mahsus (I) ödat (mahsu:su) Arapça ma¬¹°Â¹ 1 . Özgü: "Her sanata mahsus aletler vardır. Bizlere de bu şekilde bir şeyler...
mahsus (I)
ödat (mahsu:su) Arapça ma¬¹°Â¹
1 . Özgü:
2 . Biri ya da bir şey için ayrılmış, münhasır:
"Vatan bizim kılıcımızın ekmeğidir. Daima kendimize mahsus, kendimize münhasır biliriz."- N. Kemal.
3 . Hususi:
"Kayseri'nin sayın valisine mahsus merhaba ederim."- B. R. Eyuboğlu.
4 . zarf Bilhassa:
"Buraya, mahsus bunun için geldim."- .
5 . zarf Bilerek, isteyerek, kasten:
"... kapıyı mahsus açık bırakmıştı."- A. İlhan.
6 . zarf Latife olarak, şakadan:
"Mahsus söylüyor, inanmayın."- .
mahsus (II)
ödat, eskimiş (mahsu:su) Arapça ma§s°s
1 . Duyulan, anlaşılan, hissedilen.
2 . Belli, ortada, aşikâr.
Zata Mahsus Nedir?
Türklere Mahsus Ölümler
Kendine Mahsus Nedir?
MAHSUS sıt. (ar. husus'tan mahsus).
1. Bir hiç kimseye, bir şeye, bir yere mahsus, yalnızca o hiç kimseye, o şeye, o yere özgü olan şey için kullanılır: Düşünmek insanlara mahsustur. Bir ülkeye mahsus özellikleri bilmek. Doğu'ya mahsus gelenekler.
2. Bir hiç kimseye, bir şeye mahsus, o kimse, o şey için ayrılmış, onun kullanımına sunulmuş bir şey, bir yer için kullanılır: Bahçenin bu kısmı aileye mahsustur. Hususi otolara mahsus bir park yeri.
*-*Nümism. Mahsus vezin, OsmanlI döneminde 1697'de alınan bir kararla, ayarı bozuk sikkelere verilen ad.
♦ be.
1. Bilhassa, bilhassa: Buraya mahsus bu iş için geldim fakat, umduğumu bulamadım.
2. Bilerek, isteyerek: Işığı mahsus açık bıraktım.
3. Latife olsun diye: Mahsus söyledim, sen de ciddiye alıyorsun.
MAHSUS sıt. (ar. hiss'ten mahsus). Esk.
1. Hissedilen, algılanan.
2. Açık, belli.
1. Bir hiç kimseye, bir şeye, bir yere mahsus, yalnızca o hiç kimseye, o şeye, o yere özgü olan şey için kullanılır: Düşünmek insanlara mahsustur. Bir ülkeye mahsus özellikleri bilmek. Doğu'ya mahsus gelenekler.
2. Bir hiç kimseye, bir şeye mahsus, o kimse, o şey için ayrılmış, onun kullanımına sunulmuş bir şey, bir yer için kullanılır: Bahçenin bu kısmı aileye mahsustur. Hususi otolara mahsus bir park yeri.
*-*Nümism. Mahsus vezin, OsmanlI döneminde 1697'de alınan bir kararla, ayarı bozuk sikkelere verilen ad.
♦ be.
1. Bilhassa, bilhassa: Buraya mahsus bu iş için geldim fakat, umduğumu bulamadım.
2. Bilerek, isteyerek: Işığı mahsus açık bıraktım.
3. Latife olsun diye: Mahsus söyledim, sen de ciddiye alıyorsun.
MAHSUS sıt. (ar. hiss'ten mahsus). Esk.
1. Hissedilen, algılanan.
2. Açık, belli.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR