KAKMAK g. f. 1. Bir kimseyi, bir şeyi kakmak, onu itmek, yerini değiştirmeye çalışmak, itiştirmek. 2. Bir şeyi (bir şeye, bir yere)...
KAKMAK g. f.
1. Bir kimseyi, bir şeyi kakmak, onu itmek, yerini değiştirmeye çalışmak, itiştirmek.
2. Bir şeyi (bir şeye, bir yere) kakmak, onu (ona, oraya) vura vura sokmak, çakmak: Kazık kakmak.
3. Bir metal levhayı kakmak, arkasına bir mille ya da kalıpla vurarak, ön yüzünde kabartma biçimler, motifler vb. çıkarmak.
4. Bir şeyi (bir şeye, bir yere) kakmak, tahta, demir vb. bir şeyi oyarak içine süsleme amacıyla altın, sedef vb. maddeleri yerleştirmek.
—inş. Bir sarağın ya da parapetin üstünü örten metal şeridin kalkık üst kenarını yerleştirmek için bir duvarda yuva açmak ve sızdırmazlığı sağlamak için bu yuvayı çimento ya da alçıyla doldurmak; aynı işlemi çivileme kanalıyla ahşap üstünde gerçekleştirmek. || Taş kakmak, bir duvarda bozuk bir taşın yerine yenisini koymak.
—Kuyumc. Bir metal, ahşap ya da taş üstüne açılmış yuvalara gümüş, altın, sedef ya da kıymetli bir taşı yerleştirmek.
♦ kakılmak edilg. f.
1. Kakmak eylemine mevzu olmak.
2. (Bir yere) kakılıp kalmak, bir yerden başka bir yere gidememek, bulunmuş olduğu yerde beklemek, kalmak zorunda olmak.
♦ kakışmak işt. f. Karşılıklı olarak birbirini itmek; itişmek, itişip kakışmak.
♦ kakıştırmak ettirg. f.
1. Bir şeyi kakıştırmak, onu devamlı hafifçe hafifçe itmek.
2. Bir şeyi (bir hiç kimseye) kakıştırmak, bozuk bir malı ona satmak; kakalamak.
1. Bir kimseyi, bir şeyi kakmak, onu itmek, yerini değiştirmeye çalışmak, itiştirmek.
2. Bir şeyi (bir şeye, bir yere) kakmak, onu (ona, oraya) vura vura sokmak, çakmak: Kazık kakmak.
3. Bir metal levhayı kakmak, arkasına bir mille ya da kalıpla vurarak, ön yüzünde kabartma biçimler, motifler vb. çıkarmak.
4. Bir şeyi (bir şeye, bir yere) kakmak, tahta, demir vb. bir şeyi oyarak içine süsleme amacıyla altın, sedef vb. maddeleri yerleştirmek.
—inş. Bir sarağın ya da parapetin üstünü örten metal şeridin kalkık üst kenarını yerleştirmek için bir duvarda yuva açmak ve sızdırmazlığı sağlamak için bu yuvayı çimento ya da alçıyla doldurmak; aynı işlemi çivileme kanalıyla ahşap üstünde gerçekleştirmek. || Taş kakmak, bir duvarda bozuk bir taşın yerine yenisini koymak.
—Kuyumc. Bir metal, ahşap ya da taş üstüne açılmış yuvalara gümüş, altın, sedef ya da kıymetli bir taşı yerleştirmek.
♦ kakılmak edilg. f.
1. Kakmak eylemine mevzu olmak.
2. (Bir yere) kakılıp kalmak, bir yerden başka bir yere gidememek, bulunmuş olduğu yerde beklemek, kalmak zorunda olmak.
♦ kakışmak işt. f. Karşılıklı olarak birbirini itmek; itişmek, itişip kakışmak.
♦ kakıştırmak ettirg. f.
1. Bir şeyi kakıştırmak, onu devamlı hafifçe hafifçe itmek.
2. Bir şeyi (bir hiç kimseye) kakıştırmak, bozuk bir malı ona satmak; kakalamak.
Kaynak: Büyük Larousse
kakmak
(-i durum ekiyle kullanılan eylem)
1 . İtmek, vurmak.
2 . (nesne almayan eylem) Kakma yapmak.
3 . Vurarak dar bir yere sokmak.
(-i durum ekiyle kullanılan eylem)
1 . İtmek, vurmak.
2 . (nesne almayan eylem) Kakma yapmak.
3 . Vurarak dar bir yere sokmak.
kakmak ingilizcesi
1. to push, give a push (to).
2. to tap (something) in.
3. to inlay.
1. to push, give a push (to).
2. to tap (something) in.
3. to inlay.
YORUMLAR