YED a. (ar. söze.). Esk. 1. El: "... kendisine dehalet ve sığınma edenleri, düşmanları yedine teslim etmeği..." (Cevdet P...
YED a. (ar. söze.). Esk.
1. El: "... kendisine dehalet ve sığınma edenleri, düşmanları yedine teslim etmeği..." (Cevdet Paşa, XIX. yy.).
2. Kuvvet, kudret, iktidar.
3. Yardım.
4. Vasıta, araç.
5. Mülk.
6. Yed-be-yed, elden ele. || Yed-i adi, adaletin, hakkın eli: "Hlni râhin ve mürlekin bil -ittifak yed-i adle vaz' etseler caiz otur" (Mecellei ahkâm-ı adalet sarayı'den). || Yed-i bey- za, beyaz el; Musa'nın eli. || Yed-i güvenli II Yed-i kahhar, kahredici el: "O vakit sen yed-i kahhar-ı hamiyetle iyâr olarak ehl i taaddiye verirsin hüsrân" (Tev- fik Fikret). || Yed-i kudret, gücün, kudretin eli: "Anun fetih edilmesi durur şahid yed-i kudret- de beyzâya" (Ahmedi Dai, XV. yy.). || Yed -i lehv, eğlence, oyun eli: "Ey tıflı düşsel! Yed-i lehvinde kadınlık / bin şekle girer hırpalanır, âciz ü mağlûb, / gûyâ bir oyuncak" (Tevfik Fikret). || Yed-i tair ya da yed -üt-tair, kanat. || Yed-i tutum, haiz olma, iyelik. || Yed-i tula, uzun el; bir alanda eksiksiz bilgi sahibi olma. || Yed-i vahid, tekel: "Ol zaman Devtet-i aliyyede yed-i vâhid usulü câri olarak..." (Cevdet Paşa, XIX. yy.). || Yed-ullah, Tanrı'nın kudreti. || Yed -üd-dehr, dönemin eli. || Yed-ür-rih, rüzgârın sertliği.
—Din. Yed-i beyza, Musa peygamberin Firavun ve kavmi karşısında gösterdiği mucizelerden biri. (Bk. ansikl. böl.)
—İsi. huk. Yed-i güvenli, ya da yed-i adil, güvenilir şahıs, ihtilaflı şeyin korunması ve idaresi kendisine bırakılan kimse || Yed-i husumet, aksinin iddia edilmesine rağmen bir malı mülk olarak elinde bulunduran kimse. (Bir kimse bir başkasının elinde bulunan bir malın kendisine ilişkin bulunduğunu ileri sürer, malı elinde bulunduran da malın kendi mülkü bulunduğunu iddia ederse bu yed-i husumettir.) || Yed-i mürtehin, bir malı rehin olarak elinde bulunduran kimse. (Rehin alanın borç ödeninceye kadar rehin almış olduğu şeyi sahibine geri vermeme yetkisi vardır.) || Yed-i niyabet, sahibinin izniyle bir malı elinde bulunduran kimse.
—ANSİKL. Kuran'da beş ayrı yerde bildirildiğine gore, Musa peygamber Firavun ve sihirbazları karşısında peygamberliğini kanıtlamak için çeşitli mucizeler gösterdi. Bunlardan biri de yed-i beyza'dır. Musa, Tanrı'nın buyruğu ile elini koltuğunun altına yerleştirip çıkardığında, elinin çevreye ışık saçmış olduğu görüldü, bu yüzden Musa'nın eline en beyaz el anlamına yed-i beyza denildi. Bu mucize dolayısıyla tasavvufta sufinin keramet ve gösterdiği olağanüstülüklere de mecaz kanalıyla yed-i beyza denir.
1. El: "... kendisine dehalet ve sığınma edenleri, düşmanları yedine teslim etmeği..." (Cevdet Paşa, XIX. yy.).
2. Kuvvet, kudret, iktidar.
3. Yardım.
4. Vasıta, araç.
5. Mülk.
6. Yed-be-yed, elden ele. || Yed-i adi, adaletin, hakkın eli: "Hlni râhin ve mürlekin bil -ittifak yed-i adle vaz' etseler caiz otur" (Mecellei ahkâm-ı adalet sarayı'den). || Yed-i bey- za, beyaz el; Musa'nın eli. || Yed-i güvenli II Yed-i kahhar, kahredici el: "O vakit sen yed-i kahhar-ı hamiyetle iyâr olarak ehl i taaddiye verirsin hüsrân" (Tev- fik Fikret). || Yed-i kudret, gücün, kudretin eli: "Anun fetih edilmesi durur şahid yed-i kudret- de beyzâya" (Ahmedi Dai, XV. yy.). || Yed -i lehv, eğlence, oyun eli: "Ey tıflı düşsel! Yed-i lehvinde kadınlık / bin şekle girer hırpalanır, âciz ü mağlûb, / gûyâ bir oyuncak" (Tevfik Fikret). || Yed-i tair ya da yed -üt-tair, kanat. || Yed-i tutum, haiz olma, iyelik. || Yed-i tula, uzun el; bir alanda eksiksiz bilgi sahibi olma. || Yed-i vahid, tekel: "Ol zaman Devtet-i aliyyede yed-i vâhid usulü câri olarak..." (Cevdet Paşa, XIX. yy.). || Yed-ullah, Tanrı'nın kudreti. || Yed -üd-dehr, dönemin eli. || Yed-ür-rih, rüzgârın sertliği.
—Din. Yed-i beyza, Musa peygamberin Firavun ve kavmi karşısında gösterdiği mucizelerden biri. (Bk. ansikl. böl.)
—İsi. huk. Yed-i güvenli, ya da yed-i adil, güvenilir şahıs, ihtilaflı şeyin korunması ve idaresi kendisine bırakılan kimse || Yed-i husumet, aksinin iddia edilmesine rağmen bir malı mülk olarak elinde bulunduran kimse. (Bir kimse bir başkasının elinde bulunan bir malın kendisine ilişkin bulunduğunu ileri sürer, malı elinde bulunduran da malın kendi mülkü bulunduğunu iddia ederse bu yed-i husumettir.) || Yed-i mürtehin, bir malı rehin olarak elinde bulunduran kimse. (Rehin alanın borç ödeninceye kadar rehin almış olduğu şeyi sahibine geri vermeme yetkisi vardır.) || Yed-i niyabet, sahibinin izniyle bir malı elinde bulunduran kimse.
—ANSİKL. Kuran'da beş ayrı yerde bildirildiğine gore, Musa peygamber Firavun ve sihirbazları karşısında peygamberliğini kanıtlamak için çeşitli mucizeler gösterdi. Bunlardan biri de yed-i beyza'dır. Musa, Tanrı'nın buyruğu ile elini koltuğunun altına yerleştirip çıkardığında, elinin çevreye ışık saçmış olduğu görüldü, bu yüzden Musa'nın eline en beyaz el anlamına yed-i beyza denildi. Bu mucize dolayısıyla tasavvufta sufinin keramet ve gösterdiği olağanüstülüklere de mecaz kanalıyla yed-i beyza denir.
Kaynak: Büyük Larousse
yed
(Türkçe'de çok kez müzekker şeklinde kullanılır).
1.El, Fars. dest.
2.mec. Zor, güç, kuvvet, kudret.
3.İmdat, yardım.
4.Yed-be-yed - Elden ele, direkt, işlem için dolaşmayarak.
Yed-i beyzâ - Hz. Mûsâ'nın mucize olarak beyaz bir el göstermesi.
Yed-i tasarrufuna, yed-i zabtına geçirmek - Eline geçirmek.
Yed-i vâhid - İnhisar, tekel.
Zilyed - Elde eden, bir malı ele geçirip tutum etmekte olan.
(Türkçe'de çok kez müzekker şeklinde kullanılır).
1.El, Fars. dest.
2.mec. Zor, güç, kuvvet, kudret.
3.İmdat, yardım.
4.Yed-be-yed - Elden ele, direkt, işlem için dolaşmayarak.
Yed-i beyzâ - Hz. Mûsâ'nın mucize olarak beyaz bir el göstermesi.
Yed-i tasarrufuna, yed-i zabtına geçirmek - Eline geçirmek.
Yed-i vâhid - İnhisar, tekel.
Zilyed - Elde eden, bir malı ele geçirip tutum etmekte olan.
YED:
- El.
- Mc: Kuvvet, kudret, güç.
- Yardım.
- Araç.
- Mülk.
YORUMLAR