temaşa isim, eskimiş (tema:şa Farsça temÂ¥şÂ¥ 1 . Hoşlanarak bakma, seyretme: "Benden evvel çoluk çocuk tüm ev halkı hayva...
temaşa
isim, eskimiş (tema:şa
1 . Hoşlanarak bakma, seyretme:
"Benden evvel çoluk çocuk tüm ev halkı hayvanı temaşaya çıkmışlar."- M. Ş. Esendal.
"Bazı meddahlar da Karagöz oynatmış, şahbaz, hayalbaz ya da hayalî isimleriyle yaşadıktan sonrasında temaşa hayatımızdan el etek çekmişlerdir."- S. Ayverdi.
TEMAŞA a. (fars temaşa) Esk.
1. Bakma, seyretme: "Temâşası derûnu hurrem eyler şubhe yokdur k/m"(Nedım, XVIII. yy ).
2. Gezme, dolaşma: "Elli üç gün ne mehâbetli temaşa idi o!" (Y. K. Beyatı).
3. Görülecek, gezilecek şey: "Kim oldı onın şem'ine bu cemtemâşâ" (Nevi, XVI. yy.).
4. Temsil, piyes: "Maksim Gorki'nin temâşâ, roman ve hikâyeleri yalnız Rusya'da değil, tüm dünyada takdir ile karşılanmıştır" (Serveti fünun'dan).
5. Temaşa etmek, kılmak, seyretmek, seyretmek: ' 'İkinci kere olarak Ahmet Kerim. Hasip Bey i hayretle temaşa etti" (Y. K. Karaosmanoğlu). "Temâşâ kıl gülün divânına kim hoştemâşadır" (Fuzuli, XVI. yy).
6. Temaşaya şayan, görülmeye, izlenmeye kıymet.
—Din. Yoğunlaşma ve derin düşünme uygulamalarıyla elde edilmiş devamlı zihinsel durum.(Gerçek anlamıyla temaşa [bhakti] hint geleneklerinde hususi bir rol oynar. Bu durumda, düşünen şahıs, düşündüğü nesneyi gözünün önüne getirir ve ayrıntılarını tek tek ele alır.) || Duygusal bilgi vesilesiyle, Tanrı ile birleşme.
—Sey. oy. Sahnede, alanda ya da gergi üstünde oynanan, göz ve kulağa hitap eden oyun, dans vb. sanatların tümü.
Seyit Tahir'in sahibi, Süleyman Tevfik'in görevli yazı işleri müdürü olduğu aylık gazete. 1918-1920 yılları aralığında İstanbul'da piyasaya sürülen gazetenin her sayısında Ahmet Suphi. Galip (Arcan), Muhsin Ertuğrul, Reşat Nuri (Güntekiri), Hüseyin Kâzım, Kemal Güvenli (Bara), Yusuf Ziya (Ortaç) vh yazarların oyun eleştirileri ve çeşitli mevzulara ilişkin yazıları bulunuyordu.
1. Bakma, seyretme: "Temâşası derûnu hurrem eyler şubhe yokdur k/m"(Nedım, XVIII. yy ).
2. Gezme, dolaşma: "Elli üç gün ne mehâbetli temaşa idi o!" (Y. K. Beyatı).
3. Görülecek, gezilecek şey: "Kim oldı onın şem'ine bu cemtemâşâ" (Nevi, XVI. yy.).
4. Temsil, piyes: "Maksim Gorki'nin temâşâ, roman ve hikâyeleri yalnız Rusya'da değil, tüm dünyada takdir ile karşılanmıştır" (Serveti fünun'dan).
5. Temaşa etmek, kılmak, seyretmek, seyretmek: ' 'İkinci kere olarak Ahmet Kerim. Hasip Bey i hayretle temaşa etti" (Y. K. Karaosmanoğlu). "Temâşâ kıl gülün divânına kim hoştemâşadır" (Fuzuli, XVI. yy).
6. Temaşaya şayan, görülmeye, izlenmeye kıymet.
—Din. Yoğunlaşma ve derin düşünme uygulamalarıyla elde edilmiş devamlı zihinsel durum.(Gerçek anlamıyla temaşa [bhakti] hint geleneklerinde hususi bir rol oynar. Bu durumda, düşünen şahıs, düşündüğü nesneyi gözünün önüne getirir ve ayrıntılarını tek tek ele alır.) || Duygusal bilgi vesilesiyle, Tanrı ile birleşme.
—Sey. oy. Sahnede, alanda ya da gergi üstünde oynanan, göz ve kulağa hitap eden oyun, dans vb. sanatların tümü.
Seyit Tahir'in sahibi, Süleyman Tevfik'in görevli yazı işleri müdürü olduğu aylık gazete. 1918-1920 yılları aralığında İstanbul'da piyasaya sürülen gazetenin her sayısında Ahmet Suphi. Galip (Arcan), Muhsin Ertuğrul, Reşat Nuri (Güntekiri), Hüseyin Kâzım, Kemal Güvenli (Bara), Yusuf Ziya (Ortaç) vh yazarların oyun eleştirileri ve çeşitli mevzulara ilişkin yazıları bulunuyordu.
Kaynak: Büyük Larousse
Temaşa
- Hoşlanarak bakmak. Seyretmek. Seyre çıkmak. Dolaşmak. İbretle bakmak.
temaşa ingilizcesi
- show, spectacle
YORUMLAR