SANAT Hatti sanatının tesiri sürüyordu. Çok renkli seramikler ve geometrik desenler ortaya çıktı. Tanrıya içki sunmak (Libation) için kullan...
SANAT
Hatti sanatının tesiri sürüyordu. Çok renkli seramikler ve geometrik desenler ortaya çıktı. Tanrıya içki sunmak (Libation) için kullanılan ve Ryton denilen, aslan, boğa, koç şekilli seramik eserler, uzun gagalı, yüksek kulplu kaplar ürettiler. Kültepe'de orthostadlar, Konya-Karahöyükte çok önemli şehir duvarları ve büyük bir saray bulundu. Bu sarayda bir banyo odası ve pişmiş topraktan küvet ele geçti. Temelleri taş, duvarları kerpiçten çok odalı evlerde oturuyorlardı. Sokakları taş döşeliydi ve kenarlarında su tahliye olukları vardı. Bu dönem ait Kültepe evlerinde erzak büyük küplerde saklanıyordu. Üzüm salkımı biçimli kandillerle aydınlanma sağlanıyordu. Nimet Özgüç, Acemhöyük'te Anadolu'nun en büyük sarayını ortaya çıkardı. Hemen hemen 40 odası kazıldı.
Hititlerde Sanat
Hititoloji’nin başlangıcında, Hitit imparatorluğunun yıkılışından sonrasında, İ.Ö 9. ve 8. yüzyıllarda kurulmuş şehir devletlerinde yapılmış hiyeroglifli kabartmalar hemen hemen Hitit tarihinin akışı ve gelişmesi tam bilinemediği için, gerçek Hitit sanatını yansıtan imparatorluk döneminden ayrı tutulmuyor, hepsine aniden aynı ulusun sanat eserleri şeklinde bakılıyor. Gerçekte de bu tür durumlar geleneksel Hitit sanatının bir takım özelliklerini sürdürüyordu.
Fakat imparatorluğun çöküşünün de sebeplerinden birisi olan göçler ve kurulan yeni dengelerle ortaya çıkan güçler, geleneksel Hitit sanatının anlayışını da tesiri altına almış, böylelikle yeni üsluplar oluşarak, sanat eserlerindeki Hitit karakteri kaybolmaya yüz tutmuştur.
Geç Hitit süreci, şehir devletleri zamanının sanatının Asur ve Aramı sanatı ile karışmıştır. Bu imparatorluk süreci Hitit sanatının bir tek Hititlere özgü, sat bir sanat olduğu anlamına gelmez. Hitit kültürü, türlü etkenlerin bileşiminden oluşmuştur;sanat da bu kültürün bir parçası olduğuna nazaran, onun da aynı bileşimin özelliklerini yansıtması naüreldir. Hitit sanatı, mesela Mısır sanatı şeklinde tek bir halkın yada tek bir ırkın ürünü değildir;hemen hemen hepsi ayrı ayrı açıklanması ihtiyaç duyulan türlü etnik zümrelerin katkılarıyla oluşmuş bir biçimdedir.
Tarih öncesi çağlardan olan ve kabaca, İ.Ö. 3000-2000 arası eski Tunç Çağının ikinci yarısında, İç Anadolu’nun şimal kemsin de, bilhassa Alacahöhük ve Horoztepe de bulunmuş kral mezarlarındaki buluntularda kendini belirgin eden , yüksek nitelikli bir sanat ortaya çıkmıştır. Mezarlara konulmuş armağanlar olan bu buluntular, silahlar süs eşyaları, madeni kaplar yanında, gelişkin bir heykel sanatını kalıntıları olan madeni heykelciklerde ele geçmiştir. Tam plastik olarak tasarlanmış insan figürleri ve altlarında kaideye tespit için yapılmış olan hayvan betimleri çok değişik ve ilginçtir. Çoğu zaman güneş kursları olarak malum, bazıları gene hayvan figürleriyle süslü, bir kısımı daire bir kısımı de dörtgen şeklinde olan, bir sapa geçirilerek törenlerde taşındığı sanılan standartlar bu buluntular arasındadır. Hepside üstün bir maden işçiliğinin emareleri olan bu eserler, Kafkasya Bölgesindeki araştırmalarda ortaya çıkarılmış aynı tür eserlerle büyük seviyede benzerlik göstermektedir;bilhassa hayvan betimlerindeki benzerlik çok dikkat çekicidir. Bu mezarlara gömülmüş olan krallar, prensler yada geniş anlamıyla soyluların hangi etnik zümreye mensup oldukları saptanamamıştır. Anadolu yüksek yaylasının güneyinde bulunan Kayseri civarlarındaki Karahöyükte kazılarda bulunan saraylar, oradaki mahalli beylerin İ.Ö. 2. bin senenin başlarında, Asurlu tüccarların arcılığı ile gelişen, Mezopotamya ilişkilerinden esinlenerek etkisinde bırakan mimari eserler yaptıkları kanıtlanmaktadır. Bilhassa Kültepe, şehir uygarlığının, o döneme ait iyi bir örneğini sergilemektedir;burası, Suriye ve Şimal Mezopotamya’daki başkentlerle karşılaştırılabilecek bir düzeydedir.
Asur tecim kolonileri çağlarında, sanatın başka alanlarında da Eski Babil ve Eski Suriye’den etkilenildiği, mühürcülükteki türlü üsluplardan anlaşılmaktadır. Mühürlerde görülen değişik üslupların, Anadolu’nun türlü kentlerine yerleşmiş değişik kökenli mühür kazıyıcılarının, geldikleri ülkenin mühürcülük geleneğini sürdürmeleri sebebiyle ortaya çıkmış olduğu sanılmaktadır. Yabancı mühür kazıyıcıların yanı sıra, Kaneşte yerli sanatçılarda yetişmiş, bunlarda, Şimal Suriye ve Mezopotamya üsluplarıyla beraber kendi görüşlerini birleştirerek yeni bir tür kompozisyon meydana getirmişlerdir. Mühürlerin üstündeki kompozisyondan başka, Anadolu mühürcülüğünü Mezopotamya mühürcülüğünden farklı kılan bir başka farkta, Anadolu da silindir mühür denilen ve belgeler üstünde yuvarlanmak suretiyle basılan mühürler yanında, damga mühürlerinde kullanılmasıdır.
Bir takım kap şekillerinde görünen keskin çizgiler, bunların madeni kaplardan esinlenerek yapılmış olabileceği düşüncesini desteklemektedir. Ekranda görülen pencereden başka birde geometrik bezemeli ve çok renkli keramikler vardır. Gerek tek renklilerde, gerekse bu boyayla süslenmiş çok renkli keramik türündeki en ilgi çekici şekiller, kuşkusuz, çömlekçilikten çok, sanki birer yontuculuk eseri diyebileceğimiz, sanatçının tüm yaratıcılığını gösterdiği, hayvan biçimli kaplardır. Aslan, antilop, kuş ve hatta sümüklü böcek şeklinde türlü hayvan türlerini yansıtan bu kaplar, biçimsel özellikleri açısından , mühürler üstündeki doğadan soyutlanmış hayvan figürlerini hatırlatmaktadır.
Sığır, koyun ve kuş başları biçimindeki bu kaplar, tüm hayvan vücutlu kaplara nazaran, bilhassa karum çağının daha yer evresinde, doğaya daha uygun olarak yapılmıştır. Başka taraftan kapların kulpları ve emzikleri de, plastik biçminde tasarlanmıştır. Hayvan yada hayvan başlarının yanı sıra , insan yüzleri ve figürleri de işlenmiştir. Kile şekil verme, bu devrin plastik sanat dalları içinde en gelişkin ve yaygın olanıdır.
Sanat eserleri içinde keramik de mühim yer tutmaktadır. Çoğu zaman kırmızı renkli, güzel perdahlı olan ve Eski Tunç çağının şekil geleneklerini sürdüren karmu çağı keremiği, formların fazlalığı ve oranlarındaki güzellikle çok ilginçtir.
Eski Hitit sürecinin kralları başkent Hattuşa da fazla yaratı bırakmamışlardır. Bilhassa bu devrin mimarlığı hakkında kalıntılar yok denecek kadar azdır. Bunun sebebi, Eski Hitit devletinin bir imparatorluk halini almasından sonrasında, Hattuşa’da girişilen yapım faaliyetleri arasındaki eski yapıların yıkılarak, yerine yenilerinin inşa edilmiş olmasıdır.
Hititlerde Ilim
Günümüzden ortalama 4 bin yıl ilkin Anadolu'da ilk siyasal birliği kuran, devlet terimini getiren, yönetimsel, hukuki, kültürel ve toplumsal mevzularda olduğu şeklinde, teknolojide de yaşadıkları çağa damgasını vuran Hititler, çağının en büyük devletlerinden birisi olarak tarihe geçmiştir. Hitit uygarlığı araştırmalarının ağırlık merkezinin bir tek ülkemiz topraklarında olduğu, Mustafa kemal atatürk'ün sağlığında bu mevzuda ilim adamı olarak yetiştirilmek suretiyle seçilen bir takım gençlerin yurtdışına göndermiş olduğu, lüzumlu müesseseleri oluşturmak suretiyle emekler yapıldığı bilinmektedir.
Hititoloji kürsüsünü kurdu
Söz mevzusu emekler kapsamında Türkiye Cumhuriyeti'nin, yetişmekte olan başarı göstermiş öğrencileri arasından seçerek yurtdışına yollamış olduğu ve eğitim almasını sağlamış olduğu hocam Ord. Prof. Dr. Sedat Alp, ülkesine döndüğü süre Hititoloji kürsüsünü kurmuş, talebe yetiştirmeye ve bilimsel emekler hayata geçirmeye adım atmıştır.
Sedat Alp'in yapmış olduğu emekler Hititoloji ve arkeoloji bilimlerine yön vermiştir. Alp, yapmış olduğu çalışmalarla Hitit bilimini internasyonal seviyede ilk sıraya yükseltmiş, yaşamını Hitit medeniyetinin Anadolu ile olan sıkı ilişkisine adamıştır.
Hocam, çalışmalarında ve yayınlarında Hititoloji ile arkeolojiyi sentezlemiş, arkeolojik buluşlarını filolojik altyapıyla destekleyerek Türk tarihinin ve arkeolojisinin gelişmesine büyük katkılarda bulunmuştur.
Büyük Mustafa kemal atatürk tarafınca çok hususi bir maksatla ve özenle kurulan Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi içinde oluşturulan Hititoloji, gayeleri içinde yurdumuzun tarihini orijinal kaynaklara dayanarak araştırmak ve yazmak da bulunan, internasyonal ilim dünyasında büyük ilgi çeken çok mühim ve genç bir ilim dalıdır.
Sanki iğneyle kuyu kazdı
Hitit kaynakları ile ilgili arşivler Anadolu'da ortaya çıkarılmıştır. Eski Anadolu tarihini ve uygarlıklarını bu belgeleri araştırıp değerlendirmeden yazmak mümkün değildir. İşte Ord. Prof. Alp, bu görevleri başarıyla başlatmış ve yerine getirmiştir.
Hocamla çok uzun seneler birlikte çalıştık. Onun kişiliği ile mesleği arasındaki bağı hayranlıkla izledim ve yaşadım. Hititolojiye olan sevgimin ve bağlılığımın yaşam tarzıma bu denli nüfuz etmiş olmasının nedenini düşündüğümde bu durumu kıymetli hocam Sedat Alp'ten tabii olarak aldığımı fark ederim. Ölü bir dili öğrenmek, zamanı ölü dillerde araştırmak iğneyle kuyu kazmak gibidir.
Hocam, hemen hemen Hititoloji biliminin şimdiki kadar güncel ve bilinir olmadığı zamanlarda oldukça zor şartlarda, işte bu şekilde iğneyle kuyu kazar şeklinde ince ince, titiz emek harcayarak mesleğini aşkla devam ettirdi. Ve bana da bu ruhu vermeye çalıştı.
Çivi yazılı Maşat tabletlerini yayımlarken de aynı titizliği uygulamıştır. Yapmış olduğu çok mühim hiyeroglifik çalışmalarıyla da tabletlerdeki yazışmaların deşifresinde destek olmuştur. Ilim hayatına, bilhassa arkeolojiye çok mühim hizmetlerinden birisi de 1953'te emek vermeye başladığı Konya Karahöyük kazılarıdır. Bu arkeolojik çalışmaların bilimsel mana ve öneminin yanı sıra Asur Koloni Çağı'nın başından bu yana Anadolu'da Hititlerin varlığını ispatlaması Türk arkeolojisi ve Hititolojisi açısından çok önemlidir.
Internasyonal ödüller aldı
Hitit varlığı bizim zenginliğimiz olduğu şeklinde dünya kültür tarihinin oluşumunda da çok önemlidir. Hititolojinin mevzuları içinde arkeolojik kalıntıların ve eserlerin, tabletlerin ışığı altında yorumlanması mühim bir yer tutmaktadır. Çivi yazılı metinlerden elde edilmiş bilgilerle arkeolojik buluntuların bir arada değerlendirilmesinden verimli sonuçlar elde edilmiştir. Hocam Alp'in bu mevzuda yapmış olduğu çalışmalarla Hitit mühür sanatının incelenmesi ve köklerinin araştırılmasında da mühim adımlar atılmıştır.
Alp, bilimsel çalışmalarını ve araştırma neticelerini çok sayıda yayınla arkeolojiye, Hititoloji'ye ve Anadolu'ya gönül verenler ile paylaşmıştır. Yapmış olduğu araştırmalar ve çalışmalarla edindiği bilimsel platformdaki saygı duyulan yeri, bir sürü ulusal ve internasyonal ödül, nişan, üyelik ve konuşma davetleriyle tescil edilmiştir.
En kibar, en titiz, en kıymetli hoca
Asistanlığımın ilk zamanlarında fakültede rastladığım hocalar bana kimin asistanı olduğumu sordukları süre "Sedat Alp Hoca'nın" derdim; o süre hocalar, fakültenin en kibar, titiz ve kıymetli hocasının yanında asistanlık yaptığım için ne kadar talihli olduğumu söylerdi. Hocamın, sonradan Hititlerin bir başka başkenti olarak tarihe yazılacak, Ortaköy - Şapinuva kazısına ilk geldiği süre hissettiklerimi unutmam olanaksız. Hocam yetiştirdiği öğrencisinin yeni başlamış olduğu kazıyı ziyaret etmek istemişti. Birlikte Ortaköy'e gelmiştik. Her şeyin çok yeni, her buluntunun sürpriz, her günün coşku dolu olduğu günlerden biriydi. Ekip, hocayla vardığımız gün ikinci arşiv odasına girmişti, onlarca çivi yazılı tablet hocanın önüne geliyordu. Hitit bilimine büyük bir aşkla hizmet vermiş hocamın nasıl bir coşku yaşadığını idrak etmek için yüzüne bakmak yeterliydi. Tamamımız heyecandan uçuyorduk. Belediye başkanının hocamla bizi hem şaşkınlık ve şaşkınlık hem de mutlulukla izleyen gözlerini herhalde hayatım süresince unutmayacağım.
Çok kıymetli bir büyüğümüzü kaybettik, acımız büyüktür. Hocamızın çok uzun seneler yapmış olduğu şeklinde, Hitit biliminin geleceğini fikretmek ve onu daha ileriye götürmek, Hititolog olmaktan gurur duyan bana ait ve başka meslektaşlarımın boynunun borcu olmalıdır.
Mustafa kemal atatürk'ün özveriyle kurduğu devletini ileri götürecek aydınlığı bilimde aramasına ve bu vesile ile hocam ve hocam şeklinde başka öğrencileri yurtdışına göndererek yetişmelerini sağlamasına kendi adıma minnet duyuyorum. Hocamın kendisine meydana getirilen tekliflerin hepsini reddederek "Mustafa kemal atatürk'e ve Türkiye Cumhuriyeti'ne borcum var" düşüncesiyle Türkiye'ye dönmesi bana örnek olmuştur, hepimize de örnek olmalıdır.
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih
Coğrafya Fakültesi Hititoloji Anabilim Dalı
YORUMLAR