intihar: topluma uyum problemi olan insanların tepki davranışıdır. sebepleri incelendiğinde kabler ve stantland’a bakılırsa “yardım amaçlı...
intihar: topluma uyum problemi olan insanların tepki davranışıdır. sebepleri incelendiğinde kabler ve stantland’a bakılırsa “yardım amaçlıdırâ€. “intihar†çalışmasıyla intiharların toplumsal içerikli ve nedenli mesele bulunduğunun altını çizen durkheim’a göreyse üç tür intihar vardır; bu tür durumlar: kuralsız: kişinin ufkunun sınırlarıyla ilgilidir. elcil: çok fazla toplumsallıkta cemiyet için ölmek anlamına gelir egoist: kişinin toplumla bütünleşememe- sinin sonucudur. bir başka görüş sahibi doglas’a bakılırsa fert intihar kanalıyla kendini cezalandırmaktadır. intiharlar akıl hastalıklı da olabilmektedir. bir toplumda cinayetle intihar oranları ters orantılıdır.
detay:
İNTİHARIN TANIMI
Tarihsel sürece baktığımızda, insanla ilgili bilimlerin çok eski bir geçmişi olmadıklarını görürüz. İnsan, düşünen bir varlık niteliğini kazandığından bu yana kendiyle ilgili bir sürü soruya cevap aramaya adım atmıştır. Fakat, bu konuyu sistematik bir şekilde ele alışı ama günümüze yakın tarihlerde gerçekleşmiştir.
Bununla birlikte, insanoğlunun bir mana veremediği, anormal olarak değerlendirdiği insanoğlunun kendi canına kıyması eylemi o aşama karmaşık ve ıstırap verici bir vakadır. Bundan dolayı intiharın hepimiz tarafınca kabul edilebilir bir tanımını yapmak da son aşama güçtür. Çünkü, intihar olgusu ile ilgili bir mevzuyu açıklayabilmek için sağlam temellere dayanan bir tarif gerekmektedir.
Suicide (intihar) teriminin ortaya çıkışı oldukça yeni sayılır. Latin kökenli kelimelerden oluşmasına karşın, Latince değildir. İngilizce’de suicide olarak ilk kullanım zamanı 1662’dir.
Ortaçağda Latince’de sui homicido ya da sui ipisus homicidum deyimleri kullanılırdı. İntihar terimi dilimize Tanzimat döneminde girmiştir. Bu zamanda Türkçe’ye çevrilen eserlerde kendini katletmenin yerine intihar kelimesi kullanılmaya başlanmıştır. Bu kelime Arapça’da kurban anlamına gelen nahr kelimesinden meydana gelmiştir. Günümüzde bir takım eserlerde ise intihar yerine öz-kıyım ya da öze-kıyım şeklinde kavramlar kullanılmaya başlanmıştır.
İntihar olgusu ile direkt ya da dolaylı olarak ilgilenen hepimiz, kendi nazar açısından hareket ederek bir tarif hayata geçirmeye çalışmıştır. Kısaca mevzuyla ilgilenen şahıs sayısı kadar türlü intihar tanımları vardır. Fakat bu tanımların büyük bölümü, dikkatle bakıldığında, ya dar kapsamlı ya da tarif olamayacak kadar geniştir.
Genel geçerliliği olabilecek bir tanıma yetişebilmek için, olgunun türlü niteliklerine mana kazandıracak noktalara temas etmek gerekir. Bu yüzden geçmişte meydana getirilen tanımları inceleyerek ve bunların eksikliklerini vurgulayarak bir tanıma ulaşmak mümkündür.
Belçikalı bir gökbilimci ve istatistikçi olan L. A. Quetelet, toplamış olduğu istatistiksel bulgulardaki sonuçlara bakarak, intiharı değişmez bir fenomen olarak, insan istem ve iradesi ile ilgili olmayan, sanki insanlığın ödemek zorunda olduğu bir borç olarak ele alır. Mevzuya böylece soyut olarak yaklaşılırsa, felsefi mealde bu tanımın doğruluğu savunulabilir. Çünkü intiharın sebepleri bütünü ile ortaya konulmazsa, sayıları her geçen gün hızla artan kurbanların bu borcu ödemeye devam edecekleri kaçınılmaz bir gerçektir. Fakat, Quetelet’in yapmış olduğu şeklinde, istatistiksel sonuçlardan böylesi yargılara ulaşmak bilimin uğraş alanı haricinde kalır. Bu yüzden yukarıdaki şeklinde bir tanımda insanla ilgili bir mevzu olan intihar tanımlamasında insan öğesinin tarif dışı bırakılması, tanımın geçersizliğini ortaya koymaktadır.
İntiharı tanımlarken en temel unsur olan insanı ele alabilmek gereklidir. Fakat insan öğesini dikkate alan her tanımlama da doğrudur demek anlamına gelmez bu. Belli başlı bir nazar açısından meydana getirilen tanımlar, o yaklaşımın temelinde yatan anlayışı sergiler.
Altavilla’nın “intihar, kendini isteyerek öldürmektir†tanımını Faruk Erem de kabul etmiştir. Bu tanıma bakılırsa içki, sigara, uyuşturucu madde vb. kullanan şahıs de intihar etmiş sayılmaktadır. Fakat bu şeklinde maddeleri kullananların derhal hepsinin intihar etmek şeklinde bir niyetlerinin olmaması tanımın noksan bulunduğunu göstermektedir.
Malapert ise; “intihar derhal daima egoizmin ürünüdür†demektedir. Bu görüş oldukça çok yandaş toplamasına karşın, tarif olmaktan uzak ve eleştiriye açıktır. Kimi intihar vakasının temelinde vatan sevgisi, ideoloji, başkasının durumuna üzülme şeklinde nedenler yatmaktadır.
“Bir kimsenin yakın ve kaçınılmaz olan ya da öyleki zannedilen bir acıyı (adi bir vaziyet, mahkumiyet, sefalet, çok sevilen bir kişiyi yitirme vb.) bertaraf etmek niyetiyle hayatına son vermesi intihardır†tanımı ise Ferri’ye aittir.
Kriminoloji alanının uzmanları olan bu kişiler intihar olgusuna kabahat terimi açısından yaklaşan düşünürlerdir. Fakat intihar ne yalnız egoizmin ürünü, ne de yalnız yaklaşan bir acıdan kurtulmaktır. Çünkü, ölümün kendisi ıstırap ve korku veren bir vakadır.
T. G. Masaryk ise intiharı tanımlamadan ilkin tabii ve naturel olmayan ölüm ayrımını yapar. Kişinin organizmasının herhangi bir nedenle fonksiyon göremedigi durumda yaşamı ölümle noktalanır, ki bu tabii ölümdür. Harp, katliam, kürtaj, kaza ve intihar ise naturel olmayan ölümlerdir.
Masaryk’a bakılırsa geniş mealde intihar yaşamın tehlikelerine karşı gerek pozitif ve gerek bir katılma ya da negatif ve edilgen bir tutumla kişinin hayatına kasıtsız bir müdahalesi sonucu ortaya çıkan anormal tip ölümlerdir. Dar mealde intihar ise kişinin kasıtlı olarak hayatına son vermesidir. Masaryk’a bakılırsa intiharda ölümün derhal gerçekleşmesi gerekmez; şahıs ölümü yavaş yavaş da arayabilir. Bununla birlikte, davranışa etken olarak da katılmayabilir. Günümüz çağıl toplumlarında intiharın daha yaygın bulunduğunu korumak için çaba sarfeden Masaryk’a bakılırsa, temizlik ve sıhhat şartlarına lüzumlu özenin gösterilmemesinden meydana gelen bir sürü ölüm de geniş mealde intihardır.
Littre’ye bakılırsa; “intihar kendisini öldüren insanoğlunun eylemidir.†Bu tanıma göreyse, kaza ile zehir içen bir kişinin ölümünü de intihar olarak değerlendirmek gerekir.
İntihar mevzusunda uzmanlığı tartışılmaz kişilerden birisi olan Durkheim ise Littre’nin tanımını eleştirerek belli başlı sınırlar çizer. Durkheim’a bakılırsa; “intihar, bir insanoğlunun, doğuracağı sonucu bilerek pozitif yönde ya da negatif bir eylemle direkt ya da dolaylı olarak kendini ölüme sürüklemesidir.†Bu şekilde kaza sonucu olan ölümler tarif dışı bırakılmıştır.
Durkheim da, Masaryk şeklinde, etken bir eylemin intiharla neticelenmesi yanında, edilgen ve dolaylı bir takım eylemlerle de aynı sonuca ulaşılabileceğini vurgulamaktadır. Mesela, din korkusu ile intihar edemeyen kişiler, ölüm cezası verilen bir davranışta bulunarak da aynı sonuca ulaşabilirler.
Halbwachs, Durkheim’in tanımını geniş bulur. Çünkü, Durkheim tanımında intihar edenin ölüm niyetinden, ölüm kararından sözetmez. Halbwachs, onun tanımına “fedakârlık olmayan†ve “kasıtlı ölüm†kaydını koyar ve intiharı şu şekilde tanımlar: “Kendisini öldürmek niyetiyle vaka kurbanı tarafınca meydana getirilen bir aksiyonun sonucu olan her tür ölüm intihardırâ€.
Durkheim’ın tanımı aynı şekilde Delmas tarafınca da geniş bulunmuştur. Delmas’a bakılırsa, o halde tehlikeli işlere atılan kişileri de intihara kalkışmış saymamız gerekir. Gözüpek canbazların, kendi üstünde deney icra eden doktorların, tehlikeli inişler icra eden pilotların az ya da çok muhakkak bir yoldan ölüme götürecek davranışta bulundukları sık sık görülür. Fakat bu tarz şeyleri intihar olarak isimlendiremeyiz. Delmas, tanımında kişinin aklı başlangıcında bulunduğunu ve ölümle yaşamak içinde tam ve iradeli bir seçme yaptığını belirtir. Delmas’a bakılırsa “intihar, aklı başlangıcında bir insanoğlunun yaşamakla ölmek içinde bir seçme yapabileceği halde, her türlü ahlak baskısı haricinde ölümü seçip kendini öldürmesidirâ€.
Bir süre sonra Dynes, Clarke, Dinitz şeklinde araştırmacılarla beraber, intihar tanımında saldırganlık terimini görmekteyiz. Bu araştırmacılar intiharı kişinin saldırganlığını kendine yöneltmesi sonucu meydana gelen bir vaka olarak ele almışlardır.
Psikoloji faaliyetinde söz sahibi olan Sigmund Freud saldırganlık terimini daha ayrıntılı olarak incelemiştir. Kuramlarını bu kavram üstünde yoğunlaştıran Freud, “intiharı önceleri özdeştirilmiş bir sevgi nesnesine yöneltilmiş saldırganlık neticesi meydana gelen bir depresyonun sonucu olarak yorumlamış; daha sonraları ise ölüm içgüdüsünün etkinlik kazanarak kişinin kendi üstüne çevrilmesi olarak tanımlamıştır.â€
Schilder, Freud’un tanımını noksan bularak şu şekilde bir tarif yapar: “İntihar, bir başka insana yöneltilmek istenen kızgınlığın kişinin kendi üstüne çevrilmesinin yanısıra, sevgisini esirgeyen bir insanı cezalandırma ya da onunla bir tür sulh yapma isteğinin ve de bununla beraber, başedilemeyen güçlüklerden kaçışın anlatımıdır.â€
Freud ve Schilder’in tanımlarını belirgin seviyede kabul eden Bernfeld, saldırganlığın kişinin kendine yönelmesini ele ile birlikte daha katı bir tarif yapar. Bernfeld’e bakılırsa, intihar eden şahıs gerçekte başka birisini öldürmek ister. Bu eylemi kendisine yöneltmesi için karşısındaki o kişiyi kuvvetli bir şekilde özdeştirmiş olması gerekir. Fakat o süre şahıs, önceleri sevilmiş olduğu ve sonradan nefret etmiş olduğu bu ikinci kişiyi de kendi ölümü ile ortadan kaldıracağına inanır. Bununla birlikte, öldürme isteğinden dolayı duyduğu suçluluğun karşılığını da ödemiş olur.
Bu tanımların da gösterdiği şeklinde, psikoloji alanındaki ilim adamları intiharın içsel faktörlerinde odaklaşmış görüşleri benimsemektedirler. Oysa, yalnız içsel faktörlerin ele alındığı, toplumsal faktörlere asla değinmeyen bir tarif, toplumsal bir varlık olan insanoğlunun intihar eylemini açıklayabilmekten uzak olacaktır.
Değişik bir tarif ise Richman tarafınca yapılmıştır. Richman’a bakılırsa, intihar bir iletişimdir; yardım için ağlamaktır; başkalarından yardım istemektir; tehdit ya da intikam metodudur; pişmanlık ve bir itiraftır. İntihar anlamında kullanılan haberleşme-iletişim sözlü ya da sözsüz olsun, dolaylı ya da dolaysız bir mesajdır. Meydana getirilen bir sürü araştırmanın ortak sonucuna bakılırsa, intihar edenlerin büyük bir çoğunluğu (% 75’i) bu niyetlerini eylemlerinden çok az bir süre ilkin bir sürü şahsa yeniden yeniden anlatmışlardır. Bu sonuçlar Richman’ı destekler görünmektedir. Fakat getirmiş olduğu tarif bir sürü yönden noksan ve hatta tarif olmaktan dahi uzaktır.
Yukarıdaki tanımların derhal hepsinde, insanoğlunun ölmek istemek niyetiyle kasten bu eyleme girişmesinin intihar olmak kabul edilmesine karşılık, insanoğlunun başkası için bu şekilde bir eyleme girişmesinin hakkaten intihar olarak kabul edilip edilemiyeceği üstünde bir anlaşma sağlanamamıştır. Mesela; bir takım ilim adamları, Hindistan’ın bir takım yörelerinde uygulanmakta olan “suttee†(Kocası ölen kadının, kocasının cenaze töreninde kocasının cesedi ile birlikte kendini yakması)nin gerçek bir intihar olarak ele alınamayacağını savunurken, bazıları bunun da intihar bulunduğunu, bu şekilde ele alınması icap ettiğini savunmaktadırlar.
Suttee ve benzeri eylemleri intihar olarak ele alabilmek gereklidir. Çünkü, her toplumun kendine özgü değerlerini, normlarını ele alırsak görürüz ki, bu değerler ve normlar bireyi öylesine sarmıştır ki, fert bu konuyu kabullenmiştir. Suttee icra eden bir bayan, kocası ölünce kendinin de ölmesi gerektiğine öylesine inandırılmıştır ki, kim bilir yaşaması icap ettiğini asla düşünmemiştir ve ölüme isteyerek atılabilmektedir.
Hangi tür eylemlerin intihar olarak ele alınabileceği mevzusunda bir takım kriterleri şöylece sıralayabiliriz:
1) Kişinin akli dengesinin yerinde olması gereklidir. Bu şekilde kaza, bunama, akli dengesizlik sonucu kişilerin kendilerini öldürmelerini intihar olarak değerlendiremeyiz.
2) Şahıs direkt ya da dolaylı olarak ölümü istemelidir. Bu talep şahsi menfaatler sonucu olabileceği şeklinde, ahlâki kıymet yargıları sonucu da olabilir. Burada, toplumun kuralları dikkate alınmalıdır. Mesela; bir Japon kamikazesi ölmeyi şahsi olarak düşünmediği halde, kendi ölümü ile ülkesinin savaşı kazanacağına inanılmış olduğu için düşmanın üstüne uçağı ile pike yaparak ölmektedir. Burada fert yüce bir gaye için kendi ölümünü isteyerek kabüllenmiştir.
3) İntihar için seçilen yöntem direkt ve birdenbire olabileceği şeklinde, dolaylı ve uzun süre sonucunda da gerçekleşebilir.
Bu noktaları dikkate ile birlikte diyebiliriz ki, intihar, aklı başlangıcında bir kişinin, toplumsal değerlerin desteklediği ya da karşısında olduğu bir eylemle direkt ya da dolaylı olarak kendi yaşamına isteyerek son vermesidir.
YORUMLAR