SIMAK g. f. Esk. 1. Bir şeyi, bir kimseyi, sözünü sımak, onu kırmak: Urdular ayağın sıdılar (Tebareke tefsiri, XIV. yy.). Uruz baba...
SIMAK g. f. Esk.
1. Bir şeyi, bir kimseyi, sözünü sımak, onu kırmak: Urdular ayağın sıdılar (Tebareke tefsiri, XIV. yy.). Uruz babasının sözünü sımadı (Dede Korkut kitabı, XIV. yy.).
2. Bir şeyi sımak, onu bozmak: Hiçbir şahıs Tanrı buyruğunu sımadı (Mûnteha, XV. yy ).
3. Bir kimseyi, bir topluluğu sımak, onu yenmek, yenik etmek: Çün müslümanlar kâfir leşkerin sıdılar, kovmağa başladılar (Siyer-i Darir, XIV. yy.).
* sındırmak ettirg f. Esk.
1. Bedenin bir bölümünü, bir şeyi sındırmak, onun kırılmasına, parçalanmasına yol açmak: Benim belimi sındıranlar onlardır (Cevahir -ül-ahbar, XV. yy. - XVI. yy ).
2. Bir şeyi (soyut) sındırmak, onun bozulmasına niçin olmak: içersin andı gine sındırırsın (Şehname tercümesi, XVI. yy ).
3. Bir kimseyi, bir topluluğu sındırmak, onları yenmek, yenilgiye uğratmak: Han galip olup anları sındırdı (Velayetname-i Hacıbektaş, XV. yy.).
* sındırılmak edilg. f. Sındırmak eylemine mevzu olmak.
* sınmak edilg f.
1. Kırılmak, parçalanmak, paramparça olmak: Bu kafes sırtsa idi uça idim I Sohbetinden kuzgunun ne kadara idim (Mantık-ut-tayr, XIV. yy.).
2. Güçsüzleşmek, zayıf düşmek, acizleşmek: Aşkta ne var eğer sındım ise I Aşk ile kim sınanadı uğraşu ben (Yunus Emre divanı, XIII.-XIV. yy.).
3. Büyük bir yenilgiye uğramak, yenilmek: Bedir gazasında gerileri sındı, peygamber gaalip geldi (Tefsir-i Ebilleys tercümesi, XIV.-XV. yy.).
1. Bir şeyi, bir kimseyi, sözünü sımak, onu kırmak: Urdular ayağın sıdılar (Tebareke tefsiri, XIV. yy.). Uruz babasının sözünü sımadı (Dede Korkut kitabı, XIV. yy.).
2. Bir şeyi sımak, onu bozmak: Hiçbir şahıs Tanrı buyruğunu sımadı (Mûnteha, XV. yy ).
3. Bir kimseyi, bir topluluğu sımak, onu yenmek, yenik etmek: Çün müslümanlar kâfir leşkerin sıdılar, kovmağa başladılar (Siyer-i Darir, XIV. yy.).
* sındırmak ettirg f. Esk.
1. Bedenin bir bölümünü, bir şeyi sındırmak, onun kırılmasına, parçalanmasına yol açmak: Benim belimi sındıranlar onlardır (Cevahir -ül-ahbar, XV. yy. - XVI. yy ).
2. Bir şeyi (soyut) sındırmak, onun bozulmasına niçin olmak: içersin andı gine sındırırsın (Şehname tercümesi, XVI. yy ).
3. Bir kimseyi, bir topluluğu sındırmak, onları yenmek, yenilgiye uğratmak: Han galip olup anları sındırdı (Velayetname-i Hacıbektaş, XV. yy.).
* sındırılmak edilg. f. Sındırmak eylemine mevzu olmak.
* sınmak edilg f.
1. Kırılmak, parçalanmak, paramparça olmak: Bu kafes sırtsa idi uça idim I Sohbetinden kuzgunun ne kadara idim (Mantık-ut-tayr, XIV. yy.).
2. Güçsüzleşmek, zayıf düşmek, acizleşmek: Aşkta ne var eğer sındım ise I Aşk ile kim sınanadı uğraşu ben (Yunus Emre divanı, XIII.-XIV. yy.).
3. Büyük bir yenilgiye uğramak, yenilmek: Bedir gazasında gerileri sındı, peygamber gaalip geldi (Tefsir-i Ebilleys tercümesi, XIV.-XV. yy.).
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR