Münasebet TDK, Türk Dil Kurumu isim (müna:sebet) Arapça munÂ¥sebet 1 . İlişik, ilişki, ilinti: "İzmir'den, ordunun ba...
Münasebet
TDK, Türk Dil Kurumu
isim (müna:sebet) Arapça munÂ¥sebet
1 . İlişik, ilişki, ilinti:
2 . İki şey arasındaki uygunluk:
3 . Sebep, vesile, gerekçe, neden.
Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
TDK, Türk Dil Kurumu
1 . İlişik, ilişki, ilinti:
"İzmir'den, ordunun başından ve temasa geldiğim siyasi münasebetlerden uzaklaşamazdım."- Atatürk.
2 . İki şey arasındaki uygunluk:
"Yüzle ahlak arasında herhâlde müthiş bir münasebet vardır."- S. F. Abasıyanık.
3 . Sebep, vesile, gerekçe, neden.
Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
- münasebet almak
- münasebet düşmek
- münasebete girmek
- münasebeti düşmek
- münasebetini getirmek
- münasebet kurmak
- münasebette bulunmak
Rüyada Cinsi Münasebet Görmek
MüNASEBET, -tl a. (ar. münâsebet).
1. Topluluklar ya da bireyler arasında karşılıklı bağ; ilişki, alaka: Onunla münasebeti çoktan kesti. İki ülke arasındaki dostluk münasebetleri.
2. iki ya da daha çok şey arasındaki bağ, yakınlık, ilgi, alaka: iki olay arasında hiçbir münasebet kumlamıyor.
3. Neden, sebep: Bunu hangi münasebetle söyledin?
4. Cinsel ilişki.
5. Münasebet almamak, uygun düşmemek: Sen konuş, benim konuşmam münasebet almaz. || Münasebet kurmak - İLİŞKİ KURMAK j| Münasebet düşürmek, getirmek, sırasını bulmak, yakalamak. || Münasebeti kesmek, ilişkiyi sürdürmemek: O günden sonra onlarla münasebeti kestik. || Münasebetiyle, bir şey nedeniyle, bir şeyden dolayı, bir şey dolayısıyla: Tadilat münasebetiyle mağazamız kapalıdır. || Münasebette bulunmak, ilişkisi olmak; ilişki kurmak; cinsel ilişkide bulunmak.
—Esk. mat. Bağıntı.
Kaynak: Büyük Larousse
1. Topluluklar ya da bireyler arasında karşılıklı bağ; ilişki, alaka: Onunla münasebeti çoktan kesti. İki ülke arasındaki dostluk münasebetleri.
2. iki ya da daha çok şey arasındaki bağ, yakınlık, ilgi, alaka: iki olay arasında hiçbir münasebet kumlamıyor.
3. Neden, sebep: Bunu hangi münasebetle söyledin?
4. Cinsel ilişki.
5. Münasebet almamak, uygun düşmemek: Sen konuş, benim konuşmam münasebet almaz. || Münasebet kurmak - İLİŞKİ KURMAK j| Münasebet düşürmek, getirmek, sırasını bulmak, yakalamak. || Münasebeti kesmek, ilişkiyi sürdürmemek: O günden sonra onlarla münasebeti kestik. || Münasebetiyle, bir şey nedeniyle, bir şeyden dolayı, bir şey dolayısıyla: Tadilat münasebetiyle mağazamız kapalıdır. || Münasebette bulunmak, ilişkisi olmak; ilişki kurmak; cinsel ilişkide bulunmak.
—Esk. mat. Bağıntı.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR