Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi'nin aşk ve muhabbeti hakkında bilgi verir misiniz? ‘Ben canıyım cananımın, cananım bana can i...
Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi'nin aşk ve muhabbeti hakkında bilgi verir misiniz?
‘Ben canıyım cananımın, cananım bana can imiş'
Çağımızın büyük bilgelerinden Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi'nin Divan, Hutbe ve Mektubat'ından oluşan külliyatı, Tembih Yayınları'nca okura tekrardan sunuldu. Önceki baskılarından değişik olarak, bu kez, Hulusi Efendi'nin tüm şiirleri, her biri bir gömü tutarındaki hutbeleri ve mektuplarının tümü bir araya getirilmiş ve eserlerin niteliğine uygun bir şekil zenginliğiyle yayımlanmış.
Darende'nin ışığı Hulusi Efendi
Hulusi Efendi'nin bu üç ciltten oluşan külliyatı okunduğunda görülecektir ki, bir taraftan geleneksel/irfani şiir damarımız sürmekte, bir taraftan da, düşünceleriyle eylemleri içinde kâmil manada uyumu gerçekleştirmiş arifler hâlâ aramızda yaşamaktadır. Hulusi Efendi'nin bilhassa Divan'ı, bir taraftan Divan şiir geleneğine uzanırken, öteki taraftan mazmun dünyası ve âşıkâne söyleyiş özellikleri bakımından Tekke-Tasavvuf geleneğinden beslenmiştir. Hulusi Efendi'nin varlıklı manevi/inisiyatik birikiminden süzülen şiirler, tıpkı Niyazi-i Mısri, Yunus Emre, Fuzuli, Molla Cami ya da Şeyh Galip Dede'nin şiir dili ve dünyasıyla akrabadır. Onu anlayabilmek için, bu geleneğin içinden okumak gerekir. Anadolu'nun büyük fatihlerinden biri de, Somuncu Baba'dır. Şeyh Hamid-i Veli, güneşin doğduğu yer olan Anadolu'nun aziz topraklarına gönderilen kâmil velilerdendir. Efendimiz'in kutlu soyundan gelen Somuncu Baba'nın Anadolu'nun değişik yerlerinde yaktığı ateş, hâlâ yanmaktadır. Gene onun neslinden ve izinden gelen Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi, Anadolu'nun ilçelerinden Darende'yi maddi ve manevi bakımdan bayındır etmiş, beldeyi manevi bir çekim merkezi haline getirmiştir.
İrfan, inisiyatik yatakta akan bilgidir. Tanrı'ın kulunun kalbine verdiği hikmettir. Hikmetin dili, sembol ve sükûttur. Dile geleni ise irfan ehlinin halinin taşmasıdır. Bu, başkaları için ‘irşad'a vesiledir. İrşada ihtiyacı olanlar için irfan sahipleri kendilerine izin verildiği kadarıyla konuşurlar. Onlar gerçekte hal ehlidir. Halin dili ise dediğimiz şeklinde simge ve sessizliktir. Sessizliği de içeren bir kelime olarak sekine(t), sakin olma, yerleşme, bir noktaya dönüşme ve orada kalma, bulunma anlamlarını ifade eder. Sekine(t), durulma, dinginleşme, İlahi merkez'e bağlanmadır. İrfan sahipleri, kozmik çarkın merkezine yerleşirler ve herhangi bir dış etkiyle hareketlenmezler. Onlar bizatihi hareket ettiricidirler. Bilgelerin sakin, sessiz, hareketsiz duruşları bu sırdandır. Bu, Tao'nun da kökeninde vardır, tüm semavi öğretilerin de kaynağında karşımıza çıkar.
İslâm irfan seması, Efendimiz'den bu yana yüzlerce mürşid, tutum sahibi mürşid, kutup, gavs, imam ve halife'ye şahitlik etmiştir. Her biri Efendimiz'in nuru üstünden İlahi feyiz alırlar. Onun kâmil varisleridir. Efendimiz'in nübüvvetinin varisleri âlimlerdir. İrfanının varisleri ariflerdir. Muhabbetinin varisleri ise âşıklardır. Her âşıkta irfan vardır, ilim vardır. Bugün dahi gündelik sözlüğümüzde ilim ve irfan kelimelerinin bir arada kullanılması anlam ifade etmeyen değildir. İlahi Hakikat, Efendimiz'le kemalini bulur. O (sas), başla sonu, bidayetle nihayeti, mebde ile müntehayı birleştiren cem makamı'nda bir şahsiyettir. Tanrı'ın ilk yarattığı şey, onun nurudur. Onun hakikatine kalem denir. Tanrı'ın ilk yarattığı şey kalemdir, haberi bunu ima eder.
Efendimiz'in kutlu soyundan gelen seyyitler, onun manevi mirasının en sadık takipçileridir. Bunlardan biri de Darende'nin kalbi, giderek yaşamış olduğu devrin sahiplerinden Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi'dir. Onun adını duymuş olmakla beraber, o görkemli Divan'ıyla karşılaşmam birkaç yıl öncesine uzanıyor. Bir belgesel filmin çekimleri esnasında uğradığımız Darende'ye yaklaşırken bizi gül kokuları karşılamıştı. Gül-i Muhammedi idi o ve gülşenin kırmızı gülüydü. Kırmızı, marifetin rengidir. Gül, Efendimiz'dir, O'nun ruhu gül şeklinde kokar. Osman Hulûsi Efendi'nin inisiyatik bir sözlüğe ve mazmun hayatına haiz olan Divan'ından da gül kokuları geliyordu.
Birbirinden güzel tanrısal, nefes, gazel, kaside, naat, tevhid, münacatlar… Divan'ı alıp Darende'den Ankara'ya doğru hareketlendiğimizde, çantamdaki şeyin kıymetini hissedebiliyordum lakin okudukça buram buram irfan kokan, hikmet tüten, aşk çağlayan şiirleri okudukça Niyazi-i Mısri'nin, Kul Himmet'in, Noksani'nin, Fuzuli'nin, Yunus Emre'nin, Şeyh Galib'in konuşmuş olduğu yerden seslenen bir dil bulunduğunu fark ettim. O gün bugündür ne vakit kalbim sıkışsa, Divan'ı tefe'ül edip beni karşılayan gazel ya da ilahiden saçılan nurlarla yatışıyor, bast hali yaşıyorum. Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, Darende'nin kalbidir lakin, tesirleri bu mekanla sınırı olan kalmaz. Onun manevi yolunu sürdürenler, seyircileri, öğrencileri, talipleri, sevgilileri, fakirleri, bu kamil velinin ışığını Türkiye'nin, giderek başka coğrafyaların çeşitli illerine obalarına iklimlerine ulaştırmaya çaba ediyorlar. O nur esasen hale hale yayılarak, gül kokusuna özlem kalmış olan çaresizlere ulaşacaktır. İzleyenlerine düşen, bu ödevi ihlas üzre yerine getirmekten ibaret.
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, gerçek bir Tanrı ve Resul âşıkı, bir irfan ehli, bir kâmil veli ve mutasavvıf şairdir. Şiirlerinde, Yunus'un, ‘firkatli nesnedir' söylediği İlahi aşkın çeşitli görünüm ve ifadelerine rastlarız. Şevk makamında, naz ve niyaz makamında, aşk makamında söylenmiş bu benzersiz şiirler, irfani geleneğin içinden konuşan ve ‘dünyanın nuru çekildi' diyen Heidegger'i yalanlayan müjdelerle doludur. Evet, o semavi sofra kısmen toplanmıştır çağımızda, fakat Tanrı nurunu tamamlayacaktır. Bir ihtimal o inisiyatik adap ve erkan güçsüzleşmiş, azalmış, modernleşme denilen bu küresel musibet her şeyi kasıp kavurmuştur, ne var ki, Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi şeklinde kâmil veliler, aşk ve irfan ehli yaşadıkça ve kalbindeki gül-i Muhammedi böylesi kokular saçtıkça, gülşenin bülbülü bu şekilde şakıdıkça daim bir yol, bir ümit, bir ışık vardır. Divan'ıyla, Hutbeler'iyle, Mektubat'ıyla, mütevazı, verimli ve hikmetli hayatıyla, engin şefkat ve merhametiyle, gönlündeki Tanrı, Resul ve Ehl-i Beyt aşkıyla Osman Hulûsi Efendi'nin Darende'de yaktığı irfani meş'ale yanmaya, gönülleri ışıtmaya devam edecektir.
Harfü'ş-Şın
“İki cihanın zübdesiyim canibim canan ile
Ben mekanıyım kanımın kanım bana mekan imiş
Ayrı bilenler ayrıdır uşşakını maşukiden
Ben canıyım cananımın cananım bana can imiş
Ben bir dürr-i sencideyim kanımdır umman içinde
Ben kanıyım umanımın ummanım bana kan imiş
Yakub-veş ah eylerim Yusuf benimle yar iken
Ben dürüyüm Kenanımın Kenan benimle kan imiş
Hızr ile buldum yaşamı ben sırr ile erdim ana
Ben ab-ı yaşam aynıyım aynım bana ayan imiş
Şol vahdete yol bulmuşum ahir o yol ben olmuşum
İkanı tahkik görmüşüm tahkik bana ikan imiş
Hulusi-i biçareyim her dertlere men çareyim
Ben seyrimin hayranıyım seyrim bana fanatik imişâ€
***
Âlemi sen kendinin kölesi kulu sanma
Sen Hakk için âlemin kölesi ol kulu ol
Nefsin hevâsı için mağrûr olup aldanma
Yüzüne bassın kadem her ayağın yolu ol
Garazsız hem ivazsız hizmet et her cânlıya
Kimsesizin düşkünün ayağı ol eli ol
Allâh için her insana saygı et de sev sevil
Her göze diken olma sünbülü ol gülü ol
İncitme sen kimseyi hiç kimseye incinme hem
Güler yüzlü tatlı dil her ağızın balı ol
Nefsine yan çıkıp da Ka'be'yi yıksan dahi
İncitme gönül yıkma ger uslu ger deli ol
Güneş şeklinde şefkatli yer şeklinde tevâzu'lu
Su şeklinde sehâvetli merhametle dolu ol
Gökçek gerek dervişin sanı yoksula baya
Suçluların suçundan geçip hoş görülü ol
Varlığından boşal kim yokluğa erişesin
Sözünü söyle gerçek Hulûsî'nin dili ol
Mektûbât-ı Hulûsi-i Darendevî
Seyyid Onbaşı ve Kınalı Hasan hakkında bilgi verir misiniz?
Hulusi Behçet kimdir, yaşamı ve eserleri hakkında bilgi verir misiniz?
Genç Osman türküsü hakkında bilgi verir misiniz?
Bu ileti 'en iyi yanıt' seçilmiştir.
Çağımızın büyük bilgelerinden Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi'nin Divan, Hutbe ve Mektubat'ından oluşan külliyatı, Tembih Yayınları'nca okura tekrardan sunuldu. Önceki baskılarından değişik olarak, bu kez, Hulusi Efendi'nin tüm şiirleri, her biri bir gömü tutarındaki hutbeleri ve mektuplarının tümü bir araya getirilmiş ve eserlerin niteliğine uygun bir şekil zenginliğiyle yayımlanmış.
Darende'nin ışığı Hulusi Efendi
Hulusi Efendi'nin bu üç ciltten oluşan külliyatı okunduğunda görülecektir ki, bir taraftan geleneksel/irfani şiir damarımız sürmekte, bir taraftan da, düşünceleriyle eylemleri içinde kâmil manada uyumu gerçekleştirmiş arifler hâlâ aramızda yaşamaktadır. Hulusi Efendi'nin bilhassa Divan'ı, bir taraftan Divan şiir geleneğine uzanırken, öteki taraftan mazmun dünyası ve âşıkâne söyleyiş özellikleri bakımından Tekke-Tasavvuf geleneğinden beslenmiştir. Hulusi Efendi'nin varlıklı manevi/inisiyatik birikiminden süzülen şiirler, tıpkı Niyazi-i Mısri, Yunus Emre, Fuzuli, Molla Cami ya da Şeyh Galip Dede'nin şiir dili ve dünyasıyla akrabadır. Onu anlayabilmek için, bu geleneğin içinden okumak gerekir. Anadolu'nun büyük fatihlerinden biri de, Somuncu Baba'dır. Şeyh Hamid-i Veli, güneşin doğduğu yer olan Anadolu'nun aziz topraklarına gönderilen kâmil velilerdendir. Efendimiz'in kutlu soyundan gelen Somuncu Baba'nın Anadolu'nun değişik yerlerinde yaktığı ateş, hâlâ yanmaktadır. Gene onun neslinden ve izinden gelen Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi, Anadolu'nun ilçelerinden Darende'yi maddi ve manevi bakımdan bayındır etmiş, beldeyi manevi bir çekim merkezi haline getirmiştir.
İrfan, inisiyatik yatakta akan bilgidir. Tanrı'ın kulunun kalbine verdiği hikmettir. Hikmetin dili, sembol ve sükûttur. Dile geleni ise irfan ehlinin halinin taşmasıdır. Bu, başkaları için ‘irşad'a vesiledir. İrşada ihtiyacı olanlar için irfan sahipleri kendilerine izin verildiği kadarıyla konuşurlar. Onlar gerçekte hal ehlidir. Halin dili ise dediğimiz şeklinde simge ve sessizliktir. Sessizliği de içeren bir kelime olarak sekine(t), sakin olma, yerleşme, bir noktaya dönüşme ve orada kalma, bulunma anlamlarını ifade eder. Sekine(t), durulma, dinginleşme, İlahi merkez'e bağlanmadır. İrfan sahipleri, kozmik çarkın merkezine yerleşirler ve herhangi bir dış etkiyle hareketlenmezler. Onlar bizatihi hareket ettiricidirler. Bilgelerin sakin, sessiz, hareketsiz duruşları bu sırdandır. Bu, Tao'nun da kökeninde vardır, tüm semavi öğretilerin de kaynağında karşımıza çıkar.
İslâm irfan seması, Efendimiz'den bu yana yüzlerce mürşid, tutum sahibi mürşid, kutup, gavs, imam ve halife'ye şahitlik etmiştir. Her biri Efendimiz'in nuru üstünden İlahi feyiz alırlar. Onun kâmil varisleridir. Efendimiz'in nübüvvetinin varisleri âlimlerdir. İrfanının varisleri ariflerdir. Muhabbetinin varisleri ise âşıklardır. Her âşıkta irfan vardır, ilim vardır. Bugün dahi gündelik sözlüğümüzde ilim ve irfan kelimelerinin bir arada kullanılması anlam ifade etmeyen değildir. İlahi Hakikat, Efendimiz'le kemalini bulur. O (sas), başla sonu, bidayetle nihayeti, mebde ile müntehayı birleştiren cem makamı'nda bir şahsiyettir. Tanrı'ın ilk yarattığı şey, onun nurudur. Onun hakikatine kalem denir. Tanrı'ın ilk yarattığı şey kalemdir, haberi bunu ima eder.
Efendimiz'in kutlu soyundan gelen seyyitler, onun manevi mirasının en sadık takipçileridir. Bunlardan biri de Darende'nin kalbi, giderek yaşamış olduğu devrin sahiplerinden Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi'dir. Onun adını duymuş olmakla beraber, o görkemli Divan'ıyla karşılaşmam birkaç yıl öncesine uzanıyor. Bir belgesel filmin çekimleri esnasında uğradığımız Darende'ye yaklaşırken bizi gül kokuları karşılamıştı. Gül-i Muhammedi idi o ve gülşenin kırmızı gülüydü. Kırmızı, marifetin rengidir. Gül, Efendimiz'dir, O'nun ruhu gül şeklinde kokar. Osman Hulûsi Efendi'nin inisiyatik bir sözlüğe ve mazmun hayatına haiz olan Divan'ından da gül kokuları geliyordu.
Birbirinden güzel tanrısal, nefes, gazel, kaside, naat, tevhid, münacatlar… Divan'ı alıp Darende'den Ankara'ya doğru hareketlendiğimizde, çantamdaki şeyin kıymetini hissedebiliyordum lakin okudukça buram buram irfan kokan, hikmet tüten, aşk çağlayan şiirleri okudukça Niyazi-i Mısri'nin, Kul Himmet'in, Noksani'nin, Fuzuli'nin, Yunus Emre'nin, Şeyh Galib'in konuşmuş olduğu yerden seslenen bir dil bulunduğunu fark ettim. O gün bugündür ne vakit kalbim sıkışsa, Divan'ı tefe'ül edip beni karşılayan gazel ya da ilahiden saçılan nurlarla yatışıyor, bast hali yaşıyorum. Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, Darende'nin kalbidir lakin, tesirleri bu mekanla sınırı olan kalmaz. Onun manevi yolunu sürdürenler, seyircileri, öğrencileri, talipleri, sevgilileri, fakirleri, bu kamil velinin ışığını Türkiye'nin, giderek başka coğrafyaların çeşitli illerine obalarına iklimlerine ulaştırmaya çaba ediyorlar. O nur esasen hale hale yayılarak, gül kokusuna özlem kalmış olan çaresizlere ulaşacaktır. İzleyenlerine düşen, bu ödevi ihlas üzre yerine getirmekten ibaret.
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, gerçek bir Tanrı ve Resul âşıkı, bir irfan ehli, bir kâmil veli ve mutasavvıf şairdir. Şiirlerinde, Yunus'un, ‘firkatli nesnedir' söylediği İlahi aşkın çeşitli görünüm ve ifadelerine rastlarız. Şevk makamında, naz ve niyaz makamında, aşk makamında söylenmiş bu benzersiz şiirler, irfani geleneğin içinden konuşan ve ‘dünyanın nuru çekildi' diyen Heidegger'i yalanlayan müjdelerle doludur. Evet, o semavi sofra kısmen toplanmıştır çağımızda, fakat Tanrı nurunu tamamlayacaktır. Bir ihtimal o inisiyatik adap ve erkan güçsüzleşmiş, azalmış, modernleşme denilen bu küresel musibet her şeyi kasıp kavurmuştur, ne var ki, Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi şeklinde kâmil veliler, aşk ve irfan ehli yaşadıkça ve kalbindeki gül-i Muhammedi böylesi kokular saçtıkça, gülşenin bülbülü bu şekilde şakıdıkça daim bir yol, bir ümit, bir ışık vardır. Divan'ıyla, Hutbeler'iyle, Mektubat'ıyla, mütevazı, verimli ve hikmetli hayatıyla, engin şefkat ve merhametiyle, gönlündeki Tanrı, Resul ve Ehl-i Beyt aşkıyla Osman Hulûsi Efendi'nin Darende'de yaktığı irfani meş'ale yanmaya, gönülleri ışıtmaya devam edecektir.
Harfü'ş-Şın
“İki cihanın zübdesiyim canibim canan ile
Ben mekanıyım kanımın kanım bana mekan imiş
Ayrı bilenler ayrıdır uşşakını maşukiden
Ben canıyım cananımın cananım bana can imiş
Ben bir dürr-i sencideyim kanımdır umman içinde
Ben kanıyım umanımın ummanım bana kan imiş
Yakub-veş ah eylerim Yusuf benimle yar iken
Ben dürüyüm Kenanımın Kenan benimle kan imiş
Hızr ile buldum yaşamı ben sırr ile erdim ana
Ben ab-ı yaşam aynıyım aynım bana ayan imiş
Şol vahdete yol bulmuşum ahir o yol ben olmuşum
İkanı tahkik görmüşüm tahkik bana ikan imiş
Hulusi-i biçareyim her dertlere men çareyim
Ben seyrimin hayranıyım seyrim bana fanatik imişâ€
***
Âlemi sen kendinin kölesi kulu sanma
Sen Hakk için âlemin kölesi ol kulu ol
Nefsin hevâsı için mağrûr olup aldanma
Yüzüne bassın kadem her ayağın yolu ol
Garazsız hem ivazsız hizmet et her cânlıya
Kimsesizin düşkünün ayağı ol eli ol
Allâh için her insana saygı et de sev sevil
Her göze diken olma sünbülü ol gülü ol
İncitme sen kimseyi hiç kimseye incinme hem
Güler yüzlü tatlı dil her ağızın balı ol
Nefsine yan çıkıp da Ka'be'yi yıksan dahi
İncitme gönül yıkma ger uslu ger deli ol
Güneş şeklinde şefkatli yer şeklinde tevâzu'lu
Su şeklinde sehâvetli merhametle dolu ol
Gökçek gerek dervişin sanı yoksula baya
Suçluların suçundan geçip hoş görülü ol
Varlığından boşal kim yokluğa erişesin
Sözünü söyle gerçek Hulûsî'nin dili ol
Mektûbât-ı Hulûsi-i Darendevî
YORUMLAR