ZEBAN a. (fars. zeban). Esk. 1. Dil, tat alma organı. 2. Konuşulan dil, lisan: “Beni bigün anıp dildarım almazmış zebanına" ...
ZEBAN a. (fars. zeban). Esk.
1. Dil, tat alma organı.
2. Konuşulan dil, lisan: “Beni bigün anıp dildarım almazmış zebanına" (Vasfi, XVI. yy.).
3. Llıgat; lehçe.
4. Zeban-aver, çok söyleyen; muntazam ve akıcı söz ya da şiir söyleyen. || Zeban-dıraz, uzun dilli; geveze: "Nihad Bey'in zamanı ekâbiri hakkında bu suretle zeban-dırazlığa tasaddisi tabiatının muk- tezası olmakla birlikte..." (Ali Fuat). || Zeban-gez, keskin dilli; doğru ve acı konuşan. |j Zeban-zed — ZEBANZET.
1. Dil, tat alma organı.
2. Konuşulan dil, lisan: “Beni bigün anıp dildarım almazmış zebanına" (Vasfi, XVI. yy.).
3. Llıgat; lehçe.
4. Zeban-aver, çok söyleyen; muntazam ve akıcı söz ya da şiir söyleyen. || Zeban-dıraz, uzun dilli; geveze: "Nihad Bey'in zamanı ekâbiri hakkında bu suretle zeban-dırazlığa tasaddisi tabiatının muk- tezası olmakla birlikte..." (Ali Fuat). || Zeban-gez, keskin dilli; doğru ve acı konuşan. |j Zeban-zed — ZEBANZET.
Kaynak: Büyük Larousse
ZEBANE a. (fars. zeöân'darı zebane). Esk.
1. Terazi dili.
2. Alev, ateş: “Yâ bir zebânedir ki yanıp nar-ı ışkdan" (Vasfi, XVI. yy.).
3. Zebane-keş, alevli, alevlenen. || Zebane-paş, alev çıteran, alev saçan.
Kaynak: Büyük Larousse
1. Terazi dili.
2. Alev, ateş: “Yâ bir zebânedir ki yanıp nar-ı ışkdan" (Vasfi, XVI. yy.).
Kaynak: Büyük Larousse
ZEBANZET sıf. (fars. zebân-zeden, söz söylemek'ten zeban-zed). Esk.
1. Konuşma esnasında sıkça kullanılan söz için kullanılır.
2. Yaygınlaşmış, herkesçe malum söz için kullanılır: "Siyasal bir transız şarkısının zebanzed olmuş bu şekilde bir nakaratı vardır" (Y. K. Beyatlı).
1. Konuşma esnasında sıkça kullanılan söz için kullanılır.
2. Yaygınlaşmış, herkesçe malum söz için kullanılır: "Siyasal bir transız şarkısının zebanzed olmuş bu şekilde bir nakaratı vardır" (Y. K. Beyatlı).
Kaynak: Büyük Larousse
Zeban
- Dil, lisan, sözlük, lehçe
YORUMLAR