Dünya

Dünya Dünya, Güneş Sistemi'nin 9 gezegeninden biridir ve Güneş'e olan uzaklığı bakımından 3. Sırada bulunur. Dünya'yı in...

Dünya


Dünya, Güneş Sistemi'nin 9 gezegeninden biridir ve Güneş'e olan uzaklığı bakımından 3. Sırada bulunur. Dünya'yı incelemek için bazı kavramların bilinmesi gerekir: Eksen, Kutup Noktası, Ekvator, Paralel, Meridyen, Dünya, Kutup Noktaları'nda basık, Ekvator'da şişkindir. Dünya'nın kendisine özgü bu şekline geoid denir. Geoide en yakın geometrik şekil elipsoiddir. Verilen boyutlar "Hayford Elipsoidi" ne aittir.




Dünya'nın Boyutları

Ekvator yarıçapı = 6.378,4 km

Kutuplar yarıçapı = 6.356,9 km

Ekvator çevresi = 40.076,6 km

Kutuplar çevresi = 40.009,1 km

Pratikte bu uzunluklar yaklaşık olarak alınmaktadır.

Paralellerin Özellikleri

Ekvator'a paralel uzanırlar.

Çapları ve uzunlukları Ekvator'dan kutuplara doğru kısalır.

Ekvator'dan kutuplara doğru sayısız paralel çizilebilir. Ancak değerlendirme kolaylığı bakımından birer derece aralıklarla çizildikleri varsayılır.

Paralellerin 90 tanesi Kuzey Yarım Küre'de, 90 tanesi Güney Yarım Küre'de bulunur.

60. paraleller Dünya'nın küreselliğinden dolayı Ekvator'un yarısı uzunluğundadır.

Birbirini izleyen 2 paralel arasındaki uzaklık her yerde yaklaşık 111 km'dir.

Dünya'nın geoid şekli nedeniyle 2 paralel arasındaki uzaklık Ekvator'dan kutuplara doğru artar. Örneğin, Ekvator ile 10 (kuzey-güney) enlemleri arasındaki uzaklık 110.596 m iken, 890-900 (kuzey-güney) enlemleri arasındaki uzaklık 110.700 m'dir. Ancak birbirini izleyen 2 paralel arasındaki uzaklık pratikte 111 km olarak kabul edilmiştir.

Özel Paraleller

Bazı paralellerin yerleri, güneş ışınlarının yere değme açısına bağlı olarak doğa tarafından belirlenmiştir. Bunlar :

Ekvator

Dönenceler

Kutup Daireleri

Kutup Noktaları

Ekvatorun Özellikleri

En uzun paraleldir.

Güneşin önünden en hızlı geçen noktaların oluşturduğu paraleldir.

Dünya'nın eksen çevresindeki dönüş hızı Ekvator'da yaklaşık 1670 km/saat'tir.

Güneş ışınlarını 21 Mart ve 23 Eylül'de dik açıyla alır.

Yıl boyunca sıcak olduğundan termik alçak basınç kuşağıdır.

Yükseltici hava hareketleri görüldüğü için bol yağış alır.

Gece ve gündüz süreleri yıl boyunca birbirine eşit ve 12'şer saattir.

Dönencelerin Özellikleri

Yerleri, yer ekseninin eğikliğine bağlı olarak belirlenen Dönenceler, 23027' Kuzey ve Güney paralelleridir.

Kuzey Yarım Küre'dekine Yengeç Dönencesi, Güney Yarım Küre'dekine Oğlak dönencesi denir.

Orta kuşak ile Tropikal kuşağı birbirinden ayırırlar.

Güneş ışınlarının düz zeminlere dik geldiği en son noktalardır.

Yengeç Dönencesi 21 Haziran'da, Oğlak Dönencesi 21 Aralık'ta Güneş ışınlarını dik açı ile alır.

Kutup Noktalarının Özellikleri

90. Kuzey ve Güney paralelleridir.

Güneş ışınlarının düz zeminlere en dar açıyla geldiği yerlerdir.

Sürekli soğuk olduğundan kutuplar ve çevresinde yıl boyunca termik yüksek basınç kuşakları oluşur.

Aydınlanma çemberinin 21 mart ve 23 Eylül'de teğet geçtiği yerlerdir.

Bir yıl içinde 6 ay sürekli gündüz, 6 ay sürekli gece yaşanır.

Çizgisel hızın sıfır, yerçekiminin en fazla olduğu yerlerdir.

Kutup Dairelerinin Özellikleri

Yerleri, yer ekseninin eğikliğine bağlı olarak belirlenen Kutup Daireleri, 66033' Kuzey ve Güney paralelleridir.

Kutup kuşağı ile Orta kuşağı birbirinden ayırırlar.

Aydınlanma çemberinin yıl içinde yer değiştirdiği ve 21 Haziran ile 21 Aralık'ta teğet geçtiği paralellerdir.

21 Haziran'da Kuzey Kutup Dairesi'nde, 21 Aralık'ta Güney Kutup Dairesi'nde 24 saat gündüz yaşanır.

Meridyenlerin Özellikleri

Bir kutuptan diğerine uzanan meridyenler de paraleller gibi sayısızdır. Ancak pratikte her 1 dereceden bir yay geçtiği varsayılarak, 360 tane oldukları kabul edilmiştir.

Birbirini izleyen 2 meridyen arasındaki uzaklık Ekvator üzerinde 111 km olarak kabul edilmiştir.

Başlangıç meridyeni olarak Londra yakınlarındaki Greenwich kabul edilmiştir.

Bir meridyenin, karşıt (anti) meridyeniyle arasında 180 meridyen fark vardır.

Meridyen yayları eşit uzunluktadır. Aralarındaki uzaklık Ekvator'dan kutuplara doğru azalır ve tüm meridyenle kutuplarda birleşir.

Birbirini izleyen 2 meridyen arasındaki uzaklık; Ekvator üzerinde 111.322 m. (pratikte 111 km olarak kabul edilmiştir, 45. (Kuzey - Güney) paralellerinde 78.850 m, 90. (Kuzey - Güney) paralellerinde ise 0 m'dir.

Dünyanın Şekline Bağlı Sonuçlar

Dünya'nın geoid şekli nedeniyle, yerçekimi Ekvator'dan kutuplara doğru artar. Dünya, geoid değil de küre şeklinde olsaydı, yerçekimi Dünya'nın her yerinde aynı olurdu.

Dünya'nın geoid şekli nedeniyle Ekvator diğer paralellerden ve meridyenlerden daha uzundur. Dünya küre şeklinde olsaydı, Ekvator çevresi (kutupları çevreleyen iki meridyenin uzunluğu) birbirine eşit olurdu.

Ekvator çevresi =40.077 km

Kutuplar çevresi=40.009 km

Dünya'nın küreselliği nedeniyle, ekseni çevresindeki dönüş hızı Ekvator'dan kutuplara doğru azalır. Ekvator üzerindeki noktalar saatte 1666,6 km yol katederken, Kutup Noktaları'nda alınan yol sıfır km olduğu için, eksen çevresindeki dönüş hızı 0 km/saat'tir.

Dünya'nın küreselliği nedeniyle Kutup Noktaları'nda birleşen meridyen yaylarının uzunluğu birbirine eşittir. Bir kutuptan diğerine uzanan bir meridyen yayının uzunluğu yaklaşık 20.005 km'dir.

Dünya'nın küreselliği nedeniyle meridyenler arası uzaklık, Ekvator'dan kutuplara doğru azalır ve meridyenler Kutup Noktaları'nda birleşirler.

Birbirini izleyen iki meridyen arası uzaklık Ekvator üzerinde 111.322 m iken (pratikte bu uzunluk 111 km kabul edilmiştir), 45. paraleller üzerinde 78.850 m, 90. paralellerde (Kutup Noktaları) 0 m'dir.

Dünya'nın küreselliği nedeniyle, paralellerin uzunluğu Ekvator'dan kutuplara doğru küçülür. Ekvator en uzun paraleldir. Kutuplarda ise paraleller nokta halini alır.

Dünya'nın küreselliği nedeniyle aydınlık ve karanlık yarıküreler oluşur. Böylece yeryüzünün bir yarısı gündüzken, diğer yarısında gece yaşanır.

Dünya'nın küreselliği nedeniyle 21 Mart ve 23 Eylül'de Ekvator'dan kutuplara doğru Güneş ışınlarının yere değme açısı daralır. Bu tarihlerde Ekvator Güneş ışınlarını dik açı ile alır. Bu nedenle yatay düzleme dik duran cisimlerin gölgesi oluşmaz. Kutuplara doğru güneş ışınlarının yere değme açısı daraldığı için cisimlerin gölge boyu uzar.

Dünya'nın küreselliği nedeniyle güneş ışınlarını yıl boyunca dik ve dike yakın açı ile alan Ekvator'un güneşten aldığı ısı enerjisi daha fazladır. Kutuplara doğru ışınların gelme açısının daralması nedeniyle alınan ısı enerjisi azalır.

Dünya'nın küreselliği nedeniyle yerden yükseldikçe görülebilen alan genişler.

Dünya'nın küreselliği nedeniyle termik basınç kuşakları oluşur.

Termik Basınç Kuşakları

Dünya'nın küreselliği nedeniyle ısınma ve soğumaya bağlı oluşan basınçlara termik basınç denir. Güneş ışınlarını, yıl boyunca dik ve dike yakın açılarla alan Ekvator fazla ısınır. Isınan hava genleşerek yükselir ve basınç düşer. Kutuplar, ışınları dar açı ile aldığından her zaman soğuktur.Soğuk hava ağır olduğu için yere çöker ve basınç yükselir.

Dünya'nın küreselliği nedeniyle, Kutup Yıldızı'nın görünüm açısı Kuzey Kutbu'ndan Ekvator'a doğru daralır. Bu nedenle 60. Kuzey paralelinde 60° açı ile görülen Kutup Yıldızı Güney Kutbu'nda görülmez.

Dünya'nın küreselliği nedeniyle hep aynı yönde hareketle başlangıç noktasına ulaşılır. 1519 yılında Macellan tarafından, hep batıya gidilerek çıkış noktasına varılabileceği düşüncesi ile İspanya'nın Cadiz Körfezi'ndeki Sancular Limanı'nda başlatılan ve aynı limanda 1522 yılında son bulan Dünya seyahati ile bu sonuca ulaşılmıştır.


Dünya'nın Hareketleri


Dünya'nın Günlük Hareketi (Eksen Çevresindeki Hareketi)

Dünya, batıdan doğuya doğru ekseni çevresindeki dönüşünü 24 saatte tamamlar. Buna 1 Güneş günü denir. Dünya'nın ekseni çevresindeki hareketinin hızı, 2 farklı şekilde ifade edilir.

Çizgisel Hız

Dairesel hareket yapan Yerküre üzerindeki bir noktanın birim zamanda eksen üzerindeki yer değiştirme hızıdır. Çizgisel hız, dünyanın küreselliği nedeniyle Ekvator'da en fazladır, kutuplara doğru azalır.

Açısal Hız

Dairesel hareket yapan Dünya üzerindeki bir noktanın birim zamanda oluşturduğu dönüş açısıdır.

Dünya, ekseni çevresindeki hareketi sırasında 4 dakikada 1 derecelik, 1 saatte 15 derecelik, 24 saatte 360 derecelik dönüş yapar.

Açısal hız, dünya üzerindeki her noktada aynıdır.

Dünya kendi ekseni çevresinde,

4 dakikada 10' lik,

1 saatte 150' lik,

24 saatte 360°'lik dönüş yapar.

Günlük Hareketin Sonuçları

Dünya'nın ekseni çevresindeki dönüşünün etkisiyle,

Bir noktaya Güneş ışınlarının gelme açısı ve yatay düzleme dik duran cisimlerin gölge boyları günün saatlerine göre değişir.

Güneş ışınları öğle saatinde en büyük açıyla gelir ve en kısa gölgeler oluşur.

Gece ve gündüzler birbirini izler.

Günlük sıcaklık farkları oluşur.

Dünya'nın ekseni çevresindeki dönüşünün etkisiyle, rüzgarlar esme yönlerinden saparlar. Bu sapma, Kuzey Yarım Küre'de esme yönünün sağına, Güney Yarım Küre'de esme yönünün soluna doğrudur.

Dünya'nın ekseni çevresindeki dönüşünün etkisiyle, okyanus akıntıları yönlerinden sapar ve halkalar oluştururlar. Okyanus akıntılarını başlatan sürekli rüzgarlardır. Bu nedenle rüzgarların esme yönlerinden sapmasına bağlı olarak akıntılar da yönlerinden sapar.


Dünyanın Yıllık Hareketi


Dünya ekseni çevresinde hareket ederken aynı zamanda saat ibresinin tersi yönde, Güneş'in çevresinde de döner. Bu hareketini elips bir yörüngede 365 gün 6 saatte tamamlar. Buna 1 Güneş yılı denir. Dünya'nın yıllık hareketi sırasında, Güneş'in çevresinde çizdiği yörünge düzlemine ekliptik denir. Yörünge şeklinin elips olması nedeniyle Dünya yıllık hareket sırasında Günöte - Günberi konumuna gelir.

Dünya'nın, Güneş'ten en çok uzaklaştığı, yörüngede en yavaş döndüğü gündür. Dünya Günöte konumuna 4 Temmuz'da gelir.

Dünya'nın, Güneş'e en çok yaklaşıp, yörüngede en hızlı döndüğü gündür. Dünya Günberi konumuna 3 Ocak'ta gelir.

Yörünge Şeklinin Sonuçları

Dünya Güneş'in etrafında elips bir yörüngede döner. Yörünge şeklinin elips olması nedeniyle;

Dünya'nın yörüngedeki dönüş hızı, Güneş'e yaklaştıkça artar, Güneş'ten uzaklaştıkça azalır. Dolayısıyla sonbahar ekinosuna 2 gün gecikme ile 23 Eylül'de ulaşılır.

Her iki yarımkürede mevsim süreleri değişir.

Mevsim Süreleri

Yörünge şekli tam daire biçiminde olsaydı, Dünya'nın yörüngedeki dönüş hızı değişmez, her iki yarım kürede mevsim süreleri eşit olurdu.

Dünya'nın eksen eğikliği nedeniyle Kuzey Yarım Küre'de ve Güney Yarım Küre'de aynı anda birbirine göre zıt mevsim yaşanır. Birinin yaz süresi diğerinin kış süresi olur. Dünya'nın yörüngedeki dönüş hızının Güneş'e yaklaştıkça artması, uzaklaştıkça azalması nedeniyle Kuzey Yarım Küre'de İlkbahar ve yaz süresi Güney yarım Küre'de sonbahar ve kış süresi daha uzundur.

Eksen Eğikliği

Dünya'nın yıllık hareketi sırasında oluşan yörünge düzlemi (ekliptik) ile Dünya'nın Ekvator düzlemi üst üste çakışmaz.

Aralarında 23°27' lık bir açı bulunur.

Yörünge düzlemi ile eksen arasında ise 66°33' lık bir açı oluşur. Buna Dünya'nın Eksen Eğikliği denir.

Ekliptik

Dünya'nın yörüngesinden geçtiği varsayılan düzleme Ekliptik veya Yörünge Düzlemi denir.

Dünya ekseniyle, yörünge düzlemi arasında 66°33'lık,

Ekvator ile yörünge düzlemi arasında 23°27' lık açı bulunmaktadır.

Bu açı daha küçük ya da daha büyük olsaydı, dönence ve kutup dairelerinin enlem dereceleri değişirdi.

Eksen Eğikliğinin Sonuçları

Dünya'nın Güneşe karşı konumu yıl içinde değişir.

Dünya'nın Güneşe Karşı Konumları
21 Mart - 23 Eylül Durumları (Ekinokslar)

a) 21 Mart ve 23 Eylül'de Ekvator üzerindeki noktalar yerel saat 12.00'de Güneş ışınlarını dik açı ile alır.

b) b) Ekvator'da yatay düzleme dik duran cisimlerin yerel saat 12.00' de gölgesi oluşmaz.

c) Aydınlanma çemberi, Kutup Noktalarından geçer.

d) Dünya'nın her yerinde gündüz ve gece süresi birbirine eşittir.

e) Aynı meridyen üzerinde yer alan tüm noktalarda Güneş, yerel saatle aynı anda doğar ve aynı anda batar.

f) 21 Mart'tan sonra Kuzey Y.'de, 23 Eylül'den sonra da Güney Y.' de gündüzler gecelere göre daha uzun olmaya başlar.
21 Haziran Durumu (Solstisi)

a) Güneş ışınları dik açı ile yerel saat 12.00'de Yengeç Dönencesi'ne gelir.

b) Yengeç Dönencesi'nde yatay düzleme dik duran cisimlerin yerel saat 12.00'de gölgesi

oluşmaz.

c) Aydınlanma çemberi Kutup Dairelerine teğet geçer.

d) Bir noktadan kuzeye doğru gidildiğinde gece süresi uzamaya başlar.

e) Kuzey Yarım Küre'de yılın en uzun gündüzü, Güney Yarım Küre'de ise yılın en uzun gecesi

yaşanır. Bu tarihten itibaren Kuzey Yarım Küre'de gündüzler, Güney Yarım Küre'de ise geceler

kısalmaya başlar.
21 Aralık Durumu (Solstisi)

a) Güneş ışınları dik açı ile yerel saat 12.00'de Oğlak dönencesi'ne gelir.

b) Oğlak dönencesi'nde yatay düzleme dik duran cisimlerin yerel saat 12.00'de gölgesi oluşmaz.

c) Aydınlanma çemberi Kutup Daireleri'ne teğet geçer.

d) Bir noktadan kuzeye doğru gidildikçe gündüz süresi uzamaya başlar.

e) Kuzey Yarım Küre'de yılın en uzun gecesi, Güney Yarım Küre'de ise yılın en uzun gündüzü

yaşanır. Bu tarihten itibaren Kuzey Yarım Küre'de geceler, Güney Yarım Küre'de gündüzler

kısalmaya başlar.

21 Haziran'da Yengeç Dönencesi, 21 Aralık'ta Oğlak dönencesi, 21 Mart ve 23 Eylül'de Ekvator üzerindeki noktalarda, cisimlerin saat 12.00'da oluşan gölgesi tam dibe düşer. Ekinokslarda, 450 enlemlerinde oluşan gölge boyu cismin boyuna eşittir.

21 Haziran'da, Güney Kutup Dairesi ile Güney Kutbu arasındaki enlemlerde gece süresi 24 saatten fazladır.

Türkiye'de saat 12.00'de cisimlerin yıl içindeki en kısa gölgeleri oluşur.

21 Aralık'ta; Kuzey Kutup Dairesi ile Kuzey Kutbu arasındaki enlemlerde gece süresi 24 saatten fazladır.

Türkiye'de yerel saat 12.00'de cisimlerin yıl içindeki en uzun gölgeleri oluşur.

Dünya'nın eksen eğikliğine bağlı olarak Dönenceler ve Kutup Daireleri'nin yerleri belirlenir.


Dönenceler


23°27' Kuzeye paralelleridir. Güneş ışınlarının düz zeminlere dik açı ile geldiği en son yerlerdir.

Kutup Daireleri

66°33' Kuzey ve Güney paralelleridir. Aydınlanma çemberinin yıl içinde yer değiştirdiği, 21 Haziran ve 21 Aralık tarihlerinde teğet geçtiği paralellerdir.

Dünya'nın eksen eğikliğine bağlı olarak matematik iklim kuşakları oluşur.

Matematik İklim Kuşakları

Dünya'nın 23°27' lık eksen eğikliği dikkate alınarak belirlenmiştir. Dönenceler arasında kalan alan, güneş ışınlarının yıl içinde iki kez dik açı ile geldiği Tropikal Kuşak'tır. Dönenceler ile Kutup Daireleri arasında kalan alanlar, güneş ışınlarının yıl içinde gelme açısının en çok değiştiği, bu nedenle 4 mevsimin belirgin olarak yaşandığı Orta Kuşak, Kutup Daireleri ile Kutup Noktaları arasında kalan alanlar ise Kutup Kuşağıdır.

Dünya'nın eğikliğine bağlı olarak mevsimler oluşur.

Dünya'nın ekseni 23°27' eğik olduğu için Güneş ışınlarının yıl içinde gelme açısı ve buna bağlı olarak ısıtma miktarı değişir.

21 Haziran'da Kuzey Yarım Küre'de yaz mevsimi,

Güney Yarım Küre'de tam tersine kış mevsimi başlar.

23 Eylül, Kuzey Yarım Küre'de sonbahar,

Güney Yarım Küre'de ilkbahar mevsiminin başlangıcıdır.

21 Aralık'ta Güney Yarım Küre'de yaz mevsimi, Kuzey Yarım Küre'de kış mevsimi başlar.

21 Mart'ta Kuzey Yarım Küre'de ilkbahar, Güney Yarım Küre'de sonbahar mevsimi başlar.

Dünya'nın eksen eğikliği nedeniyle bir noktaya Güneş ışınlarının gelme açısı ve atmosferde tutulma miktarı yıl içinde değişir.

Örnek : Güneş ışınları 21 Aralık'ta Oğlak Dönencesi'ne dik gelir. Bu tarihte ışınlar Ankara'ya yıl içindeki en dar açı (260) ile ulaşır. Işınların gelme açısının daralmasının yanı sıra, atmosferde en uzun yolu geçerek yeryüzüne ulaşmaları nedeniyle atmosfer tarafından tutulma oranı da en fazladır.

21 Haziran'da ise ışınların Ankara'ya 73° ile ulaşmasına bağlı olarak atmosferde kat ettikleri yol ve atmosfer tarafından tutulma oranı en azdır.

Eksen eğikliği nedeniyle Güneş'in ufuk düzleminde öğle vakti ulaştığı tepe noktasının yeri yıl içinde değişir.

Dünya üzerinde aynı anda gece ve gündüz yaşayan alanları birbirinden ayıran sınıra aydınlanma çemberi denir. Dünya'nın eksen eğikliğine bağlı olarak aydınlanma çemberi Kutup noktaları ile Kutup Daireleri arasında yer değiştirir. Bu yer değiştirme soncunda gece ve gündüz süreleri değişir, aralarındaki fark Ekvator'dan kutuplara doğru artar. Bu fark 21 Haziran ve 21 Aralık'ta en fazla olur.

Bir noktada Güneş'în doğuş ve batış saatleri yıl boyunca değişir. Güneş, yaz aylarında erken doğup geç batarken kış aylarında geç doğup erken batar.

Örnek : 21 Haziran'da Güneş ışınları Yengeç Dönencesi'ne dik gelir. Aydınlanma çemberi Kutup Daireleri'ne teğet geçer. Bunun doğal sonucu olarak Kuzey Yarım Küre'de gündüzler gecelere göre uzundur.

Eksen Eğikliği Olmasaydı

Dünya'nın ekseni 23°27' eğik olmasaydı eksen ile yörünge düzlemi (ekliptik) arasındaki açı 90° olurdu.

Yerleri eksen eğikliğine bağlı olarak belirlenen Dönenceler, Kutup Daireleri ve Matematik İklim Kuşakları oluşmazdı.

Işınlar yıl boyunca Ekvator'a dik gelirdi.

Aydınlanma çemberi yıl boyunca Kutup Noktaları'ndan geçeceği için yeryüzünde gece ve gündüz süreleri sürekli 12 şer saat olurdu.

Dünya üzerindeki bir nokta Güneş ışınlarını yıl boyunca aynı açı ile alacağı için mevsimler oluşmazdı.

Eksen Eğikliği Daha Fazla Olsaydı

Dünya'nın ekseni 23°27' dan daha fazla eğik olsaydı, Dönenceler ve Kutup Daireleri'nin yerleri değişirdi.

Buna bağlı olarak;

Tropikal kuşak ve Kutup kuşağı genişler, Orta kuşak daralırdı.

Orta kuşakta yazlar daha sıcak, kışlar daha soğuk geçerdi.

Aydınlanma çemberinin yer değiştirme alanı genişleyeceği için gece ve gündüz süreleri arasındaki fark daha da artardı.


Eksen Eğikliği Daha Az Olsaydı


Dünya'nın ekseni 23°27' dan daha aza eğik olsaydı, dönencelerin ve kutup dairelerinin yerleri değişirdi. Buna bağlı olarak;

Tropikal kuşak ve Kutup Kuşağı daralır, Orta Kuşak genişlerdi.

Orta Kuşak'ta yazlar daha serin, kışlar daha ılık geçerdi.

Aydınlanma çemberinin yer değiştirme alanı daralacağı için gece ve gündüz süreleri arasındaki fark daha da azalırdı.

Coğrafi Konum

Yeryüzündeki herhangi bir alanın bulunduğu yere, o alanın coğrafi konumu denir. Coğrafi konum, matematik konum ve özel konum olarak iki şekilde ifade edilir.

Matematik Konum

Dünya üzerinde bir nokta veya alanın yerinin belirlenmesi için, o noktanın Ekvator'a ve başlangıç meridyenine olan uzaklığının bilinmesi gerekir. Bunun için enlem ve boylam kavramlarından yararlanılır.

Örnek : Türkiye 36° - 42° Kuzey enlemleri,

26° - 45° Doğu boylamları arasında yer alır.

Özel Konum

Dünya üzerindeki bir yerin çevresine, denizlere, yer şekillerine, anayollara, geçitlere ve komşularına göre konumudur.

Özel Konum

İklim koşullarını,

Doğal bitki örtüsünü,

Tarımsal etkinlikleri,

Nüfus ve yerleşme biçimini,

Ekonomik etkinlikleri,

Ulaşım olanaklarını,

Siyasal ve kültürel yapıyı etkiler.

Enlem

Dünya üzerindeki herhangi bir noktanın başlangıç paraleli olan Ekvator'a uzaklığının açısal değeridir.

Q açısı, D noktasının Ekvator'a olan uzaklığının açı cinsinden değeridir ve D noktasının enlem derecesini verir.

Örnek :

Q açısının değeri 45 ise, D noktasının enlem derecesi 45° dir.

Enlemin Etkileri

Bir yerin enlemi,
Güneş'in ufukta ulaşabileceği yükseklik,

Güneş ışınlarının yere değme açısı,

Gölge boylarının yıl içindeki değişimi,

Gece - gündüz sürelerindeki değişim,

İklim koşulları, hakkında bilgi verir.

İklim koşullarına bağlı olarak,
Bitki örtüsü,

Tarım ürünleri ve hayvan ürünleri,

Akarsu rejimleri,

Deniz sularının özelliği,

Nüfus ve yerleşme özelliği

Tarımın ve ormanların üst yükseklik sınırı,

Kalıcı karların başlama yüksekliği hakkında bilgi edinilebilir.

Boylam

Dünya üzerindeki herhangi bir noktanın başlangıç meridyenine olan uzaklığının açısal değeridir.

Q açısı, D noktasının başlangıç meridyenine olan uzaklığının açı cinsinden değeridir ve D noktasının boylam derecesini verir.

Örnek : D noktasına ait Q açısının değeri 30 derece ise,

D noktasının boylam derecesi 30° dir.

Boylamın Etkileri

Bir yerin boylamı;

Yerel saatler,

saat dilimleri,

Aynı enlem üzerindeki noktalarda Güneşin doğuş ve batış saatleri hakkında bilgi verir.

Yerel Saat

Bir noktada Güneş'in gökyüzündeki konumuna göre belirlenen saate yerel saat denir. Aynı boylam üzerindeki noktalarda yerel saat aynıdır. Herhangi bir meridyenin Güneşin tam karşısına geldiği an, meridyen üzerindeki tüm noktalarda yerel saat 12.00'dir.

Güneş, doğudaki bir noktada batıdaki yerlere göre daha önce doğar ve daha önce batar; bu nedenle yerel saat doğudaki yerlerde daha ileridir.

Yerel Saat Hesaplamalarında İzlenecek Yol

Meridyen farkı hesaplanır.

Meridyenler başlangıç boylamına göre aynı yönde ise çıkarma, farklı yönde ise toplama işlemi yapılarak meridyen farkı bulunur.

Zaman farkı hesaplanır.

Birbirini izleyen iki meridyen arasındaki zaman farkı 4 dakikadır. Meridyen farkı ile 4 dakika çarpılarak zaman farkı bulunur.

Zaman farkı soruda verilen yerel saate eklenir veya çıkartılır.

Doğuda olan bir yerin yerel saati ileridir. Bu nedenle soruda verilen yerin yerel saati ileri ise zaman farkı çıkarılır, yerel saati geri ise zaman farkı eklenir.

20. Doğu meridyeni üzerindeki A noktasında yerel saat 21.00 iken, B noktasının yerel saati kaçtır? Çözüm :Meridyenler başlangıç boylamına göre aynı yönde oldukları için çıkarma işlemi yapılır. Meridyen farkı = 40 - 20 = 20 meridyen, zaman farkı = 4 * 20 = 80 dakika ise 80 / 60 = 1 saat 20 dakika B noktası A noktasına göre daha doğuda olduğu için yerel saati ileridir. B'nin yerel saati = 21.00 + 01.20 = 22.20 dir.

Güneş'in Doğuş veya Batış Saatinin Bulunması

Bir noktada Güneş'in doğuş veya batış saati verildiğinde, aynı paralel üzerinde bulunan başka bir noktada Güneş'in doğuş veya batış saatini bulmak için, aradaki zaman farkı bulunur.

Güneş doğudaki yerlerde daha erken doğup battığı için, Güneş'in doğuş ve batış saatinin sorulduğu nokta doğuda ise zaman farkı verilen saatten çıkarılır. Sorulan nokta batıda ise zaman farkı verilen saate eklenir.

Meridyenler, Greenwich'e (0°) göre farklı yönde ise, meridyen farkını bulmak için toplama işlemi yapılır.

21 Mart ve 23 Eylül tarihlerinde (ekinokslarda) bir yerdeki Güneş'in doğuş veya batış saati verilirse, bir başka yerdeki Güneş'in doğuş veya batış saati bulunabilir. Çünkü bu tarihlerde gece - gündüz süreleri eşit olduğu için Güneş doğduktan 12 saat sonra batar ve battıktan 12 saat sonra doğar.

Saat Dilimleri

Dünya 15 derecelik aralıklarla 24 saat dilimine ayrılmıştır. Her saat diliminin ortasından geçen meridyen o saat dilimini kullanan ülkelerin ortak saat ayar meridyenidir. Türkiye 2. Ve 3. Saat dilimlerinde yer alır.

Bir ülkede birden çok saat dilimi kullanılması için, ülkenin doğu - batı doğrultusunda en az 2 saat dilimini kapsayacak kadar geniş olması gerekir.

Kaynak: genbilim.com







  • 1. Dünya Savaşı (Birinci Dünya Savaşı)


  • 2. Dünya Savaşı (İkinci Dünya Savaşı)


  • Dünya'nın adı neden Dünya olmuştur?



szn kadar olmasamda bende bısıler eklemek ıstıyorum

Dünyanın şekli





Dünya, Güneş Sistemi'nin 9 gezegeninden biridir ve Güneş'e olan uzaklığı bakımından 3. Sırada bulunur. Coğrafya'nın asıl konusunu oluşturan Dünya'yı incelemek için bazı kavramların bilinmesi gerekir:


Eksen


Kutup Noktası


Ekvator


Paralel


Meridyen




Dünya'nın Şekli :




Dünyanın Şekli ve Boyutları :




Dünya, Kutup Noktaları'nda basık, Ekvator'da şişkindir. Dünya'nın kendisine özgü bu şekline geoid denir. Geoide en yakın geometrik şekil elipsoiddir. Verilen boyutlar "Hayford Elipsoidi" ne aittir.




Dünya'nın Boyutları




Ekvator yarıçapı = 6.378,4 km


Kutuplar yarıçapı = 6.356,9 km


Ekvator çevresi = 40.076,6 km


Kutuplar çevresi = 40.009,1 km


Pratikte bu uzunluklar yaklaşık olarak alınmaktadır.




Paralellerin Özellikleri :




Ekvator'a paralel uzanırlar

Çapları ve uzunlukları Ekvator'dan kutuplara doğru kısalır.

Ekvator'dan kutuplara doğru sayısız paralel çizilebilir. Ancak değerlendirme kolaylığı bakımından birer derece aralıklarla çizildikleri varsayılır.

Paralellerin 90 tanesi Kuzey Yarım Küre'de, 90 tanesi Güney Yarım Küre'de bulunur.

60. paraleller Dünya'nın küreselliğinden dolayı Ekvator'un yarısı uzunluğundadır.

Birbirini izleyen 2 paralel arasındaki uzaklık her yerde yaklaşık 111 km'dir.



UYARI : Dünya'nın geoid şekli nedeniyle 2 paralel arasındaki uzaklık Ekvator'dan kutuplara doğru artar. Örneğin, Ekvator ile 10 (kuzey-güney) enlemleri arasındaki uzaklık 110.596 m iken, 890-900 (kuzey-güney) enlemleri arasındaki uzaklık 110.700 m'dir. Ancak birbirini izleyen 2 paralel arasındaki uzaklık pratikte 111 km olarak kabul edilmiştir.




Özel Paraleller




Bazı paralellerin yerleri, güneş ışınlarının yere değme açısına bağlı olarak doğa tarafından belirlenmiştir. Bunlar :


Ekvator


Dönenceler


Kutup Daireleri


Kutup Noktaları




Ekvatorun Özellikleri




En uzun paraleldir.

Güneşin önünden en hızlı geçen noktaların oluşturduğu paraleldir.

3) Dünya'nın eksen çevresindeki dönüş hızı Ekvator'da yaklaşık 1670 km/saat'tir.

Güneş ışınlarını 21 Mart ve 23 Eylül'de dik açıyla alır.

Yıl boyunca sıcak olduğundan termik alçak basınç kuşağıdır.

Yükseltici hava hareketleri görüldüğü için bol yağış alır.

Gece ve gündüz süreleri yıl boyunca birbirine eşit ve 12'şer saattir.



Dönencelerin Özellikleri




Yerleri, yer ekseninin eğikliğine bağlı olarak belirlenen Dönenceler, 23027' Kuzey ve Güney paralelleridir.

Kuzey Yarım Küre'dekine Yengeç Dönencesi, Güney Yarım Küre'dekine Oğlak dönencesi denir.

Orta kuşak ile Tropikal kuşağı birbirinden ayırırlar.

Güneş ışınlarının düz zeminlere dik geldiği en son noktalardır.

5. Yengeç Dönencesi 21 Haziran'da, Oğlak Dönencesi 21 Aralık'ta Güneş ışınlarını dik açı ile alır.



Kutup Noktalarının Özellikleri




90. Kuzey ve Güney paralelleridir.

Güneş ışınlarının düz zeminlere en dar açıyla geldiği yerlerdir.

Sürekli soğuk olduğundan kutuplar ve çevresinde yıl boyunca termik yüksek basınç kuşakları oluşur.

Aydınlanma çemberinin 21 mart ve 23 Eylül'de teğet geçtiği yerlerdir.

Bir yıl içinde 6 ay sürekli gündüz, 6 ay sürekli gece yaşanır.

Çizgisel hızın sıfır, yerçekiminin en fazla olduğu yerlerdir.



Kutup Dairelerinin Özellikleri




Yerleri, yer ekseninin eğikliğine bağlı olarak belirlenen Kutup Daireleri, 66033' Kuzey ve Güney paralelleridir.

Kutup kuşağı ile Orta kuşağı birbirinden ayırırlar.

Aydınlanma çemberinin yıl içinde yer değiştirdiği ve 21 Haziran ile 21 Aralık'ta teğet geçtiği paralellerdir.

21 Haziran'da Kuzey Kutup Dairesi'nde, 21 Aralık'ta Güney Kutup Dairesi'nde 24 saat gündüz yaşanır.





Meridyenlerin Özellikleri




Bir kutuptan diğerine uzanan meridyenler de paraleller gibi sayısızdır. Ancak pratikte her 1 dereceden bir yay geçtiği varsayılarak, 360 tane oldukları kabul edilmiştir.

Birbirini izleyen 2 meridyen arasındaki uzaklık Ekvator üzerinde 111 km olarak kabul edilmiştir.

Başlangıç meridyeni olarak Londra yakınlarındaki Greenwich kabul edilmiştir.

Bir meridyenin, karşıt (anti) meridyeniyle arasında 180 meridyen fark vardır.



UYARI : Meridyen yayları eşit uzunluktadır. Aralarındaki uzaklık Ekvator'dan kutuplara doğru azalır ve tüm meridyenle kutuplarda birleşir.




Birbirini izleyen 2 meridyen arasındaki uzaklık; Ekvator üzerinde 111.322 m. (pratikte 111 km olarak kabul edilmiştir, 45. (Kuzey - Güney) paralellerinde 78.850 m, 90. (Kuzey - Güney) paralellerinde ise 0 m'dir.




Dünyanın Şekline Bağlı Sonuçlar




Dünya'nın geoid şekli nedeniyle, yerçekimi Ekvator'dan kutuplara doğru artar. Dünya, geoid değil de küre şeklinde olsaydı, yerçekimi Dünya'nın her yerinde aynı olurdu.

Dünya'nın geoid şekli nedeniyle Ekvator diğer paralellerden ve meridyenlerden daha uzundur. Dünya küre şeklinde olsaydı, Ekvator çevresi (kutupları çevreleyen iki meridyenin uzunluğu) birbirine eşit olurdu.

Ekvator çevresi =40.077 km

Kutuplar çevresi=40.009 km

Dünya'nın küreselliği nedeniyle, ekseni çevresindeki dönüş hızı Ekvator'dan kutuplara doğru azalır. Ekvator üzerindeki noktalar saatte 1666,6 km yol katederken, Kutup Noktaları'nda alınan yol sıfır km olduğu için, eksen çevresindeki dönüş hızı 0 km/saat'tir.

Dünya'nın küreselliği nedeniyle Kutup Noktaları'nda birleşen meridyen yaylarının uzunluğu birbirine eşittir. Bir kutuptan diğerine uzanan bir meridyen yayının uzunluğu yaklaşık 20.005 km'dir.

Dünya'nın küreselliği nedeniyle meridyenler arası uzaklık, Ekvator'dan kutuplara doğru azalır ve meridyenler Kutup Noktaları'nda birleşirler.

Birbirini izleyen iki meridyen arası uzaklık Ekvator üzerinde 111.322 m iken (pratikte bu uzunluk 111 km kabul edilmiştir), 45. paraleller üzerinde 78.850 m, 90. paralellerde (Kutup Noktaları) 0 m'dir.

Dünya'nın küreselliği nedeniyle, paralellerin uzunluğu Ekvator'dan kutuplara doğru küçülür. Ekvator en uzun paraleldir. Kutuplarda ise paraleller nokta halini alır.

Dünya'nın küreselliği nedeniyle aydınlık ve karanlık yarıküreler oluşur. Böylece yeryüzünün bir yarısı gündüzken, diğer yarısında gece yaşanır.

Dünya'nın küreselliği nedeniyle 21 Mart ve 23 Eylül'de Ekvator'dan kutuplara doğru Güneş ışınlarının yere değme açısı daralır. Bu tarihlerde Ekvator Güneş ışınlarını dik açı ile alır. Bu nedenle yatay düzleme dik duran cisimlerin gölgesi oluşmaz. Kutuplara doğru güneş ışınlarının yere değme açısı daraldığı için cisimlerin gölge boyu uzar.

Dünya'nın küreselliği nedeniyle güneş ışınlarını yıl boyunca dik ve dike yakın açı ile alan Ekvator'un güneşten aldığı ısı enerjisi daha fazladır. Kutuplara doğru ışınların gelme açısının daralması nedeniyle alınan ısı enerjisi azalır.

Dünya'nın küreselliği nedeniyle yerden yükseldikçe görülebilen alan genişler.

Dünya'nın küreselliği nedeniyle termik basınç kuşakları oluşur.



Termik Basınç Kuşakları




Dünya'nın küreselliği nedeniyle ısınma ve soğumaya bağlı oluşan basınçlara termik basınç denir. Güneş ışınlarını, yıl boyunca dik ve dike yakın açılarla alan Ekvator fazla ısınır. Isınan hava genleşerek yükselir ve basınç düşer. Kutuplar, ışınları dar açı ile aldığından her zaman soğuktur.Soğuk hava ağır olduğu için yere çöker ve basınç yükselir.


Dünya'nın küreselliği nedeniyle, Kutup Yıldızı'nın görünüm açısı Kuzey Kutbu'ndan Ekvator'a doğru daralır. Bu nedenle 60. Kuzey paralelinde 60° açı ile görülen Kutup Yıldızı Güney Kutbu'nda görülmez.

Dünya'nın küreselliği nedeniyle hep aynı yönde hareketle başlangıç noktasına ulaşılır. 1519 yılında Macellan tarafından, hep batıya gidilerek çıkış noktasına varılabileceği düşüncesi ile İspanya'nın Cadiz Körfezi'ndeki Sancular Limanı'nda başlatılan ve aynı limanda 1522 yılında son bulan Dünya seyahati ile bu sonuca ulaşılmıştır.



Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi










Yerküre'nin yaşı konusunda 19.yüzyıl jeologlarının sadece tahminde bulunduklarını görürüz.Bu jeologlar kayaç ve fosilleri yaş sırasına sokabildikleri halde bu yaşları Yerküre'nin tüm tarihi içindeki yerine koyamıyorlardı.Örneğin William Buckland,bir iskeletin yaşını söylerken, ait olduğu hayvanın on bin yıl öncesi ile on bin kere on bin yıl öncesi arasındaki zamanda yaşamış olduğunu önermek zorunda kalıyordu.O günlerde tarihlendirme konusunda güvenilir bir yöntem olmadığı halde,bunu denemek isteyenlerin sayısı çoktu.

*

Yerküre'nin yaşı konusunda ilk ve ciddi bir girişim 1650 yılında İrlanda Kilisesi'nden Başpiskopos James Ussher tarafından yapıldı.Kendisi Kutsal Kitap'ı ve diğer tarihi ları inceledikten sonra Yerküre'nin İ.Ö. 23 Ekim 4004 tarihinde yaratılmış olduğunu açıklamıştı.Tarihçilerin bir yorumuna göre Ussher ‘in bu açıklaması 19.yüzyılın başına kadar doğru olarak kabul edilmişti.Dolayısı ile hemen hemen herkes Yerküre'nin bir hayli genç olduğunu varsayıyordu.Bir başka grup tarihçinin yorumuna göre de ciddi çalışmalarda bulunan jeologlar, Kutsal Kitap'ın zaman ölçeği konusundaki tefsirini dikkate almamıştı. Gerçekten de Papaz William Buckland bile Kutsal Kitap'ın hiçbir yerinde Tanrı'nın yeri ve göğü ilk gün yarattığı izlenimi vermediğini,sadece ‘başlangıçta' sözünü kullandığına dikkat çekmişti.Kendisine göre bu başlangıç milyonlarca ve milyonlarca yıl sürmüş olabilirdi.Aslında herkes Yerküre'nin yaşlı olduğu konusunda aynı fikirde idi.Ama ne kadar yaşlıydı?

*

Gezegenimizin tarihlendirilmesi konusundaki ilk ciddi önerilerden birisini Edmond Halley yaptı.Dünya denizlerindeki toplam tuz miktarının,her yıl eklenen tuz miktarına bölünmesi ile elde edilecek sayının okyanusların yaşını ortaya çıkaracağını ileri sürmüştü.Böylece Yerküre'nin yaşı konusunda kabaca bir fikir edinebilirdik.Ancak o tarihlerde ne denizlerde ne kadar tuz olduğu,ne de her yıl eklenen tuz miktarını bilen yoktu.Böyle bir araştırma yapma olanağı da bulunmuyordu.

*

Bilimsel olarak ele alınabilecek ilk ölçüm girişimi Georges-Louis Leclerc tarafından 18.yüzyılın son çeyreğinde gerçekleşti. Yerküre'nin çok miktarda ısı yaydığı biliniyordu.Öyle ki bir madene inen herkesçe malum olan bir olaydı.Ama ısının ne hızla kaybolduğu ölçülemiyordu. Leclerc,bir takım küreleri akkor haline gelinceye dek ısıtmış,sonra soğumaya bırakmıştı.Bu küreler soğudukça onlara dokunmuş ve ısı kaybını bu şekilde ölçmüştü.Bu ölçümden yola çıkarak Yerküre'nin yaşını 75.000.ile 168.000 yıl olarak tahmin etti.1770 yıllarında öne sürdüğü bu tahmin için Leclerc aforoz edilme tehdidi ile karşı karşıya kaldı.Düşünmeden konuştuğu ve dinsel öğretiye aykırı düştüğü için özür diledi.Ancak sonraki yazılarında iddiasını hep tekrarladı.

*

19.yüzyılın ortalarında bilimsel çevreler Yerküre'nin yaşı için en az birkaç milyon yıl,hatta belki on milyonlarca yıl gibi fikir taşıyorlardı.Ancak daha fazlası için öngörüleri yoktu.Bu nedenle C.Darwin,1859 yılında ‘Türlerin Kökeni' kitabını yayımlayınca herkes büyük bir şaşkınlığa düştü. C.Darwin'in hesaplarına göre İngiltere'nin güneyindeki Weald bölgesini yaratan jeolojik süreçlerin tamamlanması 306.662.400 yıl sürmüştü.Bu rakam çok büyük itirazlara neden oldu.Zira bilim çevrelerinin Yerküre'nin yaşı konusunda genel kabul gören anlayışına ters düşüyordu.Bunu üzerine C.Darwin bu rakamı kitabının üçüncü baskısından çıkardı.Ama bu öneri unutulmadı.

*

Yerküre'nin yaşı konusunda tahmin yapanlar arasında Lord Kelvin de vardı.Yazdığı makalelerde 98 milyon sayısını veriyor,ama bu rakamın 20 milyon yıl düşük,400 milyon yıl yüksek olabileceğini de söylüyordu.Her makalesinde bu sayı sürekli olarak değişiyordu.Nihayet 1897 yılında bu yaşı 24 milyon yıl olarak belirledi. Lord Kelvin'in böyle tutarsız rakamlar vermesinin nedeni o dönemdeki fizik biliminin bilimsel seviyesi ile ilgiliydi.Güneş büyüklüğünde bir cismin en fazla birkaç on milyon yıldan uzun sürede,yakıtını tüketmeden ve durmadan nasıl yanmaya devam ettiğini anlayacak bilgi yoktu.Böylece ister istemez hem Güneş'in hem de gezegenlerin genç olması gerektiği kabul ediliyordu.

Yerküre'nin yaşı konusunda kesin bilgi, ileriki yıllarda fosil kanıtları ve astronomideki gelişmeler ile elde edilecekti.









Karbon 14 ile tarihlendirme yönteminin hatalı sonuçlar verdiği anlaşılınca yeni yöntemler bulundu.Bunlardan bir tanesi,topraktan yapılmış cisimler içinde kalan elektronları ölçen termolüminesans sistemidir.Bir diğer sistem de bir örneğin elektromagnetik dalga bombardımanına tutulup,elektron titreşimlerinin ölçülmesini sağlayan elektron spin rezonansıdır.Ama bu gibi yöntemler 200.000 yıldan daha yaşlı cisimlerin tarihlendirilmesini sağlayamadılar.Kayaçlar gibi inorganik maddeler için ise hiç işe yaramadılar.Oysa Yerküre'nin yaşını belirlemenin yolu kayaçların tarihlendirilmesinden geçiyordu.

*

Kayaçların tarihlendirilmesi işlemini zorlaştıran sorunların büyüklüğü bilimadamlarını umutsuzluğa sürüklemişti.1920'li yıllarda jeoloji artık gözden düşmüş bir bilim dalı haline gelmişti.Özellikle İngiltere'de bu bilim için mali lar iyice kısıtlanmış bulunuyordu.

Arthur Holmes 1890 yılında Durham'da doğmuş olan bir İngiliz vatandaşıdır.1915 yılında iç sıcaklık dağılımına dayalı ısıl hesaplamalardan yararlanarak Yerküre'nin yaşına ilişkin tahminler geliştirdi.1924-1943 yılları arasında Durham üniversitesi'nde profesörlük görevini yürüttü.1943-1965 yılları arasında Edinburg üniversitesi'nde jeoloji ve mineraloji dalında dersler verdi.

İngiltere'de jeoloji için mali ların kısıtlandığı 1920'li yıllarda Holmes kariyerinin zirvesinde olmasına rağmen Durham üniversitesi'nde de durum aynıydı.Jeoloji bölümünün tüm kadrosu yıllarca Holmes'tan ibaret kaldı.Radyometrik kayaç tarihlendirme çalışmalarını sürdürebilmek için sık sık ekipman ödünç alıyor ya da çok basit düzenekler kullanıyordu.Bir defasında basit bir hesap makinesi için hesaplamalarını aylarca ertelemek zorunda kalmıştı. Ailesinin geçimini sağlamak için akademik çevreden uzak kalıyordu.Bir süre antikacı dükkanı işletmek zorunda kaldı.Öylesine parasızlık çekiyordu ki, Jeoloji Derneği'nin aidatını bile ödeyemiyordu.Buna rağmen kuramını geliştirdi.

*

Aslında Holmes'ın çalışmalarında kullandığı teknik kuramsal açıdan basitti.İlk kez 1904 yılında Ernest Rutherford tarafından gözlemlenmiş bir süreçten yola çıkıyordu.Bazı atomlar,tahmin edilmesi mümkün bir hızla bozunuyor ve bir elementten diğerine dönüşüyordu.Bu bozunma hızı bir çeşit saat görevi görebilirdi.Örneğin potasyum-40'ın argon-40'a dönüşmesi için gereken süre bilinirse ve her birinin söz konusu örnekteki miktarları ölçülürse bir maddenin yaşı hesaplanabilir. Holmes'ın katkısı, kayaçların yaşını hesaplamak için uranyumun kurşuna bozunma hızını ölçmek oldu.Böylece Yerküre'nin yaşını hesaplayabileceğini umuyordu.Ancak,çok küçük örneklerden çok duyarlı ölçümler çıkarabilecek gelişmiş aletleri yoktu.Bu nedenle 1946 yılında Yerküre'nin en az 3 milyar yıllık,muhtemelen çok daha yaşlı olduğunu ilan etti.Bilim dünyası onun metodolojisini övmekle birlikte ilan ettiği rakamı benimsemedi.Onlara göre Holmes,Yerküre'nin yaşını değil,sadece Yerküre'yi oluşturan maddelerin yaşını bulmuştu.

*

Harrison Scott Brown,1917 doğumlu,ABD vatandaşı bir jeokimyacıdır.Göktaşlarının yaşı ve kökeni ile bunların Yerküre'nin kimyasal yapısı ilişkileri üzerinde uzmanlaşmıştır.Aynı zamanda kimyasal elementleri tarihlemekte yararlanılan tekniğin de yaratıcısıdır. Brown,Chicago üniversitesi'nde görevli iken,tortulların katmanlaşmasıyla değil,ısınmayla oluşmuş olan korkayaçlardaki kurşun izotoplarını saymanın bir yöntemini geliştirmişti.Bunun son derece usandırıcı bir çalışma gerektireceğini anladığı için genç bir bilim adamı olan Clair Patterson'u bilimsel inceleme projesi olarak bu işle görevlendirdi.İşte bu günlerde Holmes, Yerküre'nin en az 3 milyar yıllık,muhtemelen çok daha yaşlı olduğunu ilan etmişti.

*

Clair Patterson,proje üzerinde çalışmaya 1948 yılında başladı.7 yıl boyunca steril bir laboratuvarda çalışarak,dikkatle seçilmiş eski kayaç örneklerindeki kurşun/uranyum oranlarının çok hassas ölçümlerini yaptı.

Yerküre'nin yaşını ölçmenin asıl zorluğu,kurşunlu ve uranyumlu kristaller içeren eski kayaçlara duyulan ihtiyaçtan ileri geliyordu.Zira bunlar,hemen hemen gezegenin kendisi kadar yaşlıydı.Daha genç yaştaki örnekler kullanılamazdı,o zaman araştırma çok yanıltıcı sonuçlar verirdi.Ama bu denli eski kayaçlara da nadiren rastlanıyordu.Aslında yaşlı örneklerin az bulunur olması,o günlerde levha tektoniğinin bilinmemesi yüzündendi.Bu nedenle Patterson,son derece sınırlı malzeme ile çalışmak zorundaydı.Daha sonra,Yerküre dışından gelen taşları kullanarak kayaç kıtlığını aşabileceğini akıl etti.Böylece gözlerini göktaşlarına yöneltti.

*

Patterson'un bu düşüncesi ilk bakışta oldukça iddialı görünüyordu.Ama doğru olduğu ileriki yıllarda kanıtlanacak olan varsayımda bulunmuştu. Göktaşlarının çoğu Güneş Sistemi'nin ilk oluşumundan arta kalan maddelerdi ve iç kimyaları hemen hemen bozulmamış haldeydi.Uzayda dolanan bu taşların yaşı bulunursa yeterince yakın bir tahminle Yerküre'nin yaşı da bulunurdu.Gelgelelim tıpkı eski kayaçlar gibi göktaşları da yeryüzü üzerinde bol değildi ve onlardan alınmış örneklere ulaşmak çok zordu.Ayrıca Brown'un ölçüm tekniği pratikte uygulanamıyordu.üstüne üstlük Patterson'un örnekleri havayla her temas edişlerinde büyük dozlarda atmosferik kurşun kirlenmesine uğruyordu.İşte Patterson'u steril bir laboratuvarda çalışmaya mecbur eden nedenler bunlardı. 7 yıl boyunca son testte kullanacağı uygun örnekler toplamak için çalıştı.Nihayet 1953 yılında bu işi tamamladı ve örneklerini Illinois'te bulunan Argonne Laboratuvarı'na götürdü.Orada son model bir kütle-spektrografı ile çalışma olanağı buldu.Bu makine,eski kristaller içine sinmiş olan çok küçük uranyum ve kurşun miktarlarını saptayıp ölçebiliyordu.

Kısa bir süre sonra,Wisconsin'de düzenlenen bir toplantıda, Yerküre için artı ya da eksi 70 milyon yıl olarak kesin bir yaş ilan etti:

4 milyar 550 milyon yıl.



1jc9

2gi7

3fj3

4er1

5xg5

Dûnyayi nimetten saymayin bakin neler var :p




DüNYA, Güneş'in çevresinde dolanan dokuz gezegenden biridir. Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün ve Plüton olarak adlandırılan bu gezegenlerin Güneş'e en yakın olan ilk dördüne "yerbenzeri gezegenler" denir. Çünkü üzerinde yaşadı­ğımız gezegenin bir adı da Yer'dir ve öbür üç gezegenin boyutları, kütlesi ve dış yapısı bizim gezegenimize oldukça benzer. Gerçek­ten de, içlerinde en büyüğü Dünya olan yerbenzeri gezegenler öbür beş gezegenden daha küçük, sertleşmiş kayaç yapısında, dola­yısıyla daha yüksek yoğunluktadır. Buna kar­şılık "dev gezegenler" denen Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün yerbenzeri gezegenlerden çok daha büyük, ama temel olarak soğuk gazlardan oluştukları için düşük yoğunlukta gezegenlerdir. Dokuzuncu gezegen olan Plü­ton'un yapısı ve özellikleri ise Dünya'dan çok uzakta bulunduğu için henüz yeterince aydın-latılamamıştır. Merkür ve Venüs'ün yörünge­leri Dünya'nın yörüngesinin içinde kaldığı için bunlara ayrıca "iç gezegenler" de denir; Mars'tan başlayarak bütün öbür gezegenler ise Dünya yörüngesinin dışında kaldıkları için "dış gezegenler"dir.

Dünya birçok özelliğiyle bütün öbür geze­genlerden ayrılır. Örneğin yüzeyinde bol mik­tarda su bulunan tek gezegendir. Yaşamın başlaması ve sürmesi için mutlaka su gerekti­ğinden, bütün Güneş Sistemi içinde canlıları barındıran tek gezegen de gene Dünya'dır. Yeryüzünün her yanını kaplayacak, denizleri dolduracak kadar gür ve çeşitli olan bu yaşam Dünya'nın atmosferini bile değişikliğe uğrat­mıştır; çünkü soluduğumuz havadaki oksije­nin tümü bitkisel yaşamdan lanır.

Dünya üzerinde büyük kara parçaları ve okyanus çanakları bulunmasaydı, ne yaşamın başlangıcı için gerekli olan engin ve kalıcı su kütleleri, ne de insanın ve üstün yapılı hay­vanların yaşadığı bugünkü topraklar var olurdu.

Dünya'nın Biçimi, Boyutları ve Hareketi


Dünya bir küre biçimindedir. Uzaklaşan bir geminin ufuk çizgisinin altında gözden kay­bolması gibi basit gözlemlerle eskiden beri bilinen bu gerçek, astronotların ve Dünya çevresindeki yörüngelerinde dolanan yapma uyduların uzaydan çektiği fotoğraflarla hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanıtlan­mıştır. Dünya'nın yuvarlak olduğunu söyle­yen ilk kişi, İÖ 6. yüzyılda yaşamış Eski Yunanlı bilgin Pisagor'dur. Gene Eski Yu­nanlı matematikçi ve bilim adamlarından Eratosthenes de İÖ 3. yüzyılda ilk kez Dün­ya'nın çevresini ölçmüştür. Eratosthenes bu ölçüme girişmeden önce, 21 Haziran günü öğle saatinde Güneş ışınlarının Mısır'ın Assu-an kentinde yere tam dik olarak geldiğini öğrenmişti. Bu bilgiyi aktaranlara göre o gün o saatte Güneş'in yansıması derin bir kuyu­nun dibindeki suda görülebiliyordu. Eratos­thenes, Assuan'ın 800 km kuzeyinde olduğunu tahmin ettiği İskenderiye'de aynı gün ve aynı saatte Güneş ışınlarının düşeyle 7 Vı derecelik bir açı yaptığını, yani yere 7 Vı eğik geldiğini ölçtü. Böylece bu iki bilgiden yararlanarak Dünya'nın çevresini bugün bilinen değerine çok yakın olarak hesapladı. Gene de 16. yüzyılda kâşifler Dünya'nın çevresini deniz­den dolaşıncaya kadar Dünya'nın yuvarlak olduğu kolay kolay benimsenemedi.

Dünya'nın yuvarlaklığı aslında çok düzgün ve kusursuz değildir. Kendi ekseni çevresinde dönmesinden doğan merkezkaç kuvvetin et­kisiyle ekvatorda hafifçe şişkinlik yapar (bak. Merkezkaç Kuvvet). Bu şişkinlik nedeniyle kutuplar da hafifçe basıktır; kutup noktaları­nın Dünya'nın merkezine olan uzaklığı ekva­tordaki bir noktanın uzaklığından yaklaşık 21 km daha azdır. Dünya'nın boyutlarına ilişkin bazı bilgiler aşağıdaki tabloda verilmiştir.

12.756.776 metre 12.713.824 metre 510.100.934 knr 1.083.319.780.000 km' 5.988.000.000.000.000.000.000 ton

Ortalama yoğunluğu 5,52 gr/cm3


Dünya kendi ekseni çevresindeki dönme hareketini 23 saat 56 dakika 4,09 saniyede tamamlar. Demek ki bu dönme hareketinin süresi 24 saatlik bir tam günden yaklaşık dört dakika daha kısadır. Ama Dünya Güneş'in çevresindeki dolanımını 365 gün 6 saatte tamamladığı için, bu yörüngede bir günlük yol aldığında üzerindeki her noktanın Gü­neş'e göre konumu değişir. Böylece, Dünya'ntn bir tam dönüşünden ancak dört dakika sonra belirli bir noktada yeniden öğle olur. Sonuçta Dünya üzerindeki her noktada gü­nün uzunluğu 24 saattir.


Dünya'nın kendi ekseni çevresindeki dönü­şü nedeniyle günün yansını gündüz, yarısını ge­ce olarak yaşarız. Dünya'nın Güneş'e dönük olan aydınlık yüzü gündüzken, karanlık yüzü gecedir. Ama gündüz ve gecenin uzunluğu yıl boyunca değişir. Yazın gündüzler 12 saatten daha uzun, kışın daha kısadır. Yeryüzünde yaz ve kış gibi iki ayrı mevsim yaşanmasının nedeni Dünya'nın dönme ekseninin yörünge düzlemine eğik olmasıdır. Kuzey ve güney kutup noktalarından geçtiği varsayılan dönme ekseni yörünge düzlemiyle 23 derece 27 daki­kalık (23°27') bir açı yaptığı için. Dünya Güneş çevresindeki dolanımını tamamlayın­caya kadar bu eksen uzayda hep aynı doğrul­tuya (Kutup Yıldızı'na) yönelir. Bu nedenle yörüngenin, yani Dünya'nın Güneş çevresin­de izlediği yolun yarısında Güneş'e doğru, öbür yarısında ters yöne eğiktir. Kuzey kutup noktası Güneş'e doğru yöneldiğinde kuzey yarıkürede yaz mevsimi yaşanır. Böylece, dönme ekseni Güneş'e doğru eğik olduğu için, yazın kuzey yarıkürenin her noktası Dünya'nın günlük dönme hareketi sırasında daha uzun süre gün ışığı alıp, daha kısa süre karanlıkta kalır. Bu nedenle gündüzler gece­lerden daha uzundur. Yalnız 21 Haziran'da Kuzey Kutup Dairesi'nin kuzeyinde kalan her yer bütün gün boyunca Güneş ışığı aldığından gökyüzünde gece yarısı bile Güneş vardır. Bütün bu süre içinde güney kutup noktası Güneş'in bulunduğu doğrultuya yönelmediği için güney yarıkürede mevsim kıştır, gündüz­ler gecelerden kısadır ve Kuzey Kutbu'nun sürekli gündüzü yaşadığı 21 Haziran'da Gü­ney Kutbu bütün gün karanlıktadır.

Dünya'nın dönme hızı giderek yavaşlamak­ta, dolayısıyla günler biraz daha uzamaktadır. Ay'ın çekim kuvvetinin okyanus ve denizler­de yarattığı gelgit hareketi Dünya'nın dönü­şünü yavaşlatan bir fren etkisi yapar . 370 milyon yıl önceki Devoniyen Dönem'in ortalarından kalma mercan fosille­rinde bir yılda oluşan günlük büyüme halkala­rının 365 yerine 400 tane olduğu görülmüştür. Bu da o dönemde bir günün 22 saat olduğunu gösterir.

Dünya'nın Güneş çevresinde dolanırken çizdiği yörünge tam dairesel değil elips biçi­minde, yani ovaldir. Bu nedenle, yörüngede­ki dolanımı sırasında Dünya'nın Güneş'e olan uzaklığı biraz değişir. Güneş'ten en uzak noktadayken aralarında 152 milyon km, en yakın noktadayken 147 milyon km vardır. Dünya'nın Güneş çevresindeki yörüngede do­lanım hızı ise saniyede 30 kilometreden biraz azdır.


Dünya, zayıf bir magnetik alanla kuşatılmış dev bir mıknatıs gibidir. Kuvvet çizgileri kuzey ve güney magnetik kutuplarında birle­şen bu magnetik alanın, Dünya'nın merkezin­deki demirden çekirdeğin dönmesiyle doğan elektrik akımlarından landığı sanıl­maktadır. Dünya'nın magnetik kutupları za­manla yer değiştirir; ama Dünya'nın dönme eksenini belirleyen coğrafi kutuplardan hiçbir zaman fazla uzaklaşmaz. Ne var ki kıtaların Dünya üzerindeki yeri başlangıçtan bu yana çok değiştiği için, bugün Kanada'nın kuzey ucunda bulunan kuzey magnetik kutbu jeolo­jik çağlar boyunca değişik kıtalar üzerinde yer almıştır. Aynı şey güney magnetik kutbu için de geçerlidir. 450 milyon yıl önce bu kutup noktası bugünkü Sahra Çölü'nün bulunduğu yerdeydi. Ayrıca zaman zaman magnetik kutupların konumu değişmediği halde işareti değişmiş, kuzeyken güney, güneyken kuzey magnetik kutbu olmuştur; başka bir deyişle, mıknatıslanmış pusula iğnesinin öbür kutbu­nu çekmeye başlamıştır.


Dünya'nın Oluşumu ve Yaşı


Bilim adamları öteden beri Dünya'nın bütün öbür gezegenlerle aynı zamanda oluştuğuna inanırlar. Güneş Sistemi'nin başlangıcına ilişÂ­kin eski bir kurama göre önce Güneş var olmuş, daha sonra gezegenler ondan kopmuşÂ­tur. Artık geçerli sayılmayan bu kurama göre Güneş ilk oluştuğu zaman bugünkünün 50-60 katı büyüklükteydi ve kendi çevresinde hızla dönüyordu. Bu dönme hareketinden doğan merkezkaç kuvvetin etkisiyle Güneş'ten dışa­rıya bir miktar madde savruldu. Önce çok uçucu olmayan mineral ve metallerin yoğun­laşmasıyla iç gezegenler, sonra uçucu gazların yoğunlaşmasıyla dış gezegenler oluştu.


Güneş'in ve bütün gezegenlerin aynı za­manda oluştuğunu ileri süren yeni bir kurama göre de Samanyolu Gökadası'ndaki dev bir gaz ve toz bulutu kendi kütleçekim kuvvetinin etkisiyle büzülmeye başladı . Bu madde parçacıklarından çok büyük bölü­münün yoğunlaşmasıyla Güneş oluştu; bu kütle giderek öyle büyüdü ve madde yoğunlu­ğu öylesine arttı ki bir süre sonra nükleer tepkimeler için elverişli bir ortama dönüştü. Öte yandan buluttaki daha küçük madde yoğunlaşmalanyla da ilk gezegenler oluşmaya başladı. Bugünkü gezegenlerin öncülü olan bu ilk gezegenler başlangıçta birer gaz kütlesi halindeydi, ama hiçbiri nükleer tepkimelerin başlayabileceği kadar büyük değildi. Güneş' in sıcaklığı arttıkça çevresindeki yakın geze­genleri, yani yerbenzeri gezegenleri kuşatangaz bulutları yok oldu ve geride büyük olası­lıkla erimiş durumdaki minerallerden oluşan çekirdekleri kaldı. Güneş'e çok uzak olan öbür gezegenler ise pek fazla değişikliğe uğramadan bugüne kadar ulaştı.


Dünya'nın yaşı doğrudan doğruya kayaçla-rın yaşıyla ölçülemez. Çünkü bilinen en yaşlı kayaçların bile bugün artık yeryüzünde var olmayan daha yaşlı kayaçlardan oluştuğunu biliyoruz. Bugüne kadar saptanabilen en yaşlı kayaçlar Grönland'ın batısında bulunmuştur ve 3,8 milyar yaşındadır. Demek ki Dünya' nın yaşı bundan daha fazladır.

Bugün Dünya'nın yaşını hesaplamak için başvurulan en güvenilir yöntem radyoaktif elementlerin dönüşümüdür. Örneğin radyoaktif uranyum elementi­nin uranyum-238 ve uranyum-235 gibi iki ayrı tipte atomu (izotopu) vardır. Bu atomların ikisi de çok yavaş bir süreçle kurşun atomları­na dönüşür. Öbür uranyum izotopundan bi­raz daha ağır olan uranyum-238'in dönüşü­müyle dah> hafif bir kurşun izotopu olan kurşun-206, uranyum-235'in dönüşümüyle de biraz daha ağır bir izotop olan kurşun-207 atomları oluşur. Uranyum-235'in kurşuna dö­nüşme hızı uranyum-238'in dönüşme hızından altı kat daha fazladır. Bu nedenle, incelenen bir kayaçtaki kurşun-206 ve kurşun-207 atom­larının oranı kayacın yaşına bağlı olarak değişir. En yaşlı olduğu düşünülen bir kurşun minerali ile bugün okyanuslarda oluşan kur­şunun izotop yapısı arasındaki fark, ancak bu iki örneğin oluşumları arasında 4,55 milyar yıllık bir zaman dilimi olmasıyla açıklanabilir. Bu süre de Dünya'nın yaşı olarak kabul edilebilir. En eski kayaçların yaşını hesapla­mak için radyoaktif rubidyum elementinin stronsiyuma dönüşme süreci de temel zaman ölçeği olarak alınabilir.


Dünya'nın İç Yapısı


Dünya'nın dış kabuğu ile bu kabuğun üzerin­deki atmosfer (hava) ve hidrosfer (okyanuslar ve denizler) katmanları doğrudan gözlemle incelenebilir. Oysa Dünya'nın iç bölümlerine ulaşarak yapısını doğrudan inceleme olanağı yoktur. Dünya'nın iç yapısına ilişkin bütün bilgiler depremlerin incelenmesinden ve Dün­ya'nın içinde var olduğu düşünülen madde­ler üzerindeki deneylerden elde edilmiştir. Yanardağların varlığına ve yerkabuğunun yüzeyindeki ısı akışı ölçümleri­ne dayanarak Dünya'nın iç bölümlerinin çok sıcak olduğunu biliyoruz.Yerkabuğunun derinliklerine doğru inildikçe kayaçların sıcaklığı her kilometrede 30°C kadar yükselir. Böylece, kabuğun en alt katmanlarının çok daha üstünde yer alan kayaçlar kızıl kor haline dönüşür. Aslında Dünya'nın büyüklüğüne oranla yerkabuğu çok incedir. Eğer Dünya'yı bir futbol topu büyüklüğünde düşünürsek kabuğu da ancak topun üzerine yapıştırılmış bir posta pulu kalınlığındadır. Kabuğun altında kalan kayaç­lar ise akkor sıcaklığına kadar ulaşır.


Depremlerin nedeni, yerkabuğundaki bir kırıkla birbirinden ayrılan iki büyük kütlenin (levhanın) birdenbire harekete geçerek üst üste binmesi ya da uzaklaşması sonucunda yerkabuğunun şiddetle ileri geri sarsılmasıdır. Büyük bir depremde bazı titreşimler Dünya' nın derinliklerine doğru yayılır ve merkezde­ki çekirdeğin etkisiyle Dünya'nın öbür yüzün­deki dairesel bir alanda "odaklanır". Buna karşılık bazı titreşimler çekirdeği aşıp öbür yana geçemez. Böylece Dünya'nın öbür yü­zünde hiçbir titreşimin duyulmadığı halka biçiminde bir "gölge" belirir.


Dünya ile İlgili Önemli Bilgiler

Güneşe ortalama uzaklığı: 149,5 milyon km

Güneşe en küçük uzaklığı: 147,1 milyon km

Güneşe en büyük uzaklığı: 152,1 milyon km


Dünyamızın yörüngesinin genişliği: 939,12 milyon km


Güneşin çevresinde ortalama dönüş hızı: 29,78 km/s (=107219 km/h)

Güneşin çevresinde dönüş süresi: 365 gün, 6 saat, 9 dakika, 9 saniye 45 salise


Ekvatorun yarıçapı: 6378,164 km

Ekvatorun çevresi: 40 075,2 km


Kutup yarıçapı: 6356, 779 km.( Kısalık kutuplardaki basıklıktan dolayıdır! )

Orta Meridyen çevresi: 40 008,0 km

Yüzey büyüklüğü (alanı): 510.798.060 km²

Hacmi: 1083,31978 milyar km³

Ağırlığı: 5,977 x 1024 kg *

Ortalama yoğunluğu: 5,517 g/cm³

Atmosferin ağırlığı: 5,157 x 1018 kg *

Ekvatordaki çekim gücü: 9,78049 m/sn²

Kutuplardaki çekim gücü: 9,83221 m/sn²

Kendi ekseni etrafında dönüş süresi: 23 saat, 56 dakika, 4 saniye 9 salise

Dünya ekseninin dünyanın dönüş yörüngesi ile açısı: 66 derece, 33 dakika, 38 saniye 5 salise

Okyanusların yüzölçümü: 361.134.060 km²

Karaların yüzölçümü: 149.664.000 km²

Ay ile İlgili Bilgiler

Ay'ın yarıçapı: 3476 km

Yüzeyinin büyüklüğü (alanı): 37,96 milyon km2

Hacmi: 21,99 milyar km3

Çekim gücü: 1,62 m/sn2

Yerküreye ortalama uzaklığı: 384 405 km

Yerküreye en büyük uzaklığı: 406 700 km

Yerküreye en küçük uzaklığı: 356 400 km

Dünyanın çevresinde dönüş süresi : 27,32 gün

Dünyanın çevresinde dönüş süresi : 29,53 gün


Zaman / Devir / Süre (milyon sene) /Yerküremizin Tarihi Yaşamının Gelişimi

PALEOZOİK - I.ZAMAN / Arkiyen Algonkiyen / 4600-570

Yerkürenin oluşumu, volkanlar, ilk kayalıklar, büyük kıtaların oluşumu, buzullar ve sıradağlar; bakteriler, denizanaları,deniz yosunları, kıta çekirdeklerinin oluşumu


MEZOZOİK -II. ZAMAN / Kambriyen / 570-500


Metalleşmeden sonraki ısınma; kafadanbacaklılar, iskeletsiz hayvanlar

Ordovisiyen / 500-440

Denizlerin taşması, Antarktika ekvatorda, sahrada buzullar; mercanlar (deniz mercanları)

Siluriyen / 440-405

Kuzey Avrupa'da sıradağların oluşumu; mercan kayalıkları, balıklar, yer bitkileri

Devoniyen / 405-350

Başka deniz taşkınları (yeni); eğrelti otu, atkuyruğu hayvanı

Karbonifer / 320-285

Gondwania'nın buzullaşması; Taşkömürü çağı ormanları ikiyaşayışlı hayvanlar, sürüngenler. Zonguldak'taki taşkömürü yataklarının oluşmuştur.

Permiyen / 285-225

Sıradağların oluşumu, Avusturalya'nın buzullaşması; sürüngenlerin yayılıp; çoğalmaları

NEOZOİK / III. ZAMAN / Trias / 225-195

Tek bir tane büyük kıta; memeli hayvanlar, zengin deniz hayvanları dünyası

Jura / 195-137

Çöllerin oluşumu, büyük anakaranın parçalanması, Amerika Avrupa ile Asya'nın uzaklaşması, demir madeni havzalarının oluşması, tuz bloklarının oluşumu, petrol; ilk kuş “ Archaeopteryxâ€, dev keler (dinozorlar)

Kalker ( Kireç ) / 137-67

Gondwana kıtasının parçalanması, Güney Atlantik Okyanusunun açılması, Hindistan Yarımadasının Antarktika'dan ayrılması, midyeler, kara dinozorların yaşamlarının zirvesi ve sonları

IV. ZAMAN / Tersiyer / 67-1,5

Kuzey Amerika'daki sıradağların ve Alp'lerin oluşumu, Afrika'nın Asya ile birleşmesi, Avustralya'nın Antarktika'dan kopması, Hindistan Yarımadasının Asya kıtası ile birleşmesi, memeli hayvanların ve kuşların gelişimi.Toros ve Karadeniz sıra dağlarının oluşumu.Volkanik dağlarımızın oluşması.Linyit,petrol ve tuz yataklarının meydana gelmesi.

Kuvarterner / 1,5

Kuzey ve Güney Amerika'nın birleşmesi, buzul çağı, ve sonrasında deniz seviyesinin yükselmesi, ilk insanın ortaya çıkması, büyük iklim değişimleri, şiddetli soğuma ve buzullaşma, İstanbul ve Çanakkale boğazlarının oluşumu,Egeid kıtasının çökmesi ve Ege Denizinin oluşması.

Bazı Elementlerin Yerkürenin Yapısındaki Oranları
Elementin adı / Yerkürenin kütlesindeki oranı ( % ) / Yerkürenin ağırlığındaki oranı ( % )

Oksijen / 46,6 91,7

Silisyum / 27,7 0,8

Alüminyum / 8 0,7

Demir / 5 0,6

Kalsiyum / 3,6 1,4

Sodyum / 2,8 1,6

Potasyum / 2,6 2,1

Magnezyum / 2,1 0,5

Kıtalar ve Yüzölçümleri
Sırası - Kıtanın Adı - Yüzölçümü ( km² )

1 - Asya - 43.608.000

2 - Afrika - 30.335.000

3 - Kuzey Amerika - 25.349.000

4 - Güney Amerika - 17.611.000

5 - Antarktika - 13.340.000

6 - Avrupa - 10.498.000

7 - Okyanusya - 8.923.000

Kıtalara Göre ülke Sayısı
Kıta - ülke Sayısı

Afrika - 58

Amerika - 51

Asya - 48

Avrupa - 44

Okyanusya - 30

Antarktika - 0

Dünyanın En Yüksek Sıradağları
Sırası / Sıradağın Adı / ülke / Yükselti ( metre )

1 - Himalaya / Nepal - Çin / 8.846

2 - Karakurum / Pakistan / 8.610

3 - Kuen Lun / Çin / 7.723

4 - Hindukuş / Afganistan - Pakistan / 7.699

5 - Pamir / Çin - Rusya Federasyonu / 7.546

6 - Tian Shan / Çin - Rusya Federasyonu / 7.439

7 - And / Şili -Peru / 6.960

8 - Alaska / ABD / 6.194

9 - St.Elias Range /Kanada / 6.048

10- Klimanjaro / Tanzanya /5.895

Dünyanın En Yüksek Dağları
Sırası / Dağın adı / Sıradağ / ülke Yükselti ( m) / İlk tırmanan dağcı / tarihi

1 - Everest /Himalaya / Nepal / 8.846 / Hillary, Norgay; 1953

2 - K - 2 ( Godwin Austin ) / Karakurum / Pakistan / 8.610 / Compagnoni, Lacedelli; 1954

3 - Kantsinzunga / Himalaya / Nepal - Hindistan / 8.598 / Band, Brown; 1955

4 - Lhotse / Himalaya / Çin - Nepal / 8.516 / Reiss, Luchsinger; 1956

5 - Makalu / Himalaya / Çin - Nepal / 8.481 / Terray, Franc; 1955

6 - Dalugiri / Himalaya / Nepal / 8.167 / Schnelbert, Forrer; 1961

7 - Manaslu / Himalaya / Nepal / 8.156 / İminachi, Gialtsen;1956

8 - Cho Oyu / Himalaya / Nepal / 8.153 / Tichy, Lama; 1954

9 - Nanga Parbat / Himalaya / Pakistan / 8.125 / Buhll; 1953

10- Annapurna I / Himalaya / Nepal / 8.091 / Heryog, Lachenal; 1950

Dünyanın En Uzun Nehirleri
Sırası/ Nehrin adı / Kıta /ülke Uzunluğu ( km )

1 - Nil / Afrika - Mısır / 6.671

2 - Amazon / Güney Amerika - Brezilya / 6.516

3 - Gök ırmak / Asya - Çin / 6.300

4 - Huang Ho / Asya - Çin / 5.464

5 - Parana / Asya / 4.700

6 - Mekong / Asya / 4.500

7 - Amur / Asya / 4.416

8 - Kongo / Afrika / 4.374

9 - Obi / Asya - Rusya Federasyonu / 4.345

10- Lena / Asya- Rusya Federasyonu / 4.314

Dünyanın En Büyük Gölleri
Sırası / Gölün adı / ülke / ülke Derinliği ( m )

1 Hazar Azerbaycan, İran, Türkmenistan, Rusya 371.000 992

2 Superior ABD, Kanada 82.414 405

3 Viktorya Tanzanya, Uganda, Kenya 69.000 81

4 Huron ABD, Kanada 59.596 208

5 Michigan ABD, Kanada 58.016 281

6 Tanganika Tanzanya, Zambia, Burundi 34.500 1417

7 Büyük Ayı Kanada 31.800 137

8 Baykal Rusya Federasyonu 30.500 1620

9 Aral Kazakistan, Özbekistan 29.000 67

10 Malawi Tanzanya, Malawi, Mozambik 28.500 706

Dünyadaki En Büyük Adalar
Sırası / Adanın adı / ülke / ülke Derinliği ( m )

1 - Grönland / Danimarka Kuzey Atlantik 2.176.000

2 - Yeni Gine / Papua Yeni Gine / Endonezya / Güney Pasifik / 771.000

3 - Borneo / Endonezya - Malezya / Brunei / Güneybatı Pasifik / 746.000

4 - Madagaskar / Madagaskar / Hint Okyanusu / 587.000

5 - Baffin / Kanada / Kuzey Atlantik / 507.451

6 - Sumatra / Endonezya / Malezya, Brunei / Güneybatı Pasifik / 443.450

7 - Büyük Britanya / İngiltere / Atlantik / 240.000

8 - Honşhu / Japonya / Batı Pasifik / 227.414

9 - Viktorya / Kanada / Kuzey Kutup Denizi / 217.290

10- Ellesmere / Kanada / Kuzey Kutup Denizi / 196.290

Dünyanın En Büyük Çölleri
Sırası / Çöl /Yer aldığı Kıta /Yüzölçümü ( km² )

1 - Büyük Sahra / Afrika / 9.065.000

2 - Arabistan /Asya / 1.300.000

3 - Gobi / Asya / 1.040.000

4 - Kalahari /Afrika / 580.000

5 - Büyük Kum /Avustralya / 414.000

6 - Arizona /Amerika / 370.000

7 - Taklamakan/ Asya / 320.000

8 - Karakum /Asya / 310.000

9 - Namib /Afrika /310.000

10- Tarr / Asya / 260.000

Dünyanın En Geniş Yüzölçümlü ülkeleri
Sırası / ülke Yüzölçümü ( km² )

1 - Rusya Federasyonu / 17.075.000

2 - Kanada / 9.975.000

3 - Çin / 9.600.000

4 - ABD / 9.364.000

5 - Brezilya / 8.512.000

6 - Avustralya / 7.700.000

7 - Hindistan / 3.268.000

8 - Arjantin / 2.780.000

9 - Sudan / 2.506.000

10- Cezayir / 2.380.000

Dünyanın En Küçük Yüzölçümlü ülkeleri
Sırası / ülke / Yüzölçümü ( km² )

1 - Vatikan / 0,4

2 - Monako / 2

3 - Nauru / 21

4 - Tuvalu / 24

5 - San Marino / 61

6 - Lihtenştayn / 160

7 - Saint Chiristoper/ 261

8 - Maldivler / 300

9 - Grenada / 311

10- Malta /316

Dünyanın En Fazla Nüfuslu ülkeleri
Sırası / ülke / Nüfus

1 - Çin / 1.323.353.000

2 - Hindistan /1.128.000.000

3 - ABD / 303.232.774

4 - Endonezya / 231.627.000

5 - Brezilya / 186.029.000

6 - Pakistan / 162.295.500

7 - Bangladeş / 158.665.000

8 - Nijerya / 148.093.000

9 - Rusya / 141.849.000

10- Japonya / 127.790.000

Dünyanın En Az Nüfuslu ülkeleri
Sırası / ülke/ Nüfus

1- Vatikan / 1.000

2 - Tuvalu / 9.000

3- Nauru / 11.000

4 - Palau / 16.500

5- San marino / 25.000


(Alıntı)


Güneş sistemini hakkında genel bir sayfa hazırlarken, Dünya'ya sıra gelince nasıl bir tutum takınmak gerektiğini saptamak hiç kolay değil. O aslında normal bir gezegen; ama biz, üzerinde yaşıyor olduğumuzdan onu istisnai bir konuma yerleştiriyoruz. Halbuki bu, gök bilimcilerden çok jeofizikçileri ilgilendiren bir konu. Dolayısıyla ben burada sadece gök bilimi açısından bir anlam ifade eden durumlarla kısıtlamanın en iyisi olacağı kanısındayım.


Dünya'nın yörüngesinde herhangi bir olağandışılık yok. Dünya'nın Güneş'ten ortalama uzaklığı 149.597.000 kilometre; Güneş etrafında dolanım süresi 3651/4 gün; yörüngesel hızı saniyede ortalama 29,8 kilometre, yani saatte 107.000 kilometredir. Dünya'nın Güneş etrafında izlediği yol kusursuz bir daire değildir; Ocak'ta günberi, Temmuz'da günöte noktalarına ulaşırız. Ama mevsimler, değişen uzaklık (147.200.000 km ile 152.000.000 km) yüzünden değil Dünya'nın dönme ekseni yörünge düzlemine göre 231/2 derece eğik olduğu için ortaya çıkar. Diğer gezegenlerden Mars, Satürn ve Neptün'ün eksenleri de bizimkine benzer şekilde eğiktir. Jüpiter ve Merkür ise neredeyse dimdiktirler. Venüs, daha önce söz ettiğim gibi biraz gariptir; bize göre ters yönde dönmektedir. Uranüs daha da gariptir, çünkü eğikliği doksan dereceden fazladır.


Dünya büyüklük ve yoğunluk açısından da aynı şekilde özelliksizdir. Ekvatordaki çapı 12.757 kilometreyken, kutuplar esas alınarak ölçülen çapı 12.714 kilometre kadardır. Yani tam bir küre değildir, kutuplardan basıktır. Bu basıklık Mars'ınkinden az, ama Merkür ve Venüs'ünkilerden çoktur. Özgül ağırlığı 5,5'tur; yani Dünya, kendisiyle aynı hacmi kaplayan sudan 5,5 kat daha ağırdır. Venüs ve Mars Dünya'dan daha düşük yoğunluktayken, Merkür neredeyse aynıdır.


Dünya sadece tek bir konuda benzersizdir. Büyük bir uyduya sahip olan göreli en küçük gezegen odur. (Plüton ve refakatçisi Charon'u saymıyorum çünkü Plüton tam olarak bir gezegen sayılmıyor.) Ben Dünya Ay birlikteliğini çift gezegen olarak görüyorum. Geceleri aydınlatan bir ışık kaynağı olmasını bir kenara bırakırsak, Ay, okyanus gelgitlerinin esas yaratıcısıdır. Dünya dönerken Ay'ın çekim kuvveti, suların şişkinlik yapacak şekilde yükselmelerine neden olur, bu şişkinlik Dünya'nın diğer tarafında da görülür. Bu şişkinlikler Dünya ile birlikte dönmez ve Ay'ın altında kalmayı sürdürürler. Iki şişkinlik olduğundan, Dünya üzerinde bir noktada günde iki kere gelgitle karşılaşılır, yani şişkinlikler bir günde Dünya'yı iki kere dolaşıyor gibi görünürler. Gerçek hayatta durum daha karışıktır. Güneş'in de Dünya üzerinde gelgit yaratıcı güçlü bir etkisi vardır. Güneş ve Ay'ın aynı yönde çektikleri anlar (yani yeni ay ve dolunayda), gelgitlerin en güçlü oldukları zamanlardır. Büyük gelgitler olarak adlndırılan bu gelgitlere, bahar mevsimiyle hiçbir ilgisi olmadığı halde yanlış bir şekilde bahar gelgitleri de denir. En zayıf gelgitler ise yarım ayda görülür ve küçük gelgitler olarak adlandırılırlar.


Diğer gezegenlerde deniz olsaydı, yaşayacakları gelgit bizimkinden farklı olacaktı. Venüs'ün uydusu yoktur; varsayımsal Mars denizleri ise, hem Mars Güneş'ten uzak olduğundan hem de iki ufak uydu Phobos ve Demios gelgit yaratamayacak kadar çelimsiz olduklarından, sakin ve hareketsiz kalacaktır. Aslında bu ufak uyduların, Mars tarafından uzun süre önce yakalanmış iki asteroit olduğu düşünülüyor. Eğer bu mümkünse, Dünya'nın da henüz farkedemediğimiz küçük uyduları olabilir mi?


Ikinci uydu fikri çok eskiden beri vardır. Hatta Jules Verne, ünlü romanı Ay'a Seyahat ‘te bu fikri kullanmıştır. Başka uydu, romanın öyküsü açısından gerekliydi, çünkü bu uydu insanları taşıyan füzeye çarparak onu rotasından çıkartıyor; füze de Ay etrafında bir tur atıp Dünya'ya geri dönüyordu. Ancak bir küçük uydu varsa bu gerçekten de çok küçük olmalıdır. Dünya kadar yansıtma gücü veya ‘albedo'su (beyazlık derecesi) olan (yani yüzde kırk), 40 km çaplı bir uydu, bizden Ay kadar uzaktayken, birçok yıldız kadar, örneğin Orion'daki Betelgeux kadar, parlak görüncektir ki bu duumda onu eski zamanlardan beri biliyor olurduk. 40 km çaplı bir cisim 3 milyon kilometre uzaklıktayken bile çıplak gözle görülebilir. 20 km çaplı bir cisim ise aynı uzaklıktayken dürbün ile rahatça farkedilir. Uydunun çapının topu topu 1,5 kilomete olduğunu varsaysak bile ortaboy bir teleskop onu milyonlarca kilometre uzaktayken gösterecektir. Bu da eğer varolsaydı çok uzun zaman önce farkedilirdi demek oluyor. Yani eğer sonuçta küçük bir uydumuz varsa da ufacık ve büyük bir ihtimalle de şekilsiz bircisimden başka birşey olamaz.


Plüton'un kâşifi Clyde Tombaugh, savaşın sona ermesinden çok kısa bir süre sonra, yürüttüğü uzun ve sistemli çalışma ile küçük bir uydu aramaya girişti Kullandığı araçlar, binlerce kilometre uzaktaki futbol topu büyüklüğünde bir cismi yansıtma özelliği olmasa bile, saptayabilecek kapasitedeydi. Bu durumda 3 metre çapındaki bir cisim 15.000 km uzaktayken belirlenebilirdi. Ancak hiçbirşey bulamadı.


Bir süre önce 1685 nolu asteroit Toro hakkında ilginç bir varsayım ortaya atıldı. Çapı 10 kilometre kadar olan Toro, 8 Ağustos 1972'de, Dünya'ya oldukça yakın sayılabilecek bir mesafeden 21.000.000 km uzağımızdan geçmişti. Yörüngesi Dünya'nınkinden çok farklı değildi ve düzenli zaman aralıklarıyla yanımıza yaklaşıyordu. Bunun üzerine basında, onun Dünya'nın uydusu haline geldiği yönünde iddialar yer aldı. Ancak böyle bir şey söz konusu bile olamazdı; Toro, son derece normal bir asteroitti.


Ayrıca Ay ile aynı yörüngede ama biri Ay'ın 60 derece ilerisinde, diğeri de 60 derece gerisi olmak üzere Dünya'nın etrafında dönen, gök taşı parçacıkların- dan oluşmuş seyrek bulutlar olabileceğine dair bir düşünce vardı. Bu sabit noktalar, büyük Fransız matematikçisi Lagrange'ın anısına onun adıyla anılır. Böyle birşey imkansız değildi ve Polonyalı gök bilimci K. Kordylewski, bu bulutların görülebildiğini iddia ediyordu. Ama u bulutlar varlarsa bile yoğunlukları çok düşük olacaktır.


Gezegenlerarası madde ise kendini Burçlar Işığı ve Gegenschein olarak bilinen gök aydınlıkları şeklinde gösterir. Burçlar Işığı tutulum dairesi boyunca uzanır; ancak ya günbatımından hemen sonra ya da gündoğumundan biraz önce kısa bir süre için görülebilir. Samanyolu'nun orta derecede parlak kısımlarından bile daha parlak olduğu anlar vardır. Bu duruma Güneş sisteminin ana düzlemi etrafında yayılmış parçacıklar yol açar. Bu parçacıkların ortalama büyüklüğü bir iki mikron kadardır.(bir mikron, metrenin milyonda birine eşittir.). Burçlar Işığı, tutulum dairesi boyunca uzandığından, tutulum dairesi ufka göre dik olduğunda, başka bir deyişle Şubat/Mart ve Eylül/Ekim aylarında, iyi şekilde görülür.


Gegenschein'ı görmek çok zordur. Gökyüzünde Güneş'in tam zıt yönünde zayıf bir aydınlanma olarak görülür. En büyük halinde çapı dolunay'ın kırk katı kadar olabilir. Almanca olan ismi Ingilizce'ye Counterglow (Türkçe'ye ise Karşıgün) olarak çevrilmiştir. Bu olayın sebebi de gezegenler arası maddedir.


Meteorlar yani akan yıldızların da gezegenler arası çöplüğe dahil oldukları zannedilir. Ama gerçekte durum böyle değildir. Aslında meteorlar, kuyruklu yıldızların arkalarında bıraktıkları izlerdir. Dünya, bu tür bir izin içinden geçecek olursa, sonuç bir meteor yağmuru olur.


Bazı meteor yağmurları her yıl yaşanır. Bunlardan en görülmeye değer olanı Ağustos'un ilk günlerinde gerçekleşen Perseid yağmurudur. Bu isimle anılmasının nedeni meteorların Perseus takımyıldızının bulunduğu bölgeden geliyor gibi görünmeleridir. Bu durumun ortaya çıkmasına neden olan Swift-Tuttle kuyruklu yıldızı yörüngesini 130 yılda tamamlar. Dünya'nın yakınından en son 1992 yılında geçmiştir. Bir meteor atmosferin üst tabakalarına girdiğinde atmosferdeki parcacıklarla arasında oluşan sürtünme sonucu yanarak parçalanır. Tabii hiçbir meteor, etrafındaki hava sürtünme sonucu ısı yaratacak kadar yoğun değilse akanyıldız olarak görülmez. üstelik saniyede 70 kilometrelik bir hızla gidiyor olması da birşey değiştirmez. Akan yıldızların genellikle deniz seviyesinden 190 km yukarıdayken görünür hale geldiği ve 65 kilometreye düşene kadar yandığı belirlenmiştir. Yere doğru olan yolculuklarını tamamladıklarında ise iyi kalite toz haline gelmişlerdir. Bilinen meteor yağmurlarından başka ara sıra görülen ve herhangi bir yönden gelen akanyıldızlar da vardır ki, bunlar bilinen hiçbir kuyruklu yıldızla bağlantılı değillerdir.


Hava bulunmayan Ay'da yıldız kayması görülmez; çünkü orada sürtünme yaratıp cismin parlamasına neden olacak hiçbirşey yoktur. Venüs'te ise bir meteor fazla yol almadan yok olacaktır. Yıldız kayması görmek istiyorsanız ya evinizde oturmalı ya da akanyıldızların çok sık görüldüğü Mars'a gitmelisiniz.


Gök taşları yani meteoritler ise hayli farklıdır. Küçük gezegen kuşağından gelen göktaşlarının kuyruklu yıldızlarla veya akanyıldızlarla bir bağlantıları yoktur. Büyükçe bir göktaşı küçük bir asteroit kadar olabilir. Bir göktaşı düştüğü yerde krater oluşturabilir.


Meteorit düştüğünü gören çok fazla kişi yoktur. Ancak 1965 yılı Noel arifesinde Barwell gök taşını, Ingiltere göklerini boydan boya katederek parçalarını Leicestershire üzerine dağıtmadan önce gören çok kişi olmuştur. Daha yakın bir zamanda ise yine yolculuğu çok kişi tarafından izlenen Bovedy gök taşının parçalarının büyük bir bölümü Irlanda Denizi'ne düşerken bir kısmı Kuzey Irlanda'da bulunmuştur. Son Ingiliz göktaşı da 5 Mayıs 1991'de Cambridgeshire yakınlarındaki Glatton'da görülmüştür. Bu 767 gram ağırlığındaki minik gök taşı, bahçesinde çiçekleriyle ilgilenmekte olan Bay Pettifor'dan 20 metre kadar uzağına düşmüştür. Şu ana kadar göktaşı çarpması sonucu ölen veya yaralanan olmamıştır. Ancak birkaç kişinin kıl payı kurtulduğu da bir gerçek.


Birçok müzenin gök taşı kolleksiyonu vardır. Ama siz en ağır göktaşı rekorunu halen elinde bulunduranı görmek istiyorsanız, Güney Afrika'da Grootfontein yakınlarında bulunan Hoba West çiftliğine gitmelisiniz Bu göktaşı hâlâ tarihöncesi zamanlarda düştüğü yerde duruyor. Toplam ağırlığı altmış tondan fazla olduğu için kimsenin onu kaçırmaya kalkışmayacağı çok açık.


Uzay Çağı'ndan önce elde edebildiğimiz tek dünya dışı madde göktaşlarıydı. Yapılan incelemeler birçok alt ayrım bulunsa da taşsı ve demirli olmak üzere iki ana tür olduğunu gösteriyor. Dünya'ya düşmüş bazı göktaşlarının Mars veya Ay'daki patlamalar sonucu onlardan kopmuş parçalar plduğu yönünde benim şüphe ile baktığım bir şey de var. Aslında ben Sir Fred Hoyle'ün Dünya'ya hayatın bir göktaşı aracılıyla geldiğini söyleyen kuramına pek de sıcak bakmıorum. Evet hayatın ortaya çıkışı esrarını hâlâ koruyor;ama bana kalırsa göktaşı kuramı beraberinde çözülebileceğinden daha çok sorun getiriyor.


Şimdi de gezegenlerarası maddeden son derece farklı olan atmosferimizi inceleyelim. Bildiğiniz gibi atmosfer birçok katmandan oluşmaktadır.Bu konudaki terminoloji fazlasıyla karmaşıktır; bu yüzden durumu basitleştirmek için sadece en temel kavramları kullanmayı amaçlıyorum.


Atmosfer esas olarak iki gazdan oluşmaktadır: Nitrojen (%78) ve oksijen (%21). Ayrıca bileşimde az miktarda da olsa argon ve karbon dioksit gibi başka gazlar ve değişken miktarda su buharı bulunur. Güneş sistemindeki başka hiçbir gezegen, bizimkine benzer bir atmosfere sahip değildir. Satürn'ün en büyük uydusu olan Titan'ın atmosferinitrojn açısından zengindir; ancak geri kalan kısmın çoğunu metan oluştururken neredeyse hiç serbest oksijen yoktur.


Atmosferin en alt tabakası troposfer olarak bilinir. Troposferin kalınlığı 8 ile 18 km arasında değişir. Kalınlığı enlem göre değişiklik gösterir; en kalın olduğu bölge ekvatorun üzeridir. Normal bulutlarımızın ve havamızın bulunduğu yer burasıdır. Yükseklik arttıkça sıcaklık azalır; troposferin üst kısımlarında -44 santigrat'a (-80F) kadar düştüğü görülür. Elbette ki bu yükseklikte yoğunluk da oldukça düşük olacaktır.



Troposferin üzerinde 48 km yükseğe kadar uzanan stratosfer vardır. Yukarı doğru çıkıldıkça sıcaklığın düşmeye devam etmeyip aksine artması şaşırtıcıdır; tabakanın üst kısımlarında +15 santigrat'a (+60F) kadar çıkar. Bunun nedeni oksijenin özel bir biçimi olan ozonun varlığıdır. Bir ozon molekülü alışılagelmiş ki oksijen atomu yerine üç oksijen atomundan (O3) oluşmaktadır. Güneş'ten yayılan kısa dalga ışıma ozon tabakasını ısıtır ve stratosferdeki sıcaklığın daha fazla düşmesini engeller. Yalnız bu arada bilimsel anlamıyla sıcaklık ile bizim anladığımız ısı arasında bir fark olduğunu da gözden kaçırmayın. Sıcaklık, atomların ve moleküllerin hareket etmelerine bağlıdır; hareketler hızlandıkça sıcaklıkartar. Ancak stratosferde o kadar az molekül kalmıştır ki ısı ihmal edilebilir. Burada durumu bir benzetmeyle açıklayabiliriz. Havaî fişek kıvılcımları çok sıcaktır; ancak kütlleri o kadar düşüktür ki onlar elinizle tutmanın hiçbir sakıncası yoktur(Yani sadece kırmızı olan bir demir parçası daha düşük bir sıcaklıktadır denebilir;ama yine de elinizde tutmanızı tavsiye etmem).


Bir genelleme yapacak olursak, ışığın keskin hatlara sahip alt kenarları, deniz seviyesinden 95 kilometre kadar yukarıda başlar ve en fazla 110 kilometreye kadar çıkar. Normal üst sınır ise 300 kilometre kadardır; ancak istisnai olarak 965kilometreye kadar çıktığı da olmuştur. Kutup ışıkları çok çeşitli görünüşlerde ortaya çıkar; sadece basit bir parıldama olarak görülebileceği gibi yay, ışın, şerit, yelpaze, perde gibi biçimler aldığı da olur. Canlı renklerde ve hareketli bir yapıda olması da mümkündür. Izlemek için kullanacağnız en iyi araç gözlerinizdir. Işık sırasında kırılma sesleri ve keskin bir koku duyulduğu yönünde iddialar var; ancak belirtmem gerekir ki ben herzamanki gibi böyle bir iddialara şüphe ile yaklaşıyorum ve ne gürültü ne de koku olabileceğine ihtimal vermiyorum.


Merkür veya Ay'da kutup ışıkları görülmez. Mars`ta olabilir ama elimizde görülebildiği yönünde bir kanıt yok. Venüs'e gelince, orada görülen Ashen Işığı ile kutup ışıkları arasında bir bağlantı var gibi görünüyor. Dev gezegenlerdeyse güçlü kutup ışıklarına rastlanıyor. Ancak Uranüs ve Neptün'deki büyük ışık gösterileri, gezegenleri gördüğümüzşekliyle kutuplardan çok ekvatora yakın bölgelerde oluşuyor. Bu da, söz ettiğimiz iki gezegenin dönüş eksenleriyle manyetik eksenleri arasında aşırı bir eğiklik oluşundan lanıyor.


Iyonosferin üzerinde atmosferin en dış bölümü olan egzozfer vardır. Ancak egzozferin ulaştığı saptanabilir bir üst sınır yoktur; yoğunluğun genel gezegenlerarası atmosferik ortalamadan fazla olmadığı yerde azalıp yok olur. Egzosferin üst kısımları çarpışmasız gazdan oluşur; yani oradaki atomlar ve moleküller komşularıyla çarpışmadan sakin bir biçimde Dünya etrafında yörüngelerinde ilerler.


Şimdi de biraz Dünya`nın manyetik alanın en güçlü olduğu bölge olarak tanımlanabilecek manyetosferden bahsedelim. Damla şeklinde olduğu bölge olduğu söylenebilcek bu alanın sivri ucu Güneş'ten öte tarafa doğru uzar. Manyetosferin üst sınırı Dünya`nın Güneş`e bakan yüzünde 64.000 kilometreye kadar çıkarken karanlık tarafta çok daha yukarılara uzanır. Güneş`ten, Güneş rüzgârları olarak adlandırılan sürekli bir parçacık akışı vardır. Güneş rüzgârını oluşturan bu parçacıklar Dünya`nın manyetik alanıyla karşılaştıklarında bir şok dalgası olşmasına neden olurlar.


Manyetosferin içinde Van Allen kuşakları olarak adlandırılan iki yoğun ışıma bölgesi vardır. Kuşaklar adlarını, keşiflerini mümkün kılmış Amerikalı bilim adamı James Van Allen`dan almışlardır. Bu kuşakların varlıkları 1 Şubat 1958`de fırlatılan ve Amerika`nın ilk başarılı yapay uydusu olan Explorer 1`in taşıdığı araçlar sayesinde saptanmıştır. Iki ana kuşak vardır; birincisinin alt sınırı 8000 kilometrede başlar, ikincisi ise 37.000 kilometreye kadar uzanır. Esas olarak protonlardan oluşan alt kuşak Brezilya kıyısı bölgesinde Dünya yüzeyine doğru yaklaşır. Bunun nedeni Dünya'nın manyetik alanı ile dönme ekseni arasında bir denge bulunmasıdır. Güney Atlantik Anormalliği adı verilen bu durum, yapay uydularda bulunan teknik malzeme açısından tehlike oluşturur. Bu bölge içinde uzun süre kalan duyarlı araçlarda çeşitli sorunlar ortaya çıkar.


Dünya`nın manyetik alanının varlığı, demir açısından zengin çekirdeğin hareketleriyle ilgilidir. Ancak onu anlamak istediğimiz kadar anlayabildiğimizi söyleyemeyiz. Ama en azından diğer gezegenlerin manyetik alanlarıyla kıyaslayabiliriz. Bugün bildiğimiz kadarıyla şunları söyleyebiliriz: Ay`da ve Venüs`te manyetik alan, dolayısıyla Van Allen benzeri kuşaklar,yoktur. Mars`ta böyle bir alan varsa da oldukça zayıftır. Dev gezegenlere gelince, hepsi güçlü birer mıknatıs gibidirler.Jüpiter incelendiğinde, gezegenin etrafını saran ışınım alanlarını insanlı bir uzay aracının keşif amaçlı yolculuğunu engelleyebilecek kadar güçlü olduğu görülür. Bu, birçok açıdan uygun bir hedef sayılabilecek Jüpiter`i konu dışı bırakabilecek kadar ciddi bir tehdittir.


Dünya`nın iç kısımları hakkında bildiklerimizin çoğunu, deprem şokları sonucu ortaya çıkan dalgaları inceleyerek öğrenmişizdir. Burası bu konunun ayrıntılarına girmek için uygun biryer değil ancak; bizi ilgilendiren iki deprem dalgası türünden kısaca sözetmek istiyorum. Bunlardan birincisi bir sıvı içinde ilerleyebilirken diğeri ilerleyebilirken diğeri ilerleyemez.Çekirdeğin sıvı kısmını ölçme çalışmaları, ikinci tip dalganın tam olarak nerede durduğuna bakılarak yürütülür.


Dünya`nın kabuğunun okyanusların altındaki ortalama kalınlığı 10 kilometredir, bu sayı kıtaların altında 50 kilometreye kadar çıkar. Yerkabuğunun altında, 2850 kilometre kadar aşağıya inen ve Dünya`nın kütlesinin %67`sini oluşturan manto vardır. Mantoyu oluşturan maddenin erimiş hali genellikle deniz yatağındaki volkanik ağızlarınçevresinde görülen bazaltı oluşturur. Mantonun altında ise çekirdek vardır; sıvı ve katı olmak üzere iki bölümden oluşan çekirdeğin katı kısmı içtedir. Dünya`nın merkezindeki sıcaklık yaklaşık 4000 santigrat (7000 F) derece kadardır. Bu diğer iç gezegenlerde veya Ay`da görülmeyen yükseklikte bir sıcaklıktadır.



Jeoloji bize Dünya`nın tarihiyle ilgili çok önemli bilgiler sağlayabilir. Yaşı hakkında herhangibir kuşkumuz yok sayılır. Ilk baştaki atmosferin yok olduğunu ve Dünya`nın iç kısmından çıkan gazların ve buharın bugünkü atmosferi oluşturduğunu düşünüyoruz. En ilkel biçimiyle hayat, dünya tarihinde oldukça erken sayılabilecek bir dönemde, büyük bir olasılıkla da denizlerde başladı. Başlangıçtayeni atmosfer karbon dioksit açısından çok zengindi. Bitkilerin karalar üzerinde yaygın biçimde yaşamaya başlamasıile bu durum değişti. Bitkiler fotosentez olarak adlandırdığımız süreç içinde atmosferdeki karbon dioksiti kullandılar ve serbest oksijen açığa çıkardılar. Kendimizi bir zaman makinesiyle geçmişe örneğin 500 milyon yıl önce yaşamakta olan Kambriyen Dönem`e, gönderebilsek boğulup gideriz.


Dünya`da düzenli aralıklarla buzul çağları yaşanmaktadır. Bu duruma henüz mantıklı bir açıklama getirilememiştir. Sonuncusu 10.000 yıl kadar önce bitmiş olan bu buzul çağlarının gelecekte de yaşanacağı konusunda hiçbir şüphe yoktur. Küçük gezegenlerin etkisinden, Dünya`nın yörüngesindeki değişikliklere kadar değişen birçok konuyu içeren kuramlar ortaya atılmıştır. Ancak herşeyi gözönüne alıp düşündüğümüzde, işin içinde Güneş`in olması gerektiğini görürüz. Ne de olsa Güneş değişken bir yıldızdır.


Apollo astronotlarının gördüğü gibi Ay`dan bakıldığında Dünya`nın muhteşem bir görüntüsü vardır. Kalın bulutlar yüzünden Venüs yüzeyinden Dünya`yı görmek imkansızdır. Ama Venüs bulutlarının hemen üzerine çıkılıp bakılabilse Dünya (6,5 açı saniyelik büyüklüğüyle) birinci kadirden bir yıldız olarak çok etkileyici bir görüntüye sahip olacaktır. Mars,tan Ay tipi evreler geçiren çok hareket eden bir iç gezegen olarak görülecektir. Mars`tan görülen Dünya, hareketleri bakımından bizim gördüğümüz Venüs'e benzer. Jüpiter üzerinde bir gözlemci Dünya`yı görme konusunda zorlanacaktır. Daha dışarıdaki gezegenlerden bakıldığındaysa Dünya Güneşin parlaklığı içinde yok olacaktır. Güneş sistemi içinde önemsiz bir konumu olduğu çok açık; ancak o bizim gezegenimiz, bizim evimiz, üstelik tam bize göre.

Spaceturk









Güneş sistemini hakkında genel bir sayfa hazırlarken, Dünya'ya sıra gelince nasıl bir tutum takınmak gerektiğini saptamak hiç kolay değil. O aslında normal bir gezegen; ama biz, üzerinde yaşıyor olduğumuzdan onu istisnai bir konuma yerleştiriyoruz. Halbuki bu, gök bilimcilerden çok jeofizikçileri ilgilendiren bir konu. Dolayısıyla ben burada sadece gök bilimi açısından bir anlam ifade eden durumlarla kısıtlamanın en iyisi olacağı kanısındayım.


Dünya'nın yörüngesinde herhangi bir olağandışılık yok. Dünya'nın Güneş'ten ortalama uzaklığı 149.597.000 kilometre; Güneş etrafında dolanım süresi 3651/4 gün; yörüngesel hızı saniyede ortalama 29,8 kilometre, yani saatte 107.000 kilometredir. Dünya'nın Güneş etrafında izlediği yol kusursuz bir daire değildir; Ocak'ta günberi, Temmuz'da günöte noktalarına ulaşırız. Ama mevsimler, değişen uzaklık (147.200.000 km ile 152.000.000 km) yüzünden değil Dünya'nın dönme ekseni yörünge düzlemine göre 231/2 derece eğik olduğu için ortaya çıkar. Diğer gezegenlerden Mars, Satürn ve Neptün'ün eksenleri de bizimkine benzer şekilde eğiktir. Jüpiter ve Merkür ise neredeyse dimdiktirler. Venüs, daha önce söz ettiğim gibi biraz gariptir; bize göre ters yönde dönmektedir. Uranüs daha da gariptir, çünkü eğikliği doksan dereceden fazladır.


Dünya büyüklük ve yoğunluk açısından da aynı şekilde özelliksizdir. Ekvatordaki çapı 12.757 kilometreyken, kutuplar esas alınarak ölçülen çapı 12.714 kilometre kadardır. Yani tam bir küre değildir, kutuplardan basıktır. Bu basıklık Mars'ınkinden az, ama Merkür ve Venüs'ünkilerden çoktur. Özgül ağırlığı 5,5'tur; yani Dünya, kendisiyle aynı hacmi kaplayan sudan 5,5 kat daha ağırdır. Venüs ve Mars Dünya'dan daha düşük yoğunluktayken, Merkür neredeyse aynıdır.


Dünya sadece tek bir konuda benzersizdir. Büyük bir uyduya sahip olan göreli en küçük gezegen odur. (Plüton ve refakatçisi Charon'u saymıyorum çünkü Plüton tam olarak bir gezegen sayılmıyor.) Ben Dünya Ay birlikteliğini çift gezegen olarak görüyorum. Geceleri aydınlatan bir ışık kaynağı olmasını bir kenara bırakırsak, Ay, okyanus gelgitlerinin esas yaratıcısıdır. Dünya dönerken Ay'ın çekim kuvveti, suların şişkinlik yapacak şekilde yükselmelerine neden olur, bu şişkinlik Dünya'nın diğer tarafında da görülür. Bu şişkinlikler Dünya ile birlikte dönmez ve Ay'ın altında kalmayı sürdürürler. Iki şişkinlik olduğundan, Dünya üzerinde bir noktada günde iki kere gelgitle karşılaşılır, yani şişkinlikler bir günde Dünya'yı iki kere dolaşıyor gibi görünürler. Gerçek hayatta durum daha karışıktır. Güneş'in de Dünya üzerinde gelgit yaratıcı güçlü bir etkisi vardır. Güneş ve Ay'ın aynı yönde çektikleri anlar (yani yeni ay ve dolunayda), gelgitlerin en güçlü oldukları zamanlardır. Büyük gelgitler olarak adlndırılan bu gelgitlere, bahar mevsimiyle hiçbir ilgisi olmadığı halde yanlış bir şekilde bahar gelgitleri de denir. En zayıf gelgitler ise yarım ayda görülür ve küçük gelgitler olarak adlandırılırlar.


Diğer gezegenlerde deniz olsaydı, yaşayacakları gelgit bizimkinden farklı olacaktı. Venüs'ün uydusu yoktur; varsayımsal Mars denizleri ise, hem Mars Güneş'ten uzak olduğundan hem de iki ufak uydu Phobos ve Demios gelgit yaratamayacak kadar çelimsiz olduklarından, sakin ve hareketsiz kalacaktır. Aslında bu ufak uyduların, Mars tarafından uzun süre önce yakalanmış iki asteroit olduğu düşünülüyor. Eğer bu mümkünse, Dünya'nın da henüz farkedemediğimiz küçük uyduları olabilir mi?


Ikinci uydu fikri çok eskiden beri vardır. Hatta Jules Verne, ünlü romanı Ay'a Seyahat ‘te bu fikri kullanmıştır. Başka uydu, romanın öyküsü açısından gerekliydi, çünkü bu uydu insanları taşıyan füzeye çarparak onu rotasından çıkartıyor; füze de Ay etrafında bir tur atıp Dünya'ya geri dönüyordu. Ancak bir küçük uydu varsa bu gerçekten de çok küçük olmalıdır. Dünya kadar yansıtma gücü veya ‘albedo'su (beyazlık derecesi) olan (yani yüzde kırk), 40 km çaplı bir uydu, bizden Ay kadar uzaktayken, birçok yıldız kadar, örneğin Orion'daki Betelgeux kadar, parlak görüncektir ki bu duumda onu eski zamanlardan beri biliyor olurduk. 40 km çaplı bir cisim 3 milyon kilometre uzaklıktayken bile çıplak gözle görülebilir. 20 km çaplı bir cisim ise aynı uzaklıktayken dürbün ile rahatça farkedilir. Uydunun çapının topu topu 1,5 kilomete olduğunu varsaysak bile ortaboy bir teleskop onu milyonlarca kilometre uzaktayken gösterecektir. Bu da eğer varolsaydı çok uzun zaman önce farkedilirdi demek oluyor. Yani eğer sonuçta küçük bir uydumuz varsa da ufacık ve büyük bir ihtimalle de şekilsiz bircisimden başka birşey olamaz.


Plüton'un kâşifi Clyde Tombaugh, savaşın sona ermesinden çok kısa bir süre sonra, yürüttüğü uzun ve sistemli çalışma ile küçük bir uydu aramaya girişti Kullandığı araçlar, binlerce kilometre uzaktaki futbol topu büyüklüğünde bir cismi yansıtma özelliği olmasa bile, saptayabilecek kapasitedeydi. Bu durumda 3 metre çapındaki bir cisim 15.000 km uzaktayken belirlenebilirdi. Ancak hiçbirşey bulamadı.


Bir süre önce 1685 nolu asteroit Toro hakkında ilginç bir varsayım ortaya atıldı. Çapı 10 kilometre kadar olan Toro, 8 Ağustos 1972'de, Dünya'ya oldukça yakın sayılabilecek bir mesafeden 21.000.000 km uzağımızdan geçmişti. Yörüngesi Dünya'nınkinden çok farklı değildi ve düzenli zaman aralıklarıyla yanımıza yaklaşıyordu. Bunun üzerine basında, onun Dünya'nın uydusu haline geldiği yönünde iddialar yer aldı. Ancak böyle bir şey söz konusu bile olamazdı; Toro, son derece normal bir asteroitti.


Ayrıca Ay ile aynı yörüngede ama biri Ay'ın 60 derece ilerisinde, diğeri de 60 derece gerisi olmak üzere Dünya'nın etrafında dönen, gök taşı parçacıkların- dan oluşmuş seyrek bulutlar olabileceğine dair bir düşünce vardı. Bu sabit noktalar, büyük Fransız matematikçisi Lagrange'ın anısına onun adıyla anılır. Böyle birşey imkansız değildi ve Polonyalı gök bilimci K. Kordylewski, bu bulutların görülebildiğini iddia ediyordu. Ama u bulutlar varlarsa bile yoğunlukları çok düşük olacaktır.


Gezegenlerarası madde ise kendini Burçlar Işığı ve Gegenschein olarak bilinen gök aydınlıkları şeklinde gösterir. Burçlar Işığı tutulum dairesi boyunca uzanır; ancak ya günbatımından hemen sonra ya da gündoğumundan biraz önce kısa bir süre için görülebilir. Samanyolu'nun orta derecede parlak kısımlarından bile daha parlak olduğu anlar vardır. Bu duruma Güneş sisteminin ana düzlemi etrafında yayılmış parçacıklar yol açar. Bu parçacıkların ortalama büyüklüğü bir iki mikron kadardır.(bir mikron, metrenin milyonda birine eşittir.). Burçlar


Bilimadamlarına göre, dünyanın bundan milyarlarca yıl öncesinde başka uydularıda olabilir

Bilimadamları, Dünya ve Ay'ın birbirine karşı çekimlerinin tam dengede olduğu Lagrangian noktalarında, milyonlarca yıl önce küçük uyduların bulunduğu ihtimalini konuşuyor. Bu noktalara takılan ve adına Truva uyduları denen cisimler, başka bir kuvvetin etkisi olmazsa, sonsuza kadar sabit durabiliyor.


Bilimadamları, Ay'ın, bundan 4.5 milyar yıl önce, Dünya'ya Mars büyüklüğünde bir cismin çarpması sonucu oluştuğunu düşünüyor.


California'da bulunan NASA Ames Araştırma Merkezi görevlilerinden Jack Lissauer, bu çarpışmanın sonucu olarak etrafa saçılan parçaların Lagrangian noktalarına takılmış olabileceğini söylüyor; Truva uydularının yörüngede 100 milyon yıl kadar kalmış olabileceğini de ekliyor.


Lissauer, diğer gezegenlerin çekim güçlerinin Dünya'nın yörüngesinde oluşturduğu denge değişikliği sebebiyle, Truva uydularının da zamanla uzay boşluğunda başka alanlara sürüklenmiş olabileceği ihtimali üzerinde duruyordur. Diğer gezegenlerin etkisi çok küçük olsa da, Dünya yörüngesinin şeklini değiştirmeye yettiği, bunun da Güneş'in uydular üzerindeki çekimini etkilediği biliniyordur.


Kanada'daki British Columbia üniversitesi astrofizikçilerinden Matija Cuk da, küçük asteroit boyutlarındaki cisimlerin, Truva uyduları kadar uzun bir süre yörüngede kalmış olabileceklerini ve bu “kayıp Ay'ların†Dünya etrafında, milyarlarca yıl dönmüş olabileceğini söylüyordur.





Kaynak:Bilimnet(Mayıs 2008)






  • 1. Dünya Savaşı (Birinci Dünya Savaşı)


  • 2. Dünya Savaşı (İkinci Dünya Savaşı)


  • Dünya'nın adı neden Dünya olmuştur?


 

YORUMLAR

Ad

Anlamı Nedir?,22,Biyoloji Konu Anlatımı,25,Cilt Bakımı,82,Coğrafya Ders Anlatımı,978,Genel,46,Güzel Sözler,16075,Music,1,Ne Nedir?,32164,Resimli Sözler,4111,Saç Sağlığı,119,Sağlık Bilgileri,1596,Soru-Cevap,10236,Sports,1,Tarih Konu Anlatımı,5,Teknoloji,36,Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı,2,
ltr
item
Ders Kitapları Konu Anlatımı: Dünya
Dünya
http://img434.imageshack.us/img434/452/1jc9.jpg
Ders Kitapları Konu Anlatımı
https://ders-kitabi.blogspot.com/2017/06/dunya.html
https://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/06/dunya.html
true
5083728687963487478
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi hiçbir mesaj bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Cevap Cevabı iptal Silmek Cevabı iptal Home SAYFALARI POST Hepsini gör SİZİN İÇİN ÖNERİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH Tüm Mesajlar İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Pazar Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Şu anda... 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago İzleyiciler Takip et THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Tüm Kodunu Kopyala Tüm Kodunu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalanmıştır. Kodları / metinleri kopyalayamıyor, kopyalamak için lütfen [CTRL] + [C] tuşlarına (veya Mac ile CMD + C'ye) basınız Table of Content