, halkın tüm sınıfları içinde iyice yayılmıştı."- A. Ş. Hisar.
4 . Genişlemek, büyümek:
"...bu Buket'in şöhreti de arkadaşları içinde derhâl yayılmış."- A. Ş. Hisar.
5 . Serilmek, döşenmek.
6 . mecaz Ayrıntıya girmek, açılmak:
"Türlü yönlerden ele alınabilecek olan bu mevzuda şimdilik pek yayılmak istemiyorum."- O. V. Kanık.
7 . (sürü için) Otlamak.
8 . Rahat bir halde, sere serpe oturmak.
yayılmak ingilizcesi
- to be spread, to spread; to diffuse; (haber, söylenti) to get about, to get around, to get round; (ýsý) to radiate; (koku) to pervade
yaydırmak
(-i durum ekiyle kullanılan eylem, -e durum ekiyle kullanılan eylem)
(-i durum ekiyle kullanılan eylem, -e durum ekiyle kullanılan eylem)
- Yaymak işini yaptırmak, yayılmasını sağlamak.
Mustafa Kemal Atatürk'ün düşüncelerini yaymak için gazete çıkarıp konuşma yapmış olduğu kent hangisidir?
YORUMLAR