KADIN HAKLARI NELERDİR, YAZABİLİR MİSİNİZ ? Eğitimde Eşitlik 18. yüzyılda okuma yazma olanağı bulan kadınlar, içinde bulundukları...
KADIN HAKLARI NELERDİR, YAZABİLİR MİSİNİZ ?
Eğitimde Eşitlik
18. yüzyılda okuma yazma olanağı bulan kadınlar, içinde bulundukları eşitsiz durumu sorgulamaya başladılar. Toplumsal etkinliklerden uzak tutulmalarından, dünyalarının evle sınırlandırılmasından kim sorumluydu?
Aydınlanma Çağı'nın ünlü düşünürlerinden Jean Jacques Rousseau'nun "doğayla uyumlu bir yaşam" önerisi, doğurgan olan kadının doğal olarak çocuğuna bakması, onu yetiştirmesi gerektiği sonucunu getiriyordu. Rousseau'ya göre kadının yeri eviydi. Rousseau gibi düşünmeyen ve kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olduğu bir toplum önerisi sunan İngiliz düşünürü William Thompson, kadının eve hapsedilmesine ve evlenmekten başka seçeneği olmayışına karşıydı. Sosyalist Charles Fourier ise kadının eğitiminin salt eve yönelik değil, siyasal ve toplumsal yaşama katılmak için hazırlayıcı olmasını öneriyordu.
19. yüzyılda Fransa'da kızların ortaöğrenim hakkı zorlu mücadeleler sonunda elde edildi. üniversiteye ise ancak yüzyılın sonunda gireÂbildiler. Buna erkek öğrenciler büyük tepki gösterdi. ABD'de, New York'ta 1865'te ilk kez kadınlar için bir tıp fakültesi açıldı. ünlü İngiliz yazarı Virginia Woolf "Kendine Ait Bir Oda" (A Room of One's Own; 1928) adlı denemesinde bir kadının üniversite kitaplığıÂna bile ancak bir tavsiye mektubuyla ya da saygın bir erkeğin yanında girebildiğinden yakınırken, kitaplıklara kilit vuranların özgürce düşünmesine engel olamayacağını beÂlirtir.
Çalışma Yaşamında Eşitlik
19. yüzyılın başlarında İngiltere'de ilerici çevÂrelerde yeni bir toplum biçimi tartışılıyor, kadını köleleştiren ev işlerinin toplumsallaştırılması, üretimin eşit paylaşımı isteniyordu. Buna karşı yıkıcı bir rekabetin var olduğu kapitalist toplum düzeninde, kadınların özÂgürlüğünün bir hayal olduğu, siyasal ve medeÂni haklara sahip olsalar da, var olan koşullarÂda onlardan yararlanamayacakları öne sürüÂlüyordu.
1800'lerin ortalarında baş gösteren toplumÂsal hareketlerde kadınlar hak isteminde hep en önde mücadele etti. İşçi kadınlar düşük ücretlere, işsizliğe, yapmak zorunda kaldıklaÂrı ağır işlere, öteki kadınlar ise ekonomik ve siyasal haklardan yoksun bırakılmaya başkaldırdılar. İlk sosyalistlerden ve feministlerden Flora Tristan (1803 - 44) kadının özgürleşmesiÂnin tüm emekçilerin özgürleşmesinden bağımsız olamayacağını savundu.
Kari Marx ve "modern çekirdek aile kadıÂnın evcil köleliği üzerine kuruludur", diyen Friedrich Engels, elde bulunan antropolojik verilerle, tarihsel değişim içinde ailenin yapıÂsını incelediler. Sanayi Devrimi'yle birlikte üretim ilişkilerindeki değişim, cinsler arasınÂdaki, ana baba ve çocuklar arasındaki ilişkileÂre de yansımıştı. Kadınların ucuz emekçiler olarak fabrikalarda çalışmaya başlaması başÂlangıçta erkek işçilerin direnişiyle karşılaştı. Kadınların üretimde yer almasının aileyi yıkıÂma götüreceği savı öne sürüldü. Sosyalist düşünürlerden Proudhon, kadının yerinin evi olduğunu, iyi bir eş ve ana olmaktan öte bir amacı olamayacağını savundu. Oysa 19. yüzÂyılın önde gelen düşünürleri ve sosyalistleri, kadınların ezilmişliğini yaratan koşulları ortaÂdan kaldırmak istiyordu. Alman sosyalist önderlerinden Kari Liebknecht ve August Bebel 20 yaşın üzerindeki tüm Alman yurttaşÂlarına, kadın erkek farkı gözetilmeksizin geÂnel, eşit ve gizli oy hakkı tanınması ve hukuksal açıdan kadınlara karşı ayrımcı yasaların kaldırılmasını Sosyalist Parti programına aldırmayı başardı. Bebel, 1883'te yayımlanan "Kadın ve Sosyalizm" (Die Frau und der Sozialismus) adlı kitabında kadın sorununu ilkçağÂlardan alarak çeşitli yönleriyle inceledi ve çözüm önerileri getirdi.
BAKINIZ >>>>>>
İslam ve Kadın Hakları
Kadın Hakları ve Kadının İnsan Hakları
Yabancı ülkelerdeki kadın hakları nelerdir?
Kadının insan hakları kavramını Birleşmiş Milletler süreçlerine sokan Haziran 1993 Viyana Dünya İnsan Hakları Konferansı uluslararası kadın hareketi için bir dönüm noktası oldu. 1993 Konferansı'nın kadın haklarının insan hakları olduğunu dünya gündemine taşımak için iyi bir fırsat olduğu düşüncesiyle harekete geçen dünya kadınları, dünyanın dört bir köşesinden kadın kuruluşlarının ve bağımsız kadınların katıldığı büyük bir Kadının İnsan Hakları kampanyasında buluştu. Bu başarılı kampanya sonunda devletler düzeyindeki Dünya İnsan Hakları Konferansı “kadınların ve kız çocuklarının insan haklarının evrensel insan haklarının ayrılmaz, bölünmez ve vazgeçilmez bir parçası†olduğunu kabul etti. O güne kadar, “özel alan†içinde yer aldıkları için devletlerin yetki alanına girmediği varsayılmış insan hakları ihlalleri, devletler arası resmi konferansların gündemlerine uluslararası kadın hareketi tarafından sokulmuş oldu.
Kadının insan hakları kavramını Birleşmiş Milletler süreçlerine sokan Haziran 1993 Viyana Dünya İnsan Hakları Konferansı uluslararası kadın hareketi için bir dönüm noktası oldu.
Kadının insan hakları kavramını Birleşmiş Milletler süreçlerine sokan Haziran 1993 Viyana Dünya İnsan Hakları Konferansı uluslararası kadın hareketi için bir dönüm noktası oldu.
- Aralık 1993'te özel olarak kadına karşı şiddeti ele alan ilk insan hakları belgesi olan “Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Bildirge†BM Genel Kurulu'nda kabul edildi.
- 1994'te BM İnsan Hakları Komisyonu'na kadına yönelik şiddet konusunda özel bir raportör atanması ve kadın haklarının BM İnsan Hakları mekanizmaları içine dahil edilmesi kararlaştırıldı.
- Süreç, 1994'te Kahire'de yapılan ICPD, 1995'te Pekin'de yapılan Dünya Kadın Konferansı ve 2000'de New York'ta yapılan Pekin+5 BM Özel Oturumuyla devam etti.
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Eğitimde Eşitlik
18. yüzyılda okuma yazma olanağı bulan kadınlar, içinde bulundukları eşitsiz durumu sorgulamaya başladılar. Toplumsal etkinliklerden uzak tutulmalarından, dünyalarının evle sınırlandırılmasından kim sorumluydu?
Aydınlanma Çağı'nın ünlü düşünürlerinden Jean Jacques Rousseau'nun "doğayla uyumlu bir yaşam" önerisi, doğurgan olan kadının doğal olarak çocuğuna bakması, onu yetiştirmesi gerektiği sonucunu getiriyordu. Rousseau'ya göre kadının yeri eviydi. Rousseau gibi düşünmeyen ve kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olduğu bir toplum önerisi sunan İngiliz düşünürü William Thompson, kadının eve hapsedilmesine ve evlenmekten başka seçeneği olmayışına karşıydı. Sosyalist Charles Fourier ise kadının eğitiminin salt eve yönelik değil, siyasal ve toplumsal yaşama katılmak için hazırlayıcı olmasını öneriyordu.
19. yüzyılda Fransa'da kızların ortaöğrenim hakkı zorlu mücadeleler sonunda elde edildi. üniversiteye ise ancak yüzyılın sonunda gireÂbildiler. Buna erkek öğrenciler büyük tepki gösterdi. ABD'de, New York'ta 1865'te ilk kez kadınlar için bir tıp fakültesi açıldı. ünlü İngiliz yazarı Virginia Woolf "Kendine Ait Bir Oda" (A Room of One's Own; 1928) adlı denemesinde bir kadının üniversite kitaplığıÂna bile ancak bir tavsiye mektubuyla ya da saygın bir erkeğin yanında girebildiğinden yakınırken, kitaplıklara kilit vuranların özgürce düşünmesine engel olamayacağını beÂlirtir.
Çalışma Yaşamında Eşitlik
19. yüzyılın başlarında İngiltere'de ilerici çevÂrelerde yeni bir toplum biçimi tartışılıyor, kadını köleleştiren ev işlerinin toplumsallaştırılması, üretimin eşit paylaşımı isteniyordu. Buna karşı yıkıcı bir rekabetin var olduğu kapitalist toplum düzeninde, kadınların özÂgürlüğünün bir hayal olduğu, siyasal ve medeÂni haklara sahip olsalar da, var olan koşullarÂda onlardan yararlanamayacakları öne sürüÂlüyordu.
1800'lerin ortalarında baş gösteren toplumÂsal hareketlerde kadınlar hak isteminde hep en önde mücadele etti. İşçi kadınlar düşük ücretlere, işsizliğe, yapmak zorunda kaldıklaÂrı ağır işlere, öteki kadınlar ise ekonomik ve siyasal haklardan yoksun bırakılmaya başkaldırdılar. İlk sosyalistlerden ve feministlerden Flora Tristan (1803 - 44) kadının özgürleşmesiÂnin tüm emekçilerin özgürleşmesinden bağımsız olamayacağını savundu.
Kari Marx ve "modern çekirdek aile kadıÂnın evcil köleliği üzerine kuruludur", diyen Friedrich Engels, elde bulunan antropolojik verilerle, tarihsel değişim içinde ailenin yapıÂsını incelediler. Sanayi Devrimi'yle birlikte üretim ilişkilerindeki değişim, cinsler arasınÂdaki, ana baba ve çocuklar arasındaki ilişkileÂre de yansımıştı. Kadınların ucuz emekçiler olarak fabrikalarda çalışmaya başlaması başÂlangıçta erkek işçilerin direnişiyle karşılaştı. Kadınların üretimde yer almasının aileyi yıkıÂma götüreceği savı öne sürüldü. Sosyalist düşünürlerden Proudhon, kadının yerinin evi olduğunu, iyi bir eş ve ana olmaktan öte bir amacı olamayacağını savundu. Oysa 19. yüzÂyılın önde gelen düşünürleri ve sosyalistleri, kadınların ezilmişliğini yaratan koşulları ortaÂdan kaldırmak istiyordu. Alman sosyalist önderlerinden Kari Liebknecht ve August Bebel 20 yaşın üzerindeki tüm Alman yurttaşÂlarına, kadın erkek farkı gözetilmeksizin geÂnel, eşit ve gizli oy hakkı tanınması ve hukuksal açıdan kadınlara karşı ayrımcı yasaların kaldırılmasını Sosyalist Parti programına aldırmayı başardı. Bebel, 1883'te yayımlanan "Kadın ve Sosyalizm" (Die Frau und der Sozialismus) adlı kitabında kadın sorununu ilkçağÂlardan alarak çeşitli yönleriyle inceledi ve çözüm önerileri getirdi.
BAKINIZ >>>>>>
İslam ve Kadın Hakları
Kadın Hakları ve Kadının İnsan Hakları
Yabancı ülkelerdeki kadın hakları nelerdir?
YORUMLAR