Meclis nedir? Tanımı ve niteliği nedir? Meclislerin zamanı ile ilgili de bilgilerin yer almış olduğu yazımız. MECLİS , millet adına egemenl...
Meclis nedir? Tanımı ve niteliği nedir? Meclislerin zamanı ile ilgili de bilgilerin yer almış olduğu yazımız.
MECLİS, millet adına egemenlik yetkisini kullanmak suretiyle genellikle seçilmiş üyelerden oluşan yasama ve yürütme faaliyetinde yetkili genel karar organı. Gerçek kişilerden kurulur ve meclis adına açıklanan irade kollektiftir. Meclis, anayasa hukukunda genel bir hukuk terimi olarak yasama organını anlatır. Günlük hukuk dilinde meclis terimiyle anlatılmak istenen, parlamentodur. Yönetim hukuku faaliyetinde da meclis sözü, seçilmiş üyelerden oluşan genel yetkili bir karar organını belirler. Köy İhtiyar Meclisleri, üye sayısı sınırı olan, bununla beraber bir yürütme kurulu olarak çalışmış oldukları için bu gruba girer. Yönetim hukukunda meclis terimi genel karar organları için kullanılır. İl Genel Meclisi ve Belediye Meclisi bu tip organlarıdır.
Devamlı toplantı halinde olmadıkları benzer biçimde, üye sayıları mahalli seçim kurallarına nazaran belirlenmiştir. Toplanma, görüşme ve karar alma sistemleri,metotları ve koşulları öncesinden saptanmıştır. Bu nedenle bu meclisler parlamentoya benzer. Aslen kalite bakımından yasama çalışmalarında bulunan bu meclisler yasa değildir, yönetmelik çıkarabilirler. Belediye meclislerinin toplanma zamanı ve yeri bakımından öncesinden belirtilen kurallara uyması durumunda ise meclisler yönetsel yargı organlarınca fesh olunur.
Tarih : Devleti düzenleyen kurallardan, bireylerin uyması ihtiyaç duyulan kurallara kadar, yasama yetkisinin bir meclisin eliyle kullanılmasının zamanı çok eskilere dayanmaz. Roma İmparatorluğunda meclis vardı. Kararlar halk adına alınırdı. Ne var ki millet, senatörlere kendi adına egemenliği kullanma yetkisini devretmemiş, bu yetkinin devredildiği varsayılmıştır. Egemenlik yetkisinin devredilebilmesi için, mecliste vazife icra eden milletvekili ya da senatörlerin halkın genel, eşit ve özgür oyuyla seçilmesi gerekir.
İmparator ve krallar bu yetkiyi ellerinde tutmuşlardır. Bu mutlak egemenliğin kısıtlanması her ülkede değişik oldu. İngiltere bu uzun ve ağır süreci yaşayan ülkelerin iyi bir örneğidir. 1215 Magna Carta ile kralın yetkileri kısıtlanmaya başlandı. 19. yüzyılda oy hakkı senelik geliri belirgin tutarlara varan büyük toprak sahiplerinden kentlerdeki minik burjuvazi ve işçi sınıfına kadar yayıldı. 20. yüzyılda aşamalı olarak (1919-1928) hanımefendilere oy hakkı tanınması ve böylelikle ulusu temsil yetkisinin meclise tam olarak yansımasına kadar sürdü.
ABD parlamenter sisteme cenk yöntemiyle geçen ülkelerdendir. ABD’de 1776’da gösterilen Bağımsızlık Bildirisi’nden sonrasında İngiltere ile girişilen savaşı sürdürebilmek için bir konfederasyon kuruldu. Bağımsızlık kazanıldıktan sonrasında bu kurultay iki meclisli bir yasama organına dönüştü, kurulan frendenge sistemiyle reis ve meclislerin yetki ve görevleri düzenlenerek bir arada ama birbirine rağmen devleti yönetmeleri ilkesi benimsendi.
Fransa, burjuva devriminin ilk örneği devriminin ilk örneğidir. 17. ve 18. yüzyıllarda merkeziyetçi ve mutlak yetkili bir krallık sistemiyle yönetildi. Fransa da İngiltere benzer biçimde yavaş ve devamlı bir gelişim olmadı. Etats-Generaux adlı meclis yalnız krallara vergi alınması esnasında danışmanlık yapıyordu. Bu sınırı olan katılım da meclisin, 1614’den sonrasında asla toplanmaması sebebiyle son buldu. 1789’da meclis tekrardan toplantıya çağrıldı. Bu mecliste üç ayrı grubun temsilcileri şu demek oluyor ki, papazlar-soylular ve Tiries-Etat yer alıyordu. Burjuvaziden en yoksul köylüye kadar milyonlarca Fransızdan oluşan Tiries-Etat’nın karşısında mecliste daha kuvvetli olan iki derslik vardı. Şimdiki demokrasinin temeli olan ulusal egemenlik terimi da kraldan alınan egemenliğin direkt doğruya halkın malı olmasını korumak için çaba sarfeden burjuvazinin çabasıyla ortaya çıktı. Yeni anayasanın hazırlanması için kurulan La Convention (1792-1795) adlı meclis iktidarı kullanan tek organ durumuna geçti. Bu şekilde, yalnız bir döneme ismini vermemekle kalmadı (Konvansion Periyodu), bununla beraber muhteşem durumlarda başvurulan meclis hükümeti yönetiminin de ilk örneği oldu.
Türlü aralıklarla kurulan beş cumhuriyet döneminde, meclislerin etkinliği uygulanan anayasa düzenine nazaran değişimler gösterdi. 1958’de kurulan 5. Cumhuriyet’te yarı başkanlık sistemi benimsenerek meclisin yürütme üstündeki denetimi büyük seviyede sınırlandı.
Meclis terimi, Osmanlı İmparatorluğuda uzun süre söz mevzusu olmadı. 1839 Tanzimat Fermanı yeni fikirlerin Osmanlı Devleti’ne girmesine yol açtı. Böyece 23 Aralık 1876’da ilk Osmanlı Anayasası’nın (Kanuni Esasi) ilanından sonrasında, ilk Osmanlı parlamentosu göreve başladı. Bu parlamento iki meclisliydi. Üyeleri padişah tarafınca atanan Heyeti Ayan ve iki dereceli seçimle, adam vatandaşlarca seçilen Heyeti Mebusan (Meclis-i Mebusan). Osmanlı Devleti’nin bu iki meclisli yapısından sonrasında, Kurtuluş Savaşı başlamadan Ankara’da ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, ilk örneği Fransa’da görünen, meclis hükümeti sistemine geçişi simgeler. Meclislerin, çabalama düzeni kendi koydukları iç tüzüklere nazaran belirlenmiştir. Bu kuralların dayandığı kaynak anayasadır. Bir başka deyişle, meclis iç oluşumlarına ilişkin her mevzuyu kendilerinin karara bağlamaları varlık sebeplerinin bir sonucudur. Türk hukuk düzeninde de meclis kendi iç çalışmalarını tanzim etme yetkisinin membaı anayasadır. Meclis anayasaya uygun olmak koşuluyla kendi çabalama kurallarını istediği benzer biçimde saptar. Ama meclisin kararları üstünde Anayasa Mahkemesi’nin kontrol hakkı saklıdır.
YORUMLAR