Küreselleşme Nedir?

Küreselleşme , ekonomik, toplumsal, teknolojik, kültürel, politik ve ekolojik açılardan global bütünleşmenin, entegrasyon ve dayanış...

Küreselleşme, ekonomik, toplumsal, teknolojik, kültürel, politik ve ekolojik açılardan global bütünleşmenin, entegrasyon ve dayanışmanın artması anlamına gelmektedir. Değişik ülkeler arasındaki ekonomik ilişkilerin, her bir ulusal ekonominin diğerlerine bağlı olduğu bir dünya ekonomisi yaratma noktasına dek genişlemesidir. Hiçbir ülke kendine kafi değildir, hepsi de ürünlerini öteki ülkelerle değişime sokma ihtiyacını duyar. Potansiyel olarak, ekonominin uyumlu bir halde internasyonal ölçekte planlanmasının temelini döşeyeceği için, bütünleşmiş bir dünya ekonomisinin yükselmesi, aslında mecburi olarak negatif bir şey değildir.

Toplumsal adalete ve üretim araçlarının (fabrikalar, teknoloji, ana para) ortak mülkiyetine dayalı bir ekonomik sistemde, bu, insanlık için görülmedik bir ileri adıma olanak tanırdı. Fakat paracı sistem, üretim araçlarının hususi mülkiyetine ve her bir kapitalistin en yüksek kârı elde etmeye çalışmasına dayanır. Bu da gelişmeyi olanaksız kılar ve gezegendeki insanların çoğunun yaşam standartları düşerken, ufak bir azınlığın çok önemli seviyede zenginleştiği bir durum yaratır.










Ekonomik Alanda Küreselleşme : Ekonomik alanda küreselleşmenin başlangıcı 1800'lü yıllara dayanmaktadır. 1800'lü yılların başlarından itibaren bulgu ve icatlardaki artış sonucu ulaştırma ve haberleşmede erişilen yeni boyutlar sermayenin küreselleşmesi hareketlerini başlatmıştır. Birinci Dünya Savaşının başlaması ile ekonomide küreselleşme duraklama dönemine girmiş, İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Cenk dönemlerinde duraklama sürecini devam ettirmiştir. Ekonomide küreselleşme 1970'li yılların başlarından itibaren yeniden gündeme gelmeye başlamış, 1980'li yılların başlarında ise ABD'de muhafazakarların “piyasa ekonomisini devlet müdahalelerinden arındırma (deregulation) hareketleri†ile hız kazanmaya adım atmıştır. ABD'de başkan Reagan döneminde “daha serbestleştirilmiş bir dünya ekonomisi oluşturmak†amacıyla yeni politikalar üretilmeye başlanmıştır. 1989 senesinde Berlin duvarının çökmesiyle ABD hakimiyetinde tek kutuplu dünya düzeni oluşturma çabaları sonucu sermayenin küreselleşmesi hareketleri, azca gelişmiş, gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerin kısaca tüm dünyanın gündemine “yeni ekonomik düzen†adı altında yerleşmeye adım atmıştır. Yaşanmış olan bu gelişmeler sonucunda ulusal mali piyasaların aralarındaki sınırların bir çok ortadan kalkmak suretiyle küresel bir ana para piyasası oluşmaya başlamış, uluslar arası alanda yeni aktörlerin ve çokuluslu şirketlerin sayısında inanılmaz derecede artışlar meydana gelmiştir. Sermayenin küreselleşmesi mevzusunda süratli gelişmelerin yaşandığı bu dönemlerde azca gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin, ekonomilerinde yaşanmış olan olumsuzlukların etkisiyle borçlarını ödeyemez duruma düştükleri gözlenmektedir. Bu durum sermayenin küreselleşmesi sonucu sayıları ve etkinlikleri artan uluslar arası oyuncuları harekete geçirmiş, IMF ve Dünya Bankası benzer biçimde yönetimlerinde ABD'nin etkin olduğu uluslar arası mali kuruluşlar ülkeler arası ilişkilerde daha etken rol oynamaya başlamışlardır. Merkez olarak adlandırılan ve G-7 ülkeleri olarak da malum ABD önderliğindeki Japonya, Almanya, İngiltere, Fransa, Kanada ve İtalya benzer biçimde gelişmiş ülkeler, borç verdikleri ülkelerin yalnız mali politikalarına değil siyasal politikalarına da etkin olarak müdahale eder duruma gelmişlerdir. 1980'li yılların ortalarında Gorbaçov tarafınca SSCB'de başlatılan serbestleşme hareketleri, 1980'li yılların sonunda komünist sistemin hem ekonomik hem de politik alanda çöküşünü de bununla beraber getirmiştir. Bu zamanda ABD'li iktisat uzmanları, SSCB'den ayrılan ve yabancı ana paraya gereksinim duyan ülkelere küresel sistemin en mühim unsuru olan özgür piyasa ekonomisini kabul ettirme çabası içine girmişlerdir. Öte taraftan, jeopolitik güç merkezleri içinde yer edinen Çin'in Mao'nun ölümünden sonrasında (1979) küresel sermayenin hareketlendiği bu dönemlerde ekonomisini yaşamış olduğu güçlüklerden kurtarmak için çeşitli arayışlara girmiş olduğu gözlenmiştir. Yaşanmış olan bu gelişmeler, 1970'li yılların sonunda başlamış olan ve 1980'li yılların başlarından itibaren devam eden ABD'li muhafazakarların “piyasa ekonomisini devlet müdahalelerinden arındırma (deregulation)†hareketlerinin ya da küreselleşmenin 10 yıl benzer biçimde çok kısa bir sürede tüm dünyaya iyi mi yayıldığını gösterir kalite taşımaktadır. Sadece; evrensel düzeyde özgür piyasa ekonomisine geçiş, tüm ülke pazarlarının tek bir dünya pazarı haline gelmesi, mal ve hizmet aracılığı ile sermayenin serbestleştirilmesi benzer biçimde iddialı söylemlerle kurulan “yeni ekonomik düzen†bazı sorunları, ulusal ve uluslar arası alanda bazı ciddi tepkileri de bununla beraber getirmiştir. Açıklanan somut veriler, yeni ekonomik düzenin belirlenen amaçları gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceği yolundaki şüphelerin zaman içinde tepkilere hatta eylemlere dönüşmesine niçin olmuştur. Elde edilmiş veriler küreselleşme ile gelinen nokta mevzusunda bazı sonuçlara ulaşmak için kafi olmaktadır. Dünya Bankasının 1990 yılı itibariyle açıklamış olduğu rakamların yer almış olduğu Tablo-1 incelendiğinde; Tüm dünya nüfusunun yalnız %15.5'lik bölümünü oluşturan, ABD liderliğindeki gelişmiş ülkelerin dünya gelirlerinin (GSYİH) %73.2'sine, dünya toplam ihracatının ise 80.2'sine haiz olmaları, buna karşılık dünya nüfusunun %84.5'luk bölümünü oluşturan azca gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin dünya gelirlerinin sadece .8'ine, tüm dünyada meydana getirilen toplam ihracatın ise %19.8'ine haiz olmaları, oldukça garip bir durum olarak ortaya çıkmaktadır.

Siyasal Alanda Küreselleşme :




XVIII nci yüzyıldan Birinci Dünya Savaşına kadar olan dönemde dünyada örgütlenme biçimi, temelde büyük imparatorluklarının oluşturulması biçimine dayanmaktaydı. Bir yanda Orta Çağdan devam eden imparatorluklar (Osmanlı İmparatorluğu, Rusya, Çin, Japonya), öteki yanda ise yeni Avrupalı imparatorluklar (İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika, Avusturya_Macaristan İmparatorluğu, İspanya, Portekiz) yerkürenin büyük kısmını kendi sınırları içinde tutmaktaydılar. Günümüzdeki devletlerden bazıları bu imparatorluklar içinde barınmaktaydılar. Birinci Dünya Savaşını izleyerek başlamış olan çözülme, İkinci Dünya Savaşının sonlarına kadar sürdü. Meydana gelen iki büyük dünya savaşının arasındaki yıllarda ülke sayısının artması küresel çapta bir siyasal örgütün gerekliliğini ortaya çıkardı. İkinci Dünya Savaşından maddi manevi kayıplarla çıkan büyük devletler, savaşın son günlerinde bir araya gelmiş olarak dünya coğrafyasını tekrardan biçimlendirmeye çalıştılar. üçe bölünen dünyada, tesir alanlarını genişleten Sovyetler Birliği yandaşı olan ülkeler ile beraber Toplumcu bir dünya düzeni kurmaya çalışırken, başını ABD'nin çekmiş olduğu paracı dünya kendi aralarındaki rekabete dayalı gerilimleri silaha başvurmadan çözmenin yollarını aramaya başladılar. Bu bloklaşmanın haricinde kalan ülkeler ise üçüncü Dünya ülkeleri adını alarak kendilerine yol çizmeye çalıştılar. Dünya düzenini belirlemeye yönelik olarak kurulan iki büyük pakt (ABD liderliğindeki NATO ile SSCB liderliğindeki Varşova Paktı) tesir alanlarını genişletmek için devrin azca gelişmiş ülkelerine ufak tavizler vererek kendi içlerine çekmeye çalışıyorlardı. Sadece; 1989 senesinde Berlin Duvarının yıkılması, 26 Aralık 1991 tarihinde ise SSCB'nin çökmesi soğuk cenk sürecini noktalıyor ve yeni bir sürecin başlamasına niçin oluyordu. SSCB'de görülen bu çöküş dalga dalga tüm doğu bloku ülkelerine yayılıyordu. Savaşılmadan bir blok resmen kendisini feshediyordu. Dengeler yerinden oynamış, iki kutuplu yapı ortadan kalkmış tek kutuplu bir dünya düzeni kurulma aşamasına gelinmişti. Bu aşamada sahneye ABD çıkıyordu. ABD, en büyük rakibi SSCB'nin saf dışı kalması sonucu tek kutuplu dünyanın liderliğine soyunuyordu. Bundan dolayı; küreselleşmenin baş mimarı ABD bu misyonu seneler öncesinde üstlenmişti. 10 Mayıs 1965 tarihinde ABD'nin eski Dışişleri Bakanı Dean Rusk tarafınca söylenen şu sözler, bu görüşü doğrular kalite taşıyordu. “Sadece Şimal ABD, yalnız Batı Yarımküresi ya da yalnız Şimal Atlantik Topluluğu ile sınırlandırılmış müdafa taktiklerinin artık itimat ve refah sağlayamayacağını biliyoruz. Dünya çok küçülmüştür. Toprak ile, su ile, atmosfer ile özetlemek gerekirse bu tarz şeyleri paylaşan uzay ile, her şey ile ilgilenmeliyiz.†İkinci Dünya Savaşı sonrası dünya liderliği mücadelesi mevzusunda ABD tarafınca uygulanan politikalar 1960'lı yıllarda bu tür görüşlerle somutlaşarak yoluna devam ediyor, 1980'li yılların başlarından itibaren ise büyük bir ivme kazanıyordu. Takip edilen sistemli politikalar; günümüz dünyasının siyasal ve ekonomik ilişkilerinde etken roller üstüne alan, yabancı sermayenin her zamankinden daha çok yaygınlaşması, ekonomiden devlet müdahalesinin kaldırılması ve tüm ülkelerde özgür piyasa ekonomisinin şartlarının yerine getirilmesi benzer biçimde amaçların gerçekleştirilmesi için İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD öncülüğünde kurulan IMF, Dünya Bankası ve GATT benzer biçimde uluslar arası kuruluşların mühim birer erkek oyuncu olarak ortaya çıkmasına niçin oluyordu. ABD, bu tür oluşumlarla öteki gelişmiş ülkeleri de yanına alarak dünya siyasetindeki etkinliğini daha da fazla artırıyordu. İşte yaşanmış olan bu gelişmeler sonucu ABD, yeni ekonomik düzenle kendi (ve doğal ki AB ülkeleri ile öteki gelişmiş ülkeler) sermayesinin küreselleşmesini sağlayıp tek kutuplu dünyanın zirvesine oturuyor, gerek IMF, Dünya Bankası, GATT, OECD benzer biçimde uluslar arası kuruluşlar gerekse çok uluslu firmalar aracılığı ile tüm dünyayı yalnız ekonomik boyutta değil bununla beraber siyasal alanda da denetim etmeye başlıyordu. Kurulmaya çalışılan bu yeni seviye içinde artık devletler bölgesel ve küresel piyasa güçlerinin yararına bir vasıta olarak uluslar arası kuruluşların, çok uluslu şirketlerin, büyük bankaların ve ana para sahiplerinin istekleri doğrultusunda hareket eden ve politikalar üreten duruma geliyorlardı. 1991 senesinde SSCB'nin yıkılması ile resmen sonlanmış soğuk cenk süreci sonrası ABD liderliğinde oluşan yeni siyasal ortam içinde ortaya çıkan siyasal erkek oyuncular yeni ülkeler (Yugoslavya'nın parçalanışı) yaratırken dünya siyasal coğrafyası yeni ittifaklara, yeni bütünleşme hareketlerine şahit oluyordu (İki Almanya'nın birleşmesi). Soğuk cenk sürecinin mühim bir kuruluşu olan NATO'nun, eski Varşova Paktı üyesi ülkelere kucak açması, IMF, Dünya Bankası benzer biçimde Batı Bloku kurumlarının eski Doğu Bloku ülkelerinin ekonomik sıkıntıları ile yakından ilgilenmeye başlaması yeni siyasal ortamın garip gelişimleri olarak göze çarpmaktadır. Bu gelişmeler oldukça dinamik bir o denli da karmaşık ve çelişkilerle dolu yeni siyasal ortam içinde çok aktörlü ve çok seçenekli uluslar arası ilişkiler zincirini de bununla beraber getirmiştir. Yaşanmış olan gelişmeler sonucunda Soğuk Cenk sonrasının siyasal ortamında Batı Blokundan geriye kalan tek süper güç olan ABD, tüm siyasal ilişkilerde merkez işlevini kaybetmeme arzusuyla davranıyor, buna bağlı olarak yeni tehditler algılıyor ve bunun gereği olarak dünyanın güvenliğini tekrardan üstüne alıyor kısaca dünyanın jandarması olarak vazife yapacağını deklere ediyordu. Sadece yaşanmış olan gelişmeler ABD liderliğinde kurulan tek kutuplu dünya siyasal düzeninin hemen hemen tescil edilmediğini göstermektedir. ABD'nin liderliği çeşitli ekonomik ve siyasal faaliyetler ile RF, Almanya'nın liderliğindeki AB, Japonya, Çin ve hatta Hindistan benzer biçimde siyasal erkek oyuncular tarafınca istenmemektedir. Bugün; Çin çok kutuplu dünya düzeninin kurulmasını istemekte, Japonya BM Güvenlik Konseyinde veto hakkına haiz sürekli üyelik isteyerek küresel liderlik mücadelesine katılmakta, RF'nu Bağımsız Devletler Topluluğu yapısını genişletme ve güçlendirme faaliyetleri ile etkinliğini artırmaya çalışmakta, AB bilhassa ekonomik alan başta olmak suretiyle siyasal ilişkilerde ABD ile rekabet yollarını aramakta ve alternatif politikalar üretmekte, ekonomik ve toplumsal problemlerine karşın dünyanın ikinci büyük nüfusuna haiz, nükleer bir gücü bünyesinde bulunduran, teknolojik alanda mühim gelişmeler kaydeden ve yükselen Pazar niteliği taşıyan Hindistan, Asya-Pasifik bölgesinde mühim bir güç olma yolunda ilerlemektedir. Artık; Çin, Japonya hatta Almanya ve Fransa tek kutuplu dünya düzenini istememeye adım atmıştır. Bu görüşler, küreselleşme sonucu oluşan yeni siyasal ortamdaki farklılaşmaları ve tutarsız ilişkileri de ortaya koyması bakımından ehemmiyet arz etmektedir.

Çevresel Alanda Küreselleşme : Çevre kirliliği elbet ki yeni bir olgu değil. Çevre alanında kirlilik sayılabilecek dikkate kıymet gelişmelerin XIX ncu yüzyılda endüstri devrimi ile batılı ülkelerde ortaya çıkmış olduğu görülmektedir. Sadece, çevresel problemler küreselleşmenin tesiri ile son 20 yıl içinde beklenmedik boyutlara ulaşmıştır. 1860 senesinde atmosferdeki karbondioksit miktarının ölçülebilir oranının 80 PPM'den 1990 senesinde %450 artarak 360 PPM'e çıkması olayın ciddiyetini ortaya koymaktadır. Bugün dünya topraklarının %29'u orta ya da yüksek düzeyde çölleşme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Her yıl 6 milyon hektar arazi çöle dönüşmektedir. Dünyada her otuz yılda Suudi Arabistan'ın yüzölçümü kadar toprak çölleşmekte, Hindistan'ın yüzölçümü kadar tropikal orman zarar görmektedir. Son 25 yılda Afrika'nın tahıl üretimi %28 azalmıştır. Dünyadaki akarsuların %10'u canlı yaşayamayacak şekilde kirlenmiştir. Okyanuslara her yıl 6.5 milyon ton çöp dökülmektedir. Ozon tabakasının incelmesi sonucu oluşan hasar net olarak ortaya konamamıştır. Sadece; kuraklık, iklim değişikleri benzer biçimde vakalarla deri kanserlerindeki artışların, ozon tabakasının incelmesi sonucu ortaya çıkmış olduğu gerçeği tüm çevrelerce kabul görmektedir. Çevre kirliliğinin niçin olduğu çocuk travması ve oksijensizlik, akut solunum enfeksiyonları, yetersiz beslenme ve ishal benzer biçimde nedenlerle yılda ortalama olarak 15 milyon çocuk ölmektedir. Bu konudaki örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ortaya çıkan çevresel sorunların, küreselleşmenin naturel sonucu olduğu yolundaki görüşler kaçınılamayacak gerçek olarak gündeme gelmektedir. Bundan dolayı çevre kirlenmesi ve naturel çevrenin bozulması, ÇUŞ'in tüm dünyaya yaydıkları ana para sonucu ortaya çıkan yeni fabrikalar ve sanayi kurumlarının bilhassa de enerji üretim tesislerinin denetimsiz çalışmalarından lanmaktadır. Günümüzde bilhassa azca gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin sınırları içinde kurulu bulunan birçok sanayi kuruluşunun çevre ile ilgili faaliyetleri, yabancı sermayenin ürkütülmesi ya da kaçırılması benzer biçimde endişeler sonucunda denetimsiz bırakılmaktadır. Çevrenin ve atmosferin kirlenmesinde etkin rol oynayan gelişmiş ülkeler ve kuruluşlar, bu konudaki hassasiyetlerini bildirmelerine karşın somut adım atmamaktadırlar. 1987 senesinde Birleşmiş Milletler Çevre Programının (UNEP) düzenlemiş olduğu konuşma sonucu alınan kararlar, 1991 yılı itibariyle Türkiye dahil 37 ülke tarafınca imzalanırken konuşma kararlarının küreselleşmenin savunucusu ABD tarafınca imzalanmaması dikkat çekici bir durumdur. Bu komisyon kararlarına ABD'den sonrasında Japonya ve Almanya'nın da karşı çıkması başka mühim bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Ek olarak; İngiltere, Hollanda, Belçika ve İsviçre Atık Konvansiyonu tarafınca 1983 senesinde alınan kararlara uymayacaklarını deklere etmişlerdir. Günümüzde fabrikaların, petro-kimya tesislerinin, çelik haddehanelerinin, petrol yakıtlı taşıt araçlarının doğaya her gün milyonlarca ton zehirli atık bıraktıkları bir gerçektir. Bu atıkların çok büyük bir kısmı ise, küreselleşmenin savunusu durumundaki gelişmiş ve sanayileşmiş ülkeler tarafınca oluşturulmaktadır. Dünya ekonomik faaliyetinin %82.7'si en varlıklı 20 ülke tarafınca, %1.4'lük kısmı ise dünyanın en yoksul 20 ülkesi tarafınca gerçekleştirilmektedir. Tüm dünya ülkelerinin sadece %11'lik bölümünü oluşturan OECD ülkeleri dünyada üretilen metallerden alimünyumun %60'ını, bakırın %58'ini, kurşunun %55'ini, nikelin %65'ini, kalayın ise %56'sını tüketmektedirler. Havadaki kirletici emisyonların %62.2'si, tüm dünya ülkelerinin %12.7'sini oluşturan 24 gelişmiş ülke lıdır. 1988 yılı verilerine nazaran Dünya üstünde bulunan 405.7 milyon otomobilin %80.2'lik bölümünü oluşturan 325.5 milyon otomobil, dünya nüfusunun %11'lik bölümünü oluşturan OECD devletlerinde bulunmaktadır. Bu rakamlar, küreselleşmenin naturel sonucu olarak meydana gelen çevre kirliliği ve tabiat tahribatının ölçeğini ortaya koymaktadır. Yukarıda açıklanan rakamlar, ÇUŞ'in yatırımlarını yaparken çevresel faktörlere pek de ehemmiyet vermediklerini somut olarak açıklamaktadır. Dünya Tecim Örgütü (DTÖ) başkanı Renato Ruggeiero'nun “Çevre ile ilgili düzenlemelerle özgür tecim arasındaki anlaşmazlıklarda önlemli olmalı ve ticari politikaların mı yoksa çevre politikalarının mı düzeltilmesi gerektiği düşünülmelidir. Toplumsal normların korunmasında da aynı söylem geçerlidir.†şeklindeki sözleri, küreselleşmenin asli unsuru olan özgür tecim karşısında çevre faktörünün bir engel olamayacağını açıklamaya kafi gelecek niteliktedir. 1983 yılından sonrasında gelişmiş 4 mühim ülkenin (ABD, İngiltere, Japonya, Almanya) gelişmekte olan ülkelerdeki imalata dönük direkt dış yatırımlarının ortalama dörtte biri kimyasal maddelerle ilgili alanlara yönelmektedir. ABD ve Japonya gelişmekte olan ülkelerdeki tüm yatırımlarının %23'ünü, İngiltere %27'sini, Almanya ise %14'ünü kimyasal sektörlere yapmıştır. Bu rakamlar küreselleşme ile birlikte çevre kirliliğinin de iyi mi yayıldığını ifade etmekte, çevrenin ve tabiatın küreselleşme sonucu iyi mi tahrip edildiğini gözler önüne sermektedir

Kültürel Alanda Küreselleşme :

“Büyük şirketlerin özerk ve ufak ünitelere bölünerek daha iyi çalışabileceklerini görebiliyoruz. Aynı durum ülkeler de ilgilendiriyor. Eğer dünyayı tek pazarlı bir dünya haline getireceksek parçaları ufak olmalı. Bin ülkelik bir dünya ulus-devletin ötesine geçmeyi belirten bir mecaz. Evrenselleşerek daha kabilesel davranıyoruz. Etnik köken, dil, kültür, din ve mahalli inançlar giderek gelişiyor. Yeni liderler artık devletler içinde değil, bireyler ve firmalar arasındaki stratejik ittifakları kolaylaştıracak ya da en azından karşı çıkmayacaktır. Bugün dünyamızda şahit olduğumuz şey birbirinden ayrı ve karmaşık bir vakalar yumağı değil, bir süreç. Bu süreç, hükümetsiz yönetimlerin yayılmasına doğru ilerleme gösteren bir süreç.†Küreselleşmenin ideologlarından John Naisbitt'e ilişkin olan bu sözler, küreselleşmenin kültürel boyutunun irdelenebilmesi için mühim verileri ve iddialı söylemleri içermektedir. Aslında John Naisbitt benzer biçimde düşünenler azca değildir. Bu gruba giren küreselleşme savunucuları günümüzde artık küresel kültürün alternatifi olmadığını savunur duruma gelmişlerdir. Bu gelişmeler, acaba küresel kültürden kastedilen bir kültür ihracı mı? Ya da kültürün küreselleşmesi kültür emperyalizminin başka bir isimle gündeme getirilmesi mi? benzer biçimde soruların sıkça sorulmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Değişimin hızla yaşandığı dünyamızda toplumsal yaşamın her alanında yeni kıymet yargılarının ve yeni alışkanlıkların ortaya çıkmış olduğu görülmektedir. ülkeler arasındaki mahalli kültür farklılıkları, tüketim alışkanlıkları, giyim kuşam adetleri, anane ve görenekler evrensel boyutta birbirine yaklaşmaktadır. Küresel kültürün tesiri ile televizyonlar, web, CD ve kasetler, rock yıldızları, çeşitli yabancı markalar, beyazperde filmleri ve gazete haberleri, gençler üstünde anne-baba ve öğretmenlerden daha çok etkili olabilmektedir. Bugün; birçok ülke insanı, tanışmadıkları dostlarıyla aileleri ile paylaştıklarından daha çok şeyi paylaşır duruma gelmişlerdir. Hamburger, Cola ikilisi vazgeçilemeyecek alışkanlıklar içinde yer verilmiştir. Cola reklamları kendine özgü seçimi ile, dünyanın derhal tüm devletlerinde aynı anda mahalli dillerle gösterime girmektedir. Küresel firmalar tarafınca üretilen mallar, değişik şehirlerde aynı vitrin düzenlemeleri ile satışa sunulmaktadır. Mahalli zevkler, alışkanlıklar ve toplumsal ilişkiler büyük boyutlarda değişmektedir. Çeşitli dünya markalarını kullananlar ( Gold Cross kalem, Rolex saat, Christian gömlek, Jaguar otomobil vb.benzer biçimde) kendilerini ayrıcalıklı insanoğlu olarak hissetmektedirler. Gençler Amerikalı meşhur rock yıldızları benzer biçimde giyinmekte, onlar benzer biçimde yaşamaya çalışmakta ve onlar benzer biçimde hareket etmekte kısaca onları öykünmek etmek için ellerinden gelen her şeyi yapmaktadırlar. Yabancı sanatçılara karşı duyulan özenti akıl almaz boyutlara ulaşmaktadır. Bu aşamada 75 yıl öncesinden bugünleri gören Yüce Önder'in şu sözlerini yorumsuz olarak aktarmanın yararlı olacağıdeğerlendirilmektedir. “Hiçbir millet öteki bir ulusun taklitçisi olmamalıdır. Bundan dolayı bu şekilde bir millet, ne öykünmek etmiş olduğu millet benzer biçimde olabilir, ne de kendi ulusu içinde kalabilir. Bunun sonucu kuşkusuz ki hüsrandır.†Kültürel alanda tesirleri olan mühim unsurlardan birini de uluslar arası firmalar oluşturmaktadırlar. Dünyanın her yerinde denetlenmesi pek de kolay olmayan uluslar arası dev firmalar, üretimden eğitime, tüketimden kültüre kadar toplumsal yaşamın her alanında etkilerini artırmaktadırlar. Philip Morris'in senelikcirosu, Yeni Zelanda'nın senelik gelirinden daha çok olabilmektedir. Bu güç toplumlar hayatında mühim değişikliklere niçin olabilmektedir. ülke pazarlarına girişte mahalli yasaların yerine uluslar arası yasaların geçerli olması, emek harcama koşullarının küresel yasalarla belirlenmesi yeni bir kültür anlayışının ortak sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Günümüzde küresel kültür adı ile ABD'nin ticari kültürün ön plana çıkmış olduğu görülmektedir. Kitle eğlencesinin dünya genelinde dağıtımı, ilkin Holywood ve Amerikan müzik piyasası tarafınca yapılmaktadır. Hindistan'ın dünyanın en büyük beyazperde sanayisine haiz olmasına karşın, dünya film sektörünün Holywood tarafınca belirlenmesi garip bir görünüm arz etmektedir. ABD; güç, zenginlik, lüks yaşam duygularını ve kişisel özgürlük temalarını bünyesinde simgeleştirmekte ve bu simgeleri müziğiyle, videosuyla, CD'siyle ve filmleri ile tüm dünyaya yansıtmaktadır. Bu sayede, dünyanın her toplumundaki bireyler kendi kültürlerinde bulamadıkları ve göremedikleri daha üstün fert olma duygusunu Amerikan kültürünün ürünlerinde bulmakta ve kendilerini bu kültürle özdeşleştirmektedirler. Amerikan efsanesi milyonlarca insanı ABD şehirlerine çekmeyi başarmakta, buralara gitme imkanı olmayanlar ise beyazperde filmleri, video görüntüleri, müzik klipleri ve web yardımıyla hayallerini gerçekleştirebilmektedirler. California'da kurulu bulunan Disneyland, 1995 senesinde 33.5 milyon gezgin tarafınca gezilmiştir. Bu sayı aynı yıl İngiltere'yi gezen tüm gezgin sayısından daha fazladır. Bu turların sonucunda elde edilmiş gelir ise 6.3 milyar dolar civarındadır. ABD eğlence dünyasının, 1980'li yıllarda senelik 80 milyar ABD doları olan cirosunun 1990'lı yıllarda 150 milyar ABD dolarına yükselmesi ve bu gelirlerin yarıdan fazlasının ABD dışından elde edilmesi, kültürel küreselleşmenin boyutlarını somut olarak ortaya koymaktadır. Bazı eleştirmenler; ortaya çıkan bu durumun eğlence sektöründe patlamayı da bununla beraber getirdiğini ve bu patlamanın insanların etik yapılarının bozulmasına niçin bulunduğunu ifade etmektedirler. Kültürün küreselleşmesi yalnız müzik, film ve eğlence dünyası ile sınırı olan kalmamıştır. Küreselleşme ile beraber insanların tüketim anlayışları da büyük değişimler göstermiştir. Toplumlar, ürettiklerinden daha fazlasını tüketir duruma gelmişlerdir. Bilhassa azca gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki ihracat-ithalat içinde görülen büyük farklar bu düşüncenin göstergesi olarak değerlendirilebilir. İnsanlarda görülen yabancı marka ve isimlere düşkünlük duyguları, toplumları bilinçsiz ve kontrolsüz tüketime itmiştir. Çoğu zaman çocuklar ve gençler ailelerinin bütçelerini zorlama pahasına Mc Donalds ürünlü dükkanlara, Levis jean satan mağazalara yönelmişlerdir. Bu mevzu ile ilgili olarak ortaya konulacak bazı somut rakamlar, kültürel alanda görülen küreselleşmenin daha iyi algılanmasına destek olabilecektir. ABD TV kanalı CNN 1990'lı yıllarda yüzden fazla ülkede ortalama 80 milyon eve girmiştir. MTV yayınlarının tüm dünyada 300 milyon kişiden daha çok seyircisi olduğu tahmin edilmektedir. Uluslar arası firmalar yalnız 1999 senesinde reklam için 240 milyar ABD doları, tasarım, ambalaj ve tanıtım için 380 milyar ABD doları para harcamışlardır. Dünyada gösterilen haberlerin %65'i ABD lıdır. Dünya haber pazarının tamamına yakınının Associated Press, United Press (ABD), Reuters (İngiltere), France Press (Fransa) adlarındaki dört şirket tarafınca satılmış olduğu istatistik bir gerçektir. Terminatör-2 adlı filmin ortalama 500 milyon ABD doları kabul eden gelirinin çoğunun dış ülkelerden sağlandığı bilinmektedir. 15 milyon tane satan Michael Jackson'un Dangerous adlı albümünün %67'si ABD dışına pazarlanmıştır. 8-10 dolara mal edilen NIKE ayakkabılarının dünya pazarlarına 50-70 ABD doları civarına içinde satılmış olduğu görülmektedir. ABD'li işçilere iş giysisi yapmak için kurulan Levi Strausse (Levis) şirketi küresel bir giyim şirketi olmuş ve senelik 5 milyar ABD doları benzer biçimde yüksek ciroseviyesini elde etmiştir. Gelirlerinin %80'ini yurt dışından elde eden Coca Cola şirketi 160 ülkede her gün 560 milyon kez reklamlarda gösterilmektedir. Günümüzde 2 milyardan fazla insan İngilizceyi ana dili ya da ikinci dili olarak kullanmaktadır. Dünyadaki tüm radyoların %60'ı İngilizce gösterim yapmakta, tüm ticari mektupların %70'i İngilizce yazılmakta, uluslar arası telefon görüşmelerinin %80'i İngilizce yapılmakta, bilgisayar verilerinin ise %80'i İngilizce yayınlanmaktadır. Ortaya konulmuş olan bu somut verilerin kültürel alanda görülen küreselleşme hareketlerinin üstünde düşünülmesi ihtiyaç duyulan fikirleri ortaya koyması bakımından ehemmiyet taşımış olduğu değerlendirilmektedir.

Teknolojik Alanda Küreselleşme :

İnsanlar ya da ülkeler içinde ayrıcalıklı konuma gelmek güce, güç de büyük oranda teknolojik gelişmeye bağlıdır. Bu gerçek tekerlekten bilgisayara, oktan nükleer füzelere dek insanlık tarihinin tüm dönemlerinde açık halde yaşanmıştır. Tarihin her döneminde teknolojiye haiz olan güce de haiz olmuştur. Bugün de geçerli olan bu kaide, bölgesel ya da küresel etkinlik ardında koşan ülkelerin yoğun bir teknolojik yarış içine girmelerine niçin olmaktadır. Bu yarışın gerçek amacı ise, yüksek teknolojiye haiz olmaktır. Bugün; mikro-elektronik, biyo-teknoloji, ağır endüstri, robot teknolojisi, bilgisayar teknolojisi ve bilgisayar programları, telekomünikasyon ve sivil havacılık sanayisi benzer biçimde alanlarda teknolojiden lanan baş döndürücü gelişmeler olmaktadır. Teknolojik gelişmeler alışageldiğimiz vakit ve mekan boyutunda köklü değişimleri de bununla beraber getirmiştir. Bilgisayar teknolojisinde görülen süratli ilerleme küresel olarak bilgisayar miktarlarının da artmasına niçin olmuştur. 1994 yılı verilerine nazaran tüm dünyada 100 milyon adetten daha çok bilgisayarın kullanımda olduğu tahmin edilmektedir. Kullanımda bulunan bu 100 milyon bilgisayarın çoğunun mahalli, bölgesel ve uluslar arası bağlarla birbirine bağlanması sonucu, yeni ilişkiler ortaya çıkmış, devlet, sınır ve hukuk tanımadan gerçek zamanlı olarak mali işlemlerin kolaylıkla yürütülmesi sağlanmış, bilgi alış-verişi, doküman değiş-tokuşu benzer biçimde işlemlerin gerçekleşmesi sağlanmış ve sanal bir iktisat dünyası oluşturulmuştur. Bilgi işlemin ve haberleşmenin hızlanması, yaygınlaşması ve ucuzlaması yardımıyla sermayenin özgür dolaşımı gerçek zamanlı olarak bire bir ilişkilerle vakit ve mekan açısından kesintiye uğramadan gerçekleşmeye adım atmıştır. Dünyanın birçok bölgesindeki ekonomik ve mali birimler birbirleri ile entegre olma yolunu seçmişlerdir. Bu birlikteliklerin sonucunda dünyanın herhangi bir bölgesinde oluşan en ufak kriz bile çok kısa zamanda mali piyasalarda derinden hissedilir bir duruma gelmiştir. Teknolojide görülen bu süratli gelişmeler sonucunda merkezi denetim kolaylaşmaya, personel ilişkileri değişmeye, bazı işler kaybolmaya, şirketlerin örgütlenmesinde mühim değişimler yaşanmaya adım atmıştır. Büyük firmalar bölünerek ufak parçalara ayrılmış, üretim teknolojisi ve boyutlarında görülen değişimler, nicelikten çok niteliğe verilen önemi artırmıştır. üretimde geleneksel bant sisteminin yerini bilgisayar destekli yeni tezgahların alması sonucu robotlar devreye girmeye adım atmıştır. Artık çeşitli düşünce ve projeler bilgisayar dünyasında sanal olarak denenir hale gelmiştir. İletişim alanındaki yenilikler dünyayı daha da küçültmüş, insanları birbirine daha çok yaklaştırmıştır. İnternet yardımıyla birbirleri ile tanışmayan insanoğlu alış-veriş hayata geçirmeye, arkadaşlıklar kurmaya, iş ortaklıkları meydana getirmeye ve yeni iş alanları yaratmaya başlamışlardır. Sadece pozitif bazı gelişmelerin yanı sıra, teknoloji, birçok mevzuda mühim küresel sorunları bununla beraber getirmiştir. Mesela; robot teknolojisinde görülen akıl almaz gelişmeler, acaba gelecekte insanların yerine robotlar mı geçecek? Gelecekte robotların çoğunluğu oluşturduğu bir dünyada mı yaşayacağız? benzer biçimde soruların sıkça sorulmasına niçin olmaktadır. Bu mevzuda dünyada ciddi boyutlarda kuşkular duyulmaya başlanmıştır. Sun Microsytems şirketinin kurucularından Bill Joy, Wired dergisinin Nisan 2000 sayısında; “GNR'de (Genetik-Nanoteknoloji-Robotik) görülen gelişmeler insanlığın sonunu getirebilecek bir sonuca doğru ilerlemektedir. Bu sonucu görmemek için robotlarla ilgili meydana getirilen araştırmalara sınırlama getirilmelidir†diyerek endişelerini dile getirmiştir. Biyo-teknoloji alanındaki gelişmeler insan kopyalanması ile sonuçlanmış ve küreselleşme ile dünyanın birçok ülkesine yayılmaya adım atmıştır. Bu mevzu da tıpkı robot teknolojisindeki gelişmelere benzer sonuçlar ortaya çıkacağı düşüncesi çeşitli çevrelerde kritik edilmeye adım atmıştır. Teknolojide küresel alanda görülen gelişme dalgası, toplumsal neticeleri itibariyle mühim sonuçlar doğurabilecek işsizlik sorununu alevlendirmiştir. Günümüzde dünyanın her yerinden insanoğlunun varlıklı ülkelere yeni işler bulmak amacıyla göç ettikleri görülmektedir. İşsiz insan sayısı hem azca gelişmiş, hem gelişmekte olan hem de gelişmiş ülkelerde devamlı artış göstermektedir. AB devletlerinde işsizlik oranı %10.3'e, küreselleşmenin anavatanı ABD'de %12 civarına kadar terfi etmiştir. Bu oranların azca gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki boyutları ise çok daha çok olabilmektedir. Ucuz iş gücünün gelişmiş ülkelere doğru hareket etmesi, yabancı düşmanlığı ve ırkçılık benzer biçimde ilkel düşüncelerin ön plana çıkmasına niçin olmuştur. Uydu teknolojisinde görülen gelişmeler ile dünyanın her yerindeki insanoğlu gelişmiş ülkeler tarafınca izlenir ve denetim edilir hale gelmişlerdir. Tabanca teknolojisinde yaşanmış olan ilerlemeler, dünya genelinde ülkelerin silahlanma yarışına girmelerine niçin olmuş ve gelişmiş ülkelere mühim pazarlar oluşturmuştur. Teknolojik aktarma ve değişen teknolojinin paylaşılması benzer biçimde söylemleri dillerinden noksan etmeyen gelişmiş ülkeler, bu mevzuda gizlilik ve korumacılık prensiplerinden ödün vermeyerek tutarsız bir ortamın oluşmasına niçin olmuşlardır. Özetle; değişen teknolojinin doğduğu yerden küreselleşme ile tüm dünyaya yayılacağını savunanlar, bu sözlerini bugüne dek tutmamışlardır. Gelişmiş ülkeler, değişen teknolojinin sağlamış olduğu yenilikleri azca gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin denetim edilmesinde mühim bir unsur olarak kullanmışlar ve kullanmaya devam etmektedirler. Artık 21nci yüzyılda güç, bilgi ve teknolojiyi en iyi kullananın elinde olacaktır.







 

YORUMLAR

Ad

Anlamı Nedir?,22,Biyoloji Konu Anlatımı,25,Cilt Bakımı,82,Coğrafya Ders Anlatımı,978,Genel,46,Güzel Sözler,16075,Music,1,Ne Nedir?,32164,Resimli Sözler,4111,Saç Sağlığı,119,Sağlık Bilgileri,1596,Soru-Cevap,10236,Sports,1,Tarih Konu Anlatımı,5,Teknoloji,36,Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı,2,
ltr
item
Ders Kitapları Konu Anlatımı: Küreselleşme Nedir?
Küreselleşme Nedir?
Ders Kitapları Konu Anlatımı
https://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/kuresellesme-nedir.html
https://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/kuresellesme-nedir.html
true
5083728687963487478
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi hiçbir mesaj bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Cevap Cevabı iptal Silmek Cevabı iptal Home SAYFALARI POST Hepsini gör SİZİN İÇİN ÖNERİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH Tüm Mesajlar İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Pazar Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Şu anda... 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago İzleyiciler Takip et THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Tüm Kodunu Kopyala Tüm Kodunu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalanmıştır. Kodları / metinleri kopyalayamıyor, kopyalamak için lütfen [CTRL] + [C] tuşlarına (veya Mac ile CMD + C'ye) basınız Table of Content