VAR sıf. Yüklem olarak kullanılır, üçüncü kişilerde koşaç almayabilir ve ardından gelen olan sıfatfiiliyle birlikte belirten işlevi ...
VAR sıf. Yüklem olarak kullanılır, üçüncü kişilerde koşaç almayabilir ve ardından gelen olan sıfatfiiliyle birlikte belirten işlevi görür (Karşt. YOK.):
1. Somut ya da soyut bir adla, sahip olmak, duymak, içermek: Çok param var. Apartmanda her türlü konfor varmış. Onun çok ilginç bir mesleği var. Ona sevgim ve saygım vardı. Bu tabloda bir yanlışlık var
2. Olmak değeri taşır ve öznenin var olduğunu, bulunduğunu, olduğunu belirtir: Hâli cömert insanlar var Burada biri var Her yerde kan vardı. Suçluluğunu gösteren kanıtlar varmış, öznenin bir eyleme, bir topluluğa katıldığını, katılmaya hazır olduğunu belirtir: Bu işte ben de varım.
3. Bir belirteç ya da nicelik belirten bir söz öbeğiyle, ölçü, miktar, sayı vb belirtir: Buradan gara iki kilometre var.
4. Süre belirten bir öbekle birlikte, içinde bulunulan an ile gelecekteki bir an arasındaki zamanı belirtir: Görüşmemize daha iki ay var.
5. Bir saate belli bir dakika var, sözü edilen saate kaç dakika kaldığını belirtir: Saat ikiye beş var
6. Bir şey, bir kimse sözkonusuysa, bir kimse için belli bir değer taşımak: Onun için bu dünyada yalnızca oğlu var.
7. Ad. + var, ad + var, bu iki ad arasında ayırım yapmak gerektiğini belirtir: Oda var, oda var; bu gerçekten bir izbe. || Var, var ki, aşağı yukarı, -den beri: üç dört yıl var ki meyve yüzü görmedik. || Var git, durup eğlenmeden uzaklaş, git: Var git, başka yerlerde kısmetini ara. || Var gücüyle, var kuvvetiyle, bütün gücüyle, bütün kuvvetini kullanarak: Var gücüyle bağırmaya başladı. || Var yok, belli bir ölçüye yakın, ona ya ulaşır ya ulaşmaz, olduğu bile kuşkulu: Kırkında var yok, güler yüzlü biri. || Varsa o, yoksa o, varsa..., yoksa..., "ondan daha üstünü yok, en çok sevdiği, beğendiği o†anlamında kullanılır: Varsa Hatice, yoksa Hatice, sanki başka torunu yokmuş gibi.
* a
1. Elde olan şey; para, mal, servet: Bu uğurda tüm varını yitirdi.
2. Var etmek, yaratmak, ortaya koymak: Hiçbir şeyi yoktan var edemezsiniz. || Varol, "yaşa" anlamında söylenir. || Var olmak, bir insan sözkonusuysa, yaşamak, hayatta olmak: Var olduğu sürece umudunu yitirmedi, gerçeklik içinde yer almak, zamanda ya da uzamda saptanabilir olmak: Uzun sûredir var olan bir gelenek || Var olsun, bir yakınımızdan söz ederken, "ona kötülük gelmesini istemem ama birlikte oturmalıyız†anlamında söylenir. || Vara yoğa, hemen hemen her şeye: Vara yoğa öfkelenmek. || (Birisinin) varı yoğu, nesi varsa hepsi, tüm varlığı: Varını yoğunu elinden almış, beş parasız koymuşlar adamcağızı.
VAR ya da -YARE, fars. sonek. (-var, -vâre).
1. Sözcüklerin sonunda "gibi" anlamıyla yer alır: avarevar (serseri gibi), bülbûlvar (bülbül gibi), penvar (peri gibi), vb.
2. "Kez", “defa" anlamı kazandırır: yek- var(bir kez).
3. Türkçe “lı", "li" ekinin görevini yapar: ûmidvar (ümitli).
4. Sahiplik bildirir: malvar (malı olan, zengin).
5. Uygunluk, layıklık bildirir: güşvar ya da güşvare -»GUŞVAR ya da GÛŞVARE.
VAR a. (fr. var; v[olt]- a[mpöre]- r[öactif, tepkin voltamper'den kısaltma). Elekt. içinden alternatif akımlar geçen devrelerdeki tepkin gücün ölçümü için vvatt'a verilen özel ad.
*Ölçbil. Var saati, reaktif enerji sayacı.
VAR. Olasıl. DEĞiŞKE'nin kısaltması. (V biçimlinde de yazılır.)
VAR, Fransa'da (Doğu Provence) kıyı ırmağı (günümüzde adını verdiği Var d partement'inin dışında kalmıştır); 120 km. Cayolle boğazı yakınından doğar ve büyük boğazları (Daluis boğazları) selsuyu biçiminde aşar. Eski burgları (Entrevaux, Puget-ThĞniers) geçer ve kollarının sularıyla (Vaîre, Cians, Tinöe, Vâsubie) büyür. Vösubie'yle birleştikten sonra vadisi yavaş yavaş genişler; ırmak, Nice'in batı banliyösünde, eski alüvyonlardan oluşmuş çok büyük bir delta içinde küçük bir delta oluşturarak sona erer.
VAR, Fransa'da (Provence-Alpes-Cûte d'Azur bölgesi) dĞpartement, 5 973 km ; 815 449 nüf. (1992). Merkezi Toulon.
1. Somut ya da soyut bir adla, sahip olmak, duymak, içermek: Çok param var. Apartmanda her türlü konfor varmış. Onun çok ilginç bir mesleği var. Ona sevgim ve saygım vardı. Bu tabloda bir yanlışlık var
2. Olmak değeri taşır ve öznenin var olduğunu, bulunduğunu, olduğunu belirtir: Hâli cömert insanlar var Burada biri var Her yerde kan vardı. Suçluluğunu gösteren kanıtlar varmış, öznenin bir eyleme, bir topluluğa katıldığını, katılmaya hazır olduğunu belirtir: Bu işte ben de varım.
3. Bir belirteç ya da nicelik belirten bir söz öbeğiyle, ölçü, miktar, sayı vb belirtir: Buradan gara iki kilometre var.
4. Süre belirten bir öbekle birlikte, içinde bulunulan an ile gelecekteki bir an arasındaki zamanı belirtir: Görüşmemize daha iki ay var.
5. Bir saate belli bir dakika var, sözü edilen saate kaç dakika kaldığını belirtir: Saat ikiye beş var
6. Bir şey, bir kimse sözkonusuysa, bir kimse için belli bir değer taşımak: Onun için bu dünyada yalnızca oğlu var.
7. Ad. + var, ad + var, bu iki ad arasında ayırım yapmak gerektiğini belirtir: Oda var, oda var; bu gerçekten bir izbe. || Var, var ki, aşağı yukarı, -den beri: üç dört yıl var ki meyve yüzü görmedik. || Var git, durup eğlenmeden uzaklaş, git: Var git, başka yerlerde kısmetini ara. || Var gücüyle, var kuvvetiyle, bütün gücüyle, bütün kuvvetini kullanarak: Var gücüyle bağırmaya başladı. || Var yok, belli bir ölçüye yakın, ona ya ulaşır ya ulaşmaz, olduğu bile kuşkulu: Kırkında var yok, güler yüzlü biri. || Varsa o, yoksa o, varsa..., yoksa..., "ondan daha üstünü yok, en çok sevdiği, beğendiği o†anlamında kullanılır: Varsa Hatice, yoksa Hatice, sanki başka torunu yokmuş gibi.
* a
1. Elde olan şey; para, mal, servet: Bu uğurda tüm varını yitirdi.
2. Var etmek, yaratmak, ortaya koymak: Hiçbir şeyi yoktan var edemezsiniz. || Varol, "yaşa" anlamında söylenir. || Var olmak, bir insan sözkonusuysa, yaşamak, hayatta olmak: Var olduğu sürece umudunu yitirmedi, gerçeklik içinde yer almak, zamanda ya da uzamda saptanabilir olmak: Uzun sûredir var olan bir gelenek || Var olsun, bir yakınımızdan söz ederken, "ona kötülük gelmesini istemem ama birlikte oturmalıyız†anlamında söylenir. || Vara yoğa, hemen hemen her şeye: Vara yoğa öfkelenmek. || (Birisinin) varı yoğu, nesi varsa hepsi, tüm varlığı: Varını yoğunu elinden almış, beş parasız koymuşlar adamcağızı.
VAR ya da -YARE, fars. sonek. (-var, -vâre).
1. Sözcüklerin sonunda "gibi" anlamıyla yer alır: avarevar (serseri gibi), bülbûlvar (bülbül gibi), penvar (peri gibi), vb.
2. "Kez", “defa" anlamı kazandırır: yek- var(bir kez).
3. Türkçe “lı", "li" ekinin görevini yapar: ûmidvar (ümitli).
4. Sahiplik bildirir: malvar (malı olan, zengin).
5. Uygunluk, layıklık bildirir: güşvar ya da güşvare -»GUŞVAR ya da GÛŞVARE.
VAR a. (fr. var; v[olt]- a[mpöre]- r[öactif, tepkin voltamper'den kısaltma). Elekt. içinden alternatif akımlar geçen devrelerdeki tepkin gücün ölçümü için vvatt'a verilen özel ad.
*Ölçbil. Var saati, reaktif enerji sayacı.
VAR. Olasıl. DEĞiŞKE'nin kısaltması. (V biçimlinde de yazılır.)
VAR, Fransa'da (Doğu Provence) kıyı ırmağı (günümüzde adını verdiği Var d partement'inin dışında kalmıştır); 120 km. Cayolle boğazı yakınından doğar ve büyük boğazları (Daluis boğazları) selsuyu biçiminde aşar. Eski burgları (Entrevaux, Puget-ThĞniers) geçer ve kollarının sularıyla (Vaîre, Cians, Tinöe, Vâsubie) büyür. Vösubie'yle birleştikten sonra vadisi yavaş yavaş genişler; ırmak, Nice'in batı banliyösünde, eski alüvyonlardan oluşmuş çok büyük bir delta içinde küçük bir delta oluşturarak sona erer.
VAR, Fransa'da (Provence-Alpes-Cûte d'Azur bölgesi) dĞpartement, 5 973 km ; 815 449 nüf. (1992). Merkezi Toulon.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR