Dünya çocuk edebiyatından güzel seçme ve meşhur bir masal olan Kurbağa Prens isminde masalı aşağıdan rahatça okuyabilirsiniz. Kurbağa Prens ...
Dünya çocuk edebiyatından güzel seçme ve meşhur bir masal olan Kurbağa Prens isminde masalı aşağıdan rahatça okuyabilirsiniz. Kurbağa Prens Masalı
Vaktiyle genç, güzel bir prenses varmış. Güzel bir akşam, ormanda dolaşmaya çıkmış. Serin bir pınar görünce, suyun başına oturup dinlenmeye başlamış. Bir taraftan da, pek sevilmiş olduğu altın topuyla oynayarak eğleniyormuş.
Topu havaya atıp atıp tutuyormuş. Bir ara, topu öyleki yükseğe atmış ki,
tutmak için elini uzattıysa da, bir türlü tutamamış. Top yere düşmüş, bir sıçramış, sonrasında zıplaya zıplaya pınara yuvarlanmış, gözden kaybolmuş.
Ufak prenses, topunun peşinden pınarın başına koşmuş ama, pınar öyleki derinmiş ki, hiçbir şey görünmüyormuş. Zavallı kızcağız, pınarın başına oturmuş, kaybolan altın topunun peşinden üzüntü gözyaşları dökmeye başlamış. «Ah, topumu bir bulan olsa da bana verse!» diyormuş. «Cici elbiselerimi, bebeklerimi, bütün ülkelerce neyim var, neyim yok, hepsini, hepsini seve seve verirdim ona!»
O bu şekilde sızlanıp söylenedursun, kurbağanın birisi kafam sudan çıkarmış. «Güzel prenses, niçin bu şekilde üzüntü üzüntü ağlıyorsun?» diye sormuş.
— «Sorma başıma gelenleri! Güzel altın topum pınara düştü kayboldu. Ama, bu durumu sana söylemenin ne yararı var sanki? Senin benzer biçimde bir kurbağa parçası bana ait derdime çare bulacak değildir ya!»
Kurbağa: «Belli bir miktar ilkin söylediklerinin hepsini duydum.» demiş. «Süslü elbiselerin de, incilerin, boncukların da senin olsun. Hiçbirini istemem bunların. Yalnız, beni seveceğine, yanında yaşamama, senin altın tabağından yiyecek yememe müsaade edeceğine söz verirsen, beni kendi minik yatağında, koynunda yatırırsan, sana altın topunu bulur getiririm.»
Prenses: «Ne saçma şey!» diye düşünmüş. «Neler saçmalıyor bu sersem kurbağa bu şekilde? Sanki sudan dışarı çıkabilirmiş benzer biçimde!.. Yalnız, kim bilir topumu bulup getirebilir bana. Onun için, bozuntuya vermeyeyim, topumu bulup getirirse istediklerini yapacağımı söyleyeyim.»
Sonrasında, kurbağaya dönmüş: «Hakikaten topumu bulup getirirsen, tüm istediklerini yaparım,» demiş.
Bunun üstüne, kurbağa kafasını suya sokmuş, «Cumburlop!» diye kendi suya dalmış. Çok geçmeden, ağzında prensesin altın topuyla, gene suyun yüzüne çıkmış. Topu prensese atmış.
Genç prenses topunu görünce, derhal koşup onu tutmuş. Eline alıp sevgiyle topuna bakmış, sonrasında koşa koşa babasının sarayına yollanmış. Zavallı kurbağayı düşünmemiş dahi.
Kurbağa, prensesin koşa koşa uzaklaştığını görünce: «Dur, prenses, dur!» diye peşinden seslenmiş. «Hani söz vermiştin, beni de saraya götürecektin?..»
Gel gelelim prenses, oralı dahi olmamış. Kurbağanın sözlerini duymamış benzer biçimde koşa koşa uzaklaşmış, gözden kaybolmuş.
Ertesi gün, prenses sofraya oturmuş, tam yemeğini yiyecekmiş, garip bir ses duyarak irkilmiş: Hop Hop! Hop! Sanki birisi mermer basamaklardan hoplaya hoplaya yukarı çıkıyormuş. Az sonrasında, prensesin oturmuş olduğu odanın kapısı usulca vurulmuş. Bir ses duyulmuş:
«Aç kapıyı güzel prensesim, Aç kapıyı, bak, ben geldim, Yeşil gölgeli serin pınarın başlangıcında, Sözleştiğimizi unutun mu yoksa?»
Prenses bu sözleri duyunca, koşup kapıyı açmış. Baksın ki ne görsün: Çoktan unutup gittiği kurbağa karşısında durmuyor mu! Zavallı kızcağızın ödü patlamış, kapıyı kurbağanın yüzüne şrakkadak kapatıvermiş. Sonrasında, koşup gene sofradaki yerine oturmuş.
Kral, kızının sapsarı kesildiğini görünce, meraklanmış. «Nedir seni bu kadar korkutan, kızım?» diye sormuş.
Prenses: «Kapının önünde çirkin bir kurbağa var!» demiş. «Dün akşam altın topumu pınara düşürmüştüm. O da, bulup bana getirdi. Karşılığında da benden bir çok söz kopardı. Ben de boş bulundum, istediklerini yapacağıma söz verdim, öyleki de olmayacak şeyler ki istedikleri: Yok, benimle beraber sarayda yaşayacakmış, yok efendim, bana ait yatağımda yatıp altın tabağımdan yiyecek yiyecekmiş. Daha neler! Ben, «Iyi mi olsa pınardan dışarı çıkacağı yok bunun» diye değerlendirdim. Onun ardımdan seslenmesine aldırmadan döndüm, saraya geldim. Ama, işte şimdi gelmiş, kapıya dayanmış, illaki de içeri girmek istiyor!»
Prenses konuşadursun, kurbağa bir kez daha kapıyı tıkırdatmış. Deminki sözlerini tekrarlamış:
«Aç kapıyı, güzel prensesim. Aç kapıyı, bak, ben geldim! Yeşil gölgeli serin pınarın başlangıcında, Sözleştiğimizi unuttun mu, yoksa?»
Kral: Madem söz verdin, tutmalısın, kızım,» demiş. «Git kapıyı derhal aç, kurbağayı içeri buyur et.»
Prenses, istemeye istemeye babasının söylediğini yapmış. Kapı açılır açılmaz, kurbağa bir hoplayışta içeri dalmış. Derhal masaya doğru seğirtmiş.
Prensese dönerek: Zahmet eğer olmazsa beni tarafındaki sandalyeye oturtur musun?» demiş.
Kız, gene ister istemez, onun söylediğini yapmış.
Kurbağa, bu kez de: «Tabağını şu şekilde bana doğru küçük oranda daha yanaştır da, ben de içinden yiyebileyim,» demiş.
Prenses tabağı kurbağaya yaklaştırmış. Kurbağa da, kızın tabağından yemeğini yemiş. Tıka basa karnım doyurmuş.
YORUMLAR