DESTANLAR Destanlar bir milletin tüm varlığını elemlerini, kederlerini, luk ve coşkunluklarını özetlemek gerekirse, heyecanlarını hareketlen...
DESTANLAR
Destanlar bir milletin tüm varlığını elemlerini, kederlerini, luk ve coşkunluklarını özetlemek gerekirse, heyecanlarını hareketlendiren tüm his ve fikir yapısını oluşturan zenginlik hazineleridir.
Milletlerin millet olma yolundaki çabalarından izler taşır ve bu çabaların hâtıraları ile geçmişle gelecek arasındaki zamanı diri ve taze meblağ. Bir çekirdek gibidir; dallanıp budaklanması, çiçek ve yaprak açması, ürünlerini tazeleme imkânlarına sâhip bulunması benzer biçimde çekirdeğe bas süreklilik ve enerji membaı oluş hâli, destanlarda da vardır. Bu bakımdan destanlar, milletlerin geçmişlerindeki canlı ve diri emellerin belli başlı ülküler hâlinde geleceğe aktarılmasında birinci derecede ehemmiyet taşıyan yazılı ya da sözlü belgelerdir.
Destanlarda bir milleti millet meydana getiren tüm unsurları sağlamak, çağdaşları içinde derhal beliriveren özellikler görmek ve uygarlık çizgilerini kati olarak ayırmak imkânları bulunabildiği benzer biçimde o son zamanların devamlı görülen kültür alışverişlerini, bu alışverişlerin sınırlarını, üstünlük ya da etkileme sahalarını da tespit etmek imkânı vardır. Bu bakımdan destanlar, milletlerin birinci sırada fikredilen kaynaklarıdır. Millî destanlara sâhip olmayan milletlerin tarih zenginliği de kısırdır; uygarlık tarihinde çok güç yer alabilirler veya da kendilerine yeni bir tarih yaratır benzer biçimde destanlar uydurmak zorunda bırakılırlar.
Oysa destan hiçbir vakit tarih demek değildir. Destanlara tarih gözüyle bakanlar ve onlardan herhangi bir kesinlik aramaya kalkışanlar genellikle yanlış hükümlere varırlar. Çünkü en hacimli ve en uzun bir destanın içinde tarih gerçekleri ve vakaları bir ihtimal bir çekirdek hâlindedir. Bu çekirdeği süsleyen, genişleten ve geleceğe bir büyük kültür ürünü, her an yararlanılabilecek bir kaynak halinde aktaran, fakat, hayal gücüdür. İşin içine hayal gücü girdiğinde, yâni bir gerçek vaka hayal gücünün elinde kulaktan kulağa ve dilden dile aktarılmağa başlandığı zaman gerçek vakalar ile gerçek dışı vakaları birbirlerinden ayırmak güçleşir. Bu sebeple destanları bir tarih belgesi olarak incelemek isteyen tarihçi bu güçlüğü daha ilk başlarda fikretmek zorundadır. Hatta tarihçi, bu mevzuda edebiyat tarihçisi kadar dahi özgür bir durumda olması imkansız.
Fakat destanlar, sâdece bir edebiyat belgesi değildir; bu sebeple sıralamaya koyup destanları alışılagelmiş edebî sanat türlerinden birisi olarak da kabul edemeyiz. İçindeki hayal gücü ölçüsü ile edebî bir sanat olarak lüzumlu o kaçınılmaz ve kendiliğinden olma yer, vakit, isim hattâ olayların yapısındaki kültür öğelerinin farklılaşması ile oluşmuş tüm farklılıkları titiz bir süzgeçten geçirdikten sonrasında geriye bir öz kalacaktır; işte bu, tarihtir. Destanlar bu özdeki tarih ile beraber bir edebiyat belgesi kıymeti de taşır ve böylelikle bir edebî sanat türü olarak sıralamadaki yerini alır. Yalnız ölçülerde aşırılığa kaçmamak, tarih kırıntıları aranırken destanı destan meydana getiren, yâni destanı kolay bir vakalar dizisi olmaktan kurtarıp ona belirgin bir sanat ve edebiyat kıymeti veren güzel duyu unsurlara da kıymamak mecburiyetini göz Önünde tutmak lâzımdır.
YORUMLAR