Kanaat yetinme, fazlasini istememe elindekinden hoşnut olma durumu, kanıklık, yeter bulma, doyum. Tevekkül ve kanaat nedir?...
Kanaat
- yetinme, fazlasini istememe
- elindekinden hoşnut olma durumu, kanıklık, yeter bulma, doyum.
Tevekkül ve kanaat nedir?
bir şeye kanaat etmek koruyup kollamak anlamına gelir
KANAAT, -tl a. (ar. kanaat).
1. Bir şeyle yetinme, daha çoğunu istememe, elinde- düşmanlığı kafi bulma.
2. Bir hiç kimseye, bir şeye beslenen itimat, inanç: Başarabileceğine kanaatim yok.
3. Bir kimsenin herhangi bir konudaki görüşü, düşüncesi, kanısı: Siyasal kanaatler. Kanaatini söyle.
4. (Bir şeye) kanaat etmek, (onunla) yetinmek, daha fazlasını istememek, (onu) kafi bulmak: Bu kadarcık paraya iyi mi kanaat eder de iyi bir iş aramazsın. Aza kanaat etmek.
5. Kanaşt beslemek, inancında olmak, ummak. || Kanaat getirmek, aklı yatmak, kanmamak, inanmak. || Kanaat sahibi, aç gözlü olmayan, yetingen. || Kanaat uyandırmak, izlenim bırakmak: Bende pek iyi bir kanaat uyandırmadı doğrusu. || Kanaati olmak, bir fikri, bir görüşü olmak: Onun hakkında bir kanaatim yok. ||... kanaatinde olmak, belli bir inançta, görüşte olmak.
—Anayas. huk. Kanaat hürriyeti - DüŞüNCE ÖZGüRLüĞü.
—Cez. huk. Yargıcın kanaati, ceza yargıcının bir karar verirken o mevzu hakkında haiz olduğu inanç. (Vicdani kanıt sistemini kabul eden türk ceza yargılaması hukuku, yargıcın delilleri serbestçe değerlendireceğini, tarafların ileri sürdüğü delillerle bağlı olamayacağını ve bir mevzunun her türlü kanıt ile kanıtlama edilebileceğini kabul etmiştir. Yargıç, toplanan delilleri, soruşturma ve yargılama esnasında edineceği kanaate bakılırsa değerlendirir. Anayasa'nın 138. maddesi de yargıçların, Anayasa'ya, yasaya ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine bakılırsa karar vereceklerini belirtir.)
—Eğit. Kanaat notu, herhangi bir imtihan sözkonusu olmaksızın, öğretmenin genel gözlemlerine dayanarak öğrenciye verdiği not. (Kanaat numarası da denir.)
1. Bir şeyle yetinme, daha çoğunu istememe, elinde- düşmanlığı kafi bulma.
2. Bir hiç kimseye, bir şeye beslenen itimat, inanç: Başarabileceğine kanaatim yok.
3. Bir kimsenin herhangi bir konudaki görüşü, düşüncesi, kanısı: Siyasal kanaatler. Kanaatini söyle.
4. (Bir şeye) kanaat etmek, (onunla) yetinmek, daha fazlasını istememek, (onu) kafi bulmak: Bu kadarcık paraya iyi mi kanaat eder de iyi bir iş aramazsın. Aza kanaat etmek.
5. Kanaşt beslemek, inancında olmak, ummak. || Kanaat getirmek, aklı yatmak, kanmamak, inanmak. || Kanaat sahibi, aç gözlü olmayan, yetingen. || Kanaat uyandırmak, izlenim bırakmak: Bende pek iyi bir kanaat uyandırmadı doğrusu. || Kanaati olmak, bir fikri, bir görüşü olmak: Onun hakkında bir kanaatim yok. ||... kanaatinde olmak, belli bir inançta, görüşte olmak.
—Anayas. huk. Kanaat hürriyeti - DüŞüNCE ÖZGüRLüĞü.
—Cez. huk. Yargıcın kanaati, ceza yargıcının bir karar verirken o mevzu hakkında haiz olduğu inanç. (Vicdani kanıt sistemini kabul eden türk ceza yargılaması hukuku, yargıcın delilleri serbestçe değerlendireceğini, tarafların ileri sürdüğü delillerle bağlı olamayacağını ve bir mevzunun her türlü kanıt ile kanıtlama edilebileceğini kabul etmiştir. Yargıç, toplanan delilleri, soruşturma ve yargılama esnasında edineceği kanaate bakılırsa değerlendirir. Anayasa'nın 138. maddesi de yargıçların, Anayasa'ya, yasaya ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine bakılırsa karar vereceklerini belirtir.)
—Eğit. Kanaat notu, herhangi bir imtihan sözkonusu olmaksızın, öğretmenin genel gözlemlerine dayanarak öğrenciye verdiği not. (Kanaat numarası da denir.)
Kaynak: Büyük Larousse
kanaat
isim (kana:at) Arapça
1 . Elindekinden hoşnut olma durumu, kanıklık, yeter bulma, yetinme, fazlasını istememe, doyum.
2 . Kanma, inanma.
3 . Kanış, kanı, inanç, fikir:
"Biz kanaatlerimizi açık söyleriz."- E. İ. Benice.
Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
kanaat etmek
kanaat getirmek
isim (kana:at) Arapça
1 . Elindekinden hoşnut olma durumu, kanıklık, yeter bulma, yetinme, fazlasını istememe, doyum.
2 . Kanma, inanma.
3 . Kanış, kanı, inanç, fikir:
"Biz kanaatlerimizi açık söyleriz."- E. İ. Benice.
Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
kanaat etmek
kanaat getirmek
kanaat ingilizcesi
1. opinion, belief; conviction: umumi kanaat public opinion. kanaatimce in my opinion.
2. believing, being of the opinion that: Paþanýn bizi ziyaret edeceðine kanaatim yok. I don´t believe the pasha´s going to visit us.
3. being content with what one özgü, contentment with what one özgü.
4. being satisfied with a small or a moderate amount; frugality; moderation.
5. acceptance of what fate metes out to one. (bir)
- beslemek to cherish the idea of ...: Beni yanlarýna alacaklar diye bir kanaat besliyor. He cherishes the idea of their taking him along.
- periyodu semester (of an academic year).
- etmek
1. /la or a/ to be content with, be satisfied with; to content oneself with.
2. /a/ to accept (what fate metes out to one).
- getirmek /a/ to be convinced, be persuaded, believe.
- notu final grade (given at the end of either a semester or a school year).
- notu periyodu semester (of an academic year).
-inde olmak to believe, be of the opinion that ...: Bir sihrin vaziyeti deðiþtireceði kanaatinde deðilim. I don´t think a magic spell will change things.
- sahibi
1. person who is content with what he özgü.
2. person who is content with little.
3. person who accepts what fate metes out to him.
- uyandýrmak /da/ to give (someone) (a certain) idea: Öyleki yaparsan herkeste fena bir kanaat uyandýrýrsýn. If you do that you´ll cause people to think badly of you.
1. opinion, belief; conviction: umumi kanaat public opinion. kanaatimce in my opinion.
2. believing, being of the opinion that: Paþanýn bizi ziyaret edeceðine kanaatim yok. I don´t believe the pasha´s going to visit us.
3. being content with what one özgü, contentment with what one özgü.
4. being satisfied with a small or a moderate amount; frugality; moderation.
5. acceptance of what fate metes out to one. (bir)
- beslemek to cherish the idea of ...: Beni yanlarýna alacaklar diye bir kanaat besliyor. He cherishes the idea of their taking him along.
- periyodu semester (of an academic year).
- etmek
1. /la or a/ to be content with, be satisfied with; to content oneself with.
2. /a/ to accept (what fate metes out to one).
- getirmek /a/ to be convinced, be persuaded, believe.
- notu final grade (given at the end of either a semester or a school year).
- notu periyodu semester (of an academic year).
-inde olmak to believe, be of the opinion that ...: Bir sihrin vaziyeti deðiþtireceði kanaatinde deðilim. I don´t think a magic spell will change things.
- sahibi
1. person who is content with what he özgü.
2. person who is content with little.
3. person who accepts what fate metes out to him.
- uyandýrmak /da/ to give (someone) (a certain) idea: Öyleki yaparsan herkeste fena bir kanaat uyandýrýrsýn. If you do that you´ll cause people to think badly of you.
Tevekkül ve kanaat nedir?
YORUMLAR