TOPARLAMAK g. f. 1. Şeyleri toparlamak, onları bir araya getirmek; toplamak: Masanın üstündeki kâğıtları toparlar mısın? Eşyaları t...
TOPARLAMAK g. f.
1. Şeyleri toparlamak, onları bir araya getirmek; toplamak: Masanın üstündeki kâğıtları toparlar mısın? Eşyaları toparlamak.
2. Bir yeri toparlamak, oradaki dağınıklığı gidermek, orayı düzenlemek; toplamak: Evi toparlamak.
3. Dikkatini, ilgisini vb. toparlamak, bir noktada yoğunlaştırmak: Bir türlü dikkatini toparlayamıyor.
4. Düşüncelerini toparlamak, dağınık haldeki düşüncelerini belli bir noktada birleştirmek, belli bir düzene sokmak.
5. Kafasını toparlamak, düşünebilir duruma gelmek: Biraz bekle, kahve işemeden kafasını toparla- yamıyor.
6. (Kendini) toparlamak, iyileşmek, sağlığına kavuşmak; bir şaşkınlığın bir üzüntünün etkisinden kendini kurtarmak: Hastamız artık kendini toparladı. Bu olaydan sonra bir türlü kendini toparlayamadı.
7. Sözü bir sonuca bağlayıp bitirmek: Süremiz az kaldı, söyleyeceklerinizi toparlayın.
* toparlanmak dönşl. f.
1. Kendine gelmek, kendine çekidüzen vermek: Onun ölümünden sonra bir türlü toparlanamadı. Artık toparlan, kendine bak biraz. Hadi toparlan da gezmeye gidelim.
2. Sağlığı düzelmek: Günden güne toparlanıyor.
3. Toparlanıp gitmek, ölmek: Adam üç günün içinde toparlanıp gitti (tkz.)
* toparlanmak edilg. f. Bir araya getirilmek, düzenli, toplu bir duruma sokulmak: Eşyalar toparlanmış, demek yakında taşınıyorlar.
1. Şeyleri toparlamak, onları bir araya getirmek; toplamak: Masanın üstündeki kâğıtları toparlar mısın? Eşyaları toparlamak.
2. Bir yeri toparlamak, oradaki dağınıklığı gidermek, orayı düzenlemek; toplamak: Evi toparlamak.
3. Dikkatini, ilgisini vb. toparlamak, bir noktada yoğunlaştırmak: Bir türlü dikkatini toparlayamıyor.
4. Düşüncelerini toparlamak, dağınık haldeki düşüncelerini belli bir noktada birleştirmek, belli bir düzene sokmak.
5. Kafasını toparlamak, düşünebilir duruma gelmek: Biraz bekle, kahve işemeden kafasını toparla- yamıyor.
6. (Kendini) toparlamak, iyileşmek, sağlığına kavuşmak; bir şaşkınlığın bir üzüntünün etkisinden kendini kurtarmak: Hastamız artık kendini toparladı. Bu olaydan sonra bir türlü kendini toparlayamadı.
7. Sözü bir sonuca bağlayıp bitirmek: Süremiz az kaldı, söyleyeceklerinizi toparlayın.
* toparlanmak dönşl. f.
1. Kendine gelmek, kendine çekidüzen vermek: Onun ölümünden sonra bir türlü toparlanamadı. Artık toparlan, kendine bak biraz. Hadi toparlan da gezmeye gidelim.
2. Sağlığı düzelmek: Günden güne toparlanıyor.
3. Toparlanıp gitmek, ölmek: Adam üç günün içinde toparlanıp gitti (tkz.)
* toparlanmak edilg. f. Bir araya getirilmek, düzenli, toplu bir duruma sokulmak: Eşyalar toparlanmış, demek yakında taşınıyorlar.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR