Ebeveynler ve çocuklar

Kararınızı vermeniz için hakkaten ikna edici nedenlere mi ihtiyacınız var? Bebek sahibi olmanın hakkaten en büyüleyici yanı sevgidir...

Kararınızı vermeniz için hakkaten ikna edici nedenlere mi ihtiyacınız var? Bebek sahibi olmanın hakkaten en büyüleyici yanı sevgidir, kolay ve saf sevgi. Eşinizi, kendinizi ve bebeğinizi sevmeniz gerekiyor. Dikkate alınması ihtiyaç duyulan başka nedenler de var kuşkusuz. Esasında, bebek sahibi olmak insanlarda bir sürü hususi, hatta büyülü, başka şartlarda ulaşılamayacak duyguları harekete geçiriyor. Alt tarafta bebek sahibi olmanın bir takım müthiş neticeleri gözden geçirilecektir:


#Sabırlı olmayı öğreneceksiniz.




#Ekip ruhuyla çabalama becerileriniz gelişecek.

#Kendinizi farklılık gösteren şekillerde genç, bitkin ve enerjik hissedeceksiniz.

#Çok şey öğreneceksiniz.

#Ellerinizi bir sanat benzer biçimde kullanmayı öğreneceksiniz, çocuğun altını değişiklik yapmak hakkaten sanattır!

#Kendinizi adayarak kişiliğinizin gelişmesine katkıda bulunacaksınız.

#Size ya da eşinize çok benzeyen küçük bir yaratığa bağlanacaksınız.

#Zamanınızı yeni ve yaratıcı şekillerde değerlendireceksiniz.

#Vermeyi ve paylaşmayı öğreneceksiniz.

#Bir öğretmen olacaksınız.

#Sevgi, sevilme ve sevme kavramları hiç bir zaman açıklığa kavuşmayacak.

#Çok bitkin olduğunuzda dahi gülümsemeyi öğreneceksiniz.

#Televizyonda çok ama çok geç saatlerde piyasaya sürülen, daima merak ettiğiniz şovları seyretme şansını yakalayacaksınız.

#Eşinizi başka şekilde sevmeye ve takdir etmeye başlayacaksınız, çünkü bu güzel varlığı ikiniz beraber yarattınız.





  • İkiz Çocuklar


  • Çocuklar ve Tikleri


  • Çocuklar niçin hastalanır?



Çocuk da yaparım kariyer de diyince annelik erteleniyor

Annelik her kadının yaşamı süresince tatmak istediği çok hususi bir his... Fakat yoğun iş yaşamı ve kadının almış olduğu sorumlulukların süratli artışı, ileri yaşta anne olmayı da bununla beraber getiriyor. Ama ilerleyen yaşlarda gebelik zorlaşırken, sıhhatli bebek doğurmak da güçleşebiliyor.......İleri yaş gebelikleri sıkı bir takip gerektiriyor. Bilhassa 40 yaş üstü gebelerin durumunu kesinlikle bir iç hastalıkları uzmanı ya da kardiyolog da takip etmeli. Anne adayının hiçbir sıhhat problemi olmasa dahi tansiyonu ve kan şekeri ölçülmeli, ekranda görülen pencereden çıkan sonuçlara gore bir rejim programı uygulanmalıdır.





Bir çok kadının 50'sinden sonrasında hamile kalmasını elde eden Dr. Halil İbrahim Tekin, ileri yaş anneliğinin riskleriyle ilgili dört gözle beklenen soruları yanıtladı.

İleri yaşlarda hanımefendilerin tabii yoldan hamile kalması mümkün mü?


Kimi zaman çok çocuk doğurmuş hanımlarda menopoza girme yaşı uzayabiliyor. 'Çok çocuk' derken 7-8 doğumu kastediyorum. Onlarda kimi zaman 45-46 yaşlarında da hamilelik görebiliyoruz. Fakat son aşama nadirdir, 50 yaşından sonrasında ise çok nadir görülen bir durumdur. Kesinlikle destek üreme tekniklerinin kullanılması gerekir.

İleri yaşlarındaki hamileleri ne benzer biçimde riskler bekliyor?


Yoğun iş yaşamı ve hanımefendilerin sorumluluklarının süratli artışı, ileri yaşta anne olmayı da bununla beraber getiriyor. Annelik her kadının tatmak istediği bir duygudur. Ama ileri yaşlarda hamile kalmak zorlaşırken, bununla birlikte sıhhatli bir gebelik periyodunu sürdürmek ve sıhhatli bebek doğurmak da güçleşiyor. Az riskindeki artışla beraber bu gebeliklerin pek çok, destek üreme teknikleriyle gerçekleşmiş olmasının verdiği çoğul gebelik riskleri ile birleşiyor. Sistemik hastalıklar ilerleyen yaşla beraber kafa gösteriyor. Bu sorunlardan en mühimleri de şeker hastalığı ve hipertansiyon oluyor. Bu iki hastalığın yanı sıra gebelikte ortaya çıkan kalp yetmezliği, doğum sonrası kanamalar, erken doğum, ölü doğum ve plasenta bozuklukları da görülebiliyor.

İleri yaş gebelikleri iyi mi takip edilmelidir?


Pek çok risk faktörünü bir arada tutan, kim bilir en riskli gebelikler sayılan ileri yaş gebeliklerinde; çok yakın ve dikkatli bir takip gerekiyor. Her gebelik itina gerektirirken, bu şekilde gebeliklerde daha fazla özene ve bilgilere gereksinim duyuyorlar. Bu yüzden hamile takip edeni kesinlikle, işin en ehli ve tecrübeli ellerde olması gerekiyor. Multidisipliner yaklaşım ve yakın ilgi gerektiren ileri yaş gebelikleri, kesinlikle bu mevzuda uzmanlaşmış ve deneyim edinmiş merkezlerde takip edilmeli ve lüzumlu olan tahlilleri yaptırarak, destekleyici tedavilerini almalıdır. Hastaların hiçbir gerilim problemi olmasa dahi, evinde gerilim takip edeni yaptırmaları ve bu tarz şeyleri tertipli kayıt etmelerini istiyoruz. Bilhassa 40 üstündeki gebeler kesinlikle bir iç hastalıkları uzmanı ya da kardiyolog ile beraber takip edilmeli. Tertipli olarak belli başlı aralıklarla kan şekeri ölçülmeli ve çıkan sonuçlara gore rejim ayarlanmalı ya da insülin kullanılmalı. Pek çok menopoza giren ya da tüp bebek dahil gebelik şansı elde edememiş hanımlar, yurtdışında yumurta bağışı (donasyon) yöntemi ile gebelik elde ediyorlar. Türkiye'de Sıhhat Bakanlığı bu yöntemin kullanılmasına izin vermiyor. Bilhassa böylelikle elde edilmiş gebeliklerin ilk 3-4 aydaki takip edeni belli başlı hormon takviyeleri gerekiyor. Bu sebeple gebelik takipleri tecrübeli ve bu mevzuda uzmanlaşmış doktorlar tarafınca yapılmalı.

İleri yaş gebeliğin bebek üstünde tesiri var mı?


Anne talibi üstüne riskli bir vaziyet oluşturan ileri yaş gebeliği; bebeğin ya da bebeklerin üstünde de negatif etkiye haizdir. Artan gerilim şikayeti ile beraber bebeğe giden kan miktarında azalma, plasenta ayrılması, pıhtılaşma bozuklukları ve sıvı azalması ile beraber bebekte hafifçe gelişme geriliğinden anne karnında ölüme kadar geniş bir risk yelpazesi taşıyabilir. Şeker yükselmesi ve denetim altına alınmamış diyabet de bebekte çok fazla gelişme ve buna bağlı doğum travması, doğum sonrası şeker düşüklüğü, şeker hastalığına ve obeziteye yatkınlık ve birdenbire ölümler bekleyebilmektedir. 35 yaşından sonrasında oluşan gebeliklerde de kromozom anomalileri de çoğalmaktadır. Bu anomalilerden en yaygın olanı 'trizomi21' denen 'Down sendromu' ya da malum ismi ile 'Mongolizm' tanısı, gebeliğin erken haftalarında meydana getirilen CVS ya da amniyosentez ile konulmalıdır.

İleri yaş gebeliklerinde doğum ile ilgili problemler var mı?


İleri yaş gebeliklerinde erken doğum 4 kat daha çok görülmektedir. Bunun sebebi olarak 'yaş', tek başına bir unsur olarak gösterilirken, artan gebelik sorunlarını engellemek amacıyla erken gebelik sonlandırılabilir. Bilhassa 'preeklampsi' denilen artmış gerilim ve idrarda protein kaybı ile giden oldukça riskli bir vaziyet olan bu hastalığın tek tedavisi gebeliğin sonlandırılmasıdır. Preeklampsi sonlandırılmaz ya da fark edilmezse 'eklampsi' denilen nöbet atakları ve beynimiz ödemi ile seyreden ölümcül bir vaziyet ortaya çıkabilir, bu benzer biçimde durumlarda da gebelik sonlandırılmalıdır. Gebelik haftasına bakılmaksızın meydana getirilen bu sonlandırılmalar sonucunda erken doğuma bağlı prematürite oranı çoğalmaktadır. Denetim altına alınmamış şeker hastalığına bağlı olarak anne karnında bebek çok fazla kilo almaktadır ve buna bağlı olarak doğum travmaları görülebilmektedir. Tüm bu nedenlerden dolayı ileri yaşlarındaki anne gebeliklerinde sezaryenle doğum oranı düzgüsel gebeliklere gore iki kattan fazla artış gösteriyor.



Münakaşa şekli birlikteliğin falı benzer biçimde

Aşklar, evlilikler umutla başlar. Geliştirmek ve korumak uğraş ister. Ihtiyaç duyulan özenin gösterilmediği ilişkiler er ya da geç karaya oturur. Bu durumda kişilerin kendini sorgulamak yerine sığındığı gerekçe pek çok kez aynı: "Erkekler Mars'tan, hanımlar Venüs'ten." Aile terapisti İbrahim Eke ise bu teze karşı geliyor.


Aralık Gönüllü Eğitim ve Kültürel Araştırma Derneği'nde "İlişkiler, sondan az ilkin" başlıklı seminerler veren uzman psikolog Eke "Hurafeleri bir kenara koyup kendimize bakalım. Hanım ile adam aynı gezegenden" diyor.

Başarıya ulaşmış bir ilişki için asgari hangi koşullar gerekiyor?


Tercihlerde anlaşma, karşılıklı saygı, dürüstlük, değişik mekanlardayken dahi partnerle ilgili pozitif şeyler düşünebilme, uzaklaşmak yerine birbirine yönelme, partneri ilgiyle dinleme, etkileşime açık olma, karşıdakini rahatlatabilme, kendini onun yerine koyabilme koşulları sağlanıyorsa ilişki sıhhatli yoldadır.

Başarıya ulaşmış ilişki için sevgi koşul mı?


İyi olur, ama koşul değildir. Aşka yüklenen mana mühim. Binlerce tanımı var. "Çok mutluyuz, aşığız" diyen çiftleri ayrı odalara alıyoruz. Aşktan ne anladıklarını, ne beklediklerini soruyoruz. Değişik ifade ediyorlar. Bana gore sevgi, tutkudur, ergenliktir. Gözün hiçbir şey görmemesidir. Ergen benzer biçimde hayatında hiçbir şeyi umursamadan yaşamaktır. Tahtını terk etmektir.

Aşkın kuralları, sınırları olur mu?


Hayır olmaz. Kaide, sınır oldu mu sevgi değildir, ilişkidir bundan böyle. Yetişkinler normlara uyarlar, sevgi onlara çok uygun değildir. O yüzden 55 yaşlarında aşık olanlar ergen benzer biçimde saçmalıyor. Çünkü bu his durumuna giriyor, beklenmedik davranışlar gösteriyorlar. Güzel olan da bu.

İki tür içinde fark var mı hakkaten?


Hanımlar Venüs'ten, erkekler Mars'tan hikayesi gerçek değildir. Bu varsayımlara dayanan, insanların ilgisini gıdıklayan bir kitap olsa da iddiaları kanıtlayacak tek bilimsel veri yok. Tam tersi, bilime gore adam de hanım da aynı gezegenden, benzer özellikleri var. Bu sebeple bir kez daha söylüyorum: Aşka yüklenen mana mühim.

Sevgi benzer biçimde güzel olan bir şey niçin tükeniyor? Bütün ülkelerde sonsuz olan nedir? Kişiler aşık olacaklarını seçiyor mu?


Bu sual beyinle ilgili çabalama yapanların alanına giriyor. Hanım dölünü yaymak için kuvvetli adam arar, türündeki hikayeler gerçek dışı. Bilime aykırı. Yalan söylüyorlar. Hurafeleri bir kenara bırakalım. Olurya insanoğlu 400 bin yıl ilkin böyleydi. Bugün yaşamda beraber yürüyebilecekleri eşi arıyorlar.

Kişilerin ruh ikizi var mıdır?


Bilgilerime göre, bilimsel tanımı yok. Eğer bir şahıs "Ruh ikizim var" diyorsa, buna mana verip davranışlarını yönlendiriyorsa "evet" var derim ben de.

Kişilik benzerlikleri ilişkiyi kuvvetlendirir mi?


"Bu tür şeyler var ise ilişki çok iyi, yoksa fena" demiyoruz. Mesele gelebilecek alanları söylüyoruz. Mesele tespit edildiğinde, çözülürse yaşam iyi gider. Çözülmezse ilişki biter. Kişi kendisine olmasıyla birlikte, çevresindekilere de kıymet vermeli, dostluk kurabilmeli. Partnerlerini kendiyle eşit görmeli. Hanımlar dahil, bundan böyle hepimiz "Adam egemen" saçmalıkları bir kenara bırakmalı.

Devamlı problem çözmeye ezberlemek zor değildir mi?


Günlük hayatımızda aslına bakarsan devamlı sorun çözüyoruz. Niçin ilişkidekileri çözmek zor olsun? Sıhhatli ilişki isteyen, emek vermek zorunda. Emek vermek yerine harita ya da hap istiyorlar. İlişkilerde, bireylerin kişilik yapısı çok mühim. Mutlu ilişki karşılıklı dengeden geçer.

Hangi işaretler iletişimde ve ilişkide kararlı sorunların habercisidir?


Çok mühim kararlar beraber verilmiyorsa, sık sık ayrılıp yeniden bir araya geliniyorsa, partnerlerin eleştirisinden korunmak için duygusal ilişkiden uzaklaşılıyorsa problem vardır. Münakaşa yöntemi de çok mühim ipucu. Uzayıp bir sonuca bağlanmıyorsa, kıskançlık sık gündemdeyse, tartışmalarda kişiliğe yönelik suçlamalar, aşağılama, ufak görme ifade eden sözler, mimikler, jestler ve kucak dolusu eleştiri var ise, küsülüyorsa, kolay şeyler büyütülüyorsa, kırıcı bir tartışmadan sonrasında ilişkiyi onarım etmek için uğraş harcanmıyor ya da bu mevzuda başarı göstermiş olunamıyorsa, durmadan "aslına bakarsak ne yapmak istendiği" anlatılmak zorunda kalınıyor, sert bir üslupla tartışılıyorsa, partnerler sık sık eleştiriliyorsa, kendini savunurken, partner suçlanıyorsa, tartışmalar esnasında tepkisiz kalınıyorsa ve konuşulmuyorsa problem büyük.

Sorunsuz ilişki için tek kişinin uğraşı yeter mi?


Doğal ki yetmez. İlişki tek başına yaşanabilir mi?

Karşımızdakini daha iyi idrak etmek ve kendimizi anlatmak için ne yapabiliriz?


Çok kolay bir yöntemi var. Hislerimizi açık şekilde ifade etmeliyiz. Düşündüğümüzü karşımızdakine söylemeliyiz. Karşımızdakini idrak etmek için de zihnini okumaya ezberlemek yerine gene açıkça ne düşündüğünü sormalıyız.

Her fena ilişki, evlilik kurtarılabilir mi sizce?


Her ilişki fakat iki taraf da istiyorsa kurtarılabilir. Taraflar istiyorsa, çözümsüz diyalog yoktur.

Aşklar, evlilikler acele mu tüketiliyor?


Kişinin hayata bakışı yalnız tüketim üstüne kuruluysa, mesela "bu durumu diktirmek yerine atarım, yenisi daha ucuza gelir" diyorsa ilişkiye emek vermeye yanaşmaz. Bu eğer olmazsa kesinlikle yeni birisi vardır, diye düşünür. Bir mealde ilişkiler de dondurulmuş yemekler benzer biçimde, hazırlamak için emek harcamadan, ısıtılıp hayata sokuluyor. Başka bir sürü şey için emek veriliyor; niçin ilişki, evlilik için verilmesin?

İlişkinin sonunu hızlandıran adımlar


Kırıcı bir tartışmadan sonrasında ilişkiyi onarım etmek için uğraş harcanmıyor ya da girişim başarısız kalıyorsa.


Sık sık sizi beğendiğini, sonrasında da asla beğenmediğini söylüyorsa.


Sık sık ayrılıp, yeniden bir araya geliniyorsa.


Kızgınlık ve hiddet sıkça dışa vuruluyorsa.


Tartışmalar uzayıp, sonuca bağlanmıyorsa.


Rahat şeyler büyütülüyor ve problem ediliyorsa.


Kıskançlık sık gündeme geliyorsa vaziyet fena.

Sondan az ilkin


İlişkiyle ilgili problemler çok kararlı mevcuttur.


Sorunlardan söz etmek yararsız görünür.


Sorunları kendi başına çözmeye çalışır.


Paralel yaşamlar kurulur.


Yalnızlık tercih edilir.


Yalnız seks ilişkiyi kurtarmaz

Cinsellik ilişkide mühim.


İlişkinin ana motorunun seks olması da geleceğini riske sokar. Öte taraftan cinsel birlikteliğin sıklığı açısından kıvanç, cinsel ilişkiden beklentilerin açıkça paylaşılabilmesi, karşı tarafın cinsel isteklerine karşı duyarlılık, her iki taraf için doyum ediciliği ve cinsel ilişkide korunma yollarında aynı fikir olmak da mühim.

Ailede yaşananlar birlikteliğin kaderini etkiliyor


Bireylerin geldikleri ailelerin mühim görevi var. Alkol bağımlısı, ruhsal problem yaşanmış olan, çocuklarına karar alma fırsatı vermeyen, ilişkilerini onaylamayan, geçimsiz, boşanmış ailelerin evlatlarının ilişkileri riskli. Ebeveynlerin evlatlarının ilişkilerine devamlı müdahale etmesi, taraf tutması ilişkiyi zora sokar. Geçmişte sertlik, cinsel rahatsızlık, terk, dikkatsizlik benzer biçimde travmatik vakalar yaşayan bireylerin ilişkisi daha çok emek ister. İlişkinin başlangıcıyla ilgili güzel anılar yoksa, aldatma yaşanmışsa belli bir miktar daha çabaya gereksinim duyulabilir.

Çocuk da yaparım kariyer de diyince annelik erteleniyor
Annelik her kadının yaşamı süresince tatmak istediği çok hususi bir his... Fakat yoğun iş yaşamı ve kadının almış olduğu sorumlulukların süratli artışı, ileri yaşta anne olmayı da bununla beraber getiriyor. Ama ilerleyen yaşlarda gebelik zorlaşırken, sıhhatli bebek doğurmak da güçleşebiliyor.......İleri yaş gebelikleri sıkı bir takip gerektiriyor. Bilhassa 40 yaş üstü gebelerin durumunu kesinlikle bir iç hastalıkları uzmanı ya da kardiyolog da takip etmeli. Anne adayının hiçbir sıhhat problemi olmasa dahi tansiyonu ve kan şekeri ölçülmeli, ekranda görülen pencereden çıkan sonuçlara gore bir rejim programı uygulanmalıdır.


Bir çok kadının 50'sinden sonrasında hamile kalmasını elde eden Dr. Halil İbrahim Tekin, ileri yaş anneliğinin riskleriyle ilgili dört gözle beklenen soruları yanıtladı.

İleri yaşlarda hanımefendilerin tabii yoldan hamile kalması mümkün mü?


Kimi zaman çok çocuk doğurmuş hanımlarda menopoza girme yaşı uzayabiliyor. 'Çok çocuk' derken 7-8 doğumu kastediyorum. Onlarda kimi zaman 45-46 yaşlarında da hamilelik görebiliyoruz. Fakat son aşama nadirdir, 50 yaşından sonrasında ise çok nadir görülen bir durumdur. Kesinlikle destek üreme tekniklerinin kullanılması gerekir.

İleri yaşlarındaki hamileleri ne benzer biçimde riskler bekliyor?


Yoğun iş yaşamı ve hanımefendilerin sorumluluklarının süratli artışı, ileri yaşta anne olmayı da bununla beraber getiriyor. Annelik her kadının tatmak istediği bir duygudur. Ama ileri yaşlarda hamile kalmak zorlaşırken, bununla birlikte sıhhatli bir gebelik periyodunu sürdürmek ve sıhhatli bebek doğurmak da güçleşiyor. Az riskindeki artışla beraber bu gebeliklerin pek çok, destek üreme teknikleriyle gerçekleşmiş olmasının verdiği çoğul gebelik riskleri ile birleşiyor. Sistemik hastalıklar ilerleyen yaşla beraber kafa gösteriyor. Bu sorunlardan en mühimleri de şeker hastalığı ve hipertansiyon oluyor. Bu iki hastalığın yanı sıra gebelikte ortaya çıkan kalp yetmezliği, doğum sonrası kanamalar, erken doğum, ölü doğum ve plasenta bozuklukları da görülebiliyor.

İleri yaş gebelikleri iyi mi takip edilmelidir?


Pek çok risk faktörünü bir arada tutan, kim bilir en riskli gebelikler sayılan ileri yaş gebeliklerinde; çok yakın ve dikkatli bir takip gerekiyor. Her gebelik itina gerektirirken, bu şekilde gebeliklerde daha fazla özene ve bilgilere gereksinim duyuyorlar. Bu yüzden hamile takip edeni kesinlikle, işin en ehli ve tecrübeli ellerde olması gerekiyor. Multidisipliner yaklaşım ve yakın ilgi gerektiren ileri yaş gebelikleri, kesinlikle bu mevzuda uzmanlaşmış ve deneyim edinmiş merkezlerde takip edilmeli ve lüzumlu olan tahlilleri yaptırarak, destekleyici tedavilerini almalıdır. Hastaların hiçbir gerilim problemi olmasa dahi, evinde gerilim takip edeni yaptırmaları ve bu tarz şeyleri tertipli kayıt etmelerini istiyoruz. Bilhassa 40 üstündeki gebeler kesinlikle bir iç hastalıkları uzmanı ya da kardiyolog ile beraber takip edilmeli. Tertipli olarak belli başlı aralıklarla kan şekeri ölçülmeli ve çıkan sonuçlara gore rejim ayarlanmalı ya da insülin kullanılmalı. Pek çok menopoza giren ya da tüp bebek dahil gebelik şansı elde edememiş hanımlar, yurtdışında yumurta bağışı (donasyon) yöntemi ile gebelik elde ediyorlar. Türkiye'de Sıhhat Bakanlığı bu yöntemin kullanılmasına izin vermiyor. Bilhassa böylelikle elde edilmiş gebeliklerin ilk 3-4 aydaki takip edeni belli başlı hormon takviyeleri gerekiyor. Bu sebeple gebelik takipleri tecrübeli ve bu mevzuda uzmanlaşmış doktorlar tarafınca yapılmalı.

İleri yaş gebeliğin bebek üstünde tesiri var mı?


Anne talibi üstüne riskli bir vaziyet oluşturan ileri yaş gebeliği; bebeğin ya da bebeklerin üstünde de negatif etkiye haizdir. Artan gerilim şikayeti ile beraber bebeğe giden kan miktarında azalma, plasenta ayrılması, pıhtılaşma bozuklukları ve sıvı azalması ile beraber bebekte hafifçe gelişme geriliğinden anne karnında ölüme kadar geniş bir risk yelpazesi taşıyabilir. Şeker yükselmesi ve denetim altına alınmamış diyabet de bebekte çok fazla gelişme ve buna bağlı doğum travması, doğum sonrası şeker düşüklüğü, şeker hastalığına ve obeziteye yatkınlık ve birdenbire ölümler bekleyebilmektedir. 35 yaşından sonrasında oluşan gebeliklerde de kromozom anomalileri de çoğalmaktadır. Bu anomalilerden en yaygın olanı 'trizomi21' denen 'Down sendromu' ya da malum ismi ile 'Mongolizm' tanısı, gebeliğin erken haftalarında meydana getirilen CVS ya da amniyosentez ile konulmalıdır.

İleri yaş gebeliklerinde doğum ile ilgili problemler var mı?


İleri yaş gebeliklerinde erken doğum 4 kat daha çok görülmektedir. Bunun sebebi olarak 'yaş', tek başına bir unsur olarak gösterilirken, artan gebelik sorunlarını engellemek amacıyla erken gebelik sonlandırılabilir. Bilhassa 'preeklampsi' denilen artmış gerilim ve idrarda protein kaybı ile giden oldukça riskli bir vaziyet olan bu hastalığın tek tedavisi gebeliğin sonlandırılmasıdır. Preeklampsi sonlandırılmaz ya da fark edilmezse 'eklampsi' denilen nöbet atakları ve beynimiz ödemi ile seyreden ölümcül bir vaziyet ortaya çıkabilir, bu benzer biçimde durumlarda da gebelik sonlandırılmalıdır. Gebelik haftasına bakılmaksızın meydana getirilen bu sonlandırılmalar sonucunda erken doğuma bağlı prematürite oranı çoğalmaktadır. Denetim altına alınmamış şeker hastalığına bağlı olarak anne karnında bebek çok fazla kilo almaktadır ve buna bağlı olarak doğum travmaları görülebilmektedir. Tüm bu nedenlerden dolayı ileri yaşlarındaki anne gebeliklerinde sezaryenle doğum oranı düzgüsel gebeliklere gore iki kattan fazla artış gösteriyor.

Annelik hanımefendilerin beyinlerini değiştiriyor
Hamilelik ve annelik, dişinin beynimiz yapısını değiştiriyor ve anneleri bebeklerine karşı daha hassas hale getiriyor. üreme ve doğum sonucunda, dişi memelinin beyninde, davranışlarını ve kabiliyetlerini geliştiren bir değişiklik yaşanıyor. Annelik davranışları aslına bakarsak evrimde dişinin başarı şansını artırıyor. 40 yaşından sonrasında anne olanların, uzun yaşama şansı daha çok.


Anne olarak doğulmaz, anne olunur. İnsanlardan farelere ve maymunlara kadar dişi memeliler, hamilelikleri döneminde ve anneliklerinin başlangıcında temel yapısal değişimlerle karşı karşıya kalıyor.


Bir süre önce yalnızca kendi gereksinimlerine ve yaşamına yönelik olarak gelişen dişinin organizması, hamilelikle beraber kendi yavrusunun bakımı ve gereksinimleri çerçevesinde gelişim gösteriyor.


Yeni araştırmalar hamilelik, doğum ve emzirme döneminde son aşama yoğun olarak yaşanmış olan hormonal dalgalanmaların dişinin beynimiz yapısını değiştirdiğini, bir takım bölgelerde nöronların büyüklüğünü değiştirdiğini ve başka bölgelerdeki nöronları da yapısal değişimlere uğrattığını ortaya koyuyor.


Bir takım mıntıkalar yuva yapmak, yavrularını temizlemek, onları daha büyüklerden korumak için düzenlenirken, fikir, denetim hafızası, öğrenme, korku ve strese karşı korunma benzer biçimde bir takım mıntıkalar de tekrardan yapılandırılıyor.

Hamilelik hormonu ve çocuk arzusu


Hormonların beyinde yol açmış olduğu değişiklik yalnız annenin yavrusunu korumasına ve bakımına yönelik değildir, bununla birlikte anneye yavrusuna daha iyi yaşam koşulları sağlayabilmesi için yeni kabiliyetler de kazandırıyor. Hatta beyindeki bu yeni donanımlar anne fare yaşlanana kadar sürüyor. Tüm araştırmalar yalnızca dişi fareler üstünde yapılsa da, insanda da aynı özelliklerin söz mevzusu olduğu üstünde duruluyor.


Memelilerin büyük çoğunluğunda annelik davranışları beynin aynı bölgeleri tarafınca denetim ediliyor.


50 yıl kadar ilkin ilim dünyası şunu keşfetti: Hamilelik hormonları, dişinin yavrusu için duyduğu arzuyu körüklüyor. 1940'larda Yale üniversitesi'nden Frank A. Beach, dişi üreme hormonları olan östrojen ve progesteronun farelerde, hamsterlarda, kedilerde ve köpeklerde kızgınlık ve cinsellik benzer biçimde tepkileri düzenlediğini keşfetti.


Bunun peşinden, Rutgers üniversitesi'nde Hayvan Davranışları Enstitüsü'nden Daniel Lehrman ve Jay Rosenblatt, aynı hormonların farelerde annelik davranışları için de lüzumlu bulunduğunu ortaya koydu.


1984 senesinde Robert Bridges, hamilelik döneminde östrojen ve progesteron salgılanmasının arttığını belirledi. Aslına bakarsak, hormonlar kadar sinir sistemini etkileyen başka kimyasalların da annelik davranışları üstünde tesiri var. Mesela, beynin hipotalamus bölgesinde üretilen ve acıyı dindirici özelliği olan endorfin salgılanması, hamilelik döneminde bilhassa de doğumun derhal öncesinde çoğalıyor.

Geç anne olanlar geç yaşlanıyor


Massachusetts Medical School'dan Craig Ferris, manyetik rezonanslı (MRI) görüntüleme tekniklerinden yararlandı ve anne farelerin beyinsel aktivitelerindeki değişimleri belirledi. Buna gore, süt veren annelerin beyinlerinde ödüllendirme ile ilişkili bölümde hareket daha da hızlanıyor. Ilim hayatına gore bunun yorumu şu: Annenin bebeğini emzirmesine karşılık anneye verilen bir ödül, bir nimet!..


Cenup Carolina Tıp Fakültesi'nden Jeffrey Lorberbaum, gene MRI tekniğini kullanarak, bebeklerinin ağlamasını duyan annelerin beyinlerini inceledi. Hanımefendilerin beyinlerindeki aktivite, farelerin beyinlerindeki aktivitenin aynısı oldu. Hipotalamus'un aynı bölgesi ve prefrontal ve orbifrontal mıntıkalar aydınlandı.


Anneler üstünde meydana getirilen araştırmalar, başka garip bulguları da ortaya çıkardı. Mesela 40 yaş ve üstünde hamile kalan ve çocuk doğuran annelerin, daha ufak yaşlarda hamilelik geçiren bayanlara kıyasla, uzun yaşama şansları daha yüksek. Ilim dünyası, bu bulguyu, 40'larında anne olan hanımefendilerin daha yavaş bir hızda yaşlanmalarına bağlıyor.

Baba beyinleri ne durumda?


Peki ya çocuk sahibi olmak, babaların beyinlerini iyi mi etkiliyor? Hanımlarda olduğu benzer biçimde onlarda da bir değişiklik meydana geliyor mu? Yavrularına bakan babalar, bu durumdan dolayı beyinsel açıdan kazançlı geliyor mu? Ilim dünyası, elbet babaların durumunu da araştırıyor. Bu durumu için, ufak bir Brezilya maymun türü olan marmoset'ler inceleniyor. Marmosetler, monogam bir yaşam sürüyor ve yavrularının bakımını adam ve dişi beraber üstüne alıyor. Bugüne dek elde edilmiş bulgular şunu gösterdi: Baba marmoset, yiyecek bulma mevzusunda, baba olmayan adam bir marmosetten daha başarı göstermiş.

Her yere yetişen mucize kadının sırrı da annelik mi?


Iyi mi oluyor da, anneler aynı anda işi aniden yapabiliyor? Kadının annelikle beraber kazanılmış olduğu o geleneksel hünerin sırrı ne? Ilim dünyası, bir taraftan da bu durumu çözmeye çalışır. Kim bilir anne beyninde meydana gelen değişimler, hanıma, ortaya çıkan bir takım yeni isteği karşılamada o duyarlı dengeyi kurduruyor: Çocuk bakımı, çabalama yaşamı, toplumsal aktiviteler, ev işleri... Doğrusu, ilim hemen hemen bu probleminin yanıtını bilmiyor. Fakat araştırmalar gösteriyor ki, beynin yapısı ve aktiviteleri gerektiğinde değişebiliyor. Regensburg üniversitesi'nden Arne May ve meslektaşları, havaya 3 topu atıp düşmeden tutmasını öğrenen hanım beyinlerinde, idrak etme ile ilgili bölgenin değişiklik gösterdiğini belirlediler.


Annelik Nedir?
Doğduğu gün daha evvel asla yaşamadığınızı hissetmektir annelik. Aynaya bakıp benden bu kadar güzel bir melek iyi mi dünyaya geldi diyebilmektir annelik. Ne güzel bir yavrumuz var diye eşinizin üstüne titremektir annelik. Topuğundan kan alınırken kendi topuğuna da iğne batırmaktır annelik. O her ağladığında kendi gözyaşlarını içine akıtmaktır annelik. Yavrusunun tırnaklarını keserken üşür mü diye tırnak makasını ısıtmaktır annelik. Uyuduğunda yanına alıp, yavrum uyanmasın diye yattığın benzer biçimde kalkmaktır annelik. Emerken ısırdığında ona kızdığını sanmasın diye ciğerinize çöken acıyı yutmaktır annelik. Onun parmağına kıymık batsa sizin elinizin kanamasıdır annelik. Kesilen tırnakları yüzünü çizmesin diye parmaklarına bebe yağı sürmektir annelik. Yavrusunun kaç damla sütle doyduğunu sayabilmektir annelik. Gece uyurken yavrusunun kirpiğinin kıpırdadığını hissedebilmektir annelik. Yavrusu hemen hemen uyanmadan, şimdi uyanır diye yanına koşmaktır annelik. Yavrusunu doyurmadan yiyecek yiyememek, su içememektir annelik. Kokusu sinmiş diye tüm gün elin burnunda dolaşmaktır annelik. Hic uyumadığınız bir gece dahi ağlamış olduğı an "geliyorum meleğim" diye yanına koşabilmektir annelik. Gördüğünüz her bebeği kendi evladınız benzer biçimde sevebilmektir annelik. Hayata komplekslerinden arınmış olarak gülümseyebilmektir annelik. Koşulsuz ve karşılıksız tek sevginin evlat sevgisi bulunduğunu fark etmektir annelik. Her ne şartta olursa olsun, onun için nispet yaparcasına yaşamaya çalışmaktır annelik. Ve her gece tanrıya yavrumdan beş dakika fazla ömrüm olmasın diye yalvarmaktır.


siir100589qp



HİÇ BİR ÇOCUK BANA "BABA" DEMEDİ...




Hiçbir çocuk bana "baba" demedi,

Ben asla baba†olmadım ki..


"Baba" diyen tatlı sesi

Sokaklarda, komşularda duydum

Sokaklarda, komşularda gördüm onları.

Koşuyorlar, gülüyorlar, oynuyorlardı,

"Ana" diyorlardı, "baba" diyorlardı,

Koşup sarılıyorlardı boyunlarına.

Analar, babalar çocuklarını

Öpüyorlar, okşuyorlar, seviyorlardı;


Hiçbir çocuk içtenlikle,

Sevecen atılmadı, sarılmadı boynuma

Bana ait asla çocuğum olmadı ki...


Sevgilerin en kutsalı çocuk sevgisi

Seslerin en güzeli "baba" diyen ses.

Ben, hep bu türkülü sesi dinlerim

Ben, hep "baba" diyen sesi duyarım

Bir çocuk bana doğru koşsa uzaktan

Onu, aniden sımsıcak ruhumla kucaklarım..


Geceyarısı bir çocuk ağlasa ötelerde,

Anasından, babasından ilkin duyarım..


Günün haber saatlerinde,

Radyoda, televizyonda

Dergilerde, gazetelerde

Yollarda, sokaklarda

Öldürüldü, öldü derler

Ah... Yavrum derim..


Oysa ne öleni bilirim,

Ne öldüreni.

Çaresiz alıp başımı giderim,

Ağlayan analarla, babalarla birlikte

Uykuyu gözlerime haram ederim...


Oysa hiçbir çocuk bana "baba" demedi,

Ben asla baba olmadım ki...


ÇOCUK NE YAŞIYORSA ONU ÖĞRENİRSpacerCizgiEgitselKollar
EĞER BİR ÇOCUK
SüREKLİ ELEŞTİRİLMİŞSE, KINAMA VE AYIPLAMAYI ÖĞRENİR.


EĞER BİR ÇOCUK
KİN ORTAMINDA BüYüMüŞSE, KAVGA ETMEYİ ÖĞRENİR.


EĞER BİR ÇOCUK
ALAY EDİLİP AŞAĞILANMIŞSA, SIKILIP, UTANMAYI ÖĞRENİR.


EĞER BİR ÇOCUK
UTANÇ DUYGUSUYLA EĞİTİLMİŞSE, KENDİNİ SUÇLAMAYI ÖĞRENİR.


EĞER BİR ÇOCUK
HOŞGÖRüYLE YETİŞTİRİLMİŞSE, SABIRLI OLMAYI ÖĞRENİR.


EĞER BİR ÇOCUK
DESTEKLENİP YüREKLENDİRİLMİŞSE, KENDİNE GüVEN DUYMAYI ÖĞRENİR.


EĞER BİR ÇOCUK
ÖVüLMüŞ VE BEĞENİLMİŞSE, TAKDİR ETMEYİ ÖĞRENİR.


EĞER BİR ÇOCUK
HAKKINA SAYGI GÖSTERİLEREK BüYüTüLMüŞSE, ADİL OLMAYI ÖĞRENİR.


EĞER BİR ÇOCUK
GüVEN ORTAMI İÇİNDE YETİŞMİŞSE, İNANÇLI OLMAYI ÖĞRENİR.


EĞER BİR ÇOCUK
KABUL VE ONAY GÖRMüŞSE, KENDİNİ SEVMEYİ ÖĞRENİR.


EĞER BİR ÇOCUK
AİLE İÇİNDE DOSTLUK VE ARKADAŞLIK GÖRMüŞSE,
BU DüNYADA MUTLU OLMAYI ÖĞRENİR.


ÇOCUKLARA ÖZEL SÖZLERSpacerCizgiEgitselKollar
  • Çocuk, bugünün yarını, yarının umududur.
  • Evlatların nasihatten çok, iyi örneklere ihtiyacı vardır.
  • Çocukluğunu yaşayamamış bir insan, tam bir insan olması imkansız.
  • Çocuklar, yeni dökülmüş beton gibidirler. üstlerine ne düşse iz yapar.
  • Çocuk kokusu cennet kokularındandır.
  • Çocuğuna kıymet veren uluslar ölmez.
  • Bu günün küçüğü, yarının büyüğüdür.
  • Çocuk ulusun en mukaddes varlığıdır.
  • Çocuk yuvanın mutluluğudur.
  • Çocuğun en mühim gudası sevgidi



ÇOCUK GELİŞİMİ VE ALLAH İNANCI

ANA RAHMİNİ terk eden yeni doğmuş bir bebek bir süre için ‘anneden ayrılma anksiyetesi' dediğimiz yeni hayata adapte olamama sıkıntısı yaşar. Sıkıntının süresi annenin bebeğine karşı gösterdiği ‘annelik tutumu' ile yakından ilgilidir. Bebek için ana rahmindeki o zahmetsiz lüks yaşam bitmiş; yeni ve alışık olmadığı zor bir yaşam adım atmıştır. Acıkmakta, altı kirlenmekte, yüksek sesten, ışıktan, karanlıktan, soğuktan ve sıcaktan rahatsız olmaktadır. Sıkıntısını ağlayarak ifade etmenin haricinde elinden bir şey gelmez.

Fakat ne süre ağlasa ve korku ile titrese kendisini saran şefkatli kollar, yanağına öpücük konduran şefkatli dudaklar bulunduğunu hissetmeye başlar. Acıktığında süt veren, altı kirlendiğinde temizleyen eller vardır. Bu yabancısı olduğu yeni bütün ülkelerde yalnız ve sahipsiz değildir. Onu korumuş olan, gereksinimlerini yerine getiren, seven, kıymet veren birisi vardır. Onun ismi annedir. Annenin varlığını hissettikçe korkunun yerini itimat duygusu almaya başlar. Onun şefkatli kollarında kendisini güvende hisseder; gülücükler dağıtarak ve kuş dilişle cıvıldayarak mutluluğunu dile getirir.
Araştırmalar, doğumdan sonrasında türlü sebeplerle anneden ayrı kalan çocuklarda itimat duygusunun gelişmediğini; annenin yerini alacak bir bayan bulunamadığı süre çocukta ruhsal çöküntü başladığını göstermektedir. Çocuk esirgeme kurumunda çok iyi bakılıp beslense dahi duygusal ve toplumsal gelişimi yaşıtlarına gore geri kalmaktadır. Bu sebeple ilk üç yıl anne-çocuk beraberliği çok önemlidir. İlk üç yılını anne sevgisinden ve şefkatinden yoksun geçiren bir çocuk kendisine gösterilen sevgiye karşılık veremez. Anne şefkatinden yoksun kalan bir çocuğa “Allah küçüklere karşı annelerinden daha şefkatlidir,†demeniz bir mana ifade etmez. Çünkü daha evvel sevgi ve şefkat görmediği için bu alanda duyguları kapalıdır.
Itimat duygusunun gelişmesinde babanın görevi de çok önemlidir. Kuvvetli birisi tarafınca korunduğunu bilmesi çocuğun korkularını azaltır. “Benim babam senin babanı döver,†diyen çocuk, bir bakıma “Beni her türlü tehlikeye karşı korumuş olan kuvvetli bir babam var,†demektedir. Her çocukta babanın enerjisini abartma eğilimi vardır. Bu güce sığınarak kendini güvende hisseder. Okul öncesi dönemde babanın gücüne sığınarak kendini güvende hisseden bir çocuk okul çağına ulaştığında, babanın her şeyi bilmediğini, dünyanın en kuvvetli adamı olmadığını kavramaya başlar. Soyut zekânın da gelişmeye başlaması ile beraber, babanın gücüne sığınma ihtiyacını Allah'ın gücüne sığınarak telafi eder.
Baba sevgisinden ve korumasından yoksun büyümüş bir çocuğa, “Allah evlatları sever ve onları her türlü tehlikelerden korur,†demeniz fazla bir mana taşımaz. Çocukluğunda baba şefkati ve koruması yaşamadığı için, ileri yaşlarda dara düştüğünde, ona Allah'a sığınmayı ve Allah'tan yardım istemeyi öğretmeniz çok zor olsa gerek.
Çocuk yürümeye ve ihtiyacını özetleyebilecek dil becerisini kazanıp konuşmaya başladıktan sonrasında yavaş yavaş annenin desteğinize gerek hissetmeden yeme, içme, elini yüzünü yıkama, hela ihtiyacını yok etme, giyinme, oyuncaklarını toplama benzer biçimde kendi gereksinimlerini yerine getirecek şekilde eğitilmelidir. İki yaşına kadar hazıra alışmış olan çocuk bu becerileri kazanmada acemilikler yaşayabilir, tembellik yapabilir. Yiyecek yerken, su içerken üstüne dökebilir, elini yıkarken üstünü ıslatabilir, hela ihtiyacını giderirken hela taşını kirletebilir, ayakkabılarını ters giyebilir, bağcıklarını bağlarken zorlanabilir, elbisesinin, düğmelerini iliklerken sırayı şaşırabilir. Tüm bu acemiliklerini anlayışla karşılamalı, ona süre tanımalı, deneme-yanılma girişimleri desteklenmeli ve yüreklilik verilmelidir.
Adım atma ve konuşma yaşına gelip kendi gereksinimlerini yerine getirebilecek fizyolojik ve zihinsel olgunluğa ulaşmış olduğu halde ebeveyn, bilhassa anne, yardım etmeye devam ederse. “Dur sen yiyemezsin ben yedireyim, dur sen içemezsin ben içireyim, dur sen giyemezsin ben giydireyim, dur sen tuvaletini yapamazsın ben yaptırayım...†derse. Çocuk aileye bağımlı hâle gelecek, kendi ayakları üstünde dikilmeyi öğrenemeyecek, karşılaşmış olduğu bir problemi ebeveynin yardımı olmadan çözemeyecek, “öğretilmiş acizlik†dediğimiz beceriksiz bir kişilik kazanacaktır.
Aileye bağımlı hâle getirilen çocuklarda Allah inancı da buna uygun gelişecektir. Bir güçlükle karşılaştığında, işi ters gittiğinde, güçlüğü kendi aklı ve kabiliyeti ile aşmaya ezberlemek yerine Allah'tan yardım bekleyecek; “Neden bu terslikler hep beni buluyor! Allah niçin bana yardım etmiyor!†diye yakınacaktır.

3-6 Yaş Gelişim Özellikleri
Aile, anne, baba, çocuklar ve aile büyüklerinin beraber yaşamış olduğu toplumsal bir kurumdur. Her kurum benzer biçimde ailenin de uyulması ihtiyaç duyulan kuralları ve bu kurallar tarafınca belirlenmiş bir sıradüzen ve iş kısımı vardır. Aile yaşamının dirlik ve düzenlik içinde devam etmesi için her aile üyesi kurallara uymalı, üstüne düşen sorumluluğu yerine getirmeli, başka aile üyelerine güçlük çıkarmamalıdır.
Altı yaşına kadar çocuğun kişiliği üç aşamadan geçerek büyük çapta tamamlanmış olur: Güvenli ya da güvensiz kişilik, bağımlı ya da bağımsız kişilik, görevli ya da sorumsuz kişilik. Çocuğa üç yaşından sonrasında kendi gereksinimlerini yerine getirecek beceriler kazandırılırken; negatif davranışlarına, yersiz ve zamansız isteklerine sınır konmalı, her talep ve davranışının kabul görmeyeceği öğretilmelidir. Fakat bu durumu yaparken ebeveyn zor ve baskı kullanmamalı, niçin sınır koyduğunu anlayacağı bir dil kullanarak açıklamalı, hoşgörü ve anlayışla yaklaşmalı, çocuğa süre tanımalıdır. Sevgi eğitimin büyülü anahtarıdır. Sevildiğini bilen bir çocuk, anne ve babanın bu sevgisini kaybetmemek için, negatif talep ve davranışlarında ısrar etmez, bilerek kuralları çiğnemez.
Çocuğun kendisini kıymetli hissetmesi ve özgüven kazanması için aile meclisinde söz verilmeli, fikri alınmalı, adam yerine konmalı, ailenin sevilen bir üyesi olduğu hissettirilmelidir.. Bununla birlikte bakkaldan ekmek alabilmek, çöp dökmek, sofra kurmada ve kaldırmada destek olmak, yatağını yapmak, oyuncaklarını ve odasını toplamak benzer biçimde ufak işler verilerek mesuliyet duygusu kazandırılmalıdır.
Bir takım ebeveynler: “Ben sorun çektim, çocuğum sorun çekmesin, rahat büyüsün†diyerek, lüzumlu olup olmadığına bakmaksızın, çocuğun her isteğini yerine getirir, davranışlarına sınır koymazlar. Aslına bakarsak her isteği yerine getirilen, davranışlarına sınır konmayan, kafasına estiğini icra eden, sürekli yardım gören bir çocuk doyumsuz olur. Ebeveyne karşı da saygısızdır. Haiz olduğu şeylerin kıymetini bilmez. Kendi başına bir iş beceremediği için özgüveni zayıftır. Karşılaşmış olduğu güçlükleri anne ve babanın yardımı olmadan aşamaz. Kendisine bir iş verildiği süre yapmaz, mesuliyet alabilmek istemez. Büyümüş olduğu süre, alışık olduğu suretiyle, gene başkalarından yardım ve anlayış bekler, kendisi çaba göstermez.


Sorumsuz kişilik sahibi insanların Allah inancı da tutarsızdır. Her istekleri yerine getirilmiş olduğu ve davranışlarına sınır konmadığı için, bir taraftan Allah'tan her işinin yerine gelmesi için yardım beklerken diğer yandan Allah'ın komut ve yasaklarına karşı duyarsız davranırlar. “Allah'ın bana ait ibadetime ne ihtiyacı var?†derler.


ÇOCUK ve ÖĞRETİM



ÖĞRENMENİN yaşı yoktur, fakat her şey, her yaşta öğretilemez ve öğrenilemez. Çocuğun her yaşlarının öğretimi birbirlerinden farklıdır. Dokuz aylık bir bebeğe tuvaletini haber vermeyi öğretmeye kalkmak, kargaya saz çalmayı öğretmeye kalkmakla eşanlamlıdır. Gene dört yaşındaki bir çocuktan misafirlere yetik adam benzer biçimde nezaketli ve kibar davranmasını beklemek de aynıdır. Bu ve buna benzer öğretilebilecek her şeyi çocuğun öğrenebileceği yaşta öğretmek demiri tavında dövmek anlamına gelir.
?
Çocuğun, mümkün olduğunca çok ve türlü öğrenme araçlarından yararlanması sağlanmalıdır. Bu tür şeyler okuma, deney, gözlem, duyu, sezgi ve hepsinden önemlisi yaşamadır.
?
Kitap hâlâ bilginin en sadık taşıyıcısıdır. Bir çocuk daha bir-iki yaşlarında kitapla tanıştırılmalıdır. Bu yaşta bir çocuğun kitap okuyamayacağını ve onun kitabı eline alır almaz yırtacağını ya da ağzına götüreceğini hepimiz bilir. Siz de ona işinize yaramayan kitap ve dergiler verirsiniz. Onun kitabı yırtması, kâğıdı keşfidir. Oyuncakları içinde kitaplar bulunan bir çocuk, kitaba daha ufak yaşlardan âşina olacaktır.
?
Anne-babasını asla kitap okurken görmeyen küçüklere kitap okuma alışkanlığını kazandırmak, anne-babasını kitap okurken gören küçüklere gore daha zor olsa gerek. O hâlde, çocuğa okuma zevki aşılamanın en kestirme yolu ilk olarak anne-babanın kitaplı olmasıdır.
?
Dört yaşından itibaren çocuklar resimli kitap ve dergilere ilgi duyarlar. Bununla birlikte çocuğa ilgisini çekecek kitaplar okumak da çocukta okuma ve öğrenme arzusunu kamçılayacaktır. Bu yaşlarındaki bir çocuğun elinden tutup kitapçılara, kitap fuarlarına ve kütüphanelere götürmek, onda kitaba karşı bir sevgi ve ilgi uyandıracaktır.
İlkokul çağına ulaştığında çocuğa kesinlikle ufak bir kütüphane kurması telkin ve temin edilmelidir. Çocuğun mümkünse bilgisayarla tanışması sağlanmalı ve yaşı ulaştığında web benzer biçimde bilgi ağlarından, cinsellik ve sertlik benzer biçimde menfî durumlara karşı önlemler alınarak yararlanması sağlanmalıdır. ABD'de 1995 senesinde ilköğretim çağındaki çocuklarını örgün eğitime vermeyip evde eğiten ailelerin sayısı beş yüz bindir. Bu sayı 1997'de bir milyon iki yüz bine çıkmıştır. Aileler, katı ideolojik sistemlerin elinde oyuncak hâline getirilen, aklı ve yüreği dağlanan çocuklarına seçenek tahsil yolları sağlamak ve bu mevzuda birbirleriyle dayanışmak zorundadırlar.
Hususi tahsil kurumları asla kuşkusuz seçenek yöntemlerden yalnız biridir. Ne ki, son yıllarda bu işi yapanların bir çoğunun çocuk eğitim ve öğretimini değildir de ekonomiyi önceleyen tutum ve davranışları, çocuklarına iyi bir öğretim vermek isteyen aileleri zora sokmakta ve kimi süre aileler çocuklarını hususi bir öğretim kurumunda okutabilmek için maddî-manevî bir sürü ıstıraba katlanmak zorunda kalmaktadırlar. Bizce ailenin malî dengelerini bozma pahasına çocuklarını hususi bir eğitim kurumuna veren aileler doğru yapmamaktadırlar. Kaldı ki, bu sözümona fedakârlığın, ilerde çocuk için başkakıncına dönüşmesi ihtimali de vardır. Bu durumda, olayın menfî boyutu olumlu boyutunu geçecektir.
?
Çocuklarını hususi eğitim kurumlarında okutan ailelerin dikkat etmeleri ihtiyaç duyulan bir başka husus da, bu şekilde okullardaki dost ve çevre ortamının çocuğun insanî çevreyle uyumunu bozacak denli bir ‘kast' sistemine dönüşmesidir. Çocuğun kendisinin ‘üstün kasta' ait olduğu vehmine kapılması, onda, ilerde davranışlarına yansıması kaçınılmaz olan ahlâkî sapmalara ve tavır bozukluklarına niçin olacaktır.
?
Çocuğunuza kesinlikle bilgiyi seçerek öğrenmesini ve öğrendikten sonrasında ayıklayarak kullanmasını ve içselleştirmesini öğretmelisiniz. O bilmeli ki, kitapta yazıyor olması bir şeyin doğruluğunun mutlak ölçütü değildir ve kitaplar pirince ya da karpuza benzerler. Her kitabın taşını ayıklamak ya da kabuğunu soymak, onu okuyanın feraset ve basiretine kalmış bir şeydir.
?
Çocuğunuzun bir takım şeyleri yaşayarak öğrenmesi için ona fırsat veriniz. Çünkü, kimi süre ‘kırk öğütten bir serence hayırlıdır.' Telâfi edilebilir hatalar yapmasına izin vermeniz, onu da, sizi de rahatlatacak bir tecrübeye dönüşecektir.
?
Çocuğunuzun elinden tutarak ara ara kabirleri ziyaret edip onunla geçmişi, kaybettiğiniz büyüklerinizi konuşunuz. Bu onun, yaşamın diğeri yüzü olan ölüme yabancılaşmasının önüne geçecek ve ilerde kronik ölüm korkusuna düşmeyecektir.
?
Çocuğunuzu fena örneklerden korumanın yolu, ona iyi örnekleri tanıtmaktır. Bunun en kestirme yöntemi, ona iyi örneklerin yaşamını gösteren bir kitap koleksiyonu yapmak ve bu tarz şeyleri okumasını sağlamaktır. Elbet bu en kestirme yol olmakla beraber, en etkin yol değildir. En etkin yol, ona iyi örnekler tanıtmak ve onlara yakın tutmaktır, fakat bu daima mümkün olmayabilir.
? On üç-on yedi yaş arasındaki ilk gençlik çağlarında çocuklar çok şey öğrendiklerini sanırlar ve genellikle anne-babalarının hiçbir şey bilmediklerini düşünürler. Tıpkı Mark Twain'ın söylediği benzer biçimde: “On altı yaşlarındayken babamın dünyanın en cahil, en aptal adamı bulunduğunu düşünürdüm. Yirmi bir yaşına geldiğim süre, bizim ihtiyarın beş yıl içinde bu kadar çok şey öğrenebilmiş olmasına şaştım kaldım.†?


Sigara bebekte zayıf doğum sebebi!

bebek03 Selçuk üniversitesi'nde (Sü) meydana getirilen bir araştırmada, hamilelik döneminde sigara içen annelerin bebeklerinin yüzde 23'ünün, normalden daha zayıf olarak dünyaya geldiği ortaya çıktı.


Prof. Dr. Selma Çivi, “araştırmamızda hamilelikte içilen sigaranın, her çocuktan averaj 130 gram aldığını tespit ettik†dedi.


Selçuk üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Kısımı Başkanı Prof. Dr. Selma Çivi, insan vücuduna pek çok ziyanı olduğu malum sigaranın, adamların yanı sıra hamile hanımlar ve anne karnındaki bebekleri için de büyük zararları olabileceğini söylemiş oldu. Sigaranın, hamile hanımefendilerin evlatları üstünde ne aşama tesir yaptığını ortaya çıkarmak için bir araştırma yaptıklarını ifade eden Çivi, söz mevzusu araştırmanın, Sü Meram Tıp Fakültesi Hastanesi Hanım Doğum ve Hastalıkları Kliniği'ne gelen 600 hamile hanım ve bebekleri üstünde gerçekleştirildiğini söylemiş oldu. Araştırmada, gönüllü hamile bayanlara sigara alışkanlıkları, sigara içme sıklıkları benzer biçimde mevzularda toplam 64 sual yönelttiklerini vurgulayan Çivi, şunları kaydetti:


“Doğumdan sonrasında, mülakat sonuçlarıyla, yeni doğan bebeklerin fizyolojik özellikleri ve sıhhat durumlarına ilişkin veriler karşılaştırıldı. Ortalama 6 ay devam eden çabalama sonrasında, hamile hanımefendilerin yüzde 7.3'ünün gebeliğin herhangi bir döneminde, yüzde 2.5'inin de gebelik süresince sürekli sigara içtiğini tespit ettik. Buyüzde 2.5 sigara içen grubun yüzde 81.8'inin de kocalarının, hamilelikdöneminde eşinin bulunmuş olduğu kapalı ortamda sigara içtiği ortaya çıktı. Buradan da görüleceği benzer biçimde hamile hanımlarda sigara içme oranları küçümsenmeyecek kadar yüksek. Fakat aynı araştırmamızda gebelikte bu sigara içme oranının eğitimle bir ilgisi olmadığını gördük.â€


Çivi, anket uyguladıkları hastalardan aldıkları neticeleri yeni doğan evlatlarının tahlil ve kontrol sonuçlarıyla karşılaştırdıklarını ifade ederek, bu karşılaştırma sonunda, sigaranın genel olarak insan sağlığına ve bilhassa anne karnındaki çocuğa ziyanı açısından çok çarpıcı sonuçlara ulaştıklarını kaydetti.

SİGARA İÇEN ANNENİN ÇOCUĞU ZAYIF

Araştırma sonucunda hamilelik döneminde sürekli sigara içen yüzde 2.5 oranındaki hanımefendilerin evlatlarının, sigara içmeyen annelerin çocuklarına gore daha zayıf olarak dünyaya geldiğini belirlediklerini gösteren Çivi, şu şekilde devam etti:


“Devamlı sigara içen annelerin yüzde 4.5'inin evlatlarının ölü doğduğunu, içmeyenlerin ise 2.7'sinin ölü doğduğunu tespit ettik. Bu sigaranın anne karnındaki çocuğa zararının açık bir kanıtıdır. Gene, hamilelik süresince sigara içen annelerin yüzde 23'ünün evlatlarının, düzgüsel olarak kabul edilen 2.5 kilogramın altında doğduğunu belirledik. Sigara içen hanımefendilerin evlatları averaj 2.899 kilogram, içmeyenlerin evlatları ise averaj 3.029 kilogram dünyaya geldi. Şu demek oluyor ki araştırmamızda hamilelikte içilen sigaranın her çocuktan averaj 130 gram aldığını tespit ettik. Bu sonuçlar, sigaranın daha anne karnındaki çocuk üstündeki zararının en açık ve çarpıcı bir göstergesidir.â€






  • İkiz Çocuklar


  • Çocuklar ve Tikleri


  • Çocuklar niçin hastalanır?


Kaynak:msxlabs.org

YORUMLAR

Ad

Anlamı Nedir?,22,Biyoloji Konu Anlatımı,25,Cilt Bakımı,82,Coğrafya Ders Anlatımı,978,Genel,46,Güzel Sözler,16075,Music,1,Ne Nedir?,32164,Resimli Sözler,4111,Saç Sağlığı,119,Sağlık Bilgileri,1596,Soru-Cevap,10236,Sports,1,Tarih Konu Anlatımı,5,Teknoloji,36,Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı,2,
ltr
item
Ders Kitapları Konu Anlatımı: Ebeveynler ve çocuklar
Ebeveynler ve çocuklar
http://img220.imageshack.us/img220/173/siir100589qp.jpg
Ders Kitapları Konu Anlatımı
https://ders-kitabi.blogspot.com/2017/06/ebeveynler-ve-cocuklar.html
https://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/06/ebeveynler-ve-cocuklar.html
true
5083728687963487478
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi hiçbir mesaj bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Cevap Cevabı iptal Silmek Cevabı iptal Home SAYFALARI POST Hepsini gör SİZİN İÇİN ÖNERİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH Tüm Mesajlar İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Pazar Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Şu anda... 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago İzleyiciler Takip et THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Tüm Kodunu Kopyala Tüm Kodunu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalanmıştır. Kodları / metinleri kopyalayamıyor, kopyalamak için lütfen [CTRL] + [C] tuşlarına (veya Mac ile CMD + C'ye) basınız Table of Content