İslam hukuku Kendi bütünlüğü içinde inanç, iş, yakarma, miras, nikâh, zekât, ceza, nafaka şeklinde topluluk yaşamını ilgilendiren bir sürü k...
İslam hukuku
Kendi bütünlüğü içinde inanç, iş, yakarma, miras, nikâh, zekât, ceza, nafaka şeklinde topluluk yaşamını ilgilendiren bir sürü kısma ayrılır. Dinî bir kalite taşımasına karşılık bu hukuk, daha çok dışa dönük, dünya işleriyle ilgili insan davranışlarını mevzu edinir, İslam dininde, bazı görüş ayrılıklarından doğan değişik mezheplerin üstünde anlaştıkları tek kitap Kur’an’dır. Hanefî, Maliki, Hanbelî, Şafiî, Şi’a şeklinde beş mezhep kaynağını Kur’an ve hadislerde bulmuş olduğu için, bunların İslam hukuku terimi altında toplanan ayrı birer hukuku, hukuk düzeni vardır. Fakat Kur’an üstünde kati bir anlaşmaya varan mezhepler, «sünnet» ismi verilen hadis ve fiili nebî (peygamberin davranışları) mevzusunda birbirlerinden ayrılır. Hukuk kurumlarını da etkileyen bu ayrılık bazı yorumlara dayanırsa da, hanefi mezhebi, Kur’an ve hadislerin kesinliğine dayanan bir hukuk anlayışını benimser. Ona nazaran vahy ile gelen Kur’an ile Hz. Muhammed’in sözleri her türlü şüphenin üstündedir. Fakat, tamamiye mezhebi bu iki kaynağa, (Kur’an ve hadis ile sünnetler) suçtan, hatadan, her türlü noksandan uzak olarak benimsendiği «i-mam»ın sözlerini, buyruklarını da katar, tmamiye mezhebine nazaran imam «masum» dur, onun her sözü ilâhî bir kesinlik taşır. Bu niteliği dolayısıyle islâm hukukunun düzenlenmesinde, imamların buyrukları da genel geçerlik taşıyan birer ana kuraldır.
İslâm hukuku, daha çok emredici (âmir) niteliktedir. Sebep-sonuç ilkesine dayanmaz. Bu bakımdan teokratik bir aslı, bir kuruluşu vardır. Değişmez, kesindir, cemiyet kurumları nerede, iyi mi olursa olsun hepsine nazaran genel geçerliği vardır. Tüm islâm devletlerinde ortak bir Anavasa durumundadır.
İslâm hukukunda, Kur’an ya da hadis şeklinde kaynaklarda, benzeri bulunmayan bir vakayla karşılaşılmış olduğu vakit, ismi geçen kaynakların yorumuna dayanan, içtihad’a başvurulur. İçtihat, islâm hukukunda bilhassa hanefî mezhebinde en yetkili sayılan kimselerin Kur’an, hadis, fiili nebî şeklinde temel kaynaklara dayanarak
vakaya en uygun, en fazlaca yaraşır şekilde yaptıkları hukuk yorumudur. Gerek Kur’an, gerek hadis, islâm hukukuna nazaran birer «nasstır. Onlara aykırılık, hukuk yolundan ve doğruluktan ayrılmak anlamına gelir, içtihat, devamlı nas’a nazaran yapılır. Dönemin, insan topluluklarının değişmesiyle ortaya çıkan yeni yeni meseleler karşısında içtihat, islâm hukukunda lüzumlu görülmüşken, sonraları içtihat kapısının kapanık olduğu ileri sürülmüştür. Fakat, içtihadın kapanık bulunduğunu bildiren hukuki bir nas yoktur.
YORUMLAR