E ski İstanbul’da evlendikten az vakit sonrasında evladı olmayan hanım, kocası ve ailesi için bir kaygı nedeniydi. Hanım bu şartları bundan ...
E
ski İstanbul’da evlendikten az vakit sonrasında evladı olmayan hanım, kocası ve ailesi için bir kaygı nedeniydi. Hanım bu şartları bundan ötürü kendini utangaç ve suçlu hissederdi. Kısırlık bir karı için şifasız bir hastalık, bir yıkım olarak görülür; kocası için de hem maddi hem içsel bir yük benzer biçimde yorumlanırdı.
İstanbul’da eskiden karısı kısır olan adam tekrar evlenmek suretiyle aileyi çocuksuzluktan kurtarmaya çalışırdı. İkinci hanım çocuk doğurduğu ve bu çocuk da adam olduğu takdirde ilk hanım evin içinde varlığı ile yokluğu belirsiz, güçsüz bir duruma düşerdi. İkinci kadının evindeki itibarı bu durumda daha da artar; sonuçta ilk eş, ya baba evine döner ya da bu işkenceye katlanırdı.
İlk karısından evladı olmayan adamların bir bölümü doğuramayan bayanları boşamayı tercih ederlerdi. Bu, çocuk sahibi olmak, soyunu devam ettirmek ve yeni kurulacak aileyi sarsıntıdan kurtaracak en doğru ve çıkar yol olarak kabul edilir; başka boşanmalara çoğu zaman iyi gözle bakmayan toplumda bir mealde hoşgörüyle karşılanırdı. Kısır karısıyla yaşamaya devam eden erkeklerden bazıları da anasız babasız, kimsesiz bir evladı evlat edinerek büyütüp yetiştirirdi.
1. Hamama gidilerek bel çektirilirdi.
2. Üç gün süresince hamama gidilir, hamamda sıcak su dolu kurnaya oturtulurdu.
3. Evindeki büyük bir kazana su doldurulur ve bir miktar kül atılarak kaynatılır, su kaynarken kül iyice karıştırılır sonrasında kazan alevden alınarak tahammül edilecek kadar soğuması beklenir, evladı olmayan hanım ayakları dışarıda olmasına rağmen kazanın içinde oturtulurdu. Kazandaki su bununla beraber kuru bir sabunla durmadan köpürtülür, hanım bu su içinde uzunca müddet kalırdı.
4. Doğuran bir kadının “son”u (plasenta) alınarak hamama gidilir ve evladı olmayan hanım bunun üstüne oturtulurdu.
5. Pamuğa sürülmüş beziryağı kullanılırdı.
6.. Arap saçından bir tutam çalınır, saç, kireç ve arsenikle karıştırılarak fındık büyüklüğünde hap haline getirilir; gene buna benzer olarak Arap saçından bir tutam çalınır, küçük çapta hamamotu ile fındık büyüklüğünde yuvarlanır, bu haplardan birisi kullanıldıktan sonrasında 10-15 dakika kurnada oturulur, sonrasında yatıp dinlenilirdi.
İlaç tedavisinin yanında içsel güçlerden yararlanmak, onların kerametinden medet ummak, eski İstanbullunun çocuk için başvurduğu çarelerdendi. İlk ziyaret yeri Eyüp Sultan Türbesi’ydi. Burada dört rekât namaz kılınır, namaz bitince dua edilerek dilekte bulunulur ve adak adanırdı. Bu adak da çok kere kurbandı.
Çifte Gelinler Türbesi’ne gidilir, türbeden toprak alınır, bu toprak pembe gaz (pamuk ya da ipekten ince saydam kumaş) içinde olur, bunun da ağız tarafı gelin teliyle bağlanırdı. Bu toprak türbedar tarafınca bir seneliğine verilir, evde yüksek bir yere ya da kadının yastığı altına konurdu. Bu ziyarette de adak adanır, bir süre sonra hanım hamile kalır ve doğurursa almış olduğu toprağı türbeye iade eder, adağını da yerine getirirdi. İstenen şey eğer olmazsa, şu demek oluyor ki hanım hamile kalmazsa, ilk kez alınan toprak geri verilerek tekrardan toprak alınır ve bu işlem üç kere tekrarlanırdı.
Çifte Gelinler Türbesi’ne gidilir, türbeden toprak alınır, bu toprak pembe gaz (pamuk ya da ipekten ince saydam kumaş) içinde olur, bunun da ağız tarafı gelin teliyle bağlanırdı. Bu toprak türbedar tarafınca bir seneliğine verilir, evde yüksek bir yere ya da kadının yastığı altına konurdu. Bu ziyarette de adak adanır, bir süre sonra hanım hamile kalır ve doğurursa almış olduğu toprağı türbeye iade eder, adağını da yerine getirirdi. İstenen şey eğer olmazsa, şu demek oluyor ki hanım hamile kalmazsa, ilk kez alınan toprak geri verilerek tekrardan toprak alınır ve bu işlem üç kere tekrarlanırdı.
Merkez Efendi Kuyusundan taş alınarak adak adanması da çocuk sahibi olmak için başvurulan işlemlerden biriydi. Taş evde yüksek bir mekanda kıbleye karşı saklanır ya da kadının yastığı altına konur, arzu yerine gelirse adak yerine getirilmiş olduğu benzer biçimde taş da kuyuya bırakılırdı. Sünbül Efendi Teknesi’nden gül fidanı alınarak bahçeye dikilmesi ve tekkeye adak adanması da bu nedenle başvurulan işlemlerdendi. Ya da Baba Cafer Türbesi’nden mum alınır, adak olunca mum geri götürülürdü. Türbedara vaatlerde bulunulur, sürekli mumlar yakılırdı
Doğan çocuklar, anneleri hangi türbeyi ziyaret etmişse oraya bağlı sayılırlardı. Bir takım aileler doğar doğmaz evladı yere koymadan o türbeye götürürler, sonrasında eve getirirlerdi. Bağlı çocuklar, türbede yatan veliye borçlu sayılır ve bu itibarla büyüdükten, hatta delikanlılık çağma ulaştıktan sonra dahi o türbeyi bazen ziyaret etme mecburiyeti altına girerlerdi. Bu şekilde ufaklıklara “erenlere karışmıştır” denilerek, halk içinde büyük saygı gösterilirdi.
YORUMLAR