zelil ödat, eskimiş (zeli:l) Arapça £el³l Hor görülen, aşağı tutulan, aşağılanan: "Şımarık kantocu kim bilir hangi tesirle...
zelil
ödat, eskimiş (zeli:l) Arapça £el³l
"Şımarık kantocu kim bilir hangi tesirler altında eski mütevazı, zelil, ahiretlik olmuştu."- R. N. Güntekin.
zelil olmak
- hor görülmek, aşağılanmak:
"Onun namusu için ben zelil oldum."- A. Gündüz.
ZELİL sıf. (ar. zf/tef'ten zelil). Esk.
1. Aşağılanan, hor görülen; aşağılık: "Herkesi o denli zelil, sefil ve şayan-ı acıma buldu ki..." (Y. K. Karaosmanoğlu).
2. Zelil etmek, aşağılamak, hor görmek.
1. Aşağılanan, hor görülen; aşağılık: "Herkesi o denli zelil, sefil ve şayan-ı acıma buldu ki..." (Y. K. Karaosmanoğlu).
2. Zelil etmek, aşağılamak, hor görmek.
Kaynak: Büyük Larousse
ZELİLANE be. (ar. zelil ve fars. -âne'den zelilâne). Esk. Aşağılık bir şekilde.
Kaynak: Büyük Larousse
ZELİLİ sıf. (ar. zelil ve fars. -/'den zelili). Esk. Alçaklık, hakirlik.
Kaynak: Büyük Larousse
zelil ingilizcesi
- despicable, very contemptible.
YORUMLAR