SAGAR a. (fars. sâğaı). Esk. 1. Kadeh, içki bardağı: “Derdime destindeki sagarta derman olmadın" (Nedim, XVIII. yy.). 2. Sag...
SAGAR a. (fars. sâğaı). Esk.
1. Kadeh, içki bardağı: “Derdime destindeki sagarta derman olmadın" (Nedim, XVIII. yy.).
2. Sagar-ı gerdan, dönen, elden ele geçen kadeh. || Sagar-i keşide, çekilmiş, içilmiş kadeh. || Sagar-ı metruke, bırakılmış, terk edilmiş kadeh: "Birazcık bu leyle-i ana para şule-i hurşid / Birazcık bu sagarı metruke neşve-i tecdid" (Tevfik Fikret). || Sagar-ı sahba, şarap kadehi: “Nev-bahar ardınca geldin sagar-ı sahba tutup" (Nedim, XVIII. yy.). || Sagar-ı simin, gümüş kadeh: Lâlgûn, mudur elinde sağar-ı simin bile" (Fuzuli, XVI. yy.).
*Tasav. Tanrısal bilgi (marifet) ve ışık (nur) ile aydınlanan insan gönlü.
1. Kadeh, içki bardağı: “Derdime destindeki sagarta derman olmadın" (Nedim, XVIII. yy.).
2. Sagar-ı gerdan, dönen, elden ele geçen kadeh. || Sagar-i keşide, çekilmiş, içilmiş kadeh. || Sagar-ı metruke, bırakılmış, terk edilmiş kadeh: "Birazcık bu leyle-i ana para şule-i hurşid / Birazcık bu sagarı metruke neşve-i tecdid" (Tevfik Fikret). || Sagar-ı sahba, şarap kadehi: “Nev-bahar ardınca geldin sagar-ı sahba tutup" (Nedim, XVIII. yy.). || Sagar-ı simin, gümüş kadeh: Lâlgûn, mudur elinde sağar-ı simin bile" (Fuzuli, XVI. yy.).
*Tasav. Tanrısal bilgi (marifet) ve ışık (nur) ile aydınlanan insan gönlü.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR