Cemiyet halinde yaşama insanoğlunun güvenlik ihtiyacından meydana gelmektedir. Toplumsal işbölümünün gelişmesi de cemiyet halinde yaşamayı m...
Cemiyet halinde yaşama insanoğlunun güvenlik ihtiyacından meydana gelmektedir. Toplumsal işbölümünün gelişmesi de cemiyet halinde yaşamayı mecburi kılan nedenlerdendir.
Tarih süresince gelişme gösteren insan gereksinimleri ve tabiat koşulları insanları örgütlenmeye itmiştir. İnsanların belli başlı bir düzene nazaran kendilerini yönetecek, daha önemlisi koruyabilecek önderler ya da ailelerin otoritesini benimsemeleriyle devletin ortaya çıkmış olduğu anlaşılmaktadır.
Devletin zamanı gelişim içinde kurulmuş bulunduğunu söyleyen görüş yanında, devleti insan iradesinin ürünü sayan kuramlar da mevcuttur. Bu konudaki görüşler egemenliğin membaı ile alakalı fikirlerle paralellik taşımaktadır.
Devletin türlü şekillerde tanımlandığını görüyoruz. Bir bölümüne nazaran devlet hükümdardır, Faşist anlayışa nazaran devlet herşeydir, Marksist görüş ise devleti egemen sınıfların sömürülen sınıflar üstünde egemenliğini sürdürmeye yarayan bir baskı aracı olarak tanımlar. Lügat anlamıyla ise devlet, bir hükümet idaresinde teşkilatlandırılmış olan siyasal topluluktur. Bu tanımı birazcık daha açarak Devlet şu şekilde tanımlanabilir: "Devlet, yerleşik bir topluluğun hukuksal ve siyasal açıdan örgütlenmesi sonuçu oluşan, tüzel kişiliğe ve egemenliğe haiz bir varlıktır". Devletin varlığı için üç koşulun, unsurun bulunması gereklidir. Bu tür şeyler, ülke, nüfus ve egemenliktir. Devletin ülke unsuru, üstünde kurulduğu coğrafi sınırlardır. Ülke karada değildir denizde, havada ve hatta uzaydaki uzantıları da kapsar.
Bir devletin varlığından sözedebilmek için, o devleti oluşturan insan topluluğu olmalıdır. İnsan topluluğu devletin nüfusunu oluşturur. Nihayet, devlet iç ve dış egemenliğe haiz olmalıdır.
YORUMLAR