SAVURMAK g. f. 1. Bir şeyi (bir yere) savurmak, ufak parçacıklardan oluşan bir şeyi ya da şeyleri, bir yöne doğru, çoğu zaman de ha...
SAVURMAK g. f.
1. Bir şeyi (bir yere) savurmak, ufak parçacıklardan oluşan bir şeyi ya da şeyleri, bir yöne doğru, çoğu zaman de havaya, fırlatarak dağıtmak, saçmak: Bir ölüyü yakıp küllerini havaya savurmak.
2. Bir şeyi, şeyleri savurmak, fırtına, rüzgâr vb. sözkonusuysa, şiddetle eserek onları bulunmuş olduğu yerden kaldırmak, uçurmak, dağıtmak: Rüzgârın savurduğu yapraklar.
3. Bir şeyi (bir yöne) savurmak, fırlatmak, atmak: Taşı denize doğru savurmak.
4. Bir şeyi savurmak, fırlatırcasına sallamak: Pala, kılıç savurmak. Kollarını savura savura yürümek.
5, Bir şeyi (çoğu zaman sıvı) savurmak, havalanmasını sağlamak, kaynarken taşmasını önlemek ya da onu soğutmak amacıyla alıp alıp kabına geri dökmek: Sütü savurarak soğutmak. Turşuyu savurmak.
6. Yalan, sövgü, nükte vb. savurmak, söylemek, arka arkaya sıralamak: Palavra savurmak.
7. Bir şeyi, parayı, malı vb. savurmak, boşuna ve gereksiz yere harcamak, israf etmek: Paraları savurmak. Tüm elindekini, avucundakini savurdu.
*Ziraat. Taneyi samandan ayırmak için dövüimüş ekini havaya atarak rüzgârdan geçirmek.
* savrulmak edilg. f. (savur-ul-mak > savrulmak). Savurmak eylemine mevzu olmak.
*Oto. Arkadan savrulmak, bir otomobilden söz ederken, arka ekibi, dönemeç girişinde virajın dışına doğru yanlamasına bir kayma eğilimi göstermek. (Bu vaka, aracın, dönemeç içine doğru yoldan çıkmasına neden olur.)
* savurtmak ettirg. f. Savrulmasını sağlamak; savrulmasına yol açmak.
1. Bir şeyi (bir yere) savurmak, ufak parçacıklardan oluşan bir şeyi ya da şeyleri, bir yöne doğru, çoğu zaman de havaya, fırlatarak dağıtmak, saçmak: Bir ölüyü yakıp küllerini havaya savurmak.
2. Bir şeyi, şeyleri savurmak, fırtına, rüzgâr vb. sözkonusuysa, şiddetle eserek onları bulunmuş olduğu yerden kaldırmak, uçurmak, dağıtmak: Rüzgârın savurduğu yapraklar.
3. Bir şeyi (bir yöne) savurmak, fırlatmak, atmak: Taşı denize doğru savurmak.
4. Bir şeyi savurmak, fırlatırcasına sallamak: Pala, kılıç savurmak. Kollarını savura savura yürümek.
5, Bir şeyi (çoğu zaman sıvı) savurmak, havalanmasını sağlamak, kaynarken taşmasını önlemek ya da onu soğutmak amacıyla alıp alıp kabına geri dökmek: Sütü savurarak soğutmak. Turşuyu savurmak.
6. Yalan, sövgü, nükte vb. savurmak, söylemek, arka arkaya sıralamak: Palavra savurmak.
7. Bir şeyi, parayı, malı vb. savurmak, boşuna ve gereksiz yere harcamak, israf etmek: Paraları savurmak. Tüm elindekini, avucundakini savurdu.
*Ziraat. Taneyi samandan ayırmak için dövüimüş ekini havaya atarak rüzgârdan geçirmek.
* savrulmak edilg. f. (savur-ul-mak > savrulmak). Savurmak eylemine mevzu olmak.
*Oto. Arkadan savrulmak, bir otomobilden söz ederken, arka ekibi, dönemeç girişinde virajın dışına doğru yanlamasına bir kayma eğilimi göstermek. (Bu vaka, aracın, dönemeç içine doğru yoldan çıkmasına neden olur.)
* savurtmak ettirg. f. Savrulmasını sağlamak; savrulmasına yol açmak.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR