Hatay

HATAY Akdeniz Bölgesi'nin en doğusunda yer alır. Şark ve güneyde Suriye'ye komşu olan il topraklan avrupada Akdeniz ve İsken...

HATAY


Ad: hatay1.jpg



Akdeniz Bölgesi'nin en doğusunda yer alır. Şark ve güneyde Suriye'ye komşu olan il topraklan avrupada Akdeniz ve İskende­run Körfezi kıyılarına kadar uzanır. Hatay ilinin kuzeyinde Gaziantep ve Adana illeri vardır.

Türkiye'nin oldukça gelişmiş illerinden birisi olan Hatay eskiçağlardan bu yana mühim bir yerleşme yeridir. Samandağı yöresindeki bir takım mağaralarda meydana getirilen kazılarda Taş Devri'nden kalmış olduğu sanılan insan ve memeli hayvan fosillerine rastlanması da bu durumu gösterir. Ayrı­ca ilin 46 değişik yöresinde Tunç Çağı'nda kurulduğu anlaşılan yerleşme kalıntıları sap­tanmıştır. Kuruluşu İÖ 4. yüzyıl sonlarına dayanan Antakya kentinin eskiden 30 km uzunluğunda olduğu malum surları, İstanbul surlarından sonrasında Türkiye'nin en uzun suru­dur. Romalılar'ın sayfiye yeri olarak kullan­dıkları Harbiye'de (Daphne) meydana getirilen kazılar­da ortaya çıkarılan villalarda kullanılmış olan mozaikler, Paris'te ve ABD'deki türlü müze­ler ile Hatay Arkeoloji Müzesi'nde sergilen­mektedir. Hatay Arkeoloji Müzesi dünyanın ikinci büyük mozaik koleksiyonuna haizdir.




Hatay adının, İÖ 13. yüzyıl ile 7. yüzyıl içinde, merkezi bugün Çatalhöyük olan Kanula olmak suretiyle il topraklarında kurulan Hattena Krallığı'nın adından landığı sanılmaktadır.

Tabii Yapı




Hatay ili topraklarını, batıdaki kıyı kesiminde yer edinen dar ova şeridi ile şark kesiminde­ki geniş ovalar içinde kuzeydoğu-güneybatı çerçevesinde uzanan Amanos Dağları ve güneydeki Ziyaret Dağı engebelendiriı. Amanoslar kuzeyde yükselen ve Daz Dağı da denen Bozdağ'daki Mığırtepe'de 2.240 metre­ye. Ziyaret Dağı ise Akra Dağı'nda 1.730 metreye ulaşır. Mığırtepe Hatay ilinin en yüksek noktasıdır.


Afrika'nın şark kesiminden başlayıp kuze­ye doğru uzanarak Kahramanmaraş'a kadar varan büyük bir çöküntü oluğu Hatay ilinin tabii yapısını büyük seviyede belirler. Bu çöküntü alanının Türkiye sınırları içinde ka­lan kısmına Kahramanmaraş-Hatay Çö­küntü Oluğu denir. Bu çöküntü oluğundan geçen türlü akarsuların getirip yığdığı alüv­yonlarla oluşan Amik Ovası Hatay ilinin başlıca ziraat alanıdır. İlin batıdaki kıyı kesi­minde yer edinen diğeri düzlükler ise Erzin, Dörtyol ve Arsuz ovalarıdır. Hatay ilinin yüksek kesimlerindeki Belen ve Soğukoluk benzer biçimde yaylalar yazın serinlemek için gelenlerle usd. Dağların yüksek düzlüklerindeki bir takım yaylalar da hayvancılık açısından ehemmiyet taşır.
Ad: hatay3.jpg



İl topraklarından lanan sular türlü akarsular vesilesiyle Akdeniz'e ulaşır. Bu akarsuların en önemlisi, Lübnan'daki dağlar­dan lanan suların Bikaa Vadisi'nde birleşmesiyle oluşup bir süre Suriye'de aktık­tan sonrasında Türkiye topraklarına giren Asi Irmağı'dır. Türkiye ile Suriye içinde tabii sınır da oluşturan bu akarsudan ilin ziraat meydana getirilen topraklarının sulanmasında yararlanı­lır. Afrin ve Karasu çaylarının iştirak ettiği Asi Irmağı, Harbiye civarlarında çağlayanlar oluşturduktan sonrasında Samandağı'nın güneyin­de Akdeniz'e dökülür. Amanos Dağlan'nın batıya bakan yamaçlarından lanan kü­çük akarsular da dar kıyı ovalarından geçerek denize ulaşır.

Eskiden Amik Ovası'nın en alçak kesimin­de bulunan Amik Gölü kurutularak bu kesim­deki büyük bir alan ovadaki ziraat meydana getirilen topraklara iştirak etmiştir. Hatay ilinde gezim açısından ehemmiyet taşıyan ufak göl vardır.

Hatay ili Akdeniz ikliminin etkisindedir; yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı geçer. Dağların Akdeniz'e bakan alçak ya­maçlarında makiliklere, iç kesimlerde meşe ve kayından oluşan ağaç topluluklarına, yük­seklere çıkıldıkça da kızıl çam ve kara çam ormanlarına rastlanır.

Tarih




Çok eski bir yerleşme alanı olan Hatay ili topraklarında, ortalama 50 bin yıl ilkin burada yaşayan insanlardan kalmış olduğu sanılan türlü buluntular ele geçirilmiştir. Yöredeki başlıca yerleşim yerlerinden birisi olan ve Tel Açana olarak da malum Alalah ilkin Akad, Yam-had, Hitit, Hurri-Mitanni, Mısır ve gene Hitit yönetiminde kaldıktan sonrasında İÖ 1200'lerde denirden gelen halklar tarafınca yıkıldı. Bir süre sonra Geç Hitit devletlerinden Hattena Krallığı'nın egemenliğinin arkasından Asur, Pers, Makedonya, Selevkos, Roma, Sasani, Arap, Selçuklu, Haçlı ve Memlûk yönetimle­rini yaşayan yöre 1517'de Osmanlı toprakları­na katıldı. Hatay'ın 19. yüzyıl sonlarında şimal kesimleri Adana vilayetine, cenup ke­simleri de Halep vilayetine bağlı sancakların sınırları içinde yer aldı. I. Dünya Savaşı sonunda Fransızlar tarafınca işgal edildi. İskenderun'a 10 Kasım 1918'de asker çıkartan Fransızlar aralık sonuna kadar Hatay'daki tüm kasabaları ele geçirdi. İşgale karşı başla­yan direniş esnasında 20 Ekim 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Fransa içinde Ankara Antlaşması imzalandı.

Hatay Problemi




Ankara Antlaşması uyarınca Payas ile Mey-danıekbez içinde uzanan sınırın güneyinde, Fransız mandası alt kısmındaki Suriye hükümetine bağlı İskenderun sancağı kuruldu. Sancak yönetiminin Araplar ile Rum ve Ermeniler' den yana tutum takınması Türk nüfusun Türkiye'ye katılmak için mücadeleye başla­masına niçin oldu. Bölümde huzursuzluğun giderek artması ve Milletler Cemiyeti'ne başÂ­vuruların etkili olması üstüne Fransızlar 1926'da sancak sınırları içinde, merkezi İsken­derun olan bir hükümet kurmaya yöneldiler. Meydana getirilen seçimler sonunda Araplar'ın çoğun­lukta olduğu bir millet meclisi oluşturularak anayasa yapılmış oldu ve "Bağımsız İskenderun Hükümeti"nin kurulduğu deklare edildi. Ne var ki, bu yeni duruma Suriye'nin karşı çıkması üstüne hükümetin ismi "Şimal Suriye Hükü­meti" olarak değiştirildi.


1936'da Suriye'deki Fransız manda yöneti­mi sona erdiğinde Suriye'nin İskenderun sancağını topraklarına katmaya kalkışması üze­rine problem Türkiye'de tekrardan gündeme geldi. Yöreye Hatay ismi verilerek çalışmalara başÂ­landı. Ama Hatay problemininin devletlerarası ikili görüşmelerle çözülememesi üstüne mevzu Milletler Cemiyeti gündemine getirildi. Mil­letler Cemiyeti Hatay'ın geleceğini belirle­mek suretiyle bir halkoylamasına gidilmesini kararlaştırdı. Halkoylaması da, Milletler Ce­miyeti gözlemcilerinin taraflı davranma olası­lığı mevzusunda Türkiye'nin itiraz etmesi üze­rine sonuçlandırılmadı.


1937'de Milletler Cemiyeti sancakta yarı bağımsız bir yönetim kurulması için karar aldı. Buna bakılırsa toprak bütünlüğü Türkiye ile Fransa tarafınca korunacak olan sancak içişlerinde bağımsız, dışişlerindeyse Suriye'ye bağlı olacaktı. Meydana getirilen seçmen sayımı sonu­cunda meclise 22 Türk, 9 Alevi Arap, 5 Ermeni, 2 Sünni Arap ve 2 Ortodoks Rum milletvekilinin girmesi kararlaştırıldı. 2 Eylül 1938'de toplanan meclis Hatay Cumhuriyeti' nin kuruluşunu tüm dünyaya duyurdu. Cum­hurbaşkanlığına Tayfur Sökmen'in seçildiği Hatay Cumhuriyeti'nin para birimi Suriye Lirası'ydı ve dış bütün ülkelerde Suriye'nin devlet başkanı tarafınca temsil ediliyordu.


Hatay Cumhuriyeti'nin bakanlar kurulu ilkin Fransız ve Suriye uyruklu görevlilerin işine son verdi. Meydana getirilen diğeri değişimler ise Türkiye ile olan gümrük engellerinin kaldırıl­ması, Türk posta sistemine bağlanılması ve para birimi olarak Türk Lirası'nın benimsen-mesiydi. II. Dünya Savaşı öncesinde Türkiye ile Fransa içinde 23 Haziran 1939 günü Ankara'da meydana getirilen antlaşma sonrasında topla­nan Hatay Millet Meclisi, 29 Haziran 1939'da Türkiye'ye katılma mevzusunda tarihsel bir karar verdi. 30 Haziran 1939'da bu kararın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafınca onay­lanması üstüne Hatay Türkiye sınırları içine alındı ve yeni Türkiye-Suriye sınırı iki ülke görevlileri tarafınca saptandı. Son Fransız birliğinin de çekilmesinden sonrasında 7 Temmuz 1939'da Hatay il oldu.

BAKINIZ

Iktisat




Ekonomik açıdan oldukça gelişmiş olan Ha­tay, Türkiye'de nüfus yoğunluğu bakımından dördüncü ildir. Nüfusun ortalama yarısı 10 binden çok sözü geçen ilçe merkezlerinde yaşa­maktadır.

Bir taraftan gelişmiş ulaşım bağlantılarıyla pazarlama olanaklarının kolaylığı, öte taraftan tarımsal ürünlerin işlenmesine dayalı bir sürü endüstri tesisinin kurulması tarımın çeşitlenme­sine yol açmıştır. Hatay ilinde yetiştirilen başlıca ürünler buğday, soğan, çiğit, pamuk, arpa, baklagiller ve patates; bağ ve bahçe ürünleri ise portakal, mandalina, greyfurt, zeytin, üzüm, incir, kavun ile başta domates olmak suretiyle türlü sebzelerdir. Hatay ilininTürkiye turunçgil üretiminde mühim bir yeri vardır. Hayvancılık, ziraat alanlarının genişle­tilmesine bağlı olarak eskiye oranla gerilemişÂ­tir. Reyhanlı ilçesindeki Hatay Ziraat İşlet­mesi il tarımının gelişmesine katkıda bulun­maktadır.


Kara ve deniz ulaşımında hizmetlerin çok gelişkin olduğu ilde ticaretin mühim bir yeri vardır. İskenderun Türkiye'nin Akdeniz'deki iki büyük limanından biridir. Ortadoğu buna­lımı sebebiyle Beyrut'un eski önemini yitir­mesi İskenderun'a bölümde mühim bir yer kazandırmıştır. Ortadoğu ülkelerinin temel gereksinimlerinin büyük kısımı bu liman vesilesiyle sağlanır.

Eskiden Hatay ilindeki endüstri tümüyle tarıma dayalıydı. Bu tür şeyler ipekli ve pamuklu dokuma, pamukyağı, zeytinyağı ve sabun fabrikaları ile tabakhanelerdi. 1950'lerden sonrasında gübre, ziraat ilaçları, makine, oto yedek parçaları, tuğla ve kiremit, türlü dokuma ve hazır giyim fabrikalarının kurulmasıyla il sa­nayisi çeşitlilik kazanmıştır. 1975'te İskenderun Demir-Çelik Tesisleri'nin (İSDEMİR) üreti­me geçmesiyle il sanayisinde büyük bir gelişÂ­me oldu.
Ad: hatay4.jpg



İskenderun Körfezi kıyısındaki Arsuz plaj­larında kurulan tesisler, ilin türlü kesimleri ile komşu illerden gelenlerin ve Ortadoğu ülkelerinden gelen Arap turistlerin bu yöreye ilgisini artırmıştır. Arsuz'da bulunan karaca­lar için koruma ve üretme alanı kurulmuştur. İl topraklarında demir, fosfat ve boksit yatak­ları vardır.

Cemiyet ve Kültür




Hatay ilinin çok eski bir yerleşim alanı oldu­ğunu gösteren bir sürü kalıntıya rastlanmıştır. İlde değişik etnik kökenden gelme topluluklar yaşar. Geçmişte dinsel ve ulusal ayrılıklar topluluklar arasındaki ilişkileri negatif yön­de etkilemekle beraber kültürel etkileşime de yol açmıştır.

İşgal ve manda yönetimi yıllarında Fransız­lar kendi dil ve kültürlerini yaygınlaştırmak için türlü etkinliklerde bulundular. Hatay Arkeoloji Müzesi'nin kurulmasıyla sonuçla­nan tarihsel yapı kalıntılarının araştırılması emek harcamaları da bu zamanda hız kazanmıştır. Tür­kiye sınırları içine girmesinden sonrasında Suriye uyruğunu seçenlerin gitmesiyle ilin etnik yapı­sındaki çeşitlilik azaldı. Yaşayış bakımından geleneksel yapı 1950'lerden sonrasında değişti ve 1970'lerde sanayileşmenin gelişmesiyle kent­lere göç başladı. Geleneksel el sanatları içinde başta ge­lenler dokumacılık ve ağaç işçiliğidir. Ama her iki el sanatı da sanayileşme ve kentleşÂ­meyle beraber önemini yitirmektedir.Antakya ziraat, tecim ve hizmet merkezi, İskenderun da tecim ve endüstri merkezi olarak gelişmiştir.


İlde dilden dile dolanan bir sürü söylence vardır. Bunlardan biride Hıdır İlyas söylencesi Asi Irmağı'nın oluşumunu da anlatır. Söylenceye bakılırsa binlerce yıl ilkin Samandağı'nın Hıdır-bey köyünde şifalı bir su vardı. Bu suyu bir ejderha beklemekte ve her yıl kurban edilen bir kıza karşılık sudan bir yudum vermekteydi. Kurban edilme sırası kralın kızına gelir. Kızın elleri bağlanarak ejderha­nın önüne atılacağı sırada bir çoban yetişerek mızrağını ejderhanın yüreğine saplar. Öldü­rücü yara alıp acılar içinde kıvranan ejderha çobandan kendisini öldürmesini isterse de çoban arkasını döner gider. Bunun üstüne ejderha çevresini pençeleriyle parçalayarak kaçar ve Lübnan'daki kayalara çarparak ölür. Buradan bir ırmak doğarak ejderhanın açmış olduğu yoldan Hatay'a doğru akar. Bu Asi Irmağı' dır. Halk bu yiğit çobana Hıdır Bey ismini takar, kral da kızıyla evlendirir.

İskenderun




Akdeniz'deki başlıca limanlardan birinin bu­lunduğu İskenderun kenti çevresinde ilk yer­leşim yerlerinin İÖ 16. yüzyılda kurulduğu sanılmaktadır. Şimdiki şehir, İÖ 4. yüzyılda yöreyi egemenliği altına alan Makedonya Kralı Büyük İskender tarafınca kendi ismi verilerek kurduruldu. Aleksandreia adıyla anılan kente, başta İskenderiye olmak suretiyle Büyük İskender'in kurdurduğu diğeri Alek-sandreia'lardan ayırt etmek için Aleksandreia isim İssum ve Aleksandreia Scabiosa dendi. İS 4. yüzyıldan sonrasında "Minik İskenderiye" anla­mında Aleksandretta şeklinde anılan kentin ismi sonraki yüzyıllarda İskenderun oldu. Ge­çirdiği depremler sebebiyle bu eski kentten günümüze ama kale ile bir takım mozaik ve mermer kalıntılar ulaşabilmiştir.


Tarih süresince mühim bir tecim merkezi olan İskenderun, Anadolu'nun şark kesimi ile Şimal Suriye ve Halep'in limanı olarak işlev görmüştür. Şehir 20. yüzyılın başlarında ilkin demiryolu, sonrasında da gelişmiş karayolu ulaşım olanağına kavuştu. Arap-İsrail SavaşÂ­ları ve Beyrut limanının kullanılamaz duruma gelmesinden sonrasında İskenderun limanının öne­mi daha da arttı. Türkiye'nin en büyük demir-çelik tesisi olan İSDEMİR'in ve diğeri fabrikaların kurulmasından sonrasında ülkenin mühim bir endüstri merkezi haline gelen İsken­derun'un 1950'de ama 22 bin kadar olan nüfusu 1960"ta 50 bini, 1975'te 100 bini, 1985'te de 150 bini aştı.İskenderun kentinin tabii simgesi sayılan doğudaki Yarıkkaya'da esen şiddetli rüzgârla­rın uğultusu bazan uzaklardan dahi duyulur. Çukurova üniversitesi'ne bağlı İskenderun Meslek Yüksekokulu kentteki endüstri tesisle­rine teknik eleman yetiştirme amacıyla kurul­muştur.


Kentin nüfusu 152.096'dır (1985).

İl Merkezi:

Antakya




Hatay ilinin iç kesiminde yer edinen Antakya kenti İÖ 4. yüzyıl sonunda kurulmuştur. Büyük İskender'in ölümünden sonrasında Hatay topraklarını da içine alan Selevkos Krallığını kuran I. Selevkos Nikator, Asi Irmağı'nın kıyısında bir şehir kurdurdu. Kente, bir süre sonra I. Antiokhos Soter adıyla kral olan I. Selevkos Nikator'un oğlunun ismi verilerek Antiokheia dendi. Sonraki yıllarda kurulan diğeri Antiokheia'larla karışmaması için kıyı­sında bulunmuş olduğu Asi Irmağı'nın o zamanki adıyla Antiokheia Orontes şeklinde anıldı. Bir süre sonra Selevkos Krallığı'nın merkezi olan şehir dört ayrı yerleşim yerinden oluştu­ğundan, "dört şehir" anlamında Tetrapolis adıyla da anıldı. Roma döneminde dünyanın üç büyük kentinden birisi olan Antiokheia mühim bir tecim, kültür ve politika merkeziy­di. Kentin surları eskiden Silpius Dağı denen Habib Neccar Dağf ndan Orontes (Asi) Irma­ğı kenarına kadar uzanıyordu. Hz. İsa'nın ölümünden sonrasında buraya gelen Aziz Petrus zamanında ilk kilisenin kurulduğu ve ilk vaftiz töreninin yapıldığı Antiokheia, Hıristiyanlar için uzun seneler mühim bir dinsel merkez işlevi görmüş oldu.


Ismi bir süre sonra Antakya'ya dönüşen şehir, Hatay ilinin yönetsel merkezi ve ildeki tarım­sal çalışmalara hizmet veren bir tecim mer­kezidir. Ortasından Asi Irmağı'nın geçmiş olduğu şehir sırtını Habib Neccar Dağı'na dayamıştır. Kentte, varlıklı tarihsel geçmişi yansıtan deği­şik dönemlerin kalıntıları ile Osmanlı mimar­lığının bir sürü güzel örneği vardır. Hıristiyan­lar için bir hac yeri olan Aziz Petrus Grotto-su'ndan başka Hatay Arkeoloji Müzesi de kentin en fazlaca ilgi gören gezinsel yerlerinden-dir. Kentteki başlıca eğitim ve kültür kurum­ları Çukurova üniversitesi'ne bağlı Hatay Eğitim Yüksekokulu ile Antakya Meslek Yüksekokulu'dur.
Kentin nüfusu 107.821'dir (1985).

Msxlabs Temel Britannica







  • Hatay Havaalanı - Hatay


  • Hatay Cumhuriyeti (Hatay Devleti)


  • Reyhanlı - Hatay



Hatay




Akdeniz Bölgesi'nin şark kesiminde il. Yüzölçümü 5.403 km2 olan Hatay ili şark ve güneyde Suriye, avrupada Akdeniz, kuzeyde Adana, kuzeydoğuda da Gaziantep illeriyle çevrilidir.




Tabii yapı.




Hatay, Afrika'nın şark kesiminde, göllerin bulunmuş olduğu mıntıkadan süregelen ve Akabe Körfezinden kuzeye uzanan

büyük çöküntü oluğunun şimal kesiminde yer alır. Yüzey şekillerini dar kıyı ovaları, bunların arkasında kıyıya koşut olarak uzanan dağlar ve şark kesimini kaplayan Kahramanmaraş-Hatay Çöküntü Oluğu belirler. İl topraklarını Amanos (Nur) Dağlan enge- belendirir. Güneybatı-kuzeydoğu çerçevesinde boydan boya tertipli bir sıra oluşturarak uzanan Amanos Dağlarının en yüksek noktası, Daz Dağındaki Mığırtepe' dir (2.240 m). Diğeri mühim dorukların yüksekliği 2.000 m'den azdır. Yüksek, dik ve kolay geçit vermeyen bir yapı gösteren Amanoslar, tabii nebat örtüsü açısından da zengindir. İl sınırları içindeki diğeri mühim yükseltiler Akça Dağı (1.795 m) ve cenup kesimindeki Akra Dağıdır (1.730 m). Akdeniz'e bakan yamaçlarda mersin, defne ve kekikten oluşan makilikler vardır.

Ad: hatay5.jpg



Amanos Dağlarının 800 - 1.000 m yükseklik kuşağında düz basamaklar şeklinde platolar yer alır. Amanoslar ile Akra Dağındaki platolar hayvancılık açısından ehemmiyet taşır. Bu platolar üstündeki Belen, Seri ve Soğukoluk yaylaları, yazın serinlemek için çıkılan mühim yerleşmelerdir. Hatay'ın en mühim akarsuyu Asi Irmağıdır. Lübnan Dağları ve Cebelü'ş-Şarki (Anti- Lübnan Dağları) arasındaki Bikaa Vadisinde, bu dağlardan inen suların birleşmesiyle oluşan ırmak, Suriye topraklarını geçtikten sonrasında, güneydoğudan il sınırlan içine girer. Karaçay (Karasu), Afrin Çayı ve Balıklı Gölü Kanalı kollarının birleşmesiyle oluşan Minik Asi Çayını aldıktan sonrasında, Samandağı civarlarında bir delta oluşturarak Akdeniz'e dökülür. Asi Irmağını besleyen diğeri akarsular içinde Hüseyinli, Kavaslı ve Defne dereleri sayılabilir. Bununla birlikte Amanos Dağlarının garp yamaçlarından çıkarak Akdeniz'e dökülen ufak ve kısa akışlı Deliçay, Mersin Çayı, Arsuz Çayı, Gülcihan Çayı ve Çoklu Deresi benzer biçimde akarsular da vardır. 1950'lerde süregelen emek harcamalar sonucunda tümüyle kurutulmuş olan Amik Gölü, önceleri ilin tek büyük gölüydü. İl sınırları içinde yer edinen Bağlama, Gölbaşı ve Yenişehir benzer biçimde ufak göller daha çok gezim açısından ehemmiyet taşır.


Asi, Afrin ve Karaçay vadi tabanlarının, ırmakların taşımış olduğu alüvyonlarla dolması sonucunda oluşan Amik, ilin en geniş ve en mühim ovasıdır. Orta kesimindeki Amik Gölünün kurutulması ve su alt kısmındaki toprakların da tarıma açılmasıyla, Amik Ovası-

nın alanı 900 km2'yi aşmıştır. Ama Asi ve kollarının çok su getirmiş olduğu yıllarda, ovanın çukur kesimleri göl görünümlü bataklıklara dönüşür. Kıyı şeridinde sıralanan diğeri mühim düzlükler Deliçay Vadisinin genişlediği kesimde yer edinen Dörtyol Ovası ile Arsuz, Payas, İskenderun ve Erzin ovalandır.

Iktisat.




Bilhassa kuzeybatı kesimi Çukurova'nın bir uzantısı durumunda olan Hatay'da ekonomik etkinliklerden başlıcası tanındır. Elverişli tabii koşulların yanı sıra, ilin daha 19. yüzyılda dünya pazarlarına açılması, ziraat kesiminin diri bir gelişme göstermesini elde etmiştir. 19. yüzyılda mühim bir liman ve tecim merkezi durumuna gelen İskenderun, 1914'te Toprakkale'den ayrılan bir hatla Bağdat Demiryolu'na bağlandı. Demiryolu bağlantısı ve Fransız işgali esnasında ulaşım olanaklarının geliştirilmesi, yörede yetiştirilen sebze, meyve, ipek kozası, zeytin benzer biçimde ürünlerin dış pazarlara satılmasını kolaylaştırdı. II. Dünya Savaşı esnasında İskenderun, Türkiye'nin en mühim dış tecim limanı durumuna geldi. Gelişkin altyapı ve diri tecim faaliyetleri de, pazara yönelik tarımın gelişmesini sağlamış oldu. Bu gelişmede rol oynayan mühim etkenlerden birisi de bilhassa ovalık kesimlerdeki büyük toprak sahipleriyle tecim kesiminin iç içe olmasıydı. 1930'lardan sonrasında giderek gelişen pamuk üretimi, 1950'lerde traktör kullanımının yaygınlaşmaya başlamasıyla ipekböcekçiliği- nin yerini aldı. Dokuma sanayisinin gelişmesi sonucunda pamuk üretimi daha da arttı; böylelikle, 1970'lere gelindiğinde pamuk, ilin en mühim ürünü olmuştu. Beyrut limanının kapanmasıyla Ortadoğu ticaretinde İskenderun limanının ehemmiyet kazanması ve ziraat ürünleri ihracatının artması benzer biçimde etkenlerle, ziraat daha da gelişti ve bitkisel üretim çeşitlendi.


İlde yetiştirilen başlıca ürünler domates, buğday, turunçgiller, pamuk, soğan, zeytin, üzüm başta olmak suretiyle meyve ve türlü sebzelerdir. Amik Ovasının büyük kısmına pamuk yetiştirilir. Sebze ve meyve üretimi dar kıyı ovalarında, tahıl ve baklagiller ise iç kesimlerde yoğunlaşmıştır. Zeytincilik kıraç ve eğimli kesimlerde, bilhassa Altınözü, Antakya ve ReyhanlI'da yapılır. Tütün üretiminde en mühim merkez Yayladağı'dır.


Bitkisel üretim geliştikçe hayvancılık gerilemiştir. Bilhassa 1950'lerden sonrasında ekim alanlarının genişletilmesi esnasında otlakların hızla tarlaya çevrilmesi, hayvancılığın sağlamış olduğu gelirin pamuk benzer biçimde bitkisel ürünlerden sağlanan kazancın yanında son aşama az kalması, hayvancılığın gerilemesine niçin oldu. İlde en fazlaca kıl keçisi, koyun ve sığır yetiştirilir. Besleme güçlükleri sebebiyle koyun besiciliğinin önemi giderek azalırken, bilhassa dağlık kesimlerde kıl keçisi yetiştiriciliği yaygınlaşmaktadır. Reyhanlı ilçesinde yer edinen Hatay Ziraat İşletmesi, 1942'de Hatay Devlet üretme Çiftliği adıyla kurulmuştur. Amik Ovasmda, 24.700 dekarlık bir alanda kurulmuş olan işletme, tarla tarımı, hayvancılık ve bahçe kültürleri şubeleriyle üretim emek vermesi yapmaktadır. 1939'a değin, Hatay'da sanayinin en gelişmiş dallan, ipekli ve pamuklu dokuma ile sabunculuktu. Bununla birlikte ten ve madeni eşya ile taşa ve toprağa dayalı endüstri dallarında ilkel tekniklerle çalışan imalathaneler vardı. 1940'larda imalat sanayisi içinde besin sektörü ağırlık kazanmaya başladı. Bu dalda çalışan kuruluşların çoğunda zeytinyağı ve pamukyağı üretiliyordu. 1953'te Harbiye'de meydana getirilen Defne Hidroelektrik Santrah'mn hizmete girmesi, il sanayisinde mühim bir dönüm noktası oluşturdu. Enerji probleminin çözülmesiyle ilkin çırçır, arkasından iplik ve dokuma fabrikaları kuruldu; bitkisel yağ üretimi arttı. Bu yıllarda meydana gelen mühim bir yatırım da 1954'te açılan İskenderun Sarıseki Gübre Fabrikası'ydı. 1960'larda ilin başlıca imalat ürünleri, ziraat araç ve gerçeleri, yağ, mazot ve hava filtreleri, fren balataları, dokuma sanayisinde kullanılan makineler, teneke kutu ve otobüs karoseriydi. 1970'lerde Hatay sanayisindeki en mühim gelişme, İskenderun'da Türkiye'nin üçüncü ve en büyük demir-çelik fabrikasının kurulmasıdır. 1975'te ilk, 1979'da ikinci, 1985'te üçüncü yüksek fırını üretime geçen yapınak, İskenderun'a tecim merkezi ve liman olmanın hatıra sıra endüstri merkezi olma işlevini de azandırmış ve ilgili yan sanayilerin gelişmesini elde etmiştir.


Tümüyle İskenderun'da yoğunlaşan, en fazlaca işçinin çalıştırıldığı ve en yüksek değerin yaratıldığı metal-metalurji sanayisinden sonrasında en mühim endüstri kolu dokumacılıktır. Dokuma sanayisi Antakya, İskenderun ve ReyhanlI'da yoğunlaşmıştır. İl imalat sanayisinin başka mühim kollan kimya, besin, makine, metal eşya ile taşa toprağa dayalı sanayilerdir.

İskenderun Demir-Çelik Tesisleri (İSDEMİR) haricinde, Hatay'da meydana gelen endüstri yatırımlarının nerede ise tümü hususi kesime aittir. Hatay'ın sanayisi, ziraat ve ticaretten birikim elde eden yerli sermayenin yatırımlarından oluşur.

Reyhanlı ilçesindeki Cilvegözü sınır kapısı, eskiden E-5 denen karayolunun ülke sınırlarından ayrılmış olduğu noktadır. Hatay ilindeki diğeri sınır kapısı da Yayladağı'ndadır. Yoğun bir trafiğe sahne olan bu sınır kapılarından giriş meydana getiren, bilhassa de yazın Arap ülkelerinden gelen turistler, son yıllarda gelişme gösteren İskenderun Körfezi kıyılarındaki tesislerde konaklar. İskenderun civarlarında, Soğukoluk'ta ve Yayladağı'na 5 km uzaklıkta, orman içi dinlenme bölgeleri vardır. Antakya yöresinde dolomit ve mermer, İskenderun yöresinde demir ve asbest, Yayladağı yöresinde fosfat, Dörtyol'da boksit, Kırıkhan ilçesinde de demir yatakları ilin yeraltı zenginliklerini oluşturur.

Tarih.




Orta Paleolitik Çağdan (y. 100-45 bin yıl ilkin) bu yana Hatay topraklarında türlü uygarlıklar kurulmuştur. İlde 1950'lerde süregelen yüzey araştırmaları sonucunda Orta Paleolitik Çağa ait insan dişleriyle memeli hayvan fosilleri bulunmuştur. Samandağı yöresinde Merdivenli, Tıkalı, Kanal ve İncili mağaralarında meydana getirilen kazılarda da Orta Paleolitik Çağa ait türlü buluntular ve yerleşim katları ortaya çıkarılmıştır. En mühim buluntu, İncili Mağarada ele geçen ve üst Paleolitik Çağa (y. 45-15 bin yıl ilkin) ait olduğu sanılan Homo sapiens çevlikiyensis fosil kemikleridir. Fosil kemiklerinin ismi, İncili Mağaranın bulunmuş olduğu Çevlik Koyundan gelir. Kazılarda bulunan Selevkos çanak çömleği, İncili Mağarada yerleşimin İsa'dan sonraki yüzyıllarda da sürdüğünü ortaya koymaktadır.
Ad: hatay6.jpg




Amik Ovasmda ve Reyhanlı civarlarında, Neolitik Çağa (İÖ 8000-5500) ait yerleşme kalıntılarına rastlanmıştır. Buralarda meydana getirilen kazılarda ileri köy topluluklarının varlığını gösteren buluntular ele geçmiştir. Hatay toprakları Kalkolitik Çağda da (İÖ 5500-3500) çok sayıda yerleşmeye sahne olmuştur. Bu çağa ait en mühim buluntulara Kanula'da (Çatalhöyük) ve Tel el-Cudeyde'de rastlanmıştır. Amik Ovası ile çevresi, Tunç Çağlarında da (İÖ 3500-1000) yaygın bir yerleşim alanıydı. İlde, büyük kısımı Amik Ovasında kümelenen 46 ayrı Tunç Çağı yerleşmesi belirlenmiştir. Tunç Çağının en mühim yerleşmeleri Tel Açana adıyla da malum Alalah, Tel Tayinat ve Çatalhöyük'tür. Bu üç yerleşmenin en önemlisi kentin merkezi konumundaki Alalah'tı. Şehir, kısa devam eden Akad egemenliğinden sonrasında İÖ 1800- 1600 içinde merkezi Halpa (Halep) olan, Babil yönetimindeki Yamhad Krallığı'na bağlandı.


Bir süre sonra Hitit, Hurri-Mitanni, Mısır ve arkasından gene Hitit egemenliğine giren Alalah, İÖ 1200'de denizden gelen halkların akmlanyla yıkıldı. Geç Hitit Devletleri döneminde (IÖ 1200-700) yörede kurulan Hattena Krallığı'nın merkezi Kanula'ydı. Hatay sözcüğünün bu krallığın adından geldiği sanılmaktadır. Yöre bir süre sonra sırasıyla Asurlann, Perslerin ve İskender'in yönetiminde yaşadı. İskender'in ölümü ve imparatorluk topraklarının onun dört komutanı içinde paylaşılması esnasında bu komutanlardan I. Selevkos Nikator tarafınca kurulan Selevkos Devleti'nin sınırları içinde kaldı. I. Selevkos Nikator, bir süre sonra I. Antiokhos Soter adıyla kral olacak oğlu adına, İÖ 305-300 içinde Antiokheia (Antakya) kentini kurdurdu. Kısa sürede büyüyerek Selevkosların merkezi olan Antiok- heia'yı aynı adla kurulan başka kentlerden ayırt etmek için, Orontes (bugün Asi) Irmağı kıyısında kurulduğundan Antiokheia Orontes ve aynca dört mahalleden oluştuğu için Tetrapolis (Dört Şehir) isimleri da kullanılmıştır. Şehir, Selevkoslarla Mısır ve Roma içinde meydana getirilen uzun savaşlardan sonrasında İÖ 64'te Pompeius tarafınca Roma topraklarına katıldı. Antiokheia, Roma döneminde mühim bir ekonomik, siyasal ve kültürel merkez oldu, görkemli yapılarla süslendi.


Şehir, Hıristiyanlık açısından ayrı bir ehemmiyet taşır. Hz. İsa'nın ölümünden sonrasında havarilerinden Aziz Petrus, Antiokheia'ya gelmiş olarak dini yaymak için çalışmalara girişti. Burada ilk kilise kuruldu ve ilk vaftiz töreni yapılmış oldu. Antakya Patrikliğinin merkezi olan şehir, İS 3. yüzyılda Sasanilerin güçlenmesi ve Nasturi Kilisesi'nin Bizans Kilisesinden ayrılması üstüne Hıristiyanlık açısından eski önemini yitirmeye başladı. 395'ten sonrasında BizanslIlarla Araplar içinde sık sık el değiştiren Antiokheia, sırasıyla Selçuklu, Antakya Prensliği ve Memlûk yönetimlerine girdi. 1517'de I. Selim (Yavuz) tarafınca Osmanlı topraklarına katıldı. 19. yüzyıl sonlarında Halep vilayetinin Merkez sancağına bağlı bir kaza merkeziydi.


Antakya, I. Dünya Savaşı sonrasında Fransız işgali, Fransız mandasındaki Suriye' ye bağlı yönetimler ve Hatay Cumhuriyeti dönemlerini yaşadı. Türkiye'ye katıldıktan sonrasında Adana'nm Dörtyol ve Hassa ilçelerinin de bağlanmasıyla 1939'da Hatay ili oluşturuldu.

Antakya.




Hatay ilinde yerleşme düzeni bakımından iki merkezli bir yapı ortaya çıkmıştır. İl merkezi Antakya'nın yanı sıra, son yıllarda büyük endüstri yatırımları meydana getirilen ve öteden bu yana hem Hatay ili, hem de Güneydoğu Anadolu Bölgesi için Akdeniz'e açılan bir kapı durumunda olan İskenderun, mühim bir kentsel merkez olarak gelişmiştir. Tabii yapı da iki merkezliliği destekler niteliktedir. İlin Amanos Dağlarıyla bölünen şark kesiminin sosyoekonomik ve kentsel merkezi Antakya, garp kesiminin merkezi ise İskenderun'dur. İlin en süratli büyüyen kentsel merkezlerinden birisi olan İskenderun'un nüfusu, 1955'te Antakya kentininkini aşmıştır.


İl merkezi Antakya kenti, ilkçağda Silpius Dağı adıyla anılan Habib Neccar Dağının eteklerinde yer alır. İçinden Âsi Irmağı geçer. Antik Çağda 500 bine yakın nüfusuyla, dünyanın en büyük kentlerinden birisi olan Antiokheia'nm kalıntıları üzerine kurulmuştur. Verimli Hilal'in kuzeybatısında bulunan Antiokheia, doğudan gelip Akdeniz kıyılarına uzanan yollar için mühim bir merkezdi.

Antakya geniş ve varlıklı bir tarımsal bölgenin toplama, tecim ve hizmet merkezidir. Avrupa ülkeleri ve Türkiye'nin Ortadoğu ülkeleriyle bağlantısını elde eden işlek karayolu kentten geçer. Antakya bu yolla Ankara'ya 679 km uzaklıktadır. Kentteki yükseköğretim kurumlan, Çukurova üniversitesi'ne bağlı Antakya Meslek Yüksekokulu ile Hatay Eğitim Yüksekokulu'dur.

Tarihsel yapılar. Eski lara bakılırsa iki Yunan kolonisinin bulunmuş olduğu yerde kurulmuş olan Antiokheia'da Antik Çağda saray, villa, tapmak, kilise, hamam, abide, sukemeri, heykel, agora, tiyatro, köprü, hipodrom ve hastane benzer biçimde çok sayıda yapı inşa edilmiştir. Ama geçirdiği su baskınları, depremler ve yangınlar sebebiyle, kentteki tarihsel yapılardan çok azı günümüze ulaşabilmiştir. İstanbul surlanndan sonrasında Türkiye'deki en uzun surlar Antakya'dadır. Antik kenti çevreleyen surlar Helenistik dönem ile Roma ve Bizans dönemlerine aittir. Silpius Dağından Orontes Irmağına kadar ortalama 30 km uzunluğunda olduğu malum surların, bugün yalnızca Habib Neccar Dağının yamaçlarındaki kısımı ayaktadır. Dağın tepesindeki büyük seviyede yıkılmış içkale, Bizans yapısıdır. Antakya-Reyhanh karayolunun 2. kilometresinde Habib Neccar Dağı yamacındaki kilise ve manastır, Aziz Petrus Grottosu adıyla bilinir. Aziz Petrus' un Antiokheia'ya vardığında ilk konuşmasını burada yaptığına inanıldığından, 1963'te papa tarafınca Hıristiyanlar için hac yeri duyuru edilmiştir. Kilisenin tabanında 5. yüzyıla ait mozaik kalıntıları vardır.


Şimdiki yapı 12/13. yüzyıla aittir. Kilise civarlarındaki Heronion, IV. Antiokhos Epiphanes tarafınca yaptırılmıştır. Günahkârlar Hamamı olarak da adlandırılan Heronion, kayalara oyulmuş Cehennem Kayıkçısı Hero kabartmasıyla ilgi çeker. Ilkin bir Roma tapmağı şeklinde meydana getirilen, sonradan kiliseye ve arkasından da camiye dönüştürülen Habib Neccar Camisi, ortaçağ kilise mimarisinin özelliklerini taşır. Minaresi 17. yüzyıla aittir. 2. yüzyılda, Roma imparatoru Traianus'un Daphne'den (Harbiye) Antakya'ya su getirmek amacıyla yaptırdığı Traia- nus Sukemeri'nin (Memekli Köprü) yalnızca 9 m'lik bir kısımı günümüze ulaşmıştır. Âsi Irmağı üstündeki Diocletianus Köprüsü 1970'ten sonrasında, yeni bir köprü yapmak amacıyla yıktırılmıştır. Şehir surlarındaki dört kapıdan sağlam olanı Demir Kapı (Halep Kapısı), 6. yüzyılda İustinianos döneminde yapılmıştır. Şehir civarlarındaki Daphne, Roma döneminde bir sayfiye yerleşmesiydi. Burada meydana getirilen kazılarda mozaik döşemeli Roma villaları ortaya çıkarılmıştır. Bu mozaikler Hatay Arkeoloji Müzesi ile Paris ve ABD'deki türlü müzelerde sergilenmektedir.

Hatay Arkeoloji Müzesi




Antakya kentinde, dünyanın ikinci büyük mozaik koleksiyonuyla ünlü müze. İÖ 4. yüzyılın sonunda I. Selevkos Nikator'un kurduğu Antiokheia (Antakya) kenti, İS 1. yüzyılda dünyanın üç büyük kentinden birisi durumuna gelmişti. Helenistik dönemde İskenderiye' den sonrasında ikinci büyük kültür merkezi olan kentin önemi, Roma ve Bizans dönemlerinde de sürdü. Erken Hıristiyanlık döneminde bir din merkezi olarak ün kazanmıştır. Bilhassa Antakya'da ve yakınındaki antik Daphne (Harbiye) yerleşmesinde Princeton üniversitesi tarafınca 1930'larda meydana getirilen kazılarda ortaya çıkarılan yer mozaikleri, kentin sanatta ne kadar ileri bulunduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
Ad: hatay7.jpg




Hatay Arkeoloji Müzesi'ndeki mozaikler, 2. yüzyıldan 5. yüzyıla değin yapılmış Roma ve Bizans yapıtlarıdır. Mozaik sanatının klasik süreci olarak malum 2. ve 3. yüzyıllar Antoninus ve Severus dönemleri olarak da adlandırılır. Antoninus süreci figürlü mozaiklerinde geniş bir yer kaplayan kompozisyonu dar bir bordür çevreler. Severus döneminde ise bordürler iki, üç, kimi zaman de dört bayağı oluşur. Bu dönemlerde dinsel yapılardaki yalın mozaiklerde rahat desenler yeğlenirken, kamu yapılarında toplumsal yaşama ilişkin sahnelere yer verilmiştir. Hususi yapılarda ise Psykhe, Eros, Satyros, Venüs, Bacchus benzer biçimde türlü mitolojik figürler betimlenmiştir. Bir süre sonra 4. yüzyılda Hıristiyanlığın resmen tanınıp yaygınlaşmasıyla beraber, mozaiklerde de mitolojik mevzular azalmıştır. Sarhoş Dionysos, Örpheus, Dansçılar, Ariadne, Yakto, Kemgöz ve Mevsimler benzer biçimde konuların canlandırıldığı mozaikler, müzenin en ünlü yapıtlarıdır. İlkçağa ait türlü gömüt stelleri, idoller, sütun kaideleri, freskler, kabartmalar, yazıt ve heykellerle İÖ 5. yüzyıldan Osmanlı dönemine değin uzanan varlıklı bir sikke koleksiyonu, sergilenen başka mühim yapıtları oluşturur.

: Ana Britannica




HATAY




Akdeniz bölgesinin Adana kısmına, B.'da İskenderun körfezi, D.'da Suriye toprakları içinde il; 1 109 754 nüf. (1990); 5 403 km2; merkez ilçe haricinde 11 ilçe; 13 nahiye, 385 köy. Merkezi Antakya, 284 195 nüf. (1990).
Ad: hatay2.jpg



Yüzey şekilleri bakımından il toprakları G.-B. - K.-D. çerçevesinde uzanan değişik birimlerden oluşur. K.-B. kesiminde İskenderun körfezinin K.-D.'sunda Misis dağları ile Amanoslar'ın içinde, üstünde yer yer genç bazalt konilerinin de yükseldiği bir birikim alanı olan Dörtyol ovası yer alır, ikinci morfolojik ve jeolojik birimi G.-D. Toroslar yayının B. ucunu oluşturan Amanoslar meydana getirir.


Orta kesiminde Belen geçidi ile aşılan bu devamlı ve dağlık kütlenin B. yamaçları nispeten tatlı bir eğimle dar bir kıyı ovasına iner. Epey dik olan D. yamaçları D. Afrika'dan başlayarak Suriye üstünden bu mıntıkaya kadar sokulan bir çöküntü alanı ile sınırlanmıştır. Asi nehri ve kolları Burç (esk. Afrin) ve Karasu ırmaklarının yöneldiği bu çukurun daha geniş olan G. kesimine Amik ovası ya da Hatay ovası denir. Çöküntü ovasını D.'dan ve G.'den platolar çevirir. İl kışları ılık (Antakya ocak ort. sıc. 8 °C) ve yağışlı, yazları kurak ve sıcak (Antakya temmuz ort. sıc. 26,9 °C) tipik akdeniz ikliminin etkisindedir. Senelik yağış tutarı konuma ve bakıya bakılırsa değişiyor; B.'da 1 000 mm'yi aşar. D.'ya gidildikçe azalarak 600-700 mm'ye iner. Nebat örtüsü akdeniz iklimi özelliklerine uymuştur. Kıyıda makiler, Amanos dağları üstünde geniş kızılçam, karaçam, meşe toplulukları yaygındır; yükseldikçe ve K.'e gidildikçe bunlara köknarlar da karışır.


Hatay, Türkiye'nin en yoğun nüfuslanmış yörelerini kapsayan illerimizden biridir. Averaj yoğunluk km2'ye 205 şahıs ile Türkiye averajının 3 katına yakındır. Nüfusun % 48'i kentlerde yaşar. Bunun da % 52 kadarı il merkezi ile ondan daha kalabalık bir nüfus barındıran İskenderun'da toplanmıştır. Nüfus artış oranı (%lt;, 20,38) Türkiye averajının küçük çapta altındadır. Hatay Türkiye'nin en mühim ziraat bölgeleri arasındadır; topraklarının ortalama % 31'i tarıma ayrılmıştır. Bu oran ovalarda daha yüksektir ve % 70'i aşar. En geniş yeri endüstri bitkileri; bilhassa pamuk (Türkiye genel üretiminin % 8'i). zeytin ve yağlı tohumlar (susam, yerfıstığı, soya) kaplar. Tahıllar başta buğday olmak suretiyle ikinci derecede gelir. Hatay bununla birlikte bilhassa turunçgiller üretimi bakımından başta gelen illerimizdendir. Bununla birlikte, çok sayıda koyun ve keçi beslenir. Maden yatakları Amanoslar'da toplanmıştır. Bunların başlıcaları krom, demir, bakır amyant ve kurşundur Son yıllardaki gelişmeler yardımıyla Hatay Türkiye imalat sanayisinde mühim sayılabilecek bir yere ulaşmıştır. Başlıca endüstri dalları pamuk, çırçır, iplik, gıda, çeltik fabrikaları benzer biçimde eski kollar ile yeni bir müessese olan ye türk ekonomisinde mühim bir yer tutan İskenderun demir-çelik tesisleridir, il tüm tarih süresince olduğu benzer biçimde bugün de iç Anadolu ve Akdeniz kıyılarımızı Suriye ve Lübnan'a bağlayan mühim yollar üzerindedir. İskenderun Türkiye'nin en işlek limanlarından biridir ve yurdun büyük bir bölümüne hizmet verir.


—Arkeol. Hatay yöresi, bilhassa Amik ovası, konumu sebebiyle, Tarihöncesi'nden başlayarak mühim yerleşim alanlarından birisi olduğundan, arkeologların ilgisini çekmiştir.

Hatay Arkeoloji müzesi




Antakya kentindeki dünyanın en ünlü mozaik müzelerinden. Müze yapısı transız işgali esnasında tamamlandı (1933-1938). Hatay Türkiye'ye katıldıktan sonrasında (1939), yeni bir düzenlemeyle ziyarete açıldı (1948). Ek yapının bitiminden sonrasında, modern müzecilik anlayışına uygun şekilde tekrardan düzenlendi (1975). Buluntu yerlerine bakılırsa sergilenen yapıtlar Antakya ve çevresindeki kazı ve araştırma alanlarından gelir (Tel Teynet, Tel Açana, El Mina, Daphne [Harbiye], vb.). Yedi oda, iki salonda sergilenen yapıtlar Yontmataş, Yenitaş, Bakırtaş, Sümer, Aşur, Hitit, Yunan, Roma, Bizans, Anadolu-islam ve OsmanlI dönemlerini kapsar. Bu tür şeyler içinde II.-V. yy.'lar arasına tarihlenen heykeller ve mozaikler (Sarhoş Dionysos, Orpheus, Dans edenler, Ariadne, Yakto, Mevsimler) en ünlüleridir Müzenin bununla birlikte bir konuşma salonu ve laboratuvarı mevcuttur.


: Büyük Larousse



Hatay Genel Bilgiler


Anadolu'nun güneyinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin sınır vilayetlerinden birisi olan Hatay ilinin yönetim merkezi Antakya, 36 10' şimal enlemi ve 36 06' şark boylamı ile yurdumuzun en güneyinde yer edinen şehir niteliğindeki yerleşme merkezidir.
Akdeniz iklim bölgesinin şark ucunda, kıyıdan 22 km. kadar içerde olar kentin denizden yüksekliği ortalama 80 m.dir. Kuzeyde Amanos Dağları (Nur Dağları) ile güneyde Kel Dağ (Cebeli Akra) içinde kalan Aşağı Asi Vadisi'nin başlangıcında, Kel Dağı'nın kuzeydoğusunda, 440 m. rakımlı Habibi Neccar Dağı'nın eteklerindedir. Kentin kuzeydoğusuna doğru gelişen ve Hatay çöküntü alanının ortasında yer edinen Amik Ovası, zirai potansiyeli devasa yükseklikte kalınca bir alüvoyal toprak tabakası ile kaplı olup, bununla birlikte ilin en büyük toprak düzlüğünü oluşturur. Başta Asi Nehri olmak suretiyle, Karasu ve Afrin Çayı ile beslenen Amik Ovası'nda, yakın zamanlara kadar Amik Gölü ismi ile malum bir göl vardı. Ama uzunluğu 16 km., genişliği 10 km. olan gölün ve göl çevresindeki bataklıklarla birlikte 310 km2'yi bulan arazinin bir kısmının kurutulması ile göl kayboldu. DSİ tarafınca yürütülen ve 1955 senesinde başlayıp 1980 senesinde tamamlanmış olan kurutma işlemi sonucunda elde edilmiş zirai verimi yüksek topraklar çiftçilere dağıtılarak tarıma açılmıştır.
Ad: hatay8.jpg
Antakya'nın ortasından geçen ve ovanın kurutulması emek harcamaları esnasında dere yatağının kentin içinden geçen kısmı ıslah edilerek düzgün bir kanal haline getirilmiş, Antik Çağ'ın Orontes'i olan günümüzün Asi Nehri'nin membaı, Lübnan Dağları'dır. Amanoslar ile Keldağ içinde bir yatak oluşturan Asi Nehri'nin toplam uzunluğu 380 km. olup, nehrin büyük kısımı Suriye toprakları içinde mevcuttur. Şimal yönünde ortalama 30 km. süresince Türkiye-Suriye sınırını oluşturacak şekilde akan Asi Nehri, topraklarımıza girdikten sonrasında batıya döner ve bugün nerede ise tümü kurutulmuş olan Amik Gölü'nün ayağı Minik Asi ile birleştikten sonrasında güneydoğu doğrultusuna yönelir ve ortalama 40 km. sonrasında Samandağ'ın güneyinde bir delta oluşturarak Akdeniz'e kavuşur. Antik çağda ufak tonajlı dere gemilerinin seyrüseferine olanak veren ve Antakya'yı asırlar boyu Akdeniz'e bir su yolu ile bağlanmış olan Asi Nehri'nin bugün akıttığı averaj su miktarı, kentin içinde 5.04 m3/sn.dir. Asi'nin Antakya içinden geçen ve bir kanal haline getirilmiş olan yatağı, ortalama 2 km. uzunluğunda ve 30-35 m. genişliğindedir. Kentin kuzeydoğusunda, üstünde Demir Kapı'nın yer almış olduğu, St. Piyer Kilisesi tanıdığından geçen ve bir sel yatağı durumunda olan Hacı Kürüş Deresi ile güneybatıdaki Hamşen Deresi (Memekli Köprü'nün altından ve kışlanın yanından geçen) Habib Neccar Dağı'ndan doğarak Asi'ye doğru akan iki mühim su yatağıdır.

XIX. yüzyıldan bu yana nehrin karşı tarafında, kuzeybatıdaki düzlüklerde kurulan yeni mahallelerle büyüyerek kendi mimari karakteri içinde gelişen Yeni Antakya'yı dere ile Habib Neccar Dağı içinde kalan Eski Antakya'ya bağlayan dört köprüden üçü, bulundukları yer ve malzemeleri itibariyle tamamiyle yeni köprülerdir. İçlerinde en eskisi olan dördüncü köprü ise asırlarca yaya ve araç trafiğine hizmet etmiş olan eski köprünün bulunmuş olduğu yerde, çağıl araç-gereç kullanılarak inşa edilmiş, yeni bir köprüdür. Amik Gölü'nün Asi Nehri aracılığı ile kurutulması projesi etrafında, Asi'nin genişletilmesi ve yatağının taranması emek harcamaları esnasında kentin Roma Çağı'ndan bu yana ayakta duran bu ünlü taş köprüsü (ki Diocletian zamanında yapıldığı tahmin edilir), 1972 yılında acımasızca yıkılarak yerine şimdiki betonarme köprü inşa edilmiştir.
Tepelerin zirvelerine tırmanarak kenti çepeçevre saran sur kalıntıları ve kalesiyle kentin sanki simgesi olan ve eteklerinde Antakya'nın kurulu olduğu Habib Neccar Dağı, kenti güneybatı-kuzeydoğu istikametinde sınırlayan bir takım tepelerin oluşturduğu tabii bir engeldir.

Antik Çağdaki adı Silpius olan Habib Neccar Dağı'nı da içine alan Keldağ sırası, altyapı serpantin ve gabro benzer biçimde yeşil renkli kütlelerin oluşturduğu, üst kısımlarda ise bazalt ve kalkerin hakim olduğu jeolojik bir yapıya haizdir. Habib Neccar'ın kuzeybatı yamaçları, genç fayların dik basamaklar oluşturduğu parçalanmış, arızalı yüzeyler halindedir.
Antakya ve civarında Akdeniz iklim tipi egemendir. Bundan dolayı kentte yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı geçer. Ama, kıyı şeridi ile dağların arka kısımları ve yükseltisi fazla olan bölgeler içinde iklim koşullarındaki bölgesel farklar sebebiyle Antakya'daki iklim koşulları kıyı şeridine kıyasla küçük çapta farklılık gösterir. Bundan dolayı ısı, kıyılarda yüksek değerlerde kalır. Yazların, kıyı şeridine kıyasla daha serin geçmesinin bir sebebi de en sıcak ortalamaların kaydedildiği ayların bununla birlikte, Antakya'da rüzgarın en süratli estiği ve en fazlaca esme sayısına ulaşmış olduğu aylar oluşudur. Antakya'da senelik ısı averajı 18.2 derecedir. En yüksek ısı 26 Ağustos 1962'de 43.9 aşama, en az ısı ise 15 Ocak 1950'de -14.6 aşama olarak kaydedilmiştir. Senenin 148.2 günü açık, 156.2 günü bulutlu, 60.5 günü kapalı geçmektedir. Antakya'da yaz günleri averajı yılda 172 gündür. Kış günü çoğu zaman görülmez. Donlu günler senelik averajı 7 gün, karlı günler senelik averajı ise 0.9 gündür. Antakya'da senelik averaj rutubet oranı %69'dur. Antakya'da kış aylarında en yüksek değerlere ulaşır. Güz ve ilkbahar daha az yağış alan aylardır. Temmuz ve Ağustos aylarında asla yağış almayan Antakya'da senelik yağış averajı 1173.4 mm.dir. Bilhassa bahar aylarındaki sağanaklar meşhur olup kısa bir süre içinde kentin sokaklarını dereler haline getirir.

Hatay



Akdeniz Bölgesi'nin doğusunda yer edinen il. Kuzeyde Adana ve Gaziantep, şark ve güneyde Suriye, avrupada Akdeniz içinde kalan bir sınır ilidir. Yer şekilleri oldukça mütevazı ve tertipli bir dağılış gösterir. Avrupada, dar kıyı ovalarının derhal ardında süregelen ve güneybatıdan kuzeydoğuya uzanan orta yükseklikte, dar, fakat iki yanına da dik yamaçlarla inen ve az geçit veren Amanos Dağları uzanır. Toros sisteminin ayrı bir kolu olan bu dağlara Gâvur, Nur isimleri da verilir. üstündeki başlıca geçit, İskenderun'u Antakya'ya bağlayan şosenin geçmiş olduğu Belen'dir. Cenup'de Akra ya da Kaş Dağı kitlesi (en yüksek yeri 1.739 m.) ve doğusunda yayılan Kuseyr Platosu ile ilin kuzeydoğusunda, büyük kısımı Suriye'de kalan Kurt Dağı ve platosu yer alır. Bu dağlar ve platolar içinde kalan çöküntü alanları, ilin en geniş kısmını oluşturur. Bu çöküntü alanları şu bölümlerden oluşur: a) Ortada, averaj 80 m. yükseklikte geniş Amik Ovası ve Gölü; b) Amik Ovası'ndan Hassa-İslahiye üstünden Kahramanmaraş'a doğru uzanan oluk biçimli çukurluk; c) Lübnan ve Suriye'den gelmiş olarak Amik Ovası'na giren ve geniş bir dirsek çizerek Amanoslar'ın cenup ucu ile Akra kitlesi arasındaki dar ve derin vadisiyle denize açılan Asi Oluğu. Şark Akdeniz kıyılarının başlıca körfezi olan İskenderun Körfezi'nin şimal ve şark kıyıları Hatay ilinde kalır. Körfez doğuda, Amanoslar'ın meydana getirmiş olduğu bir çıkıntının ucundaki Domuz ya da Hınzır Burnu'nda son bulur. Bu burundan Suriye sınırında Güvercinkaya'ya kadar kıyı daha dik ve falezlidir. Hatay ilinde (iç kısımlar dahil) tipik Akdeniz iklimi egemendir, İskenderun'da senenin en sıcak ayı 28,7°, en soğuk ayı ise 11,8°'dir. Aynı sayılar Antakya'da sırasıyla 27,7° ve 8,1° olduğuna bakılırsa, Amanoslar'ın meydana getirmiş olduğu devamlı paravanaya rağmen, görüldüğü benzer biçimde, ısı rejimi pek bozulmaz. Derhal her yerde 500 mm.nin üstünde olan senelik yağış tutarları, Amanoslar'ın eteklerinde 1 m.yi aşar. Öte taraftan yağışların mevsimlere dağılışı Akdeniz koşullarına uygundur. Gene Akdeniz'in diğeri kesimlerinde de olduğu benzer biçimde 600-800 m.ye kadar makiler, daha yükseklerde ise orman örtüsü yayılır. Amanoslar'dan doğarak direkt doğruya Akdeniz'e karışan bir takım ufak dereler haricinde, ilin tüm sularını toplayan ana akarsu Asi'dir. Yüzölçümü 90 km2'yi bulan Amik Gölü, eskiden şimal ve doğusunda geniş bataklıklarla kuşatılıyordu. Bu göle kuzeyden inen Karasu ile doğudan inen Afşin ırmaklarının aşağı çığırlarında meydana getirilen iyileştirmelerle bu bataklıklar kurutulmuş ve ziraat alanları hâline getirilmiştir. Göl, fazla sularını Minik Asi ile Asi Irmağı'na boşaltır. Ana ırmak Asi, il merkezi Antakya'dan geçtikten sonrasında Samandağ'ın derhal güneyinde Akdeniz'e dökülür. Hatay, Lozan Barışı'nda sınırlarımız haricinde kalmış, nüfusunun tamamına yakını Türk olduğu hâlde, bağımsız sancak statüsüyle Fransız mandası altında bırakılmıştı. Suriye'de Fransız manda yönetimini sona erdirme emek harcamaları esnasında, bir taraftan Hatay Türkleri, öte taraftan da Türkiye bölgenin anavatanla birleştirilmesi için çabalara girişti. Bilhassa Mustafa kemal atatürk, 1936'dan itibaren yaşamının son yıllarında Hatay'ın kurtarılmasına büyük ehemmiyet vermişti. Fransızlar ve Milletler Cemiyeti yetkilileri ile meydana getirilen diplomatik girişimler pozitif yönde sonuca ulaşmış, Hatay'da meydana getirilen seçimlerle ilkin 1938'de bağımsız bir Hatay Devleti kurulmuş, bu devlet 1939'da Türkiye ile birleşme sonucu vermiştir. Gaziantep (Hassa) ve Adana (Dörtyol) illerinden alınan bir takım toprakların da eklenmesiyle kurulan Hatay ili, 1940'ta 216.000 kadar nüfusa sahipti. Türk topraklarına katılmasından bu yana ülkemizin en süratli gelişen ve kalabalıklaşan köşelerinden birisi olmuştur. Tarımda koşullar büyük seviyede değişmiş, bilhassa Amik Ovası ve Asi Vadisi, Türkiye'nin en verimli ziraat toprakları hâline getirilmiştir. Pamuk, tahıl, başta turunçgiller olmak suretiyle meyve ve turfanda sebze tarımı; hayvancılık ve ormancılık yapılır. Sanayi gelişmiştir. Pek çok ufak endüstri kuruluşu haricinde İskenderun banliyösünde kurulan demir-çelik tesisleri Türkiye'nin en büyük sanayi kuruluşlarından biridir. Krom, demir ve bakır cevheri üretimi yapılmaktadır. Gene, Batman-Siirt petrol bölgesini Akdeniz'e bağlayan petrol boru hattı, kıyıya bu ilde ulaşır. Bu ekonomik gelişme, ulaştırma ağının yoğunlaşması ve iyileşmesiyle paralel gitmiştir. Kalite bakımından Türkiye'nin en iyi karayollarına haizdir. Toprakkale'de ana şoselerden ayrılan karayolu, İskenderun ve Belen Geçidi üstünden Amik Ovası'na iner, ovayı her yanından çevirerek bir taraftan Antakya'ya, öte taraftan da Kırıkhan üstünden Kahramanmaraş, Kilis ve Gaziantep'e bağlanır. Bu yollar bununla birlikte Yayladağ ve Reyhanlı-Cilvegözü sınır kapılarından Suriye topraklarına geçer. Ilık kışları, plaj ve dağ istasyonları, bilhassa çok eski bir şehir olan Antakya'daki tarihsel kalıntılar ve mozaikleriyle ünlü müzesi ile gezim bakımından diri bir bölgedir. İl merkezi Antakya (eski ismi Antiochia) Asi Irmağı'nın sol kıyısında, Habib Neccar Dağı eteklerinde kurulmuştur. Son yıllarda hızla gelişen şehir, ırmağın sağ kıyısında da yayılmaya adım atmıştır (kentin çağıl mahalleleri burdadır). İ. Ö. 4. yüzyıla kadar inen bir geçmişe haizdir. Roma İmparatorluğu döneminde ilkçağların en büyük ilim ve tecim merkezlerinden biriydi. Osmanlı İmparatorluğu yönetimine 1515'te geçmiştir.

Antakya




Hatay ilinin merkezi olan tarihsel şehir.

Nüfusu 311.746 (1997). Asi Irmağı'nın sol kıyısında, Akdeniz'e 25 km. uzaklıktadır. Günümüzde çağıl bir görünümü olan şehir, İ.Ö. 4. yüzyıla kadar giden tarihî bir geçmişe haizdir. Sırasıyla Hitit, Mısır, Yunan, Roma, Arap ve Türk egemenliğinde kalan Antakya, 1535'te Osmanlıların eline geçti. I. Dünya Savaşı'ndan sonrasında 1938'e kadar Fransızların yönetiminde ilkin özerk, bir süre sonra bağımsız bir devlet oldu. 1938'deki halkoylamasıyla Türkiye'ye katılarak Hatay ili ismini aldı. Kentin varlıklı bir arkeoloji müzesi vardır.

İskenderun




Hatay iline bağlı ilçe ve bu ilçenin merkezi olan şehir. Amanos Dağları'nın garp eteğinde, kendi ismini taşıyan körfez kıyısında kurulmuştur. İskenderun Limanı, mühim bir ulaştırma ve sanayi merkezidir. Toprakkale'de ayrılan demiryolu İskenderun'a bağlandığı benzer biçimde, gene aynı yerden, Adana-Kahramanmaraş şosesinden ayrılan bir şose İskenderun'a ulaşır, Belen Geçidi ile Amanoslar'ı aşarak Amik Ovası'na iner. Burada, bir taraftan Antakya, öte taraftan da Kırıkhan-Reyhanlı üstünden iki yerde Suriye sınırına (Yayladağı ve Cilvegözü kapıları), başka iki şoseyle Kahramanmaraş ve Gaziantep'e bağlanır. Gene Batman bölgesinden gelen bir petrol boru hattı 20 km. kadar kuzeyinde Yakacık'ta denize ulaşır. Limanın derhal kuzeyinde Sarıseki'de Türkiye'nin en büyük sanayi kuruluşlarından birisi olan demir-çelik fabrikaları yer alır. İskenderun, Güneydoğu Anadolu'nun Akdeniz'de başlıca ihraç iskelesidir. Büyük İskender tarafınca kurulmuş olan tarihî şehir, şimdiki İskenderun'un yakınında yer alıyordu ve buraya Minik İskenderiye anlamına gelen Alexandretta deniliyordu. İlçenin yüzölçümü 956 km2, nüfusu 278.321, giderek gelişip kalabalıklaşan İskenderun liman kentinin nüfusu 166.288 (1997).

Reyhanlı




Hatay iline bağlı ilçe ve bu ilçenin merkezi olan şehir. Amik Ovası'nın güneydoğu kenarında, Cilvegözü sınır kapısı (Suriye) yakınında yer alır. Başta pamuk olmak suretiyle, türlü ziraat ürünleri yetiştiren bir yörenin ziraat pazarıdır. Yakınında gezim bakımından dikkati çeken ufak Yenişehir Gölü vardır. Yüzölçümü 592 km2, ilçe nüfusu 66.165, merkez nüfusu 44.165 (1997).

Samandağ




Hatay iline bağlı ilçe ve bu ilçenin merkezi olan şehir. İl merkezi Antakya'nın güneybatısında, Akdeniz kıyısı yakınındadır. Mühim bir ziraat ürünleri pazarıdır. Seracılık çok gelişmiştir. Yüzölçümü 382 km2, ilçe nüfusu 98.288, merkez nüfusu 33.519 (1997).


Samandağ, Antakya kent merkezine 25 km uzaklıkta, Türkiye'nin Suriye sınırı civarlarında ve Asi nehrinin Akdeniz'e döküldüğü yerde Hatay iline bağlı bir ilçedir. Samandağ, Samanda, Yukarı Alevışık, Levşiye ve Süveydiye olarak da bilinmesine karşın 1948 senesinde resmi olarak Samandağ olarak isimlendirilmiştir. Samandağ, Antakya sehir merkezine yakın 45000 sözü geçen ufak bir ilçedir. Bölge ekonomisinde balıkçılık ve ziraat bilhassa narinciye çok mühim yer tutmaktadir. Hz. Hızır türbesi çevresinde 14 km uzunluğunda görkemli tabiat harikası bir sahil mevcuttur ve denizin bazen dalgalı olmasına karşın Antakya ve başka bölgelerden devamlı ziyaretçiler gelmektedir. Bunun yanı sıra nesli tehlikeli sonuç olarak yok olma noktasında olan Caretta caretta ve Chelonia mydas türü deniz kaplumbağalarının mühim bir yuvalama kumsalıdır. Türkçenin yanı sıra toplumun büyük çoğunluğu Arapça konuşabilmektedir. Türkiye'nin tek ermeni köyü olan Vakıflı köyünde ve ilçe merkezinde Arap Hiristiyan topluluklari da mevcuttur.

MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi



HATAY



Yüzölçümü: 5.403 km²
Nüfus: 1.109.754 (1990)
İlçe sayısı: Hatay (merkez), Altınözü, Belen, Dörtyol, Erzin, Hassa, İskenderun, Kırıkhan, Kumlu, Reyhanlı, Samandağı, Yayladağı. ​

Hatay ili Akdeniz Bölgesi'nin en doğusunda bulunan bir ildir. Türkiye'nin Suriye ile sınırının bir kısmını oluşturmaktadır. ülkedeki en gelişmiş şehirlerden biri olan hatay şehri eskiçağlardan bu yana yaşam alanı olan bir şehirdir. Taş Devri'nden kalan kalıntılarda bu durumu göstermektedir. Hatay iline seyahat amaçlı gelecek olan turistler için geilecek bölgeler Çatalhöyük, Harbiye, İssos, Antakya Surları, Taraanus Sukemeri, Cin Kulesi, Kızlar Sarayı, Heronion, Pieria Kenti ve Hatay Arkeoloji Müzesi sayılabilir.


Uygarlıklar beşiği olan Hatay, Garp ile Şark Kültürünün kesiştiği, toplumların kültür alışverişinde bulunmuş olduğu bir coğrafyada yer almıştır. Coğrafi konumu itibariyle mühim bir tecim ve transit merkezi olan Hatay, geçmişte ve günümüzde, bir sürü dinden ve inançtan insanoğlunun bir arada yaşamış olduğu bir kültür merkezi konumundadır.

COĞRAFİ DURUM

Akdeniz Bölgesinde yer edinen Hatay İlinin yüzölçümü 5403 km2dir ve il arazisi 350 52' ile 370 04' şimal enlemleri, 350 40' ile 360 35' şark boylamları içinde yer alır. Hatay ili doğusunda ve güneyinde Suriye, kuzeydoğusunda Gaziantep, şimal ve şimal batısında Osmaniye ve Adana, batısında ise Akdeniz ile çevrilmiştir.


BAŞLICA AKARSULAR


Hatay İli Asi Nehri, Karasu ve Afrin Çayı olmak suretiyle belirgin başlı 3 mühim akarsuya haizdir. Asi Nehri Lübnan'dan doğar, Suriye'yi geçtikten sonrasında bir süre Türkiye-Suriye sınırını oluşturur. bir süre sonra bir yön değiştirerek Türkiye'ye girer. Antakya'dan geçtikten sonrasında Samandağ' da delta yaparak Akdeniz' e dökülür. Nehrin toplam uzunluğu 380 km, il sınırı içindeki uzunluğu 94 km. civarındadır. Karasu, Kahramanmaraş İli'nden doğar ve Afrin Çayı ile bugün kurutulmuş olan Amik Gölü yatağında birleşir ve bir kanalla Asi Nehri' ne dökülür. Karasu nehrinin uzunluğu 116 km.'dir. ​ Afrin Çayı, Gaziantep'ten doğar Karasu ile eski Amik Gölü yatağında birleşir. 160 km. uzunluğundadır. Asi Nehri'nden Bir Görünüm İKLİM Akdeniz iklim kuşağında bulunan Hatay ilinde yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı geçer. Antakya Merkez, Dörtyol, İskenderun, Samandağ ilçelerinde kışlar ılık ve bolca yağışlı, yazlar sıcak ve kurak geçer. Yayladağı' nda ve iç kesimlerde iklim kıyı bölgelerine oranla daha serttir. Averaj senelik ısı 16-21 0C. arasındadır. Averaj senelik yağış miktarı 570-1160 mm. içinde değişmektedir. ​

TARİHİ YERLER İLE KüLTüR VE TABİAT ZENGİNLİĞİ BULUNAN MEKANLAR
Ad: hatay.jpg
Antakya Kalesi ve Surları: M.Ö. 300 yıllarında İskender'in generallerinden Seleucos I. Nikator tarafınca kurulan Antakya Kalesi dünyanın mühim yapıları içinde yer alır. Sırasıyla Seleucoslar, Romalılar, Bizanslılar, Haçlılar, Selçuklular ve Osmanlılar tarafınca kullanılarak zamanımıza kadar gelebilmiştir. Sayısız depremler ve savaşlar sonucunda çok harap olmuştur. Bugün ayakta kalan duvarların büyük bir bölümü M.S. 6 yy'da Bizans İmparatoru Justinianus tarafınca yapılmıştır.


Kale duvarları ;
Asi Nehri'nin kenarından başlayarak Silpius Dağları içinde dolanıp, Küçükdalyan'da yeniden nehire kavuşmaktaydı. Şimdi ama Silpius Dağı üstündeki kısımlar mevcuttur.

Ad: Antakya St.Pierre Kilisesi.jpg
St.Pierre Kilisesi: Antakya-Reyhanlı yolu üstünde kente 2 Km uzaklıkta Habib Neccar Dağ'ı yakınındadır. Tabii bir mağara olup, eklemelerle Kiliseye dönüştürülmüştür. İsa'nın 12 havarisinden birisi olan St.Pierre (Aziz Petros) Antakya'ya M.S. 29-40 tarihleri içinde gelmiş ve Hristiyanlığı yaymaya çalışmış. İlk dini toplantının yapıldığı bu kilisede cemaat ilk kez Hristiyan ismini almış. Hristiyanlığın ilk kilisesi olarak bilinir. Bu sebeple St.Pierre Kilisesi Bu mağara M.S. XII-XIII. yy.'larda Haçlılar tarafınca ön cephesine meydana getirilen ilave inşaat ile gotik tarzda bir kilise şekline çevrilmiş mağaranın tabanında tahrip olmuş bir biçimde M.S. 4 ve 5. Yüzyıllara ait mozaik kalıntısı vardır. Bununla birlikte bir altar, niş içinde mermer ufak St.Pierre'nin heykeli, mukaddes sayılan su, hücum esnasında cemaatın gizlice kaçmasına yarayan tünel mevcuttur. Kilise, 1963 senesinde Papa VI. Paul tarafınca Hristiyanlar için Hac yeri duyuru edilmiştir. Her yıl 29 Haziran'da Katolik Kilisesince burada bir ayin düzenlenmektedir.

Haron (Charonion) Kabartması ; St. Pierre Kilisesinin 200 m. kuzeyinde bulunan kabartmalar, kayalara oyulmuş devasa bir büstle dikkat çeker. Büst başlangıcında örtü bulunan tamamlanmayan bir karı portresini andırmaktadır. Kabartmalar I. Yüzyılda Antiochus zamanında bir veba salgını esnasında yapılmıştır.

Demirkapı : St Pierre Kilisesi tanıdığından geçen Hacıkürüş Deresinden akan şiddetli selleri denetim altına alabilmek için Habib Neccar Dağı ile Haçdağı'nı birbirlerinden farklı kılan derin ve dar vadi üstünde yüksek ve sağlam bir duvar yapılmıştır. Kent kapılarından birisi de (Demirkapı) bununla birlikte sur görevi meydana getiren bu duvar üzerindedir. St. Pierre Kilisesi yanından Demirkapı'ya gidilebilmektedir.

Ortodoks Kilisesi (Aziz Piyer ve Aziz Paul Kilisesi) : Antakya'da Özgürlük Caddesi'nde bulunan Kilisenin yapımına 1860'lı yıllarda başlanmış, ama 1872 depreminde büyük hasar görmüş, yeniden süregelen yapım emek harcamaları 1900 senesinde tamamlanmıştır.

CAMİLER
Ad: HABİB NECCAR CAMİ.jpg
HABİB NECCAR CAMİ: Kurtuluş Caddesi ile Kemalpaşa Caddesi kavşağında bulunan camii, Hz. İsa'nın havarilarine ilk inanan ve bu uğurda can veren bir Antakyalı'nın ismini taşımaktadır. Caminin Kuzeydoğu köşesinde 4 metre derinde Habib Neccar türbesi vardır. Bu günkü cami Osmanlı süreci eseridir. Etrafı medrese odaları ile çevrili cami avlusundaki şadırvan 19. yüzyıl eseridir.

ULUCAMİ: Köprü yakınında bulunan ve yapıldığı dönem itibariyle Antakya'nın en eski camisi olan Yüce Cami'nin Memlük süreci eseri olduğu sanılmaktadır. Kitabesinde Hicri 1117 zamanı mevcuttur. Kitabesinden caminin ve minaresinin türlü dönemlerde onarım edildiği anlaşılmaktadır.


ŞEYH AHMET KUSEYRİ CAMİİ VE TüRBESİ :
Antakya-Yayladağı güzergahında, Antakya'ya 25 km. uzaklıkta bulunan Şenköy'dedir. Osmanlı döneminde yaşamış bir veli olan Şeyh Ahmet Kuseyri'nin türbesi ve aynı avluda bulunan cami 16. yüzyıl eseridir.

SOKULLU MEHMET PAŞA KüLLİYESİ
Ad: SOKULLU MEHMET PAŞ
: Payas'tadır. Külliyenin tamamı Sokullu Mehmet Paşa tarafınca Mimar Sinan'a 1574 senesinde yaptırılmıştır. Külliyede bulunan kısımlar : Mutfak, Külliyeye ait iki çeşme, Kervansaray, Bedesten, Hamam, Sıbyan Mektebi. Bununla birlikte külliye haricinde köprü, Cin Kulesi benzer biçimde yapılar ve Kubbe Dede Türbesi vardır.

KANUNİ SüLEYMAN HANI : Belen'dedir. 1549 senesinde Kanuni Sultan Süleyman tarafınca yaptırılmıştır. Günümüze camii ve hamam faaldir. Han'ın ise kalıntıları kalmış, kısmen restore edilmiştir.

SU KANALLARI : Seleukos ve Roma dönemlerinde Harbiye çağlayanlarından Antakya'ya su getirmek için meydana getirilen 10 km. uzunluğundaki kanalların ve köprülerin kalıntılarını bugün de görmek mümkündür. Bunların en belirgin kısımları Harbiye-Antakya arasındaki kalıntılar ile Antakya'da Devlet Hastanesi civarlarında bulunan “Memekli Köprüâ€dür.

ÇEŞMELER : Antakya içinde yer yer bir takım binaların bitişiğinde ya da duvarlarına yapışık olarak yapılmış eski taş çeşmelere rastlanır. Bunlardan biride bir bölümü 19. yüzyıldan kalmıştır. Büyük bir bölümü ise 20. yüzyıl başlarında yapılmıştır ve “Zugaybe Çeşmesi†adıyla anılırlar. Suyu 1. Dünya Savaşı yıllarında Dursunlu Köyü yakınlarından imece usulü ile getirilen bu çeşmeler şahıslar tarafınca yaptırılmıştır.

HANLAR VE HAMAMLAR : Antakya içinde en eski ve sayıca çok olan yapılar hanlar ve hamamlardır. Bunların derhal hepsi Vakıf eserleridir. Cindi Hamamı (Memluk süreci), Saka Hamamı, Meydan Hamamı, Yeni Hamam (Osmanlı süreci) halen çalışan zamanı hamamlar ve Kurşunlu Han, Sokullu Hanı (Saka hamamı yanındadır ve 18. yüzyıldan itibaren Sabunhane olarak kullanılmıştır.) dönemlerinin nadide birer eseri olan hanlardır. Sokullu Bedesteni de kısmen ayaktadır (Ulucami yanında)


HATAY ARKEOLOJİ MüZESİ




Hatay'da ilk bilimsel kazı emek harcamaları 1932 senesinde adım atmıştır. Çalışmaların ilk yıllarında türlü ve kıymeti büyük olan zamanı eserlere rastlanması bir müze kurulması fikrini doğurmuştur. O yıllarda Fransız idaresinde bulunan Hatay'da M.Mişel Booşer tarafınca hazırlanan bir proje ile çıkan eserlere bakılırsa bir müze hazırlanmıştır. 1939 senesinde tamamlanan müzede 3 ayrı ilim heyetinin yapmış olduğu hafriyatlar sonucunda çıkan eserler toplanmıştır. Bu tür şeyler ; 1- Chicago Oriental Institute 1933-1938 yılları içinde Amik Ovası'nda Cüdeyde,Dehep, Çatalhöyük ve Tainat'ta çalışmıştır. 2- British Museum adına Sir Leonard Wolley 1936'da Samandağ El Mina mevkiinde 1937'den 1948 senesine kadar aralıklarla Atçana höyüğünde hafriyat yapmışlardır. 3- Princeton üniversitesi de Antakya civarında araştırma kazıları yapmışlardır. Müzenin esas zenginliği temin eden mozaikleri çıkaran bu heyettir. Müze 23 Temmuz 1948'de Hatay'ın kurtuluş bayramında ziyarete açılmıştır. 1974 senesinde Müzeye yeni salonlar eklenmiştir. Müze yöredeki kazılardan elde edilmiş türlü zamanı eserlerin yanında Dünyanın 2. Büyük Mozaik Müzesidir. Müzede ; 18.100 parça Arkeolojik yapıt, 1.050 etnografik yapıt, 13.820 sikke, 1.347 mühür olmak suretiyle toplam 34.317 yapıt mevcuttur. Müzedeki Mozaikler 2. ve 5.yy'lar arası Roma ve Bizans dönemlerini kapsayıp, mitolojik vakalar ve kişiler sembolize edilmektedir.

Ad: Antakya Lahiti.jpg
Antakya Lahiti : Antakya Lahiti, arkeoloji literatüründe “Sidemara Tipi†olarak adlandırılan lahit grubuna girer. “Sidemaraâ€, Konya Ereğlisi sınırlarındaki Ambararası Köyü'nün antik dönemdeki adıdır. İlk kez buradan çıkarılan bir lahit, bu gruba ismini vermiştir. Lahidin yapıldığı mermerin Afyon yöresinden Synnada (Şuhut) ve Dokimeion (İscehisar) mermer yataklarından çıkarılmış olduğu saptanmıştır. Bu nedenle lahidin Afyon yöresindeki mermer atölyelerinden birinde yapıldığı düşünülmektedir. Sidemara Tipi lahitler, Roma Periyodu'nde moda olmuş, Anadolu'nun bir sürü yöresinde kullanılmıştır. Bu tip lahit örnekleri İstanbul, Konya ve Ankara Müzelerinde mevcuttur. Sanduka ve kapaktan oluşan lahit, Antakya Merkez, Harbiye Caddesi, Kışlasaray Mahallesi, 487 parseldeki sit sahası içinde bir temel hafriyatı esnasında bulunmuştur. Sandukanın uzunluğu 247 santimetre., genişliği 122 santimetre., yüksekliği 120 santimetre.'dir. Lahit içinde Alpin ırkından olduğu anlaşılan birisi adam, ikisi hanım olmak suretiyle 3 erişkin iskeleti ile bir takım ufak buluntular ele geçirilmiştir. Atölyelerde heykeltraşlar lahitleri kendi istekleri çerçevesinde ve belirgin şablonlar kullanarak mitolojik motiflerle süslemişlerdir. Sanduka iki dar, iki geniş cephesi ile kapak, heykeltraşlık eserleri ile bezenmiştir. Lahitteki tüm figürlerin arka formunu oluşturan ve kompozisyonun simetrisini elde eden aedicula'lar, mimari süslemeler, burmalı sütunlar bu şekilde lahitlerin tarihlendirilmesinde mühim bir ipucu verir. Lahit, yoldam özellikleri ve lahit içindeki sikkeler kanalıyla İ.S. III. yüzyılın ortalarına tarihlendirilmiştir.

Barlaam Manastırı :Yayladağı ilçesi Keldağ üzerindedir. Keldağ hem Seleukos döneminde, hem de Roma döneminde mukaddes yerlerden biriydi. O dönemlerde burada bir Dorik mabet vardı. (M.Ö. 3. yüzyıl). M. S. 4. yüzyılda St. Barlaam buraya gelmiş olarak Zeus Heykelini yıkmış ve bir keşişler topluluğu oluşturmuştur. 6. Yüzyıl başlarında Manastırın güneydoğu köşesinde bir kilise yapılmış, 526 depreminde bu kilise yıkılmıştır. 960-1050 içinde tekrardan meydana getirilen Manastır 1268 yılına kadar faaliyetini sürdürmüş, bir süre sonra terk edilmiştir.

Ad: St. Simeon Stilit Manastırı.jpg
St. Simeon Stilit Manastırı : Milattan sonrasında 6. yüzyılda meydana getirilen bu Manastır Antakya'lı St. Simeon'un bir sütun üstünde 40 yıl yaşamış olduğu yer olarak ün yapmıştır. Antakya-Samandağ yolu ile Asi Irmağı üstünde bulunan manastır kalıntılarına, Değirmenbaşı Beldesi'nden ayrılan bir yoldan gidilir. Yol Manastır kalıntılarına kadar ulaşır. Bu kalıntılar, Aknehir Beldesi sınırları içinde 479 m. yüksekliğindeki bir tepe üzerindedir. St. Simeon Manastırı, kısmen sağlam oyulmuş kayalardan dik açılı duvarlarla kuşatılmıştır. Manastırın sekizgen merkezi çevresinde 3 kilise ile bir takım yapılar ve St. Simeon sütunu mevcuttur. 3 giriş kapısı vardır. Şark garp ekseni bir haç şeklindedir. St. Simeon Stilite ömrünün 45 yılını bir sütunun tepesinde yaptırdığı örtülü ve korunaklı bölümde geçirmiş ve bu süre Guinnes Rekorlar Kitabı'nda yer almıştır.

Ad: Kızlar Sarayı.jpg
Kızlar Sarayı (Kasr El Banet) Reyhanlı-Halep asfaltı üstünde (tampon bölümde) mevcuttur. Bu sarayın bölgeyi denetim altında tutan bir merkez olduğu ve Bizans devrine ait olduğu sanılmaktadır. Saray girişine iki taraflı kesme iri blok taşlardan oluşan bir geçitten girilmektedir. Giriş kısmı yıkılmıştır. Orta kısmında yüksek kare planlı bir kule mevcuttur. Kule yıkılmaya yüz tutmuştur. Kulenin şimal tarafında türlü oda kalıntılarına rastlanılmıştır. Bu odalarının sarayı korumuş olan askerler tarafınca kullanıldığı düşünülmektedir. Kulenin şark tarafında nişler içine yerleştirilmiş 8 sayı sonradan tahrip edilmiş gömüt kısımları ile su deposu alanı mevcuttur. Bu kısmın örtü sisteminin düz dam olduğu taşlar üstündeki ahşap atıl deliklerinden anlaşılmaktadır. Kulenin cenup tarafında kilise kalıntısına rastlanmıştır. Kızlar Sarayının bütününde araç-gereç olarak kesme büyük blok taşlar kullanılmıştır. Bununla birlikte mezarlık kapısı girişinde bir Latin haçı ile rozet motifi yer almıştır. Kilisenin cenup cephesindeki kapı üstünde alçak kabartma halinde akanthos yaprağı motifi vardır.

Harbiye (Daphne) Tarihçesi Hatay'ın çağlayanlar bölgesi olan Harbiye, 6 km.'lik bir yolla Antakya'ya bağlanır. Şelaleleri ile çok serin olduğundan yerli ve yabancı turistlerin ziyaret etmiş olduğu bir mesire yeridir. Platonun güneyinden fışkıran lar, türlü şelaleleri meydana getirdikten sonrasında Asi Nehrine karışırlar. Bu şelalelerin Antik çağdaki adları Kastalia, Pallas ve Saramanna'dır. Harbiye'de meydana getirilen arkeolojik araştırmalar sonunda anlaşılacağı suretiyle, kazı neticesinde elde edilen buluntulardan M.Ö. 4500-3000 tarihinden itibaren yerleşim yeri olarak kullanıldığı bilinmektedir. Hellenistik ve Roma devrinde varlıklı halk kesimi, Antik çağda da bir mesire yeri olarak kullanılabilmesi için büyük malikaneler ve villalar yaptırmışlardır. Makedonya Kralı büyük İskender'in generallerinden I. Seleucus Nikator Antakya'yı kurarken burayı da bayındır etmeyi dikkatsizlik etmemiştir. Aslolan gelişme Helenistik devri krallarından Antiochus Epiphanos zamanında olmuştur. Bu devirde Apollon mabedi inşaa edilmiştir. Roma çağlarında en önce İmparator Pompeus imara başlamış bir süre sonra başka imparatorlar tarafınca hamamlar, büyük villalar inşaa edilmiştir. Antik çağda tüm Yakındoğu'da Apollo adına düzenlenen yarışlar ve oyunlarla ün kazanan bu yer 1268'de Memlukluların eline geçtikten sonrasında tekrar eski parlak dönemine erişememiştir.

Çevlik (Seleukeia Pieria)'nin tarihçesi : Antakya'nın 35 km batısında, Musa Dağı'nın güneyinde kurulmuş antik şehirdir. Bu bölümde ilk iskan M.Ö. 4500 yıllarına kadar iner. Tüm dünyaca malum zamanı Seleukoslarla başlar. Büyük İskender'in ölümünden sonrasında generalleri içinde paylaşılan ve burayı da içine alan topraklar generallerinden Seleucus'a kalır.


Çevlik'ten Bir Görünüm Seleukoslar merkezleri Babil olmasına karşın buradan Akdeniz'e hükmetmek istiyorlardı. Bunun güçlüğünü anlayan İmparator ilkin burayı devletinin başkenti yapmayı düşündü. Ama her an denizden saldırıya uğraması mümkün ve savunması güç olan bu şehri başkent yapmaktan vazgeçerek Antakya'ya yöneldi. Roma egemenliğine geçtiğinde de önemi daha da artmıştır. Bir süre sonra Bizans hakimiyetine geçmiştir. Bu zamanda liman eski önemini yitirmiştir. Seleukeia Pieria şehri aşağı ve yukarı kent olmak suretiyle iki kısımdan kurulmuştur. Yukarı kent deniz seviyesinden 300 metredir. Burada büyük malikaneler, mabetler ve resmi binalar mevcuttur. Aşağı kent liman ve çevresinde kurulmuştur. Aynı zamanda burada büyük bir hamam ve ufak bir tiyatro mevcuttur. Şehrin ÇARŞI'ı ve EL-MİNA adını taşıyan iki kapısı mevcuttur. Şehrin tamamı bir surla çevrilidir.

Titus Vespasianus Tüneli
Ad: Titus Vespasianus Tüneli.jpg
Seleukeia Pieria antik kentininin aşağı kent kısmında bulanan tünel İ.Ö. I. yüzyılda yapılmıştır. Samandağ en diri günlerinde dağlardan inerek yaşamı tehdit eden sel ve taşkınlarla kafa etmek durumundaydı. Nitekim akıntıların sürüklediği toprak limanı kullanılmaz duruma getirmişti. Bunun üstüne Roma imparatoru Vespasianus şehrin etrafını dolanacak, böylelikle akıntıların yönünü değiştirecek bir tünelin yapımını emretti. İnşaat İ.S. 69 da başladı, İ.S. 81 senesinde halefi ve oğlu Titus tarafınca bitirildi. Tümüyle dağ içine oyulan tünel 1380 m. uzunluğunda, 7 m. yüksekliğinde, 6 m. genişliğindedir. Tünelin her iki ucunda Vespasianus'a ait yazıt mevcuttur.

Beşikli Mağara:
Ad: Beşikli Mağara.jpg


Titus tünelininin yakınındadır. Yolu tünelin girişinden ayrılır. Geniş alana yayılan mezarlık, kayalık yamaçlara oyularak yapılmıştır. Mezarlarda Romalılara ait 12 sayı Kral mezarı bulunmuştur. Kral ailesine ait mezarların yanı sıra halka ait olanlarda vardır. Nekrepolun derhal yukarısında o dönemde resmi daire olarak kullanılan çabalama odalarının kalıntıları mevcuttur.

Dor Mabedi : Tümüyle ak mermerden meydana getirilen mabedin kalıtları Kapısuyu Köyü'ne giden yolun 2. km.'sinde vardır. Bir zamanlar Seleukeia kentinin merkezinde yer almış, kral mabedi olarak tüm şehri görecek şekilde inşaa edilmiştir. Tapınaktan geriye sütun parçaları, başlıklar mermer altlıklar, büyük temel taşları kalmıştır.


Aççana (Alalah) Hitit Saray Harebesi :
Antakya - Reyhanlı Karayolunun 22. Km.'sinde yolun sağında yer almıştır. M.Ö. 19 ve 15. yüzyıllara ait iki saray kalıntısı mevcuttur. Aççana Höyüğü Antik (Alalah) şehrinin kalıntısıdır. İlk iskan M.Ö. 3400 senesinde adım atmıştır. Mısırlılar, Mitaniler, Mezopatomya devletleri ve Etiler benzer biçimde kavimlerinin de yerleşim alanı olarak kullandığı 17 yerleşme tabakası mevcuttur. 4. 7. tabakalarında büyük saraylar vardır. En eski saray 7. Tabakalarda Babil Kralı Hammurabi ile modern Yamhat ve Hitit Prensi Yarım-Lim tarafınca inşaa edilmiş olanıdır. Bu saray M.Ö. 18. Yüzyıla aittir. M.Ö. 15. yüzyıla ait 4. katman sarayı bu sarayın derhal bitişiğindedir. Kral Nigme- Pa'ya Aittir. Saraylar taş temeller üstüne kerpiçle inşaa edilmiş olup daireler bir iç avlunun çevresinde sıralanan mekanlar dizini halindedir.

İssos Harabeleri : Erzin ilçesi sınırları içinde Adana yolu ile deniz içinde Seleukos döneminden Epiphania kentine ait olan ve “İssos Harabeleri†olarak malum su kemerlerinin kalıntılarıdır. Danaahmetli Köprüsü : Kırıkhan Ovasında, Karasu Nehri üstünde 6 gözlü bir taş köprüdür. Köprünün 16. yüzyıla ait olduğu sanılmaktadır.

Demirköprü: Antakya-Reyhanlı yolunun 20. Kilometresinde aynı adla anılan köyde, Asi Nehri üstünde bulunan bu taş köprü yıkılan Antakya köprüsünün bir benzeridir. Ortaçağda bu köprü bölgenin en mühim geçitlerinden ve Antakya'nın savunmasında büyük rol oynayan yerlerden biriydi. Köprünün iki ucunda da kuleler ve kapılar vardı. Osmanlı döneminde burada derbent teşkilatı vardı ve geçiş ücretliydi. Kuleler 1837 senesinde depremde yıkılmıştır. Köprü halen sağlamdır.


KALELER



Ad: Koz Kalesi (Kürşat Kalesi).jpg
Koz Kalesi (Kürşat Kalesi) : Aynı adla anılan köyün yakınındadır. Eski çağlarda kullanılan ve Altınözü tarafınca gelip Harbiye'den geçerek Antakya'ya giren Kuseyr yolu üzerindedir. Bu kalenin Antakya'nın cenup bölgesini güven altına alabilmek amcıyla Antakya Prensliği döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Antakya Latin Patriğinin de ikamet etmiş olduğu yer olan kale, 1268 senesinde Baybars tarafınca kuşatma sonucunda teslim alındı. Bir tepeyi içine alacak şekilde meydana getirilen kalenin yalnız büyük blok taşlarla inşa edilmiş olan yarım daire şeklindeki iki burcu ayakta olup, başka kısımları harap ve belirsiz durumdadır.

Ad: hatay bakras kalesi.jpg
Bakras Kalesi : Aynı adla anılan köyün derhal üst tarafındadır. Köyün yolu Antakya-İskenderun yolunun 27. Km.'sinden ayrılır. Yolun batısında, dağların içinde sarp bir tepe üstüne yapılmıştır. Strabon'un bu kaleden bahsettiğine bakılırsa, zamanı çok eski olmalıdır. Kale önceleri Belen geçidinin girişini, Antakya kurulduktan sonrasında ise Seleukos başkentini koruma gayesine hizmet etti. Haçlılar döneminde de, Antakya Prensliği'nin kuzeyde en mühim müdafa noktasıydı. Bir çok kez el değiştirdikten sonrasında Templier Şövalyeleri'nin eline geçen kale 1268 senesinde Baybars tarafınca kuşatılarak zaptedildi. Bir çok kattan oluşan ve bir alay askeri barındıracak büyüklükte olan kale genel olarak harap olmaya yüz tutmuş olmakla beraber, bir sürü mekanları sağlam durmaktadır.

Karamurt Hanı : Antakya-İskenderun yolunu Bakras'a bağlayan yolun ortasına rastlar. Osmanlı döneminde kullanılan anayol üzerindedir. Kanuni Sultan Süleyman Belen'le beraber burada da bir han yaptırmıştı. Zaman içinde bu han harap oldu. 1704 senesinde enişte Hasan Paşa aynı yerde büyük bir han yaptırdı, derbent teşkilatı kurdurdu. Hanın yaşaması için kendi adına bir de vakıf oluşturdu. Bu handan günümüze yalnız duvar kalmıştır. Han yakınındaki tek gözlü köprü ise halen kullanılmaktadır.

Payas Kalesi Payas'ta Sokullu Külliyesi'nin batısındadır. Burada eskiden harap bir kale vardı. Sahilde inşa edilen Payas Limanı ile tersanenin güvenliği için 1567 senesinde kale ve hendeği tamamen sökülerek tekrardan yapılmış oldu, yapımı 1571 senesinde tamamlandı. Son yüzyıl içinde hapishane olarak kullanıldı.

Cin Kulesi Kale ile liman içinde, derhal hemen aşağıdaki limanı korumak için 1577 senesinde inşa edilmiştir. Eskiden “İskele Kalesi†adıyla anılan bu yapı 360 derecelik görüş alanına haiz bir karakol kulesidir.

Sarıseki Kalesi : İskenderun - Payas içinde eski anayol güzergahı üzerindedir. Hellenistik dönemde ya da Haçlılar döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Harap haldeki kalenin Yavuz Sultan Selim döneminde tekrardan yapımına başlandı, ama Kanuni Sultan Süleyman döneminde tamamlanabildi. Kısmen ayakta olan kale halen askeri bölge içindedir.

Ad: Ş
Şalan Kale : Nur (Amanos) Dağları üstünden aşarak İskenderun Körfezi ile Kırıkhan Ovasını birbirine bağlayan eski dağ yolu üstünde, Değirmendere civarlarında sarp bir tepe üzerindedir. Harap halde ve yalnız duvarı ayakta olan kalenin Haçlılar dönemine ait olduğu ve yolun güvenliği için yapıldığı sanılmaktadır. Kaalee Şuğlan, Çivlan, Şıvlan benzer biçimde adlarla da anılır.

Darbısak Kalesi ve Bayezid Bestami Makamı : Kırıkhan'ın kuzeyinde Alaybeyli Köyü'nün derhal önünde bir tepe üzerindedir. Bu kale Antakya Haçlı Prensliği döneminde yörenin mühim kalelerinden birisi idi. Hem İskenderun Körfezinden gelen dağ yolunun şark girişinin, hem de Belen geçidini şimal girişinden güvenliğini sağlıyordu. 1268'de Baybars tarafınca alındıktan sonrasında önemini yitiren Kale uzun süre terk edilmiş halde kalmış, 19. yüzyıl sonlarında burada Karamürselzade Mustafa Şevki Paşa tarafınca İslam evliyalarından Bayezid Bestami adına bir cami ve ziyaret yeri yaptırılmıştır. Kalenin bir takım kısımları kısmen ayaktadır. Cami ve Bayezid Bestami'nin makamı her yıl binlerce ziyaretçi tarafınca ziyaret edilir. ​

GELENEK VE GÖRENEKLER EVLENME GELENEĞİ



Evlenmelerde, toplumsal konum, geçim düzeyi ve etnik ayrılıklar belirleyici etkenler arasındadır. Antakya, İskenderun benzer biçimde merkezlerde bu anlayış büyük seviyede değişmekle beraber, diğer ilçeler ve kırsal kesimde tesirini sürdürmektedir. Genel anlamda görücü yöntemi yaygındır. Görücü gidilen kızın yanında, ailesinin de özellikleri soruşturulur. Pozitif netice alınırsa, babası, şahıs ile kızı istemeye “Dünürlüğe†gider. Bu “Söz Kesimi†anlamındadır, nişan-düğün tarihleri çeyiz, başlık kararlaştırılır. Başlık, Antakya'da “Hakâ€, Reyhanlı'da “Kan Parasıâ€, Samandağ'da “Besleme Hakkı†diye adlandırılır. Nişan salonda değildir ise kız evinde yapılır. Hanım-erkek eğlenilir. Kimi yerlerde ise mevlit okutulur. Düğün çoğu zaman pazar ya da perşembe günü yapılır. Kentlerde nikah çağrısı, kasabalarda ise “Okuntu†gönderilir. İskenderun'da “Maşta†denen hanım, kapı kapı gezerek düğüne davet eder. Düğünden bir gece ilkin kına gecesi yapılır. Aynı gün gündüz gelin hamamı yapılır. Düğün günü kız evinde yüksek bir ağaca bayrak çekilir. Düğünler çoğu zaman yemekli olur. 1 hafta öncesinden ekmek açılır, etli yemekler ağır basar, konuklara yörede “Tini†denen incir rakısı sunulur. Kına gecesi, kız evine getirilen çeyiz, kız evininkiyle beraber oğlan evine gönderilir. Gelin odasında sergilenir. Ertesi gün düğün alayı gelin almaya gelir. İkindiye doğru, gelin otomobile bindirilir. Anası ve kız kardeşi de yanında oturur. Alay, gelin otomobilinin arkasından gelir. Gelinin kapısına eve bağlı olsun diye bir topak hamur harcı yapıştırılır. Ertesi gün, İskenderun ve Yayladağı'nda “Süpha Günü†diye adlandırılır. Hanımlar türlü armağanlarla gelin görmeye gider. Bir çok gün sonrasında kız evine gidilir, akrabalar yemeğe çağrılır.

DOĞUM VE ÇOCUKLA İLGİLİ GELENEKLER

Yakın yıllara değin, bağ, bahçe ve tarla tarımı Hatay'ın başlıca geçim kaynağıydı. Çocuk ailenin işgücünü oluşturuyordu. Geçmişte 6'dan az evladı olanların kınandığına rastlanmıştır. Adam çocuğa daha çok ehemmiyet verilir. Evladı olmayanlar yatıra gider, mum diker ve adak adar. Doğumda çocuğun göbeğini kimi yerlerde gelinin kaynanası ya da eltisi keser. Çocuk doğar doğmaz yıkanır, terlememesi, ter kokmaması için tuzlanır. Çocuğun yaşaması dileğiyle, adam evlatların saçları kesilir, tepede bir tutam bırakılır. Uzadıkça çevresi kesilir. Bu yedi yaşına kadar sürer sonrasında adağın yapıldığı yatıra gidilir, saç törenle kesilir. Yörede, diş hediği geleneği yaygındır. Bir kalbura Kur'an, ayna, makas, kitap ve altın konur. Çocuk da bunların üzerine oturtulur. Cuma selası verilirken, kaynatılan hedik, çocuğun başından dökülür. Dişleri sağlam olsun diye, sağlam dişli birinin ağzına almış olduğu hedik ipliğe dizilir, çocuğun omuzuna iğnelenir.

YÖRESEL EL SANATLARI

Sanayileşme ve Kentleşmeyle beraber Hatay'da dokumacılık ve İşlemeciliğe dayalı el sanatları yavaş yavaş ortadan kalkmıştır. Günümüzde ufak çapta sürdürülen el sanatları ipek dokumacılığı, ağaç oymacılığı, hasır örmeciliği, taş işlemeciliği ve defne yağı kullanılarak meydana getirilen defne (gar) sabunu yapımıdır. İpek dokumacılığı Samandağ ve Harbiye yöresinde aile işletmelerinde sürdürülmekte olup, büyük ilgi çekmektedir. Harbiye'de eski uygarlıklara ait zamanı eserlerin taklitleri taş üstüne işlenerek üretilmekte ve pazarlanmaktadır. Altınözü'nün Paslıkaya ve Antakya'nın Sofular Köyünde üretilen sap ve hasır örme işleri turistler tarafınca çok ilgi çekmektedir. Bilhassa hasır tabak ve tepsiler Hatay'ın simgesi haline gelmiştir. Ağaç işlemeciliği ildeki köklü zanaatlardandır. Mobilyacılığa bağlı olarak gelişmiştir.

HALK MüZİĞİ VE HALK OYUNLARI
Hatay Türküleri : Çukurova bozlaklarının etkilerini taşıyan Hatay türküleri genel olarak Gâvur Dağı yöresi özelliklerini yansıtır. Yörede söylenen uzun havalar ya Gâvur Dağı ve Barak ağzı uzun havaları, ya da bunların etkilerini taşıyan emsalsiz ezgilerdir. Yaygın olarak söylenen uzun havalar genel olarak Hüseyni makamı ile bu makama akraba makamlardır. Halk müziği yönünden Antakya türkülerinin başka ilçelerden değişik bir yapısı vardır. Türk Sanat Müziği karakteri taşıyan ve bu müziğin makam sisteminden büyük seviyede etkilenen Antakya türküleri bilhassa kupleler arasındaki uzun, ölçü devam eden “aaah†ya da “amaan†benzer biçimde sözcüklerle dikkati çeker (Örnek: Altın Tasta Gül Kuruttum). Antakya'da eskiden bahar aylarında halk doğaya açılır (sahraya çıkar), yeşillik, ağaçlık yerlerde salıncaklar kurarak eğlenir, türküler söylenirdi. Bu sırada salıncakların salınımına uygun olarak (2/4'lük, 4/4'lük ritimde) söylenen türkülere “sallangaç türküleri†ismi verilirdi. Bununla birlikte düğünlerde, hanımlar dışarıda oynamadıkları için kapalı yerlerde kendi aralarında eğlenir, oynarlardı. Bu eğlence esnasında darbuka ya da bakır leğen çalarak çoğunluğu doğaçlama olan oyun türküleri söylerler, türkülerden sonrasında “ha ha†lar söyleyip bunun arkasından zılgıt çekerlerdi.
Türkülerin Isimleri :
  • Gül Kuruttum
  • İki geyik bir derede
  • Hanım otomobile binmiş
  • Derelerde biter haşiş
  • Tütüncüden tütün aldım
  • Yüksek minarede
  • Aman aman Bağdatlı
  • Ninam
  • Vapur gelir aka aka
  • Elmas dolu çekmece
  • Doktor başı
  • Samancılar saman çeker
  • Lofçanın altında kuyu
  • Altın tasta gül kuruttum
  • Pınara vurdum kazmayı
  • Berber
  • Meryem
  • Cemal
  • Kına havası
  • Atladım indim eşiği
  • Yaprak gazellendi
  • Bağdadın hamamları
  • Hasan dağı
  • Eli elime değdi
Hatay Halk Oyunları : Hatay'da oynanan oyunlar halay grubuna girer. Yöremizde davul, zurna, def, zil, argun ve dümbelek ile çalınıp oynanan bu oyunlarda daha çok karakter olarak sevgi, luk, öykünmek ve ağıt (dertlenme) mevzuları işlenir. Hatay oyunları Adana, Gaziantep yöreleri ile benzerlik gösterir. Bununla birlikte yörede çerkez oyunları da oynanmaktadır.

İlimizde halen oynanmakta olan başlıca halk oyunları şunlardır :
  • Halebi
  • Deliarap
  • Kaba
  • Kırıkhan
  • Küllük
  • Hizmeli
  • Koyser
  • Zennube
  • Garibin ayağı
  • Arci
  • Şerci
  • Yağlık kenarı
  • Rişko
  • Eli elime değdi
  • Havuş
  • Bağdat'ın hamamları
HATAY'IN ANAVATANA KATILIŞI VE SONRASI

23 Haziran 1939 günü Türkiye ile, simgesel te olsa Milletler Cemiyeti yasasına bakılırsa mandaterlik sıfatı devam etmekte olan Fransa içinde, Fransa'nın bölge üstündeki yetkilerinin Türkiye'ye devrini elde eden “TüRKİYE İLE SURİYE ARASINDA TOPRAK MESELESİNİN KESİNLİKLE ÇÖZüMüNE İLİŞKİN ANLAŞMA†imzalandı. Hiçbir gizli saklı maddesi olmayan ve geleceğe yönelik hiçbir yargı içermeyen bu anlaşmaya bakılırsa Fransa, işgalle ele geçirdiği ve Milletler Cemiyeti kararıyla mandater belirleme edildiği bölge üstünde kendisine tanınmış olan tüm hak ve yetkileri hukuki yoldan ve kayıtsız şartsız Türkiye'ye devrediyor, Türk hükümeti Fransız uyruklulara ait olan Suriye ve Lübnan Bankası, Reji idaresi, Elektrik Şirketi, İskenderun Liman Şirketi, telefon şebekesi benzer biçimde kuruluşları, bedelini nakten ödeyerek satın aldı. Bundan sonrasında Hatay'ın Türkiye'ye katılmasının önünde hiçbir engel kalmamıştı. Anlaşmanın imzalandığı haberi Hatay'a ulaşınca resmi dairelerden Hatay Devleti bayrakları indirildi, yerine Türk Bayrakları çekildi. Kent Türk Bayrakları ile süslendi. 28 Haziran 1939 günü Hatay Hükümetinin bakanlıkları lağvedildi. Bakanların görevi bitmiş oldu. Türkiye Başkonsolosluğu da faaliyetine son verdi. Tüm yetkiler Cevat Açıkalın'da toplandı. Hatay Devleti'nin sona ermesi ve Türkiye'ye Katılış : Bu gelişmelerden sonrasında Hatay Millet Meclisi başkanlığı Meclisi muhteşem toplantıya çağırdı. 29 Haziran 1939 günü günü saat 16:00'da toplanan Mecliste “Türk topluluğunun ayrılmaz bir parçası olan Hatay'ın anavatana kavuştuğunu bir kararla tespitini†isteyen 39 imzalı önerge üstünde konuşmalar yapılmış oldu. Sonuçta, önerge ve Abdulgani Türkmen'in “Hatay Millet Meclisinin dağılmasına†dair teklifi oybirliği ve alkışlarla kabul edildi. Böylelikle Hatay Devleti kendi istek ve iradesiyle kendi varlığına son vererek Türkiye'ye katılmış oluyordu. Devlet Reisi Tayfur Sökmen ve Başvekil Dr.Abdurrahman Melek 2 Temmuz 1939 günü Hatay'dan ayrıldılar. Bundan sonrasında, imzalanan anlaşma esaslarına bakılırsa, Antakya Kışlası'nda simgesel olarak bulunan Fransız birlikleri Hatay'dan taşınmaya başladı. Taşınma işlemi 23 Temmuz 1939'a kadar tamamlanacaktı. Hatay anlaşmasında Hatay Devleti uyruklu olanlara Türkiye ya da Suriye uyruklarından birisini seçmeleri için süre tanındığından, Suriye uyruğunu geçenler göç ettiler. Ayrıca Suriye ve Türkiye temsilcilerinden oluşan ortak sınır komisyonu şimdiki sınırı belirledi. 7 Temmuz 1939 tarih ve 3711 sayılı Kanunla Hatay Vilayeti kuruldu ve Seyhan'dan Dörtyol kazası, G.Antep'ten Islahiye'ye bağlı Hassa nahiyesi (kaza olarak) alınarak Hatay'a bağlandı. [​IMG] Güven Genel Müdürü iken Hatay Valiliğine atanan Şükrü Sökmensüer 18 Temmuz 1939 günü Hatay'a geldi. 19 Temmuz günü Olağanüstü Murahhas Ortaelçi Cevat Açıkalın Hatay'dan ayrıldı. Kışlada yapılacak merasim için lüzumlu hazırlıklar tamamlandı.


23 Temmuz 1939 sabahı Hatay'da kalan son Fransız kıtası kışladan saat 07:30'da çıktı. Türk ve Fransız birliklerinin beraber katıldıkları törende 07:45'de Kışladaki Fransız bayrağı indirildi ve derhal yerine İstiklal Marşı eşliğinde Türk Bayrağı çekildi. Bu netice, töreni izleyen mahşeri kalabalık tarafınca coşkunca alkışlandı. Hatay'ın anayurda katılma işlemleri tamamlanmıştı. Bu mutlu vaka şehirde ve tüm Hatay'da şenliklerle kutlandı. BAYRAK TÖRENİ İkinci Dünya Savaşı yılları Hatay'da sıkıntılar içinde geçti. 1940 senesinde yapılmaya başlanan ve Türk- İngiliz ortaklık ile meydana getirilen İskenderun iskelesi 8 Ocak 1945 günü törenle hizmete açıldı. Ağustos 1945'te Fatikli köyü merkez olmak suretiyle,â€Altınözü†adıyla yeni bir ilçe kuruldu. Aynı senenin Kasım ayında Asi nehrinin yatağında tarama, derinleştirme oluşumlarına başlandı. İskenderun hava meydanı Nisan 1946'da tayyare seferlerine açıldı. Yolcu taşıyan ilk tayyare 1 Mayıs 1946 günü kalktı. Her gün Adana ve İstanbul'a karşılıklı tayyare seferleri vardı. 2 Ocak 1948 tarihinde Süveydiye bucağı “Samandağ†ismini ile birlikte ilçe oldu. 1960 yılı ortalarında İskenderun'da Hatay'ın ilk radyo istasyonu kuruldu ve iki yıl gösterim yaptıktan sonrasında Kasım 1962'de kapanmış oldu. İskenderun-Batman petrol boru hattı 4 Ocak 1967'de hizmete açıldı. Antakya'da Asi nehri üstünde bulunan ve şehrin iki yakasını birbirine bağlayan zamanı köprünün yıkım emek harcamaları Nisan 1970'te başladı. Yeni köprünün yapımına da beraber başlanmıştı. Yeni köprü (Ata Köprüsü) Aralık 1970 sonunda tamamlandı ve 13 Ocak 1971 günü törensiz hizmete açıldı. Yapımına 1969 senesinde başlanan İskenderun Demir Çelik Fabrikası 28 Aralık 1975 günü hizmete açıldı. Erzin 1988 senesinde Dörtyol'dan ayrılarak ilçe oldu. Belen 1990 senesinde İskenderun'dan, Kumlu aynı yıl Reyhanlı'dan ayrılarak ilçe oldu. 1992 senesinde Mustafa Kemal üniversitesi kuruldu. TRT tarafınca kurulan Hatay İl Radyosu 20 Nisan 1995 günü hizmete açıldı. Hatay Havaalanının yapımına Mart 2002'de başlandı.





  • Hatay Havaalanı - Hatay


  • Hatay Cumhuriyeti (Hatay Devleti)


  • Reyhanlı - Hatay


 

YORUMLAR

Ad

Anlamı Nedir?,22,Biyoloji Konu Anlatımı,25,Cilt Bakımı,82,Coğrafya Ders Anlatımı,978,Genel,46,Güzel Sözler,16075,Music,1,Ne Nedir?,32164,Resimli Sözler,4111,Saç Sağlığı,119,Sağlık Bilgileri,1596,Soru-Cevap,10236,Sports,1,Tarih Konu Anlatımı,5,Teknoloji,36,Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı,2,
ltr
item
Ders Kitapları Konu Anlatımı: Hatay
Hatay
http://www.muhteva.com/wp-content/uploads/2017/04/51557d1466564331-hatay-hatay1.jpg
Ders Kitapları Konu Anlatımı
https://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/hatay.html
https://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/hatay.html
true
5083728687963487478
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi hiçbir mesaj bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Cevap Cevabı iptal Silmek Cevabı iptal Home SAYFALARI POST Hepsini gör SİZİN İÇİN ÖNERİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH Tüm Mesajlar İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Pazar Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Şu anda... 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago İzleyiciler Takip et THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Tüm Kodunu Kopyala Tüm Kodunu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalanmıştır. Kodları / metinleri kopyalayamıyor, kopyalamak için lütfen [CTRL] + [C] tuşlarına (veya Mac ile CMD + C'ye) basınız Table of Content