Simgesel Etkileşimcilik Psikoloji geleneğinden gelen bir Amerikan sosyolojisi ekolü olan simgesel etkileşimcilik, bilhassa toplumsal fiil ve...
Simgesel Etkileşimcilik
Psikoloji geleneğinden gelen bir Amerikan sosyolojisi ekolü olan simgesel etkileşimcilik, bilhassa toplumsal fiil ve fertlerin bu eylemlere yükle dikleri anlamlar üstünde duran bir teoridir. Simgesel etkileşimciliğin gelişmesinde, “insanların birbirleri hakkında tasarımlarının toplumun katı ger çekleri Olduğunu†vurgulayan C. H. Cooley’in, “insanların öznel tanımlamalarının nesnel gerçek neticeleri olduğunu†ileri devam eden W. 1. Thomas’ın ve bilhassa de, toplumsal davranışın hem öznel, hem de nesnel boyutu üstünde duran G. H. Mead’ın mühim oranı vardır. Mead’ın bu yaklaşımı, Cooley’ın psikolojist ve Durkheim’in sosyolojist yaklaşımlarının ortasında yer almıştır. Toplumsal davranışın öznel ve yoruma açık yönleri üstünde duran simgesel etkileşimciliğin ferdi, kısmen özgür bir birim olarak görmesinde Weber’e dayanan metodolojik bireyselcilikten gelen Weber tesir fark edilmektedir.
“Simgesel etkileşimcilik†terimi, etkileşim teorisinin mühim adların den birisi ve bu teorinin temellerini hazırlamış olan G.H. Mead’ın talebesi olan H. Blumer’e aittir. Mead ve Blumer’in yanı sıra pek çok simgesel etkileşimcinin Chicago Üniversitesine mensup olması sebebiyle, söz mevzusu kuram “Chicago Okulu†ya da “Chicago Geleneği†olarak da anılmaktadır.
Chicago Üniversitesi sosyologlarının Amerikan sosyolojisine mühim tesirleri olmuştur. Ama aynı üniversitede emekleri sebebiyle bu sosyologların benzeşik bir grup oluşturdukları söylenemez. Aynı çatı altında çalışanlardan, l950’lere kadar etkili olan demografi ve istatistike ağırlık veren bir sosyolojiyi benimsemiş W. Ogburn şeklinde sosyologlar bir yana, simgesel etkileşimci olarak tanınanlar dahi kendi içlerinde farklılıklar arzeder Bu yüzden simgesel etkileşimciliğin, 1920’Ierden l950’lere kadar C. H. Cooley, W. 1. Thomas, R. E. Park ve G. H. Mead şeklinde sosyolog/toplumsal psikologların oluşturduğu temeller üstünde, H. Blun3er ve E. Goffman şeklinde sosyologlarca geliştirilen, bünyesinde ayrıntıda birbirlerinden değişik fikirleri barındıran sınırları kısmen belirsiz bir sosyoloji geleneği bulunduğunu söyleyebiliriz. A. Schutz’un çalışmalarından doğan sosyolojik fenomenoloji, H. Garfinkel’in etnometodoloj isi, H. Sacks’ın konservasyonel (conservationnelle) çözümlemesi, A. Cicourel’in kognitif sosyolojisi az ya da çok bu çözümleme çerçevesi içinde . Fransa’da günlük yaşamın sosyolojisine duyulan ilgi bu akımdan esin almıştır.
Simgesel etkileşimcilik temelde “bireyâ€e vurgu yapar. Belli başlı bir nesnel durumun bireylerde değişik öznel yorumlara yol açtığına ve bu durumun sos yal hayatta yaygın bir şekilde görüldüğüne dikkati çeken simgesel etkileşimciler, bu gerçeği irdelemeyen yaklaşımların toplumsal realitenin uzağına düşmeye mahkum bulunduğunu iddia ederler. Görüldüğü suretiyle bu yaklaşım, çıkış noktasından itibaren fonksiyonalist, strüktüralist ve Marksist biçimleriyle genel sosyolojik yaklaşımla çatışmaktadır. Nitekim simgesel etkileşimciler, sosyolojinin “yapı†ve “kurum†şeklinde temel kavramlarına da sıcak bakmazlar. Onlara nazaran insan, madem ki devamlı bir oluş halindedir; toplumsal düzenin de tamamlanmış bir olgu olarak düşünülmesi mümkün değildir, doğrusu “yapıâ€dan söz edilemez. Yapı terimi yerine, “değişik iştirakçilerin değişik eylemlerde bulunmalarının toplumsal organizasyonu†olarak tanımladıkları “beraber eylem†(joint action) terimini yeğleyen simgesel etkileşimciler, mesela “aile kurumu†yerine “aile birlikteliği (collectivity) demeyi uygun görürler. Çünkü kurum teriminin muhteviyatında bir durağanlık vardır. Oysa aile devamlı oluş halindedir. Mesela kan-koca ve iki aylık bir bebekten oluşan bir ailedeki karı-koca ilişkisi, bebek altı yaşına geldiği vakit aynı olmayacaktır. Bu yüzden simgesel etkileşimciler, toplumsal rollerin de rahat tanımlarının yapılamayacağını ileri sürerler.
Etkileşim teorisi adından da anlaşılacağı üstüne ‘sembollerin sosyoloji si’dir. Bir varlığın zihindeki görüntüsü olarak tanımlayabileceğimiz semboller, insana özgü bir gerçekliktir. Hayvanlar aleminde karşılıklı ilişki semboller vasıtasıyla değildir, seslerin ve hareketlerin karşılıklı olması (etki-tepki) il kesiyle gerçekleşir.
Semboller toplumsal etkileşme sürecinde şekillenen konuşmayı, düşünmeyi, anlaşmayı elde eden araçlardır. Etkileşme sürecinde değişik imajların devreye girmesi, bir varlığın değişik sembollerinin oluşmasına niçin olur. Mesela, domuzu iğrenç bir hayvan olarak gören bir kültür ortamında büyüyen şahıs ile domuz etiyle beslenilen bir ortamda büyüyen kişinin zihinlerinde domuzun sembolleri değişik olacaktır. Aynı kültür ortamında bulunan kimseler içinde belirgin bir durumun/varlığın sembollerin değişik olmasının sebebi ise, etkileşme sürecinde tesiri olan tam olarak bilinmesi ve hesaba alınması olanaksız bir çok faktörün devreye girmesidir.
Sembol farklılaşmasını netleştirmek için vermiş olduğumuz bu örnek, etkileşimcilerin kültürel yapıya vurgu yaptıkları şeklinde düşünülmemelidir. Aksine onlar, eylemin kaynağında “dışâ€ faktörlerin bulunduğunu ima eden yapı sal fonksiyonalistlerden değişik olarak, eylemlerin kişilerin zihinlerinde yapmış oldukları anlamlandırmanın bir sonucu bulunduğunu düşünürler ve buna
-Blumer’in ifadesiyle- “sembollere dayanarak eylemde bulunma†ismini verirler.
“Benlik†(seli), “ayna-benlik†(looking-glass seli), “bireysel benlik†(“1â€), “toplumsal benlik†(“meâ€), “başkasının rolünü almaâ€, “vaziyet tanımıâ€, “mühim başkası†(significant other) ve “genelleştirilmiş başkası†(generalized other) şeklinde terimler simgesel etkileşimcilerin temel kavramlarıdır. “Benlikâ€, çevrenin bir şahıs hakkında algısını ifade eden “kişilik†kavramından değişik olarak, o kişinin zihnindeki “kendisiâ€dir. Başka bir deyişle, kişilik çevrenin zihnindeki “benâ€, kişilik ise “bana ait zihnimdeki benâ€in adıdır. Mead, benliği “bireysel benlik†(“1â€) ve “toplumsal benlik†(“meâ€) olarak ikiye ayırmıştır. Bu iki terimi bir örnekle açıklayabiliriz : Ben, toplumsal çevremin beni mutlu bir kimse olarak tanıdığını düşünmemin yanı sıra -sosyal benlik-, hakikaten mutlu olduğumu ya da olmadığımı da -bireysel benlik- düşünürüm. Cooley bu kavramlara bir de “ayna-benlik†terimini eklemiştir. Ayna-benlik, gün lük ilişkilerimizde çevremizden aldığımız bizlerle ilgili mesajların benliğimize yansıması durumunu ifade eden bir kavramdır.
Etkileşimcilerin başka kavramlarını özetlemek gerekirse tanımlayacak olursak, “başkasının rolünü almaâ€, “kişinin kendini başkalarına ait yerine koyması ya da şeyleri başkasının görmüş olduğu şeklinde görmesi†anlamına gelir. “Vaziyet tanımıâ€, bir var lığın “ne olduğuâ€nu değildir -ki bu konuyu bilmemiz mümkün değildir- “nasıl görün düğüâ€nü ifade eden bir kavramdır. Simgesel etkileşim teorisi, bir varlığı her kes aynı şekilde görüyorsa onun görünmüş olduğu şeklinde bulunduğunu kabul eder. “Mühim başkası†ve “genelleştirilmiş başkası†bilhassa sosyalleşme süre cinde bir çocuğun zihnindeki birbiri ardınca şekillenen iki şartları ifade eden kavramlardır. Mead’ a nazaran çocuk ilkin anne ve baba şeklinde yakın çevresinden gelen mesajları zihnine yerleştirir -“mühim başkasıâ€-; bir süre sonra gene zihninde “başkaları†olarak kümelendirdiği toplumsal çevreyi fark etmeye başlayarak onlardan gelen -“genelleştirilmiş başkasıâ€- mesajları da alır.
Yukarıdaki kavramlardan anlaşılacağı suretiyle etkileşimciler en fazla, “düşünme kapasitesiâ€, “düşünme ve etkileşimâ€, “anlamlan ve sembolleri öğrenmeâ€, “aksiyon ve etkileşim†ve “seçim yapma†şeklinde mevzular üstünde durmaktadırlar. Bu mevzular yüzünden etkileşimciler, sosyoloji değildir, “cemiyet felsefesinin bir çeşitlemesiâ€ni yapmakla eleştirilmişlerdir.
Etkileşimciliğe yöneltilen başka eleştirileri şu şekilde sıralayabiliriz:
• Kuramsal temelinin zayıflığı,
• “Belirsizlik†alanını geniş tutması ve bu sebeple sınanabilirliğinin ol maması,
• Kavramlarının -özellikle Blumer’inkilerin- fazla bulanık, zor ve karma şık olması,
• Mikrososyolojik bir yaklaşım olma iddiasına karşın insanı salt zihin den ibaret bir varlık olarak görmesi; hisler, güdüler, bilinçaltı şeklinde faktörleri dikkatsizlik etmesi ve bu sebeple -iddiasının aksine- yeterince mikrososyolojik olamaması,
• Politika ve ekonomi şeklinde makro değişkenleri hesaba katmadığı için toplumsal değişme sürecini açıklayamaması.
Bu son eleştiri genç etkileşimcilerin makrososyolojik yaklaşımları simgesel etkileşimciliğe yerleştirme çabasına girmelerine niçin olmuş; ama ortaya koydukları çalışmalarla etkileşimciliği, bu geleneğin ustalarının tanıyamayacakları bir noktaya doğru sürükledikleri ifade edilmiştir.
YORUMLAR